ERNST HAECKEL VE ERNST MACH
Şimdi de bir felsefe eğilimi olarak Mach öğretisinin doğa bilimleri İle ilişkilerini inceleyelim. Mach'ın öğretisi, baştan sona dek doğa bilimlerinin "metafiziği" ile savaşır – bu metafizik, doğa bilimlerinin materyalizmi için kullanılan isimdir, başka bir deyişle, bilincimiz tarafından yansıtılan dış evrenin nesnel gerçekliğine değgin içgüdüsel, bilinçsiz, bulanık, felsefi olarak sezgiye dayanan, doğa bilginlerinin büyük bir çoğunluğuna özgü kanıya verdikleri addır. Bizim mahçılar, bu olgu konusunda ikiyüzlülükle sessiz kalırlar, doğa bilginlerinin içgüdüsel materyalizmi ile uzun zamandan beri bilinen ve yüzlerce kez Marks ve Engels tarafından doğrulanan felsefi materyalizm arasında çözülmez bağları zayıflatırlar ve bulandırırlar.
Avenarius'a bakınız. Daha ilk yapıtı olan 1876'da yayınlanmış Philosophie als Denken der Welt gemäss dem Prinzip des kleinsten Kraft masses'den başlayarak doğalcılığın metafiziği14 ile, yani doğa bilimlerinin materyalizmi ile savaşıyor, ve bunu, 1891'de kendisinin de kabul ettiği gibi, (üstelik görüşlerini de düzeltmeden) bilgibilimsel idealizm açısından yapıyor.
Mach'a bakınız. 1872'den, hatta daha öncesinden, 1906'-ya kadar bilimin metafiziği ile durmadan savaşıyor; ne var ki, görüşlerinin "pek çok filozof" (içkinciler de bu sayının içinde olmak üzere) tarafından paylaşıldığını, ama bunlar arasında "çok az bilim adamı" bulunduğunu kabul etmek dürüstlüğünü gösteriyor. {Duyumların Tahlili, s. 9.) Mach, 1906'da, gene dürüstlükle "doğa bilginlerinin çoğunluğunun materyalizme bağlı kaldıklarını" kabul ediyor. (Erkenntnis und Irrtum, 2. baskı, s. 4.)
Petzoldt'a bakınız. 1900'de "doğa bilimlerinin tepeden tırnağa kadar (ganz und gar) metafizikle dolu olduğunu" açıkladı. "Onların deneyinin hâlâ arındırılması gerekir." (Einführung in die Philosophie der reinen Erfahrung, c. I. s. 343.) Biliyoruz ki, Avenarius ve Petzoldt, bize duyumlarla verilen nesnel gerçekliğin kabulünün bütün deneyini "arıtırlar". 1904'te Petzoldt şöyle diyor: "Modern bilginlerin mekanikçi dünya görüşü, aslında, eski Hintlilerin dünya görüşünden daha büyük bir değer taşımaz. ... Dünyanın efsanevi bir fil üzerinde durması, ya da aynı ölçüde efsane olan bilgibilimsel olarak gerçek diye alınan ve bu yüzden de salt mecazi (bloss bildlich) anlamda kullanılmayan bir molekül ve atomlar yığını üzerinde durması bir şeyi değiştirmez." (c. II, s. 176.)
Willy'ye bakınız, içkincilerle yakınlığından dolayı yüzü kızaracak oldukça namuslu tek mahçıdır. O da, 1905'te, şöyle diyor: "... Doğa bilimleri, sonuç olarak, birçok bakımlardan, yakamızı kurtarmamız gereken bir yetkedirler." {Gegen die Schulweisheit, s. 158.)
