Header Ads

Header ADS

KAPİTALİST REJİM VE ULUSAL BASKI

Stalin
RUSYA'DA ULUSAL SORUN KONUSUNDA SOVYETLER İKTİDARININ SİYASETİ* (1920)

ULUSAL SORUN KONUSUNDA PARTİNİN İVEDİ GÖREVLERİ ÜZERİNE RUS KOMÜNİST PARTİSİ X. KONGRESİNE SUNULMUŞ VE PARTİ MERKEZ KOMİTESİ TARAFINDAN ONANMIŞ BULUNAN TEZLER (1921)

1. KAPİTALİST REJİM VE ULUSAL BASKI

1. Modern uluslar, belirli bir çağın, yükselen kapitalizm çağının ürünleridirler. Feodalizmin ortadan kalkma ve kapitalizmin gelişme süreci, aynı zamanda bireylerin uluslar biçiminde kümelenmesi sürecidir de. İngilizler, Fransızlar, Almanlar, İtalyanlar, feodal bölünmenin üstesinden gelen kapitalizmin utkun gelişmesi sırasında uluslar biçiminde örgütlenmişlerdir.

2. Ulusların biçimlenmesinin, genel bir biçimde merkezi devletlerin oluşması ile aynı zamana rastladığı yerlerde, uluslar, doğal olarak devletsel bir kılığa bürünmüş, bağımsız ulusal burjuva devletleri biçiminde gelişmişlerdir. İngiltere'de (İrlanda dışında), Fransa'da, İtalya'da bu böyle olmuştur. Avrupa'nın doğusunda, tersine, merkezi devletlerin, savunma gereksinmeleri (Türklerin, Moğolların, vb. akınları) yüzünden hızlandırılmış bulunan oluşması, feodalizmin ortadan kaldırılmasına, dolayısıyla, ulusların biçimlenmesine öngelmiştir. İşte bunun sonucu, uluslar, bu bölgede ulusal devletler biçiminde gelişmemişlerdir ve gelişemezlerdi de ama, genel olarak, güçlü bir egemen ulus ile, birkaç güçsüz, bağımlı ulustan oluşan, birçok karma, çok uluslu burjuva devletler oluşturmuşlardır. Avusturya, Macaristan, Rusya gibi.

3. Başlangıçta esas olarak kendi öz ulusal güçlerine dayanan Fransa ve İtalya gibi ulusal devletler, genel olarak söylemek gerekirse, ulusal baskı nedir bilmiyorlardı. Buna karşı, bir tek ulusun -daha doğrusu onun egemen sınıfının- öbür uluslar üzerindeki egemenliği üzerine kurulu çokuluslu devletler, ulusal baskı ve ulusal hareketlerin ilk yurdu ve başlıca alanını oluştururlar. Egemen ulusun çıkarları ile bağımlı ulusların çıkarları arasındaki çelişkiler, öyle çelişkilerdir ki, bunlar çözümlenmedikçe çokuluslu bir devletin kararlı var oluşu olanaksızdır. Çokuluslu burjuva devletin trajedisi şudur ki, o, bu çelişkileri çözebilecek durumda değildir, özel mülkiyeti ve sınıf eşitsizliğini sürdürerek ulusları "eşitleştirmek" ve ulusal azınlıkları "korumak" için yaptığı girişimlerin hepsi, genel olarak yeni bir başarısızlığa, ulusal çatışmaların yeni bir kızışmasına yol açar.

4. Avrupa'da kapitalizmin daha sonraki büyümesi, yeni sürüm alanları gereksinmesi, hammaddeler ve yakıt ardına düşülmesi, son olarak da emperyalizmin gelişmesi, sermaye ihracı ve büyük deniz ve demiryolları sağlama zorunluluğu, bir yandan eski ulusal devletler tarafından kendine yeni topraklar katılmasına ve bu toprakların, ulusal baskı ve kendilerine özgü ulusal çatışmaları ile birlikte çokuluslu devletler biçimine dönüşmesine yol açmış (İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya); öte yandan, eski çokuluslu devletlerin egemen ulusları arasında, yalnızca eski devlet sınırlarını olduğu gibi tutma değil, ama komşu devletler zararına onları genişletme, yeni (güçsüz) milliyetleri bağımlılaştırma eğilimini de pekiştirmişlerdir. Ulusal solun işte böyle genişlemiş ve, sonunda, olayların akışı sonucu, genel sömürgeler sorunu ile kaynaşmıştır; ve devletin iç sorunu olmaktan çıkan ulusal baskı, birçok devleti ilgilendiren bir sorun, "büyük" emperyalist güçlerin, bütün haklarından yararlanamayan güçsüz milliyetleri kendilerine bağımlı kılma savaşımı (ve savaşı) sorunu durumuna dönüşmüştür.

