Header Ads

Header ADS

KAPİTALİN ÖZETİ - SABİT VE DEĞİŞKEN SERMAYE

KAPİTALİN ÖZETİ

İş-süreci sırasında, işçi üzerinde çalıştığı nesneye harcamış olduğu ernek ile yeni değer katar, diğer yandan üretim araçlarının değerleri iş-süreci boyunca üzerinde çalışılan nesneye aktarılarak, bu nesneye yeni değer şeklinde eklenerek muhafaza edilmiş olur. Bu iki yönlü sonuca şu şekilde varılır: Emeğin özel, faydalı bir işi şeklindeki niteliksel özelliği bir kullanım-değerini bir başka kullanım-değerine dönüştürür ve böylece değer muhafaza edilmiş olur; değer yaratıcı, soyut ve genel, niceliksel özelliği ise; metaya yeni değer katar, (S. 166 [199].) 

İplikçinin emek üretkenliğinin, herhangi yeni bir buluş sayesinde altı misli arttığını varsayalım. Faydalı (niteliksel) yönü ile, emek aynı süre içinde, eskisinden altı misli daha fazla hammadde ve makinayı muhafaza eder. Fakat ancak eskiden olduğu kadar yeni değer katar, yani ipliğin libresi başına, eskiden katılmış olanın ancak altıda biri kadar yeni değer katılmıştır. Değer-yaratıcı emek olarak, eskiden üretebildiğinden daha fazlasını üretebilmiş değildir. (S. 167 [201].) Bunun tersini düşünürsek, yani iplikçinin üretkenliğini değişmemiş, buna karşılık üretimde kullanılan metaın değeri değişmiş olursa, işçinin bu metadan ürüne aktardığı değer aynı oranda değişirken, iplikçi yine eskiden olduğu kadar bir iş zamanını, ve dolayısıyle aynı değeri ürüne ekiemiş olur. 


Ham maddeler ve makinalar ürüne ancak üretim süreci sırasında kaybettikleri kadar bir değeri aktarırlar. {S. 169 [203].) Değişik ölçülerde ortaya çıkan durum budur. Kömür, yağlayıcı maddeler, vb. tamamen kullanılıp tüketilirler, hammaddeler ise yeni bir biçim kazanırlar. iş aletleri, makinalar vb. değerlerini ancak yavaş yavaş ve kısmen aktarırlar, ve bunların yıpranma ve aşınma payları ancak tecrübelere dayanarak hesap edilir. (S. 169-70 [203].) Fakat iş-süreci boyunca, alet sürekli olarak bir bütün halinde, biçimsel olarak değişmeden kalır. Bu açıdan, bir ve aynı üretim aracı iş-sürecine bir bütün olarak, artı-değer yaratma sürecine ise ancak kısmen katılmış olarak kabul edilir; işsüreci ile artı-değer yaratma süreci arasındaki farklılık, burada bunların nesnel unsurlarına yansımış olur. (S. 171 [204].) Diğer yandan, tersine olarak, bir kısmı üretim süreci sırasında ziyan edilen ham-madde, artı-değer yaratma sürecine tamamen katılırken, iş-sürecine ancak kısmen katılmaktadır, çünkü üretim süreci sonunda ziyan edilen kısmı olmaksızın ortaya çıkmaktadır. 

Fakat hiç bir durumda, üretim araçları kendi sahip oldukları değişim-değerinden daha büyük bir değeri ürüne aktaramazlar. İş-süreci boyunca, üretim aracı ancak bir kullanım-değeri olarak iş görmektedir ve bu bakımdan, sadece daha önceden sahip bulunduğu değişim-değerini ürüne verebilir. (S. 172 [205-06].) 

Bu, değerin muhafaza edilme özelliği, sermaye sahibi açısından çok avantajlı bir durum olmasına karşılık ona hiç bir şeye mal olmaz. (S. 173, 174 [205, 207].)