Ama bu tümüyle katıksız bilmesinlercilik, baştan sona gericiliktir. Atomları, molekülleri, elektronları vb. maddenin nesnel olarak gerçek hareketini, bizim zihnimizdeki yaklaşık olarak doğru yansılan olarak almak, dünyanın bir filin üstünde durduğuna inanmakla aynı kapıya çıkar! Tevekkeli değil içkincilerin, moda olan olguculuğun elden düşme, soytarı kılığına bürünen bu bilmesinlerçilerin eteklerine dört elle sarılıyorlar. Bilim adamları maddenin nesnel gerçekliğini (ve maddenin parçacıklarını), zamanı, uzayı, doğal yasaları, vb., vb. kabul ediyorlar diye. salt bu yüzden hiç bir içkinci yoktur ki, doğa bilimlerinin "metafiziğine", ve doğa bilginlerinin "materyalizmine" ağzı köpükler saçarak saldırmasın. "Fiziksel idealizm"in doğuşuna yol açan fizikteki yeni buluşlardan çok önce, Leclair, Mach'ın da desteği ile, "modern doğa biliminin egemen (Grundzug) materyalist eğilimi"ne (Der Realismus'da –1879– 6. Paragrafın adı) karşı savaştı; Schubert-Soldern "doğa biliminin metafiziğine" {Grundlagen einer Erkenntnistheorie'nin –1884– II. bölümünün başlığı) savaş açtı; Rehmke, doğa bilimlerinin "materyalizm" ile, bu "sokak metafiziği" ile savaştı (Philosophie und Kantianismus, 1882, s. 17), vb., vb..
Içkinciler, bu mahçı doğabilimsel materyalizmin "metafizik niteliği" düşüncesinden, haklı olarak, açıkça ve dolaysız inancı sonuçlar çıkardılar. Eğer doğa bilimleri, teorileri ile, bize nesnel gerçeğin bir imgesini veremezler, ve ancak istiareler, simgeler, insan deneyinin biçimleri, vb., verirlerse, insanların da, başka bir alanda, kendilerine Tanrı vb. gibi daha az "gerçek" olmayan gibi "kavramlar" yaratmaya hakkı olacağı tartışma götürmez.
Hıristiyan Juda'nın öpücüğü İsa için ne idiyse, doğa bilgini Mach'ın felsefesi de, bilim için odur. Mach da aynı şekilde fiilen felsefi idealizm kampına sığınarak bilimi inancılığın ellerine teslim eder. Mach'ın doğabilimseİ materyalizmi reddedişi, neresinden bakarsanız bakın, gerici bir tutumdur. Biz, bunu, eski felsefenin görüş açısını sürdürmek isteyen "fiziksel idealistlerin doğa bilginlerinin çoğunluğuna karşı yürüttükleri mücadeleden sözederken açıkça görmüştük. Eğer ünlü bilim adamı Ernst Haeckel ile (gerici küçük-burjuvalar15 arasında ünlü) filozof Ernst Mach'ı karşılaştırırsak bunu daha da açık bir biçimde göreceğiz.
E. Haeckel'in Evrenin Muammaları adlı yapıtının her uygar ülkede kopardığı fırtına, bir yandan modern toplumda felsefenin yanıt niteliğini, öte yandan da materyalizmin idealizme ve bilinemezciliğe karşı mücadelesinin gerçek toplumsal niteliğini çok çarpıcı bir biçimde ortaya çıkarmıştır. Kitabın yüzbinlerle satılması, hemen bütün dillere çevrilmesi, ve özel ucuz baskılar halinde sürülmesi olgusu, kitabın "halk tarafından tutulduğunu, Ernst Haeckel'in bir anda kendi safına kazandığı geniş okur yığınlarının bulunduğunu açıkça göstermektedir. Bu yaygın küçük kitap, sınıf mücadelesinde bir silah haline geldi. Bütün ülkelerde, felsefe ve tanrıbilim profesörleri, binbir değişik biçimde Haeckel'i çürütmeye ve yıkmaya koyuldular. Tanınmış İngiliz fizikçisi Lodge, Haeckel'e karşı alelacele Tanrı'yı savunma işine girişti. Rus fizikçisi Bay Khvolson, Haeckel'e saldıran pespaye bir gerici broşür yayınlamak ve "safça gerçekçilikten" yana olmayan bilim adamlarının da bulunduğuna saygıdeğer darkafalıları inandırmak için Almanya'ya gitti.16 Haeckel'e karşı sefere katılan