Header Ads

Header ADS

Stalin’in Romain Rolland ile röportajı, 28 Haziran 1935

Source; revolutionarydemocracy.org

Translation from French to English; George Gruenthal


Ünlü Fransız yazar Romain Rolland'ın Stalin ile yaptığı 80 yılın üzerinde olan bu röportaj ilk kez İngilizceye çevrildi. Sovyetler Birliği'ndeki yaşamın bir dizi önemli özelliğini gün ışığına çıkarıyor. Birincisi, Stalin, çok sayıda karşı-devrimcinin Sovyet liderlerine suikast düzenlemek için yasadışı bir şekilde Sovyetler Birliği'ne girdiğine işaret ediyor. Birçoğu yakalandı ve çoğu vuruldu. Yurtdışından gelen bu karşı-devrimcilere, iç gericiler de katıldı. Yetişkinler tarafından şok işçilerine yönelik saldırılara maruz bırakılan küçük küçük çocuk grupları da vardı ve Sovyetler Birliği, bu çocukları suç faaliyetlerinden uzaklaştırmak için cezai sorumluluk yaşını düşürmek zorunda kaldılar.

Bununla birlikte, röportajın en ilginç kısmı, Stalin'in sosyalist bir devlet olarak SSCB ile kapitalist bir ülkedeki komünist bir parti arasında zaman zaman farklı konumlar olabileceği şeklindeki açıklamasıyla ilgilidir. Stalin, faşist güçlere yönelik olarak Sovyetler Birliği'nin 1935'te Fransa ile imzaladığı karşılıklı yardım paktını örnek alıyor. Stalin, bunun iktidarda olmayan Fransız komünist partisinin Fransız kapitalist hükümetine karşı tutumunu değiştirmesi gerektiği anlamına gelmediğine dikkat çekiyor, çünkü Fransız hükümetinin Fransız işçilere karşı silah kullanmasını engelleyecek hiçbir şey yok.

Bu pozisyon, Fransa'nın çoğunun Nazi Almanya’sı tarafından işgal edildiği Haziran 1940 durumuna da uygulanabilir. Sovyetler Birliği-Alman saldırmazlık paktı hâlâ yürürlükte olmasına rağmen, bu, Fransız KP'nin Fransa halkını Nazi işgaline karşı savaşmak için örgütlememesi gerektiği anlamına gelmiyordu. Nitekim, savaştan sonra, Charles de Gaulle yönetimindeki Fransız burjuvazisi, KP'yi, 1941 Haziran'ında Sovyetler Birliği'ne saldırılana kadar Alman işgaline karşı savaşmamakla eleştirdi.

Son olarak Stalin aynı zamanda, "Stalin'in yazlıkları" masalını da netleştirir. Kendisinin ve diğer Sovyet liderlerinin kendi yazlıklarına sahip olmadığına, yalnızca belirli yazlıkların Sovyet hükümeti tarafından kullanımlarına tahsis edildiğine dikkat çeker.

George Gruenthal

Stalin: Dünyanın en büyük yazarıyla sohbet ettiğim için mutluyum.

Romain Rolland: Herkesin gurur duyduğu ve bizim umutlarımızı bağladığımız bu büyük yeni dünyayı daha önceden gezmeye sağlığım izin vermediği için çok üzgünüm. İzninizle, sizinle Sovyetler Birliği’nin eski bir dostu ve sempatizanı olarak, Batı’dan gelen bir tanığın ikili sıfatıyla; Fransa’daki gençliğin ve sempatizanlarınızın güvendiği bir kişi olarak konuşacağım.

Sovyetler Birliği’nin Batı’da binlerce insanın gözünde neyi temsil ettiğini biliyor olmanız lazım. Batılılar, Sovyetler Birliği hakkında oldukça muğlâk bir bilgiye sahipler, ancak çoğunlukla farklı ve bazen çelişkili olan kendi ümitlerinin, ideallerinin Sovyetler içinde somutlaştığını görebiliyorlar. Batılılar, mevcut ağır ekonomik ve ahlaki kriz şartlarında Sovyetler Birliği’nden bir öncülük ve belirsizliklerin açıklanmasını, cevabını bekliyorlar.

Açıktır ki Batılıları memnun etmek kolay değil. Sovyetler Birliği’nin kendisine ait çok büyük görevi, inşa ve savunmaya dayalı bir çalışması var, dolayısıyla kendisini tamamen bu çalışmaya vermek zorunda. Bu durumda, verebileceği en iyi yönerge, örnek teşkil ederek olabilir. Kendi pratiğiyle yolu gösterir.

Bununla birlikte Sovyetler Birliği, bugünkü dünya durumunun ona yüklediği büyük sorumluluğu görmezden gelemez. Söz konusu sorumluluk bu sorumluluk, bir şekilde, ona inanan diğer ülke kitlelerini gözetleme "zorunluğudur". Bu bağlamda Beethoven’in o ünlü sözünü tekrarlamak yeterli değildir: “Hey insanoğlu kendine yardım et.” Kitlelerin yardıma ve öğütlere ihtiyacı var.

