ALMAN AMPİRYOKRİTİKÇİLERİNİN TOPLUMSAL BİLİMLER ALANINDAKİ GEZİNTİLERİ
DAHA önce de gördüğümüz gibi, Rus mahçıları iki kampa ayrılır. Bay V. Çernov ve Ruskoye Bogatstvo'yu[99] çıkaranlar felsefede olduğu kadar tarihte de diyalektik materyalizmin açık sözlü ve tutarlı muhalifleridirler. Şu anda bizi daha çok ilgilendiren ve marksist geçinen bir başka mahçı topluluk, okurlarını Mach öğretisi ile Marks ve Engels'in tarihi materyalizminin bağdaştırılabileceğine inandırmak için her yolu denemektedirler. Bunların savları, gerçekten de, çok kez sadece sav olarak kalır: marksist geçinen hiç bir mahçı, ampiryokritisizmin kurucularının toplumsal bilimler alanındaki gerçek eğilimlerini birazcık olsun sistemli bir biçimde açıklamak için en ufak bir girişimde bulunmamıştır. Bunun üzerinde kısaca duracağız; önce Alman ampiryokritikçilerinin, daha sonra da onların Rus öğretililerinin bu konudaki sözlerini inceleyeceğiz.
1. ALMAN AMPİRYOKRİTİKÇİLERİNİN TOPLUMSAL BİLİMLER ALANINDAKİ GEZİNTİLERİ
1895'te Avenarius henüz sağken, onun tarafından yönetilen felsefi bir dergide öğrencisi F. Blei'nin "Siyasi Ekonomide Metafizik"1 başlıklı bir makalesi yayınlandı. Ampiryokritisizmin hocalarının hepsi, yalnız bilinçli ve açık felsefi materyalizmin değil, ama aynı zamanda kendiliğinden materyalist bilgi teorisi görüşünde yer alan doğa bilimlerinin "metafiziği" ile savaşmaktadırlar. Bunların öğretilileri ise ekonomi politikteki metafiziğe karşı savaşıyorlar. Bu, ekonomi politiğin birbirlerinden çok farklı okullarını hedef alır; ama bizi yalnız Marks ve Engels okuluna karşı kullanılan ampiryokritikçi kanıtlama yöntemlerinin niteliği ilgilendirir.
"Bu incelemenin amacı, diye yazıyor F. Blei, bugüne kadarki bütün çağdaş ekonomi politiğin, ekonomik yaşamın görüngülerini açıklamak için metafizik öncüllerin yardımıyla iş gördüğünü; ekonomi politiğin, ... ekonominin ‘yasalarını' bizzat ekonominin ‘niteliğinden' çıkarttığını ve insanın, bu ‘yasalar'la ilişkisinde ancak raslansal bir şey olduğunu göstermektir. ... Ekonomi politik bütün teorilerinde bugüne dek metafizik bir temele dayanmaktadır; bütün teorileri biyolojiye yabancıdır, bundan dolayı da bilim7 sel değildir ve bilgi İçin hiç bir değer taşımazlar. ... Teorisyenler teorilerini ne üzerine kurduklarını, teorilerinin hangi toprakta bittiğini bilmezler. Kendilerini hiç bir öncüle dayanmaksızın iş gören gerçekçiler olarak görürler, çünkü ‘ölçülü' (nüchterne) ‘pratik', ‘elle tutulur' (sinnfallige) ekonomik görüngülerle uğraşırlar. ... Ve hepsinin fizyolojinin birçok eğilimleri ile ancak aynı ana ve babaların, –yani meta fiziğin ve kurgul düşüncenin– çocuklarına, bu durumda fizyologlara ve iktisatçılara, aktarabilecekleri türden aile benzerlikleri vardır. İktisatçıların bir okulu ‘ekonomi'nin ‘görüngüler'ini [Avenarius ve onun okulu, kendilerinin, gerçek filozofların, "bilgibilimsel analizin" arındırmamış olduğu terimlerin böylesine kaba kullanımının esas olarak ‘metafizik' olan ‘niteliği'nin çok iyi farkında olduklarını özellikle belirtmek için, sıradan terimleri tırnak içine almaktadır] bu yolla bulduklarını (das Gefundene) bireylerin davranışına bağlamaksızın tahlil eder; fizyologlar, bireyin davranışlarını, ‘ruhun eylemleri'dirler (Wirkungen der Seele) diye araştırmalarının dışında bırakırlar, oysa bu okulun iktisatçıları, bireylerin davranışlarının ‘ekonominin içkin yasaları* karşısında önemsenmeye değmez (eine Negligible) olduklarını söylemektedirler." (s. 378-379.) Marks'ta teori, "ekonomik yasaları'', tasarlanmış süreçlerden kurar; bu "yasalar", bağımlı dirimsel serinin başlangıç kesiminde (Initialabschnitt), ekonomik süreçler ise bitiş kesiminde (Finalabschnitt) bulunurlar.... "Ekonomi", iktisatçılar tarafından, deneyüstü kategorilere dönüştürülmüştü, ki bunların içinde bulmayı arzuladıkları "sermaye" ve ‘"emek" "yasaları", "rant" "yasaları", "ücret" ve "kâr" "yasaları" gibi "yasaları" bulmuşlardır, iktisatçılar insanı, "kapitalist", "işçi", vb. gibi platonik kavramlara dönüştürmüşlerdir. Sosyalizm "kapitaliste" "kâr hırsı" içerisinde olma niteliğini yakıştırmıştır, liberalizm ise işçiye "açgözlü" olma niteliğini yakıştırmıştır ve ayrıca her iki nitelik de "sermaye yasalarının işlerliği" ile açıklanmıştır, (s. 381-382.)
"Marks, Fransız sosyalizmini ve ekonomi politiğini incelemeye sosyalist bir dünya görüşü ile başlamıştır, ve bilgi açısından amacı, başlangıçtaki değerini ‘korumak' için kendi dünya görüşüne ‘teorik bir temel' sağlamak olmuştur. Marks, Ricardo'da değer yasasını bulmuştu ... ama Fransız sosyalistlerinin Ricardo'dan çıkarttıkları sonuçlar, dirimsel farklılığa (variété vitale), yani ‘dünya görüşü'ne getirilen kendi E-değerini2 ‘koruma' çabasında Marks yeterli olamazdı, çünkü bu sonuçlar, ‘işçilerin soyulmasının uyandırdığı öfke' vb. biçiminde zaten daha önceden onun başlangıçtaki değerinin içeriğine bütünleyici bir öğe olarak girmişlerdi. ‘Bu sonuçlar biçim yönünden ekonomik olarak yanlış' diye reddedildiler, ‘çünkü bu ahlakın ekonomiye uygulanmasından başka bir şey' değildir. ‘Ancak, biçim yönünden ekonomik olarak yanlış olan, dünya tarihi bakış açısından doğru olabilir. Eğer kitlelerin ahlaki bilinci, bir ekonomik olgunun haksızlığını ilan ederse, bu, o olgunun ömrünü doldurmuş bulunduğunun, bir öncekinin çekilmez ve savunulamaz duruma gelmiş olmasından ötürü ortaya başka ekonomik olguların çıkmış bulunduğunun kanıtıdır. Demek ki, çok doğru bir ekonomik içerik, biçimsel ekonomik yanlışlığın ardına gizlenmiş olabilir.'3" (K. Marks'ın Felsefenin Sefaleti'ne Engels'in önsözünden.)
