Header Ads

Header ADS

J. DİETZGEN NASIL GERİCİ FİLOZOFLARIN GÖZÜNE GİREBİLDİ?

Materyalizm ve Ampiryokritisizm
Lenin


8. J. DİETZGEN NASIL GERİCİ FİLOZOFLARIN GÖZÜNE GİREBİLDİ?

Daha önce sözü edilen Hellfond örneği, bu soruya bir yanıt içermektedir ve J. Dietzgen'in bizim mahçıların elinde Hellfond'vari işlem görmesinin sayısız örneklerini inceleyecek değiliz. J. Dietzgen'in zayıf noktalarını ortaya çıkarmak için, onun kendisinden bazı bölümler aktarmak çok daha yerinde olur.[79] 

"Düşünce beynin bir işlevidir" diyor Dietzgen (Das Wesen der mensclichen Kopfarbeit, 1903, s. 52; Rusça bir çevirisi de vardır). "Düşünce beynin ürünüdür; ... Benim düşüncemdeki yazı masam, benim bu düşüncemle çakışır, ondan farklı değildir. Ama kafamın dışındaki bu yazı masası, yani benim düşüncemin konusu, bu düşünceden büsbütün başkadır." (s. 53.) Bu kusursuz açıklıktaki materyalist önermeler, gene de Dietzgen tarafından şöyle tamamlamışlardır: "Ama duyulardan ileri gelmeyen tasarım da duyulur, maddidir, yani gerçektir. ... Zihin de, masadan, ışıktan, sesten, bu şeylerin birbirlerinden ayrılmasından daha fazla ayrılmaz." (s. 54.) Yanılgı apaçıktır burada. Düşüncenin ve maddenin "gerçek" oldukları, var oldukları, doğrudur. Ama düşünceyi maddi olarak nitelendirmek, materyalizmle idealizmin karıştırılmasına doğru yanlış bir adım atmak demektir. Aslında, burada Dietzgen'de sözkonusu olan, daha çok, doğru ve yerinde olmayan bir deyiş kullanmaktır; gerçekten de başka yerlerde düşüncesini daha doğru, daha uygun biçimde ifade eder: "Zihin ile maddenin en azından ortak oldukları şey, ikisinin de, var olmalarıdır." (s. 80.)
"Düşünce bedensel bir çalışmadır diye olumluyor Dietzgen. Düşünmek için kendisini düşünebileceğim bir  madde gereklidir bana. Bu madde doğanın ve yaşamın görüngüleri içinde bize verilmiştir. ... Madde zihnin sınırıdır; zihin maddenin sınırlarından dışarı çıkamaz, zihin maddenin ürünüdür, ama madde zihnin ürünü olmaktan daha fazla bir şeydir. ..." (s. 64.) Mahçılar, materyalist Dietzgen'in bu materyalist uslamlamasını incelemekten kaçınıyorlar! Dietzgen'de doğru olmayan, berrak olmayan ne varsa, sımsıkı ona sarılmayı yeğliyorlar. Örneğin, Dietzgen diyor ki, doğa bilginleri "ancak kendi uzmanlık alanları dışında idealist olabilirler" (s. 108). Acaba gerçekten öyle midir ve neden öyledir? Mahçılar bundan tek söz etmiyorlar. Ama daha önceki sayfalarda Dietzgen, "çağdaş idealizmin olumlu yanını" (s. 106) ve "materyalist ilkenin yetersizliğini" kabul etmiştir, bu da mahçıları sevindirecek bir şeydir! Dietzgen'in iyi ifade edilmemiş düşüncesi, madde ile zihin arasındaki farkın göreli ve aşırı olmadığı yolundadır, (s. 107.) Bu doğrudur, ama bundan ancak metafizik materyalizmin, diyalektik olmayan materyalizmin yetersiz olduğu sonucu çıkartılabilir, yoksa genellikle materyalizmin değil. 

