SON YAZILAR - SOSYALİZMİN EKONOMİK SORUNLARI ÜZERİNE
Stalin
Son Yazılar 1950-1953
SSCB'NDE SOSYALİZMİN EKONOMİK SORUNLARI KASIM 1951 TARTIŞMASI İLE İLGİLİ EKONOMİK SORUNLAR ÜZERİNE DÜŞÜNCELER
Son Yazılar 1950-1953
SSCB'NDE SOSYALİZMİN EKONOMİK SORUNLARI KASIM 1951 TARTIŞMASI İLE İLGİLİ EKONOMİK SORUNLAR ÜZERİNE DÜŞÜNCELER
Ekonomik tartışmaya katılanlara.
Ekonomi politik elkitabı taslağının değerlendirilmesi konusunda, ekonomik tartışma ile ilgili bütün belgeleri aldım. Bunlar arasında, özellikle, "ekonomi politik elkitabı taslağının daha iyi olması için öneriler", taslağın "yanlışlarını ve açık olmayan noktalarını gidermek için öneriler" ve "tartışılan konuların özeti" vardı.
Bütün bu malzeme ve elkitabı taslağı konusundaki düşüncelerimi aşağıda belirtmek istiyorum:
I. SOSYALİST REJİMDE EKONOMİK YASALARIN NİTELİĞİ ÜZERİNE
Bazı yoldaşlar, bilimsel yasaların, özellikle de sosyalist rejimde ekonomi politiğin yasalarının nesnel niteliğini yadsıyorlar. Bunlar, ekonomi politiğin yasalarının insan iradesinden bağımsız olarak oluşan süreçlerin düzenliliğini yansıttığını yadsıyorlar. Bu yoldaşlar sanıyorlar ki, tarihin Sovyet devletine sağladığı özel rol dolayısıyla, bu devlet, onun yöneticileri, ekonomi politiğin var olan yasalarını yok edebilirler ve yeni yasalar "oluşturabilirler", "yaratabilirler".
Bu yoldaşlar ağır bir hata işlemektedirler. Bunlar, doğada ya da toplumdaki nesnel süreçleri yansıtan ve insan iradesinden bağımsız olarak oluşan bilimsel yasalarla; hükümetler tarafından yapılan, insan iradesinin ürünü olan ve yalnızca hukuksal bir güce sahip bulunan yasaları gözle görünür bir biçimde karıştırıyorlar. Ancak, bunları karıştırmaya hakkımız yoktur.
Marksizm, -ister doğa yasaları, ister ekonomi politik yasaları olsunlar- bilim yasalarını, insan iradesinden bağımsız olarak etkilerini sürdüren, nesnel süreçlerin yansımaları olarak anlar. Bu yasaları keşfetmek, tanımak, incelemek, onları eylemlerimizde hesaba katmak, toplumun yararına işletmek mümkündür, ancak bunları değiştirmek ya da yok etmek mümkün değildir. Hele yeni bilimsel yasalar oluşturmak ya da yaratmak tamamen olanaksızdır.
Bu söylediğimiz, örneğin, şu anlama gelir mi ki, doğa yasalarının, doğa güçlerinin etkilerinin sonuçları, genellikle önüne geçilmez niteliktedir; doğa güçlerinin yıkıcı etkisi, her zaman ve her yerde insanların eylemlerine olanak tanımayan, amansız bir kendiliğindenlikle oluşmaktadır? Kuşkusuz hayır. Eğer gelişme yasalarını bilseler bile, insanların onlar üzerinde etkide bulunmakta gerçekten güçsüz oldukları astronomik, jeolojik ve bunlara benzer daha bazı dallardaki süreçler bir yana bırakılırsa, insanlar, birçok durumda, doğanın süreçleri üzerinde etkide bulunmak konusunda güçsüz olmaktan uzaktırlar. Bütün bu durumlarda insanlar, doğa yasalarını tanımayı öğrenerek, onları hesaba katarak, ve onlara dayanarak, onları ustalıkla uygulayarak ve onları işleterek, bu yasaların etki alanını sınırlayabilirler, doğanın yıkıcı güçlerine başka bir yön verebilirler, onları topluma hizmet edecek duruma sokabilirler.