tanrıbilimcilerin haddi hesabı yok. Resmi felsefe profesörlerinin ona yakıştırmadıkları küfür kalmadı.17 Ölü bir iskolastisizm havası içinde bu kadidi çıkmış kupkuru mumyaların, Ernst Haeckel'in kendilerine vurduğu şamarlarla –belki de hayatlarında ilk kez-– gözlerinin canlandığım, yanaklarına renk geldiğini görmek gerçekten eğlenceli. Arı bilimin ve. göründüğü kadarıyla, en soyut teorinin yüce papazları, öfkeli haykırışlarla şamata etmekte ve felsefi kazkafalıların (idealist Paulsen, içkinci Rehmke, kantçı Adickes ve adlarını yalnız Tanrı'nın bildiği daha birçokları!) bütün ulumalarında kulak şu esas motifi seçiyor: bunlar doğa bilimlerinin "metafiziğine" karşı, "dogmacılığa" karşı, "doğa bilimlerinin değerinin ve öneminin abartılmasına" karşı, "doğabilimsel materyalizme" karşıdırlar. O materyalisttir – yuh ona!, yuh materyaliste! kendisine açıkça materyalist demeyerek kamuoyunu aldatıyor. Değerli profesörleri öfkelendiren işte budur.
Ve bu acıklı-güldürüde18 en ilginç olan, Haeckel'in kendisinin materyalizmi kınaması ve materyalist sıfatını reddetmesidir. Üstelik: dini boşlamak şöyle dursun, o kendine özgü bir din (Bulgakov'un "tanrıtanımaz inan"ı gibi, Lunaçars-ki'nin "dini tanrıtanımazlığı" gibi bir şey) kuruyor kafasında, ve ilke olarak din ile bilimin birliğini savunuyor! Öyleyse mesele nedir? Hangi "uğursuz yanlış anlama" bu kavgayı başlattı?
Mesele şu ki, Haeckel'in felsefi anlamdaki saflığı, kesin bir taraf tutma amacı taşımaması, materyalizme karşı hüküm sürmekte olan darkafalı önyargılara saygı gösterme kaygısı, uzlaşmaya karşı kişisel eğilimleri, din konusundaki görüşleri, bütün bunlar onun kitabının genel havasını, doğabilimsel materyalizmin yıkılmazlığını ve onun bütün resmi profesörce felsefe ve tanrıbilim ile bağdaşmazlığını vurgulamaktadır. Kendi kişiliği bakımından, Haeckel, darkafalılarla ipleri koparmak istemiyor, ama onun böylesine sarsılmaz safça inançla ortaya koyduğu şey, felsefi idealizmin egemen olan hiç bir türüyle kesin olarak bağdaşmaz. Bütün bu türlerin –Hartmann'ın en kaba gerici teorilerinden, kendisini çağdaş, ilerici ve gelişmiş sanan Petzoldt'un olguculuğuna, ya da Mach'ın ampiryokritisizmine kadar– hepsi, doğabilimsel materyalizmin "metafizik" olduğu, bilimin teori ve sonuçlarının temelinde yatan bir nesnel gerçekliğini kabul etmenin en "safça" bir "gerçekçilik" olduğu, vb. konusunda tam bir uyum içindedirler. Ve bütün profesörce felsefe ve tanrıbilim için "kutsal" olan bu öğretiye, Haeckel'in her sayfası bir şamar indirmektedir. 19. yüzyılın sonları ile 20. yüzyılın başlarındaki bilim adamlarının büyük çoğunluğunun yeterince billurlaşmış olmasa da, sağlam bir biçimde oturtulmuş düşüncelerini, duygularını ve eğilimlerini kuşkusuz dile getirmiş olan bu bilim adamı, profesörce felsefenin kamuoyundan ve kendisinden gizlemeye çalıştığı şeyi, yani felsefi idealizmin, olguculuğun, gerçekçiliğin, ampiryokritisizmin, ve öteki karıştırıcılıkların binbir küçük okulunun bütün çaba ve gayretlerini darmadağın eden ve gittikçe daha genişleyen ve sağlamlaşan bir temel bulunduğu olgusunu hemen, kolay ve yalın bir biçimde ortaya koymuştur. Bu temel, doğabilimsel materyalizmdir. "Safça gerçekçiler"in, (yani tüm insanlığın), duyumlarımızın nesnel olarak gerçek dış dünyanın imgeleri oldukları kanısı, aynı zamanda, doğa bilginlerinin çoğunluğunun da durmadan büyüyen ve durmadan pekişen kanısıdır.
