Header Ads

Header ADS

Düşmanı Üretmek: Küba'ya Karşı Medya Savaşı

Kurumsal Medya sahte bilgi verme Örneği: Keith Bolender’ın “Düşmanı Üretmek: Küba'ya Karşı Medya Savaşı”

Stansfield Smith, Chicago ALBA Dayanışma

Bazı alternatif medya, ABD hükümetini ve onun kurumsal medyasını Rusya'nın Venezuela da "seçim müdahalesi", Suriye savaşı, Çin'de Sincan olayları ve Hong Kong, Nikaragua, Filistin ve benzerleri ile ilgili sahte haberlerini teşhir etti. En uzun süredir yürütülen medya "sahte haber" kampanyalarından birisi Küba'ya yönelikti. Bu konu, Keith Bolender’ın Düşmanı Üretme: Küba'ya Karşı Medya Savaşı' kitabında geniş bir şekilde ele alınıyor. [1] Bu tamamen belgelenmiş çalışma, maruz kaldığımız, kaçınılmaz olarak hepimizi etkileyen, Küba karşıtı durmak bilmeyen dezenformasyona (sahte habere)  karşı iyi bir panzehirdir.  Goebbels'in yaygınca tanınmış sözüyle, “Yeterince büyük bir yalan söylerseniz ve bu yalanı tekrar etmeye devam ederseniz, insanlar eninde sonunda buna inanmaya başlayacaktır” - doğru, ama Goebbels'in bunu söylediği aslında bir yalan.

Küba devriminin 60 yılı aşkın sürecinde, kurumsal medya, ülkenin siyasi ve ekonomik sistemindeki çarpıtmalar, devrimin başarılarını küçümsemeler ve ABD nin (siyasi ve ekonomik) ablukasının ve ABD terörizminin etkilerinin reddedilmesi yoluyla, kafalarımızda Küba'nın olumsuz bir imajını yerleştirdi. Medya, gerçek egemenliğini kurmaya karar verdikten sonra,  özellikle dünyanın süper gücünün acımasız düşmanlığından kurtulmaya çalışan,  gelişmekte olan bir ulusun karşılaştığı sonsuz karmaşık sorunlarına değinmemekte  etkili olmuştur.

1960'ların başında Robert Kennedy ABD'nin Küba projesini özetledi: Castro'nun devrilmesi “ABD hükümetinin en önemli öncelliğidir, diğer her şey ikincildir, bunlara zaman, para, çaba veya insan gücü harcanamaz.” (s. 76) Washington, devrimin, daha önce var olmayan ve  bugün hala pek çok ülkede olmayan bir gelecek kapısı açtığını  açıkça anladı, ve sonuç olarak savaştaki gibi tam bir askeri ablukaya benzer bir ablukayı Küba'ya uyguladı. ABD, Küba halkına acı çektirme yoluyla, onların kendi  hükümetlerini suçlamaları ve alaşağı etmelerini umarak, Küba Devrimi'ni baltalamaya çalıştı.

ABD hükümeti “rejim değişikliği” girişimlerini tasarlarken “medyanın rolü Küba toplumunu adil bir şekilde incelemek değildir: medyanın rolü rejim değişikliğini doğrulamaktır ” [ 2] (s.137). Medyanın işlevi, Washington'un o ülkenin içişlerine müdahale etme hakkını sorgulamak değil, başka bir ülkenin hükümetini devirmek için bu yönde kamu desteğini sağlamaktır. Bu işlev, karşı devrimin, hedef alınan ülkenin halkının özgürlükleri ve insan haklarını korumak olarak yeni bir paket içinde sunulmasıdır.  Kurumsal medya, ABD nüfusunun erişebildiği bilgiler üzerindeki kontrolüyle, çoğu ABD halkını Küba'nın (sisteminin) takip edilecek bir model olmadığı konusunda ikna edebildi. Medya Küba'yı sürekli bir şekilde ABD'nin de dahil olduğu diğer birkaç ülkenin tabi tutulduğu daha yüksek bir standard da (eleştiri temelinde) tutuyor.

Kurumsal medya, beş medya şirketinin % 90'ını kontrol etmesi yoluyla, bilgi dağıtımının "geçiş kontrolcüsü " olmaya devam ediyor. Onların haberlerinin, kitlelerce emin bir şekilde güvenilir olduğunu etkin bir şekilde teşvik ettiler. Bolender , medyaya olan genel güven azaldığına işaret ederken, Fox News ve CNN örneklerini kullanarak : “belirli bir konuda çoğunlukla medyaya inanmayan ve  kendi görüşlerine karşıt bilgi sunan tüketiciye dayanduğına “ dikkat çekti. (s.34). Ancak Küba'yla ilgili olarak, kurumsal medya karşıt bilgi sunmuyor, ve bize sahte haberleri vermekte özgür.

Küba'yla ilgili olarak Sahte Haberler

Bolender’ın kitabı, Küba hakkında sahte haberlerin kısa bir versiyon tarihi olarak adlandırılabilir. 

