Header Ads

Header ADS

MODERN FİZİKTE İKİ AKIM VE İNGİLİZ TİNSELCİLİĞİ

Materyalizm ve Ampiryokritisizm
Lenin


4. MODERN FİZİKTE İKİ AKIM VE İNGİLİZ TİNSELCİLİĞİ

Yeni fizikten çıkartılan çeşitli vargılar üzerinde günümüz yazınında sürdürülen felsefi kavgayı somut bir biçimde göstermek için sözü, İngilizlerden başlamak üzere, "kavgacıların" kendilerine bırakalım. Fizikçi Arthur W. Rücker bir doğa bilgini açısından bir eğilimi savunuyor; filozof James Ward ise bilgibilim açısından bir başka eğilimi savunuyor. 

İngiliz doğa bilginlerinin Glasgow'da, 1901'de toplanan kongresinin fizik bölümü başkanı A. W. Rücker konuşmasına konu olarak fizik teorisinin değerini ve atomların, özellikle de esir'in varlığı konusunda su yüzüne çıkan kuşkuları seçti. Konuşmacı, bu sorunu ortaya atmış olan, fizikçi Poincaré'den, Poynting'den (bu sonuncusu simgecilerin ve mahçıların bir İngiliz kafadarıdır) ve filozof Ward'dan ve E. Haeckel'in ünlü kitabından sözetti ve kendi özel görüşlerini sunmaya çalıştı.5

"Sözkonusu olan sorun, diyor Rücker, bilimsel teorilerin temelinde yatan ve şimdi en genel bir biçimde benimsenmiş olan varsayımların bizi çevreleyen evrenin yapısının tam doğru bir betimlemesi olarak mı, yoksa kısaca elverişli kurgular olarak mı değerlendirilmeleri gerektiğidir." (Bogdanov, Yuşkeviç ve ortakları ile olan tartışmamızın terimlerini kullanacak olursak: bu varsayımlar nesnel gerçekliğin, hareket eden maddenin kopyaları mıdırlar, yoksa bir "yöntembilim", bir "salt simgeler"
, "deneyin örgenlenmiş biçimleri" midirler?) Rücker iki teori arasında pratikte bir ayrım olmayacağım kabul ediyor: bir ırmağın doğrultusu, yalnızca bir haritayı ya da bir diyagram üzerindeki mavi çizgiyi İnceleyen birisi tarafından olduğu kadar, bu çizginin gerçek bir ırmağı temsil ettiğini bilen biri tarafından da belirlenebilir. Elverişli bir kurgu açısından teori "belleğin işini kolaylaştıracak", yapay bir sisteme uygun olarak gözlemlerimizde bir "düzen yaratma" aracı, "bilgimizi düzenleyen", onu denklemlere indirgeyen bir araç olacaktır, vb.. Söz gelişi, ısı bir hareket biçimidir, bir enerjidir demekle ve böylece "hareket halindeki atomların canlı bir kavramını, gerçek niteliğini tanımlamaya girişmediğimiz ısı enerjisi gibi renksiz bir tümce ile" değiştirmekle yetinebiliriz. Bununla birlikte bu yolla çok büyük bilimsel başarılara varma olanağını kabul eden Rücker, "böyle bir taktikler sisteminin ortaya konmasının, bilimin gerçek uğruna mücadelesinde son söz olarak kabul edilemeyeceğini iddia eder". Sorunlar hâlâ çözüm bekliyor: "Maddenin ortaya koyduğu görüngüden maddenin kendi yapısına doğru giderek bir sonuç çıkarabilir miyiz? ... bilimin daha önce çizmiş olduğu krokinin, bir ölçüde, gerçeğin basit bir diyagramı değil de, bir kopyası olduğuna inanmaya hakkımız var mı?" 

