Header Ads

Header ADS

ULUSAL SORUNU KOYUŞ BİÇİMİ ÜZERİNE (1921)

Stalin
RUSYA'DA ULUSAL SORUN KONUSUNDA SOVYETLER İKTİDARININ SİYASETİ* (1920)
KOMÜNİSTLERİN ulusal sorunu koyuş biçimleri, Ü. Enternasyonal ve 2¹/2'uncu Enternasyonal* militanlarının, her türlü "sosyalist", "sosyal-demokrat", Menşevik, sosyalist-devrimci vb. partilerin koyuş biçiminden, iyiden iyiye ayrılır.

* 2¹/2 'uncu Enternasyonal - Şubat 1921'de Viyana'da kurulmuş ve devrimci yükselme döneminde, Ü. Enternasyonalden geçici olarak çıkan bir dizi partiden (Rus Menşevikleri dahil) bileşmiş bulunan Uluslararası Sosyalist Partiler Birliği işte böyle adlandırılmıştı. Birliğin başında F. Adler, O. Bauer, L. Martov vb. bulunuyordu. 2V2'uncu Enternasyonalin ama, saygınlığını yitirmiş, Ü. Enternasyonalden yüz çevirmiş bulunan işçi yığınları arasında durma­dan ÜI. Enternasyonalin büyüyen etkinliğine karşı savaşmaktı. 1923 yılından 2V2 'uncu Enternasyonal, Ü. Enternasyonal ile yeniden birleşti. —Ed.

Ulusal sorunu koymanın yeni biçiminin en karakteristik ve ulusal sorunu eski ve yeni kavrama biçimleri arasında bir sınır çizgisi çeken ayırdedici göstergeleri olarak başlıca dört noktayı belirlemek özel bir önem taşır.


Birinci nokta, parça olarak ulusal sorunun, bütün olarak sömürgelerin kurtuluşu genel sorunu ile kaynaşmasıdır. Ü. Enternasyonal çağında, ulusal sorun, her zaman salt "uygar uluslar"a ilişkin dar bir sorunlar çerçevesi ile sınırlanıyordu. İrlandalılar, Çekler, Polonyalılar, Finliler, Sırplar, Ermeniler, Yahudiler ve öbür bazı Avrupa milliyetleri - Ü. Enternasyonalin, yazgıları ile ilgilendiği, tüm haklardan yararlanama­yan milliyetler alanı işte budur. Asya ve Afrika halklarının, en hoyrat ve kan dökücü biçim altında ulusal baskıya uğrayan onlarca ve yüzlerce milyon bireyi, çoğu kez "sosyalistlerin görüş alanı dışında kalıyorlardı. Aklar ile karalar, "kültürsüz" zenciler ile "uygar" İrlandalılar, "geri" Hindular ile "aydınlanmış" Polonyalılar bir türlü aynı plana konulamıyordu. Tüm haklarından yararlanamayan Avrupa milliyetlerinin kurtuluşu için savaşım verme gereği her ne kadar kendiliğinden kabul ediliyorduysa da, "uygarlık"ın "korunması" için "zorunlu" olan sömürgelerin kurtuluşundan ciddi ciddi söz etmek, "vakarlı sos­yalistler'' hiç de hoş gelmiyordu. Bu sosyalistler, eğer onlara sosyalist denebilirse, Avrupa'da ulusal boyunduruğun kaldırılmasının, Asya ve Afrika sömürge halkları emperyalizm boyunduruğundan kurtulmadıkça, olanaksız olduğunu, birincinin ikinciye organik olarak bağlı bulunduğunu akıllarından bile geçinmiyorlardı. Ulusal sorunun sömürgeler sorunu ile bağlılığını ortaya ilk koyanlar komünistler oldu; onlar bu soruna teorik bir dayanak verip, onu pratik devrimci eylemlerinin temeline koydular. Bunun sonucu, aklar ile karalar arasındaki, emperyalizmin "kültürlü" ve "kültürsüz" köleleri arasındaki du­var yıkıldı. Bu durum, geri kalmış sömürgeler ile ilerici proletaryanın ortak düşmana, emperyalizme karşı savaşımlarını düzene koyma işini büyük ölçüde kolaylaştırmıştır.

