SON YAZILAR - SOSYALİST REJİMDE META ÜRETİMİ ÜZERİNE
Bazı yoldaşlar, partinin, iktidarı ele geçirdikten ve ülkemizde üretim araçlarını ulusallaştırdıktan sonra, meta üretimini muhafaza etmekle hata ettiğini öne sürüyorlar. Partinin o anda meta üretimini tasfiye etmesi gerektiğini ileri sürüyorlar. Bunu söylerken de Engels'in şu sözlerine dayanıyorlar:
"Üretim araçlarına toplum tarafından elkonulması ile, meta üretimi, ve bunun sonucu, ürünün üretici üzerindeki egemenliği ortadan kalkar,"
Bu yoldaşlar çok kötü yanılıyorlar.
Engels'in formülünü tahlil edelim. Bu formül, toplum tarafından bütün üretim araçlarının mı, ya da yalnızca bir kısmının mı ele geçirilmiş olduğunu, yani bütün üretim araçlarının mı ya da yalnızca bir kısmının mı halkın mülkiyeti altına girdiğini belirtmediğinden, onu tümüyle açık ve belirgin sayamayız. Demek ki, Engels'in bu formülünü iki biçimde anlamak mümkündür.
Engels, Anti-Dühring'in bir başka kısmında "bütün üretim araçlarının", "üretim araçlarının tümünün" ele geçirilmesinden sözetmektedir. Öyleyse Engels, formülünde, üretim araçlarının bir kısmının değil, tümünün ulusallaştırmasından, yani yalnızca sanayide değil, aynı zamanda tarımda da üretim araçlarının halka maledilmesinden sözetmektedir.
Sonuç olarak, Engels, kapitalizmin ve üretimin yoğunlaşmasının (concentration) yalnızca sanayide değil, aynı zamanda tarımda da, ülkenin bütün üretim araçlarının kamulaştırılmasına ve bunların halkın mülkiyetine geçmesine olanak sağlayacak ölçüde gelişmiş bulunduğu ülkelerden sözetmektedir. Böylece, Engels, bu ülkelerde bütün üretim araçlarının toplumsallaştırmasına paralel olarak meta üretiminin de kaldırılması gerektiği kanısındadır. Bu, kuşkusuz, tamamen doğrudur.
Geçen yüzyılın sonunda, Anti-Dühring'in yayınlandığı dönemde, kapitalizmin gelişmesinin ve üretimin yoğunlaşmasının, proletaryanın iktidarı eline geçirmesi halinde, gerek sanayide, gerek tarımda, ülkenin bütün üretim araçlarının halkın mülkiyetine geçmesine ve meta üretiminin tasfiye edilmesine olanak sağlayacak ölçüde geliştiği tek ülke olarak İngiltere vardı.
Burada, Büyük Britanya'nın ulusal ekonomisinde dış ticaretin dev payının İngiltere için önemini bir yana bırakıyorum. Bence ancak bu dış ticaret konusunu, inceledikten sonradır ki, proletaryanın iktidara gelmesinin ve bütün üretim, araçlarının ulusallaştırılmasmm ertesi gününde, Büyük Britanya'nın meta üretiminin yazgısı konusunda karara varılabilir.
Kaldı ki, yalnızca geçen yüzyılın sonunda değil, bugün bile, İngiltere'de gördüğümüz kapitalist gelişme ve tarımsal üretimin yoğunlaşmasına erişen hiç bir ülke yoktur. Öteki ülkelerde, kapitalizmin köyde gelişmiş bulunmasına karşın, hâlâ proletaryanın iktidara geçmesi halinde, yazgısı konusunda karar alınması gerekecek, oldukça kalabalık bir küçük ve orta mülk sahibi üreticiler sınıfı vardır.
Ama karşımıza şu soru çıkmaktadır: şu ya da bu ülkede, ve özellikle bizim ülkemizde, koşullar proletaryanın iktidara geçmesine ve kapitalizmin devrilmesine elverişli ise; eğer kapitalizm, sanayide, üretim araçlarını, bunlara elkonulmasının ve topluma devredilmesinin mümkün olduğu noktaya kadar yoğunlaştırmışsa, ancak, kapitalizmin hızlı gelişmesine karşın, tarım, hâlâ, tarım üreticilerinin mülkten tecridinin mümkün görünmediği ölçüde küçük ve orta mülk sahibi üreticiler arasında parçalanmış durumdaysa, proletarya ve onun partisi ne yapmalıdır?