Maddenin yapısı sorununu tahlil ederken, Rücker, örnek olarak havayı alıyor. Hava, diyor, gazdan yapılmıştır ve bilim "her basit gazı bir atomlar ve esir karışımı halinde" ayrıştırır. "... ˜Dur!' diye bağıranlar var ... moleküller ve atomlar doğrudan algılanamazlar... ve yalnızca işe yarayan basit kavramlardır bunlar, gerçeklikler olarak kabul edilemezler." Rücker bilimin evrimi içinde karşılaşılan pek çok olaylardan birine başvurarak, bu itirazı göğüslüyor: Satürn'ün halkaları teleskopla incelendiğinde, sürekli bir kütle olarak görünmektedir. Matematikçiler, hesaplamalarla bunun olanaksız olduğunu tanıtladılar, tayf analizi bu hesaplardan çıkartılan sonuçları doğruladı. Bir başka itiraz şöyle: atomlara ve esire, duyularımızın sıradan maddede ortaya çıkarmadıkları özellikler yakıştırılır. Rücker, gazların ve sıvıların vb. yayılması örnekleri ile bunu da yanıtlar. Olgular, gözlemler, deneyler, maddenin birbirinden ayrı parçacıklardan ya da taneciklerden yapılmış olduğunu göstermektedir. Bu parçacıklar, bu atomlar, onları kuşatan "ilk ortamdan", ya da "temel ortamdan" (esirden) değişik midirler, yoksa bu ortamın özel bir durumdaki parçalan mıdırlar sorunu henüz çözümlenmemiş bir sorundur ve hiç bir bakımdan bizzat atomların varlığı teorisi ile ilgili değildir. Sıradan maddeden (atomlar ve esir) farklı "yarı-maddi tözlerin" varolduklarını gösteren deney tanıtlarını önsel olarak yadsımanın hiç bir temeli yoktur. Ayrıntılarda yapılan hatalar kaçınılamazdır, ama bilimsel verilerin tamamı atomların ve moleküllerin varlığından kuşkuya yer bırakmaz. 

Rücker, daha sonra negatif elektrik yükü taşıyan cisimciklerden (ya da elektronlardan) bileşmiş atomların yapısı ile ilgili yeni verilere işaret ediyor ve değişik deneylerin ve moleküllerin boyutları üzerine yapılan hesapların benzer sonuçlarını anıyor: "ilk yaklaşık hesapla" moleküllerin çapı, aşağı yukarı yüz milimikron (ya da milimetrenin milyonda biri) kadardır. Rücker'in özel gözlemleri ve yeni-dirimselcilik (neo-vitalisme)[96] eleştirisi üzerinde durmaksızın sadece çıkardığı sonuçları aktaralım: 

"Şimdiye kadar bilimsel teorinin ilerlemesinde başı çeken fikirlerin değerini azımsayanlar da, çok kez, şu taban tabana birbirlerine karşı iki sav arasında seçim yapmaktan başka bir çare olmadığını kabul ediyorlar: atom ve esir, ya bilimsel imgelemin basit yapıntılarıdır, ya da şimdi artık yeterli olmadığı kabul edilen atomların ve esirin bir mekaniksel teorisi, eğer yetkinleştirilebilseydi, bize sözkonusu temel gerçekliklerin tam ve uygun bir ifadesini verebilirdi. Ama kendi payıma ben bir via media (orta yol) olduğuna inanıyorum." Karanlık bir odadaki insan, nesneleri çok belirsiz olarak seçer, ama eğer eşyalara çarpmıyor, kapı yerine aynadan çıkmaya kalkışmıyorsa, bazı şeyleri doğru görüyor demektir. Onun için, ne doğanın daha derinliklerine inmekten caymaya, ne de bizi kuşatan dünyanın bütün gizemini açığa çıkardığımızı ileri sürmeye gerek vardır: "Atomların ve atomların içinde var oldukları esirin niteliğinin tutarlı bir imgesini henüz çizmediğimiz kabul edilebilir. Ama teorilerimizin bazılarının niteliklerinin geçici olmalarına karşın, birçok önemli güçlüklere karşın, atomlar teorisinin birçok olguyu birleştirdiği, pek karmaşık olanları yalınlaştırdığı, teorimizin esas yapısının doğru olduğu konusunda direnmekte – hiç olmazsa eşit ölçüde akla uygun karşı varsayımlar ortaya atılana dek – haklı olduğumuzu; atomların şaşkın matematikçilere yardım etmekten çok fiziksel gerçekliklere yardımcı olduğunu göstermeye çalıştım." 