Yine de, muhafaza edilen değer sadece yeniden ortaya çıkmaktadır, bu değer zaten eskiden beri varolan bir değerdir, ürüne yeni bir değer katan sadece iş-sürecidir. Kapitalist üretim süreci sırasında ziyan edilen hammadde, artı-değer yaratma sürecine tamamen katılırken, iş-sürecine ancak kısmen katılmaktadır, çünkü, üretim süreci sonunda ziyan edilen kısmı olmaksızın ortaya çıkmaktadır.
Fakat hiç bir durumda, üretim araçlan kendi sahip oldukları değişim-değerinden daha büyük bir değeri ürüne aktaramazlar. İş-süreci boyunca, üretim aracı ancak bir kullanım-değeri olarak iş görmektedir ve bu bakımdan, sadece daha önceden sahip bulunduğu değişim-değerini ürüne verebilir. (S. 172[205-06].) 

Bu, değerin muhafaza edilme özelliği, sermaye sahibi açısından çok avantajlı bir durum olmasına karşılık ona hiç bir şeye mal olmaz. (S. 173, 174 [205, 207].)

Yine de, muhafaza edilen değer sadece yeniden ortaya çıkmaktadır, bu değer zaten eskiden beri varolan bir değerdir, ürüne yeni bir değer katma sadece iş-sürecidir. Kapitalist üretim tarzında bu yeni değer, ürün değerinin onu elde etmek için tüketilen unsurların (üretim araçları ve işgücü) değerinin üzerinde teşekkül eden kısmı olan artıdeğerdir. (S. 175, 176 [208] .)

Daha sonra, sermayenin para şeklini bırakarak, iş-sürecinin faktörlerine dönüşmesi sırasında; (1) iş araçlarının satın alınması; (2) işgücünün satın alınması sonunda aldığı biçimler tanımlanır.

İş araçlarına yatırılmış bulunan sermayenin değer büyüklüğü üretim süreci sırasında değişmez. Sermayenin bu bölümü, sabit sermaye adını alır. 

Sermayenin işgücü satın alınmasına aynlmış olan kısmı üretim süreci sırasında değerini değiştirir; 1) kendi değerini yeniden üretir, 2) artı-değer üretir. Sermayenin bu bölümü ise değişken sermayeyi oluşturur. (S. 176 [209] .)

Sermaye sabit olması, sadece özel olarak söz konusu olan üretim süreci açısındandır; bazen daha fazla sayıda, bazen daha az sayıda iş aracından oluşabilir ve satın alınmış bulunan iş araçlannın değerleri yükselebilir ya da düşebilir, ancak bu durum onların üretim süreci ile olan ilişkilerini etkilemez. (S. 177 [210-11] .) Aynı şekilde, belirli bir sermayenin sabit ve değişken sermaye olarak böIündüğü oran değişebilir, fakat her özel ve belirli durumda, sabit sermaye (c) sabit, değişken sermaye (v) de değişken olarak kalır. (S: ı 78 [211].)

3. ARTI DEĞER ORANI 

Toplam sermaye C'nin, üretim araçları için ayrılmış bir miktar para (c), ile işgücü için ayrılmış diğer bir miktar paradan (v) oluşur. Yani .formül halinde C= c+v dir. örneğin, 500 (C) = 410 (c) + 90 (v) olsun. Değişken sermaye (v) 'nin işgücüne dönüştüğü iş-sürecinin sonunda 410 (c) +90 (v) + 90 " (s)=590 sterlin elde ederiz. C'nin 312 değerinde hammadde, 44 değerinde yardımcı madde ve 54 değerinde makinalarin aşınma ve yıpranma payından oluştuğunu varsaya1im. makinaların toplam değeri de 1054'e eşit olsun. Eğer bu miktar üretim sürecine olduğu gibi katılsa idi, denklemimizin her iki tarafında (c) için 1410 değerine sahip olacaktık; artı-değer ise eskisi gibi 90 olarak kalacaktı. (S. 179 [212].) 

