UZAY VE ZAMAN
Nesnel gerçekliği, yani bizim bilincimizden bağımsız hareket halindeki maddeyi kabul eden materyalizm, kaçınılmaz olarak, aynı sıfatla, uzayın ve zamanın nesnel gerçekliğini de kabul etmek zorundadır ve böylece, önce kantçılıktan ayrılır kantçılıkta, tıpkı idealizmde olduğu gibi, uzay ve zaman nesnel gerçeklikler değil, insan anlayışının biçimleridirler. Er değişik eğilimlere sahip olan yazarlar, ne kadar az tutarlı olursa olsunlar, düşünürler, bu konuda, felsefenin belli başlı: iki akımı arasındaki başlıca ayrılıkların çok iyi farkındadırlar. Materyalistlerden başlayalım.
"Uzay ve zaman, diyor Feuerbach, görüngülerin basil biçimleri değillerdir, varlığın ... temel koşullarıdırlar (Wesensbedingungen)." (Werke, c. II, s. 332.) Duyumlarımızla kavradığımız duyulabilir dünyayı nesnel gerçeklik olarak kabul eden Feuerbach, doğal olarak uzay ve zamanın (Mach'ın kendi anlayışı diye adlandırdığı) görüngücü anlayışını, ye da (Engels'in ifade ettiği gibi) bilinemezci anlayışını da reddeder: Nasıl ki şeyler ve cisimler basit görüngüler, duyun karmaşaları değil de, bizim duyu örgenlerimiz üzerinde etki; yapan nesnel gerçeklikler ise, uzay ve zaman da, görüngülerin basit biçimleri değil, varlığın nesnel ve gerçek biçimleridirler.
Evren hareket halindeki maddeden başka bir şey değildir ve bu hareket halindeki madde, uzay ve zamandan başka bir şeyin içinde hareket edemez. İnsanların uzay ve zaman hakkındaki fikirleri görelidir, ama bütün bu göreli fi kirlerin toplamı mutlak gerçeği verir: bu göreli fikirler gelişmeleri içinde, mutlak gerçeğe doğru yönelirler ona yaklaşırlar. Maddenin yapısı ve onun çeşitli hareketler hakkındaki bilimsel bilgilerimizin değişebilirliği, dış dünyanın nesnel gerçekliğini nasıl çürütmezse, insanların uzay ve zaman hakkındaki fikirlerinin değişkenliği de, ne birinin, ne de ötekinin nesnel gerçekliğini daha fazla çürütmez. Engels, Dühring'de tutarsız ve kafası karışık bir materyalistin gerçek yüzünü ortaya çıkararak, onu, tam zaman düşüncesindeki (en değişik felsefi eğilimlerde bile çağdaş filozofların hiç birinde hiç bir kuşku uyandırmayan) değişikliklerden sözettiği noktada yakalıyor, ama şu sorulara doğrudan bir yanıt vermekten kaçındığı noktada yakalıyor: uzay ve zaman gerçek midirler, yoksa düşüncede midirler? Bizim uzay ve zamana değgin göreli anlayışlarımız, varlığın nesnel olarak gerçek biçimlerine yaklaşık mıdırlar? Ya da geliştirme, düzenlenme, uyumlu kılınma vb. yolundaki insan düşüncesinin ürünlerinden başka bir şey değil midirler? İşte bu, yalnız bu, bilgi teorisinin temel sorunudur ve bu sorun üzerinde felsefenin gerçekten temel eğilimleri birbirinden ayrılırlar. "İlkin Bay Dühring'in kafasında hangi kavramların dönüştüğü, bizi, burada, hiç ilgilendirmez. Sözkonusu olan zaman kavramı değil Bay Dühring'in hiç de o kadar ucuz [yani kavramların değişebilirliği üzerine birkaç tümceyle] kurtulamadığı gerçek zamandır." (Anti-Dühring, Almanca 5. baskı, s. 41.) [54]
Evren hareket halindeki maddeden başka bir şey değildir ve bu hareket halindeki madde, uzay ve zamandan başka bir şeyin içinde hareket edemez. İnsanların uzay ve zaman hakkındaki fikirleri görelidir, ama bütün bu göreli fi kirlerin toplamı mutlak gerçeği verir: bu göreli fikirler gelişmeleri içinde, mutlak gerçeğe doğru yönelirler ona yaklaşırlar. Maddenin yapısı ve onun çeşitli hareketler hakkındaki bilimsel bilgilerimizin değişebilirliği, dış dünyanın nesnel gerçekliğini nasıl çürütmezse, insanların uzay ve zaman hakkındaki fikirlerinin değişkenliği de, ne birinin, ne de ötekinin nesnel gerçekliğini daha fazla çürütmez. Engels, Dühring'de tutarsız ve kafası karışık bir materyalistin gerçek yüzünü ortaya çıkararak, onu, tam zaman düşüncesindeki (en değişik felsefi eğilimlerde bile çağdaş filozofların hiç birinde hiç bir kuşku uyandırmayan) değişikliklerden sözettiği noktada yakalıyor, ama şu sorulara doğrudan bir yanıt