Engels'in formülü bu soruya yanıt vermemektedir. Zaten bu soruya yanıt vermesi gerekmezdi de, çünkü bu formül başka bir soruya karşılık olarak ortaya çıkmıştır, bütün üretim araçları toplumsallaştırıldıktan sonra meta üretimi ne olmalıdır sorusunu yanıtlamaktadır.
Böyle olunca, proletaryanın iktidarı ele geçirmesi koşulları olgunlaştığı zaman, bütün üretim araçları değil, yalnızca bir kısmı toplumsallaşmışsa - proletaryanın iktidarı eline alması gerekir mi, ve iktidarı ele aldıktan hemen sonra meta üretimini yok etmesi gerekir mi?
Bu koşullar altında iktidarı ele geçirmekten vazgeçmek gerektiğini ve kapitalizmin milyonlarca küçük ve orta üreticiyi iflâsa sürüklemesini, onları tarım işçisi haline getirmesini ve tarımda üretim araçlarının yoğunlaşmasını tamamlamasını beklemek gerektiğini; ancak bundan sonra proletaryanın iktidarı ele geçirmesi ve bütün üretim araçlarmî kamulaştırması sorununun ortaya atılabileceği biçimindeki bazı sözde-marksistlerin görüşlerini, kuşkusuz yukardaki soruya yanıt sayamayız. Anlaşılabileceği gibi, sonsuza- değin onurlarım yitirmeden, marksistler, böyle "çözümler" kabul edemezler.
Belki de iktidarı ele geçirmenin ve kır küçük ve orta üreticileri mülksüzleştirip üretim araçlarını toplumsallaştırmak gerektiğini düşünen başka sözde-marksistlerin görüşlerini de bir yanıt sayamayız. Marksistler, proletarya devrimini her türlü zafer olanağından yoksun kılacak ve köylülüğün uzun bir süre proletaryanın düşmanları safına itecek olan bu çılgın ve canice yolu da kabullenemezler.
Lenin, bu soruya, "Aynî Vergi Üzerine" ve ünlü "Kooperatifçilik Üzerine" yapıtlarında yanıt vermiştir.
Lenin'in yanıtı kısaca şöyle özetlenebilir:
a) İktidarı ele geçirmeye elverişli koşullar kaçırılmamalı; proletarya, kapitalizmin milyonlarca küçük ve orta bireysel üreticiyi iflâsa sürükleyeceği günü beklemeden iktidarı almalıdır;
b) Sanayide üretim araçlarını kamulaştırmak ve onları bütün halka vermeli;
c) Küçük ve orta bireysel üreticilere gelince, onları tedricî olarak üretim kooperatiflerinde, yani büyük tarımsal işletmeler olan kolhozlarda toplamalı;
d) Bütün olanaklarla sanayi geliştirilmeli ve kolhozlara modern bir teknik temel, bütün üretimin teknik temeli sağlanmalı; yani onları kamulaştırmayıp, tersine, onları bol sayıda traktör ve birinci sınıf makinelerle donatmalı;
e) Kent ile kırın, sanayi ile tarımın ekonomik ittifakını sağlamak için, bir süre için meta üretimini (satın alma ve satış yoluyla değişimi) sürdürmeli, bunu, -köylüler için- kent ile ekonomik ilişkilerin tek kabul edilebilir biçimi olarak saymalı, ve Sovyet ticaretini, devlet ticaretini ve kooperatif ve kolhozcu ticareti sonuna kadar geliştirmeli, ticarî dolaşımdan her türden kapitalisti tasfiye etmeli.
Sosyalist kuruluşumuzun tarihi, Lenin'in çizdiği bu gelişme yolunun tamamen doğru çıktığını ortaya çıkarmıştır.
Kuşkusuz, azçok kalabalık küçük ve orta üreticilerden oluşan bir sınıfı olan bütün kapitalist ülkeler için bu gelişme yolu, sosyalizmin zaferi için tek olabilir ve akla-uygun yoldur.
Buna karşın diyorlar ki, meta üretimi, zorunlu olarak kapitalizme varmaya mahkûmdur ve varacaktır. Bu, yanlıştır. Bu, her zaman ve her koşulda doğru değildir! Meta üretimi ile kapitalist üretim özdeş sayılamaz. Bunlar değişik iki şeydir. Kapitalist üretim, meta üretiminin üstün biçimidir. Meta üretimi, ancak üretim araçlarının özel mülkiyeti varolursa; ancak emek-gücü kapitalistin satın alabileceği ve kullanabileceği bir meta olarak pazara çıkarsa; ve bunun sonucu olarak da, ülkede kapitalistler tarafından ücretli işçilerin sömürülme sistemi varsa, kapitalizme varır. Kapitalist üretim, üretim araçları özel kişilerin elinde toplandığı, ve, buna karşın üretim araçlarından yoksun olan işçilerin emek-güç-lerini bir meta olarak satmak zorunda oldukları zaman başlamaktadır. Bu olmaksızın, kapitalist üretim olmaz.