Fakat bunu faydalı bir şekilde yapabilmek için her ülkenin özgül mizacını ve ideolojisini hesaba katmak gerekir- burada sadece Fransa ile ilgili olarak konuşuyorum. Bu şekilde olan doğadaki ideolojinin bilinmemesi ciddi yanlış anlaşılmalara neden olabilir – aslında gerçekte neden olur.

Fransa'daki halktan ve hatta sempatizanlarından, SSCB’de ikinci doğası haline gelen böylesine düşünce "diyalektiği” beklemeyin. Huy gereği Fransızlar, çıkarımdan daha az deneysel olan düz bir çizgi boyunca soyut bir akıl yürütme mantığına alışmışlardır. Bu mantığın üstesinden gelebilmek için onu iyi idrak etmek gerekir. Onlar mantıklı düşünmeye alışmış, bir insan, bir fikirdir. Onlara her pratikleri için her zaman gerekçeler-nedenler gösterilmelidir.

Kanımca Sovyetler Birliği, dış dostlarına kendi eylem gerekçelerinin birkaçını aktarma konusuna yeterli bir ilgi göstermiyor. Ne var ki Sovyetler Birliği’nin kâfi derecede doyurucu, inandırıcı ve adil gerekçeleri bulunmaktadır. Ama sanki bu konuya çok az ilgi gösteriyor gibi görünüyor. Bana göre bu ciddi bir hatadır çünkü bu binlerce sempatizanı arasında kafa karışıklığı yaratan bazı gerçeklerin (Sovyet halkının sempatizanları arasında endişe uyandıran) yanlış yorumlanmasına veya kasten yanlış yorumlanmasına yol açabilir ve yol açıyor. Son zamanlarda Fransa'nın birçok iyi insanı arasında bu kafa karışıklığını gördüğüm için, bunu dikkatinize sunuyorum.

Bize bu eylemleri açıklamanın aydınlarımızın ve sempatizanlarımızın görevi olduğunu söylüyorsunuz. Biz bu görevi tam olarak yerine getiremiyoruz, çünkü her şeyden önce kendimiz yeterince bilgili değiliz, sorunun anlaşılması ve açıklanması için bize gerekli araçlar verilmiyor. Bana öyle geliyor ki Batı'da biraz V.O.K.S. 'e (1) benzeyen ama daha politik karakterli bir entelektüel anlayış ofisi olmalı. Aksi takdirde, yanlış anlamalar birikir ve SSCB'nin onayladığı böylesine bir ofisi olmadığında bunları açıklığa kavuşturacak hiç kimse olmayacaktır. Kafa karışıklığının zamanla kendiliğinden yok olmasını beklemenin yeterli olduğu düşünülebilir. Ama bu durumda kafa karışıklığı yok olmaz, yoğunlaşır. Kafa karışıklığına daha en başından müdahale etmek, ortaya çıktıkça  onları ortadan kaldırmak gerekir.

İşte size onlardan birkaç örnek:

Egemenlik hakkı olarak, SSCB hükümeti ister cezalar, yargılamalardaki hükümler veya olağan cezalarda reform yapan yasalar olsun kendi kararlarını kendisi verir. Bazı durumlarda bununla bağlantılı sorun ve kişiler, genel bir ilgi ve etkiye yol açar, dış kamuoyu ise şu veya bu sebepten dolayı tahrik olur. Hâlbuki yanlış anlaşılmalardan kolay bir şekilde kaçınıla bilinirdi. Bunu neden yapmıyoruz?

Kirov’un[2] kurban edildiği komploya suç ortaklığı yapanları şiddetle cezalandırmakta kesinlikle haklıydınız. Fakat komplocuları cezalandırırken mahkûmların işledikleri suç konusunda Avrupa halkını ve Batı dünyasını bilgilendirmeliydiniz. Victor Serge’yi[3] 3 yıllığına Orenburg’a sürgüne gönderdiniz. Bu çok daha az önemli bir olaydı. Bu olayın 2 yıl boyunca Avrupa kamuoyunda geniş bir yer tutmasına neden müsaade ettiniz! Serge, değeri belirlenmiş bir Fransız yazardır; Şahsen tanımıyorum ama birkaç arkadaşının arkadaşıyım. Bu arkadaşlar Victor Serge’nin Orenburg’a sürgünü ve orada gördüğü muameleyle ilgili bir sürü soru soruyorlar. Ben şundan eminim ki siz ciddi gerekçeler olmadan bir sürgün kararı vermezdiniz. Ama neden masum olduğunu iddia eden Fransız kamuoyunun gözünde sürgün gerekçelerini başlangıçta açıklamadınız; Calas ve Dreyfus Olayları (2) ülkesinde hüküm giymiş bir kişinin genel protesto hareketinin merkezi olmasına müsaade etmek her zaman çok tehlikelidir

Çok farklı nitelikte başka bir konu: Sovyet hükümeti, 12 yaşın üzerindeki suçlu çocukların cezalandırılmasına ilişkin bir yasa çıkardı. Yasanın metni çok iyi bilinmiyor ve bilinse bile, korkunç bir tepkiye yol açar.

