MODERN FİZİKTE İKİ AKIM VE ALMAN İDEALİZMİ
Çok tanınmış kantçı idealist Hermann Cohen,- 1896'da, olağanüstü bir zafer sevinci ile. Materyalizmin Tarihi'nin (Geschichte des Materialismus) beşinci baskısına, F. Albert Lange tarafından yazılmış materyalizmin tahrif edilmiş tarihine, bir önsöz yazdı. "Teorik idealizm, diye düşüncesini açıklıyordu. H. Cohen (s. xxvi), doğa bilginlerinin materyalizmini kökünden sarsmaya daha şimdiden başladı, kesin zafer için belki de çok az bir zaman gerekiyor." "idealizm yeni fiziğin içine sızıyor (Durchwiekung)." "Atomculuk dinamizme yer açmak zorundadır. ..." "Tözün kimyasal sorununa yönelik araştırmanın materyalist madde görüşü üzerinde, temel bir zafere yol açması gerektiği, dikkate değer bir değişikliktir. Thales nasıl töz düşüncesinin ilk soyutlamasını yaptı ve bunu elektron konusundaki kurgul düşüncelerle bağladıysa, elektrik teorisinin de madde anlayışında en büyük devrime yol açması ve maddenin kuvvete dönüşmesi yoluyla idealizmin zaferini sağlaması kaçınılmazdı." (s. xxix.)
H. Cohen, temel felsefi eğilimlere parmak basmakta James Ward kadar açık ve kesindir, ve kendisini (bizim mahçıların yaptığı gibi) şu ya da bu energetik, simgeci, ampiryokritikçi, ampiryomonist vb. idealizmleri arasındaki küçük ayrımlar içerisinde kaybetmiyor. Cohen, bugün için Mach ve Poincaré ve ötekilerin adıyla anılan fizik okulunun temel felsefe eğilimini ele alıyor ve bu eğilimi doğru bir biçimde idealist olarak tanımlıyor. "Maddenin kuvvete dönüşmesi", Cohen'e göre, tıpkı 1869'da J. Dietzgen'in maskelerini düşürdüğü "falcı" bilim adamları üzerindeki zaferi gibi, idealizmin en önemli zaferidir. Elektrik, idealizmin bir yardımcısı olarak ilan ediliyor, çünkü elektrik, maddenin yapısı ile ilgili eski teoriyi yıkmış, atomu darmadağın etmiş ve, maddesel hareketin, eskilerinden o kadar değişik, o kadar incelenmemiş, o kadar üzerinde çalışılmamış, o kadar "şaşılası" yeni biçimlerini bulmuştur ki, böylece doğanın yorumu içerisine maddi olmayan (kutsal, zihinsel, ruhsal) hareketi sokuşturmak olanağı doğmuştur. Maddenin son derece küçük parçacıklarına değgin bilgimizin dünkü sınırı kaybolmuş, böylece madde kaybolmuştur (ama düşünce durmaktadır) sonucuna varıyor idealist filozof. Her mühendis, her fizikçi, elektriğin (maddesel) bir hareket olduğunu bilir, ama hiç kimse neyin hareket ettiğini açık seçik bilmez; onun için, diye sonuca varıyor idealist filozof, felsefe eğitiminden yoksun kişileri, şu ayartıcı "ekonomik" önermeyle kandırabiliriz: gelin hareketi madde olmaksızın düşünelim. ...