İşte, eğer meta üretimini kapitalist üretime dönüştüren bu koşullar biraraya gelmemişse; üretim araçları artık özel mülkiyet değil de sosyalist mülkiyet iseler; artık ücretlilik yoksa ve artık emek-gücü bir meta değilse; sömürü sistemi çoktan beri yokedilmişse, o zaman ne yapmalıyız: meta üretiminin buna karşın kapitalizme varacağını düşünebilir miyiz? Kuşkusuz hayır. Oysa, bizim toplumumuz, özellikle üretim araçlarının özel mülkiyetinin, ücretliliğin ve sömürünün artık uzun zamandan beri yokolduğu bir toplumdur.
Meta üretimini kendi kendine yeterli, ekonomik çevreden bağımsız sayamayız. Meta üretimi, kapitalist üretimden daha eskidir. Kölelik düzeninde vardı ve ona hizmet ediyordu, bununla birlikte kapitalizme götürmedi. Feodal düzende vardı ve ona hizmet ediyordu, kapitalist üretimin gelişinin bazı koşullarını hazırlamakla birlikte, kapitalizme götürmedi. Şu soru ortaya çıkıyor: eğer meta üretiminin bizde, kapitalist koşullar altında sahip olduğu sınırsız ve dünya ölçüsündeki gelişmesi yoksa; bizde, üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti, ücretliliğin ve sömürü sisteminin tasfiyesi kadar kesin ekonomik koşullar sayesinde sıkı bir çerçeve içine alınmışsa, neden meta üretimi, aynı şekilde, bir süre için bizim sosyalist toplumumuza, kapitalizme götürmeksizin hizmet edemesin?
Diyorlar ki, ülkemizde üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti kurulduktan, ve ücretlilik ile sömürünün tasfiye olunmasından sonra, meta üretiminin artık anlamı yoktur ve bu yüzden tasfiye edilmesi gerekmektedir.
Bu da yanlıştır. Bugünkü durumda, bizde, sosyalist üretimin başlıca iki biçimi bulunmaktadır: devletin, yani tüm halkın ve kolhozların, ki kolhozlara bütün halkın ortak olduğu söylenilemez. Devlet işletmelerinde, üretim araçları ve bizzat ürünler, bütün halkın malıdır.
Kolhoz işletmelerinde, üretim araçları (toprak ve makineler) devletin malı olduğu halde, elde edilen ürünler, emeği ve tohumları sağlayan çeşitli kolhozlarm malıdır; kolhozlar, kendi mülkleri imiş gibi, kendilerine sürekli olarak kullanmaları için bırakılan toprağı, pratikte tasarruf ederler, ancak, onu satamazlar, satın alamazlar, kiralayamazlar ya da ipotek edemezler.
Böylece devlet, ancak devlet işletmelerinin üretimini istediği gibi kullanır, kolhozlar ise ürünlerini kendi malları imiş gibi tek başlarına kullanırlar. Ancak ürünlerini yalnızca meta olarak vermek isterler ve onların karşılığında, gereksinmeleri olan metaları elde etmek isterler. Kolhozlar, bugün için, kent ile ilişkilerinde metaların alışverişlerinde ortaya çıkan değişimlerden başka ekonomik ilişkiler kabul etmemektedirler. Böyle olunca bugün için bizde meta üretimi ve meta dolaşımı, otuz yıl önce, örneğin Lenin'in meta dolaşımını azamî ölçüde geliştirmek zorunluluğunu ilân ettiği dönemde olduğu gibi zorunludur.
Kuşkusuz, devlet ve kolhozlar gibi üretimin iki esas sektörü yerine, bütün üretimi sarmalayan ve ülkenin bütün tüketim ürünlerini elinde bulunduran birtek sektör oluşunca, meta dolaşımı, kendi "para ekonomisi" ile ulusal ekonominin yararlı bir öğesi olarak yokolacaktır. Bugünden o zamana kadar, üretimde iki esas sektör varoldukça, meta üretimi ve meta dolaşımı, ulusal ekonomimizin çok yararlı bir sistemi olarak yürürlükte kalmalıdırlar. Birtek sektörün, birleşik bir sektörün oluşması nasıl gerçekleşecektir? Bu, kolhoz sektörün devlet sektörü tarafından basitçe yutulması biçiminde mi olacak', bunu fazla olası görmüyorum, (çünkü bu durum kolhozların kamulaştırılması biçiminde yorumlanabilecektir); yoksa, önce ülkenin bütün tüketim ürünlerinin sayımını yapacak ve zamanla, örneğin ürünlerin değişimi yoluyla üretimi üleştirmek hakkına sahip olacak (devlet sanayiinin ve kolhozların temsilcilerinin katıldığı) birtek ulusal ekonomik örgüt biçiminde mi olacaktır? Bu, başka bir sorundur ve ayrı olarak incelenmesi gerekir.
