Header Ads

Header ADS

DÜŞÜNCE TASARRUFU İLKESİ VE "DÜNYANIN BİRLİĞİ" SORUNU

Materyalizm ve Ampiryokritisizm
Lenin


4. DÜŞÜNCE TASARRUFU İLKESİ VE "DÜNYANIN BİRLİĞİ" SORUNU

"Mach, Avenarius ve daha birçok başkaları tarafından bilgi teorisinin temeline oturtulan ‘enerjinin asgari harcanması' ilkesi, ... bilgibilimde, tartışma götürmez ‘marksist' bir eğilimdir." 

V. Bazarov Denemeler'inde düşüncelerini böyle açıklıyor (s. 69). 

Marks "tasarruftan sözeder. Mach da "tasarruftan sözeder. Gerçekten biri ile öteki arasında, "tartışmasız", bir ilişkinin belirtisi var mıdır? 

Avenarius, Philosophie als Denken der Welt gemass dem Prinzip des kleinsten Kraftmasses (1876) adlı yapıtında, gördüğümüz gibi, bu "ilke"yi öyle bir biçimde uygular ki, "düşünce tasarrufu" adına bir tek duyumun varlığı belirtilir. Nedensellik ve "töz"ün (profesör bayların, "daha önem vermek için", daha açık ve daha kesin olan "madde" sözcüğü yerine severek kullandıkları terim), aynı tasarruf adına "ayıklanmış" olduğu belirtilir, yani maddesiz duyum, beyinsiz düşünce elde edilir. Bu, düpedüz saçmalıklar, yeni bir kılıkla, öznel idealizmi işin içine sokma girişiminden başka bir şey değildir. Gördüğümüz gibi, ünlü "düşünce tasarrufu"na ayrılmış bu temel yapıt, bu yüzden felsefi yazında genel olarak benimsenmiştir. Bizim mahçılarımız bu "yeni" bayrak alfanda öznel idealizmi fark edemiyorlarsa, buna şaşmamak elden gelmez.

Mach, Duyumların Tahlili'nde, (Rusça çeviri, s. 49) başka şeyler yanında bu sorunla ilgili 1872'deki çalışmasına da başvurur. Ve bu çalışma, gördüğümüz gibi, salt öznelcilik açısından bir uygulama, dünyayı duyumlara indirgemek yolunda bir denemedir. Bu ünlü "ilkeyi" felsefeye sokan iki belli-başlı yapıt da, demek ki, idealist eğilimdedirler! Neden? Çünkü düşünce tasarrufu ilkesi, eğer gerçekten, "bilgi teorisinin tabanına" oturtulursa, bu, öznel idealizmden başka hiç bir şeye varmaz. Eğer bilgibilimin içine bu kadar saçma bir anlayışı sokarsak, tek başıma yalnız ben ve benim duyumlarımın var olduğunu "düşünmek" elbette daha "ekonomik"tir. 

Atomun bölünmez olduğunu mu, yoksa pozitif ve negatif elektronlardan meydana gelmiş olduğunu mu "düşünmek" daha "ekonomik"tir? Rusya'da burjuva devriminin liberaller tarafından yapıldığını "düşünmek" mi, ya da liberallere karşı yapıldığını "düşünmek" mi daha "ekonomik"tir? Burada "düşünce tasarrufu" kategorisini uygulamanın ne kadar saçma ve öznel bir şey olduğunu görmek için bir soru sormak yeterlidir, insan düşüncesi, nesnel gerçeği doğru bir biçimde yansıttığı zaman "tutarlı"dır; ve bunun doğruluğunun ölçütü, pratik, deney ve sanayidir. Ve insan ancak, nesnel gerçekliği, yani marksizmin temellerini yadsıdığı takdirde bilgi teorisinde bu düşünce tasarrufunu ciddiye alabilir! 