H. Cohen, ünlü fizikçi Heinrich Hertz'i kendi müttefiki yapmaya çalışıyor. Hertz bizimdir, bir kantçıdır, kimi zaman onda önseli kabul edilmiş görüyoruz, diyor. Hertz bizimdir, bir mahçıdır diye ileri sürüyor mahçı Kleinpeter, çünkü onda "kavramlarımızın niteliği konusunda tıpkı Mach'ta olduğu gibi aynı öznel görüşler"7 görülebilir. Hertz'in nereye ait olduğu konusundaki bu ilginç tartışma, tazelenen inancılık savunmalarını haklı göstermek için, idealist filozofların, ünlü bilginlerin ifadelerindeki en ufak bir yanılgıya, en ufak bulanıklığa nasıl sarıldıklarının güzel bir örneğidir. Aslında, Hertz'in Mekanik'ine8 yazdığı felsefi önsöz, materyalizmin "metafiziği "ne karşı profesörce bağrış çağrışlardan gözü korkan, ama dış dünyanın gerçekliği konusundaki içgüdüsel inancını da yenemeyen bir bilim adamının alışılmış görüş açısını açığa vuruyor. Bu, bir yandan geniş okur yığınlarına doğa biliminin bilgi teorisi konusunda baştan aşağı yanlış ve içerisinde Mach'ın Hertz ile yanyana boy gösterdiği küçük kitapçıklar dağıtan; öte yandan ise, özellikle felsefi olan makalelerde "Hertz'in, Mach ve Pearson'ın tersine, bütün fiziğin mekanik bir yoldan açıklanabileceği önyargısına hâlâ sarıldığını"9, kendinde-şey kavramına ve fizikçilerin alışılmış görüş açılarına hâlâ sahip çıktığını ve hâlâ "kendinde bir evren görünümünü" savunduğunu vb. söyleyen Kleinpeter'in kendisi tarafından da kabul edilmiştir.10 Hertz'in energetik konusundaki görüşüne değinmek ilginç olacaktır. Hertz şöyle diyor: "Eğer fiziğin bugün kendini enerji teorisinin terimleri içerisinde ifade etmeyi seçmesinin gerçek nedenini araştıracak olursak, bunu, onun çok az bildiği şeyler konusunda konuşmaktan ancak en iyi şekilde bu yoldan sakındığı için yapıyor diye yanıtlayabiliriz. ... Kuş kuşuz hepimiz, ağırlığı olan maddenin atomlardan oluşmuş olduğu kanısındayız; hatta bazı durumlarda bu atomların boyutları ve hareketleri konusunda oldukça kesin bir fikre sahibiz. Ama birçok durumda, atomların biçimi, bağıntıları, hareketleri, bütün bunlar tümüyle bizden saklıdır. ... Onun için, bizim atomlar hakkındaki fikirlerimiz ilerideki araştırmaların önemli ve ilginç bir konusunu oluştururlar, ama gene de matematiksel teoriler için bilinen ve sağlam bir dayanak olabilecek şekilde uyarlanmamışlardır." (Op. cit, c. III, s. 21.) Hertz, esir konusunda daha ilerideki araştırmaların "geleneksel maddenin niteliği ... onun süredurumu ve yerçekimsel kuvvetinin bir açıklamasını getireceğini umuyordu, (c. I, s. 354.)
Böylece, materyalist olmayan bir enerji anlayışı olanağının Hertz'in aklına bile gelmediği buradan açıkça ortaya çıkmaktadır. Energetik, filozoflara idealizm uğruna materyalizmi terketme bahanesi yaratmıştır. Bilim adamı energetiği, eğer deyim yerindeyse, fizikçilerin atomu terkettiği, ama daha elektrona ulaşmadıkları bir dönemde, maddi hareketin yasalarının ifade etme yönteminde bir kolaylık olarak görür. Bu dönem büyük çapta hâlâ son bulmamıştır; bir varsayım ötekini kovuyor; pozitif elektron konusunda hiç bir şey bilinmiyor; ancak üç ay önce (22 Haziran 1908'de), Jean Becquerol, Paris Bilimler Akademisi'nde, "maddenin yeni bir tamamlayıcı parçasını" bulmayı başardığını açıkladı (Comptes rendus des séances de L'Académie des Sciences, s. 1311). "Madde"nin hâlâ insan zihni tarafından yalnızca "aranmakta" olması ve bu yüzden bir "simge"den başka bir şey olmaması gibi böylesine elverişli bir ortamdan idealist felsefe yararlanmamazlık edebilir miydi?