Sonuç olarak, bizim meta üretimimiz gelişigüzel bir meta üretimi değildir, kapitalisti bulunmayan, esasta (devlet, kolhoz, kooperatifler gibi) ortak sosyalist üreticilerin malı olan metalarla ilgilenen ve etki alanı kişisel tüketim maddeleri ile sınırlı bulunan, kuşkusuz hiç bir şekilde kapitalist bir üretime dönüşemeyecek olan ve kendi "para ekonomisi" ile birlikte sosyalist üretimin gelişmesine ve pekişmesine yardımcı olmak için kurulan özel türden bir meta üretimidir.
Bu yüzden, sosyalist toplum üretimin ticarî şekillerini sürdürdüğüne göre, bizde, kapitalizme özgü bütün ekonomik kategorileri: meta olarak emek-gücünü, artı-değeri, sermayeyi, sermayenin kârını, ortalama kâr oranını vb. yeniden kurmamız gerektiğini iddia eden yoldaşlar kesin olarak haksızdırlar. Bu yoldaşlar meta üretimi ile kapitalist üretimi karıştırmaktadırlar ve sanıyorlar ki, mademki meta üretimi vardır, kapitalist üretim de olmalıdır. Anlamıyorlar ki, bizim meta üretimimiz, kapitalist düzendeki meta üretiminden temelden farklıdır.
Dahası var, Marx'ın, kapitalizmin tahlilini yaptığı Kapital'den aktarılan -ve yapay olarak bizim sosyalist' ilişkilerimize yakıştırılan- başka bazı kavramlardan da vazgeçmek gerektiği kanısındayım. Bu arada "gerekli" emek ve "artı-emek", "gerekli" ürün ve "artı-ürün", "gerekli" zaman ve "fazla-zaman" kavramlarından sözetmek istiyorum. Marx, işçi sınıfının sömürülmesinin kaynağını, artı-değeri saptamak için ve üretim araçlarından yoksun olan işçi sınıfına kapitalizmi devirmesi için manevî bir silah sağlamak üzere kapitalizmi tahlil etmiştir. Marx'ın burada tamamen kapitalist ilişkilere uygun [sayfa 76] gelen kavramlar (kategoriler) kullandığı anlaşılır. Ancak, işçi sınıfının, iktidardan ve üretim araçlarından yoksun olması şöyle kalsın, tersine, iktidarı elinde bulundurduğu ve üretim araçlarına sahip olduğu günümüzde, bu kavramları kullanmak gariplikten de fazla olur. Meta olarak emek-gücü ve işçilerin "ücretliliği" üzerine sözler, bizim rejimimizde epeyce anlamsız görünmektedir; sanki üretim araçlarına sahip olan işçi sınıfı, kendi kendini ücretlendiriyor ve kendi kendine emek-gücünü satıyormuş gibi. Bugün "gerekli" emekten ve "artı-emek"ten sözetmek aynı ölçüde gariptir; sanki bizim koşullarımızda üretimi genişletmek, eğitimi geliştirmek, halk sağlığını korumak, ulusal savunmayı örgütlemek vb. için işçilerin topluma verdikleri emek, bugün iktidarda bulunan işçi sınıfı için, işçinin ve ailesinin kişisel gereksinmelerini karşılamak için harcanan emek kadar gerekli değilmiş gibi.
Şunu belirtmelidir ki, Marx, artık kapitalizmi değil, diğer konularla birlikte, komünist toplumun ilk aşamasını tahlil ettiği Gotha Programının Eleştirisi yapıtında, üretimi genişletmek, eğitim, toplum sağlığı, yönetim giderleri, yedeklerin toplanması vb. için topluma ayrılan emeğin, işçi sınıfının tüketim giderlerini karşılamak için harcanan emek kadar gerekli olduğunu kabul etmektedir.
Bence, iktisatçılarımız, eski kavramların yerlerine, yeni duruma uygun yeni kavramlar koyarak, eski kavramlarla sosyalist ülkemizin yeni durumu arasındaki uyumsuzluğa son vermelidirler.
Bu uyumsuzluğa bir süre için gözyumabildik. Ancak bu yanlışa artık son verilmesi gereken saat gelmiştir.