"Basit bilimsel gerçek, kişiliğe dayanmaz. Onun temelleri [kişiliğin] dışında, kendi malzemesinin içindedir; bu, nesnel gerçektir. ... Biz kendimize materyalistler diyoruz. ... Materyalist filozofların özelliği, herşeyin kökenine, başlangıcına maddi dünyayı koymalarıdır. Düşünce ya da ruha gelince materyalistler onu bir sonuç, bir arkadan gelen olarak dikkate alırlar, oysa karşı görüşte olanlar, din örneğinde olduğu gibi, şeyleri, sözcüklerden ... ve maddi dünyayı düşünceden çıkartırlar." (Kleinere philosophische Schirften, 1903, s. 59, 62.) Mahçılar, bu nesnel gerçeğin tanınmasını ve Engels'in ifade ettiği materyalizm tanımlamasının bu yinelenmesini sessizce geçiştiriyorlar. Ama Dietzgen şöyle diyor: "Bizim sistemimiz felsefenin tümünden çıkan sonuca dayandığından, düşüncenin bilimsel tahliline dayandığından, zihnin niteliğinin açık bir biçimde anlaşılmasına dayandığından, aynı derecede haklı olarak kendimize idealistler de diyebilirdik." (s. 63.) Materyalizmi yadsımak için bu açıkça sapıtmış tümceye sarılmak hiç de güç bir şey değildir. Aslında, Dietzgen'in formülasyonu şu sonuca varan temel düşüncesinden daha yanlıştır: eski materyalizm düşünceleri, bilimsel olarak (tarihsel materyalizmin yardımıyla) inceleme yeteneğinden yoksundu. Dietzgen'in eski materyalizm hakkındaki düşüncesini aktaralım: "Tıpkı bizim ekonomi politik anlayışımız gibi materyalizmimiz de bilimsel ve tarihsel bir zaferdir. Biz geçmişin sosyalistlerinden olduğu kadar, aynı kesinlikle eski materyalistlerden de ayrılırız. Bu sonuncularla tek ortak yanımız, düşüncenin öncülü ya da ilk temeli olarak maddeyi kabul edişimizdir," (s. 140.) Bu "tek" sözcüğü önemlidir! Bu ifade, bilinemezcilikten, Mach öğretisinden ve idealizmden ayrı olarak, materyalizmin bütün bilgibilimsel temelini kucaklamaktadır. Ama Dietzgen burada özellikle kaba materyalizmden kendini ayırmak istemektedir. 

Buna karşılık daha ileride tümden yanlış bir pasaj buluyoruz. "Madde kavramı genişletilmelidir. Gerçekliğin bütün görüngülerini olduğu kadar, kavrama ve açıklama yetimizi de kucaklar." (s. 141.) Bu, madde kavramının genişletilmesi kılığı altında, olsa olsa materyalizm ile idealizmi birbirine karıştırmaya yol açacak bir kafa karışıklığıdır. Bu genişletilmeye sarılmak, Dietzgen'in felsefesinin temelini, maddenin esas olarak kabul edilmesini, "zihnin sınırlarını", unutmak olacaktır. Ama aslında Dietzgen birkaç satır ileride kendisini düzeltiyor: "Bütün, parçayı; madde, zihni yönetir. ... Bu anlamda maddi dünyayı ... ilk neden olarak, yerin ve göğün yaratıcısı olarak sevebilir ve yüceltebiliriz." (s. 142.) Dietzgen'in Gezintiler'inde (op. cit., s. 214) de yinelendiği gibi, "madde" kavramının aynı zamanda düşünceyi de içermesi gerektiği [anlayışı -ç.] bir kafa karışıklığıdır, çünkü böyle bir içerme yapıldığında zihinle madde arasındaki, idealizmle materyalizm arasındaki bilgibilimseı çelişki, Dietzgen'in üzerinde direndiği bu çelişki, bütün anlamını yitirir. Bu karşıtlığın "aşırı", abartılmış, metafizik olmaması gerektiği, hiç kuşku götürmez (ve diyalektikçi materyalist Dietzgen'in büyük erdemi, bunu vurgulamış olmasıdır). Bu göreli karşıtlığın mutlak zorunluluğunun ve mutlak doğruluğunun sınırları, bilgibilimsel araştırmaların doğrultusunu belirleyen sınırlardır. Bu sınırların ötesinde madde ile zihnin, fiziksel ile ruhsalın arasındaki karşıtlıklarla, bunlar sanki mutlak karşıtlıklarmış gibi uğraşmak büyük bir yanılgı olurdu. 