Konuşmasını böyle tamamladı. Okur, görecektir ki, bu konuşmacı bilgibilimle uğraşmayıp aslında kuşkusuz bir  yığın bilim adamı adına, esas olarak içgüdüsel bir materyalist görüş açısını savunuyordu. Onun tutumunun özü şudur: Fizik teorisi nesnel gerçekliğin (gittikçe daha kesinleşen) bir kopyasıdır; dünya, onun hakkındaki bilgimizin gittikçe daha derinlemesine geliştiği hareket halindeki maddedir. Rücker'in felsefesinin doğru olmayan yanları, esir hareketinin "mekanik" (neden elektromanyetik değil de mekanik) teorisinin hiç de zorunlu olmayan savunmasından ve göreli gerçek ile mutlak gerçek arasındaki ilişkileri anlayamamış olmasından ileri geliyor. Bu fizikçide eksik olan yalnız diyalektik materyalizmi bilmemesidir (eğer İngiliz profesörlerinin kendilerini "bilinemezci" demeye zorlayan şu pek önemli toplumsal endişeleri bir yana bırakırsak). 

Şimdi de bu felsefenin tinselci James Ward tarafından eleştirisini görelim: "Doğalcılık bir bilim değildir, ve ona temel hizmeti gören mekanikçi doğa teorisi de bir bilim değildir. ... Ama her ne kadar doğalcılık ile doğa bilimleri, evrenin mekanikçi teorisi ve bir bilim olarak mekanik, mantık açısından, başka başka şeyler olsalar da, ilk bakışta aralarındaki benzerlik büyüktür ve tarihsel olarak birbirlerine yakındırlar. Doğa bilimlerinin idealist (ya da tinselci) felsefe il& karıştırılması diye bir tehlike yoktur, çünkü bu felsefe, bilimin bilinçsiz olarak kabul ettiği bilgibilimsel varsayımların zorunlu olarak eleştirilmesini içerir."6 Doğrudur! Doğal bilimler bilinçsizce kendi öğretilerinin nesnel gerçekliği yansıttığını varsayarlar ve yalnızca böyle bir felsefe doğal bilimler ile bağdaştırılabilir! "... Doğalcılık için durum bambaşkadır, doğalcılık bilimin -kendisi kadar bilgi teorisinden de habersizdir. Gerçekte, materyalizm gibi doğalcılık da, metafizik gibi ele alınan bir fiziktir. ... Doğalcılık kuşkusuz materyalizmden daha az dogmatiktir, çünkü, gerçekliğin en son niteliği üzerine bilinemezci kayıtlar koyar; ama bu Bilinemez'in maddi yönünün önceliği üzerinde kararlılıkla direnir." 

Materyalist, fiziği bir metafizik gibi ele alır. Bu kanıtı çok iyi biliyoruz. İnsanın dışındaki nesnel gerçekliğin kabulüne metafizik deniliyor; tinselciler, materyalizme bu suçlamayı yöneltmekte kantçılara ve Hume'ün yandaşlarına katılıyorlar. Anlaşılması kolay bir şey; çünkü ilkin şeylerin, cisimlerin ya da herkesin bildiği nesnelerin nesnel gerçekliğini ortadan kaldırmadıkça, Rehmke'ninkiler cinsinden "gerçek kavramlar"ın yolunu temizleyip açmak olanağı yoktur!.. 