Bu çocuklar için idam cezası ertelenmiş gibi görünüyor. - Sorumsuz olanlara ve bu sorumsuzluktan kâr etmek isteyenlere neden korku aşılamak gerektiğinin nedenlerini çok iyi anlıyorum. Ancak halk bunu anlamıyor. Yapılan tehdidi veya onu ruh hallerine göre kullanabilen yargıçların elinde olacağını görüyor. Bu, çok büyük bir protesto hareketinin kaynağı olabilir. Bu durumu hiç gecikmeden halletmek gerekir.

Son olarak, savaş sorunundan ve savaşa karşı tavırdan kaynaklanan güncel büyük yanlış anlaşılmaya gelelim.

Sanırım bu sorun uzun zaman önce Fransa'da incelenmiş olmalıydı.

Yıllar önce Barbusse ve komünist arkadaşlarımla savaşa karşı koşulsuz bir kampanyanın tehlikesi hakkında konuştum. Bana göre ortaya çıkabilecek farklı savaş durumlarını incelemek ve her birine karşı alınacak tavrı ayırt etmek gerekli gibi görünüyor. Anladığım kadarıyla, SSCB'nin barışa ihtiyacı var, barış istiyor. Ancak nedeni pasifizmle özdeşleştirilmemiş. Pasifizm bazı durumlarda faşizme teslim olma olabilir ve bu da netice olarak savaşı besler.

Bu açıdan, Amsterdam Uluslararası Kongresi'nin 1932'de savaşa ve faşizme karşı öne çıkardığı hareketin bazı direktiflerinden memnun değilim, çünkü onun kararları biraz fazla belirsiz, savaşa karşı taktikler konusunda şüphelere neden oluyor. Şu anda, yalnızca Fransız pasifistlerin değil, SSCB'nin sosyalist ve neredeyse komünist bir ruha sahip olan birçok arkadaşların kafası karışık. SSCB ile Fransız emperyalist demokrasisinin hükümeti arasındaki askeri ittifakla çatışıyor. Bu kafa karışıklığa neden oluyor. Bu, diyalektiğin ve devrimci taktiklerin açıklığa kavuşturulması gereken en büyük sorunlarından birisidir. Bu açıklama, mümkün olan tüm samimiyet ve açıklıkla halka açık olarak yapılmalıdır.

Söylemek zorunda olduğum temel şeyler bunlar. Çok uzun konuştuğum için özür dilerim.

Stalin: Hayır, hayır! Sizi dinlemekten çok memnunum. Sizin sorularınızı, endişelerinizi cevaplamak için buradayım.

Şimdi müsaadelerinizle, getirdiğiniz tüm noktaları cevaplayayım.

Her şeyden önce, savaş sorunu üzerine. Fransa ile karşılıklı yardımlaşma alanında anlaşmamızı hangi koşullar altında sonuçlandırdık?

Şimdi, Avrupa'da, tüm kapitalist dünyada, iki devlet sistemi ortaya çıktı: canlı olan her şeyin mekanik yollarla bastırıldığı bir faşist devletler sistemi; işçi sınıfı ve onun düşüncesinin mekanik yollarla bastırıldığı; nefes alamadığı- ve eski zamanların kalıntıları olan başka bir devlet sistemi - demokratik burjuva devletler sistemi.

 Bu sonuncu devlet sistemi de işçi hareketini bastırmaya istekli olacaktır, ancak bunu başka yollarla yapacaklar: hala bir Parlamentoları, bazı özgür basınları, yasal partileri vb. Arada bir fark var. Bu demokrasilerin de özgürlük sınırlamaları uyguladıkları doğrudur; ama yine de bir derece özgürlük kalır ve kişi az çok nefes alabilir. - Bu iki devlet sistemi arasında uluslararası ölçekte bir mücadele var. Ve bu mücadelenin her geçen gün daha da sertleştiğini görüyoruz. Bir soru soruluyor; bu koşullar altında, işçi devletinin hükümeti tarafsız kalmalı ve hiçbir şekilde müdahil olmamalı mı? - Hayır! İşin içine girmeli, çünkü tarafsız kalmak faşistlerin zafere ulaşmasını kolaylaştıracaktır ve faşistlerin zaferi SSCB için bir tehdittir ve bu nedenle dünya çapında işçi sınıfı için bir tehdittir.

Eğer Sovyet hükümeti iki devlet tipi arasındaki mücadeleye dahil olursa hangisinin safında yer almalı? Tabii ki barışı ihlal etmemiş burjuva-demokratik hükümetlerin safında yer alır. Doğal olarak, barışı bozmaya çalışmayan burjuva demokratik hükümetlerin yanında. Bu nedenle SSCB, faşist saldırgan devletlerin olası saldırılarına karşı Fransa'nın iyi silahlanmış olmasıyla ilgileniyor.

İşin içine girerek, faşizm ile anti-faşizm, saldırganlık ile saldırmama arasındaki mücadelede kendimizi teraziye atıyoruz; anti-faşizm ve saldırmazlık tarafındaki teraziyi anti faşizm lehine çeviren bir ağırlık daha ilave ediyoruz. Fransa ile olan anlaşmamızın temeli budur.

