"SİMGELER TEORİSİ" (YA DA HİYEROGLİFLER TEORİSİ)
Materyalizm ve Ampiryokritisizm
Lenin
6. "SİMGELER TEORİSİ" (YA DA HİYEROGLİFLER TEORİSİ) VE HELMHOLTZ'UN ELEŞTİRİSİ
Lenin
6. "SİMGELER TEORİSİ" (YA DA HİYEROGLİFLER TEORİSİ) VE HELMHOLTZ'UN ELEŞTİRİSİ
İdealistler, ampiryokritisizmin omuzdaşları ve sürdürücüleri hakkında söylemiş olduklarımızı tamamlamak için, bizim yazınımızda geçen bazı felsefe savlarının mahçı eleştirisinin niteliği üzerinde durmak yerinde olacaktır. Örneğin marksist geçinen bizim mahçılarımız, öznel bir coşkuyla Plehanov'un "hiyerogüfler"ine sarılıyorlar, yani insanın duyumlarının, fikirlerinin, gerçek şeylerin ve doğal süreçlerin bir kopyası, onların bir imgesi olmadığı, ama saymaca imler, işaretler, simgeler, hiyeroglifler vb. oldukları teorisinin üzerine atılıyorlar.[76] Bazarov bu hiyeroglifli materyalizmle alay ediyor ve şunu da söylemek gerekir ki, eğer o, bu materyalizmi, hiyeroglifli olmayan bir materyalizm adına reddetseydi haklı olurdu. Ama Bazarov, burada, bir kez daha, bir hokkabazbğa başvuruyor ve materyalizmi yadsıyışını el altından "hiyeroglifçiliğin" bir eleştirisi olarak sokuşturuyor. Engels, simgelerden, hiyerogliflerden değil, şeylerin kopyalarından, fotoğraflarından, imgelerinden ve yansılarından sözeder. Bazarov, Plehanov'un Engels'in materyalist formülünden uzaklaşmakla ne kadar yanıldığım göstereceğine, Plehanov'un yanılgısını araç olarak kullanarak, Engels'in ifade ettiği gerçeği okurun gözünden saklıyor.
Aynı zamanda hem Plehanov'un yanılgısını, hem de Bazarov'un kafa karışıklığını açıklamak için "simgeler (hiyeroglif sözcüğünün yerine simge sözcüğünü koymak hiç birşeyi değiştirmez) teorisF'nin İleri gelen bir temsilcisi olan Helmholtz'u alalım ve görelim bakalım bu yazar materyalistler tarafından ve mahçılarla bağlaşık olan idealistler tarafından hangi eleştirilere uğramıştır.
Doğa bilimlerinde yetkesi çok büyük olan Helmholtz. felsefede, doğalcıların büyük çoğunluğu gibi ve onlar kadar tutarsız oldu. Kantçılığa eğilim gösterdi, ama kantçılığın bilgibiliminde bu görüş açısına da tutarlı bir biçimde katılmadı. işte, örneğin, onun Fizyolojik Optik'inde düşüncelerle nesneler arasındaki uyum konusunda bazı bölümler: "... duyumları yalmz dış dünya ilişkilerinin simgeleri olarak belirttim, onların temsil ettikleri şeylerin herhangi bir benzerlik ya da eşdeğerlik taşıdıklarını yadsıdım." (Fransızca çevirisinde, s. 579; Almanca aslında, s. 442.) Bu, bir bilinemezciliktir, ama biraz aşağıda aynı sayfada şunu okuyoruz: "Bizim kavramlarımız ve tasarımlarımız, algıladığımız ve kavradığımız nesnelerin bizim sinir sistemimiz ve bilincimiz üzerinde meydana getirdikleri etkilerdir." Bu da materyalizmdir. Helmholtz'un mutlak gerçek ile göreli gerçek arasındaki ilişkiler hakkında kesin, berrak bir fikri yoktur, daha ileriki uslamlamaları da bunu belgeler, örneğin biraz daha aşağıda şöyle diyor: "Şu halde, pratik gerçekten başka, bir de bizim tasarımlarımızın gerçeğinden sözetmenin kesinlikle hiç bir anlamı olmadığına inanıyorum. Bizim şeylerden oluşturduğumuz fikirler, hareketlerimizi ve eylemlerimizi düzenlemek için kullanmayı öğrendiğimiz nesnelerin simgeleri, doğal işaretleri olabilirler ancak. Biz, bu simgelerin anlamlarım doğru olarak çözmeyi öğrendik mi, bunların yardımıyla eylemlerimizi istenen sonucu meydana getirecek biçimde yöneltebilecek durumda oluruz. ..."