5. Bağdaşmaz ulusal çelişkileri ve çokuluslu burjuva devletlerin iç başarısızlığını olduğu gibi ortaya çıkaran emperyalist savaş, galip sömürgeci devletler (İngiltere, Fransa, İtalya) içindeki ulusal çatışmaların aşırı bir kızışmasına yenik eski çokuluslu devletlerin (Avusturya, Macaristan, 1917 Rusya'sı) tam bir dağılmasına ve son olarak da, ulusal sorunun burjuvazi tarafından en "radikal" çözümü olarak, yeni burjuva ulusal devletlerin (Polonya, Çekoslovakya, Yugoslavya, Finlandiya, Gürcistan, Ermenistan, vb.) kurulmasına yol açmıştır. Ama yeni bağımsız ulusal devletlerin kuruluşu milliyetlerin bir barış içinde birlikte yaşamasını sağlamadı ve sağlayamazdı da; ulusal eşitsizliği de, ulusal baskıyı da ortadan kaldıramadı ve kaldıramazdı da, çünkü özel mülkiyet ve sınıf eşitsizliğine dayanan yeni ulusal devletler: a) Ulusal azınlıklarını baskı altında tutmaksızın (Beyaz-Ruslar, Yahudileri, Litvanyalılar, Ukraynalıları ezen Polonya; Osetleri, Abhazları, Ermenileri ezen Gürcistan; Hırvatları, Bosnalıları ezen Yugoslavya, vb.); b) topraklarını komşuları zararına genişletmeksizin -ki bu da çatışma ve savaşlara yol açar- (Litvanya, Ukrayna, Rusya'ya karşı Polonya; Bulgaristan'a karşı Yugoslavya; Ermenistan'a, Türkiye'ye karşı Gürcistan, vb.); c) mali, iktisadi ve askeri bakımdan "büyük" emperyalist güçlere boyun eğmeden, yaşayamazlar.

6. Böylece savaş-sonrası dönem, uygar ülkeler uluslarının, birliklerine karşı olduğu kadar, bütün haklarından yararlanamayan halklara karşı da, ulusal düşmanlık, eşitsizlik, baskı, çatışmalar, savaşlar, emperyalist canavarlıklar üzücü tablosunu açıklar: bir yanda, tüm bağımlı ve "bağımsız" (gerçekte ke­senkes bağımlı) ulusal devletler yığınını ezen ve sömüren birkaç "büyük" devlet ve bu devletlerin ulusal devletleri sömürme tekeli için kendi aralarındaki savaşım; öte yanda, bağımlı ve "bağımsız" ulusal devletlerin, "büyük" güçlerin dayanılmaz baskısına karşı savaşımı; ulusal devletlerin kendi ulusal toprak­larının genişlemesi için kendi aralarındaki savaşım; her biri ayrı ayrı alınmış ulusal devletlerin, kendi ezilmiş ulusal azınlıklarına karşı savaşımı; son olarak da sömürgelerin "büyük" güçlere karşı kurtuluş hareketinin pekişmesi ve, bu güçlerin içinde olduğu kadar, genel kural olarak içlerinde bir dizi ulusal azınlıklar bulunan ulusal devletlerin içinde de, ulusal çatışmaların kızışması, Emperyalist savaş tarafından bırakılmış bulunan "dünya tablosu" işte böyledir.

Burjuva toplum, ulusal sorunun çözümünde tamamen hileli müflis çıkmıştır.