Devlet olarak SSCB'nin bakış açısından konuşuyorum. - Ama Fransa'daki Komünist Parti savaş sorununda aynı pozisyonu almalı mı? - Bence değil! Fransa'da KP iktidarda değil. Fransa'da kapitalistler, emperyalistler iktidardadır; Fransız Komünist Partisi yalnızca küçük bir muhalefet grubudur.

Fransız burjuvazisinin, Fransız işçi sınıfına karşı orduyu kullanmayacağının garantisi var mı?  Kesinlikle hayır. SSCB'nin, bir saldırgana, dışarıdan bir saldırıya karşı karşılıklı yardım için Fransa ile bir anlaşması var. Ancak bu, Fransız hükümetinin ordusunu Fransız işçi sınıfına karşı kullanmamasını sağlayan bir anlaşma değildir ve olamaz. Gördüğünüz gibi, SSCB'deki Komünist Partinin durumu Fransa'daki Komünist Parti ile aynı değildir. Açıktır ki, Fransa'daki Komünist Parti'nin konumu, iktidarda olan SSCB'deki Komünist Parti ile örtüşemez. Bu nedenle, Fransız Komünist Partisi'nin tutumunun, SSCB'nin Fransa ile yaptığı anlaşmadan öncekiyle aynı kalması gerektiğini anlıyorum. Bununla birlikte, bu, komünistlerin çabalarına rağmen savaş empoze edilirse, komünistlerin savaşı boykot etmesi, fabrikalardaki işi sabote etmesi vb. anlamına gelmez.

Biz Bolşevikler, savaşa karşı olmamıza ve çarlık hükümetinin hezimetinden yana olmamıza rağmen, hiçbir zaman silahı reddetmedik. Fabrikalardaki işçilerin sabote edilmesinin veya savaşın boykot edilmesinin hiçbir zaman destekçisi olmadık. Tam tersine, savaş kaçınılmaz hale geldiğinde orduya girdik, ateş etmeyi, silah kullanmayı öğrendik ve sonra bu silahları sınıf düşmanlarımıza yönelttik.

SSCB'nin burjuva devletlerle anlaşma yapmasının caiz olup olmadığı sorusuna gelince, bu sorun Lenin hayattayken olumlu bir şekilde ve onun inisiyatifiyle çözüldü. Troçki o zaman bu çözümün büyük bir savunucusuydu; ama şimdi açıkça unutmuş durumda ...

Batı'daki dostlarımıza rehberlik etmemiz gerektiğini söylediniz. Böyle bir görevi üstlenmekten korktuğumuzu söylemeliyim. Onlara rehberlik etmeyi kendimize görev olarak alamayız, çünkü tamamen farklı koşullar altında, oldukça farklı bir çevrede yaşayan insanlar için kılavuzlar oluşturmak zordur. Her ülkenin kendisine özgül koşulları vardır ve bu farklı koşullardaki diğer insanları Moskova'dan yönlendirmek bizim açımızdan fazla iddialı-yüksekten atmak olur. Kendimizi en genel tavsiyeleri vermekle sınırlıyoruz. Aksi takdirde, yerine getiremeyeceğimiz bir sorumluluğu kendimize üstlenmiş oluruz.

Yabancıların uzaktan yönlendirdiği zaman neler olacağını biz kendimiz tecrübe ettik. Savaştan önce- veya daha doğrusu, yüzyılın başında, Alman sosyal demokrasisi sosyal demokrat Enternasyonal'in özüydü ve biz Ruslar onun öğrencileriydik. O sırada bize liderlik etmeye çalıştılar.

Ve eğer biz onlara bize önderlik etme fırsatı vermiş olsaydık, kesinlikle Bolşevik Parti ya da 1905 Devrimi'ne sahip olamazdık; bu nedenle, 1917 Devrimi de olmazdı. Her ülkenin işçi sınıfı kendi komünist liderlerine sahip olmalıdır. Aksi takdirde önderlik etmek imkansızdır.

Kuşkusuz, Batı'daki dostlarımız Sovyet hükümetinin eylemlerinin nedenleri hakkında yeterince bilgilendirilmemişlerse ve düşmanlarımıza nasıl cevap vereceklerini çoğu zaman bilmiyorlarsa, bu, dostlarımızın da kendilerini düşmanlarımızdan daha iyi nasıl silahlandıracaklarını bilmedikleri anlamına gelir. Bu aynı zamanda dostlarımızı yeterince silahlandırmadığımız anlamına da geliyor. Bunu düzeltmeye çalışacağız.

Düşmanlarımızın biz onları çürütmeden Sovyet halkına birçok iftira ve aptallıklar savurduğunu söylüyorsunuz. Bu doğrudur.

Her tür saçmalık ve iftira, SSCB'nin düşmanları tarafından icat edildi. Bazen bunları çürütmekten utanıyoruz, çünkü bunlar çok fantastik ve çok açık bir şekilde saçma. Örneğin, Kızıl Ordu ile Voroshilov'a karşı yürüdüğümü, onu öldürdüğümü yazıyorlar ve altı ay sonra söylediklerini unutarak ve aynı gazetede Voroshilov’un Kızıl Ordu ile bana karşı yürüdüğünü ve beni öldürdüğünü yazdılar- buna daha sonra Voroshilov ve benim bir anlaşmaya vardığımızı eklediler ... tüm bunları çürütmek için bir neden var mı?