F. Blei, Engels'ten bu aktarmayı verdikten sonra şöyle devam ediyor: "Bu pasajda, bizi ilgilendiren, bağımlı serinin orta kesimi (Medialabschnitt) açığa çıkmıştır [abgehoben – Avenarius tarafından kullanılan ve bilince ulaşmış, açığa çıkmış, serbest hale gelmiş anlamına gelen teknik bir terim]. Bir ekonomik olgunun, haksızlığın ahlaki bilincinin ardına gizlenmesi gerektiğinin ‘bilgisi'ni, bitiş kesimi izler (Finalabschnitt: Marks'ın teorisi, üç aşamadan, ya da üç kesimden geçen bir iddiadır, yani bir E-değeri ya da bir dirimsel farklılıktır; bu üç kısım: başlangıç, orta ve sonuç: lnitialabschnitt, Medialabschnitt, Finalabschnitt),... yani kısaca, bu ‘ekonomik olgu'nun bilgisi izler. Bir başka deyişle, şimdi sorun, başlangıçtaki değeri ‘korumak' için ‘ekonomik olgular'daki başlangıçtaki değeri ‘dünya görüşü'nü ‘yeniden bulmak'tır. Bağımlı serinin bu belirli değişirliği daha şimdiden, bitiş kesiminde (Finalabschnitt) ‘bilinen' nasıl görünürse görünsün, Marks'ın metafiziğini içerir. Bağımsız E-değeri, ‘mutlak gerçek* olarak ‘sosyalist dünya görüşü'ne özel bir bilgi teorisi, yani Marks'ın ekonomik sistemi ve materyalist tarih teorisi aracılığıyla ‘geçmişi kapsar bir biçimde' bir temel kazandırır. Marks'ın dünya görüşündeki ‘öznel' ‘gerçek', artı-değer kavramı yoluyla, ‘ekonomik kategorilerin' bilgi teorisi içerisinde ‘nesnel gerçek' haline gelir; başlangıçtaki değerin korunması işi tamamlanmış ve metafizik, geçmişi kapsar bir biçimdeki bilgi eleştirisinden payına düşeni almıştır." (s. 384-386.)
Okur, bu inanılmaz derecede yavan zevzeklikleri, Avenarius'un bilgiççe terminolojisine sarınmış bu ukala maskaralığı uzun uzun aktardığımız için bize öfkelenmiş olsa gerektir. Ama, wer den Feind will verstehen, muss im Feindes Lande gehen (düşmanım tanımak isteyen, düşman bölgesine gitmelidir).[106] Ve R. Avenarius'un felsefe dergisi marksistler için gerçekten de düşman bölgesidir. Okuru, bir an, burjuva biliminin soytarılarının uyandırdıkları haklı tiksintiyi yenmeye ve Avenarius'un öğretilisi ve işbirlikçisinin savlarını tahlil etmeye çağırıyoruz.
Birinci sav: Marks, bilgibilimsel "kavram eleştirisini" kavrayamamış, genel bir bilgi teorisi geliştirmemiş ve kendi "özel bilgi teorisine" materyalizmi kabaca sokuvermiş bir "metafizikçi"dir.
Bu savda, kişisel olarak ya da yalnızca Blei'nin olan hiç bir şey yoktur. Daha önce de yüzlerce ve yüzlerce kez gördük ki, ampiryokritisizmin bütün kurucuları, ve bütün Rus mahçıları "metafizik" materyalizmi suçlamaktadırlar, ya da daha doğrusu, kantçıların, hümcülerin, materyalist "metafiziğe" karşı olan idealistlerin hep söyleyip durdukları aynı savları yinelemektedirler.
İkinci sav: Marksizm, doğa bilimleri (fizyoloji) kadar "metafizik"tir. Yine burada da bu savdan "sorumlu" olan Blei değil, Mach ve Avenarius'tur, çünkü doğa bilginlerinin büyük bir çoğunluğunun (gerek kendilerinin açıklamalarına, gerekse konuyu biraz olsun bilenlerin görüşlerine göre) bağlı oldukları içgüdüsel materyalist bilgi teorisine "doğal-tarihsel metafizik" adını takarak savaş açanlar bunlardır.