Burada bir örnekleme sunuyoruz:

Medya, Kastro ve müttefiklerinin iktidara geldikten sonra "kanguru" mahkemelerinde yüzlerce Batista rejimi düşmanlarını idam ettiğini iddia etti. Gerçekte Batista'nın baskı güçleri ve polisi 20.000'i aşkın insanı öldürmüştü, ve bunlardan bazıları yakalanmış ve suçlarından dolayı adalete teslim edilmişti.

Medya Küba hükümetinin ABD'lilerin mülklerini kamulaştırmasını yasa dışı ve tazminat ödenmeden olarak sundu. Gerçekte, Küba , Ekim 1958 mülk değerlendirmelerine göre % 4,5 faiz oranlarıyla 20 yıllık bonolara dayalı tazminat ödemeleri teklif etti. Diğer ülkeler tarafından kabul edilen bu teklif ABD tarafından reddedildi. Bu teklif edilen ancak ABD tarafından tekrar tekrar reddedilen tazminat ve müzakereler, Kurumsal medya tarafından nadiren kitlelere bildirildi.

Medya, ABD nin Küba'ya (ekonomik ve siyasi)  ablukasının, Küba'nın ABD mülklerine tazminatsız el koymasına bir yanıt olarak uygulandığını etti, ancak Washington'un Küba şeker kotasını ortadan kaldırması olayı ABD'nin müzakereleri reddetmesinden bir yıl önce gerçekleşmişti.

New York Times'ın sahte haber kampanyaları, Russiangate (Rusyanın ABD içişlerine karışma skandalı. EA) anti-Trump karşıtı hikayesi ile başlamadı. 3 Ocak 1961'de Domuzlar Körfezi istilasından dört ay önce “Kübalıların adalarını işgal etmek üzere olduğumuza inanabilmeleri bizim için inanılmaz bir şey…… Amerikalıların yalan olduğunu bildiği şeylere başkalarının dürüstçe inanması, biz Amerikalılar için inanılmaz bir şey ”(s.87).

Bolender işgal sırasında bazı medya haber yorumunu inceliyor: Örneğin Wall Street Journal, işgalciler Santiago de Kuba  yı ele geçirdiği ve Raul Kastroyu  yakaladığı, ve ülkeyi ikiye böldüğü iddialarını (haber olarak) bildirdi.

Kurumsal medya, 1962'de amacı ABD'nin yeni bir işgali amaçları yönündeki çalışmalarını engellemek olan, Küba'nın nükleer füzelerini yerleştirmesini, bir savaş eylemi olarak sundu. Gerçekte, ABD'nin füzelerini Küba'ya yönlendirmesine ne kadar hakkı varsa, Küba'nın da ABD'ye füzeleri yönlendirmeye o kadar  hakkı vardı. Bununla birlikte, ABD neredeyse dünya nükleer savaşına gitmişti ve Küba'nın deniz ablukasıyla, nükleer savaş ve gezegenin yok edilmesinde, Washington değil, Küba suçlandı.

Bolender, Küba'ya karşı yapılan aynı kurumsal medya yanlılığının aynen Filistin'e karşıda yapıldığına  dikkat çekiyor: “Filistinlilerin ya da  Kübalıların kendilerini savunma hakkına sahip oldukları düşüncesi normal söylem alanının dışında” (s.182).

New York Times ve Washington Post 1980'lerde Fidel'in El Salvador'a 500 Küba askeri gönderdiğine dair sahte haberler sundu.

Medya tarihsel olarak Kübalıların göçlerini, devrimci hükümetin ekonomik yetersizliği ve politik baskısı nedeniyle göç  ettikleri olarak nitelendiriyor. Gerçekte, dünyanın dört bir yanındaki insanlar daha fakir ülkelerden daha zengin ülkelere göç ediyorlar.

Kurumsal medya, Elian Gonzalez'in kurtarılmasını, annesinin kaçtığı "Küba'daki yoksulluk ve baskıcı yaşama" sürekli saldırmak için  kullandı. O dönemde gerçek ABD göçmen politikası nadiren bildirildi: ebeveynler uygun olmadığı sürece, refakatsiz göçmen çocukların ailelerine geri gönderilmeleri.

Washington Post, diğerlerine ilave olarak, -  daha sonra Jimmy Carter tarafından ikna edici bir şekilde yalanlığı kanıtlanan- John Bolton'un 2002'de Küba'nın biyolojik silahlar geliştirdiğini iddia etti.

Kurumsal medya, Küba'nın "muhalifleri" konusunda, "bağımsız gazeteciler" ve ABD'nin ülkeye yönelik başka bir saldırı girişimi sürecinde, 2003 yılında tutuklanan "kütüphaneciler" de dahil olmak üzere, Küba karşıtı bir propaganda kampanyası başlattı. Onların önceden ve planlanan karışıklık yaratma ve bombalama faaliyetleri nedeninden tutuklandıkları, ya da ABD bordrosunda olduklarından bahsedilmedi.