Cohen'den çok daha gerici başka bir Alman idealisti Eduard von Hartmann modern fiziğin dünya görüşü üzerine koca bir kitap yazdı (Die Weltanschauung der modernen Physik, Leipzig, 1902). Yazarın, savunduğu idealizm çeşidi üzerine düşünceleri bizi ilgilendirmez elbette. Yalnız bizim için önemli olan, bu idealistin de, Rey, Ward ve Cohen gibi aynı görüngüleri saptamış olmasını açıklamaktır. "Modern fizik gerçekçi bir temel üzerinde yükseldi, diyor E. Hartmann ve yalnızca zamanımızın yeni-kantçı ve bilinemezci hareketi, modern fiziğin sonuçlarını idealist bir anlayış içerisinde yorumlamaya yöneltti." (s. 218.) E. Hartmann'a göre, modern fiziğin temelinde üç bilgibilimsel sistem vardır: Hilokinetik (Yunanca hule=madde, kinesis=hareket, yani fiziksel görüngülerin hareket halindeki madde olarak tanınması), enerji bilimi ve dinamizm (maddesiz kuvvetin kabulü). Anlaşılıyor ki, Hartmann "dinamizmi" savunuyor ve bundan doğa yasalarının evrensel düşünceye indirgendikleri sonucunu çıkarıyor, bir sözcükle ruhsal olanı fiziksel doğanın "yerine koyuyor". Ama Hartmann, fizikçilerin çok büyük bir kesiminin hilokinetikten yana olduklarını ve bu sistemin "en çok kullanılan sistem" (s. 190) olduğunu ve onun en büyük kusurunun "salt hilokinetiği tehdit eden materyalizm ve tanrıtanımazlık" (s. 189) olduğunu kabul etmek zorunda kalmaktadır. Yazar, haklı olarak, energetikte, kendisinin bilinemezci diye nitelendirdiği bir ara sistem görüyor (s. 136). Kuşkusuz bu sistem "salt dinamizmin yandaşıdır, çünkü bu tözü tahtından İndirir" (s. vi, 192) ama Hartmann gerçek bir Alman gericiliğinin esas idealizmi ile bağdaşamayan bir "İngiliz hayranlığı" biçimi olarak bilinemezcilikten hoşlanmaz. Bu uzlaşmaz partizan idealistin (yansızlar, politikada olduğu kadar felsefede de iflah olmaz bir ahmaklık içindedirler), şu ya da bu bilgibilimsel eğilimi izlemenin ne anlama geldiğini fizikçilere nasıl açıkladığını görmek kadar ibret verici bir şey olmaz. Hartmann fiziğin son bulguları ile ilgili idealist yorumlar konusunda şunları yazıyor: "Bu modayı izleyen fizikçilerin pek azı, bu yorumun bütün kapsamının ve tüm sonuçlarının farkındadır. Bunlar kendilerine özgü yasaları ile fiziğin idealizmine karşın, ancak gerçekçi temel önermelere, yani kendinde-şeylerin varlığına, bunların zaman içindeki gerçek değişebilirliğine, gerçek nedenselliğine bağlı kaldığı ölçüde önemini koruduğunu göremediler. ... Ancak bu gerçekçi öncüllerin (nedenselliğin, zamanın ve üç boyutlu uzayın fizikötesi geçerliliğinin), kabul edilmesi, yani yasalarından fiziğin sözettiği doğanın kendinde-şeyler alanıyla çakışması koşuluyladır ki ... kişi doğa yasalarından, psikolojik yasalardan farklı şeyler olarak sözedebilir. Doğa yasaları eğer zihnimizden bağımsız bir alanda işlev yapıyorlarsa, ancak o zamandır ki, bu yasalar, imgelerimizin mantıksal olarak zorunlu etkileri, her zaman, bu imgelerin bizim bilincimizde yansıttıkları ya da simgeledikleri bilinmeyenin doğal-tarihsel zorunluluğun etkileri olgusunu açıklamaya yararlar." (s. 218-219.)