Ü. Sovyet REJİMİ VE ULUSAL ÖZGÜRLÜK

1. Eğer özel mülkiyet ve sermaye, insanları kesinkes böler, ulusal düşmanlığı körükler ve ulusal baskıyı pekiştirirse, - kolektif mülkiyet ve emek de insanları bir o kadar kesenkes yaklaştırır, ulusal baskıyı baltalar. Ulusal baskısız kapitalizmin varoluşu, sosyalizmin ezilen ulusların kurtuluşu olmaksızın, ulusal özgürlük olmaksızın varoluşu kadar akıl almaz bir şeydir. Milliyetçi önyargılarla dolu köylülük (ve genel olarak küçük-burjuvazi) burjuvaziyi izlediği sürece, şovenlik ve ulusal savaşım kaçınılmaz şeylerdir; tersine, eğer köylülük proletaryayı izlerse, yani eğer proletarya diktatörlüğü güvenlik altındaysa, ulusal savaş ve ulusal özgürlük güvenlik altına alınmış sayılabilir. Bundan ötürü Sovyetlerin zaferi ve proletarya diktatörlüğünün kuruluşu, ulusal baskının kaldırılışı, ulusal eşitliğin sağlanması ve ulusal azınlıkların haklarının güvence altına alınmasının özse! koşuludur.

2. Sovyetik devrim deneyimi, bu tezi tamamen doğrular. Rusya'da Sovyet düzeninin kuruluşu ve ulusların devletler biçiminde örgütlenmek üzere ayrılma hakkının ilanı, Rusya'da yaşayan milliyetlerin emekçi yığınları arasındaki ilişkileri temelden değiştirmiş, eski ulusal düşmanlığı baltalamış, ulusal baskının kökünü kazımış ve Rus işçilerine, yalnızca Rusya'da değil, ama Avrupa ve Asya'da da, öbür milliyetlerden kardeşlerinin güvenini kazandırmışlardır; bunlar bu güveni, esrimeye dek, ortak dava uğruna savaşma isteğine dek götürmüşlerdir. Azerbaycan'da, Ermenistan'da Sovyet cumhuriyetlerinin kurulması, ulusal çatışmaları yok ederek, Türk ve Ermeni, Ermeni ve Azeri emekçi yığınlar arasındaki "yüzyıllık" düşmanlığı ortadan kaldırarak, aynı sonuçlara yol açmıştır. Sovyetlerin Macaristan, Bavyera, Finlandiya ve Letonya'daki geçici zaferi için de aynı şeyi söylemek gerekir. Öte yandan, ülkelerinde ulusal düşmanlık ve ulusal baskıyı yok etmeksizin, Batı ve Doğu milliyetleri emekçi yığınlarının onlara karşı göstermiş bulundukları güven ve esrime olmaksızın, Rus işçilerinin Kolçak ve Denikin'i yenemeyecek, ve Azerbaycan ve Ermenistan cumhuriyetlerinin kurulamayacak oldukları da kesinlikle söylenebilir. Sovyetik cumhuriyetlerin pekişmesi ve ulusal baskının ortadan kaldırılması, emekçilerin emperyalist kölelikten kurtulmaları sürecinin iki yanıdır.

3. Oysa Sovyet cumhuriyetlerinin varlığı, genişlikleri bakımından çok küçük de olsalar, emperyalizm için ölümcül bir tehdit oluşturur. Bu tehdit, yalnızca emperyalizmden kopmuş bulunan Sovyet cumhuriyetlerinin, sömürge ve yarı-sömürgeler olmaktan çıkarak, ve böylece emperyalistleri ek bir toprak parçası ile ek bir gelirden yoksun bırakarak, gerçek bağımsız devletler durumuna dönüşmüş bulunmalarına dayanmaz; bu tehdit her şeyden önce Sovyet cumhuriyetlerinin varlığının ta kendisinin, bu cumhuriyetler tarafından burjuvazinin ezilmesi ve proletarya diktatörlüğünün pekişmesi yolunda atılmış bulu­nan her adımın, kapitalizme ve emperyalizme karşı en etkili ajitasyonu, bağımlı ülkeleri emperyalist kölelikten kurtarmak için bir ajitasyon, kapitalizmin bütün yönleri altında yenilmez bir dağılma ve bozulma etkeni oluşturmalarına dayanır. "Büyük" emperyalist güçlerin Sovyet cumhuriyetlerine karşı kaçınılmaz savaşımının, "büyük" güçlerin bu cumhuriyetleri yok etme çabalarının nedeni budur. Sovyetler Rusya'sına karşı bir çevre-bölge burjuva hükümetinden sonra bir başkasını, bir karşı-devrimci generaller topluluğundan sonra bir başkasını diken, onu özenle abluka altına alan, ve genel olarak onu iktisadi bakımdan yalnız bırakmaya çalışan "büyük" güçlerin Sovyetler Rusya'sına karşı savaşımı tarihi, bugünkü uluslararası ilişkiler çerçevesinde, kapitalist kuşatma koşullan içinde, dünya emperyalizmi tarafından iktisadi tükenme ve askeri ezilmeye karşı kendini güven altına alınmış sayabilecek, tek başına alınmış bir tek Sovyetik cumhuriyet olmadığına parlak bir biçimde tanıklık eder.