Küba hükümetinin yiyecekleri nüfustan turizm endüstrisine yönlendirdiği iddia edilir. Bu tür birçok hikayede olduğu gibi, gerçek bir kanıt hiç bir zaman sağlanmamıştır.

Depremden sonra  930 Küba tıp uzmanından birkaçı bir defadan fazla “İspanyol” olarak tanımlandı.

New York Times propagandası hala Küba'nın yanlış yönetilen bir anakronizm olduğunu, ortalama bir Küba'lının söz söylema hakkı olmadığı, hükümetin politikaları hakkında kamu diyaloğuna izin verilmediğini iddia ediyor. Bu Küba hakkında bilgili olan herkes için kibirli bir saçmalıktır. ABD'nin tersine, Küba'da halkın katılımyla, bir bütün olarak hükümeti ve toplumu yönetmesini içeren bir dizi kitle örgütü vardır: Küba İşçileri Konfederasyonu (CTC), Küba Kadınları Federasyonu (FMC), Ulusal Küçük Çiftçiler Birliği (ANAP), Üniversite Öğrenci Federasyonu (FEU), Üniversite Öncesi Öğrenci Federasyonu (FEEM) ve Devrim Savunması Komiteleri (CDR). Açıkçası bu sistem ABD'dekinden çok daha açık ve demokratiktir.

2011'de Küba, ekonomik reformlar için yeni yasalar ve yönergeler oluşturmak üzere ülke genelindeki çalışma yerlerinde ve okullarda, binlerce toplantıda  ulusal bir tartışma gerçekleştirdi. ABD, 2008 ekonomik kriziyle karşı karşıya kaldığında böyle bir şey yapmadı.

2018'de yeni bir anayasa ile ilgili  olarak Küba'nın benzer bir ulusal tartışması vardı. İşlem, 100.000'den fazla çalışma yerlerinde ve yerel halk toplantılarında tartışıldı. Taslaktaki tartışmalardan ve değişikliklerden sonra, Ulusal Meclis taslağı onayladı ve ulusal bir referandumda oylandı. Bunun aksine, ABD anayasada değişiklik yapıldığında ülke çapında hiçbir zaman ulusal tartışmalar veya toplantılar düzenlemedi. ABD vatandaşlara anayasa değişikliklerine oy verme hakkı vermiyor ve bize cumhurbaşkanını halk oylamasıyla seçme hakkı da vermiyor.

Medya, Küba'nın yine kanıt olmadan uyuşturucu kaçakçılığına karıştığını iddia etti. Tam tersi olarak, Gary Webb gerçekte CIAnin ABD'ye kokain kaçakçılığını ortaya çıkardığında, kurumsal medya bunu rapor ettiği için kendisine karşı büyük bir karalama kampanyası başlattı ve Webb in hayatını mahvetti.

Kurumsal medya, Havana otellerini bombalamak ve sivil bir uçağı havaya uçurmak, ve içindeki 73 kişiyi öldürmek de dahil olmak üzere ABD'nin Küba'ya karşı yüzlerce terörizm eylemini sürekli olarak gizledi. Medya, Küba'ya karşı biyolojik savaşı gizledi ve ABD terörist saldırılarında 3500'den fazla Küba sivilinin öldürüldüğünü bildirmedi. Küba ABD'nin devlet başkanlarını öldürmek için 636 girişimini belgeledi. Bolender, “Küba sivillerine karşı yapılan bu gizli savaşın gerçek haberlerinin olmaması, ada ulusuna karşı muamelede medya açısından büyük bir leke olmaya devam ediyor.” (s.100)

Cubana havayolu bombardımanını düzenleyen Posada Carriles, ABD'ye yasa dışı giriş yaparken tutuklandığında, New York Times onu bir CIA ajanı veya terörist olarak değil, Fidel Kastro'yu devirmek isteyen bir Küba “militanı” olarak tanımladı.

Küba 1996 yılında Miami odaklı "Kurtuluş için Kardeşler'in" uçaklarını düşürdüğünde, medya bu uçakların Küba hava sahasında olduklarını, Küba hava sahasına daha önce on iki kez nüfuz ettiklerini, Küba'nın FAA'ya sürekli olarak şikayet ettiğini ve bu grubun gelecek uçuşlarda Havana'ya bomba atmayı planladıklarını gizledi. Bunun yerine, uçakların düşürülmesini, uluslararası sular üzerinde, Kübanın "insancıl-yardımsever" bir gruba, duygusuz ve tahrik edilmemiş bir  saldırısı olarak sunuldu.