Romain Rolland: Ama bu aptalca yaygarayı teşvik eden ve iftiralarını yaymalarına izin veren şey kesinlikle çürütmelerin ve açıklamaların yokluğudur.

Stalin: Olabilir. Haklı olabilirsiziniz. Elbette ki bu yaygara karşısında daha enerjik şekilde tepki verebilirdik.

Şimdi on iki yaşından itibaren çocukların cezalandırılmasına ilişkin kanun hakkındaki görüşlerinize cevap vereyim. (3) Bu kararın tamamen pedagojik -önleyici bir anlamı var. Onlara, sadece suçlu çocuklara (haydutlara) değil, özellikle çocuklar arasında bu eşkıyalığın organizatörlerine korku aşılamak istedik. Okullarımızda en iyi öğrencileri, şok işçilerini öldürmeye ya da yozlaştırmaya çalışan 12-15 çocuk haydut, kız ve erkek grupların varlığını keşfettik.

Bazı durumlarda bu gruplar kızları yetişkinlerin evlerine çekiyor, onlara içki içiyor ve fuhuş yapıyor.

Diğer durumlarda, okulda iyi öğrenen ve şok işçisi olan çocuklar kuyularda boğuldu, yaralandı veya bir şekilde terörize edildi.

Bu küçük haydut gruplarının yetişkin haydutlar tarafından organize edildiği ve yönetildiği keşfedildi. Sovyet hükümetinin bu suçları görmezden gelemeyeceği açıktır. Kararname, yetişkin haydutları korkutmak ve düzensizleştirmek ve çocuklarımızı onlardan korumak için yayınlandı. Bu kararname ile aynı zamanda, başka bir kararname Fin bıçak ve hançerlerinin satılmasını, satın alınmasını ve bulundurulmasını yasaklamaktadır.

Romain Rolland: Peki neden bu gerçekleri neden yayınlamıyorsunuz? Bu şekilde, kararnamesinin gerekçeleri anlaşılabilir.

Stalin: Bu sandığınız kadar basit değil. SSCB'de hâlâ yolsuzluğa bulaşmış pek çok insan, polis, çarlık görevlisi, çocukları, akrabaları vb. Var.

Bu insanlar çalışmaya alışkın değiller, öfkeliler ve her türlü suç için verimli topraklar. Korkarız ki, normal ortamlarından alınan bu unsurlar için, bu kaçışların ve genç haydutların suçlarının yayınlanmasının bulaşıcı bir etkisi olacak ve onları benzer suçlara itecek.

Ayrıca, kararnamemizin pedagojik (önleyici) bir niyetle, suç unsurlarını korkutmak için yapıldığını kamuya açıklayabilir miydik? Elbette bunu yapamazdık, çünkü bu durumda kanun suçluların gözündeki tüm gücünü kaybedecekti.

Romain Rolland: Bu doğru, bunu yapamazdınız.

Stalin: Şunu da eklemeliyim ki, bu kararnamenin suçlu çocuklara ilişkin en ağır maddelerinin tek bir uygulama vakası olmadı; ve umarım hiç olmaz

Neden terör suçlularını topluma açık yargılamadığımızı soruyorsunuz.

Örneğin Kirov suikastını ele alalım. Belki de burada, katillere karşı içimizde yükselen nefret duygusu bizi gerçekten teşvik ediyor. Kirov harika bir insandı. Kirov’un katilleri en iğrenç suçu işlemişlerdi. Böyle bir suçun duygusal etkisini görmezden gelemezdik.

Gerçekte Kurşuna dizdiğimiz 100 kişinin, hukuksal bakış açısından Kirov’un katilleriyle doğrudan bir bağlantısı yoktu. Ama bu kişiler düşmanlarımız tarafından Polonya, Almanya ve Finlandiya'dan gönderildiler; hepsi silahlıydı ve SSCB'nin liderlerine ve aralarında Yoldaş Kirov'a karşı terör eylemleri gerçekleştirme görevi verildi. Beyaz muhafız Ruslar olan bu yüz kişi, askeri mahkeme önünde terörist niyetlerini inkâr etmeyi düşünmediler bile.

Beyaz muhafız Ruslar olan bu yüz kişi, askeri mahkeme önünde terörist niyetlerini inkâr etmeyi düşünmediler bile. Çoğu şunu söylemişlerdi;

“Evet, Sovyet liderlerini öldürmek istedik ve onları ortadan kaldırmak istiyoruz. Sizinle konuşmak zorunda değiliz. Eğer sizi ortadan kaldırmamızı istemiyorsanız buyurun bizi kurşuna dizin.”

Bize, bu beyefendilerin işlediği suçları, avukatlarının katıldığı açık bir duruşmada yargılamak onlara çok fazla onur kazandırabilir düşüncesi geldi. Kirov'un iğrenç cinayetinden sonra terörist suçluların diğer liderlere karşı iğrenç planlarını uygulamaya çalışacaklarını biliyorduk.

Onları önlemek için bu beyleri kurşuna dizmek gibi tatsız bir görev üstlenmek zorunda kaldık. İktidarın mantığı budur. Böyle durumlarda iktidarın güçlü, sağlam ve korkusuz olması gerekir. Aksi takdirde bir iktidar değildir; güçlü bir iktidar olarak kabul edilmeyecektir.