Birçok örnek arasında bir tanesini ele alalım. Eski zamanlarda, büyük nehirlerin taşması, su baskınları, konutların ve ekinlerin harap oluşu, insanların karşısında güçsüz kaldığı bir afet sayılırdı. Ancak, insan bilgilerinin zamanla gelişmesi ile, insanların barajlar ve hidrolik santrallar kurmayı öğrenmesi ile, eskiden önüne geçilmez sanılan su baskınlarından toplumu kurtarmanın çaresi bulunmuştur. Üstelik, insanlar, doğanın yıkıcı güçlerini dizginlemeyi, örneğin, onları ehlileştirmeyi, suların gücünü toplum yararına kullanmayı ve tarlaları sulamak, elektrik enerjisi sağlamak için onu işletmeyi öğrendiler.
Bu demek midir ki, bunu yapmakla doğa yasaları, bilimsel yasalar yok edilmiş oldu; yeni doğa yasaları, yeni bilimsel yasalar yaratılmış oldu? Kuşkusuz hayır. Gerçek şudur ki, su gücünün yıkıcı etkisini önlemeye ve toplumun yararına işletilmesine yönelik bütün bu önlemler alınırken, bilimsel yasalar hiç bir biçimde bozulmamış, değiştirilmemiş ya da yok edilmemiş ve yeni bilimsel yasalar yaratılmamıştır. Tersine, bütün bu önlemler, doğa yasalarının, bilimsel yasaların doğru temeli üzerinde alınmıştır, çünkü doğa yasalarının herhangi bir biçimde bozulması, bu yasalara herhangi bir saldırı, bu önlemlerin bozulmasını ve başarısızlığını doğururdu.
Ekonomik gelişmenin yasaları, ekonomi politik yasaları için -ister kapitalist dönem, ister sosyalist dönem sözkonusu olsun- aynı şeyi söylemek gerekir. Burada da, doğa bilimlerinde olduğu gibi, ekonomik gelişmenin yasaları, insan iradesinden bağımsız olarak etkilerini sürdüren ve ekonomik gelişme süreçlerini yansıtan nesnel yasalardır. Bu yasaları keşfetmek, onları bilmek ve onlara dayanarak, onları toplumun yararına kullanmak, bazı yasaların yıkıcı etkilerine başka bir yön vermek, etki alanını sınırlamak, kendilerine yol arayan başka yasalara yol açmak mümkündür, ancak, ne var olan yasalar yok edilebilir, ne de yeni ekonomik yasalar yaratılabilir.
Ekonomi politiğin kendine özgü bir özelliği, onun yasalarının, doğa yasalarının tersine, sürekli olmayışlarıdır; bunların çoğu hiç olmazsa bir tarih dönemi boyunca etkili kalırlar, sonra da yerlerini başka yasalara bırakırlar. Yok olmazlar, ancak yeni ekonomik koşulların sonucu olarak güçlerini yitirirler ve onlar da, insanların iradesi ile yaratılmış bulunmayan, ve ama yeni ekonomik koşulların temeli üzerinde ortaya çıkan yeni yasalara yerlerini bırakmak üzere sahneden çekilirler.
