RUSYA'DA ULUSAL SORUN KONUSUNDA SOVYETLER İKTİDARININ SİYASETİ* (1920)
RUSYA'DAKİ üç devrim ve iç savaş yılı, merkezi Rusya ile Rusya'nın çevre bölgelerinin karşılıklı dayanışması olmaksızın, devrimin zaferinin olanaksız olduğunu, Rusya'nın emperyalizmin pençesinden kurtulmasının olanaksız olduğunu göstermiş bulunuyor.
Merkezi Rusya, bu dünya devrimi ocağı, hammadde, yakıt, yiyecek ürünleri ile dolup taşan çevre bölgelerin yardımı olmaksızın, uzun süre dayanamaz. Rusya'nın çevre bölgeleri de, daha gelişmiş bir durumda bulunan merkezi Rusya'nın siyasal, askeri ve örgütleme yardımı olmaksızın, kendilerini emperyalist egemenlikten kurtaramazlar. Eğer daha gelişmiş bir durumda bulunan proleter Batı'nın, daha az gelişmiş bir durumda bulunan, ama hammadde ve yakıt bakımından zengin köylü Doğunun desteği olmaksızın, dünya burjuvazisini gideremeyeceğini ileri süren tez doğru ise, daha az gelişmiş, ama zorunlu kaynaklar bakımından zengin çevre bölgelerin yardımı olmaksızın, devrim işini başaramayacağını söyleyen bu öbür tez de bir o kadar doğrudur.
* Ulusal Azınlıklar Halk Komiserliği tarafından, ulusal sorun üzerine, 1920'de yayınlanmış bulunan Stalin Derleme'sine önsöz olarak yazılan "Yazarın Notu"nun aşağıdaki parçası, "Rusya'da Ulusal Sorun Konusunda Sovyetler İktidarının Siyaseti" makalesine ayrılmıştı:
"... Makale, Rusya'nın bölgesel özerklik temeli üzerinde, henüz tamamlanmamış bulunan güncel yönetimsel düzeltme dönemi ile; çevrede, RSSFC'nin yapıa parçaları olarak, yönetimsel komünler ve özerk Sovyet cumhuriyetleri örgütlenmesi dönemi ile ilgili, makalenin can alıcı noktası, Sovyetlik özerkliğin pratik uygulanması, yani emperyalizmin müdahaleci girişimlerine karşı güvence olarak, merkez ile çevre-bölgeler arasındaki devrimci birliğin güvence altına alınması sorunudur. Makalenin, çevre-bölgelerin Rusya'dan ayrılma istemini, karşı-devrimci bir girişim olarak, gözünü kırpmadan yadsıması garip görünebilir. Hindistan'ın, Arabistan'ın, Mısır'ın, Fas ve öbür sömürgelerin Antanttan ayrılmasından yanaya, çünkü bu durumda ayrılma, bu ezilmiş ülkelerin emperyalizmden kurtulması, emperyalizmin konumlarının sarsılması, devrim konumlarının pekişmesi anlamına gelir. Çevre-bölgelerin Rusya'dan ayrılmasına karşıyız, çünkü bu durumda ayrılma, bu çevre-bölgelerin emperyalizm tarafından egemenlik altına alınması, Rusya'nın devrimci gücünün sarsılması, emperyalizmin konumlarının pekişmesi anlamına gelir. Hindistan'ın, Mısır'ın, Arabistan ve öbür sömürgelerin ayrılmasına karşı savaşım veren Antant, işte tastamam bu nedenledir ki, aynı zamanda, çevre-bölgelerin Rusya'dan ayrılması için de savaşım verir. Sömürgelerin Antanttan ayrılması için savaşım veren komünistler, işte tastamam bu nedenledir ki, aynı zamanda çevre-bölgelerin Rusya'dan ayrılmasına karşı da savaşımdan geri kalamazlar. Ayrılma sorununun, somut uluslararası koşullara göre, devrimin çıkarlarına göre çözümlendiği açıktır."