(c) nin değeri değişmeyip, üründe sadece yeniden ortaya çıktığından, elde ettiğimiz. ürünün değeri, süreç sırasında yaratılan değerden farklıdır; bu açıdan,· bunlardan ikincisi c+v+s olmayıp, sadece v+s dir. Bunun için, artı-değer yaratma süreci açısından c'nin büyüklüğü bir önem taşımaz, yani bu açıdan c = o kabul edilebilir. (S.180 [213].) 

Ticaret hesaplarında da durum böyledir. Örneğin, bir ülkenin sanayi dalında elde ettiği kar hesaplanırken, ithal edilmiş bulunan hammaddeler hesaba katılmaz. (S. 181 [215].) Artı-değerin toplam sermayeye oranı için III. Cilt ile karşılaştırın.

Bunun için artı-değer oranı s/v'dir. Yukandaki durumda bu 90/90 = yüzde lOO'e eşittir. İşçinin kendi işgucünün değerini yeniden ürettiği işzaman -kapitalist üretim tarzında ya diğer üretim tarzlarında -gerekli-emek; bunun ötesinde, sermaye, sahibi için artı-değer üreten ise, artı-emektir.. (S. 183, 184 [215, 21 7].) Artı-değer, kristalleşmiş artı-emektir ve çeşitli toplumsal biçimleri birbiriden ' ayırd eden, artı-emeğin zorla gasp edilişinin değişik biçimileridir. 

c’yi artı-değer yaratma sürecine dahil etmenin yanlışlığının örneği 185-96 [217 -29] sayfalarda verilir. (Senior.) Gerekli emek ile artı-emek ikisi bir arada iş-gününü oluştururlar.

İŞGÜNÜ

Gerekli işzamanı belirlidir. Artı- emeğin elde edilebileceği süre ise, belirli sınırlar içinde kalmak şartıyla, değişebilir. Kapitalist üretimin amacı ortadan kalkmış olacağı için, bu süre asla sıfıra indirilemez. Biyolojik nedenler ise, bu sürenin asla 24 saate kadar çıkmasına izin vermez, dahası, üst sınırı aynı şekilde ahlaki esaslar da etkiler. Fakat bu sınırlar oldukça esnektirler. Normal işgünü sürecinin işçinin yıpranmasının telafi edilebileceği bir sürenin ötesine taşmaması gerekir. Ancak normal olan sürenin uzunluğu ne kadardır? Bu sürenin saptanması konusunda, ortaya bir zıtlaşma çıkar ve bu zıtlaşma ancak zora başvurularak çözümlenebilir. Buradan, işçi sınıfı ile sermaye sahipleri sınıfı arasında normal işgünü süresinin saptanması kin verilen mücadele kaynaklanır. (S. 198-202 [231 . -35].)

Daha önceki toplumsal dönemlerde artı-emek; değişim-değeri kullanım değerinden daha fazla önem taşımadığı sürece, artı-emeğe karşı sınırsız bir ihtiyaç doğmuyordu. Eski çağda, ancak dolaysız değişim-değerinin -altın ve gümüşün- üretildiği durumlarda, aşırı-emek korkunç bir hal alıyordu: s. 203 [235].) Ayın şekilde Amerika'nın köleci devletlerinde pamuğun ihracat için büyük miktarlarda üretimine kadar da, artı-emek katanılabilir bir ölçüdeydi. Romanya'da, angarya emeğin de, buna benzer bir gelişme gösterdiği görülüyordu. 

Angaryada artı-emek bağımsız, gözle görülür bir şekilde olduğu için, artı-emeğe Tuna prensliklerinde duyulan aşırı açlıkla, kapitalist sömürünün karşılaştırılması özellikle ilginç bir şeydir. (S. 204 -06 [235-36].}

Tuna Prensliklerinin Reglement Organique'i, artı -emeğe duyulan aşırı açlığın, olumlu bir ifadesi idiyse, İngiliz iş kanunları da aynı açlığın olumsuz ifadeleridir. 

