Header Ads

Header ADS

MADDE KAYBOLDU

Materyalizm ve Ampiryokritisizm
Lenin


2. "MADDE KAYBOLDU"

Kullanıldığı gibi aktarılan bu deyim, modern fizikçilerin en son bulgular konusundaki tanımlamalarında geçiyor. Örneğin Bilimin Evrimi adlı kitabında L. Houllevigue, maddenin yeni teorilerini işleyen bir bölümüne "Madde  Var mıdır?" diye başlık atıyor. Şöyle diyor: "Atom madde olmaktan çıkıyor ... madde kayboluyor."1 Mahçıların bundan nasıl kolayca köklü felsefi sonuçlar çıkardıklarını göstermek için, Valentinov'u ele alalım. Şöyle yazıyor: "Dünyanın bilimsel açıklamasının sağlam temeli ancak materyalizmdedir', savı bir kuruntudan başka bir şey değildir, üstelik saçma bir kuruntudur." (s. 67.) Ve Valentinov, bu saçma kuruntunun yıkıcısı olarak da elektron teorisinin "artık madde olarak elektriğin bir teorisi değildir; yeni sistem yalnızca elektriği maddenin yerine koymaktadır" diyen ünlü İtalyan fizikçisi Augusto Righi'yi anıyor. (Augusto Righi, Die moderne Theorie der physikalischen Erscheinungen, Leipzig 1905, s. 131; Rusça çevirisi de vardır.) Valentinov bu sözleri aktardıktan sonra (s. 64) şöyle haykırıyor: "Righi kutsal maddeye saldırmakta neden sakınca görmüyor? Bir tekbenci, bir idealist, bir burjuva eleştirmem, bir ampiryomonist ya da daha beter biri olduğundan mı acaba?"

Bay Valentinov'a materyalistlere fırlatılmış ölümcül bir ok gibi görünen bu düşünce, olsa olsa materyalizmin felsefi temelleri konusundaki el değmemiş bilisizliğini kor ortaya. Bay Valentinov, felsefi idealizm ile "maddenin kaybolması" arasındaki gerçek ilişkiden hiç bir şey anlamamıştır. Ve modern fizikçilerin peşine takılıp sözünü ettiği bu "maddenin yok olması"nın materyalizm ile idealizm arasındaki bilgibilimsel ayrılıkla hiç bir ilişkisi yoktur. Bu noktayı aydınlatmak için. en tutarlı, en anlaşılır mahçılardan biri olan K. Pearson'a başvuralım. Fiziksel evren, Pearson'a göre, duyu algılan gruplarından oluşmuştur. Bu yazar, "bizim fiziksel evrene değgin zihinsel modelimizi" aşağıdaki diyagramla gösteriyor, ve orantıların dikkate alınmadığını da belirtiyor (The Grammar of Science, s. 282):