Antantın, daha Sovyet hükümetinin ortaya çıktığı ilk günlerden beri, en önemli çevre-bölgelerini ondan kopararak, merkezi Rusya'nın iktisadi bakımdan kuşatılması planını gerçekleştirdiği sırada, bu durumu göz önünde tuttuğu kesin. Daha sonra, Rusya'nın iktisadi bakımdan kuşatılması planı, Ukrayna, Azerbaycan ve Türkistan'da bugün oynadığı oyunlarla birlikte, 1918'den 1920'ye kadar, Antantın, Rusya'ya karşı tüm girişimlerinin değişmez temeli olarak kalır.
Rusya'nın merkezi ile çevre-bölgeleri arasında sağlam bir ittifak kurulmasında çok büyük bir yarar vardır.
Rusya'nın merkezi ile çevre-bölgeleri arasında, sıkı, bozulmaz bir ittifakı güvence altına alacak belirli ilişkiler, belirli bağlar kurma zorunluluğunun nedeni budur.
Buna göre, bu ilişkiler neler olmalı ve hangi biçimlere bürünmeli?
Bir başka deyişle: Sovyetler iktidarının, Rusya'da ulusal sorunla ilgili siyaseti neye dayanır?
Çevre-bölgelerin Rusya'dan ayrılma istemi, yalnızca merkez ile çevre-bölgeler arasında kurulacak ittifak sorununun konuluş biçimi ile ters düştüğü için değil, ama her şeyden önce, merkezin olduğu kadar çevre-bölgelerin halk yığınlarının da çıkarları ile temelden ters düştüğü için de, merkez ile çevre-bölgeler arasındaki ilişkiler biçimi olarak dıştalanmalıdır. Çevre-bölgelerin ayrılmasının, Batı ve Doğu'daki kurtuluş hareketini uyaran merkezi Rusya'nın devrimci gücünü sarsacağını hesaba katmasak bile, çevre-bölgeler, bir kez ayrıldıktan sonra uluslararası emperyalizm tarafından kaçınılmaz bir biçimde egemenlik altına alınacaklardır. Bugünkü uluslararası koşullar içinde, çevre-bölgelerin ayrılmasını istemekte karşı-devrimci olarak ne varsa hepsini anlamak için, Rusya'dan ayrıldıktan sonra, sözde bir bağımsızlıktan başka bir şeyleri kalmayan Gürcistan'a, Ermenistan'a, Polonya'ya, Finlandiya'ya vb. bir göz atmak yeter; bu ülkeler, aslında, Antanta gerçek bağımlı ülkeler durumuna gelmiş bulunuyorlar; son olarak, birincisi Alman sermayesi, ve ikincisi de Antant tarafından kırılıp geçirildikten sonra, Ukrayna ile Azerbaycan'ın son serüvenlerini anımsamak yeter. Proleter Rusya ile emperyalist Antant arasında gemi azıya alan ölüm-kalım savaşımı karşısında, çevre-bölgeler için yalnızca iki yol mümkün:
ya Rusya ile, ve o zaman bu, çevre-bölgeler emekçi yığınlarının emperyalist baskıdan kurtuluşu demektir;
ya da Antant ile, ve o zaman bu, kaçınılmaz olarak emperyalist boyunduruk anlamına gelir.
Üçüncü yol yoktur. Sözde bağımsız Gürcistan'ın, Ermenistan'ın, Polonya'nın, Finlandiya'nın vb. sözde bağımsızlığı, eğer deyim yerindeyse, bu devletlerin, şu ya da bu emperyalist grup karşısındaki tam bağımlılığını maskeleyen aldatıcı bir görünüşten başka bir şey değildir.
Elbette, Rusya'nın çevre-bölgeleri, bu çevre-bölgelerde yaşayan uluslar ve aşiretler, tüm öbür uluslar gibi, Rusya'dan ayrılma hakkına sahiptirler, bu hakkı onların elinden kimse alamaz; ve eğer bu uluslardan herhangi biri, 1917'de Finlandiya örneğinde olduğu gibi, Rusya'dan ayrılmayı çoğunlukla kararlaştırsaydı, Rusya, kendini, herhalde bu olguyu saptama ve ayrılığı onaylama zorunda görürdü. Ama burada, ulusların söz götürmez haklan değil, merkezin olduğu kadar çevrenin halk yığınlarının da çıkarları söz konusudur; ajitasyonun niteliği, bu çıkarlar tarafından belirlenmiş nitelik, ve partimizin, eğer kendi kendini yadsımak istemiyor, eğer milliyetlerin emekçi yığınlarının isteği üzerinde belli bir yönde etkili olmak istiyorsa, yapma zorunda olduğu ajitasyon söz konusudur. Oysa, halk yığınlarının çıkarları, devrimin güncel aşamasında çevrenin ayrılmasını istemenin, derinden derine karşı-devrimci bir istek olduğunu söylemektedir.