İş kanunları: 1850 yılının iş kanununa göre (s. 207 239.), günde 10,5 saat ve cumartesileri 7,5 satten, haftada 60 saatlik çalışma sisteminin kabul edilmesi. Demir-çelik fabrikası sahiplerinin kanuna uymayarak sağladıkları kazanç. (S. 208-11 [24043].)

Sınır konmamış ya da ancak daha sonraları sınırlanmış iş-kollarındaki sömürü: kaytan endüstrisi (s. 212 [243]), çömlekçilik (s. 213 [244], kibrit imalatı (s. 214 [246]), duvar-kağıdı imalatı (s. 214-17 [246-48]), fırıncılık (s. 217-22 [248-51]), demiryolları (s. 223 [253]), kadın terzileri (s. 223-25 [254-56]), nalbantlar (s. [226]), vardiyalı olarak gece ve gündüz çalışanlar: (a) metalurji ve maden endüstrisi (s. 227-35 [256-63]).

Bu hususlar sermayenin işçiyi, bütün zamanını işe hasretmesi gereken, potansiyel işgücünden başka bir şey olarak görmediğini, işçinin hayat süresinin uzunluğunun sermaye sahibi açısından bir önemi olmadığını kanıtlar. (s. 236-38 [264-65]), Fakat bu durum da, sermaye sahiplerinin çıkarlarına aykırı değil midir? Büyük bir hızla aşınıp giden işgücünün yeri nasıl doldurulacaktır? Birleşik Devletlerin iç bölgelerindeki örgütlenmiş köle ticareti, tıpkı Avrupa'nın kırsal bölgelerinden işçi ihtiyacının karşılanması gibi, kölelerin hızla yıpranma ve tükenmelerini bir ekonomi kuralı haline getirmişti. (S. 239 [267].) Düşkün evlerinden ucuz işgücü sağlanması. (s. 240 [267],) Sermaye sahibinin gözü ancak artı-nüfus kitlesini görür ve bunu doymak bilmez bir iştah ile kemirip bitirir. İşçi nesli telef olmuş ya da olmamış onun umurunda değildir O, «benden sonra tufan!», der. Sermaye sahibi toplum onu zorlamadığı sürece, işçinin sihhi durumuna ya da hayat süresinin uzunluğuna karşı vurdumduymazdır ... Ve serbest rekabet kapitalist üretim tarzının kendine özgü kanunlarını, hariçten zorlayıcı ve bütün kapitalistlere tek tek boyun eğdiren kanunlar şeklinde ortaya çıkarır. (s. 243 [270].) 

Normal bir işgünü süresinin saptanması, ancak işçiler ile sermaye sahipleri arasında yüzyıllarca süren mücadelelerin sonunda mümkün olmuştur. 