Bu doğru değil: Helmholtz burada öznelciliğe, nesnel gerçekliğin ve nesnel doğrunun yadsınmasına kayıyor. Ve paragrafını şu sözlerle bitirirken apaçık bir yanılgıya varıyor: "Fikir ve o fikrin temsil ettiği nesne birbirlerinden apayrı iki dünyaya aittirler. ..." Yalmz kantçılar fikri gerçeklikten, bilinci maddeden böyle ayırırlar. Bununla birlikte biraz daha ileride şunları okuyoruz: "Dış nesnelerin özelliklerine gelince, bizim bu dış nesnelere maledebileceğimiz bütün özellikle in yalnız bu nesnelerin bizim duyularımız üzerindeki ya da doğanın başka nesneleri üzerindeki etkilerini belirttiklerini görmek için biracık kafa işletmek yeter." (Fransızca çevirisinin 581,Almanca aslında 444. sayfa, ben Fransızcadan çeviriyorum.) Helmholtz, burada, bir kez daha materyalizme dönüyor. Helmholtz, kimi kez düşüncenin önsel yasalarını kabul eden; kimi kez zamanın ve uzayın "aşkın gerçekliği"ne (yani bunların materyalist anlayışına) eğilim gösteren; kimi kez, insanların duyumlarını duyu örgenlerimiz üzerinde etki yapan dış nesnelerden çıkartan, kimi kez duyumların yalnız simgeler olduklarını, yani belirttikleri şeylerin "büsbütün farklı" dünyalarından ayrılmış keyfi işaretler olduklarını söyleyen tutarsız bir Rantçıydı. (Bkz: Victor Heyfelder, Über den Begriff der Erfahrung bei Helmholtz, Berlin 1897.)
1878 yılında yaptığı, "algıda olgular" üzerine konuşmasında (Leclair, bu konuşma için "gerçekçiler kampında kayda değer bir olay" diyor) Helmholtz görüşlerini şöyle açıklamıştı: "Duyumlarımız, gerçekten de dış nedenlerin bizim duyu örgenlerimizde meydana getirdikleri etkilerdir, etkilerin kendilerini ortaya koyuş tarzları, kuşkusuz bu etkiye uğrayan aygıtın niteliğine bağlıdır. Duyumlarımızın niteliği, bize, bu duyumu üreten dış eylemin özellikleri konusunda bilgi verdiği ölçüde, duyum onun imgesi değil, işareti (Zcichen) olarak kabul edilebilir. Çünkü imgeden, imgelediği nesneye benzemesi istenir. ... Ama bir işaretin işaret ettiği şeye benzemesine gerek yoktur..." (Vorträge und Reden, 1884, c. II, s. 226.) Duyumlar, eğer şeylerin imgeleri değil de, yalnızca bu şeylerle "hiç bir benzerlikleri" olmayan birer işaret, birer simge iseler, o zaman Helmholtz'un ilk materyalist öncülü tehlikeye düşer; dış nesnelerin varlığı kuşku konusu olur; çünkü işaretler ya da simgeler, büyük bir olasılıkla sanal nesneleri gösterebilirler ve böylesine işaret ve simge örnekleri kimseye yabancı değildir. Helmholtz, Kant'ı izleyerek, "görüngü" ve "kendinde-şey" arasında mutlak sınıra benzer bir şey çizmeyi dener. Helmholtz, dosdoğru, duru ve açık materyalizme karşı aşılmaz bir peşin