K. Pearson, diyagramını yalınlaştırmak için, esir ile elektrik arasında, ya da pozitif elektronla negatif elektron arasındaki ilişki sorununu tümüyle bir yana itiyor. Ama bu önemli değil. Önemli olan, Pearson'ın idealist görüş açısından, "cisimler"in ilkin duyu algıları gibi dikkate alınması, ve sonra da bu cisimlerin parçacıklardan, parçacıkların moleküllerden vb. oluşmasının fiziksel dünyanın modelindeki değişmeleri etkilediği, ama hiç bir şekilde cisimlerin simgeler mi, ya da duyumlar mı, ya da cisimlerin duyumlar imgeleri mi oldukları sorununu etkilememesidir. Materyalizm ile idealizm, bizim bilgimizin kökenleri, bilgi ile (ve genel olarak "ruhsal" ile) fiziksel dünya arasındaki ilişkiler sorununa getirdikleri çözümlerle birbirinden ayrılırlar; maddenin, atomların ve elektronların yapısı sorunu, ancak bu "fiziksel dünya" ile ilgilidir. Fizikçiler, "madde kayboluyor" dedikleri zaman, kastettikleri şey, doğa bilimlerinin bugüne dek fiziksel dünya üzerindeki araştırmaların tüm sonuçlarını şu üç son kavrama: maddeye, elektriğe ve esire vardırdıklarıdır; oysa bunlardan yalnızca son ikisi bundan böyle tek başlarına varlıklarını sürdürüyorlar, çünkü, madde elektriğe indirgenebilir ve atom da, negatif elektronların[91] belirli (gördüğümüz gibi son derece büyük) bir hızla pozitif bir elektronun[92]çevresinde döndükleri son derece küçük bir güneş sistemi olarak düşünülebilir. Böylece, bir bütün olarak, fiziksel dünyayı (Rey'in aktardığı –op. cit., s. 294-295– fizikçi Pellat'ın ifade ettiği gibi, negatif ve pozitif elektronların "özde birbirinden ayrı iki madde" olduğu ölçüde), düzinelerce element yerine iki ila üç elemente indirgemek durumuna varılmış olur. Demek ki, doğa bilimleri, bizi, "maddenin birliği"ne vardırır (İbid.),2 maddenin yok oluşu, elektriğin maddenin yerini alışı vb. gibi bunca insanı şaşırtan sözlerin gerçek anlamı işte budur. "Maddenin kayboluşu" belirli bir sınıra kadar tanıyabildiğimiz maddenin, bu sınırının kaybolması ve bilgimizin daha derinlere nüfuz etmesi demektir; maddenin (içine nüfuz edilememe, süredurum, kütle[!94] gibi) bize daha önce mutlak, değişmez, en ilk gibi görünen özellikleri kayboluyor ve şimdi artık bu özellikler göreli, maddenin ancak belli durumlarına özgü bir şey olarak kabul ediliyor demektir. Çünkü maddenin biricik "özelliği", ki felsefi materyalizm onun tanınmasına bağlıdır, nesnel bir gerçeklik olması, zihnimizin dışında var olması özelliğidir.

Genellikle Mach öğretisinin ve Mach'ın yeni fiziğinin yanılgısı, metafizik materyalizmi diyalektik materyalizmden ayıran felsefi materyalizmin bu temelini görmezlikten gelmesidir. Değişmez elementlerin, "şeylerin değişmez özleri"nin tanınması vb. materyalizm değildir, metafizik, yani anti-diyalektik materyalizmdir. Dietzgen, bu nedenle, "bilimin konusunun sonu gelmez olduğunu", "doğanın bütün kesimleriyle başlangıcının ve sonunun olmaması yüzünden" yalnızca sonsuz olanın değil "en küçük atomun" da ölçülemez, sonuna değin bilinemez, tükenmez olduğunu vurgulamıştır. (Kleinere philosophische Schriften, s. 229-230). Engels'in maden kömürü içerisinde alizarinin bulunması örneğini vererek mekanik materyalizmi eleştirmesinin nedeni işte budur. Sorun, tek doğru görüş açısından, yani diyalektik materyalizm açısından konursa şöyle sormak gerekir: Elektronlar, esir ve benzeri nesnel gerçeklikler olarak insan zihninin dışında var mıdır, yok mudur? Bu soruya da bilim adamları duraksamaksızın yanıt vermek zorunda kalacaklardır; ve onlar buna istisnasız olumlu yanıt vermektedirler, tıpkı doğanın, insandan önce ve organik maddeden önce varolduğunu duraksamadan kabul edişleri gibi. Sorun böylece materyalizm lehinde kesilip atılmış oluyor, çünkü daha önce de belirttiğimiz gibi, bilgibilimde madde denilen kavram, şu anlama gelir: kendisini yansıtan insan zihninden bağımsız olarak var olan ve onun tarafından yansıtılan nesnel gerçeklik.