Engels'in Anti-Dühring'inde, kapitalizmin kaldırılmasının ve üretim araçlarının toplumsallaştırılmasının, insanların üretim araçları üzerine güçlerini uygulamalarına, ekonomik ve toplumsal ilişkilerin boyunduruğundan kurtulmalarına ve kendi toplumsal yaşamlarının "efendi"leri olmalarına olanak sağlayacağını belirttiği formülünden aktarma yapıyorlar. Engels, bu özgürlüğe "kavranan zorunluluk" adını vermektedir. Acaba "kavranan zorunluluk" ne anlama gelir? Bu demektir ki, insanlar nesnel yasaları ("zorunluluğu") anladıktan sonra, onları, tam bir bilinçle toplum yararına uygulayacaklardır. Engels, bunun için diyor ki: "Kendi öz toplumsal pratiklerinin, şimdiye değin, karşılarında doğal, yabancı ve egemenlik altına alıcı yasaları olarak dikilen yasaları, bundan böyle insanlar tarafından tam bir bilinçle uygulanan ve bu yoldan egemenlik altına alınmış yasalardır."
Görüldüğü gibi Engels'in formülü, sosyalist rejimde var olan ekonomik yasaların yok edilebileceğini ve yenilerinin yaratılabileceğini düşünenlerden hiç de yana değildir. Tersine, ekonomik yasaların kaldırılmasını değil, bilinmesini ve akıllıca uygulanmasını istemektedir.
Ekonomik yasaların kendiliğinden-gelme bir niteliği olduğu, bu yasaların etkisinin önüne geçilmez olduğu, toplumun bunlar karşısında güçsüz bulunduğu söylenmektedir, Bu, yanlıştır. Bu tutum, yasaları put sanmak ve kendini onların kölesi kılmak anlamına gelir. Tanıtlanmıştır ki, toplum, yasalar karşısında güçsüz değildir; toplum, ekonomik yasaları bilerek ve onlara dayanarak, onların etki alanını sınırlayabilir, onları kendi çıkarlarrına göre kullanabilir ve onları, "ehlileştirebilir", tıpkı büyük nehirlerin taşkını konusunda yukarda verdiğimiz örnekte, doğa güçleri ye onların yasalarında, olduğu gibi.
Sovyet iktidarının, sosyalizmin kuruluşu sırasında ekonomik gelişmenin yar olan yasalarını yok etmesine ye yenilerini "oluşturmasına" olanak sağlayacak olan onun oynadığı özel rolden sözedilmektedir, Bu da yanlıştır.
Sovyet iktidarının özel rolü iki olgu ile açıklanabilir; birincisi, Sovyet iktidarı, eski devrimlerde olduğu gibi, bir sömürü biçimi yerine bir başka sömürü biçimini koymak değil, her sömürüyü tasfiye etmek görevindeydi; ikinci olarak da, ülkede sosyalist ekonominin hazır filizleri olmadığı için, ekonominin yeni sosyalist biçimlerini, denebilir ki, "çıplak bir alan" üzerinde yaratmak zorundaydı.
Bu, kuşkusuz güç ve karmaşık bir görevdi ve geçmişte bir örneği yoktu. Buna karşın, Sovyet iktidarı bu görevi onurla yerine getirmiştir. Bunu, sözümona, var olan ekonomik yasaları yok ettiğinden ve yenilerini "oluşturduğundan" değil, yalnızca üretim ilişkileri ile üretici güçlerin niteliği arasındaki zorunlu uygunluk ekonomik yasasına dayandığı için başarmıştır. Ülkemizdeki üretici güçler, özellikle sanayide toplumsal bir nitelik taşımaktaydılar; mülkiyet biçimi özel, kapitalist idi. Sovyet iktidarı, üretim ilişkileri ile üretici güçlerin niteliği arasındaki zorunlu uygunluk ekonomik yasasından güç alarak üretim araçlarını toplumsallaştırmıştır, onları bütün halkın mülkiyeti haline sokmuştur, bunu yapmakla sömürü sistemini ortadan kaldırmış ve sosyalist ekonomi biçimlerini yaratmıştır. Bu yasa olmadan ve ona dayanmadan Sovyet iktidarı bu görevi başarıya ulaştıramazdı.