Yeni küçük felsefe okulları kurucularının davası, yeni bilgibilimsel "izm"lerin yaratıcılarının davası, geri dönüş umudu kalmamacasına yitirilmiştir. Bunlar kendi "özgün" küçük sistemleri içerisinde çırpınıp durabilirler; boşuna çırpınacaklar, ampiryokritikçi Bobçinski ile ampiryomonist Dobçinski'den[116] hangisinin ilkin "Vay!" diye bağırdığı konusu üzerine ilginç tartışmalarla birkaç hayranın dikkatini çekmeye çabalayabilirler; hatta, "içkincilerin" yaptıkları gibi, kendilerini geniş bir "özel" yazın yaratmaya adayabilirler. Ama doğa biliminin gelişme çizgisi, yalpalamalarına ve kararsızlıklarına karşın, doğa bilginlerinin materyalizminin bilinçsiz niteliğine karşın, dünün moda olan "fizyolojik idealizm" sevdası, ya da bugünün moda olan "fiziksel idealizm" sevdasına karşın, doğabilimsel materyalizmin "metafiziğini" tekrar tekrar ön plana çıkartarak bütün bu önemsiz sistem ve hileleri silip süpürüyor.
İşte Haeckel'in buna verdiği bir örnek. Yazar, Hayatın Harikaları''nda, birci ve ikici bilgi teorilerini karşılaştırıyor. Bu karşılaştırmanın en ilginç bölümlerini aktarıyoruz.19
BİRCİ BİLGİ
TEORİSİ
|
İKİCİ BİLGİ
TEORİSİ
|
3. Bilgi anatomik örgeni beyin olan fizyolojik bir süreçtir.
|
3. Bilgi fizyolojik bir süreç değil, salt ruhsal bir süreçtir.
|
4. İnsan beyninin bilgi üreten tek bölümü korteksin hacim olarak sınırlı bir bölgesi, phronéma'dır.
|
4. İnsan beyninin bilgi örgeni olarak işlev yapar gözüken bölümü, gerçekte, ruhsal olayın kendisini ortaya çıkarmasını sağlayan bir alettir ancak.
|
....................................
|
....................................
|
5. Phronéma çok yetkinleşmiş bir dinamodur, onu oluşturan her bölüm, phronéte'ler, milyonlarca hücreden (phronételes) oluşur. Vücudun öteki örgenlerinde olduğu gibi, bu zihinsel örgende de onun işlevi olan "zihin" onu oluşturan hücrelerin işlevlerinin toplam tutarıdır.
|
5. Usun örgeni olarak phronéma özerk değildir, ama onu meydana getiren bölümler (phronétal hücreler) ve onları oluşturan hücreler yoluyla maddi olmayan zihin ile dış dünya arasında yalnızca bir aracı olarak iş görür. İnsan usu, yukarı hayvanların zekalarından ve aşağı hayvanların içgüdülerinden tamamen farklıdır.
|
Haeckel'in yapıtından yapılan bu tipik aktarma, yazarın, felsefe sorunlarının tahliline girmediğini ve materyalist ve idealist bilgi teorilerini birbirleriyle karşılaştırmayı bilmediğini gösterir. Haeckel, bütün idealist –daha geniş anlamda alırsak, özellikle felsefi bütün– hileleri doğabilimsel materyalizmden başka bir bilgi teorisi olabileceği düşüncesini akit-Una bile getirmeksizin, doğa bilimi açısından alaya alır. Filozoflarla, kendisinin de görüş açısının materyalist olduğunu farketmeksizin, materyalist bir açıdan alay eder!