"Bir tüm olarak deney en iyi şekilde nasıl sistemleştirilir [Bogdanov'dan aşırıyorsunuz Bay Ward!] şeklindeki temelde felsefi olan sorun ortaya çıktığında, doğalcılar ... işe fiziksel yandan başlamamız gerektiğini söylemekten hoşlanırlar. Yalnızca fiziksel olgular, kesin, belirgin, sımsıkı birbirine bağlıdırlar; insanı heyecana getiren her düşünce, deniyor bize, maddenin ve hareketin tam ve kesin bir yeniden dağılımına götürülebilir. ... Bu denli felsefi genelliğe ve yaygınlığa sahip hu önermeler, fizik biliminden çıkan haklı çıkarsamalardır, ki modern fizikçilerimizin hiç biri değilse bile pek azı bunları doğrudan doğruya söyleyecek kadar yüreklidir. Ama bunların birçokları, bilimlerinin, Evrenin Mekanik Teorisinin üzerine oturduğu görünmeyen metafiziği, fiziksel gerçekçiliği açığa çıkarmaya uğraşanlarca saldırıya uğradığını düşünürler. ... Bu teorinin eleştirisi bundan önceki konuşmalarda [Rücker tarafından] böyle değerlendirilmiştir. ... Gerçekte, benim eleştirim [bütün mahçıların da tiksindikleri bu "metafizik" konusundaki eleştirim] bir fizik okulunun, neredeyse ortaçağ gerçekçiliğini tümüyle reddeden, sayıları ve etkileri gittikçe artan – eğer onlara bu ad verilebilirse – bir fizikçiler okulunun yorumlanmasına dayanır baştan aşağı. ... Uzun zamandan beri, bu gerçekçilik hiç bir karşı çıkma ile karşılaşmadı, ona karşı her başkaldırma, simdi bilimsel bir  anarşi gibi değerlendiriliyor. Bununla birlikte ona meydan okuyan Kirchhoff ve Poincaré gibi insanların –birçok başkaları arasında bu iki büyük adamın adını anıyoruz– bilimin yöntemlerini geçersiz kılmaya' çalıştıklarını düşünmek, kuşkusuz, saçmalığın daniskasıdır. ... Bunları fiziksel gerçekçiler olarak kolayca adlandırabileceğimiz eski okuldan ayırdetmek için, yeni okulu fiziksel simgeciler olarak adlandırabilirdik, Bu terim pek de yerinde sayılmaz, ama hiç değilse iki okul arasında bizi özellikle şimdi İlgilendiren, temel bir ayrımı belirtiyor. Sözkonusu sorun çok basit. Her iki okul da, besbelli, aynı algılanabilir deneylerden yola çıkıyorlar; her ikisi de temelde bir, ama ayrıntıda farklı soyut bir kavramsal sistem kullanıyorlar, her ikisi de aynı doğrulama yöntemine başvuruyorlar. Ama bu iki okuldan biri gittikçe son gerçekliğe yaklaştığına ve görüntüleri gittikçe daha çok arkasında bıraktığına inanıyor, öteki ise, somut olguların karmaşıklığı yerine, kafa ile yönlendirilebilir genelleştirilmiş betimleyici bir şemayı koyduğuna inanır. Her iki görünüşte de şeyler konusundaki, [Ward'ın italiği] sistemli bilgi olarak fiziğin değeri, değişmemiştir; her iki durumda da fiziğin gelecekteki gelişme ve pratik uygulama olanakları aynıdır. Ama iki okul arasındaki felsefi (speculative) farklılık çok büyüktür, ve bu bakımdan hangisinin doğru olduğu sorunu önem kazanır." Bu açık sözlü ve tutarlı tinselci, sorunu dikkate değer bir doğruluk ve açıklıkla koyuyor. Modern fiziğin iki okulu arasındaki fark gerçekten de yalnızca felsefidir, yalnızca bilgibilimseldir. Bu iki okul arasındaki başlıca ayrılık yalnız şu konudadır: biri, bizim teorimizin yansıttığı "en son" gerçeği (nesnel gerçeği demek gerekirdi) kabul eder, oysa öteki, teoriyi, yalnız deneyin sistemleştirilmesi, bir ampiryosemboller sistemi vb., vb. olarak gördüğünden bu gerçeği kabul etmez. Yeni fizik maddenin hareketinin yeni çeşitlerini ve biçimlerini bulmuş olarak, eski fiziksel kavramların yıkılmasından ötürü, felsefenin eski sorunlarım ortaya attı. Ve  felsefenin "orta" eğilimlerinden yana olanlar ("olgucular", Hume'ün ve Mach'ın öğretilileri) tartışmalı sorunu açıklıkla koymayı bilmiyorlarsa da, bu sorun üzerindeki bütün örtülerin yırtılıp atılması, açık yürekli idealist Ward'a kalıyor. 

"Rücker açış konuşmasını, son zamanlarda profesör Poincaré, prof. Poynting ve benim tarafımdan savunulmuş bulunan sembolik yorumlamalara karşı fiziksel gerçekçiliğin savunulmasına ayırdı." (s. 305-306; ve kitabının diğer kısımlarında Ward, bu listeye Duhem'in, Pearson'ın ve Mach'ın da adlarını eklemektedir; bkz: c. II, s. 161, 63, 57, 75, 83, vb..) 