Üretim ilişkileri ile üretici güçlerin niteliği arasındaki zorunlu uygunluk ekonomik yasası, uzun zamandan beri kapitalist ülkelerde kendine yol açmaktadır. Eğer bu yolun ucuna daha varamadıysa ve engelleri aşamadıysa, bunun nedeni, toplumun çökmekte olan güçleri tarafından en enerjik bir direnişle karşılaştığındandır. Burada ekonomik yasaların başka bir özelliği ile karşılaşmaktayız. Doğayı ilgilendiren alanlarda yeni bir yasanın bulunuşu ve onun uygulanması, azçok engele raslamadan gerçekleşiyorsa, ekonomik alanda toplumun çökmekte olan güçlerinin çıkarlarına zarar getiren yeni bir yasanın bulunuşu ve uygulanması, bu güçler tarafından en enerjik bir direniş ile karşılaşır. Demek ki, bu direnişi yenmeyi başarabilecek bir güç, toplumsal bir güç gerekmektedir. Ülkemizde bu güç, toplumun büyük çoğunluğunu oluşturan işçi sınıfı ve köylülüğün ittifakı şeklinde belirdi. Bu güç, öteki ülkelerde, kapitalist ülkelerde, henüz bulunmamaktadır. Sovyet iktidarının toplumun eski güçlerini neden kırabildiğinin ve neden üretim ilişkileri ile üretici güçlerin niteliği arasındaki zorunlu uygunluk ekonomik yasasının bizde bu kadar geniş bir çapta uygulanabildiğinin açıklaması buradadır.
Deniyor ki, ulusal ekonomimizin uyumlu (orantılı) gelişmesi zorunluluğu, Sovyet iktidarına, var olan ekonomik yasaları kaldırıp yenilerini koyma yetkisini vermektedir. Bu, tamamen yanlıştır. Bizim yıllık planlarımızı ve beş yıllık planlarımızı, ulusal ekonominin uyumlu, orantılı gelişmesi nesnel ekonomik yasası ile karıştırmamalıdır. Ulusal ekonominin uyumlu gelişmesi yasası, kapitalist düzende rekabet ve üretim anarşisi yasasının karşıtı olarak ortaya çıkmıştır. Bu yasa, rekabet ve üretim anarşisi yasasının değerini yitirmesinden sonra, ürettim araçlarının toplumsallaştırılmasmın temeli üzerinde ortaya çıkmıştır. Bu yasanın yürürlüğe girmesinin nedeni, bir ülkenin sosyalist ekonomisinin, ancak ulusal ekonominin uyumlu gelişmesi temeli üzerinde yönetilebileceği gerçeğine dayanmaktadır. Bu demektir ki, ulusal ekonominin uyumlu gelişmesi yasası, bizim planlama kurumlarımıza toplumsal üretimi doğru bir biçimde planlama olanaklarını sağlamaktadır. Ancak olanak ile gerçeklik birbirine karıştırılmamalıdır. Bunlar birbirinden ayrı şeylerdir. Bu olanağı gerçeklik haline dönüştürmek için, bu ekonomi yasasını incelemek, ona egemen olmak gerekmektedir, onu tümüyle bilerek uygulamayı öğrenmek gerekmektedir; bu yasanın gereksinmelerini tam olarak yansıtan planlar düzenlemek gerekmektedir. Bizim yıllık planlarımızın ve beş yıllık planlarımızın bu ekonomik yasanın gereklerini tam olarak yansıttığını söyleyemeyiz.
Diyorlar ki, bizde, sosyalist rejimde yürürlükte bulunan bazı ekonomik yasalar, değer yasası dâhil olmak üzere, planlı ekonominin temeli üzerinde "biçim değiştirmiş" ve hatta "temelinden biçim değiştirmiş" yasalardır. Bu da yanlıştır. Yasaların "biçimini değiştirmek" ve hele onların biçimlerini "temelden" değiştirmek olanaksızdır. Eğer, onların biçimi değiştirilebilseydi, onları yok etmek ve yerlerine yenilerini getirmek de mümkün olurdu. Yasaların "biçim değiştirmesi" tezi, yasaların "yok edilişi" ve "oluşturulması" yanlış formülünün bir kalıntısından başka bir şey değildir. Ekonomik yasaların biçimini değiştirmek formülünün bizde uzun süreden beri sözü edilmesine karşın, daha özenli olmak için bundan vazgeçmek zorundayız. Şu ya da bu ekonomik yasanın etki alanı sınırlandırılabilir, eğer varsa, onların yıkıcı etkileri önlenebilir, ama yasaların "biçimi değiştirilemez" ya da onlar "yok edilemez".