vermekten kaçındığı noktada yakalıyor: uzay ve zaman gerçek midirler, yoksa düşüncede midirler? Bizim uzay ve zamana değgin göreli anlayışlarımız, varlığın nesnel olarak gerçek biçimlerine yaklaşık mıdırlar? Ya da geliştirme, düzenlenme, uyumlu kılınma vb. yolundaki insan düşüncesinin ürünlerinden başka bir şey değil midirler? İşte bu, yalnız bu, bilgi teorisinin temel sorunudur ve bu sorun üzerinde felsefenin gerçekten temel eğilimleri birbirinden ayrılırlar. "İlkin Bay Dühring'in kafasında hangi kavramların dönüştüğü, bizi, burada, hiç ilgilendirmez. Sözkonusu olan zaman kavramı değil Bay Dühring'in hiç de o kadar ucuz [yani kavramların değişebilirliği üzerine birkaç tümceyle] kurtulamadığı gerçek zamandır." (Anti-Dühring, Almanca 5. baskı, s. 41.) [54]
İşte, bu o kadar açıktır ki, Yuşkeviç'ler bile sorunun özünü anlamalıydılar. Engels, Dühring'in kargısına, genel olarak kabul edilen ve her materyalist için açık olan zamanın gerçekliği (yani nesnel gerçeklik) önermesini koyuyor ve bu önermenin sadece uzay ve zaman kavramlarındaki değişikliklerden sözederek doğrudan doğruya olumlanması ya da yadsınmasından kaçınılamayacağını söylüyor. Engels için bizim uzay ve zaman anlayışlarımızdaki değişiklikler ve bunların evrimi hakkındaki bilimsel araştırmaların gereğini ve önemini yadsımak sözkonusu değildir, bilgibilim sorununa, yani genel olarak bütün insan bilgisinin kaynakları ve değeri sorununa, tutarlı bir yanıt verme sözkonusudur. Biraz aklı başında olan herhangi bir idealist filozof, –Engels, idealistlerden sözederken, klasik felsefenin tutarlı büyük idealistlerini kastediyor– zahmetsizce ve idealizmden vazgeçmeksizin bizim zaman ve uzay anlayışlarımızın evrime uğrayacağını ve örneğin uzay ve zaman kavramları, gelişmeleri içinde mutlak zaman ve mutlak uzay fikirlerine vb. yaklaşacağını kabul edecektir. Eğer, uzay ve zamanla ilgili gelişen anlayışımızın, nesnel olarak gerçek zaman ve uzayı yansıttığını kesin ve kararlı bir biçimde kabul etmiyorsak, felsefede inancılığın ve idealizmin her türlü biçimlerine karşıt bir tutumu tutarlı olarak savunmak olanaksızdır; genellikle olduğu gibi ve burada da nesnel gerçeğe yaklaşılıyor.
"Her varlığın temel biçimleri, diye açıklıyor Engels Dühring'e, uzay ve zamandır; zaman dışında bir varlık, uzay dışında bir varlık kadar büyük bir saçmalıktır." (Op. cit..) [Anti-Dühring, Sol Yayınları, 1975, s. 108.]
Neden Engels bu tümcenin ilk yarısında Feuerbach'ın bir metninin hemen hemen sözcük sözcük yinelenmesine, ve ikinci yarısında ise tanrıcılığın en büyük saçmalıklarına karşı Feuerbach tarafından o kadar başarıyla yürütülen mücadeleye başvurmak zorunda kaldı? Çünkü Dühring, Engels'in aynı bölümünde görüleceği gibi, kimi kez dünyanın "son nedeni"ne, kimi kez de "ilk dürtü"ye (tanrısallığı belirtmek için başka bir deyiş, diyor Engels) başvurmaksızın, felsefesinin iki ucunu bir araya getirmesini bilemedi. Dühring, kuşkusuz, materyalist ve tanrıtanımaz olmak isterken, bizim mahçıların marksist olma isteklerinden daha az içten değildi, ama idealist ve tanrıcı saçmalıkların bütün temelini gerçekten ortadan kaldırabilecek felsefi görüş açısını, tutarlı bir biçimde geliştirme yeteneğinden yoksundu. Zaman ve uzayın nesnel gerçekliğini kabul etmediğinden ya da en azından kesinlikle ve açık seçik olarak kabul etmediğinden (Dühring bu noktada sallantılı bir tutum içinde kararsız kaldı) bayırda "son neden"lere ve "ilk dürtü"lere doğru kayması raslansal değil, kaçınılmazdır; çünkü, o, kendini zaman ve uzayın sınırları ötesine çıkmaktan alıkoyan nesnel ölçütten yoksundu. Eğer zaman ve uzay sadece kavramlar ise, onları yaratmış olan insanlığın onların sınırları ötesine çıkmaya hakkı vardır ve burjuva profesörlerinin, bu sınırların ötesine çıkışın meşruluğunu savundukları için, dolaylı ya da dolaysız ortaçağ "saçmalığını" savundukları için gerici hükümetlerden ücret almaya da pekala hakları vardır.