"... O [Rücker] sürekli olarak zihinsel imgeler'den söz-ediyor, ama öte yandan da atomların ve esirin bunlardan daha ötede bir şeyler olmaları gerektiğine de sürekli olarak karşı çıkıyor. Böyle bir düşünme tarzı, gerçekte şu demeye gelir: Bu durumda başka hiç bir imge yaratamam; onun için de gerçeklik ona benzemelidir. ... Profesör Rücker, farklı bir zihinsel imgenin soyut olasılığını kabul ediyor. ... Öte yandan ˜bazı teorilerimizin geçici niteliğini' kabul ediyor ve birçok önemli güçlüklerin' varlığını teslim ediyor. Aslında, yalnızca işlerliği olan bir varsayımı, üstelik de yüzyılın ikinci yarısında saygınlığını önemli ölçüde yitirmiş bir varsayımı savunuyor. Ama, atom teorisi ve maddenin yapışma ilişkin öteki teoriler, işlerliği olan varsayımlardan başka birşey değillerse, ve yalnız fiziksel görüngülerle sıkıca sınırlandırılmışlarsa, mekanikçiliği her yerde temel sayan, yaşamın ve zihnin olgularını yangörüngülere (épiphénoménes) indirgeyen, yani başka terimlerle onları madde ve hareketten bir derece daha görüngüsel, bir derece daha az gerçek yapan teoriyi hiç bir şey haklı gösteremez. Mekanikçi evren teorisi işte böyle bir teoridir ve eğer bunu istemeyerek savunuyor görünmesini bir yana bırakacak olursak, profesör Rücker ile aramızda mesele kalmıyor demektir." (s. 314-315.) Kuşkusuz, materyalizmin bilinci "daha az" gerçeklik saydığını ya da hareket halindeki maddenin dünyasının görünümünün elektromanyetik değil de, "mekanik" ya da bundan son derece daha karmaşık başka şeyler olduğunu zorunlu olarak ileri sürdüğünü söylemek tümüyle saçmadır. Ama, açık sözlü ve dosdoğru bir idealist olan Ward, gerçekten de hileli bir biçimde, bizim mahçılardan (yani karışık kafalı idealistlerden) çok daha büyük bir beceriyle, "içgüdüsel" doğabilimsel materyalizmdeki, örneğin göreli gerçek ile mutlak gerçek arasındaki ilişkiyi açıklama yeteneksizliği gibi, zayıf noktalara sarılmaktadır. Ward birçok kez çark ediyor ve gerçek, göreli ve yaklaşık olduğuna göre, "geçicidir", gerçekliği yansıtamaz diyor! Ama öte yandan atomlar, vb. sorunu, "işlerliği olan bir varsayım" olarak tinselciler tarafından çok doğru bir biçimde konmuştur. Modern, gelişmiş inancılık (Ward'ın kendi tinselciliğinden çıkarttığı biçimiyle), doğa bilimleri kavramlarının "işlerliği olan varsayımlar" olduklarının açıklanmasından başka bir şey istemeyi aklından geçirmez. Baylar, biz bilimi siz bilim adamlarına teslim edeceğiz, ama bilgibilimi, felsefeyi bize teslim etmeniz koşuluyla; işte "ileri" kapitalist ülkelerde tanrıbilimcilerle profesörler arasındaki bir arada yaşama koşulu budur. 

Ward'ın bilgibilimini "yeni" fiziğe bağladığı noktalar arasında onun maddeye karşı kararlı mücadelesini de hesaba katmak gerekir. Madde nedir? enerji nedir? diye soruyor Ward, ve varsayımların bolluğu ile ve çelişik nitelikleri ile alay ediyor. Esir midir, yoksa esirler midir – yoksa acaba sözkonusu olan, yeni ve beklenmedik niteliklerle keyfi olarak donatılmış yeni bir "yetkin sıvı" mıdır? Ve Ward'ın çıkardığı sonuç şöyle: "... hareketin dışında belirli hiç bir şey bulamıyoruz. Isı hareketin bir biçimidir, esneklik bir hareket biçimidir, ışık ve manyetizm de birer hareket biçimleridirler. Kütlenin kendisi de, son tahlilde, ne katı, ne sıvı, ne de gaz olan, yani ne kendisi bir cisim, ne de bir cisimler kümesi  olan, yani görüngüsel olmayan ve akıl yoluyla da bilinmemesi (ne doit pas étre un nonméne) gereken, kendi terimlerimizi ona kabul ettirebileceğimiz gerçek bir aperion [Yunan filozofları tarafından kullanılan ve sonsuz-, sınırsız anlamına gelen bir terim] olan bir şeyin olsa olsa bir hareket biçimi olması gerekir." (c. I, s. 140.) 