İkinci nokta, ulusların kendi kaderlerini kendilerinin tayin etme hakkı belirsiz sloganının, uluslar ve sömürgelerin ayrılma, bağımsız devletler kurma hakkı belgin sloganı ile değiştirilmesidir. Ü. Enternasyonal militanları, kaderini serbestçe tayin etme hakkından söz ederken, çoğu kez, ayrılma hakkı üzerine tek sözcük söylemiyorlardı -kaderini serbestçe tayin etme hakkı, en iyi durumda, özerklik hakkı olarak yorumlanıyordu. Ulusal sorun "uzman"ları, Springer ve Bauer, kaderini serbestçe tayin etme hakkını, ezilmiş Avrupa uluslarının kültürel özerklik hakkı yapacak, yani tüm siyasal (ve iktisadi) iktidarı egemen ulusun eline bırakarak, kültürel kurumlara sahip olma hakkı yapacak kadar ileri gitmişlerdi. Başka bir deyişle, tüm haklarından yararlanamayan uluslar için kaderini serbestçe tayin etme hakkı, ayrılmaya ilişkin sorun dıştalanmış olarak, egemen uluslara siyasal iktidarı kullanma ayrıcalığı biçimine dönüşmüş bulunuyordu. Ü. Enternasyonalin ideolojik önderi Kautsky, kaderini serbestçe tayin etme hakkının, Springer-Bauer tarafından örgütlenmiş, emperyalist bir niteliğe sahip bu yorumuna, eninde sonunda katılmıştı. Kaderini serbestçe tayin etme sloganının kendileri bakımından elverişli bu özelliğini gören emperyalistlerin, bu sloganı kendi öz sloganları ilan etmiş bulunmalarında şaşılacak bir şey yok. Halkları köleleştirme ereğini izleyen emperyalist savaşın, kaderini serbestçe tayin etme bayrağı altında sürdürüldüğü bilinir. Kaderini serbestçe tayin etme-belirsiz sloganı, ulusların kurtuluş aleti, ulusların eşitliği durumundan, ulusların evcilleştirilmesi aleti durumuna, ulusların emperyalizme bağımlılığını sürdürme aleti durumuna işte böyle dönüştürüldü. Tüm dünyadaki olayların, şu son yıllar içindeki akışı, Avrupa devriminin mantığı, son olarak sömürgelerdeki kurtuluş hareketinin büyümesi, gerici bir nitelik kazanmış bulunan bu sloganının reddedilmesini ve bir başkası ile, tüm haklarından yararlanamayan ulusların emekçi yığınları arasında, egemen uluslar proleterlerine karşı duyulan güvensizlik havasını dağıtmaya, ulusların eşitliğine ve bu uluslar emekçilerinin birliğine götüren yolu açmaya elverişli devrimci bir slogan ile değiştirilmesini gerektiriyorlardı. Bu slogan, komünistler tarafından, tüm haklarından yararlanamayan uluslar ve sömürgeler için, devlet olarak örgütlenme bakımından ayrılma hakkına ilişkin olarak formüllendirilmiş bulunan slogandır. Bu sloganın değeri şunlara dayanır:

1) Bu slogan, bir ulus emekçilerinin, bir başka ulus emekçileri karşısındaki ilhakçı amaçlar konusunda her türlü kuşku nedenini ortadan kaldırır ve bunun sonucu, karşılıklı güven ve özgürce onaylanmış birlik alanını hazırlar.

2) Kaderini serbestçe tayin etme hakkı üzerine ikiyüzlüce lafazanlık eden ama tüm haklarından yararlanamayan halklar ile sömürgeleri, uyrukluk içinde, kendi emperyalist devletleri çerçevesi içinde tutmaya çalışan ve böylece bu hakların ve sömürgelerin emperyalizme karşı kurtuluş savaşımını büsbütün yoğunlaştıran emperyalistlerin yüzlerindeki maskeyi çekip çıkarır.

Tanıtlamaya pek gerek yoktur ki, Rus işçileri, iktidarı ellerine geçirdikten sonra, eğer halkların devlet olarak örgütlenmek üzere ayrılma hakkını ilan etmemiş, eğer halkların bu zamanaşımına uğramaz hakkını pratiğe geçirme isteklerini gerçekte göstermemiş, eğer, diyelim Finlandiya üzerindeki "hak"tan vazgeçmemiş (1917), eğer İran'ın kuzeyindeki askerleri geri çekmemiş (1917), eğer Moğolistan, Çin vb., vb. ülkelerin belli bir bölümü üzerindeki isteklerden vazgeçmemiş olsalardı, Batı ve Doğu milliyetlerindeki yoldaşlarının yakınlığını kazanamazlardı.

