BİR KEZ DAHA STOCKHOLM ÜZERİNE - 1917
Savaş sürüyor. Kanla lekelenmiş savaş arabası, tehdit- kâr ve karşı konulmaz bir şekilde ilerliyor. Bir Avrupa savaşından adım adım bir dünya savaşma dönüşüyor ve yeni yeni devletleri birbiri ardına karanlık tuzağına düşürüyor.
Aynı zamanda Stockholm Konferansı’nın önemi azalıyor ve gözden kayboluyor.
Uzlaşmacılar tarafından ileri sürülen «barış için savaş» ve emperyalist hükümetlere «baskı» uygulama «taktiği» «boş bir laf» a dönüşmüştür.
Uzlaşmacıların savaşın sona erdirilmesini çabuklaştırma ve çeşitli ülkelerin «çoğunluğu elinde bulunduran anavatan savunucuları» arasında yapılan bir anlaşma yoluyla İşçi Entemasyonali’ni yeniden kurma çabaları, tam bir fiyaskoyla sonuçlanmıştır.
Menşevikler ve Sosyal-Devrimcilerin, etrafında sıkı bir emperyalist entrika ağı örülmekte olan Stockholm planı, ya aciz bir merasim ya da emperyalist hükümetlerin ellerinde bir oyuncak haline gelmek zorundadır.
Tüm-Rusya Sovyet Kongresi delegelerinin Avrupa turnesi!64] ve «anavatan savunucularının «sosyalist» diplomasisi ve onlar tarafından İngiliz-Fransız sosyal-emperyalistlerinin temsilcileri eşliğinde verilen ziyafetlerin, işçiljerin uluslararası kardeşliğini yeniden kurmanın yolu olmadığı şimdi herkesçe açıktır.
Partimiz daha Nisan Konferansı’nda kendisini Stockholm Konferansından ayırdığı zaman haklıydı.
Savaşın gelişmesi ve bütün dünyadaki durum kaçınılmaz olarak uzlaşmaz sınıf karşıtlıklarını şiddetlendirmekte ve bir büyük sosyal çatışmalar çağı açmaktadır.
Savaşı sona erdirmenin demokratik yolları burada ve yalnız burada aranmalıdır.
İngiliz ve Fransız sosyal-yurtseverlerinin görüşlerindeki bir «evrim»den, onların Stockholm’e gitme -kararlarından vb. söz edilmektedir.
Fakat bu, gerçekten bir şey değiştirir mi? Rus, Alman ve AvusturyalI sosyal-yurtseverler de (hem de İngiliz ve Fransız sosyal-yurtseverlerinden önce!) Stockholm Konferansına katılmayı kararlaştırmadılar mı? Ama onlarm bu kararının savaşın sona ermesini hızlandırmaya yardım etmiş olduğunu kim iddia edebilir?
Stockholm Konferansı’na katılan Scheidemann’ın partisi, bir saldırı yürüten ve Galiçya ve Romanya’yı işgal etmekte olan hükümetini desteklemekten vazgeçmiş midir?
«Barış için savaş» ve Stockholm Konferansı’ndan söz eden Renaudel ve Henderson’un partileri, aynı zamanda Mezopotamya ve Yunanistan’ı işgal etmekte olan hükümetlerini desteklemiyorlar mı?
Bu gerçekler karşısında, onların Stockholm’deki lafazanlıklarının savaşı sona erdirme açısından ne değeri olabilir?
Savaş ve fetih siyasetini kararlı bir şekilde desteklemek için bir paravana olarak dindar barış - sözleri — kitleleri aldatmanm bu eski, çok eski emperyalist yöntemlerini kim bilmez ki?
Koşulların eskiye göre değişmiş oldukları ve dolayısıyla Stockholm Konferansı’na karşı tavrımızı değiştirmemiz gerektiği söylenmektedir.
Evet, koşullar değişmiştir, ama bunlar Stockholm Konferansı lehine değil, fakat kesinlikle aleyhine değişmiştir.
İlk değişiklik, savaşın bir Avrupa savaşından, genel bunalımı son derece genişleten ve derinleştiren bir dünya savaşı haline gelmiş olmasıdır.
Dolayısıyla emperyalist bir barış ve hükümetler üzerinde «baskı» yapma siyasetinin şansı, en alt düzeye inmiştir.
İkinci değişiklik, Rusya'nın cephede saldırı yolunu tutması ve ülkenin iç yaşantısını özgürlükleri kısarak saldırı siyasetinin gereklerine uydurmasıdır. Çünkü saldırı siyasetinin, «maksimum özgürlük» le bağdaştırılamaz olduğu, devrimimizin gelişmesinin dönüm noktasına daha Haziran’da ulaşılmış olduğu artık kavranmalıdır. Ve «öyle olmuştur ki», Bolşevikler cezaevlerinde «yatarken», saldırının şampiyonları haline gelmiş olan «anavatan savunucuları» ise zindancıbaşı rolünü oynamaktadırlar.
Dolayısıyla, «barış için savaş» yandaşlarının durumu savunulmaz hale gelmiştir, çünkü önceleri bir yalancı olarak teşhir edilme korkusu olmadan barıştan söz etmek mümkünken, şimdi ise, «anavatan savunucuları» tarafından desteklenen saldırı siyasetinden sonra «anavatan savunucula- rı»nın dudaklarından çıkan barış lafları alay gibi gelmektedir.
Bütün bunlar neyi gösteriyor?
Stockholm’de barış hakkında «dostça» laf lamalar ve cephedeki kanlı fiillerin kesinlikle bağdaştırılamaz olduğunun kanıtlandığını, bunların arasındaki çelişkinin hemen apaçık göze çarpar hale geldiğini göstermektedir.
Bu yüzden, Stockholm Konferansı’nın çökmesi kaçınılmazdır.
Dolayısıyla, Stockholm Konferansı’na karşı tavrımız da bir ölçüde değişmiştir.
Önceleri, biz Stockholm planını teşhir ediyorduk. Şimdi teşhir edilmeye değmez, çünkü o kendi kendini teşhir etmektedir.
Önceleri, bu planın, kitleleri aldatmak için barışla oyun oynama olarak mahkûm edilmesi gerekliydi. Şimdi mahkûm edilmeye değmez, çünkü yere düşene vurulmaz.
Ama, buradan, Stockholm yolunun barış yolu olmadığı sonucu çıkar.
Barışa giden yol, Stockholm’den değil, fakat işçilerin emperyalizme karşı devrimci mücadelesinden geçer.
Raboçi i Solditt
(İşçi ve Asker) No. 15, 9 Ağustos 1917.