Aynı biçimde, Rusya'nın merkezi ile çevre-bölgeleri arasındaki ittifak biçimi olarak kültürel-ulusal denilen özerklik de dıştalanmalıdır. Avusturya-Macaristan'ın (kültürel-ulusal özerkliğin yurdu), son on yıllık pratiği, çok uluslu bir devlet milliyetlerinin emekçi yığınları arasındaki ittifak biçimi olarak, kültürel-ulusal özerklikte geçici ve süresiz ne varsa hepsini göstermiş bulunuyor. Springer ile Bauer, kültürel-ulusal özerkliğin, ince ulusal programlar ile birlikte şimdi ayaklan suya ermiş bulunan bu yaratıcıları, bunun canlı kanıtlarıdırlar. Son olarak, kültürel-ulusal özerkliğin Rusya'daki sözcüsü, bir zamanların o ünlü Bundu, daha geçenlerde, açıkça: "Kapitalist rejim çerçevesinde formüllendirilmiş bulunan kültürel-ulusal özerklik istemi, sosyalist devrim koşulları içinde anlamını yitirir"* diyerek, kültürel-ulusal özerkliğin yararsızlığını resmen kabul etme zorunda kaldı.
* Bkz: Bundun XÜ. Konferansı, s. 21 (Rusça).
Merkez ile çevre-bölgeler arasında usa-uygun tek ittifak biçimi olarak, geriye, yaşam koşullan ve özel ulusal bileşimleri ile ayrılan çevre-bölgelerin bölgesel özerliği, Rusya'nın çevre-bölgelerini, merkeze, federatif bağlarla bağlayacak özerklik, yani Sovyetler iktidarı tarafından daha dünyaya gelişinin ilk günlerinde ilan edilmiş, ve günümüzde de, ortak yönetim ve özerk Sovyet cumhuriyetleri biçimi altında çevre-bölgelerde uygulanmış bulunan o aynı Sovyetik özerklik kalır.
Sovyetik özerklik, donmuş ve hiç değişmez bir şey değildir; gelişmesi içinde çok çeşitli biçimler ve dereceler kabul eder. Bu özerklik, dar yönetim özerkliğinden (Volga Almanları, Çuvaşlar, Kareliyenler), daha geniş, siyasal bir özerkliğe (Başkırlar, Volga Tatarları, Kırgızlar); geniş, siyasal özerklikten, daha da genişlemiş biçimine (Ukrayna, Türkistan); son olarak, Ukrayna tipi özerklikten, özerkliğin en yüksek biçimine, sözleşmeye dayanan ilişkilere (Azerbaycan) geçer. Sovyetik özerkliğin bu esnekliği, onun ilk değerlerinden birini oluşturur; çünkü bu esneklik, Rusya'nın, kültürel ve iktisadi gelişmenin çok çeşitli derecelerinde bulunan çevre-bölgelerinin tüm çeşitliliğinin kavranmasını sağlar. Sovyetik siyasetin ulusal sorundaki üç yılı, Rusya'da, Sovyetik özerkliği değişik biçimler altında gerçekleştirerek, Sovyetler iktidarının iyi yolda olduğunu göstermiştir; çünkü yalnızca bu siyaset sayesindedir ki, Sovyetler iktidarı, çevre-bölgelerin gözden en uzak köşelerine doğru kendine bir yol açma, ulusal bakımdan en geri ve en çeşitli yığınları siyasal yaşama yükseltme, bu yığınları, en çeşitli bağlarla, merkeze bağlama başarısını göstermiştir - dünyanın hiç bir hükümetinin yalnızca çözmediği değil, ama hatta koymadığı (koymaktan korktuğu) sorun, Rusya'nın Sovyetik özerklik ilkelerine göre yeni yönetimsel bölünmesi, henüz tamamlanmamıştır; Kuzey Kafkaslar, Kalmuklar, Çeremisler, Votyaklar, Buryatlar vb., henüz sorunun çözülmesini bekliyorlar. Ama gelecekteki Rusya'nın yönetimsel haritası hangi görünüme bürünürse burunsun ve bu alandaki eksiklikler ne olursa olsun -ve gerçekten de olmuştur-, bölgesel özerklik ilkelerine göre, yeni yönetimsel bölünmeye girişerek, Rusya'nın, çevre-bölgelerin proleter merkez yöresinde toplanması yolunda iktidar ile çevre-bölgelerin büyük halk yığınlarının yakınlaşması yolunda, ileriye doğru çok büyük bir adım attığını kabul etmek gerek.