Fransız Komünarları (6) bunu anlamadı; besbelli ki çok yumuşak ve kararsızdılar: Karl Marks'ın onları suçladığı işte budur. İşte bu yüzden kaybettiler ve Fransız burjuvası onlara acımadı, onları esirgemedi. Bu bizim için bir dersti.

Kirov cinayeti için en yüksek cezayı uyguladıktan sonra, bunu gelecekte tekrar uygulamak zorunda kalmadık. Ancak maalesef bu tamamen bize bağlı değil.

Sadece Batı'da değil, aynı zamanda SSCB'de de dostlarımız olduğu ve Batı'daki dostlarımız düşmanlarımıza karşı azami hoşgörüyü tavsiye ederken, SSCB'deki dostlarımızın acımasızlık talep ediyorlar; örneğin, Kirov cinayetinin ilham kaynağı olan Zinoviev ve Kamenev'in kurşuna dizilmesini talep ediyorlar. Bunu da görmezden gelemeyiz.

Aşağıdakilere dikkatinizi çekmek isterim. Batı'daki işçiler günde sekiz, on ve on iki saat çalışıyorlar. Aileleri, eşleri ve çocukları var; onların geçimlerini sağlamak zorunadırlar. Kitap okumak ve onlardan davranış kuralları çıkarmak için zamanları yok.

İşçiler Kitaplara pek inanmazlar çünkü burjuva yazarların çoğu zaman onları aldattığını bilirler. Bu yüzden sadece gerçeklere inanırlar, ancak kendilerinin görebilecekleri ve elleriyle dokunabilecekleri somut gerçeklere inanırlar.

Ve şimdi bu işçiler, Avrupa'nın doğusunda, kapitalistler ve toprak ağaları için yer kalmayan, emeğin hüküm sürdüğü ve çalışanların benzeri görülmemiş onurlara sahip olduğu yeni bir devletin, bir işçi ve köylü devletinin ortaya çıktığını görüyorlar. İşçiler bundan şu sonuca ulaşıyorlar:

 “Demek ki kişi sömürücüler olmadan yaşayabilir. Demek ki sosyalizmin zaferi tamamen mümkündür. "

Bu gerçek, SSCB'nin var olması gerçeği, dünyanın tüm ülkelerindeki işçileri devrimcileştirmek için çok önemlidir.

Bütün ülkelerin burjuvaları bunu biliyor ve SSCB'den yabani bir nefretle nefret ediyorlar.

Batı'daki burjuvazinin biz Sovyet liderlerinin bir an önce ölmesini istemesinin nedeni tam da budur. Bu yüzden terörist çeteler örgütlüyorlar; Bunları Almanya, Polonya ve Finlandiya üzerinden SSCB'ye gönderiyorlar, bunun için hiçbir para ya da başka araçtan kaçınmadan ...

Ve burada: çok yakın zamanda, Kremlin'de aramızda terör unsurları keşfettik. Bir hükümet kütüphanemiz var ve kütüphanelerini düzenli tutmak için Kremlin'de sorumlu yoldaşlarımızın evlerine giden kütüphaneci kadınlar var. Ve bu kütüphanecilerden bazılarının düşmanlarımız tarafından terörist eylemler gerçekleştirmek üzere işe alındığını keşfettik! Bu kadınların çoğunun, eskiden egemen olan ve bugün ezilen burjuva ve toprak ağası sınıflarının kalıntıları olduğu gerçeği söylenmelidir.

Ve şimdi bu kadınların üzerlerinde zehir taşıdıklarını ve bazı yoldaşlarımızı zehirlemeye niyetlendiklerini keşfettik! Elbette onları tutukladık; onları kurşuna dizmek istemedik ama izole ettik. Bu olaylar, düşmanlarımızın gaddarlığını ve Sovyet halkının uyanık olma zorunluluğunu gösteren bir gerçektir.

Görüyorsunuz: burjuvazi, Sovyetlere karşı oldukça şiddetli bir şekilde savaşıyor ve sonra, basınlarında Sovyet halkının gaddarlığına karşı haykırıyorlar. Bir yandan bize besledikleri teröristleri, katilleri, haydutları ve zehirleyicileri zorluyorlar; diğer yandan Bolşeviklerin insanlık dışılığına dair makaleler yazıyorlar ...

Victor Serge'ye gelince, onu tanımıyorum ve sizi hemen bilgilendirme fırsatım yok.

Romain Rolland: Bana Troçkizm nedeniyle yargılandığı söylendi.

Stalin: Evet, şimdi hatırlıyorum ... O sadece bir Troçkist değil; o bir alçak, dürüst olmayan bir adamdır.