İlk önceleri kanunlar iş zamanını fazlalaştırmak için hazırlanıyordu; şimdi ise onu azaltmak için hazırlanıyorlar. (s. 244 [271].) İlk İşçi statüsü, (23 Edward III. 1349) vebanın nüfusu kırıp geçirmesi sonunda herkesin daha fazla çalışmasının gerektiği bahanesi ile çıkartılmıştır. Buna göre azami ücretler ve işgününün sınırı kanun tarafından saptanmıştı. 1496 yılında, VII. Henry'nin yönetimi sırasında tarlada çalışanların ve bütün zanaatkarların işgünü süresi sabah saat 5'ten, öğleden sonra saat 7 ila 8'e kadar devam ederdi. Kışın ise, sabalı saat 5’ten, karanlık basana kadar sürerdi. Bu statü asla kesin oIarak zorla kabul ettirilrniş değildi. 18. yüzyılda bütün hafta boyunca çalışmayı sermaye sahibi henüz. sağlıyarnamıştı (tarımda kullanılan emek bu duruma bir istisnadır). O dönernin mücadelelerini inceleyin. (s. 248-51[274-77].) Bu ve daha fazlası, ancak modern büyük endüstri döneminde elde edilebildi: her türlü sınırı ortadan kaldırıp işçileri en utanmazcasına sömürdü. Proletarya, kendisini taparlar taparlamaz bu duruma karşı-koydu. 1802-33 yıllarının beş kanunu, bunların işlerliğini denetleyecek müfettiş olmadığı için, norninaldiler. Ancak 1833 yılının iş kanunu dört tekstil endüstrisinde normal bir iş gününün yerleşmesini sağladı: sabahları saat 5.30'dan öğleden sonra 8.30'a kadar, ki bu süre içinde 13 ila 18 yaşları arasındaki genç insanlar, bir buçuk saatlik ara ile ancak 12 saat çalıştırılabiliyorlardı, 9 ila 13 yaşları arasındaki çocuklar ise ancak 8 saat çalıştırılıyorlardı, çocukların gece çalışmaları ise yasaklanmıştı. (s. 253-55 [278-80].)

«Sahte vardiya sistemi» ve bu sistemin kanundan kaçınmak için kötüye kullanılması (s. 265 [281] son olarak, her yaşta kadinı çocuklar ile aynı statüye dahil eden 1844 yılının İş Kanunu ile çocuklarin çalışması 6,5 saat olarak sınırlanırken, «Sahte vardiya sistemine» de son verildi. Diğer taraftan, çocukların çalışmasına 8 yaşından itibaren izin veriİdi. En sonunda 1847 yılında çocuklar ve kadınlar için on saatlik çalışma sınırı kabul edildi. (s. 259 [283].) Kapitalistlerin buna karşı direnmeleri (s. 260-68 [283-92].) 1847 iş kanunundaki bir boşluk, 1850 yılındaki uzlaştırıcı kanuna yol açtı (269 [292].) ki bu kanuna göre işgünü yeni yetme gençer ve kadınlar için, haftanın 5 günü 10,5 saat, 1 günü 7,5 saat. olmak üzere haftada 60 saat ve sabah 6 ile akşam 6 arasında olarak saptandı. Ahsi takdirde. çocuklar için 1847 yılının kanunu geçerli olacaktı. İpek endüstrisi bu kaidenin dışındaydı. (s. [293]) .) 1853 yılında çocukların da, işzamanı süresi aynı şekilde sabah 6 ile akşam 6 saatlerinin arası olarak sınırlandı.(s. 272 [294]). 
yılında Matbaa Kanunu hemen hemen hiç bir sınır getirmiyordu. Çocuklar ve kadınlar 16 saat çalışabilirlerdi!

Boyama ve ağartma işleri kanunu 1860'da, kaytan fabrikaları için 1861'de; çömlekçilik ve diğer birçok işkolu için 1863'de kanunlar çıkarıldı. (Agartma işlerinin açık hayada yapılması ve fırıncılarla ilgili, aynı sene içinde özel kanunlar hazırlandı). (s. 274 [296-97].)

Böylece, işzamanını sınırlama ihtiyacı ilk önce, büyük endüstride ortaya, çıktı, fakat daha sonraları büyük endüstride olduğu kadar endüstrinin diğer bütün dallarında da aynı aşırı çalışmanın tedricen hüküm sürmeye başladığı görüldü. (s. 277 [298].)

Tarih, ayrıca şunu da gösterir ki, tecrit edilmiş özgür işçi, sermaye sahibine karşı savunmasız bir durumdadır ve bu yüzden, özellikle kadınların ve çocukların emeğinin üretime katılmasıyla, yenilir. Böylece, işçilerin toplu olarak, bir sınıf halinde, sermaye sahiplerine karşı mücadelesi gelişir. (s. 278 [299].) 