4. Bundan ötürü, çeşitli Sovyet cumhuriyetlerinin tecrit edilmiş varlığı, bu varlık kapitalist devletler tarafından tehdit altında olduğundan, kararsızdır, çürüktür. Bir yandan Sovyet cumhuriyetleri savunmasının ortak çıkarları, öte yandan savaş tarafından yıkıma uğramış üretici güçlerin yenilenmesi, ve üçüncü olarak da, buğday üretmeyen Sovyet cumhuriyetlerine, buğday üreten Sovyet cumhuriyetleri tarafından zorunlu bes­lenme yardımı, çeşitli Sovyet cumhuriyetlerinin tek bir devlet biçiminde birleşmesini, emperyalist kölelik ve ulusal baskıdan kurtulmanın tek yolu olarak dayatmaktadırlar. Kendi "öz" burjuvazisi ile "yabancı" burjuvaziden kurtulmuş bulunun ulusal Sovyet cumhuriyetleri, ancak sıkı sıkıya tek bir devlet biçiminde birleşerek varlıklarını kurtarabilir ve emperyalizmin birleşik güçlerini yenebilirler; yoksa hiç yenemeyeceklerdir.

5. Sovyet cumhuriyetlerinin, askeri ve iktisadi işlerin or­taklığına dayanan federasyonu, tek devlet içindeki birliğin genel biçimidir ve şunları sağlar: a) çeşitli cumhuriyetlerin olduğu kadar tüm federasyonun da bütünlük ve iktisadi gelişmesi; b) çeşitli gelişme derecelerinde bulunan çeşitli halk ve ulusların yaşam, kültür ve iktisadi durumlarının tüm çeşitliliğinin kavranması ve bunun sonucu şu ya da bu federasyon biçiminin uygulanması; c) kendi kaderini şu ya da bu biçimde federasyonun kaderine bağlamış bulunan halk ve ulusların barış içinde bir arada yaşamaları ve kardeşçe işbirliklerinin örgütlenmesi. Sovyetik özerklik üzerine kurulu federasyondan (Kırgızistan, Başkıristan, Tataristan, Dağlılar, Dağıstan), bağımsız Sovyetik cumhuriyetler ile sözleşmeye dayanan ilişkiler üzerine kurulu federasyona dek (Ukrayna, Azerbaycan), bunlar arasında ara dereceler de kabul edilmek üzere (Türkistan, Beyaz-Rusya), Rusya'nın çeşitli federasyon biçimlerinin uygulanması ile ilgili deneyimi, Sovyetik cumhuriyetlerin tek bir devlet biçimindeki birliğinin genel biçimi olarak federasyonun tüm yararlılık ve esnekliğini tamamıyla doğrulamıştır.