Eğer emperyalistlerin, kaderini serbestçe tayin etme bayağı altında ustaca gizlenmiş bulunan siyasetleri, şu son imanlarda Doğu'da başarısızlık üzerine başarısızlığa uğruyorsa, bunun bir nedeninin de, bu siyasetin, halkların devlet olarak örgütlenmek üzere ayrılma hakkı sloganı anlayışı içindeki ajitasyon alanı üzerinde boy vermiş, büyüyen bir kurtuluş hareketi ile karşılaşması olduğu daha az kesin değil. Ü. Enternasyonal ve 2¹/2'uncu Enternasyonal kahramanları bunu anlamaz; onlar, var güçleriyle yapmış bulunduğu Şemsiz bazı yanlışlıklar için, Baku "propaganda ve eylem komitesi"ni* kınarlar. Ama, sözü geçen "şura"nın kendi varlık yılı boyuncaki faaliyeti ile, Asya ve Afrika sömürgelerinin son iki-üç, yıl içindeki kurtuluş hareketini öğrenme zahmetine katlanacak herkes, bunu anlayacaktır.

* "Doğu Halkları Propaganda ve Eylem Komitesi", 1920 Eylül'ünde Baku Doğu Halkları Kurultayı'nda kuruldu. Görevi, dünya proleter devrimi soğanı üzerine emperyalizme karşı bir savaşım ereğiyle, propagandayı örgütlemek, Doğu'daki kurtuluş hareketini destekleyip birleştirmekti. Bir yıl kadar yaşadı. Rus, Türk, İran ve Arap dillerinde, Doğu Halkları adlı organını yayınlıyordu. —Ed

Üçüncü nokta, ulusal-sömürgesel sorun ile, Sermaye iktidarı, kapitalizmin yıkılışı, proletarya diktatörlüğü sorunu arasındaki bağın, organik bağın ortaya konmasıdır. Ü. Enternasyonal çağında, boyutları son derece küçültülmüş bulunan ulusal sorun, her zaman kendi başına, gelecekteki proleter devrim ile bağlantısı dışında ele almıyordu. Ulusal sorunun, proleter devrimden önce, kapitalizm çerçevesindeki bir dizi reform aracıyla "kendiliğinden" çözüleceği; proleter devrimin, ulusal sorun kökten çözülmeksizin gerçekleşebileceği ve tersine, ulusal sorunun da, Sermaye iktidarı giderilmeksizin, proleter devrimin zaferi olmaksızın ve bu zaferden önce c,6zülebilecegi düşünülüyordu. Aslında emperyalist bir nitelik taşıyan bu görüş biçimi, Springer ve Bauer'in ulusal sorun üzerindeki bilinen çalışmalarında, kendini kırmızı bir çizgi gibi belli ediyordu.

Ama son on yıl, ulusal sorunun bu kavrayış biçimi içinde yanlış olan, çürümüş olan ne varsa hepsini gösterdi. Emperyalist savaş ve su son yılların devrimci pratiği bir kez daha gösterdi ki:

1) Ulusal sorun ile sömürge sorunu, Sermaye iktidarından kurtuluş, sorunundan ayrılmaz sorunlardır.

2) Emperyalizm (kapitalizmin en yüksek biçimi), tüm haklarından yararlanamayan ulusların ve sömürgelerin siyasal ve iktisadi uyruklaştırılması olmaksızın varolamaz.

3) Tüm haklarından yararlanamayan uluslar ile sömürgeler, sermaye iktidarı yıkılmadıkça kurtulamazlar.

4) Tüm haklarından yararlanamayan uluslar ile sömürgeler, emperyalizm boyunduruğundan kurtulmadıkça, proletaryanın zaferi sağlam olamaz.

Eğer Avrupa ile Amerika'ya, sosyalizm ile emperyalizm arasındaki baslıca çatışmaların cephesi, alanı adı verilebilirse, hammaddeleri, yakıtları, yiyecek ürünleri, engin insan yedeklikleri ile birlikte, tüm haklarından yararlanamayan uluslar ile sömürgelere de, emperyalizmin gerisi, yedekliği olarak bakmak gerekir. Bir savaşı kazanmak için, yalnızca cephede yenmek değil, ama düşmanın gerisini, yedekliklerini de altüst etmek gerekir. Bu nedenle, dünya proleter devriminin zaferi, ancak proletarya, emperyalistlerin iktidarına karşı, proletarya diktatörlüğü için kendi öz devrimci savaşımını, tüm haklarından yararlanamayan uluslar ile sömürgeler emekçi yığınlarının kurtuluş hareketi ile düzenleştirmesini bildiği zaman sağlama bağlanmış sayılabilir. Ü. Enternasyonal 2¹/2'uncu Enternasyonal adamlarının, Batı'da büyüyen proleter devrim çağında, ulusal sorun ile sömürge sorununu, iktidar sorunundan ayırarak, gözden yitirmiş, bulundukları şey, işte bu "küçük şey"dir.