Dietzgen, Engels'in tersine, fikirlerini, bulanık, karışık, dağınık puslu bir biçimde anlatıyor. Ama, onun açıklamasının kusurları ve ayrıntıdaki yanlışları bir yana bırakılırsa. Dietzgen "materyalist bilgi teorisini" (s. 222 ve 271). ve "diyalektik materyalizmi" (s. 224) savunmada pek başarısız sayılmaz. "öyleyse materyalist bilgi teorisi, diyor Dietzgen. insanın algı örgeninin hiç bir metafizik ışık yaymadığı, ama doğanın, öteki parçalarını yansıtan bir parçası olduğu olgu sunun saptanmasına varır." (s. 222 ve 223.) "Bilme yetisi, gerçeğin doğaüstü bir kaynağı değil, dünyanın ya da doğanın şeylerini yansıtan aynaya benzer bir alettir." (s. 243.) Bizim derin mahçılarımız, J. Dietzgen'in materyalist bilgi teorisinin her önermesinin tek tek tahlilinden kaçınıyor, ama onun teoriden sapmalarına, onun bulanıklığına ve karışıklığına sarılıyorlar. J. Dietzgen, gerici filozofların hoşuna gidebildi, çünkü zaman zaman kafa karışıklığına düşmektedir. Ve nerede karışıklık varsa, orda mahçıları bulacağınıza emin olabilirsiniz. 

Marks, 5 Aralık 1868'de, Kugelmann'a şöyle yazıyordu: "Oldukça uzun bir süre önce, Dietzgen, Düşünme Yetisi üzerine hazırladığı elyazmasından bir bölümünü bana gönderdi; bir miktar kavram karışıklığına ve fazla sık yinelemelere karşın, bu parçada kusursuz, bir işçinin kişisel düşüncesinin ürünleri olmaları bakımından o kadar daha çok hayranlık verici birçok fikir var." (Rusça çeviri, s. 53.)[80] Bay Valentinov, bu düşünceyi aktarıyor, ama Marks'ın, Dietzgen'in şaşkınlığı olarak gördüğü şeyin, Dietzgen'i Mach'a yaklaştıranlar mı, yoksa Dietzgen'i Mach'tan ayıranlar mı olduğu sorusunu aklına bir türlü getirmiyor. Bay Valentinov, Dietzgen'i ve Marks'ın mektuplarını, Gogol'un Petruşka'sının okuyuşuyla okumuş olduğundan, bu soruyu sormuyor. Ama gene de buna bir yanıt bulmak güç değildir. Marks, kendi felsefi anlayışını, bin kez, diyalektik materyalizm diye adlandırmıştır ve Marks'ın elyazmasını baştan sona okumuş olduğu Engels'in Anti-Dühring'i özellikle bu anlayışı açıklar. Valentinov'lar, demek ki, Dietzgen'deki bu anlam karışıklığının, ancak, diyalektiğin tutarlı uygulamalarından sapmalarda, tutarlı materyalizmden ve özellikle Anti-Dühring'den uzaklaşmalarda olabileceğini anlayabilmeliydiler. 