Engels, Dühring'e zaman ve uzayın nesnel gerçekliğinin yadsınmasının, teoride, felsefi bir karmakarışıktık ve pratikte, inancılığa bir teslimiyet ya da inancılığın karşısında güçsüzlüğünü itiraf etmek demek olduğunu gösterdi.
Şimdi de bu konuyla ilgili "modern olguculuğun" "öğretisi"ne bir göz atalım. Mach'ta okuyoruz: "Zaman ve uzay iyi düzenlenmiş ya da uyumlu (wohlgeordnete) duyumlar dizisi sistemleridirler." (Mekanik, Almanca 3. baskı, s. 498.) Bu, cisimler duyum karmaşalarıdır diyen öğretiden çıkan kaçınılmaz sonuçlara benzer bir idealist saçmalıktır. Mach'a göre, uzay ve zaman içinde var olan, duyumları ile birlikte insan değil, insanın içinde var olan, insana bağımlı olan ve insan tarafından yaratılmış olan uzay ve zamandır. Mach idealizme doğru kaydığını hissediyor ve sınırlamaları çoğaltarak, Dühring gibi, zaman ve uzay anlayışlarımızın değişebilirliği, göreliliği, vb. üzerine bitmez tükenmez incelemeler arasında esas konuyu boğarak (özellikle Bilgi ve Yanılgı'ya bakınız) "direniyor". Ama bu, onu kurtarmıyor, kurtaramaz da, çünkü bu konuda ancak zaman ve uzayın nesnel gerçekliği tanınarak, gerçekten idealizmin üstesinden gelinebilir. Ve bu da ne pahasına olursa olsun Mach'ın en istemediği şey. Mach, görelilik ilkesi üzerine zaman ve uzayın kendi bilgibilimsel teorisini kuruyor ve bütün yaptığı da budur. Bu çaba, daha önce mutlak ve göreli gerçekten sözederken gösterdiğimiz gibi onu öznel idealizmden başka bir yere götüremez.
Kaçınılmaz olarak kendi öncüllerinden ortaya çıkan idealist vargılara karşı direnirken Mach, Kant'a başkaldırıyor ve uzay kavramının deneysel kökenini savunuyor. (Bilgi ve Yanılgı, Almanca 2. baskı, s, 350, 385.) Ama eğer nesnel gerçeklik deney içinde bize verilmemişse (Mach'ın istediği gibi), Kant'a yöneltilen bu karşı koyma Kant ve Mach için ortak olan bilinemezcilik temelinde hiç bir şey değiştirmez. Eğer uzay kavramı bizim dışımızdaki nesnel gerçekliği yansıtmaksızın deneyden çıkarılmışsa, Mach'ın teorisi idealist bir teori olarak kalır. Doğanın, milyonlarca yıllarla ölçülen zaman içindeki, insandan ve insan deneyinden önceki çağlardaki varlığı, bu idealist teorinin saçmalığım ortaya koyar.
"Fizyoloji, diye yazıyor Mach, zaman ve uzayda yönelim duyumlarım görür; bunlar duyu örgenlerinden gelen duyumlarla birlikte biyolojik olarak yararlı uyum tepkilerinin boşalmasını (Auslösung) belirler. Fizik için zaman ve uzay fiziksel öğeler arasında bağımlılık ilişkileridirler." (İbid., s. 434.)
Göreci Mach, zaman kavramının değişik bağıntılarını incelemekle yetinir! Ve yerinde sayar, tıpkı Dühring gibi. Eğer "öğeler" duyumlar iseler, fiziksel öğelerin birbirleri üzerindeki bağımlılıkları İnsanın dışında, insandan önce, organik maddeden önce varolamaz. Eğer zaman ve uzay duyumları, insana biyolojik olarak yararlı bir yönelim verebiliyorlarsa, bu, yalnız insanın dışındaki nesnel gerçekliği yansıtmaları koşuluyla olur; eğer duyumları, insana, çevresi hakkında nesnel olarak doğru bir fikir vermeseydiler, insan, biyolojik olarak kendini çevreye uyumlayamazdı. Zaman ve uzay teorisi, ayrılmaz bir biçimde, bilgibilimsel temel sorunun çözümlenmesine bağlıdır: bizim duyumlarımız cisimlerin ve şeylerin imgeleri midirler, yoksa cisimler mi duyumlarımızın karmaşalarıdırlar? Mach, bu iki çözüm arasında şaşkınca dolaşmaktan başka bir şey yapmıyor.