yargı taşır. Ama gene de kendisi biraz ileride şöyle diyor: "Aşırılığa kadar götürülmüş, yaşamı yalnız bir düş olarak görmek isteyecek bir öznel idealist sistemin nasıl çürütülebileceğini bilemiyorum. Onun inanılmaz, son derece yetersiz olduğu söylenebilir –ve ben, bu bakımdan en kuvvetli yadsımaların altına imzamı atardım– ama gene de daha tutarlı konabilirdi. ... Gerçekçi varsayımlar, tersine, bir eylemi izleyen, iradenin bir önceki itisiyle ruhsal bağı olmayan algı değişikliklerine uygun düşen sıradan kişisel gözlemin tanıklığına (Aussage) güvenir. Bu varsayım, günlük algılarımız tarafından doğrulanır gözüken her şeyin, yani bizim dışımızdaki maddi dünyanın, düşüncelerimizden bağımsız olarak varolduğunu kabul eder." (s. 242-243.) "Kuşkusuz, gerçekçi varsayım, bizim yapabileceğimiz varsayımların en basiti, son derece geniş uygulama alanlarından en iyi denetlenebilen ve en iyi doğrulanabilen, ve bütün bölümleriyle en belirli olan, bu bakımdan da eylem temeli olarak büyük ölçüde pratik ve verimli bir varsayımdır." (s. 243.) Helmholtz'un bilinemezciliği de "utangaç materyalizme" benziyor, yalnız aşağı yukarı şu farkla ki, biz, onda, Berkeley'den esinlenen Huxley'in belirtileri yerine, kantçı belirtiler görüyoruz.
Bunun içindir ki, Feuerbach'ın öğretilisi AIbrecht Rau, Helmholtz'un simgeler teorisini "gerçekçilikten" tutarsız bir sapma olarak şiddetle eleştiriyor. Helmholtz'un temel görüşü diyor Rau, gerçekçi bir varsayımdır, ki buna göre, "biz, şeylerin nesnel özelliklerini, duyularımızın yardımıyla anlarız".18 Simgeler teorisi (daha önce gördüğümüz gibi tamamıyla materyalist olan) bu görüş açısıyla uzlaştırılamaz, çünkü algılara karşı bir güvensizlik, duyu örgenlerimizin tanıklığına karşı bir güvensizlik gösterir. Kuşkusuz imge, hiç bir zaman modele eşitlenemez, ama imge başka şeydir, simge ya da saymaca işaret başka. İmge, zorunlu ve kaçınılmaz olarak, "imgelendiği" şeyin nesnel gerçekliğini gösterir. "Saymaca işaret", simge, hiyeroglif, tümden gereksiz, bir bilinemezcilik öğesini işin içine sokan kavramlardır. Onun için Rau'nun, Helmholtz teorisi ile kantçılığa haraç ödüyor demekte yerden göğe hakkı vardır. "Eğer Helmholtz, diyor Rau, kendi gerçekçi anlayışına bağlı kalsaydı, cisimlerin özelliklerinin, aynı zamanda, hem cisimlerin kendi aralarındaki ilişkileri, hem de cisimlerin bizimle olan ilişkilerini ifade ettiği temel ilkesi ile yetinseydi, kuşkusuz bütün simgeler teorisine hiç gerek duymazdı; o zaman, açık, kısa ve öz olarak, bizde, şeyler tarafından belirlenen duyumlar, bu şeylerin özlerinin yansılarıdır diyebilirdi." (İbid., s. 320.)