Hartmann, yeni fiziğin idealizminin gerdekten de bir moda olduğunu ve bunun doğal-tarihsel materyalizmden ciddi bir felsefi sapma olmadığını doğru bir biçimde seziyor; onun için, "moda"nın tutarlı ve tam bir felsefi idealizme dönüştürülmesi için, zamanın, uzayın, nedenselliğin ve doğa yasalarının nesnel gerçekliği öğretisini kökten değiştirmek gerektiğini fizikçilere doğru bir biçimde açıklıyor. Yalnızca atomlara, elektronlara ve esire, sadece simge, "işlerliği olan bir varsayım" gözüyle bakamayız: zamanın, uzayın, doğa yasalarının ve bütün dış dünyanın da "işlerliği olan bir varsayım" olduğu açıklanmalıdır. Ya materyalizm, ya da tüm fiziksel doğanın yerine ruhsalın evrensel ikamesi: bu iki şeyi birbirine karıştırmaya meraklı bir yığın insan vardır; ama Bogdanov ve ben, onlar arasında değiliz. 1906'da ölmüş olan Alman fizikçilerinden Ludwig Boltzmann, Mahçı eğilimle sistematik bir biçimde mücadele etmiştir. "Yeni bilgibilimsel dogmalara kendini kaptırmış" olanların tersine, Boltzmann'ın, inancılığı basitçe ve açıkça tekbenciliğe indirgemiş olduğuna daha önce de değinmiştik. (bkz: Bölüm I, § 6.) Boltzmann, kuşkusuz kendisine materyalist demekten korkuyordu ve hatta Tanrı'nın varlığım yadsımadığını da açıkça belirtmişti.11 Ama onun bilgi teorisi, temelde materyalisttir; bu teori, 19. yüzyıl doğa bilimleri tarihçisi S. Günther'in12 de kabul ettiği gibi doğa bilginlerinin çoğunluğunun görüşünü ifade eder. "Biz şeyleri, diyor Boltzmann, bizim duyularımız üzerinde meydana getirdikleri izlenimlerden biliyorum." (Op. cit., s. 29.) Teori, doğanın, dış dünyanın bir "imge"si (ya da bir kopyası)dir. (s. 77.) Maddenin bir duyu algıları karmaşasından başka bir şey olmadığını söyleyenlere, Boltzmann, bu durumda öteki insanlar da konuşanın duyumlarından başka bir şey değildirler, diye yanıt veriyor. (s. 168.) Bu "ideologlar" –Boltzmann zaman zaman bu sıfatı idealist filozoflar için kullanıyor– bize "öznel bir dünya görünümü" sunuyorlar (s. 176). Oysa yazar, "dünyanın daha yalın nesnel bir görünümü"nü yeğliyor, "idealist, duyumlarımız kadar maddenin de varolduğu iddiasını, attığı taşın can acıttığı düşüncesinde olan bir çocuğun görüşü ile karşılaştırır. Gerçekçi, zihinselin maddeselden ve hatta atomların hareketinden nasıl oluştuğunu kişinin kavrayamayacağı iddiasını yeryüzü ile güneş arasındaki uzaklığın, kendisi böyle bir ölçüyü tasarlayamayacağı için, yirmi milyon mil olamayacağını iddia eden eğitilmemiş bir kişinin görüşüyle kıyaslar." (s. 186.) Boltzmann, zihnin ve iradenin "madde parçacıklarının karmaşık etkileri" olarak sunulmasının bilimin ülküsü olduğu görüşünü reddetmiyor (s. 396). L. Boltzmann, bir fizikçinin bakış açısından, Ostwald'ın energetiğine kargı sık sık polemiğe girmiş ve Ostwald'ın, kinetik enerji formülünü (bu, kütlenin yarısının hızının karesiyle çarpımıdır) ne çürütebileceğini ne de çıkarıp atabileceğini, ve ilkin enerjiyi maddeden çıkarsayarak (kinetik enerji formülünü kabul ederek) sonra da kütleyi enerji olarak tanımlayarak bir kısır döngü içinde dönüp durduğunu söylemiştir (s. 112-139). Bu, bana Bogdanov'un Ampiryomonizm'inin üçüncü kitabında Mach konusundaki açıklamasını anımsatıyor. "Bilimsel madde anlayışı, diye yazıyor Mach'ın Mekanik'ini kaynak gösteren Bogdanov, mekanik denklemlerde de görüldüğü gibi, kütlenin katsayısına indirgenmiştir, ancak eksiksiz tahliller yapıldığında, kütlenin katsayısının, iki fiziksel karmaşa –cisimler– etkileşime girdiğinde, ivmenin tersi olduğu ortaya çıkar." (s. 146.) Açıktır ki, eğer herhangi bir cisim birim olarak alınırsa, bütün öteki cisimlerin (mekanik) hareketi basit bir ivme bağıntısı ile ifade edilebilir. Ama bu hiç de "cisimler"in (yani maddenin), kaybolduğu, ya da bizim zihnimizden bağımsız olarak var olmaktan çıktığı anlamına gelmez. Evren, elektronların hareketine indirgendiği zaman, bütün denklemlerden elektronu çıkarıp atmak mümkün olacaktır, çünkü elektronun her yerde bulunacağı varsayılacaktı, ve elektron grup ve kümeleri arasındaki bağıntı onların karşılıklı ivmelerine indirgenecekti – hareket biçimlerinin mekanikte oldukları kadar yalın olmaları koşuluyla.