Fransa'da her yaştaki işçiler ve bütün işkolları için on iki saatlik işgünü ancak 1848 yılında yürürlüğe girdi. (çocuk yaştaki Fransız işçileri ile ilgili, 1841 yılında çıkarılmış fakat ancak 1853'de, ve yalnızca Departement du Nord'da uygulanmaya başlanmış ilk kanunu ile karşılaştırın. Ayrıca Belçika'da «emeğin tamamen özgürleşmesi», Amerika'da ise sekiz saatlik işgünü için mücadele hareketleri de dikkat çekicidir. (s. 279 [301].) 

Böylece, işçi, üretim süreci. ilerledikçe, başlangıçta bu sürece katıldığı döneme göre oldukça farklı bir görünüm kazanmaktadır. İş mukavelesi özü itibarı ile, kendi iradesiyle, özgürce karar verebilen bir kişinin katıldığı bir işlem değildir; işçinin işgücünü özgürce satabildiği süre, özünde onun işgücünü satmaya mecbur bırakıldığı süredir, ve ancak, işçilerin kitle halinde karşı koymaları, onların hem kendilerinin hem de bütün nesillerinin, sermaye ile yapılmış gönüllü bir mukavele sonunda esarete ve ölüme mahkum edilmesini önleyebilecek bir kanunun yürürlüğe girmesini sağlayabilir. İnsanların el sürülmez haklarına dair tantanalı bildirilerin yerini, işçilerin mütevazi Magna Charta'sı olan İş Kanunu alır. (s: 280, 281 [302].) () Kral John tarafından 1215'te çıkanlan ve halkın bireysel hak ve dokunulmazlıklarını tanıyan siyasal belge.- ç. 120 

5.ARTI-DEĞER ORANI VE KİTLESİ

Artı değer oranı, aynı zamanda artı-değerin kitlesini de tayin eder. Eğer işgücünün günlük değeri bir işçi için 3 şilin ise ve artı-değer oranı da yüzde 100 ise, bu durumda artı-değerin bir günlük kitlesi, işçi başına 3 şilin olacaktır.

Değişken sermaye, bir kapitalist tarafından aynı zamanda çalıştırılan bütün işgüçlerinin değerinin para cinsinden ifadesi olduğuna göre, bu ·işçiler tarafından yaratılan artı-değer kitlesi, değişken sermayenin artı-değer oranı ile çarpılmasma eşittir. Bu çarpımdaki her iki çarpan da değişebilir, böylece farklı, farklı bileşimler ortaya çıkar. Artı-değerin kitlesi, değişken sermaye azalsa bile, eğer artı-değer oranı artıyor, yani işgününün süresi uzuyorsa, fazlalaşabilir. (s. 282 [303-05].) 

II. Artı-değer oranındaki bu artış, işgünü süresinin asla 24 saati bulacak ölçüde uzatılmasının mümkün olmaması nedeni ile mutlak olarak sınırlanır; bu bakımdan bir işçinin günlük toplam üretiminin değeri, hiç bir zaman 24 saatlik üretimin karşılığı olan değere erişemez. Bunun için, aynı büyüklükteki artı-değer kitlesini elde edebilmek için, azalan değişken sermayenin yerine emeğin daha fazla sömürülmesi olgusunu koyabilmek ancak bu sınırlar içinde imkan dahilindedir. Bu husus, sermayenin; (1) değişken sermayeyi ve çalıştırılan işçi sayısını azaltmak; ve (2) her şeye rağmen mümkün olan en büyük artı-değer kitlesini elde etmek şeklindeki, birbirleri ile çelişen eğilimierinden kaynaklanan çeşitli olguları açıklayabilmek açısından önemlidir. (s. 283, 284 [305-06].)