Ama diyalektik materyalizm, maddenin yapısına ve özelliklerine ilişkin bütün bilimsel önermelerin yaklaşık ve göreli nitelikleri üzerinde direnir; diyalektik materyalizm, doğada mutlak sınırların olmadığı, hareket eden maddenin birincisiyle bize bağdaşmaz gibi görünen bir durumdan, bir başka duruma dönüşmesi üzerinde direnir. Ağırlığı olmayan esirin ağırlığı olan maddeye, ve ağırlığı olan maddenin ağırlığı olmayan esire dönüşmesi, "sağduyuya" ne kadar aykırı görünürse görünsün, elektronlarda elektromanyetik kütleden başka bir kütlenin olmayışı ne kadar "garip" görünürse görünsün, hareketin mekanik yasalarının yalnız doğa görüngülerinin tek bir alanında sınırlı kalması ve bu yasaların elektromanyetik görüngülerin daha derin yasalarına bağımlı olmaları olgusu ne kadar alışılmamış görünürse görünsün, bütün bunlar diyalektik materyalizmin bir başka biçimde doğrulanmasından başka bir şey değildir. Yeni fiziğin idealizme doğru sapmasının başlıca nedeni, fizikçilerin diyalektiği bilmemeleridir. Fizikçiler, (olgucu anlamda, yani Hume'den esinlenen anlamında değil, Engels'in kullandığı anlamda) metafizik materyalizme ve onun tek yanlı "mekanikçiliği"ne karşı savaştılar ve bunu yaparken pireyle birlikte yorganı da yaktılar. Maddenin o zamana kadar tanınan özelliklerinin ve öğelerinin değişmezliğini yadsırken, işi, maddenin, yani fiziksel dünyanın nesnel gerçekliğinin yadsınmasına vardırdılar.  Bazı çok önemli ve temel yasaların mutlak özelliklerini yadsırken, işi doğadaki her nesnel yasanın yadsınmasına ve herhangi bir doğa yasasının yalnızca bir saymaca, "bir beklenti sınırlaması", bir "mantıksal zorunluluk", vb. olduklarını açıklamaya kadar vardırdılar. Bilgilerimizin yaklaşık olma ve göreli olma niteliği üzerinde dururken, işi zihnin yaklaşıklıkla doğru ve göreli olarak gerçek bir biçimde yansıttığı zihinden bağımsız nesneyi yadsımaya vardırdılar. Ve daha buna benzer sonu gelmez bir sürü şey.

Bogdanov'un, 1899 yılında açıklanan, "şeylerin değişmez özü" üzerine düşünceleri, Valentinov ve Yuşkeviç'in "töz" üzerine düşünceleri vb. de, aynı şekilde, diyalektiği bilmemenin meyveleridirler. Engels'e göre, değişmez olan, yalnız (insan zihninin var olduğu dönemde) insan zihninin dışında var olan ve ondan bağımsız olarak gelişen dünyanın, insan zihnindeki yansısıdır. Başka hiç bir "değişmezlik", başka hiç bir "öz", hiç bir "mutlak töz", Marks ve Engels için boş profesörce felsefenin bu kavramları anladığı anlamda yoktur. Şeylerin "özü" ya da "töz" de göreli şeylerdir; ve bunlar, ancak insanın nesneler hakkındaki bilgisinin derinliğinin ölçüsünü ifade ederler; ve dün, bu bilginin derinliği atomun ötesine gidemezken ve bugün de elektron ve esirin ötesine gidemezken, diyalektik materyalizm, insanın gelişen bilimi ile kazandığı doğa bilgisi içerisindeki bütün bu kilometre taşlarının, geçici, göreli, yaklaşık niteliği üzerinde direnmektedir. Elektron, atom kadar bitmez tükenmezdir, doğa sonsuzdur, ama sonsuz olarak vardır; ve işte zihnin ve insan algısının dışında doğanın varlığının bu tek kategorik, bu tek koşulsuz tanınmasıdır ki, diyalektik materyalizmi göreci bilinemezcilikten ve idealizmden ayırdeder.

Modern fiziğin burjuva bilim adamlarınca hÃlà bilinmeyen diyalektik materyalizm ile, kaçınılmaz öznelci (ve dolayısıyla doğrudan inancı) çıkarsamalarıyla "görgücülük" arasındaki tutarsız ve içgüdüsel yalpalamasını göstermek için  iki örnek aktaralım.