Mach ve ortaklarının "görüngücü" fiziği ile savaşan Boltzmann, "diferansiyel denklemler yoluyla atomculuğu çıkarıp atacaklarını düşünenler, ağaçlara bakarken ormanı görmüyorlar" diyor (s. 144). "Eğer diferansiyel denklemlerin önemi konusunda hayale kapılmak istemiyorsak, ... dünyanın (diferansiyel denklemlerle ifade edilen) bu görünümünün, yapısı gereği, yine atomcu bir görünüm, yanı çok büyük sayıdaki şeylerin zaman içerisindeki değişmelerinin üç boyutlu uzay içerisindeki düzenlenmelerinin belirli kurallara uygun olarak düşünülmesi gerektiğine ilişkin bir öğreti olduğundan kuşku duyamayız. Kuşkusuz şeyler, benzer ya da benzemez, değişebilir ya da değişmez olabilir" vb. (s. 156). Boltzmann, 1899'da doğa bilginlerinin Münih kongresinde yaptığı konuşmada, "besbelli ki bilgibilimsel fizik, diferansiyel denklemlerin süslü görünüşü arkasına gizlenmekten başka bir şey yapmaz, diyor; o da, gerçekte, aynı şekilde atomlara benzer tikel varlıklardan (Einzelwesen) yola çıkar. Ve atomları, farklı görüngü gruplarında farklı özelliklere sahip olarak tasarlamak gerektiğinde, daha yalın ve daha tek-düzeli bir atomculuk gereksinmesi kısa zamanda kendini duyuracaktır." (s. 223.) "Elektronlar öğretisinin gelişmesi, özellikle, elektriğin her türlü ortaya çıkış biçimi için geçerli bir atom teorisinin doğuşuna yol açar." (s. 357.) Doğanın birliği, çeşitli görüngü alanlarına ilişkin diferansiyel denklemler arasındaki "şaşırtıcı benzeşme"lerinde açığa çıkar: "Aynı denklemler, hidrodinamiğin potansiyel teorisi problemlerini çözmeye hizmet edebilir. Sıvı burgaçlar (su çevrintileri) teorisi ve gazların sürtünme (Guzreibung) teorisi, elektromanyetizm teorisi ile çok çarpıcı bir benzeşim ortaya koyar, vb.." (s. 7.) "Evrensel ikame teorisini" kabul edenler, şu sorudan hiç bir şekilde yakalarını kurtaramayacaklardır: Fiziksel doğayı böylesine tekdüzen' "ikame etmeyi" kim akü etti acaba?
Boltzmann, "eski okulun fiziği"ni bir kenara atanlara sanki bir yanıtmış gibi, "fiziksel kimya"da bazı uzmanların mahçılığın takındığının nasıl tersi bir bilgibilimsel tutum takındıklarını ayrıntılarıyla anlatıyor. 1903'te yayınlanan çalışmaların (Boltzmann'a göre) "en kapsamlılarından biri"nin yazarı olan Vaubel, "bugün o kadar övülen görüngüsel fiziğe kesinlikle karşı" bir tutum almıştır (s. 381). "O, diyor Boltzmann, atomların ve moleküllerin yapısı hakkında, ve ayrıca onlar arasında etki yapan kuvvetler hakkında elden geldiğince somut ve açık bir fikre ulaşmaya çalışır. Bu fikri o, bu alanda (iyonlar, elektronlar, radyum, Zeemen etkisi vb.) yapılan en son deneylerle uyumlu kılmaya çalışır, ... Yazar madde ve enerji ikilemine sımsıkı bağlı kalır13 ve bunların her ikisinde de ortak olan şey, özel bir sakınım yasasıdır. Maddeyle ilgili olarak yazar, ağırlığı olan madde ile esir arasındaki ikileme sımsıkı sarılıyor, ama bununla birlikte esiri, en kesin anlamıyla maddesel olarak görüyor." (s. 381.) Yapıtının ikinci cildinde (elektrik teorisi) yazar, daha işin başında, elektrik görüngülerinin atom benzeri özlerin, elektronların etkileşimi ve hareketi ile belirlendiği görünüşünü benimsiyor." (s. 383.)
Tinselci J. Ward'ın İngiltere için tanıyıp kabul ettiği şey, Almanya için de doğrulanır, yani gerçekçi okulun fizikçileri, son yılların olgularını ve bulgularını sistemleştirmede simgeci okulun fizikçilerinden daha az başarılı değillerdir ve bunların arasındaki temel farklılık, "yalnızca" bilgibilimsel görüş açısıdır.14
6. MODERN FİZİKTE İKİ AKIM VE FRANSIZ İNANCILIĞI