6. Ama, ancak onu oluşturan ülkelerin karşılıklı güven ve özgür katılmasına dayandığı durumdadır ki, federasyon sağlam ve federasyon sonuçlan gerçek olabilirler. Eğer RSSFC, dünyada, tüm bir halklar ve uluslar topluluğunun barış içinde bir arada yaşama ve kardeşçe bir işbirliği deneyiminde başarı kazanmış tek ülke ise, bunun nedeni orada ne egemen, ne bağımlı, ne metropol, ne sömürge, ne emperyalizm, ne de ulusal baskı bulunmasıdır; orada federasyon, karşılıklı güven ve çeşitli uluslar emekçi yığınlarının birleşme isteklerine dayanır. Federasyonun bu gönüllü niteliği gelecekte kesenkes korunmalıdır, çünkü ancak böyle bir federasyon, bütün ülkeler emekçilerinin, zorunluluğu giderek daha gözle görülür bir duruma gelen tek bir dünya ekonomisi içindeki, yüksek birliğine doğru geçiş biçimi alabilir.

ÜI. RKP'NİN İVEDİ GÖREVLERİ

1. RSSFC ve onunla birleşmiş bulunan Sovyet cumhuri­yetleri 140 milyona yakın bir nüfusu temsil ederler. Bu sayı üzerinden, 65 milyon kadarı Büyük-Rus değildir (Ukraynalı, Beyaz-Rus, Kırgız, Özbek, Türkmen, Tacik, Azeri, Volga Tatarı, Kınm Tatarı, Buharalı, Kivinli, Başkır, Ermeni, Çeçen, Kabard, Oset, Çerkez, inguş, Karaçay, Balkar* Kalmuk, Kareli, Avar, Darghin, Kazikumuk, Kurin, Kumik,** Mari, Çuvaş, Votyak, Volga Almanı, Buryat, Yakut ve öbürleri). Çarlığın, büyük toprak sahipleri ve burjuvazinin bu halklar karşısındaki siyaseti, onlardaki her türlü devletçilik tohumlarını öldürmeye, kültürlerini bozmaya, dillerinin kullanılmasını engellemeye, onları bilgisizlik içinde tutmaya ve en sonu, elden geldiğince Ruslaştırmaya dayanıyordu. Böyle bir siyasetin sonuçlan; bu halkların kültür eksikliği ve siyasal geri kalmalarıdır.

* Son yedi halk, "Dağlılar" grubunu oluştururlar.
** Son bes halk. "Dağıstanlılar" grubunu oluştururlar

Bu ülkelerde de büyük toprak sahipleri ve burjuvazinin devrilmiş ve halk yığınları tarafından Sovyetik iktidarın ilan edilmiş bulunduğu şu sırada, partinin görevi, Büyük-Rus ol­mayan bu halklar emekçi yığınlarının, onları geride bırakmış bulunan merkezi Rusya'ya yetişmelerine yardım etmeye, on-lann; a) ülkelerinde bu halklann ulusal çehresine uygun düşen biçimler altında Sovyetik devletçiliği geliştirip pekiştirmelerine; b) ulusal dili kullanan ve yerel nüfusun yaşam koşullarını ve psikolojisini tanıyan ülke insanlarından oluşmuş mahkemeler, yönetim aygıtları, iktisadi organizmaları, iktidar organları örgütlemelerine; c) ülkelerinde, kendi ulusal dillerindeki basını, okulu, tiyatroyu, kulüpleri ve genel olarak, kültür ve eğitim kurumlannı geliştirmelerine yardıma olmaya dayanır.

2. Eğer bu Büyük-Rus olmayan 65 milyondan, sınai kapitalizm döneminin şu ya da bu derecesine geçmiş bulunan Ukrayna, Beyaz-Rusya, Azerbaycan'ın, Ermenistan'ın küçük bir bölümü bir yana bırakılırsa, geriye kapitalist gelişmeden geçme zamanı bulamamış, kendi sanayi proletaryasına hemen hemen sahip olmayan, çoğu durumda henüz hayvancılık durumunda bulunan ve ataerkil ve klan törelerini korumuş (Kırgızistan, Başkıristan, Kuzey Kafkasya) ya da yarı-ataerkil, yarı-feodal yaşamın ilkel biçimlerini bırakmamış (Azerbaycan, Kırım, vb.), ama daha şimdiden genel Sovyetik gelişme yoluna sürüklenmiş bulunan esas olarak Türk, 30 milyon dolaylarında bir nüfus kalır (Türkistan, Azerbaycan'ın çok büyük bir bölümü, Dağısın, Dağlılar, Tatarlar, Başkırlar, Kırgızlar, vb.).