Bununla birlikte, Sovyetik özerkliğin şu ya da bu biçiminin ilanı, gerekli kararname ve buyrukların yayınlanması, hatta özerk cumhuriyetlerde halk komiserleri bölgesel şuraları biçiminde çevre-bölge hükümetlerinin kuruluşu, çevre-bölgeler ile merkez arasındaki birliği pekiştirmek için, yeterli olmaktan uzak şeylerdir. Bu birliği pekiştirmek için, her şeyden önce, çarlığın yırtıcı siyasetinin mirası olarak çevre-bölgelerde varlığını sürdüren, çevre-bölgelerin yalıtık ve kapanık durumuna, ataerkil yaşam ve kültürsüzlüğe, merkeze karşı güvensizliğe bir son vermek gerekir. Çarlık, yığınları kölelik ve bilgisizlik içinde tutmak için, ataerkil-feodal baskıyı, çevrede bilerek geliştiriyordu. Çarlık, yerlileri en verimsiz bölgelere doğru itmek ve ulusal düşmanlığı pekiştirmek için, çevrenin en iyi yerlerine, sömürgeci öğeleri bilerek yerleştirmişti. Çarlık, yığınları bilgisizlik içinde tutmak için, yerel okulu, tiyatroyu, eğitici kurumları engelliyor ve bazen düpedüz ortadan kaldırıyordu. Çarlık, yerel nüfusun seçkin bölümünün her türlü girişimini kötürümleştiriyordu. Son olarak, çarlık, çevre-bölgelerdeki halk yığınlarının tüm faaliyetini kırıyordu. Çarlığın tüm bu önlemleri, yerliler arasında, bazen Rus olan her şeye karşı düşmanca bir davranışa dönüşen çok derin bir güvensizlik doğurmuştu. Merkezi Rusya ile çevre-bölgeler arasındaki birliği pekiştirmek için, bu güvensizliği yok etmek, karşılıklı bir anlayış ve kardeşçe bir güven havası yaratmak gerek. Nedir ki, güvensizliği yok etmek için, her şeyden önce çevredeki halk yığınlarının kendilerini feodal-ataerkil boyunduruk kalıntılarından kurtarmalarına yardım etmek gerek; sömürgeci öğelerin yararlandıkları her tür ve her düzeydeki ayrıcalıkları ortadan kaldırmak -yalnızca sözde değil, ama gerçekten ortadan kaldırmak- gerek; halk yığınlarına devrimin maddi iyiliklerini tattırmak gerek. Uzun sözün kısası: Merkezi proleter Rusya'nın, yalnızca onların çıkarlarını savunduğunu yığınlara tanıtlamak gerek; ve bunu, yalnızca sömürgecilere ve burjuva milliyetçilere karşı, çoğu kez yığınlar için hiç mi hiç anlaşılmaz şeyler olan bastına önlemler aracıyla değil, ama her şeyden önce tutarlı ve iyi düşünülmüş bir iktisat siyaseti aracıyla tanıtlamak gerek.