Eğer Mach'ın daha sonraki çalışmalarını incelersek, bu ünlü ilkenin bir yorumunu buluruz, bu yorum ilkenin tam yadsınması niteliğindedir. Böylece, Wärmelehre'de ("Isı Teorisi") Mach, kendi gözde fikrine, bilimin "ekonomik" niteliğine  dönüyor. (2. Almanca baskı, s. 366.) Ama hemen ekliyor: biz tasarruf için tasarruf yapmıyoruz (s. 366, aynı fikir 391. sayfada da yineleniyor): "bilimsel tasarrufun amacı, evrenin ... en eksiksiz, ... en sakin ... tablosunu vermektir." (s. 366.) Eğer öyle ise, "tasarruf ilkesi" yalnız bilgibilimin temellerinden değil, tüm bilgibilimden çıkartılmıştır. Bilimin amacı, evrenin aslına uygun bir tablosunu vermektir demek, (sakinliğin burada hiç bir işi yoktur), materyalist tezi yinelemektir. Bunu demek, dünyanın nesnel gerçekliğinin bilgimizle olan bağıntısını, modelin nesnel gerçekliğinin tabloyla olan bağıntısını kabul etmektir. Böylesine bir bağıntı içerisinde düğünce tasarrufundan sözetmek, "doğruluk" teriminin yerine sakar ve gülünç denecek kadar gösterişli bir terimi kullanmaktır. Mach, burada, adeti olduğu üzere, gene bir kavram karışıklığı yaratıyor, yandaşları da bu karışıklığı seyrediyor ve hayran kalıyorlar. 

Mach'ın Bilgi ve Yanılgı'sının "Araştırma Yollarının Örnekleri" bölümünde şunu okuyoruz: 

"Olguların ‘tam ve yalın açıklaması' (Kirchhoff, 1874), ‘ekonomik tasarımı' (Mach, 1872), ‘düşüncenin varlık ile düzenlenmesi ve düşüncenin süreçlerinin birbirleri ile düzenlenmesi' (Grassmann, 1844) çok az farkla aynı düşünceyi ifade ederler." 

Bu da bir karmakarışıklık örneği değil mi? Mach'ın 1872'de yalnızca duyumların varlığını dayandırdığı "düşünce tasarrufu" (kendisinin de daha sonraları idealist olduğunu teslim etmek zorunda kaldığı görüş), matematikçi Grassmann'ın düşüncenin varlık ile düzenlenmesi zorunluluğuna ilişkin salt materyalist anlamdaki sözü ile aynı plana, (Kirchhoff'un varlığından hiç bir zaman kuşku duymadığı nesnel gerçekliğini) en yalın tanımlaması aynı plana konmuştur. 

"Düşünce tasarrufu" ilkesinin böyle bir uygulaması. Mach felsefesinin ilginç çeşitlemelerinden bir örnektir sadece. Ama ister yanlışlıklar denilerek ya da isterse gariplikler denilerek bu pasajlar bir kez çıkarılıp atıldı mı, "düşünce tasarrufu ilkesi"nin idealist niteliği yadsınamaz bir durum alır. Kantçı Hönigswald, örneğin, bir yandan Mach felsefesine karşı polemik yazıları yazarken, onun "düşünce tasarrufu ilkesini", "kantçı fikirler çemberine" bir yaklaşma olarak selamlar. (Dr. Richard Hönigswald, Zur Kritik der Machschen Philosophie, Berlin 1903, s. 27.) Gerçekte, eğer biz, duyumlarımızda verilen nesnel gerçekliği tanımıyorsak, "tasarruf ilkesini" özneden değil de başka nereden çıkarabilirdik? Duyumlar, kuşkusuz, içlerinde hiç bir "tasarrufluluk" taşımazlar. Demek ki, düşünce, bize duyumun içinde bulunmayan bir öğe getirir! Şu halde, "tasarruf ilkesi" deneyden (= duyumlardan) çıkartılmış değildir, ama her deneyden önce gelen bir şeydir ve Kant'ın kategorileri gibi, bütün deneyin mantıksal koşulunu oluşturur. Hönigswald, Duyumların Tahlili'nden şu aşağıdaki pasajı aktarır. "Bizim bedensel ve ruhsal dengemizden, doğada gerçekleşme yolunda olan süreçlerin belirlenme özdeşliğine, türdeşliğine varabiliriz." (Rusça çeviri, s. 281.) Bu olumlamaların öznel idealist niteliği ve Mach'ın önselliğe varmış Petzoldt ile yakınlığı kuşku götürmez. İdealist Wundt, "düşünce tasarrufu ilkesini" işleyerek, pek esprili bir biçimde Mach'ı "tersyüz olmuş Kant" diye nitelendiriyor. (Systematische Philosophie, Leipzig 1907, s. 128.) Kant'ta önseli ve deneyi buluruz. Mach'ta ise deneyi ve önseli buluruz, çünkü Mach'ın düşünce tasarrufu ilkesi, özünde önseldir (s. 130). Ya ilişkiler (Verknüpfung), (Mach'ın kesin olarak yadsıdığı) "doğanın nesne! yasası" olarak bizzat şeylerin içindedirler, ya da "öznel bir betimleme ilkesini" temsil ederler (s. 130). Tasarruf ilkesi, Mach'ta özneldir ve anlam farklılıkları taşıyabilen erekbilimsel (téléologique) bir ilke olarak kommt wie aus der Pistole geschossen*12 –- nereden çıktığı belli değildir (s. 131). Gördüğünüz gibi, felsefe terimleri uzmanları, söylenene bakarak bir  küçük "yeni" terimin, öznelcilikle nesnelcilik arasındaki, idealizmle materyalizm arasındaki çelişkiyi ortadan kaldırabileceğine inanmaya hazır olan bizim mahçılarımız kadar safdil değiller. 