Bu sahtekâr adam, Sovyet iktidarının altında bazı sıçanyolları inşa etti. Sovyet hükümetini aldatmaya çalıştı fakat amacına ulaşamadı. Sovyet iktidarını baltalamaya çalıştı ama başarılı olamadı. Ona gelince, Troçkistler, Paris'teki Kültürü Savunma Kongresi'nde yeni bir tartışma başlattılar. Şair Tihonov ve yazar İlya Ehrenburg bu sorulara gerekli cevabı vermişlerdi. Victor Serge şimdi Orenburg'da serbest bırakıldı ve bence orada çalışıyor. Elbette herhangi bir işkenceye, istismara vs. uğramadı. Bunların hepsi uydurma! Ona ihtiyacımız yok ve istediği zaman Avrupa'ya gitmesine izin verebiliriz.

Romain Rolland: Bana Orenburg'un bir tür çöl olduğu söylendi.

Stalin: Çöl değil, güzel bir şehir. Turukhan bölgesinde bir çölde dört yılımı sürgünde geçirdim. Orada 50 ° ila 60 ° soğuk .... Ne oldu, buna katlandık!

Romain Rolland: Size başka bir konuda iki söz daha söylemek istiyorum. Batı'daki aydınlar bizim için ve özellikle benim için özel bir öneme sahip- sizin, Stalin Yoldaş, ilan ettiğiniz yeni hümanizm hakkında bilgi sahibi olmak. Hatırlarsanız, son zamanlarda güzel bir konuşmada, dünyadaki tüm mevcut sermayenin en değerli ve belirleyicisinin insanlar olduğunu söylemiştiniz. (7)

Devrimin hedefleri için dünyanın ruhunu, ona insan ruhunun güçlerinin sentezini, proleter hümanizminin bu büyük yeni yollarını sunmaktan daha iyi hiçbir şey kazanamaz.

Marks ve Engels’in mirası, onun entelektüel yönü, keşif ve yaratma ruhunun zenginleştirilmesi, belki de Batı'da en az bilineni ve yine de bizimki gibi gelişmiş kültürdeki insanlar üzerinde en fazla etkisi olduğu bilinen şey budur.

Yakın zamanda genç aydınlarımızın Marksizm hakkında gitgide daha derin bir bilgi edinmeye başladığını görmekten memnunum. Yakın zamana kadar öğretmenler ve tarihçiler, Marks ve Engels'in doktrinini gölgede tutmaya veya onu gözden düşürmeye çalıştılar. Ancak bugün, prestijli üniversitelerde bile yeni bir trend ortaya çıkıyor. Sorbonne'dan Profesör Wallon (8) yönetiminde “Marksizm’in Işığında” başlığıyla çok ilginç bir konferans ve tartışma koleksiyonu yayınlandı: Bu kitabın ana teması, günümüzün bilimsel düşüncede Marksizm’in rolüdür.

Eğer, umduğum gibi böyle bir hareket gelişirse ve Marka ve Engels'in fikirlerini bu şekilde nasıl yayacağımızı ve popülerleştireceğimizi bilirsek, bunlar aydınlarımızın ideolojisinde en derin şekilde yankılanacaktır.

Stalin: Nihai amacımız, Marksistlerin amacı, insanları sömürü ve baskıdan kurtarmak ve böylece bireyi özgür kılmaktır. İnsanları sömürü ağlarına saran kapitalizm, bireyi bu özgürlükten mahrum eder. Kapitalizm altında, yalnızca çok az insan, en zenginler, az çok özgür olabilir. Kapitalizm altındaki insanların çoğu kişisel özgürlükten yararlanamaz.

Romain Rolland: Bu çok açık.

Stalin: Biz Sömürü zincirlerini kırarak, bireyi özgürleştireceğiz. Engels'in Anti-Dühring'de çok iyi söylediği gibi, komünizm sömürü zincirlerini kırdığında, bizi zorunluluk alanından özgürlük alanına bir sıçrayışla götürür.

Bizim Görevimiz, bireyi özgürleştirmek, yeteneklerini geliştirmek, iş sevgisini ve takdirini onda yeniden canlandırmaktır. Şu anda, tamamen yeni yaşam koşulları yaratıyoruz, tamamen yeni bir insan türü ortaya çıkıyor, işi seven ve saygı duyan tipte bir adam.

Tembellerden ve tembel insanlardan nefret ederiz; fabrikalarda, çantalara sarılır (kelimenin tam anlamıyla "rogoja" [hasır "] parçaları halinde) ve el arabasıyla dışarı çıkarılır. İşe saygı, iş sevgisi, yaratıcı çalışma, "şok çalışması" - hayatımızın baskın tonu budur.

Şok işçileri sevilen ve saygı duyulan kişilerdir; onlar artık yeni hayatımızın, yeni kültürümüzün odak noktası.

Romain Rolland: Çok iyi. Seni bu kadar uzun süre tuttuğum için üzgünüm.

Stalin: Öyle söylemeyin.

Romain Rolland: Bana, sizinle konuşma fırsatı verdiğiniz için teşekkür ederim.

Stalin: Teşekkürleriniz kafamı biraz karıştırıyor. Kişi genellikle iyi şey beklemediği insanlara teşekkür eder. Seni yeterince iyi karşılamayacağımı mı düşündün?

Romain Rolland: Açıkçası, size buna alışkın olmadığımı söyleyebilirim. Hiçbir yerde Moskova'daki kadar hoş karşılanmadım.

Stalin: Yarın 29'unda Gorky ile birlikte olmayı mı planlıyorsun?