Liberallerin, zorunlu genel öğretimle ilgili istemlerini herkes bilir. Çevre-bölgelerdeki komünistler, liberallerden daha sağda olamazlar; eğer halkın bilgisizliğim yok etmek, eğer Rusya'nın merkezi ile çevre-bölgelerini manevi bakımdan yaklaştırmak istiyorlarsa, oralarda genel eğitimi gerçekleştirmelidirler. Ama bunun için de, yerci ulusal okulu, ulusal tiyatroyu, ulusal halk eğitim kurumlarını geliştirmek, çevre-bölgelerdeki halk yığınlarının kültür düzeyini yükseltmek zorunludur. Çünkü kültürsüzlük ve bilgisizliğin, Sovyetler iktidarının en tehlikeli düşmanları olduklarını tanıtlamaya pek de gerek yok. Çalışmalarımızın bu yönde ne derecede ileriye gittiğini bilmiyoruz; ama en önemli çevre-bölgelerden birinde, ulusal eğitim halk komiserliğinin, yerel okullar için, ödeneğinin topu topu %10 kadarını harcadığını duyuyoruz. Bu doğruysa, bu alanda, "eski rejim"i, ne yazık ki pek o kadar geçmemiş olduğumuzu kabul ermemiz gerek.
Sovyetler iktidarı halktan kopuk bir iktidar değildir; tersine, o, kendi türünde, Rus halk yığınlarından çıkmış onların sevdiği, ona yakın tek iktidardır. Sovyetler iktidarının tehlikeli zamanlarda daima gösterdiği o görülmemiş direnme gücünü de işte bu durumu açıklar. Sovyetler iktidarının, Rusya'nın çevre-bölgelerinde de, sevilir ve halk yığınlarına yakın olması gerek. Ama bunun için, Sovyetik iktidar, her şeyden önce, bu yığınlar için anlaşılır bir iktidar olmalı. Bundan ötürü, çevre-bölgelerin tüm Sovyet organlarının, mahkemelerin, yönetim aygıtlarının, iktisadi organların, dolaysız iktidar organlarının (parti organlarının da), elden geldiğince, yerel nüfusun yaşam koşullarını, törelerini, alışkılarını, ailini bilen ülke insanlarından oluşmuş olmaları; yerli halk yığınlarının tüm seçkinlerinin bu kurumlara çağrılmış bulunmaları; yerel emekçi yığınların, askeri kuruluşlar alanı da dahil, tüm alanlarda ülke yönetimine katılmaları; yığınların, Sovyetler iktidarı ile onun organlarının, kendi öz çabalarının eseri, umutlarının ete-kemiğe bürünmesi olduklarını anlamaları zorunludur. Yığınlar ile iktidar arasında yıkılmaz bir manevi bağ işte ancak böyle kurulabilir; Sovyet iktidarı, çevre-bölgeler emekçi yığınları için işte ancak bu yoldan anlaşılır ve emekçi yığınlara yakın olabilir.
Bazı yoldaşlar, Rusya'nın özerk cumhuriyetlerini ve, genel olarak, Sovyetik özerkliği, bazı koşullar karşısında hoşgörüyle karşılanmaması olanaksız, zorunlu, ama gene de zamanla ortadan kaldırılması için savaşılması gereken, geçici bir kötülük olarak görürler. Bu görüşün temelden yanlış olduğunu, ve herhalde Sovyetler iktidarının ulusal sorun siyaseti ile ortak hiç bir yanı bulunmadığını tanıtlamaya pek gerek yok. Sovyetik özerklik soyut ve yapmacık bir şey değildir, hele hele boş bir söz olarak görülemez. Sovyetik özerklik, çevre-bölgelerin merkezi Rusya'ya bağlanmasının en gerçek, en somut biçimidir. Ukrayna, Azerbaycan, Türkistan, Kırgızistan, Başkıristan, Tataristan ve öteki çevre-bölgelerin, halk yığınlarının kültürel ve maddi gönencinin özledikleri kadarıyla, kendi ulusal dillerindeki okullardan, her şeyden önce ülke insanlarından oluşan mahkemelerden, yönetim aygıtlarından, iktidar organlarından vazgeçemeyeceklerini kimse yadsıyamaz. Dahası, bu bölgelerin gerçekten Sovyetleştirilmesi, merkezi Rusya'ya sıkı sıkıya bağlı ve onunla birlikte tek bir devlet oluşturan Sovyetik bölgeler durumuna dönüştürülmesi, geniş bir yerel okullar örgütü olmaksızın, halkın yaşam koşullarını ve dilini bilen insanlardan oluşan mahkemeler, yönetim aygıtları, iktidar organları vb. kurulmaksızın, olanaksızdır. Nedir ki, okullara, mahkemelere, yönetim aygıtlarına, iktidar organlarına ulusal dili somak demek, Sovyetik özerklik, bütün bu kurumların Ukraynalı, Türkistanlı, Kırgız vb. biçimlere bürünmesinden başka bir şey olmadığına göre, aslında Sovyetik özerkliği gerçekleştirmenin ta kendisi demektir.