Kurumsal medya "Küba Beşlisi" nin ABD'den ülkelerine yönelik terörizmine karşı  savaştığını gizledi. "Küba Beşlisi" medyada “casus” olarak çerçevelendi ve hapsedildi. Medya, duruşmanın ve cezalarının karara bağlanmasında haberin gizlenmesinde anlaşma içindeydi.  Miami basını davayı ele aldı, ancak bunların gazetecileri davadaki kovuşturmaya yardım etmek için çalışıyorlardı. Bazı önde gelen gazeteciler, ödemeli ABD hükümet ajanlarına dönüştü, halkı yanlış bilgilendirmek için makaleler yazdılar,ve hatta beşlinin "yargı çerçevesini" oluşturmaya yardımcı olacak hikayeler ürettiler. BKübalıların Florida'daki Kastro muhaliflerini öldürmek için ABD'ye silah, hatta bomba kaçırmak için oluşturulmuş bir casus ağının parçası olduklarını anlatan "hikayeler" yazdılar. Hükümet, altı yıllık bir süre boyunca "mahkumiyet"i garantilemeyi amaçlayan, binlerce makale yazmak için, gazetecilere milyonlarca dolar yasadışı ödeme yaptı.

(Küba Beşlisi, ya da Miami Beşlisi, Miaimi merkezli Alfa 66, F4 Komandoları, Küba Amerikan Ulusal Vakfı ve Kurtuluş Kardeşler  gibi Kübalı-Amerikan grupları gözlemlemek ve içlerine sızmaya çalışan, Küba İstihbaratının bir parçası, "Kızıl Ağ" ın bir parçası. E.A)

Medya, USAID ajanı Alan Gross'un, Küba'daki Yahudi topluluklarına cep telefonları ve masaüstü bilgisayarlar getirdiği için tutuklanmasını ve hapsedilmesini çarpıtarak yorumladı. Dürüst raporculuk, onun Küba'da yasadışı olan, izlenemez, izi bulunamaz, askeri değerde haberleşme ağı  cihazları getirdiğini ve ağın kurulmasına yardım ettiğini haber ve yorumlarında bildirirdi.

Obama'nın Küba'ya “açılma"sından önce, medya düzenli olarak Küba'nın ABD halkının ülkeye seyahat etmesini engellediğini söylüyordu, aslında ABD buna izin vermiyordu, (ABD vatandaşlarının Küba ya seyahati yasaktı -ve hala yasak- nerdeyse imkansız olan ve caydırıcı nitelikte şartları var. E.A)

Abluka altında ve ekonomik savaşın devam ettiği bir ülke ile ilişkiler normalleşmese de, Başkan Obama, Küba ile ilişkileri “normalize” etmekle suçlanıyor.

2015 yılında Fox News ve Daily Beast yüzlerce Küba askeri personelinin Suriye de Esada yardım ettiğini iddia etti.

Medya, Trump'ın iki farklı lisans altında izin verilen Küba'ya bireysel seyahati sona erdirdiğini iddia ediyor. Gerçekte, Trump "Halktan Halka" lisansını sona erdirdi, ancak Küba Halkına Destek lisansı geçerliliğini koruyor. Küba'ya seyahati caydırmak amacıyla, bu genellikle bildirilmiyor, .

2017'de Küba'nın Havana'daki ABD diplomatlarına sözde sonik saldırılar düzenlediği ve yetkililer için ciddi sağlık sorunlarına neden olduğu iddia edildi, ve Trump'ın ABD ve Küba Büyükelçiliği personelinin sayısını azaltmak için kılıf hazırladı. Ancak Küba'ya yapılan dört turdan sonra, FBI'ın bu saldırı iddiasını destekleyecek hiçbir kanıt bulamadığı, neredeyse hiç bildirilmedi.

Kurumsal basın, Küba'nın vatandaşlarına internet erişimini kısıtladığını iddia ediyor. Gerçekte, 2018'in sonlarına kadar, 3G telefonu olan herkes çevrimiçi olabiliyor. Gerçekte ise, Küba kıyılarının yakınındaki fiber optik kablolara erişimi engelleyerek ABD Kübanın internet erişimini kısıtlıyor.

Bolender, “Medyanın en sevdiği konulardan birisi, Küba'nın karşı karşıya kaldığı ciddi ekonomik sorunların nasıl çözüleceği konusunda uzman görüşleri sunarken, Amerika'nın Kübanın yaşamını etkileyen ekonomik ambargosunu sürekli göz ardı etmektir.” (sf. 3) New York Times, Küba'nın ekonomik abluka altında olmasına hiç atıfta bulunulmadığı için, Kübanın “sürekli kriz içinde olan ekonomik açıdan sıkıntılı bir ülke” olduğunu iddia ediyor. Çünkü eğer, ekonomik ablukadan bahsedilirse, ablukanın acımasız doğası gizli kalır, ve böylece ABD ekonomik ablukasının Küba üzerinde hiçbir etkisi olmadığı kurgusu korunur.