Diyor ki, çağdaş fizikte, zaman ve uzay hakkında, hâlâ Newton'un mutlak zaman ve mutlak uzay üzerine fikirleri egemendir (s. 442-444). Ve, bu fikirler "bize" saçma görünüyor, diye sürdürüyor Mach, besbelli ki materyalistlerin ve materyalist bilgi teorisinin varlığını hiç aklından geçirmeden. Ama bu fikirler, pratikte zararsızdırlar (unschädlich s. 442), ve onun için uzun zaman eleştiriden uzak kaldı.
Materyalist düşüncenin zararsızlığı üzerine bu safça gözlemi, Mach'ı tam olarak ele veriyor! İlkin, idealistler "uzun zaman" bu materyalist anlayışı eleştirmediler demek doğru değil; Mach, düpedüz, idealist ve materyalist bilgi teorileri arasında bu konuda sürmekte olan mücadeleyi görmezlikten geliyor; iki görüş açısını açıkça ve kesinlikle ortaya koymaktan kaçınıyor, ikinci olarak, kendisinin kabul etmediği materyalist görüşlerin "zararsızlığını kabul ederken, aslında, onların doğruluğunu kabul etmekten başka bir şey yapmış olmuyor. Bir yanılgı nasıl yüzyıllar boyu zararsız kalabilirdi? Mach'ın flört etmeye kalkıştığı bu pratiğin ölçütüne ne oldu? Zaman ve uzayın nesnel gerçekliğinin materyalist anlayışı, yalnızca, doğa bilimlerinin zaman ve uzayın sınırları ötesine, maddi dünyanın sınırlarının ötesine taşmadıkları, bu işi gerici felsefenin profesörlerine bıraktıkları için zararsız olabilir. Böyle "zararsız nitelik" doğruluğa eşdeğerdir.
Asıl "zararlı" olan Mach'ın uzay ve zaman üzerine idealist görüş açısıdır, çünkü, bu görüş, ilkin, inancılığa kapıyı ardına kadar açar, ikinci olarak da Mach'ın kendisini gerici vargılara sürüklenmeye isteklendirir. İşte bunun için Mach, 1872'de "insan, kimyasal elementleri üç boyutlu bir uzay içinde tasarımlamak zorunda değildir" diye yazıyordu. (Erhaltung der Arbeit, s. 29 ve 55.) Bunu yapmak, "kendi kendine gereksiz bir sınırlama koymaktır. Hiç bir zorunluluk, bizi, salt zihinsel nesneleri (das bloss Gedachte) uzay içine, yani görülebilir ve dokunulabilir olana ilişkin olarak yerleştirmeye zorlayamaz; nasıl ki onları belli bir ses şiddetine sahip olarak kavramak için de hiç bir zorunluluk yoksa." (s. 27.) "Şimdiye kadar elektrik üzerine doyurucu bir teori formüle etmenin başarılamamış olması, belki de, elektrik olayının, ille de, üç boyutlu uzay içindeki moleküler süreçlerle açıklanmak istenmesinden ileri gelmektedir." (s. 30.)
Mach'ın 1872'de savunduğu artniyetsiz, açık öğretinin görüş açısından kesin olarak doğru bir uslamlama: eğer moleküller, atomlar, tek sözcükle kimyasal elementler, duyularca algılanamıyorsa, bu demektir ki, bu elementler "salt zihinsel nesneler"dir (das bloss Gedachte), Ve, eğer böyle ise, ve eğer uzay ve zamanın nesnel gerçek imlemleri yoksa, hiç bir şeyin, bizi, atomları uzay içinde yer almış olarak tasarlamaya zorlayamayacağı besbellidir! Fizik ve kimyanın, maddenin içerisinde hareket ettiği üç boyutlu uzayla "sınırlanmış" olmalarının ne önemi var; elektriğin elementleri gene de üç boyutlu uzaydan başka bir uzay içinde araştırılabilirler!