Bay Valentinov'un kendisini ilgilendiren materyalizm konusunda sorguya çekemediği bu aynı Augusto Righi, kitabının girişinde şöyle yazıyor: "Elektronun ya da elektrik atomların niteliği hâlâ bir giz olarak durmaktadır; bununla birlikte, yeni teori, belki de, zaman içinde, ağırlığı olan maddenin yapısı açısından tamamen yeni varsayımlara ulaştığına ve dış dünyanın bütün görüngülerini ortak tek bir kökene indirgemeye çalıştığına göre, felsefi önemi küçümsenmeyecek bir başarı kazanacaktır.

"Zamanımızın olgucu ve faydacı eğilimleri için böyle bir üstünlük hiç de önemli olmayabilir, ve her şeyden önce bir teori yalnızca olguları kolayca düzene koymakta, onları karşılaştırmakta bir araç görevi ve daha ilerideki görüngülerin araştırılmasında bir kılavuz olmak görevi yapabilir. Ama geçmişte insan aklının yetilerine çok fazla bir güven gösterildi ise de, ve her şeyin en son nedenlerinin çok kolaylıkla kavrandığı sanıldı ise de, bugün bunun karşıtı bir yanılgıya doğru bir eğilim vardır." (Op. cit., s. 3.)

Neden Righi burada kendisini olgucu ve faydacı eğilimlerden ayırmaktadır? Çünkü açıkça belirli bir felsefi görüşü olmadığı halde, içgüdüsü ile, dış dünyanın gerçekliğine, ve yeni teorinin tek başına bir "kolaylık" (Poincaré), bir "ampiryosembol" (Yuşkeviç), bir "deneyin uyumlaştırılması" (Bogdanov) ya da buna benzer, adı ne olursa olsun öznelci kuruntulardan herhangi başka biri olmadığı, ama nesnel gerçeklik bilgisinde bir ilerleme olduğu fikrine dört elle sarılıyor. Eğer bu fizikçinin diyalektik materyalizm hakkında bilgisi olsaydı, eski metafizik materyalizmin yanılgısının karşıtı yanılgı konusundaki yargısı kendisi için belki de doğru bir felsefenin çıkış noktası olurdu. Ama bu insanların bütün çevresi, onları, Marks ve Engels'ten uzaklaştırıyor ve onları yavan resmi felsefenin kucağına atıyor.

Rey de diyalektikten tümüyle habersizdir. Ama, o da modern fizikçiler arasında "mekanikçiliğin" (yani materyalizmin) geleneğini sürdürenler bulunduğunu belirtmek zorundadır. "Mekanikçiliğin" yolu, diyor Rey, yalnızca Kirchhoff, Hertz, Boltzman, Maxwell, Helmholtz, ve Lord Kelvin tarafından izlenmemektedir. "Salt mekanikçiler, ve bazı bakımlardan başka herhangi birinden daha mekanikçi olanlar ve mekanikçiliğin en yüce noktasını temsil edenler, maddenin bir elektrik teorisinin formülasyonunda Lorentz ve Larmor'u izleyen ve kütlenin kalımlılığım yadsımaya varan onun hareketinin bir işlevi olduğunu söyleyenlerdir. Buraların hepsi mekanikçidir, çünkü çıkış noktası olarak gerçek hareketi alıyorlar." (italikler Rey'indir, s. 290-291.)

"... Eğer, örneğin, Lorentz'ın, Larmor'un ve Langevin'in en son varsayımları, belli bir deneysel doğrulama sayesinde, fiziğin sistemleşmesi için yeterince sağlam bir temel sağla-saydı, bugünkü mekanik yasaların ancak elektromanyetik yasaların bir eklentisinden başka bir şey olmadığı kesinlik kazanırdı; mekanik yasalar, elektromanyetik yasaların, iyi belirlenmiş sınırlar içinde, özel bir durumunu oluştururlardı. Kütlenin kalımlılığı, ve bizim süredurum ilkemiz, ortalama terimi bizim duyularımıza ve genel deneyimizi oluşturan görüngülere alındığında yalnızca cisimlerin ortalama hızı için geçerli olurdu. Mekaniğin genel bir elden geçirilmesi ve ondan sonra da fiziğin sistemleşmesinin genel bir elden geçirilmesi sonucu doğardı.