Dördüncü nokta, çeşitli milliyetlerin emekçi yığınları arasında kardeşçe bir işbirliği kurmak için zorunlu koşullardan biri olarak, milliyetler sorununa yeni bir öğenin milliyetlerin (yalnızca hakta değil) gerçekte eşitleştirilmesi öğesinin getirilmesidir (geri kalmış milliyetlere, onları geçmis bulunan milli­yetlerin kültürel ve iktisadi düzeyine yükselebilmeleri için yardım etmek). Ü. Enternasyonal çağında, her zaman "ulusal eşitlik" istemekle yetiniliyordu: En iyi durumda, bu eşitliğin gerçekleşmesini isteyen istemden öteye gidilemiyordu. Ama, eğer bu son derece önemli haktan yararlanmak için yeterli kaynak ve olanaklar yoksa, kendi başına çok önemli bir siyasal kazanım olan ulusal eşitlik, boş bir söz olarak kalma durumuna düşer. Geri kalmış halkların emekçi yığınlarının, "ulusal eşitlik"in kendilerine verdiği haklardan, ileri milliyetler emekçi yığınlarının bu haklardan yararlanabildikleri ölçüde yararlanabilecek durumda bulunmadıkları kuşkusuz: Milliyetler arasında, geçmisten devralınmış bulunan ve bir-iki yıl içinde ortadan kaldırılamayacak füli (kültürel, iktisadi) eşitsizlik, kendini duyurur. Tüm bir milliyetler topluluğunun kapitalizm aşamasını görüpgeçirecek zaman bulamadığı ve kendi proletaryası hemen hemen olmayan başka milliyetlerin kapitalizm aşamasına hiç girmediği; gerçekleştirilmiş bulunan tam bir ulusal eşitliğe karşın, bu milliyetlerin emekçi yığınlarının, kültürel ve iktisadi gerilikleri nedeniyle, kazanılmış haklardan yeterli bir ölçüde yararlanacak durumda bulunmadıkları Rusya'da bu eşitsizlik kendini büsbütün duyurur. Bu eşitsizlik, proletaryanın Batı'daki zaferi "ertesinde", çok çeşitli gelişme derecelerinde bulunan birçok geri kalmış sömürge ve yan-sömürge kaçınılmaz bir biçimde sahneye girecekleri zaman, kendini daha da güçlü olarak duyuracaktır. İleri ulusların muzaffer proletaryasının, geri milliyetler emekçi yığınlarına, kültürel ve iktisadi gelişmelerinde gerçek ve sürekli bir yardımda bulunması, gelişmenin üstün derecesine yükselmeleri, onları geride bırakan milliyetlere yetişmeleri için onlara yardim etmesi, iste tastamam bu nedenle zorunludur. Böyle bir yardım olmaksızın, çeşitli halklar ve uluslar emekçilerinin, tek bir dünya ekonomisi içinde, barış içinde bir arada yaşamalarını ve kardeşçe işbirliklerini, sosyalizmin kesin zaferinin o öylesine zorunlu koşulunu örgütlemek, olanaksızdır.

Öyleyse, bundan yalnızca "ulusal eşitlik" ile yetinilemeyeceği ve:

1) Geri halklar ve ulusların iktisadi durumunu, varlık koşullarını, kültürünü irdelemek;

2) Bu halk ve ulusların kültürlerini geliştirmek;

3) Onlara siyasal eğitim vermek;

4) Kerteli ve ağrısız bir biçimde onları iktisadin yüksek biçimlerine katmak;

5) Geri ve ileri milliyetlerin emekçileri arasında iktisadi işbirliği kurmak için, "ulusal eşitlik"ten, milliyetlerin füli eşitleştirilme önlemlerine, pratik düzenlemelerin hazırlanma ve uygulanmalarına geçmenin zorunlu olduğu sonucu çıkar.

Komünistlerin ulusal sorunu yeni koyuş biçimlerini belirleyen başlıca dört etken, işte bunlardır.

Pravda, n° 98, 8 Mayis 1921.
Blogger tarafından desteklenmektedir.