Medya, Küba'yı "kötü"lemek için sürekli olarak “demokrasi” ve “insan hakları”nı kullandı. Obama'nın kendisi de Küba'nın “insan haklarını henüz gözlemlemediğini” ilan etti… gerçek şu ki  Küba… henüz demokrasiye geçmedi. Temel insan haklarını henüz gözlemlemedi ” diye ilan etti. Kendi-kendini  büyük ağabey  olarak tayin eden ABD, Kübalıların özgürlük kazanmasına ve ekonomilerini verimli bir şekilde işletmesine “yardım edebileceğini” varsayıyor. Küba için  “demokrasi” ve “insan hakları” çağrılarının temsili hükümet ya da insan hakları ile hiçbir ilgisi yok. Bu terimler, Washington'un yasa dışı müdahalesini haklı çıkararak, suçlayıcı olan kendisini üstün bir ahlaki duruma yükselten bir propaganda aracı olarak kullanılıyor.

Medya, Küba'da özgür seçim, demokratik işlev olmadığını iddia ediyor. Gerçekte, Arnold August'un "Küba ve Komşuları , Demokrasi işlevi"nde, Küba'nın ABD versiyonundan şaşırtıcı derecede daha demokratik bir seçim sistemine sahip olduğunu gösteriyor. Küba halkı, ABD deki durumun aksine, kendi temsilcilerinin kim olacağı konusunda hem teklif veriyor, hem de oy kullanıyor. Her seçim bölgesindeki halk, belediye hükümeti için delegelerinin kim olacağını teklif ediyor ve oy veriyor. Belediye hükümeti kurulduktan sonra, seçtikleri üyeler arasından seçim yapıyorlar ve il hükümetine delegelerinin kim olacağını oyluyorlar.  Ulusal parlamento için Eyalet hükümeti de aynı işlevi yapıyor. Ulusal parlamento, başkan, bakan ve Danıştay üyelerini kendi üyeleri arasından seçiyor. Bu, başkandan hükümetin her bir üyesine kadar herkesin, önce kendi yaşadığı toplumda ilk sırada aday gösterilmesi gerektiği anlamına gelir.

Sosyal medya sahte bilgi operasyonları için birçok yeni kapı açtı. Neo-con şirketi olan Twitter, Küba'da Zunzuneo adında bir sosyal medya ağı kurmak için USAID dan mali yardım aldı. Küba'da kitlesel bir "takipçi" gençlik ağı yaratmaya çalıştı ve daha sonra bu ağı gösterileri canlandırmak ve iç huzursuzluğa neden olmak için kullandı.

Sahte haberler yetersiz olunca, medya şizofrenik McCarthyism'e başvurdu: Küba, “tüm yarımküre için Komünist virüs salgınının bir enfeksiyon noktasıydı” (New York Times, 23 Nisan 1961 - başarısız Domuzlar Körfezi istilasından hemen sonra) .

Düşüncesinin değişmediğini kanıtlar gibi, Fidel Castro öldüğünde New York Times onu 'Soğuk Savaşı Batı Yarımküre'ye getirmek' ve “dünyayı nükleer savaşın eşiğine itmek” le suçladı. Aslında, ABD Soğuk Savaş'ı en azından ta 1954'te Guatemala'nın Arbenz'ine yaptığı darbeyle getirmişti. Tarihsel kayıt Küba'nın sadece ABD'nin Küba ile siyasi ve ekonomik ilişkilerini büyük ölçüde kısıtlamasının ardından giderek Komünist dünyaya döndüğünü gösteriyor. Yukarıda belirtildiği gibi, dünya Kruşçev ya da Castro tarafından değil, John Kennedy'nin saldırgan eylemleri nedeniyle nükleer savaşın eşiğine itildi.

New York Times, Küba'yı aynı zamanda  “hanedan polis devleti” olarak tanımlıyor. (s151).

Fidel Castro'nun ölümü üzerine Washington Post, güya Hitler ile aynı lige sokan mantıksız bir açıklama yaparak, ona “modern tarihin en acımasız diktatörlerinden biri” adını verdi.

ABD'nin ortadan kaldırmak istediği her yabancı lideri tanımladığı gibi, Fidel Castro da zihinsel dengesiz bir çocuk olarak resimlendirildi. Bu, hem ABDnin rejim değişikliğini haklı çıkarmaya hem de ABD halkını 1898'den bu yana kübanın ABD ye karşı kızgınlığını, hemde Küba'ya yönelik tavırların nedenleri konusunda ABD kamuoyunu bilgilendirmekten kaçınmasına yardımcı oldu. Herbert Matthews gibi gazeteciler, Küba deneyimini doğru bir şekilde bildirdiğinde, medya meslektaşları tarafından "Kastro'nun bir kuklası ve komünist bir sempatizan olarak dışlandı.”(s.79). Daha fazla saygı duyulan, Fidel'in “çok büyümüş bir çocuk” olduğunu söyleyen Tad Szulc gibileri oldu.  (s.80).