İşte Helmholtz'un bir materyalist tarafından eleştirisi budur. Bu materyalist, Helmholtz'un hiyeroglifçi ya da simgeci materyalizmini ya da yarı-materyalizmini Feuerbach'uı tutarlı materyalizmi lehine reddediyor. İdealist Leclair (Mach'ın gözbebeği "içkinci okul"un temsilcisidir) de, Helmholtz'u tutarsızlıkla, materyalizm ve tinselcilik arasında yalpalamakla suçluyor. (Der Realismus, vb., s. 154.) Ama Leclair'in gözünde, simgeler teorisi yetersiz bir materyalizm değil, tersine aşırı materyalist bir teoridir. "Helmholtz, diye yazıyor Leclair, bilincimizin algılarının, zaman içerisinde sıralanışının olduğu kadar, aşkın nedenlerin özdeşliğinin ya da farklılığının kavranması için de yeterli destek sağladığını düşünür. Helmholtz'a göre bu, aşkınlık alanındaki (yani nesnel olarak gerçek olan alandaki) yasanın varsayımı ve kavranması için yeterlidir, (s. 33.) Ve Leclair "Helmholtz'un bu dogmacı önyargısı"na karşı gürlüyor. "Berkeley'in tanrısı, zihnimizdeki düşüncelerin doğal yasasına uygun düşen varsayılı bir neden olarak en azından bir dış nesneler dünyası kadar bizim nedensellik gereksinmemizi doyurma yeteneğindedir." (s. 34) diye haykırıyor. "Simgeler teorisinin tutarlı bir uygulaması ... büyük ölçüde kaba gerçekçiliğin [yani materyalizmin] cömert bir katıntısı olmadan hiç bir şey başaramaz." (s. 35.)
İşte "eleştirici bir idealist" de 1879'da materyalizminden dolayı Helmholtz'u böyle eleştiriyordu. Yirmi yıl sonra, hocasının büyük övgüsünü kazanmış Mach'ın öğrencisi Kleinpeter, "Ernst Mach ve Heinrich Hertz'de Fiziğin İlkeleri"19 adlı makalesinde, Helmholtz'un "eskimiş" fikirlerini, Mach'ın "modern" felsefesinin yardımıyla şu aşağıdaki biçimde çürütüyordu. Şimdilik (temelde Helmholtz kadar tutarsız olan) Hertz'i bir yana bırakalım ve Kleinpeter'in Mach ile Helmholtz'u karşılaştırmasını görelim. Kleinpeter, bu İki yazarın yapıtlarından çeşitli bölümler aktardıktan ve Mach'ın cisimlerin zihinsel simgeler ve duyum karmaşaları oldukları yolundaki bilinen iddialarım özellikle vurguladıktan sonra, şöyle diyor:
"Eğer Helmholtz'un düşünce çizgisini izleyecek olursak, bu düşüncelerde şu temel postulatlarla karşılaşırız:
"1° Dış dünyaya ait nesneler vardır.
"2° Bu nesnelerin herhangi bir nedenin (gerçek diye değerlendirilen bir nedenin) etkisi olmaksızın biçim değiştirmeleri düşünülemez.
"3° ‘Neden, sözcüğün ilk anlamıyla, değiştirilemez kalıntı, ya da değişmekte olan görüngünün ardındaki varlıktır, yani onun hareketinin, kuvvetinin maddesi ve yasasıdır.* [Kleinpeter'in Helmholtz'dan aktarması.]
"4° Bütün görüngüleri sağlam bir mantıkla, bir tek ünlem altında, açık bir biçimde nedenlerinden çıkartmak mümkündür.
"5° Bu amaca ulaşma nesnel gerçeğe sahip olmaya eşdeğerdir, nesnel gerçeğin ele geçirilmesi (Erlangung) böylece kavranabilir kabul edilmiştir." (s. 163.)
Bu öncüllerdeki çelişkilerin ve bu çelişkilerin yarattığı çözümlenmez sorunların isyan ettirdiği Kleinpeter; Helmholtz'un bu görüşlere kesenkes bağlı kalmadığı ve zaman zaman "Mach'ın madde, kuvvet, neden vb. sözcüklerine verdiği salt mantıksal anlamı hatırlatan deyimler" kullandığını yazıyor.