Bundan sonra, Sovyetik özerkliğin geçici niteliğinden, ona karşı savaşım verme zorunluluğundan vb., ciddi ciddi nasıl söz edilebilir?
İki şeyden biri:
Ya Ukrayna, Azerbaycan, Kırgız, Özbek, Başkır vb. dilleri füli bir gerçektir ve bunun sonucu, bu bölgelerde ulusal dilde eğitim yapan okulu, mahkemeleri, yönetim aygıtlarını, ülke insanlarından oluşan iktidar organlarını geliştirmek kesenkes zorunludur, ve o zaman Sovyetik özerkliğin bu bölgelerde sonuna kadar, hiç bir kısıtlama olmaksızın gerçekleştirilmesi gerekir;
Ya da Ukrayna, Azerbaycan vb. dilleri salt bir uydurmacadır: bunun sonucu, ana dildeki okullar ve öbür kurumlar yararsız şeylerdir, ve o zaman da Sovyetik özerkliğin, yararsız bir şey olarak, reddedilmesi gerekir.
Üçüncü bir yol aramak, bu konuda bir yeteneksizliğin ya da açması bir düşünce eksikliğinin ortaya konması demektir.
Sovyetik özerkliğin gerçekleştirilmesi yolundaki ciddi engellerden biri de, çevre-bölgelerdeki yerel kökenli aydın güçlerin büyük kıtlığı, Sovyetlerin ve partinin faaliyeti dahil, tüm faaliyet kollan için öğretici eksikliğidir. Bu kıtlık, çevre-bölgelerdeki devrimci kuruluş çalışması olarak, eğitim çalışmasını engellemekten geri kalamaz. Ama işte ancak bu nedenledir ki, belki halk yığınlarına yararlı olmak isteyen, nedir ki, komünist olmadıklarından, belki de bir güvensizlik havası ile çevrildiklerine inandıkları, başlarına gelecek baskı önlemlerinden korktukları için bunu yapamayan bu zaten sayısı çok az yerel aydın gruplarını geri çevirmek, usa-uygun olmayacak, davaya zarar verecektir. Yavaş yavaş Sovyetleştirilmeleri ereğiyle, onları, Sovyetik çalışmalarla ilgilendirmeye, iktisadi, tarımsal görevlere, azık ve gereç sağlama ve başka hizmetlere çağırmaya dayanan siyaset, bu gruplara başarıyla uygulanabilir. Çünkü bu aydın grupların, örneğin, karşı-devrimci düşüncelerine karşın, gene de en önemli görevlere çağrılmış, ve sonra da Sovyetleştirilmiş bulunan karşı-devrimci askeri uzmanlardan daha az olgun oldukları da pek ileri sürülemez.
Ama küçük ulusal aydın gruplarından yararlanılması, öğretici gereksinmesini karşılama bakımından yeterli olmaktan uzaktır. Ülke insanlarından oluşan öğretici kadrolar yetiştirmek için, çevrede, yönetimin tüm kollarında, aynı zamanda sıkı bir öğretim ve okullar şebekesini geliştirmek de zorunlu bir Şeydir. Çünkü bu türlü kadroların yokluğunda, ulusal dildeki okul, mahkeme, yönetim aygıtı ve öbür kurumların örgütlenmesinin son derece güçleşeceği açıktır.