1906'da Mach'ın bunu yinelemesine karşın (Bilgi ve Yanılgı, 2. baskı, s. 418), bizim mahçıların onun bu saçmalığına değinmekten özenle kaçınmaları anlaşılır bir şeydir, çünkü eğer ona değinecek olsaydılar, idealist ve materyalist uzay anlayıştan sorununu kesin olarak, hilelere kaçmadan, karşıtları "uzlaştırma" girişimlerine başvurmadan koymak zorunda kalacaklardı. Gene, daha 1870'lerde, Mach henüz hiç kimse tarafından tanınmazken ve makaleleri bile "gelenekçi fizikçiler" tarafından yayınlanmazken, içkinci okulun ileri gelenlerinden biri olan Anton von Leclair'in materyalizmin dikkate değer bir reddi ve idealizmin kabulü olarak Mach'ın tam bu uslamlamasına dört elle sarılması da anlaşılabilir bir şeydir! O zamanlar Leclair, daha "içkincilik okulu" "yeni" yaftasını akıl etmemiş ya da Schuppe, Schubert-Soldern ya da J. Rehmke'den almamıştı ve açık yüreklilikle kendisim eleştirici idealist olarak nitelendiriyordu.13 Bütün felsefi yapıtlarında açıkça inancılığın su götürmez savunuculuğunu yaparken, Mach'ı doğrudan doğruya, bu önermelerinden ötürü "sözcüğün tam anlamıyla devrimci" (s. 252) büyük bir filozof olarak ilan etti. Ve o, tamamen haklıydı. Mach'ın uslamlaması onun doğa bilimlerinden inancılığa geçişine tanıklık eder. Doğa bilimleri, 1906'da olduğu gibi 1872'de de, elektrik atomunu, elektronu, üç boyuttu uzay içinde arıyordu, şimdi de arıyor ve buluyor; en azından bulmaya çok yaklaşıyor. Doğa bilimlerinin, incelemekte olduğu maddenin yalnız üç boyutlu uzay içinde olduğu ve böylece, bu maddenin parçacıklarının, tarafımızdan görülemeyecek kadar küçük olsalar da, "zorunlu olarak" aynı üç boyutlu uzay içinde var olduğundan kuşkusu yoktur. 1872'den beri geçen, ve bilimin madde yapısı hakkındaki bilgide gösterdiği başdöndürücü olağanüstü ilerlemelerle belirlenen otuz yıl içinde materyalist zaman ve uzay anlayışı "zararsız" kaldı, yani doğa bilimlerine eskiden olduğu kadar uygun kaldı, oysa Mach ve ortaklarının karşıt anlayışları inancılık karşısında "cansıkıcı" bir teslimiyetten başka bir şey olmadı.
Mekanik'inde Mach, n boyutlu sanal uzaylar sorununu inceleyen matematikçileri, bu incelemelerden "aykırı" vargılar çıkarılacağı suçlamasına karşı onları savunur. Çok haklı bir savunma, bu yalanlanamaz; ama bu savunmada Mach'ın hangi bilgibilimsel tutumu benimsediğini görüyorsunuz. Modern matematikçiler, diyor Mach, çok önemli ve çok yararlı olan n boyutlu uzay, kavranabilir uzay sorununu koydular, ama "gerçek durum" (ein wirklicher Fall) olarak yalnız üç boyutlu uzayımız var. (3. baskı, s. 483-485.) Bunun içindir ki, "bazı tanrıbilimciler, cehennemi nereye koyacaklarını bilmiyorlar" ve bazı ispritizmacılar dördüncü boyuttan yararlanmaya kalkışmakla yanıldılar. (İbid..)
Çok güzel! Mach, tanrıbilimcilerle ve ispritizmacılarla birlikte yürümek istemiyor, öyleyse kendi bilgi teorisinde onlardan nasıl ayrılıyor? Üç boyutlu uzayın tek gerçeklik olduğunu koyarak! Ama zamana ve uzaya bir nesnel gerçeklik tanımazsanız, bu, tanrıbilimcilere ve ötekilere karşı savunma kaç para eder? Kendinizi ispritizmacılardan ayrı tutmaya çalışırken, materyalizmden, ölçülü, göze batmayan alıntılar yöntemini kullanıyorsunuz. Çünkü, materyalistler, gerçek dünyada, algıladığımız maddeyi nesnel bir gerçeklik olarak gördüklerinden, onların, zamanın ve uzayın sınırlarının dışına çıkan insan kafasının fantezilerinin, erekleri ne olursa olsun, gerçek-dışı oldukları sonucunu çıkarmaya hakları vardır. Ya siz, mahçı baylar, materyalizme karşı mücadelenizde, "gerçeğin" nesnel varlığım yadsıyorsunuz, ve sonuna kadar tutarlı, açık yürekli ve korkusuz idealizmle savaşmak sözkonusu olduğu zaman, onu gizlice, yeniden işin içine sokuyorsunuz! Eğer göreli zaman ve uzay anlayışlarında görelilikten başka bir şey yoksa, eğer bu göreli anlayışlarda yansıtılan hiç bir nesnel gerçeklik (yani insandan ve insanlıktan bağımsız gerçeklik) mevcut değilse, neden insanlığın, neden insanların büyük çoğunluğunun, varlıkları, zaman ve uzayın dışında kavramaya hakları olmasın? Eğer Mach'ın elektrik atomlarını ya da genellikle atomları üç boyutlu uzayın dışında aramaya hakkı varsa, neden insanların çoğunluğu, atomların ya da ahlakın temellerini üç boyutlu uzayın dışında aramakta haklı olmasınlar?
"Henüz şimdiye kadar –diye yazıyor Mach aynı sayfada– dördüncü boyut içinde doğum yaptıran bir hekim görülmedi."