Bu gücü herşeye yeten materyalizmin filozoflarda uyandırdığı şiddetli öfke anlaşılır bir şeydir. "Gerçek-Rus" Lopatin'in görüşünü yukarıda aktarmıştık. İşte şimdi de "ampiryokritikçilerin" en ilericisi ve idealizmin amansız düşmanı (gülmeyin!) Rudolf Willy'nin görüşü. "Haeckel'in birciliği çok ayrı cinsten bir karışımdır: enerjinin sakınımı yasası gibi, belli doğabilimsel yasaları ... töz ve kendinde-şeykonusunda bazı iskolastik gelenekleri düzensiz bir karışıklık içersinde bir araya getirir." (Gegen die Schulweisheit, s. 128.)
Bu saygıdeğer "modern olgucu"nun büyük öfkesi nereden geliyor? Haeckel'in görüşüne göre, hocası Avenarius'un –örneğin: beyin düşüncenin örgeni değildir, duyumlar dış dünyanın imgeleri değillerdir, madde ("töz") ya da "kendinde-şey" nesnel gerçek değildir, vb. gibi– bütün büyük düşüncelerinin, bastan sona idealistçe zevzekliklerden başka bir şey olmadığını kavrar kavramaz nasıl kızmamazlık edebilirdi ki!? Haeckel bunu bu kadar laf kalabalığı içerisinde söylemiyor, çünkü felsefeyle ilgilenmiyor ve "ampiryokritisizm"i, ampiryokritisizm olarak, bilmiyor. Ama R. Willy, Haeckel'in yüz bin okuyucusunun, Mach ve Avenarius felsefesinin suratına fırlatılan yüz bin tükürük demek olduğunu görmemezlik edemiyor. Ve Willy, yüzünü daha tükürük kendisine değmeden, Lopatin'vari siliyor. Çünkü Bay Lopatin'in Bay Willy'nin genellikle materyalizme karşı, özellikle de doğa bilimlerinin materyalizmine karşı yönelttikleri itirazların özü, her ikisinde de tamı tamına aynıdır. Biz marksistler için Bay Lopatin ile Sayın Baylar Willy, Petzoldt, Mach ve ortakları arasındaki ayrım, protestan bir tanrıbilimci ile katolik tanrıbilimci arasındaki ayrımdan daha büyük değildir.
Haeckel'e karşı yürütülen "savaş", bizim görüş açımızın, nesnel gerçeğe, yani modern toplumun sınıfsal niteliğine ve sınıfsal ideolojik eğilimlerine uygun düştüğünü tanıtlamıştır.
Bir küçük örnek daha. Mahçı Kleinpeter, Karl Snyder'in World Picture from The Standpoint of Modern Natural Science (Das Weltbildt der modernen Naturwissenschaft, Leipzig, 1905) adlı Amerika'da çok yaygın olan yapıtını İngilizceden Almancaya çevirdi. Bu kitap, halk yayınlarına özgü biçimlerle, fiziğin ve doğa bilimlerinin çeşitli kollarındaki en son buluşları açıklıkla arılatıyor. Ve mahçı Kleinpeter, bu kitaba bir önsöz yazmaya çağrıldı, ve Kleinpeter de bu önsözde ve örneğin Snyder'in bilgibiliminin "yetersizliği" gibi bazı mülahazalarda bulundu, (s. vi.) Neden? Çünkü Snyder, dünya görünümünün maddenin nasıl hareket ettiğini ve "maddenin" nasıl "düşündüğünü" gösteren bir görünüm olduğundan bir an olsun kuşku duymuyor, (s. 228.) Bundan sonraki kitabı The World Machine (Londra ve New York 1907)'inde Snyder, kitabını adadığı MÖ 460-360 yıllarında yaşamış Abdera'lı Demokritos'tan sözederken şöyle diyor: "Demokritos'a çok kez materyalizmin babası denilir. Bu felsefe okulu günümüzde biraz modası geçmiş bir okuldur; bununla birlikte, dünya konusundaki düşüncelerimizdeki hemen bütün modern ilerlemenin onun kavramlarına dayandığını belirtmek yerinde olur. Doğrusunu söylemek gerekirse (practically speaking), materyalizmin varsayımları, bilimsel araştırmalarda kaçınılmaz (unescapable) varsayımlardır." (s. 140.)