Romain Rolland: Sanırım, Gorky'nin yarın Moskova'ya gelmesi konusunda anlaştık. Onunla onun yazlığına gideceğiz ve daha sonra, belki de bir süre yazlığında kalma teklifini kabul edeceğim.

Stalin(gülümseyerek): Benim bir yazlığım yok. Biz Sovyet liderlerinin yazlığı yok. Devlet mülkiyetinde olan bir sürü yazlık rezervlerinden sadece birisi. Bu yazlığı size ben ikram etmiyorum, bunu Sovyet hükümeti yani, Molotov, Voroşilov, Kaganoviç ve ben ikram ediyoruz. Orada çok rahat edersiniz. Ne tramvay var ne de demiryolu. Orada daha iyi dinlenirsiniz. Bu yazlık daima sizin hizmetinizde ne zaman arzu ederseniz, kimseyi rahatsız etme korkusu olmadan tadını çıkarabilirsiniz. 30 Haziran’daki Fiziksel Kültür festivaline katılacak mısınız?

Romain Rolland: Evet, evet katılmak isterim. Bana bu fırsatı vermenizi rica ederim. Belki, müsaade ederseniz, Gorky’nin yazlığında veya sizin nezaketle bana tahsis ettiğiniz yazlıkta sizi bir kez daha görür ve sizinle sohbet edebilirim.

Stalin: Rica ederim, ne zaman isterseniz. Ben tamamen sizin için mevcudum ve memnuniyetle yazlıkta sizi görmeye gelirim. Geçit törenine katılmanız garanti altına alınacaktır.

Romain Rolland'ın Stalin ile röportajının resmi metni – 1935

Stalin ve Romain Rolland tarafından incelendi

28 Haziran 1935.

Kaynak: Orijinal Fransızca metin http: // www. centremlm.be/Texte-officiel-de-l-entretien-de-Staline-avec-Romain-Rolland-1935. Aynı zamanda Cahiers Romain Rolland, cilt. 29, Voyage a Moscou (Juinjuillet 1935), 1935'te Sovyetler Birliği'ne yaptığı ziyaretle ilgili tam notlarını içerir.

George Gruenthal tarafından Fransızcadan çevrilmiştir.

Türkçeye Çeviri; Erdogan A

 

Son notlar:

1) Yabancı Ülkeler ile Tüm Birlik Kültürel İlişkiler Derneği

2) Alfred Dreyfus, 1894'te yanlış bir şekilde askeri sırları Almanlara vermekle suçlanan Fransız ordusunda Yahudi bir topçu yüzbaşıydı. Sadece 1904'te temize çıkarıldı.

Jean Calas Protestan bir tüccardı ve 1762'de Katolikliğe dönmüş olan oğullarından birini öldürmekten haksız yere mahkûm edildikten sonra idam edildi. Davası, din özgürlüğünün savunucusu olan Fransız yazar Voltaire tarafından ele alındıktan sonra ölümünden sonra aklandı.

3) Bu yasa, belirli ciddi suçlar için cezai sorumluluk yaşını 12 yıla indirdi. Çocuklarla ilgili Sovyet yasalarına ilişkin ilginç bir çalışma için, John N. Hazard'ın Chicago Law Review, Cilt 5, Sayı 3, Madde 7 (1938), özellikle s. 442-444'teki makalesine bakın: http: //chicagounbound.uchicago.edu/cgi/viewcontent.cgi?article=1567&context=uclrev, özellikle pdf'nin 19-21. sayfaları.

4) Sovyetler Birliği'nde sosyalist emek kahramanlarına verilen unvanlar.

5) “Son zamanlarda SSCB'nin çeşitli kentlerinde mahkemelerce verilen cezalar altında infaz edilen kişiler ... terör eylemlerinin planlanması ve yürütülmesinden suçlu bulundu.Bunların çoğu, Sovyetler Birliği'ne yurt dışından yasadışı yollarla girmiş ve bulundurma bombaları, el bombaları, tabancaları ve diğer silahları. Mahkemede, açıkça Sovyetler Birliği'nin düşmanı olduklarını kabul ettiler ve suçlandıkları suçların işlendiğini itiraf ettiler”. (Ivan Maisky; Teröristlerin Yargılanması ve İnfazına İlişkin Bildiri (2 Ocak 1935), içinde: Jane Degras (Ed.): ‘Dış Politika Üzerine Sovyet Belgeleri’, Cilt 3; Londra, 1953; s. 100). Maisky, o sırada Londra'daki Sovyet Büyükelçisiydi.

6) 1871 Paris Komünü üyeleri. Paris'teki burjuva hükümetini devirmedeki kahramanlıklarını överken, Marx ve Engels, Fransa Bankası'nı ele geçiremedikleri ve Versailles'daki karşı-devrimci karargâhta yürümedikleri için onları eleştirdiler. Komün 72 günlük bir süre sonra yenilgiye uğradı. Bkz.Marx: The Civil War in France ve Engels, 1891 baskısına giriş.

 7) Referans, Stalin'in 6 Mayıs 1935'te Kızıl Ordu Akademilerinden Mezunlara Hitabıdır.

8) Henri Wallon "A la lumiere du marxisme"

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.