Üçüncü sav: Marksizm, "birey"in bir a quantité négligeable4 olduğunu, insanın "ekonominin içkin yasaları"nın buyruğu allında "raslansal bir şey" olduğunu, des Gefundenen'in, yani bulunan şeyin, verilen şeyin, vb. bir tahlilinin eksik olduğunu söyler. Bu sav, ampiryokritikçilerin "ilke düzenleme"lerinin fikirler döngüsünün, yani Avenarius teorisinin idealist hilesinin tümüyle bir yinelenmesidir. Blei, Marks ve Engels'de böyle idealist saçmalığın en ufak bir kırıntısını olsun bulmanın olanaksız olduğunu ve bu saçmalıktan hareketle marksizmin tamamıyla, daha başlangıçtan, temel felsefi öncüllerinden reddedilmesinin kaçınılmaz olduğunu söylerken kesinlikle haklıydı.
Dördüncü sav: Marks'ın teorisi "biyolojiye yabancı"dır. bu teori "dirimsel farklılıklar"dan ve gerici profesör Avenarius'un "bilim"ini yapan buna benzer başka biyolojik terim oyunlarından hiç bir şey anlamak istemez. Blei'nin savı, Mach öğretisi açısından doğrudur; çünkü Marks'ın teorisi ile Avenarius'un "biyolojik" ıvır zıvırları arasındaki derin uçurum hemen göze çarpar. Birazdan, marksist geçinen Rus mahçılarının gerçekte nasıl Blei'nin izinden yürüdüklerini göreceğiz.
Beşinci sav: Marks teorisinin partizanlığı ve taraflılığı ve çözümünün önceden tasarlanmış oluşu. Yalnızca Blei değil, ampiryokritikçiler de, bir bütün olarak hem felsefede ve hem de toplumsal bilimlerde tarafsızlık iddiasındadırlar. Bunlar ne sosyalizmden' ne de liberalizmden yanadırlar. Felsefede materyalizm ile idealizmin temel ve uzlaşmaz eğilimleri arasında hiç bir ayrım yapmadan bunların üstüne çıkmaya çalışırlar. Mahçılığın bu eğilimini bilgibilimin bir dizi uzun sorunları boyunca izlemiş olduğumuzdan, aynı çabayla sosyolojide de karşılaşmakta şaşılacak bir şey yoktur.
Altıncı "sav": "Nesnel" gerçeğin alaya alınması. Blei, nesnel gerçeğin kabulüyle tarihsel materyalizmin ve Marks'ın tüm ekonomik öğretisine derinlemesine nüfuz edildiğinin bir anda ve haklı olarak farkına varmıştır. Ve Blei, "daha işin başında", söz gelimi, yalnızca nesnel gerçek düşüncesi yüzünden marksizmi reddettiğinde, marksist öğretinin ardında, Marks'ın "öznel" görüşleri dışında, gerçekten de bir şey olmadığını bir anda açıkladığında, Mach ve Avenarius öğretisinin eğilimlerini çok doğru bir biçimde dile getirmiştir.
Ve eğer mahçılarımız Blei'yi inkardan geliyorlarsa (hiç kuşkusuz yapacakları budur) onlara diyeceğiz ki: kendi çirkinliğin yüzünden aynaya kızmak gerekmez... Blei, ampiryokritisizmin eğilimlerini kusursuz yansıtan bir aynadır; bizim inancılarımızın bunu yalanlamaları, onların, Marks ile Avenarius'un uzlaştırılması doğrultusundaki, ayrıca saçma olan iyi niyetlerini ve seçmeci özlemlerini tanıtlar yalnız.
Blei'den Petzoldt'a geçelim. Birincisi bir öğrenci ise de, ikincisi, Lesseviç gibi ileri gelen ampiryokritikçiler tarafından hoca sayılır. Blei'nin marksizm sorununu açıkça ortaya koymasına kargın, bir Marks'la bir Engels'le uğraşma alçakgönüllülüğünü göstermeyecek olan Petzoldt ise, onları marksizmle karşılaştırmamızı sağlayacak olan ampiryokritisizmin sosyoloji konusundaki görüşlerini olumlu bir biçimde koymaktadır.