"... Eğer isterse, insan, dini bütün Piskopos Berkeley ile birlikte, bu dünyada her şeyin bir düş olduğunu düşleyebilir. İdealleştirilmiş bir idealizmin hokkabazlığı ne denli rahatlatıcı olursa olsun, dış dünya sorunu ile ilgili olarak ne düşünürlerse düşünsünler, yine de aramızdan kendilerinin bizzat varolduklarından kuşku duyan birkaç kişi çıkar. Boş bulunduğumuz bir anda bizzat kendimizin bir kişiliğe ve varlığa sahip olduğumuzu varsaydığımızda, tüm görüntüler olayına duyuruların altı kapısını birden açmış olacağımıza kişinin kendisini inandırması için, Ben ve Ben-olmayan'ın aldatıcı ışığı ardından uzun süre koşturmaya gerek yoktur. Bulutsu varsayımı, ışık taşıyan esir, atom teorisi ve bütün öteki benzer öğretiler, kullanışlı ‘işlerliği olan varsayımlar'dan başka bir şey olmayabilirler, ama şunu hatırlamak yerinde olacaktır aziz okur, tersi kanıt olmadıkça, sizin ben dediğiniz bir varlığın bu satırları inceden inceye gözden geçirdiği varsayımı ile, bunlar hemen hemen aynı yerde durmaktadırlar." (s. 31-32.)
Doğa bilimleri kategorilerini salt işlerliği olan varsayımlara İndirgeyen gözde kurnazca yapıları, okyanusun her iki yakasındaki bilim adamları tarafından çok saçma bulunarak alaya alındığında, mahçının içine düşeceği acıklı durumu bir düşünün! Rudolf Willy'nin 1905'te, Demokritos ile sanki yaşayan bir düşmanmış gibi savaşmasında ve böylelikle felsefenin yanlı niteliğine çok güzel bir örnek getirmesinde ve bu partizan mücadelede bizzat kendisinin takındığı gerçek tutumu bir kez daha ortaya koymasında şaşacak bir şey var mı? Willy şöyle yazıyor: "Atomların ve boşluğun yalnızca salt tamamlayıcı hizmetler (blosse Handlangerdienste) gören kurgusal kavramlar olduklarının ve varlıklarım, yararlı oldukları sürece, ancak işe yararlılıkları sayesinde sürdürdüklerinin Demokritos elbette farkında değildi. Demokritos bunun için yeterince özgür değildi; ama, birkaçı dışında, bizim modern doğa bilginlerimiz de yeterince özgür değildirler. Yaşlı Demokritos'un yazgısı bizim doğa bilginlerimizin de yazgısıdır." (Op. cit., s. 57.)