Bazı yoldaşların çevre-bölgelerin Sovyetleştirilmesi konusunda gösterdikleri, bazen kaba bir esneklik yokluğuna dönen o açın ivecenlik, Sovyetik özerkliğin gerçekleştirilmesi yolunda daha önemsiz bir engel değildir.
Merkezi Rusya'dan bütün bir tarihsel dönem ölçüsünde gen kalmış, Ortaçağ düzeninin henüz büsbütün kaldırılmamış bulunduğu bölgelerde, bu yoldaşlar "katıksız komünizm"i gerçekleştirmek için, "kahramanca çabalar"a girişmeyi kararlaştırdıkları zaman böyle bir süvari akınından, böyle bir ''komünizm''den, iyi hiç bir şeyin çıkmayacağı büyük bir güvenle söylenebilir. Bu arkadaşlara, programımızın şu maddesini anımsatmak isteriz:
"RKP, Ortaçağ'dan burjuva demokrasisine, ya da burjuva demokrasisinden Sovyetik ya da proleter demorasiye vb. giden yolda, belli bir ulusun bulunduğu tarihsel gelişme derecesini göz önünde tutarak, olaylara tarihsel sınıf açısından bakar."
Ve daha ilerde:
"Her durumda, bir zamanlar başka ulusları ezmiş bulunan uluslar proletaryasının, ezilmiş ya da tüm haklarından yararlanmayan ulusların emekçi yığınları arasındaki ulusal duyguların kalıntıları karşısında bir ihtiyat ve özel bir dikkat belirtisi göstermesi gerekir." (Bkz: RKP Programı.)
Yani, örneğin eğer Azerbaycan'daki evlere doğrudan doğruya ek kiracılar yerleştirme yolu, oturduğu evi, aile ocağını. dokunulmaz, kutsal bir yer olarak gören Azeri yığınlarını bizden ayırıyorsa, aynı ereğe varmak için, bu dolaysız yolun, dolaylı, örtülü bir başka yolla değiştirilmesi gerekliği açıktı.. Ya da; örneğin eğer dinsel önyargıların güçlü etkisi altında bulunan Dağıstanlı yığınlar, komünistleri "şeriata göre" eliyorlarsa, bu ülkedeki dinsel önyargılara karşı dolaysız savaşım yolunun, daha ihtiyatlı, dolaylı yollarla değiştirilmesi gerektiği açıktır, vb., vb.
Kısacası: Geri halk yığınlarının "hemen komünistleştirilmesi'ni gözeten süvari akınlarından, bu yığınları Sovyetik gelişmenin büyük yoluna sürükleme biçimininki ihtiyatlı, düşünülmüş siyasete geçmek zorunlu bir şeydir.
Uygulanması, Rusya'nın merkezi ile çevre-bölgeleri arasındaki manevi yaklaşma ve sürekli devrimci birliği güvence altına alan Sovyetik özerkliği gerçekleştirmek için zorunlu koşullar, özet olarak, işte bunlardır.
Sovyetler Rusya'sı, dünyada benzeri olmayan bir deneyime, tüm bir dizi milliyet ve aşiretin, tek bir proleter devlet çerçevesinde, karşılıklı bir güven, özgürce varılmış, kardeşçe bir anlaşma temeli üzerinde, bir arada yaşaması deneyimine girişiyor. Üç devrim yılı, bu deneyimin tüm başarı olanaklarına sahip olduğunu göstermiştir. Ama bu deneyim, ancak çevre-bölgelerde ulusal sorun konusunda uyguladığımız siyaset, birçok biçim ve dereceleri içinde alınmış Sovyetik özerklik ilkeleri ile uyuşmazlık durumunda değilse: ancak tabanda attığımız her pratik adım, çevrenin halk yığınlarının bu yığınların yaşam koşullan ve ulusal yapısına uygun düşen biçimler altında, manevi ve maddi, yüksek proleter kültürüne katılmalarına katkıda bulunursa, tam bir basan umulabilir.
Merkezi Rusya ile çevre-bölgeler arasındaki, Antantın olanaklı ve düşünülebilir bütün oyunlarının başarısızlığa uğrayacağı devrimci birliğin pekişmesinin güvencesi, işte buradadır.
Pravda n° 226,
10 Ekim 1920.
(10 MART 1921)