Petzoldt'un Salt Deney Felsefesine Giriş'inin ikinci cildi "Auf dem Weg zum. Dauernden" ("Oturmuşluğa Doğru") adını taşımaktadır. Yazar araştırmalarını oturmuşluk eğilimi üzerine kurar, "insanlığın, nihai (endgültig) oturmuşluğunun ana çizgileri onun biçimsel yönünden çıkartılabilir. Böylece, bir törebilimin, bir estetiğin ve biçimsel bir bilgi teorisinin temellerini elde etmiş oluruz." (s. iii.) "insanın evriminin kendi ereği vardır, bu evrim kusursuz (vollkommenen) bir oturmuşluk durumuna yönelir." (s. 60.) Sayısız ve çeşitli ipuçları bunun böyle olduğunu gösterir. Örneğin ileri yaşlarında "biraz daha uslanmamış", biraz daha dizginlenmemiş çok sayıda radikale raslanabilir mi? Doğru, bu "erken oturmuşluk" (s. 62) darkafalılara özgü bir niteliktir. Ama bu "kenetlenmiş çoğunluğu" (s. 62) oluşturanlar darkafalılar değil midir?
Bizim filozofun italik harflerle yazmış olduğu sonuç şudur: "Bizim uslamlamamızın ve yaratıcı eylemimizin bütün ereklerinin temel özelliği oturmuşluktur." (s. 72.) Açıklama şudur: "Birçok insan, duvara çarpık asılı bir tabloyu ya da masanın üzerine biçimsizce konmuş bir anahtarı görmeye katlanamaz. ..." Bu kimselerin "ille de ukala, bilgiçlik taslayan" kişiler olmaları gerekmez. Bu, yalnızca, bunların "bir şeylerin düzensizlik içerisinde olduğu hissine" kapılmalarından ötürüdür (s. 72, italikler Petzoldt'undur). Tek sözcükle, "oturmuşluk özlemi, bizzat kendi doğası gereği, nihai ereksel duruma varma özlemidir" (s. 73), Bütün bu metinleri "Oturmuşluğa Doğru Fiziksel Eğilim" adım taşıyan ikinci cildin beşinci bölümünden alıyoruz. Bu eğilimin tanıtlarının tümü de hatırı sayılır tanıtlardır. Örneğin: "Dağcıların büyük çoğunluğu, sözcüğün en özgün, en geniş anlamıyla, en uca, en yükseğe ulaşma peşindedirler. Geniş ufukları seyretmek, kendini beden hareketlerine vermek, büyük doğanın bağrında an bir havayı ciğerlerine çekmek zevki her zaman tek dürtü değildir; aynı zamanda her organik varlıkta, ta derinliklerden gelme ve doğal bir amaca ulaşana dek girişilmiş eylemde direnme içgüdüsü vardır." (s. 73.) Başka bir örnek: eksiksiz bir pul koleksiyonu yapmak için nice büyük paralar harcanmaz mı? "Bir pul firmasının kataloglarının sayfalarını çevirmekten başınız döner. ... Bununla birlikte hiç bir şey bu oturmuşluk dürtüsünden sonra doğal, daha anlaşılır değildir." (s. 74,)
Felsefe eğitiminden yoksun kişilerde, oturmuşluk ilkesinin genişliği ve düşüncede tasarruf kavramı olamaz. Petzoldt bu zındıklar için "teorisi"ni ayrıntılarıyla geliştiriyor. "Başkalarına acıma dolaysız bir oturmuşluk gereksinmesinin ifadesidir, diye okuyoruz 28. paragrafta. ... Acıma, başkasında gözlemlenen acının yinelenmesi ya da paylaşılması değil, bu acı yüzünden acı çekmektir. ... En büyük ağırlık acımanın sezgiselliğine verilmelidir. Bunu kabul ettiğimiz anda, başkasının iyiliğinin insanı kendi öz iyiliği kadar yakından ve dolaysız ilgilendirdiğini teslim ederiz. Böylece ahlakın bütün yararcı ve mutçulukçu (eudémoniste) gerekçesini reddediyoruz, insan tabiatı, kendi oturmuşluk ve dinginlik eğilimi sayesinde, her türlü temele dayanan kötülüklerden yoksun ve bir yardıma koşma zihniyetiyle dopdoludur.