Tinselci, hareketi maddeden ayırırken kendisine karşı dürüst davranıyor. Cisimlerin hareketi, doğa içinde, değişmez bir kütlede cisim olmayan bir şeyin hareketine, bilinmeyen bir esir içindeki bilinmeyen bir elektriğin bilinmeyen bir yükünün hareketine dönüşüyor. Laboratuarlarda ve fabrikalarda olup biten bu maddesel dönüşümün diyalektiği, idealistlerin gözünde (geniş kamuoyunun ve mahçıların gözünde de olduğu gibi), materyalist diyalektiği doğrulamak şöyle dursun, materyalizme karşı bir kanıt görevi görmektedir: "... Dünyanın sözde bir açıklaması olarak mekanikçi teori, bizzat mekaniksel fiziğin ilerlemesinden ölümcül bir darbe yer." (s. 143.) Biz diyoruz ki, dünya hareket halinde maddedir, orta hızlarda hareketinin yasaları mekanik tarafından, büyük hızlarda elektromanyetik teori tarafından yansıtılır. Genişletilmiş, sağlam, parçalanmaz atom, her zaman materyalist evren anlayışının kalesi olmuştur. Ama bu görüşlerin bahtsızlığına bakınız ki, katı, genişletilmiş atom, artan bilginin kendisinden beklediği istemleri karşılayamadı (was not equal to the demands) (s. 144). Atomun yıkılabilirliği (destructibilité), onun tükenmezliliği, maddenin ve onun hareketlerinin bütün biçimlerinin değişebilirliği diyalektik materyalizmin her zaman kalesi olmuşlardır. Doğada bütün sınırlar, koşula bağlı, göreli ve oynaktır ve hepsi bizim zihnimizin maddenin bilgisine doğru giderek yaklaşımını ifade ederler, ama bu, hiç de, doğanın, maddenin bizzat kendisinin, bir simge, saymaca bir İşaret, kısaca bizim zihnimizin bir ürünü olduğunu göstermez. Bu kitaptaki bir nokta işareti, 64 metre uzunluğu, 32 metre genişliği  ve 16 metre yüksekliği olan bir yapıya göre ne ise elektron da atoma göre aynı orandadır (Lodge), Elektron saniyede 270.000 kilometre hızla hareket eder, kütlesi hızının bir işlevidir; saniyede 500 trilyon devir yapar; bütün bunlar eski mekanikten çok daha karmaşıktır, ama bütün bunlar maddenin uzay ve zaman içinde hareketidir ancak, insan aklı, doğada, pek çok şaşırtıcı şeyler buldu ve daha nicelerini bulacaktır ve bununla doğa üzerindeki gücünü artıracaktır. Ama bu demek değildir ki, doğa bizim zihnimizin ya da soyut zihnin, yani Ward'ın tanrısının ve Bogdanov'un "ikamesi"nin vb. yarattığı bir şeydir. 

"Gerçek dünyanın teorisi olarak amansızca uygulanan bu ülkü [mekanikçiliğin ülküsü], nihilizme götürür; bütün değişmeler harekettir, çünkü hareketler bizim anlayabileceğimiz tek değinmelerdir, öyleyse, hareket eden şeyden onun kendisinin hareket olduğu anlaşılmalıdır." (s. 166.) "Göstermeye çalıştığım ve inandığım gibi, varlığın tümünün en soyut simgeleri olmaktan çok, en derin töz olarak madde ve harekete bu bilisizce inancın en etkin çaresini, fizikteki işte bu ilerleme getirmektedir. Katıksız mekanikçilik ile hiç bir zaman Tanrı'ya varamayız." (s. 180.) 

İşte bu, tamı tamına Marksist Felsefe "Üzerine" Deneme-ler'in ruhuna uyuyor! Lunaçarski'ye, Yuşkeviç'e, Bazarov'a ve Bogdanov'a başvursanız iyi ederdiniz Bay Ward: onlar da tamamıyla aynı öğretiyi öğütlüyor, ama sizden biraz daha "utangaçça". 

5. MODERN FİZİKTE İKİ AKIM VE ALMAN İDEALİZMİ

Blogger tarafından desteklenmektedir.