Sonuç olarak, doğa güçlerini ya da ekonomik güçleri "emrimiz altına almak", onlara "egemen olmak" vb. dendiği zaman, hiç bir biçimde bilimsel yasaların ''yok edilebileceği" ya da "oluşturulacağı" ifade edilmemektedir. Tersine, bu sözlerle kastedilen şey şudur ki, yasalar keşfedilebilir, tanınabilir, özümlenebilir, tam bir bilinçle uygulanabilir, toplum çıkarma işletilebilir, ve bu yolla, egemenlik altına alınarak fethedilebilir.
Böylece, sosyalist rejimde, ekonomi politiğin yasaları bizim irademizden bağımsız olarak ekonomik yaşamı etkileyen süreçlerin düzenliliğini yansıtan nesnel yasalardır. Bu tezi yadsımak, aslında bilimi yadsımak demektir; oysa bilimi yadsımak, her türlü önceden tahmin etme olanaklarını yadsımak, yani ekonomik yaşamı yönetmek olanağını yadsımak anlamına gelir.
Denebilir ki, bu ileri sürülenler doğrudur, dünyaca bilinmektedir, ve zaten bunda yeni bir şey bulunmamaktadır ve, sonuç olarak, herkesçe bilinen doğruları yine-, lemekle insan zaman yitirmektedir. Kuşkusuz, burada yeni olan hiç bir şey yoktur, ancak bizim bildiğimiz bazı gerçekleri yinelemekle zamanın boş yere harcandığını sanmak yanlıştır. Bunun nedeni şudur ki, her yıl binlerce yeni genç kadrolar, yönetici çekirdek olan bize gelmektedir; bunlar bize yardım etmek, neler yapabileceklerini göstermek isteği ile yanıp tutuşmaktadırlar, ancak bunların yeterli marksist bir eğitimleri yoktur, bizim iyice bildiğimiz birçok gerçeği bilmemektedirler ve karanlıklarda bocalamak zorundadırlar. Bunlar Sovyet iktidarının olağanüstü başarılarının etkisi altındadırlar. Sovyet rejiminin inanılmaz başarıları onları sarhoş etmektedir ve işte Sovyet iktidarının "her şeye" kadir olduğunu, "hiç bir şeyin onun gücünü aşamayacağını", onun, bilimsel yasaları yok edebileceğini, yeni yasalar oluşturabileceğini hayal etmeye koyuluyorlar. Bu yoldaşlara ne yapmalı? Onları marksizm-leninizmin ruhuna göre nasıl eğitmeli? Düşünceme göre, "herkesçe bilindiği" söylenen doğruların sistemli bir biçimde yinelenmesi, bunların sabırla açıklanması, bu yoldaşlara marksist bir eğitim vermek için en yararlı yollardan biridir.
VI. KAPİTALİST ÜLKELER ARASINDA SAVAŞLARIN KAÇINILMAZLIĞI ÜZERİNE
VII. BUGÜNKÜ KAPİTALİZMİN VE SOSYALİZMİN TEMEL EKONOMİK YASALARI ÜZERİNE
VIII. ÖTEKİ SORUNLAR
X. EKONOMİ POLİTİK ELKİTABI TASLAĞINI YETKİNLEŞTİRME YOLLARI
ALEKSANDIR İLİÇ NOTKİN YOLDAŞA YANIT