"Mach'ın o kadar açık, o kadar güzel sözlerini hatırlarsa', Helmholtz'un bizi tatmin edememiş olmasının nedenini bulmak güç olmaz. Kütle, kuvvet vb. sözcüklerine verilen yanlış imlemler, Helmholtz'un bütün düşünce düzeninin zayıf yanıdır. Bunlar yalnızca kavramlar ve hayalimizin ürünü olan şeylerdir, düşüncenin dışında var olan gerçekler değil. Biz böyle şeyleri bilecek konumda bile değiliz. Yetkin olmayışları yüzünden, duyumlarımızın gözlemlerinden kesenkes tek olarak belirlenmiş bir sonuç bile çıkarabilme yeteneğinden genel olarak yoksunuz. Örneğin, belli bir göstergeye bakarak (durch Ablesen einer Skala) belirli bir rakam elde edeceğimizi hiç bir zaman ileri süremeyiz; her zaman, belli sınırlar içinde, gözlem olgularıyla aynı ölçüde bağdaşan sonsuz sayıda rakam olanağı vardır. Bizim dışımızda bulunan herhangi bir gerçek şeyin bilgisine sahip olmak, bizim için oldukça olanaksızdır. Bunu yapabileceğimizi ve gerçekliği tanıyabileceğimizi varsaysak bile, onlara mantığın yasalarını uygulamaya hiç bir hakkımız olamaz, çünkü mantık yasaları bizim, yasalarımız olduklarından ancak bizim kavramlarımıza, bizim düşüncemizin ürünlerine uygulanabilirler [italikler Kleinpeter'indir]. Olgular arasında mantıklı bir bağlantı yoktur, yalnız yalın bir süreklilik vardır; söz götürmez yargılar burada anlaşılmaz şeylerdir. Şu halde, bir olgunun bir başkasının nedeni olduğunu olumlamak yanlıştır; ve Helmholtz'un bu anlayış üzerine kurulmuş her çıkarsaması bu olumlama ile birlikte suya düşer. Nihayet, yalnız bizim duyularımızın nitelikleri nedeniyle değil, aynı zamanda, insan olarak biz (Wir als Menschen) bizden oldukça bağımsız olarak var olan herhangi bir şey konusunda genel olarak bir düşünceye sahip olamayacağımız için de, nesnel gerçeğe, yani her türlü özneden bağımsız olarak var olan gerçeğe ulaşmak olanaksızdır." (s. 164.)
Okurun da gördüğü gibi, bizim Mach öğretilisi, hocasının ve kendini bir mahçı kabul etmeyen Bogdanov'un gözde deyimlerini yineleyerek Helmholtz'un felsefesini, idealist Lir görüş açısından, tamamen reddediyor. Simgeler teorisi, onu önemsiz ve belki de materyalizmden raslansal bir sapma olarak gören bu idealist tarafından özel olarak ötekilerden ayrı tutulmuyor bile. Ama Kleinpeter, Helmholtz'u, "fizikçilerin çoğunluğunun hâlâ paylaştıkları" "geleneksel fizik görüşlerinin" (s. 160) bir temsilcisi sayıyor.
Özet olarak, görüyoruz ki, Plehanov, materyalizm açıklamasuıda açık bir yanılgıya düşmüştür; Bazarov ise işi iyice karıştırmıştır, materyalizmle idealizmi aynı kefeye koymuş ve "simgeler teorisine" ya da "hiyeroglifli materyalizme", karşıt olarak "duyulardan gelen tasarımların da bizim dışımızdaki gerçek olduğu" idealist saçmasını ileri sürmüştür. Materyalistler, Kant'ın olduğu kadar kantçı Helmholtz'un da soluna, mahçüar ise sağına gitmişlerdir.
7. DÜHRİNG'İN İKİ TÜR ELEŞTİRİSİ