Mükemmel bir kanıt, ama yalnızca duyulur dünyanın nesnel gerçeğinin, nesnel gerçekliğinin doğrulamasını pratik ölçütünde görenler için. Eğer duyumlarımız bizden bağımsız olarak var olan dış dünyanın nesnel olarak doğru bir imgesini veriyorlarsa bize, o zaman, doğumcuya ve genel olarak insan pratiğine dayanan bu kanıt geçerlidir. Ama o zaman da Mach'ın öğretisinin, felsefe eğitimi olarak, hiç bir geçerliği yoktur.
"Umarım ki, diye devam ediyor okurun dikkatini 1872'deki çalışmasına çeken Mach, hiç kimse benim o konuda dediklerimi ve yazdıklarımı hortlak masalları (die Kösten einer Spukgeschichte bestreiten) lehinde kaynak olarak kullanamayacak,"
Napotéon'un 5 Mayıs 1821'de ölmemiş olmasını ummak olmaz. Daha önce de içkincilere hizmet etmiş ve etmekte olan Mach öğretisinin, "hortlak masallarına" hizmet etmemesini ummak da olmaz!
Ayrıca bu öğreti, daha aşağıda da göreceğimiz gibi yalnızca içkincilere hizmet etmedi. Felsefi idealizm, gizlenmiş, kılık değiştirmiş bir hortlaklar masalından başka bir şey değildir. Daha çok, ampiryokritisizmin, Alman temsilcilerinden daha az yapmacıklı olan Fransız ve İngiliz temsilcilerine bakınız. Poincaré diyor ki, zaman ve uzay kavramları göreli kavramlardır, bunun sonucu olarak, (gerçekten, materyalist-olmayanlar için "bunun sonucu" olarak) "doğa, bu kavramları bize kabul ettirmez", ama (bu kavramları) "doğaya kabul ettiriyoruz, çünkü onları kullanışlı buluyoruz." (Op. cit., s. 6.) Bu, Alman kantçılarının coşkusunu haklı kılmıyor mu? Engels'in, tutarlı felsefe öğretilerinin, birincil öğe olarak ya doğayı ya da insan düşüncesini almaları gerektiği savı doğrulanmış olmuyor mu?
Mach'ın İngiliz yanlısı Karl Pearson'ın fikirleri oldukça belirgindir. "Zaman ve uzayın, diyor, gerçek bir varlıkları olduklarım olumlayamayız; onlar şeylerin içinde bulunmazlar, bizim şeyleri algılayış tarzımızda bulunurlar." (Op. cit., s. 184.) Salt ve yalın bir idealizm. "Tıpkı uzay gibi, zaman da, insanın algılama yetisinin, bu büyük sınıflandırma makinesinin, malzemesini düzene koymak için kullandığı düzenleme tarzlarından biridir (metne göre planlarından biridir)." (İbid..) K. Pearson'ın kesin ve açık tezlerle, her zamanki gibi açımlanan son vargısı şöyle formüle edilebilir; "Uzay ve zaman görüngüsel dünyanın gerçeklikleri değillerdir, ama şeyleri algılayış tarzımızdır. Bunlar, ne sonsuz büyüklüktedirler, ne de sonsuza dek bölünebilirler, ama özünde bizim algılarımızın içerikleriyle sınırlıdırlar." (s. 191, "Zaman ve Uzay" konusundaki V. bölümün özeti.)
Yineleyelim ki, Mach'ın kendisiyle tam bir görüş birliği içerisinde olduğunu sık sık belirttiği ve kendisinin de Mach'la görüş birliği içerisinde olduğunu açıkça söyleyen materyalizmin bu insaflı ve dürüst düşmanı Pearson, felsefesine özel bir etiket bulmaz ve en ufak bir karışıklığa meydan vermeden kendi felsefi eğilimini çıkardığı Hume ve Kant'ı klasikler olarak adlandırır! (s. 192.)