Son olarak, bir de İngiliz filozofu yalansız dolamız kendi kendini birci tinselci diye nitelendiren James Ward'a başvuralım. Ward, Mach'la polemik yapmak şöyle dursun, daha aşağıda da göreceğimiz gibi, materyalizme karşı savaşında fizikteki bütün Mach eğiliminden yararlanır ve Mach'ta "yalınlığın ölçütü"nün "nesnel değil özellikle öznel" (Naturalism and Agnosticism, c. I, 3. baskı, s. 82) olduğunu kesin olarak ifade eder. 

İşte bütün bunlardan sonra, bilgibiliminin temeli sayılan düşünce tasarrufu ilkesinin Alman kantçılarının ve İngiliz tinselcilerinin hoşuna gitmesi hiç de garip görülemez. Ama marksist olmak isteyen kişilerin, materyalist Marks'ın ekonomi politiğini Mach'ın bilgibilimsel ekonomisine yaklaştırmaları ancak gülünç olabilir. 

Burada "dünyanın birliği" üzerine birkaç söz söylemek uygun olacak. Bay P. Yuşkeviç, yüzüncü ve bininci kez, bizim mahçılarımızın bu konuda yarattıkları anlatılması olanaksız karışıklığı, açıklıkla ortaya serdi. Anti-Dühring'de Engels, dünyanın birliğini düşüncenin birliğinden sonuç olarak çıkartan Dühring'e yanıt verirken şöyle diyordu: "Dünyanın gerçek birliği maddiliğine dayanır ve bu maddilik birkaç hokkabaz çığırtkanlığıyla değil, ama felsefe ve doğa biliminin uzun ve zahmetli bir açmdırmasıyla kanıtlanır." (s. 31.)[52] Bay Yuşkeviç bu pasajı alıyor ve "karşı çıkıyor": "Her şeyden önce, burada, ‘dünyanın birliğinin onun maddiliğine dayandığı' savının ne anlama geldiği açık değildir". (Op. cit., s. 52.) 