Bolender defalarca “Küba hakkında olumlu bir şey olduğunda, Medyanın, iddia ne kadar mantıksız olursa olsun, olumsuz yanlış bilgi enjekte etme pratiğini takip ettiğine dikkati çekiyor… Okuyucu tüketicisinin, olumlu şeyler okumalarına rağmen, Küba hakkında  olumsuz bir görüş sahib olmalarını sağlama hedeflerini garantiye almayı amaçlar. ”(s.171-172). Bir örnek: New York Times tarafından yeni Küba cumhurbaşkanına yönelik bir eleştiri, “Perşembe günü Küba'nın yeni cumhurbaşkanı olan Sayın  Diaz- Canel 58. doğum gününden bir gün önce, tüm yaşamını savaşmadığı bir devrime hizmet etmekle geçirdi. ”(s. 180).

Küba hakkında olumsuz şeyler rapor eden kurumsal medya, Obama'nın "açılılm"ından önce ve sonra, Küba sisteminin ABD'nin yardımseverliği yoluyla yönlendirilmesi gerektiği temel varsayımı ile, kabul edilebilir varsayılan tutumdur.

1959'dan önce ABD'nin Küba hakkında dezenformasyonu

Küba'ya karşı medya propagandası 1959 devrimci zaferinden çok daha önce başladı. Bolender bizi 1898 ABD işgali ve işgalin gerekçelerine geri götürüyor. Kübalılar, Anglo-Sakson  Sam Amca'nın onları İspanya'dan kurtarması ve daha sonra onların idari işlerini yöneterek, kendilerinin kendilerinden kurtulması gereken, kendi başlarına kendini idare edemeyecek olan, hırpani çocuklar olarak gösterildi.

İspanyol-Amerikan Savaşı, daha sonra yeniden piyasaya sürülecek, sahte haber hikayeleri yaydı.

Zamanın iki ana medya kuruluşu, ABD'nin savaş ve işgal desteğini artırmak için vahşi hikayeler üretmede yarıştı. “… milletimizin henüz görmediği Amerikan basınının bir kısmının en ahlaksız ve alaycı tavırları olmadan savaşın gerçekleşmesi...şüpheliydi” (s. 53). Aynı medya tavrı yüz yıl sonra Irak savaşına destek almak için tekrarlandı.

ABD Donanma gemisi Maine in infilak etmesinden , herhangi bir kanıt olmadan İspanya suçlandı.Akabinde, ertesi gün, Başkan Yardımcısı Theodore Roosevelt  asılsız iddiayı tekrar ederek bir istila başlatmak için bahaneyi verdi. Benzer şekilde, bu hikaye daha sonra Tonkin Körfezi'ndeki bir ABD muhribine Kuzey Vietnam saldırısı fabrikasyonu ile yeniden paketlendi ve sunuldu.

Kurumsal basın, ABD işgalinin savaşı kazandığını ve Küba'yı İspanya'dan kurtardığını iddia ederek Küba halkının İspanya'ya karşı 1895-98 bağımsızlık mücadelesi tarihini tamamen sildi.

Savaşın Amerikan isimlendirmesi olan "İspanyol-Amerikan Savaşı " bile, Kübalıların müdahelesini ortadan kaldırarak, Küba'nın bağımsızlık mücadelesine karşı bir ABD savaşı olduğunu gizleyen bir propaganda uygulamasıydı. Benzer şekilde, kurumsal medya bize ABD'nin Kore üzerine Savaşı'nı “Kore Savaşı” ve ABD'nin Vietnam üzerine Savaşı'nı “Vietnam Savaşı” olarak sattı.

Kübalılar, kurumsal medyanın yerli Amerikalılar ve Siyahlar da dahil olmak üzere diğer birçok Üçüncü Dünya halkına ve ülkesine tekrar tekrar uygulanan- sorumsuz, tembel, cahil, kendi-kendini yönetmekten aciz - ırkçı klişelerle resimlendirildi. “Küba özellikle Amerikalı erkeklerde göze çarpan niteliklerden yoksun - erkeklik, inisiyatif, güç, azim, kadınlara saygı ve vicdan.” “Onlar çaresiz, boşta, kötü ahlaklara sahipler ve büyük ve özgür bir cumhuriyette vatandaşlık yükümlülüklerini yerine getirme konusunda doğasal ve deneyimsel olarak uygun değiller. Onların erkeksi güç ve öz saygı eksikliği… ”ve benzeri Nazi tarzı propaganda haberleri.

Bu adamları öz-yönetimi idare etme sorumluluklarıyla giydirmek, onları en küçük kapasiteye bile sahip olmadıkları işlevlerin performansına çağırmak olacaktır ” ( alıntı, s.55-56). O zamanlar New York Times, o dönemde  “Biz Küba halkına , kendi kendimizi atadık, biz koruyucuyuz” diye açıklama yaptı. (s.61). Ve  “Melez lerin sorumsuz bir hükümeti” konusunda uyardı (s.62).

Üçüncü Dünya halklarının hala Amerikan beyaz adamın sağlam eline ihtiyaç duyması ve ebeveynlik yapması, sadece Küba'için değil, dünya (ülkeleri) için, ABD dış politika propagandasının merkezi bir unsuru olmaya devam ediyor.