Rusya'da, Mach'ın öğretisinin zaman ve uzay sorununa ‘"yeni" bir çözüm getirdiğine inanan safdiller varsa da, İngiliz yazınında, tersine, doğalcılar bir yanda, idealist filozoflar öte yanda olmak üzere, mahçı Pearson hakkında derhal ve kesin bir tavır almışlardır. İşte örneğin biyolog Lloyd Morgan'ın değerlendirmesi: "Doğa bilimleri, bu nitelikleri İle, görüngüler dünyasını gözlemcinin zihninin dışında ve ondan bağımsız olarak dikkate alırlar", oysa profesör Pearson "idealist bir tutumu benimsiyor".149 "Benim görüşüm o ki, doğa bilimleri bilim olarak, zaman ve uzayı salt nesnel kategoriler olarak ele alıp işlemek için bütün nedenlere sahiptir. Okura, burada sadece duyu algılarının, birikmiş duyu algılarının bazı algı biçimlerinin sözkonusu olduğunu açıklamakla vakit yitirmeksizin, biyologun, organizmaların uzay içindeki dağılımını, jeologun ise, organizmaların zaman içindeki dağılımını dikkate almakta haklı olduğunu söyleyelim. Bütün bunlar belki de doğrudur, ama ne fizikte, ne de biyolojide yerleri yoktur." (s. 304.) Lloyd Morgan, Engels'in "utangaç materyalizm" diye nitelendirdiği şu bilinemezciliğin temsilcilerinden biridir; ve bu felsefenin eğilimleri ne kadar "uzlaştırıcı" olurlarsa olsunlar, Pearson'ın görüşlerini doğa bilimlerininkilerle uzlaştırmak olanağı bulunmadı. Pearson'da, diyor bir başka eleştirmen,15 "ilkin uzay içinde zihin ve sonra da zihin içinde uzay" vardır. "Hiç kuşku yok ki, diye yanıtlıyor K. Pearson'ın bir savunucusu, Kant'ın adına bağlı uzay ve zaman teorisi, piskopos Berkeley'den bu yana insan bilgisi üzerine idealist teorinin en önemli bir kazanımıdır. Ve Pearson'ın Grammar of Science adlı yapıtının en kayda değer özelliklerinden biri, bizim bu yapıtta, belki de ilk kez bir İngiliz bilgininin kaleminden Kant teorisinin kayıtsız şartsız tanınmasını ve aynı zamanda da bu teorinin açık ve kesin açıklamasını buluyoruz. ..."16
İşte böylece, ne Mach'ın İngiliz yandaşlarının, ne onların görüşlerine karsı olan doğa bilimcilerin, ne de onlardan yana olan felsefe uzmanlarının, Mach'ın zaman ve uzay öğretisinin idealist niteliği konusunda en küçük bir kuşkuları yoktur. Marksist geçinen birkaç Rus yazarı, "bunu farketmemiş" olmakta tek başlarına kalıyorlar.
"Engels'in bazı görüşleri, diye yazıyor örneğin V. Bazarov Denemeler'inde (s. 67), salt uzay ve zaman anlayışı gibi, şimdi artık eskimişlerdir."
Yok canım! Materyalist Engels'in görüşleri eskiyecek de, idealist Pearson'ınkiler ya da karışık kafalı idealist Mach'ınkiler en yeni anlayışlar olacak! Burada en ilginç olanı da, Bazarov zaman ve uzay üzerine fikirlerin, yani onların nesnel gerçekliğinin tanınması ya da yadsınmasının, aynı yazarın bir sonraki tümcesinde sözkonusu olan "dünya anlayışının hareket noktasına" karşıt olarak "özel görüşler" diye değerlendirilebileceklerinden hiç kuşku duymamış olmasıdır. Engels'in 80'lerde Alman felsefesinden sözederken imada bulunduğu "seçmeci dilenci çorbası"nın çarpıcı bir örneği. Çünkü, Marks ve Engels'in materyalist dünya görüşlerinin "hareket noktasını", onların uzay ve zamanın nesnel gerçeklikleri hakkındaki özel "görüşler"i ile karşı karşıya koymak, tıpkı Marks'ın ekonomik teorisinin "hareket noktasını" onun artı-değer konusundaki özel "görüşler"ine karşı tutmak kadar büyük bir saçmalıktır. Engels'in zaman ve uzayın nesnel gerçekliği öğretisini, onun "kendinde-şeyler"in "bizim-için-şeyler"e dönüşmesi teorisinden17* onun nesnel ve mutlak gerçeği, daha kesin söylersek duyumlar içinde bize verilen nesnel gerçekliği kabulünden, nedenselliğin ve zorunluluğun doğal yasalarını kabulünden ayırmak, tek bir bütünden yapılmış olan bir felsefeyi türlü yemeği yapmaktır. Bütün mahçılar gibi Bazarov da, insanın zaman ve uzay anlayışlarının değişebilirliğini, onların yalnızca göreli olma niteliğini, insanın ve doğanın ancak zaman ve uzay içinde var olmaları olgusunun değişmezliği ile karıştırmakla yanlış yollara sapıyor; ya da papazlar tarafından yaratılan ve bilisiz ve ezilen yığınların hayal gücüyle beslenen zaman ve uzay-dışı varlıklar, ancak marazlı bir fantezinin ürünleri, felsefi idealizmin kurnazlıkları, çürümüş bir toplumsal düzenin çürümüş ürünleridirler. Bilimin, maddenin yapısı hakkındaki, besinlerin kimyasal bileşimi hakkındaki, atom ya da elektron hakkındaki görüşleri eskiyebilir, ve sürekli olarak da, eskimektedir; ama insan, düşünce ile beslenemez, salt platonik aşkla döl verilemez gibi doğrular hiç bir şekilde eskimez. İşte zaman ve uzayın nesnel gerçekliğini yadsıyan felsefe de, bu doğruların yadsınması kadar saçma, o kadar yanlış ve o kadar içinden çürümüştür. İdealistlerin ve bilinemezcilerin hileli kurnazlıkları da, kısacası, erdem gösterişçilerinin platonik sevi propagandaları kadar ikiyüzlüdür!