Marks'ın Dietzgen'de şaşkınlık diye adlandırabileceği şeyin, Dietzgen'i, Kant'tan materyalizme değil de, Berkeley ve Hume'e yönelen Mach'a yalnızca yaklaştıran şeyden ibaret olduğunu Bay Valentinov ve biraderleri şimdi akıllarına getirmiyorlar mı? Yoksa materyalist Marks, Dietzgen'in materyalist bilgi teorisini şaşkınlık diye adlandırırken, onun materyalizmden sapmalarını onaylıyor muydu, yani onun (Marks'ın) da katılmasıyla yazılmış olan Anti-Dühring'den farklılıklarını onaylıyor muydu? 

Marksist sayılmak isteyen bizim mahçılarımız, "kendi" Mach'larının Dietzgen'i onayladığını dünyaya ilan ederken kimi kandırmak istiyorlar? Bizim kahramanlarımız, Mach'ın Dietzgen'de ancak Marks'ın şaşkınlık diye adlandırdığı şeyi onaylayacağını tahmin edemediler mi? 

Dietzgen, bütünü içinde alındığında, bu kadar katı bir kınamayı haketmez. Dietzgen onda-dokuz bir materyalistir, hiç bir zaman ne özel bir orijinalitede, ne de materyalizmden ayrı kişisel bir felsefede gözü olmuştur. Dietzgen, Marks'tan sık sık ve değişmez bir biçimde hareketin başı olarak sözeder. (Kleinere philosophische Schriften, s. 4 –1873'te belirtilmiş olan bir düşünce; 95. sayfada –1876'da– Marks ve Engels'in "gerekli olan felsefi okula sahip oldukları", yani felsefi eğitime sahip olduklarını vurgular; 181. sayfada –I886'da~ Marks ve Engels'ten hareketin "benimsenmiş kurucuları" diye sözeder.) Dietzgen marksist idi, ve Eugene Dietzgen ile, –ne yazık ki!– yoldaş P. Dauge "naturmonismus" (doğabircilik), "ditzgencilik" vb. icat ederek, ona pek de iyi bir hizmet sunmuş olmuyorlar. Diyalektik materyalizme karşıt olan "ditzgencilik", bir şaşkınlık, gerici felsefeye doğru bir evrim, Joseph Dietzgen'de büyük olan ne varsa (kendi tarzında diyalektik materyalizmi bulan bu işçi filozofu büyüklükten yana yoksul değildir), onları değil de, onun zayıf yanlarını bir felsefe eğilimi payesine yükseltmek girişimidir ancak. 

İki örnek yardımıyla, yoldaş P. Dauge'un ve Eugene Dietzgen'in nasıl gerici felsefeye doğru yuvarlandıklarını göstermekle yetineceğim. 

P. Dauge Akquisi'irı[81] ikinci baskısında (s. 273) şöyle yazıyor: "Burjuva eleştirisi bile Dietzgen felsefesinin ampiryokritisizm" ve içkinci okul ile ... ve ayrıca "özellikle Leclair ile olan yakınlıkları üzerine dikkati çeker" ("burjuva eleştirisi"nden bir alıntı). 

P. Dauge, J. Dietzgen'e değer veriyor ve sayıyor, bunda kuşku yok, ama şu da kuşku götürmez ki, en ufak bir karşı koymada bulunmadan, inancılığın ve profesörlerin, burjuvazinin "bu diplomalı uşaklarının" en kararlı düşmanı ile inancılığın belgeli propagandacısı, gericiliğin doruğuna varmış Leclair'i aynı sepete koyan bir burjuva kalemşorunun değerlendirmesini aktarmakla Dietzgen'in ününü lekeliyor. Olabilir ki, Dauge içkincilerin ve Leclair'in bu değerlendirmelerini, bu gericilerin yazılarını kendisi okumadan yinelemiştir. Öyleyse bu ona ders olsun: Marks'tan Dietzgen'in kendine  özgü özelliklerine, sonra da Mach'a ve içkincilere giden yol bir bataklıkta sonuçlanır. Mach'la yaklaşma gibi, Leclair'le yaklaşma da, onda materyalist Dietzgen'den farklı olan, şaşkın Dietzgen'i vurgulamak olur. 