Partinin bu halkların emekçi yığınları karşısındaki görevi (1. noktada belirtilmiş bulunan göreve ek olarak) bu halklar arasında, Rus işçi ve köylülerinin Sovyet devleti ve ekonomisinin kuruluşundaki deneyiminden yararlanmaya yetenekli, aynı zamanda, kuruluş çalışmalarında, merkezi Rusya'nın, yalnızca başka derece için, iktisadi gelişmenin daha üstün bir derecesi için iyi olan iktisadi önlemlerini mekanik olarak aktarmaksızın, somut iktisadi durumunun bütün özelliklerini, her halkın sınıf yapısını, kültür ve yaşam koşullarını hesaba katmasını bilen güçlü komünist örgütler kurarak, emekçi köylüler Sovyetleri temeli üzerinde, ataerkil-feodal ilişkiler kalıntılarını kaldırmak ve Sovyet ekonomisinin kurulmasına katılmakta onlara yardımcı olmaktır.

3. Eğer esas olarak 30 milyon Türk nüfustan, Azerbaycan, Türkistan'ın çok büyük bir bölümü, Volga ve Kırım Tatarlan, Buhara, Kiva, Dağlılar'ın bir bölümü (Kabardiyalılar, Çerkezles, Balkarlar) ve yerleşik duruma gelmiş ve belli bir toprak üzerine iyice yerleşmiş bulunan bazı öteki halklar ayrık tutulursa, geriye, şu son zamanlara değin, en iyi topraklarını onların ellerinden almış ve onları sistemli olarak verimsiz çöllere doğru püskürten Rus göçmenler için yerleşip işleme (colonisation) konusu hizmeti görmüş bulunan 10 milyon kadar Kırgız, Başkır, Çeçen, Oset ve İnguş kalır. Çarlığın siyaseti, büyük toprak sahipleri ile burjuvazinin siyaseti, Rus ve Kazak köylüleri arasında seçilmiş kulak unsurları, emperyalist erekler için güvenilir bir destek durumuna getirerek, elden geldiğince bu bölgelere yerleştirmeye dayanıyordu. Bu siyaset, işlenmemiş bölgelere doğru püskürtülen yerlilerin giderek yok olması sonucunu veriyordu (Kırgızlar, Başkırlar).

Partinin bu halkların emekçi yığınları karşısındaki görevi (1. ve 2. noktalarda söz konusu edilen görevlerden ayrı olarak), kendini genel olarak kulaklar sınıfı, özel olarak soyguncu Büyük-Rus kulaklarından kurtarma savaşımında, çabalarını yerel Rus nüfusu emekçilerinin çabaları ile birleştirmeye; bütün güçleri ve bütün olanakları ile sömürgeci kulakları defedip, böylece onlara insanca yaşanabilecek gerekli ekilir topraklan sağlamak için yardımcı olmaya dayanır.

4. Yukarda sözü geçen, belirli bir sınıf yapısına sahip ve belirli bir toprak üzerinde yaşayan halklar ve uluslardan başka, RSSFÇ sınırları içinde kararsız ulusal topluluklar, öteki milliyetlerin yoğun çoğunluğu arasında dağılmış ve çoğu durumda ne belirli bir sınıf yapıları, ne de belirli bir topraklan olan ulusal azınlıklar da vardır (Letonyahlar, Estonyalılar, Polonyalılar, Yahudiler, vb.). Çarlığın siyaseti, bu azınlıkları, pogromlara kadar ve pogromlar dahil (Yahudi pogromları), bütün araçlarla yok etmeye dayanıyordu.

Ulusal ayrıcalıkların kaldırılmış, milliyetler arasındaki eşitliğin sağlanmış, ulusal azınlıkların özgür ulusal gelişme hakkının Sovyet rejiminin kendi niteliği tarafından güvence altına alınmış bulunduğu şu anda, partinin, bu ulusal grupların emekçi yığınları karşısındaki görevi, kendilerine sağlanmış bulunan bu özgür gelişme hakkından sonuna kadar yararlanmalarında onlara yardımcı olmaktır.