Bizim zaman ve uzay anlayışlarımızın göreliliği ile materyalist ve idealist eğilimlerin, bilgibilim sınırları içindeki mutlak karşıtlığı arasındaki bu ayrımı daha iyi aydınlatmak için çok eski ve çok katıksız bir "ampiryokritikçi, Hume'ün öğretilisi Schulze-Aenesidemus'tan birkaç satır daha aktaracağım. O, 1792'de şöyle yazıyordu:
"Eğer fikirlerden gidip ‘bizim dışımızdaki nesneler' sonucuna varılırsa, uzay ve zaman bizim dışımızda gerçekten var olan gerçek bir şeydir, çünkü, cisimler ancak (vorhandenen) varolan bir uzay içinde kavranabilirler, değişiklikler ise ancak varolan bir zaman içinde kavranabilirler." (Op. cit. , s. 100.)
Tamamıyla öyle! Materyalizmi ve materyalizme en ufak ödünü kesinlikle reddeden Schulze, Hume'ün bu öğretilisi, zaman ve uzay sorunu ile bizim dışımızdaki nesnel gerçeklik sorununun ilişkilerini, 1894'te yazan materyalist Engels'in terimlerine özdeş terimlerle açıklıyordu, (Engels'in Anti-Dühring'e son önsözü 23 Mayıs 1894 tarihini taşır.) Bu demek değildir ki, bizim zaman ve uzay üzerine fikirlerimiz yüz yıl içinde değişmemişlerdir, ve biz bu fikirlerin gelişmesi konusunda pek çok yeni olgular derlemedik (Voroşilov-Çernov ve Voroşilov-Valentinov, Engels'e karşı sözde çürütmelerinde bu yeni bulunan olgulara dayanıyorlar); bu, yalnız, materyalizm ile bilinemezciliğin, bu temel felsefi eğilimlerin karşılıklı ilişkilerinin, mahçılarımızın takındıkları "yeni" etiketler ne olursa olsunlar, değişmemiş olduğu anlamına gelir.
Bogdanov da, birkaç "yeni" adlandırmayı saymazsak, eski idealizm ve bilinemezcilik felsefesine hiç bir şey, kesin olarak hiç bir şey katmamıştır. O da, Hering ve Mach'ın fizyolojik uzayla geometrik uzayın ya da duyulabilir algının uzayı ile soyut uzayın (Ampiryomonizm I, s. 26) ayırdedilmeleri konusundaki uslamlamalarını yineleyerek Dühring'in yanlışını yinelemekten başka bir şey yapmıyor. Bilinmesi gereken bir şey de, çeşitli duyu örgenlerinin yardımıyla insanın uzayı nasıl algıladığı ve uzun bir tarihsel gelişme boyunca insanın bu algılardan soyut uzay fikrini nasıl oluşturduğudur; bir başka şey de, insanlıktan bağımsız bir nesnel gerçekliğin insanların bu algılarına, bu kavramlarına uygun düşüp düşmediğidir, bu sonuncusu, felsefede tek önemli olan sorun olmasına karşın, Bogdanov, birinci soruya ilişkin ayrıntılı araştırmalarının karmakarışık yığını altında "bunu farkedemedi", ve işte bu yüzden de Engels'in materyalizmi ile Mach'ın karmakarışık öğretisini açık-seçik olarak karsı karşıya koyamadı.
Zaman, tıpkı uzay gibi, "çeşitli insanların deneyinin bir toplumsal düzenleme biçimidir" (İbid., s. 34); her ikisinin de "nesnelliği" bir "genel değer"dir. (İbid..)
Baştanbaşa yanlış. İnsanlığın büyük bir bölümünün deneyinin toplumsal düzenlemesinin ifadesi olarak din de bir genel değer taşır. Ama dinin, yeryüzü ya da dünyanın yaratılışı konusundaki fikirleri, örneğin, hiç bir nesnel gerçekliğe uygun düşmez. Herhangi bir toplumdan önce, insandan önce, organik maddeden önce yeryüzünün varolduğu ve öteki gezegenlerle ilişkili olarak belirti bir zamanda ve belirli bir uzayda varolduğu şeklindeki bilimsel anlayışa uygun düşen (her ne kadar bu anlayış bilimin gelişmesinin her aşamasında, dinin de kendi gelişmesinin her aşamasında olduğu kadar göreli olsa da) nesnel bir gerçeklik vardır. Bogdanov'a göre zamanın ve uzayın değişik biçimleri, insanların deneyine, onların algılama yetilerine uyarlanırlar. Gerçekte olan ise bunun tam tersidir: bizim "deneyimiz" ve bizim bilgimiz, nesnel zamana ve uzaya kendilerini giderek çok uyarlarlar ve onları giderek daha doğru ve daha derinlemesine yansıtırlar.
Özgürlük ve Zorunluluk
Özgürlük ve Zorunluluk