"Bu mekanikçiliğin terkedilmesi mi demekti? Hiç de değil; salt mekanikçi gelenek izlenecekti ve mekanikçilik kendi gelişmesinin normal yollarını izleyecekti." (s. 295.)

"Genel mekanikçi zihniyetin teorileri arasında yer alması gereken elektronik fizik, bugün için kendi sistemleşmesini fiziğe kabul ettirmeye yöneliktir. Her ne kadar artık fiziğin temel ilkelerini mekanik değil de, elektrik teorisinin deneysel verileri sağlıyorsa da, elektronik fizik, mekanikçi bir ruh taşır, çünkü: 1° Elektronik fizik, fiziksel özellikleri ve  onların yasalarını temsil etmek için temsili (figuré) maddi öğeler kullanır; kendisini algı terimleriyle ifade eder. 2° Elektronik fizik, görüngüleri artık mekanik görüngülerin özel halleri olarak almadığı halde mekanik görüngüleri fiziksel görüngülerin özel hali olarak alır. Mekaniğin yasaları, demek ki, her zaman fiziğin yasaları ile doğrudan bir süreklilik içindedirler; mekaniğin kavramları, fiziksel-kimyasal kavramlarla aynı sınıflandırma içinde kalırlar. Geleneksel mekanikçilikte yalnızca göreli yavaş hareketler bilindiği ve bunlar en dolaysız biçimde gözlemlenebilen hareketler oldukları için, bütün mümkün olabilen hareket biçimleri olarak ... alınan hareketler, bunlardan kopya edilmişlerdir. Yeni deneyler, tersine, bizim her türlü hareket anlayışımızı genişletmemizin gerektiğini gösteriyor. Geleneksel mekanik bütünüyle ayakta kalmakta devam ediyor, ama artık yalnız göreli olarak yavaş hareketlere uygulanıyor. ... Çok büyük hızlarla ilgili olarak hareket yasaları farklıdırlar. Madde, elektriksel parçacıklara, atomun son öğelerine indirgenmiş görünüyor. ... 3° Hareket, uzay içinde yer değiştirme, fizik teorisinin biricik temsili öğesi olarak durmaktadır. 4* Son olarak, fizik biliminin genel anlayışı açısından, bütün öteki değerlendirmelerden önce gelen şey, fizik anlayışının yöntemlerinin, teorilerinin ve bunların deney ile ilişkilerinin, mutlak olarak mekanikçilik anlayışı ile ve Rönesans'tan beri süregelen fizik anlayışı ile özdeş kaldığıdır." (s. 46-47.)

Rey'in bu uzun özetlerini aktardım, çünkü onun sürekli, "materyalist metafiziğe" düşme korkusu, onun ifadelerini başka türlü sergilemeye olanak vermiyor. Rey'in ve andığı fizikçilerin materyalizme karşı nefretleri ne olursa olsun, bu yüzden, mekaniğin ortalama gerçek hareketleri yansıttığı, oysa yeni fiziğin çok büyük hızların gerçek hareketlerini yansıttığı kuşkusuzdur. Teoriyi bir kopya olarak, nesnel gerçekliğin yaklaşık bir kopyası olarak kabul etmek materyalizmdir. Rey, modern fizikçiler arasında "kavrama okul [mahçı] ve erkeci okula karşı bir tepki" vardır dediğinde, ve elektron teorisi fizikçilerini bu tepkinin temsilcileri arasına soktuğunda (s. 46), mücadelenin temelde materyalist ve idealist eğilimler arasında olduğu olgusunu bundan daha iyi onaylayan bir şey yapmasını isteyemezdik. Yalnız unutmamak gerekir ki, bütün eğitim görmüş darkafalı burjuvaların ortak yanı olan materyalizme karşı genel peşin yargılar bir yana, en ileri gelen teorisyenler bile diyalektik konusunda karacahildirler.

3. MADDESİZ HAREKET KAVRANABİLİR Mİ?


Blogger tarafından desteklenmektedir.