"Acımanın sezgiselliği kendisini sık sık yardım etme sezgiselliğinde ortaya koyar. Denize düşmüş bir adamı kurtarmak için hiç düşünmeden kendini suya atar insan. Ölümle cebelleşen bir insanı görmek dayanılmaz bir şeydir; bunu görmek, kurtarıcıya bütün öteki ödevlerini unutturur, ona, zavallı bir sarhoşun hayatını kurtarmak için kendi hayatını ve kendi yakınlarının hayatını tehlikeye attırır; demek ki, acıma, bazı koşullarda insanı ahlak bakımından gerekçesiz davranışlara sürükleyebilir."
Ve bu sözle anlatılmaz yavanlıklar, zevzeklikler, ampiryokritisizm felsefesinin onlarca, yüzlerce sayfalarını dolduruyor!
Ahlak, bir "ahlaki oturmuşluk" kavramından çıkartılır. (II. cildin ikinci kesimi: "Ruhun Oturmuş Durumları", bölüm 1: "Ahlaki Oturmuşluk Durumları Üzerine".) "Oturmuşluk durumu, tanımı gereği, onu oluşturan parçalarının hiç birinde değişme koşulu içermez. Bundan hemen çıkan sonuç, onun hiç bir savaş olanağını içermeyişidir." {s. 202.) "Ekonomik ve toplumsal eşitlik nihai (endgültig) kavramından, oturmuşluk durumundan çıkar." (s. 213.) Bu "oturmuşluk durumu" dinden değil bilimden kaynaklanır. Sosyalistlerin sandıkları gibi bu, ne çoğunluk tarafından gerçekleştirilir, ne de sosyalistlerin iktidarı "insanlığa yardım" edebilir (s. 207), – hayır, "özgür gelişme" bizi ülküye götürecektir. Gerçekten de sermayenin kârları azalmıyor mu, ücretler durmadan artmıyor mu? (s. 223.) "Ücretli kölelik" konusundaki bütün savlar yanlıştır (s. 229). Bir zamanlar kölelerin bacakları kırılır ama kimse ceza görmezdi, ya şimdi? Hayır, ahlaki ilerleme yalanlanamaz; İngiltere'deki üniversite kolonilerine, Selamet Ordusu'na (Salvation Army) (s. 230), Almanya'daki "ahlak dernekleri"ne göz atın. "Estetikte oturmuşluk" adına (Bölüm II, kesim 2) "romantizm" reddedildi. Ben'in ölçüsüz derecede genişletilmesinin bütün biçimleri, idealizm, metafizik, gizlicilik, tekbencilik, bencillik, "azınlığın çoğunluk tarafından zorla baskı altına alınması" ve "emeğin devlet tarafından örgütlendirilmesinin sosyal-demokrat ülküsü" hepsi romantizme girer (s. 240-241).5
Blei, Petzoldt ve Mach'ın sosyolojik gezintilerinin özünde, "yeni" bir terminolojinin ve yeni bir "ampiryokritikçi" sistemleşmesinin gölgesine sığınmış en eski hurdaları ortaya sermekten mutlu küçük-burjuvanın derinliğine varılmaz ahmaklıklarından başka bir şey bulamazsınız. Çok iddialı kılıklara bürünmüş bir söz düzenbazlığı, gayretkeş mantık incelikleri, inceltilmiş bir iskolastik: bir sözcükle bilgibilimde olduğu gibi toplumbilimde de aynı gerici mal, aynı alacalı yafta ile önümüze sürülüyor.
Şimdi de Rus inancılarını görelim bakalım.
2. BOGDANOV, MARKS'I NASIL DÜZELTİYOR VE "GELİŞTİRİYOR"