Ne umutsuz durum! Ampiryokritikçiler oldukça "yeni bir yoldan" hem uzayın ve hem de atomların "işlerliği olan varsayımlar" olduklarını tanıtlamalardır; bununla birlikte doğa bilginleri bu berkeleycilikle alay ediyorlar ve Haeckel'in izinden yürüyorlar! Biz hiç de idealist değiliz, bu bir iftiradır, biz sadece Demokritos'un bilgibilimsel çizgisini (idealistlerle birlikte) çürütmeye çalışıyoruz; biz bunu iki bin yıldan daha uzun bir süreden beri yapmaya çalışıyoruz, ama boşuna! Ve önderimiz Ernst Mach için geriye, ancak, yaşamının ve felsefesinin ürünü olan son yapıtını, Bilgi ve Yanılgı'yı, Wilhelm Schuppe'ye adamak ve bu yapıtında doğa bilginlerinin çoğunluğunun materyalist olduklarını ve "bizim de" Haeckel'e... "serbest düşünceli" olması nedeniyle yakınlık duyduğumuzu üzüntüyle kaydetmek kalıyor, (s. 14.)
Bilmesinlerci W. Schuppe'nin izinden giden ve Haeckel'in serbest düşünceliliğine "yakınlık duyan" gerici küçük-burjuva ideolog, burada kendisini tamamıyla ele veriyor. Bunların hepsi, Avrupa'daki bu insancıl darkafalıların hepsi, özgürlük tutkularıyla ve Wilhelm Schuppe'lere ideolojik (ve siyasi ve ekonomik) teslimiyetleriyle birbirlerinin aynıdırlar.20 Her yana karşı bağımsız olma, felsefede, idealizme ve inancılığa karşı sefilce maskelenmiş kölece bağımlılıktan başka bir şey değildir.
Sonuç olarak, yalnız marksist olmak istemekle kalmayıp, marksist olmasını da bilen Franz Mehrıng'in Haeckel üzerine değerlendirmesini bunlarla karşılaştıralım. 1899 yılı sonunda, Evrenin Muammaları yayınlandığı sırada, Mehring şu gözlemde bulunuyordu: "yeterli ve yetersiz yanlarıyla, Haeckel'in yapıtı, bir yanda- tarihi materyalizmin, öte yanda ise tarihi materyalizmin parti içinde taşıdığı önem açısından, parti içinde açıkça egemen olan oldukça karışık görüşlere açıklık getirmekte fazlasıyla yardımcı olmaktadır."21 Haeckel'in yetersizliği, tarihi materyalizm hakkında en ufak bir fikri olmamak ve, bunun sonucu olarak, siyaset üzerine olduğu kadar "birci din" üzerine de, göze batar birtakım saçmalıklar ileri sürecek duruma düşmektir vb., vb.. "Haeckel bir materyalist ve bircidir; tarihi materyalist değil, doğabilimsel materyalisttir." (İbid..)
"[Doğa bilimlerinin materyalizminin toplumsal sorunlar ile başa çıkmasındaki] bu yeteneksizliğini elle tutulur bir biçimde kavramak isteyen kimse, insanlığın kurtuluşu yolundaki büyük mücadelede gerçekten de yenilmez bir silah olacaksa, doğabilimsel materyalizmin tarihi materyalizmi kapsayacak biçimde genişletilmesi gerektiğine inanmak isteyen kimse, Haeckel'in kitabını okusun.
"Ama bu kimse, bu kitabı, yalnızca bu amaçla okumasın! Bu kitabın olağanüstü zayıf yanı, olağanüstü güçlü yanıyla, yani doğa bilimlerinin bu [ondokuzuncu] yüzyılda gösterdiği gelişmenin, bir başka deyişle, doğabilimsel materyalizmin zaferle dolu ilerleyişinin Haeckel tarafından yapılan (ve esas olarak kitabın en büyük ve en önemli kısmını kapsayan) anlaşılabilir ve açık anlatımıyla ayrılmaz bir biçimde birbirine bağlıdır."22
SONUÇ
BİR marksistin, ampiryokritisizm konusunda bir yargıya varabilmesi için hareket noktası olarak alması gereken dört görüş açısı vardır.