III. Değişik büyüklüklerdeki sermayeler tarafından yaratılan değer ve artı-değer kitleleri, işgücünün sömürülme derecesi belirli ve aynı nispette olduğu sürece, bu sermayelerin değişken kısımlarının büyüklükleri ile doğru orantılı olarak değişir ler. (s. 285 [306-07]) Bu özellik, bütün gerçekler ile çelişir gibi görünmektedir.

Belirli toplumsal şartlar ve belirli bir işgünü süresi için, arti-değer ancak çalışanların sayısını, yani nüfusu fazlalaştırarak, belirli sayıda bir işçi kitlesi için ise, ancak işgünü süresini uzatarak artırılabilir. Gelgelelim, bu huusu ancak mutlak artıdeğer açışından önemlidir.

Şirndi an1aşılmaktadır ki, rasgele her büyüklükte para miktarı sermayeye dönüştürülemez; paranın sermaye dönüşmesinin asgari bir sınırı vardır ve bu sınır da, bir tek işgücünün ve bu işgücüne sahip olan işçinin üretimde bulunabilmesi için gerekli olan iş araçlarının maliyet fiyatıdır. Sermaye sahibinin sermayesini fazlalaştırmadan, sadece kendi işçilerinin düzeyinde olan bir hayat standardını tutturabilmesi için, artı-değer oranını yüzde 50 olarak kabul edersek; en az iki işçiyi çalıştırması gerekecektir. Hatta, örneğin sekiz işçi bile çalıştırsa, hala ancak küçük bir sermaye sahibi olarak kalacaktır. Bu bakımdan, Ortaçağda zanaatkarların sermaye sahibi haline gelmeleri, bir ustanın yanında çalıştırabileceği kişi sayısının sınırlanması yoluyla zorla engellenmiştir. Gerçek bir kapitalistin oluşması için gerekli olan asgari zenginlik miktarı, farklı dönemlere ve farklı işkollarına göre değişir. (s. 288 [309].)

Sermayenin emek üzerindeki hükmedici özelliği giderek ön plana çıkar ve sermaye sahibi, işin düzenli ye yoğun bir şekilde yapılabilmesi için gerekli olan bütün tedbirleri alır. Bundan başka, sermaye, işçileri maişetleri için gerekli olanın ötesinde zorlar; ve artı-değerin azami miktarını işçilerden söküp almakta, emek sahiplerinin doğrudan doğruya zorla çalıştırıldıkları daha önceki bütün üretim sistemlerini bir hayli geride bırakır.

Sermaye emeği ilk önce verili teknik koşullar altında çalıştırmaya başlar, ve başlangıçta bu koşulları değiştirmeden, olduğu gibi kabullenir. Üretim süreci, sadece bir iş-süreci olarak ele alındığında, işçi ile üretim araçları arasındaki ilişki, işçi ile sermaye arasındaki bir ilişki olarak değil, fakat işçi ile kendi üretken faaliyetinin gerçekleşmesine yarayan araçlar arasındaki bir ilişki gibi görünür. Ama üretim süreci bir artı-değer yaratma süreci olarak ele alındığında durum değişir. Üretim araçları, başkalarının emeklerini emen araçlar haline gelirler. Artık, üretim araçlarını kullanan işçi değil, tersine işçiyi, kullanan üretim araçlarıdır. (s. 289) [310].) İşçi tarafından kullanılarak tüketilmek yerine .. bizzat kendi hayat süreçleri için gerekli olan bir maya olarak, işçiyi kullanarak tüketirler, ve sermayenin hayat süreci sadece, onun değerine değer katan bir değer olarak yaptığı sürekli hareketten oluşur ... Paranın üretim aracına dönüşmesi, üretim araçlarına başkalarının emek ve artı-emekleri üzerinde hak iddia etme ve baskı yapma niteliğini kazandırır. 

NİSPİ ARTI DEĞERİN ÜRETİMİ
Blogger tarafından desteklenmektedir.