J. Dietzgen'i, P. Dauge'a karşı savunacağım. Derim ki, Dietzgen, Leclair'le aynı kaba konma ayıbını haketmiş değildir. Ve ben, bu tür sorunlarda, en yetkili birini, Leclair'in kendisi kadar bir gerici, onun kadar inancı ve "içkin" bir filozofu, yani Sehubert-Soldern'i tanık olarak gösterebilirim. Schubert-Soldern 1896'da şöyle yazıyordu: "Sosyal-demokratlar azçok [çoktan ziyade az] haklı olarak Hegel'e gönülden sahip çıkıyorlar, ama Hegel'in felsefesini maddileştiriyorlar: J. Dietzgen'e bakınız. Mutlak, Dietzgen'de evrensel oluyor, ve bu kendinde-şey, görüngüleri yüklem olan mutlak özne oluyor. Dietzgen, kuşkusuz, salt bir soyutlamayı somut bir sürecin temeli yaptığının, o da Hegel gibi farkında değildir. ... Dietzgen'de Hegel, Darwin, Haeckel ve doğalcı materyalizm, sık sık arapsaçı gibi birbirine giriyor." (Die soziale Frage, s. xxxiii.) Schubert-Soldern, felsefi görüş ayrılıklarını kantçı Jerusalem de dahil her önüne geleni öven Mach'tan daha iyi değerlendiriyor. Eugene Dietzgen, Alman kamuoyuna, darkafah materyalistlerin Rusya'da, Joseph Dietzgen'e "hakaret ettiklerinden" yakınmak safdilliğini gösterdi. Plehanov'un ve Dauge'un J. Dietzgen hakkındaki makalelerini Almancaya çevirdi. (Bkz: Joseph Dietzgen, Erkenntnis und Wahrheit, Stuttgart, 1908, Ek.) Ama zavallı "doğabircisi", ne ettiyse kendine etti. Felsefe ve marksizm konusunda bir şeyler bildiği kabul edilen Franz Mehring, bu konuda yazdığı yazıda, Plehanov Dauge'a karşı esas olarak haklıydı diyordu. (Die Neue Zeit, 1908, n° 38, 19 Haziran, edebiyat sayfası, s. 432.) Mehring, J. Dietzgen'in Marks ve Engels'ten sapmakla yanılgıya düştüğünden kuşku duymuyor, (s. 431.) Eugene Dietzgen, Mehring'e ağlamaklı uzun bir mektupla yanıt verdi; bu mektupta, J. Dietzgen'in "Ortodokslarla revizyonistleri, bu düşman kardeşleri uzlaştırmaya" hizmet edebileceğini söylemeye kadar işi vardırdı. (Die Neue Zeit, 1908, n° 44, 31 Haziran, s. 652.) 

Yeni bir uyan daha yoldaş Pauge: Marks'tan "ditzgenciliğe" ve "mahçılığa" giden yol, bir bataklığa varır, ve, kuskusuz Ahmet, Mehmet, ya da Hasan için değil, sözkonusu eğilimin tümü için. 

Sızlanmayın mahçı baylar, "yetkililere" başvuruyorum diye, sizin yetkili kişilere karşı homurdanmalarınız, sosyalist yetkililerin (Marks, Engels, Lafargue, Mehring, Kautsky'nin) yerine, burjuva yetkilileri (Mach, Petzoldt, Avenarius, içkinciler) koymayı gizlemekten başka bir işe yaramıyor. Onun için "yetkililer" sorununu ve "yetke ilkesine başvurma" sorununu ortaya atmasanız daha iyi edersiniz!

BEŞİNCİ BÖLÜM. — Doğa Bilimlerinde Çağdaş Devrim ve Felsefi İdealizm
Modern Fiziğin Bunalımı
Blogger tarafından desteklenmektedir.