Birincisi ve hepsinden önemlisi, bu felsefenin teorik dayanaklarının, diyalektik materyalizmin teorik dayanakları ile karşılaştırılması zorunluluğudur. Bizim ilk bölümümüzü ayırdığımız böyle bir karşılaştırma, idealizmin ve bilinemezciliğin eski yanılgılarını gizlemek için yeni hileler, yeni terimler ve yeni kurnazlıklar kullanan ampiryokritisizmin baştan sona gerici niteliğini, bilgibilimsel sorunların bütün bir çizgisi boyunca, ortaya çıkarır. Ancak genel olarak felsefi materyalizmin ve Marks ve Engels'in diyalektik yönteminin niteliği konusunda mutlak bir bilisizliktir ki, kişiyi ampiryokritisizm ile marksizmi "birleştirmekten" sözetmeye götürür.
İkincisi, felsefede uzman olanların pek küçük bir okulu olarak ampiryokritisizmin yerinin, felsefenin modern okulları ile ilişkisi içinde belirlenmesi gerekir. Kant'tan yola çıkan Mach ve Avenarius, Kant'ı terkederek materyalizme doğru değil, ters yöne, Hume ve Berkeley'e doğru gittiler. Genellikle deneyi "arıttığını" sanan Avenarius, gerçekte yalnızca kantçılığın bilinemezciliğini arıtıyordu, Mach ve Avenarius'un, en gerici idealist okullardan birine, yani içkinci denilen okula sımsıkı bağlı olan okulu, tümüyle, gittikçe daha açık bir biçimde idealizme doğru yol almaktadır.
Üçüncü olarak, mahçılıkla modern doğa bilimlerinin bir dalındaki bir okul ile olan tartışma götürmez bağlantısı akıldan çıkarılmamalıdır. Genel olarak bilim adamlarının büyük bir çoğunluğu, özel olarak da fizik uzmanları, şaşmaz bir biçimde, materyalizmden yanadırlar. Yeni fizikçilerin bir azınlığı, son yılların büyük bulgularının eski teoriler üzerindeki ağır karşı-darbelerinin etkisinde kalarak, bilgilerimizin göreliliğini açık bir biçimde ortaya çıkaran modern fizikteki bunalımın etkisinde kalarak, diyalektik konusundaki bilisizlikleri yüzünden, görelilikten hareketle idealizmin kucağına düştüler. Bugün itibar gören fiziksel idealizm, tıpkı yakın geçmişte moda olan fizyolojik idealizm kadar gerici bir tutkudur.
Dördüncü olarak, ampiryokritisizmin bilgibilimsel iskolastiğinin gerisinde, felsefedeki yanların mücadelesinin son tahlilde modern toplumdaki düşman sınıfların eğilim ve ideolojilerini yansıtan bir mücadele olduğunun gözden kaçırılmaması gerekir. Çağdaş felsefe iki bin yıl öncesinin felsefesi kadar taraflıdır. Ukalaca, şarlatanca yaftalar altında ya da çapsız bir yansızlık gerisinde gizlenmiş olsa da, çekişmekte olan taraflar, aslında idealizm ile materyalizmdir. İdealizm, inancılığın incelmiş, işlenmiş biçiminden başka bir şey değildir; inancılık bütün gücünü korumak' ta, çok geniş bir örgütler sisteminden yararlanmaktadır, ve felsefi düşüncenin en ufak bir yanılmasından kendine pay çıkararak yığınlar üzerindeki etkinliğini hiç ara vermeden sürdürmektedir. Ampiryokritisizmin nesnel rolü, sınıf mücadelesindeki rolü, tamamıyla, genellikle materyalizme, ve özellikle de tarihsel materyalizme kargı yürüttükleri savaşta inancılara bağlılıkla hizmet etmekten ibarettir.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜMÜN I. KESİMİNE EK. — N. G. Çernişevski Kantçılığın Eleştirisine Hangi Açıdan Yaklaşıyor?
DÖRDÜNCÜ BÖLÜMÜN I. KESİMİNE EK. — N. G. Çernişevski Kantçılığın Eleştirisine Hangi Açıdan Yaklaşıyor?