5. Çevredeki komünist örgütlerin gelişmesi, partinin bu bölgelerdeki normal büyümesini engelleyen biraz özel koşullar için olmaktadır. Bir yandan, çevrede çalışan, "egemen" bir ulusun varoluş çerçevesinde yetişmiş ve ulusal baskıyı bilmeyen Büyük-Rus komünistler, parti çalışmasında ulusal özelliklerin önemini çoğu kez küçümser, ya da belli bir halkın sınıf yapısına, kültürüne, yaşam koşullarına, tarihsel geçmiş özelliklerine hiç bir önem vermez, bunları çalışmalarında göz önünde tutmaz ve böylece partinin ulusal sorundaki siyasetini gözden düşürüp bozarlar. Bu durum, komünizmi, Büyük-Rus egemenliği ve sömürgecilik anlayışına doğru, Büyük-Rus şovenliğine doğru saptırmaya yol açar. Öte yandan, sert bir ulusal baskı döneminden geçmiş ve bu dönemin anısından henüz büsbütün kurtulmamış bulunan yerli komünistler de emekçi sınıfların çıkarlarını karanlıkta bıraktıklarından, parti çalışmasında ulusal özelliklerin önemini çoğu kez abartır, ya da bir ulus emekçilerinin çıkarları ile aynı ulusun "egemen ulusal" çıkarlarını birbirinden ayırmayı ve parti çalışmasında emekçilerin çıkarlarına dayanmayı bilmediklerinden bu ikisini düpedüz birbirine karıştırırlar. Bu durum da, komünizmi, bazen (Doğu'da) Panislamizm, Pantürkizm biçimine bürünen burjuva demokratik milliyetçiliğe doğru saptırmaya yol açar.

Bu iki sapmayı da komünizm davası için kesinlikle zararlı ve tehlikeli olarak mahkum eden kongre, birinci sapmanın, Büyük-Rus egemenliği anlayışına sapmanın özel tehlikesini ve özel kötülüğünü belirtmek ister. Kongre, parti safları içinde sömürgeci ve milliyetçi kalıntıları yenmeksizin, çevrede gerçekten komünist, enternasyonalizm temeli üzerinde, yerli ve Rus nüfusun proleter öğelerini safları içinde toplayan, sağlam ve yığınlara bağlı örgütler kurmanın olanaksız olduğunu anımsatır. Sonuç olarak kongre, komünizm içindeki milliyetçi ve en başta da sömürgeci dalgalanmaları yok etmeyi çevre-bölgelerde, partinin en önemli görevlerinden biri sayar.

6. Savaş cephelerinde kazanılmış bulunan başarılar ile birlikte, özellikle Vrangel'in saf dışı edilmesinden sonra, sanayi proletaryası hemen hemen olmayan bazı geri çevre-bölgelerde bir eğilim, milliyetçi küçük-burjuva unsurların kendilerine bir kariyer yapmak için partiye girmeleri eğilimi belirmiştir. Bu unsurlar, partinin durumunu gerçek bir yönetici gücün durumu olarak gördüklerinden, genel olarak kendilerine komünist süsü veriyor ve oraya kötü gizlenmiş bir şovenlik ve bozulma anlayışı taşıyarak, topluluklar biçiminde partiye üşüşüyorlar; ve çevre-bölgelerde genellikle güçsüz olan parti örgütleri de, her zaman yeni üyeler alınması ile partiyi "genişletme" girişimine dönebilecek bir durumda değildirler.

Proletarya partisi içine sızan her türlü sözde-komünist unsurlara karşı amansız bir savaşıma çağıran kongre, partiyi, milliyetçi küçük-burjuva aydın unsurların kabulü ile "genişleme"ye karşı uyarır. Kongre, partinin çevre-bölgelerde, en başta bu çevre-bölgelerin proleterlerinin, yoksul köylülerinin ve emekçi köylülerinin kabulüyle saflarını tamamlamasını gerekli görür. Bu iş, çevre-bölgelerde kendi üyelerinin niteliğinin iyileştirilmesi yoluyla, parti örgütlerini güçlendirmeye büyük önem verilerek yapılmalıdır.
Blogger tarafından desteklenmektedir.