Bariz Yankee kibirliliği, ABD'nin Küba'ya dayattığı özlü yeni-sömürgeci Platt yasa Değişikliği'nin bir maddesinde kendini gösteriyor: ABD dışındaki herhangi bir ülkeyle “Küba'nın bağımsızlığını bozacak” veya “herhangi bir yabancıya izin verecek”, " Küba'nın herhangi bir bölümünü elde etme veya kontrol etme gücü ya da yetkileri verecek ”bir anlaşma yapması, ABD dışında, Küba ya yasaklandı. Bunların hepsi tamamen ABD Platt yasa Değişikliği ile uygulanıyor.

İşgal tamamlandı, ABD fethedilen  Amerikan Yerli (Kızıl Derili) topraklarına uyguladığı tarihi politikasını takip ederek,  ABD vatandaşları için en iyi Küba topraklarını sağladı.

Kübalılar bu Platt Değişikliğini protesto ettiğinde, Chicago Tribune, “ABD, kamu düzenini korumak için müdahale etme hakkını saklı tuttu… Biz ebeveyniz, Küba da çocuktur ve çocuğa iyi bir şaplak-tokat atma zamanı gelmiştir ” diye yazıyordu (s. 67).  “ Anayasalarında yazılandığı gibi, Küba bağımsızlığı”, Kübalıların dış müdahale riski olmadan protesto etme hakkına sahip olmadığı anlamına geliyordu. Kurumsal medya için Küba, özgürlüğü ve bağımsızlığı için ABD'ye sonsuza dek minettar olacak ve ABD'nin hakimiyetini tehlikesiz ve ilerici olarak kabul edecekti.

Bolender , devrimden önce ABD'nin Küba'ya karşı tutumu hakkında Walter Cronkite'den alıntı yapıyor: “Küba Amerikalılar için bir tatil ülkesiydi … Amerika'nın sadece bir parçasıydı, biz bunu ABD'nin bir parçası olarak kabul ettik …. Ülke küçük bir sömürgeydi”. (s. 74).

Daha sonra 1959 yılı geldi ve Fidel Castro ırkçı emperyalist büyüklük taslamaya basit bir gerçekle karşılık verdi: “Bu ülkenin, diğer ülkelerin kendilerini yönetme aynı hakkına sahip olduğuna inanıyorum” (s. 68). 1960 sonlarında Küba'nın medya haberleri bize Fidel Castro'nun deli olduğunu söyledi. Kurumsal medya dünyasında sahte haberlerde, ABD'nin emirlerine ve zorbalığa karşı çıkan veya onu eleştiren bütün liderlere deli denir. Medya Küba'yı misafirperver bir turist oyun alanından silahlı bir kampa, baskıcı bir Komünist devlete, Sovyetler Birliği sömürgesine dönüştürdü. Medyanın  “Küba Devrimi'yle ilgili yanlış bilgi ve düpedüz yalanlar söyleme kudurmuşluğuna başvurması,  bugü hala devam ediyor ” (s.75).

Küba'nın ABD imparatorluk standartlarına uyması gerekiyor, başka türlü olamaz politikası, 1898'den günümüze kadar hiç değişmeyen bir ABD politikası oldu.

ABD Sahte Haber Kampanyalarına Duyarlılığımız

Bolender'ı bir dereceye kadar etkileyen ABD sahte haber kurnazlığını asla hafife almamalıyız. Örneğin, Bolender USAID in Zunzuneo projesini, 2016 daki Rus sosyal medya operasyonları benzeri olarak açıklar(s.188). Gerçekte ise, bütün Russiagate  (Rusyanın ABD içişlerine karışma skandalı. EA) öyküsünün kendisi bir sahte haber kampanyasıydı. Bolender, aynı şekilde ABD-NATO savaşını Suriye'de “iç savaş” olarak adlandırarak kurumsal medya sahte haber tuzağına düşüyor (s.6). Bazı sahte haber kampanyaları hakkında oldukça bilgili olabiliriz, ancak aramızda en zeki olanlar bile başkaları tarafından aldatılabilir.

Bolender, “Kastro hükümetinin Sovyet ortodoksisini kucaklama kararının” Domuzlar Körfezi istilasından sonra gerçekleştiğinden bahsediyor. Bu “Sovyet ortodoksisi” ile neyin ifade edildiğini açıklamıyor. Bununla birlikte, Küba, 1961 işgalinden neredeyse on yıl sonra Sovyetler Birliği ile yakından uyumlu hale gelmedi. 1960'larda, belirli bir ölçüdeki anlaşmazlık iki ülke arasındaki ilişkileri noktaladı: Kruşçev füzeleri tek taraflı olarak Kübadan kaldırdı, Komünist bloktaki bölünme, gerilla savaşı üzerinde keskin anlaşmazlıklar, Varşova Paktı 1968 Çekoslovakya müdahalesi, Vietnam savunması, 1967 Küba CP'deki Sovyet yanlısı Anibal Escalante fraksiyonuna karşı baskı önlemleri....