Çok hoş değil mi? Bu bay, materyalizmin en temel ilkelerinin kendisine açık görünmediklerini belirtmek için herkesin önünde marksizm felsefesi üzerine irdeleme yapmaya koyuluyor! Engels, Dühring örneği ile, tutarlı olduğunu ileri süren herhangi bir felsefenin dünyanın birliğini ya düşünceden –ki bu durumda bu felsefe tinselcilik ve inancılık karşısında çaresiz kalır (Anti-Dühring, s. 30) ve uslamlaması, kaçınılmaz olarak bir laf kalabalığına dönüşür– ya da bizim dışımızda varolan, uzun zamandan beri bilgibilimde madde adını taşıyan ve doğa bilimlerinin inceleme konusu olan nesnel gerçeklikten çıkarabileceğini göstermiştir. Böyle bir şeyin kendisine "açık gelmediği" bir kimse ile ciddi olarak konuşmak yararsızdır, çünkü bu kimse, Engels'in açık-seçik materyalist olan önermesine gerçek bir yanıt vermekten sahtekarca kaçınmak için, bu "açık değil" demektedir, ve böyle yaparak "türdeşlik ilkesi ve varlığın birliği ilkesinin başlıca postulatı" konusunda (Yuşkeviç, op. cit, s. 51), "bilimsel deney, ancak, araştırmanın temeli yapıldığında mümkün olduğuna göre, bunların deneyden çıkarıldığını söylemenin doğru olamayacağı" şeklinde "önermeler" (İbid.) olarak postulatlar konusunda salt Dühring'vari zırvalamaktadır. Düpedüz zevzeklik, çünkü, eğer bu bayın, ne kadar az olursa olsun, basılmış şeylere biraz saygısı olsaydı, deneyden ileri gelmeyen önermeler olabileceği ve bu önermeler olmadan da deneyin olanak dışı olduğu fikrinin genel olarak idealist, özel olarak da kantçı niteliğini görürdü. Bay Yuşkeviç ve benzerlerinin "felsefesi", çeşitli kitaplardan derlenmiş bir sözcük yığını ve materyalist Dietzgen'in açık yanılgılarıyla bir araya getirilmesidir. 

Daha çok, ciddi bir ampiryokritikçi Joseph Petzoldt'un evrenin birliği üzerine uslamlamalarını izleyelim. Petzoldt'un Giriş'inin II. cildinin 29. bölümü şu adı taşıyor: "Bilgi alanında tekdüzeliğe (einheitlich) eğilim. Bütün bu olup bitenlerin özdeşliğinin postulatı." Bu uslamlamalardan bazı örnekler verelim: "... Sadece birlik içersinde düşüncenin, ötesine gidemeyeceği ve bunun sonucu olarak içersinde verilen alanda bütün olguları hesaba kattığında düşüncenin, dinginliğe kavuşabileceği doğal bir amaç bulunabilir." (79.) "... Doğanın her zaman birlik'in isteklerini yerine getirmediği kuşkusuzdur; ama daha şimdiden doğanın birçok durumda dinginlik isteğini karşıladığı da her türlü kuşkunun dışındadır ve şimdiye kadarki bütün araştırmalarımız, bizi, doğanın, gelecekte de, bu isteği, bütün durumlarda karşılayacağını çok olası saymaya götürüyor. Bunun içindir ki, ruh durumunu, kalımlı durumlara doğru bir eğilim olarak tanımlamak, onu birliğe doğru bir eğilim olarak tanımlamaktan daha doğru olur. ... Kalımlı durumlar ilkesi, daha derin ve daha geniş bir ilkedir. ... Haeckel, hayvanlar alemi ve bitkiler alemi yanında Protistler [53] aleminin kabulünü önerirken, soruna, ancak eksik bir çözüm getiriyor, çünkü, bu çözüm, yalnız bir güçlük olan yerde iki güçlük yaratıyor: daha önce, biz, hayvanlar ile bitkiler arasında kesin olmayan bir sınıra sahiptik: şimdi ise protistler, ne hayvanlardan, ne de bitkilerden kesin olarak ayırdedilebiliyor. ... Elbette ki şeylerin bu durumu, kesin değildir (endgülting). Kavramların bu anlam belirsizliği, başka çare bulunamadığı takdirde, uzmanlar arasında bir uzlaşma ile ve oyların çoğunluğu ile alınmış bir karar ile olsa da, şu ya da bu biçimde ortadan kaldırılmalıdır." (s. 80-81.) 

Yeterli değil mi? Ampiryokritikçi Petzoldt'un Dühring'den biraz da olsa daha iyi olmadığı meydanda. Ama hasımlara karşı bile adil olmak gerekir: Petzoldt, hiç olmazsa, bütün yapıtlarında, materyalizmi bir felsefe eğilimi olarak kararlı ve kesin bir biçimde reddetmek İçin azçok bilimsel bir iyi niyet gösteriyor. O, hiç olmazsa, önce materyalist kılığına bürünüp sonra da felsefenin en be İli başlı akımlarının en basit ayırdedilme noktasının "açıklıktan yoksun" olduğunu beyan etmek küçüklüğüne düşmüyor.

5. UZAY VE ZAMAN


Blogger tarafından desteklenmektedir.