Bolender, “Elian Gonzalez, Küba Beşlisi ve hatta Alan Gross olayı gibi belirli olayları incelerken yumuşama, hatta bir haber yayını dengesi” görüyor. (s.176) Aynı fikirde değilim. Halk, Elian davasına oğlundan haksız yere uzak tutulan bir baba ve ABD hükümetini aile ve ebeveyn haklarını savunmuyor olarak gördü. Halka bu “Komünist Küba'ya karşı ABD özgürlüğü” objektifinden görme girişimini yutmadı. "Kübalı Beşlisi" davası üzerinde on iki yıl boyunca çalıştıktan sonra, davada medya yayının olmadığını gözlemledim. Miami dışında Kurumsal medyası bir "karartma" içindeydi. Küba Beşlisinde gerçek bir açıklama yayınlama  yapmak için bile, New York Times'a ödemek için para toplamak zorunda kaldık.

ABD'nin “Rejim Değişikliği” nin Bilgilendirici Etkinleştiricisi Olarak Kurumsal Medya

Bolender’ın kitabı bize sözde özgür basının rolünün mükemmel bir anlayışını veriyor. “Küba, dış politika perspektiflerini destekleyen medya manipülasyonunun başlıca örneği olmaya devam ediyor” (s.180) “ Politikacılar politikayı açıklarken, basın rejim değişikliğini desteklemek için kabul edilebilir bir kamuoyu oluşturmakla görevlendirildi” (s.76). “Amerika'nın kurumsal medyası, Washington'un rejim değişikliği stratejisinin bilgi sağlayıcısıdır” (s.183).

Medya, ABD hükümetini ve kurumsal Amerika'nın bu hükümetlerle ilişkilerini yansıtan bir şekilde, diğer ülkeleri düşmanca veya elverişli bir şekilde kapsamaktadır. Washington' tarafından karşı devrim hedeflenen ülkeler, sürekli olarak ciddi ekonomik sorunları ve insan hakları ihlalleri olan ülkeler olarak yansıtılır. ABD ile müttefik olan Kolombiya, Honduras, Suudi Arabistan ve İsrail gibi acımasız rejimlerin suistimallerinin üzeri kapatıldı.

“İstikrarsızlık, yıkım ve ekonomik savaş ABD hükümeti tarafından kullanılan rejim değişikliği politikasının araçlarıydı; medya bunları biçimlemeye isteyerek yardım etti. ” (sf. 2) Carl Bernstein in "CIA nin Alaycı Kuş Operasyonu " gibi birçok çalışma  CIA'nın aslında CIA hedeflerine göre “haber” bildiren 400 kurumsal medya yöneticisi ve gazetecisi olduğunu ortaya koydu ve bunu doğruladı. F. William Engdahl, Rusya, Çin, Yugoslavya, Arap Baharı ve Orta Doğu'daki son rejim değişikliği operasyonlarında ABD medyasının ve STK (sivil Toplum Kurumlarının) rolleri üzerine kapsamlı yazılar yazdı. Beenish Ahmed, "İşte İşkence Yerine Medya'nın İşkence olarak gördüğü Her Şey " başlıklı  basit bir medya gizlemesi üzerine makale yazdı.

Kurumsal medya sahte haberciliği, ulusal egemenlikleri için ayakta duran ülkelere ve aynı zamanda medyanın sahte haberlerini ortaya çıkaran gerçek gazetecilere karşı tutumumuzu zehirlemeye çalışıyor. Gary Webb gibi Julian Assange ve Chelsea Manning'i de yok etmeye çalışıyorlar. Kurumsal Amerika'nın sahte haberciliği, mesajlaşmalarını yerleştirmek için politikacılara, medyaya ve STK'lara dayanıyor. İnsanlar arasında ona karşı mücadele etmek için uzun süredir devam eden bir savaş olmaya devam ediyor ve bunun önemli bir kısmı, kendi görüşümüzü sorgulamamızı gerektiriyor, çünkü hiçbirimiz aslında gelişmiş bir bilim haline gelen sahte habercilik tekniklerine tamamen bağışık değiliz.

[1] Düşmanın Üretimi: Küba'ya Karşı Medya Savaşı. Aynı zamanda "Diğer taraftan Sesler; Kübaya Karşı Terörizmin  Sözlü Bir  Tarihi" ve "Küba baskı altında: Amerikan Politikası, devrim ve Onun halkı" kitaplarını yazdı.

[2] “Rejim değişikliği” ifadesinin kendisi doğru değildir: Washington'un asıl hedefi ülke halkının sosyal, ekonomik ve politik kazanımları için 'rejimi' devirmek değildir, buna uygun terim “karşı-devrim” dir.

Çeviri; Erdoğan A, Haziran 2020

Kaynak

Blogger tarafından desteklenmektedir.