İNSAN BEYNİ İLE Mİ DÜŞÜNÜR?
Bazarov bu soruyu kesin olarak olumlu biçimde yanıtlıyor, Şöyle diyor: "Eğer, Plehanov'un ‘bilinç maddenin bir [sayfa 85] iç [? Bazarov] durumudur' tezi, daha doyurucu bir biçimde, örneğin ‘her ruhsal süreç, beyin sürecinin bir işlevidir' biçiminde ifade edilmiş olsaydı, ne Mach, ne de Avenarius buna karşı çıkmazlardı." (Marksist Felsefe "Üzerine" Denemeler, s. 29.)
Sıçan, kediden daha korkunç bir hayvan tanımaz. Maeh'ın Rus öğretilileri de Plehanov'dan daha kuvvetli bir materyalist tanımıyorlar. Gerçekten Plehanov, bilincin maddenin bir iç durumu olduğu materyalist savını dile getiren tek ya da ilk kişi miydi? Ve eğer, Pİelıanov'un açıkladığı bu materyalist formül Bazarov'un hoşuna gitmiyorsa, ne diye Engels'i ya da Feuerbach'ı değil de, Plehanov'u alıyor?,
Çünkü mahçılar gerçeği tanımaktan korkuyorlar. Onlar sadece Plehanov'la savaşıyormuş gibi yaparak materyalizmle savaşıyorlar; korkaklık ve ilkesizlik!
Ama biz geçelim ampiryokritisizme. Avenarius, düşüncenin, beynin bir işlevi olduğuna "karşı çıkmayacaktı". Bazarov'un bu sözleri, salt ve basit gerçek olmayanı içeriyor. Avenarius materyalist teze karşı çıkmakla kalmıyor, onu çürütmek için bütün bir "teori" kuruyor. "Bizim beynimiz, diyor Avenarius, İnsanın Dünya Anlayışı'nda, düşüncenin yurdu, merkezi, yaratıcısı, aleti ya da örgeni, taşıyıcısı ya da dayanağı vb. değildir (s. 76, Mach tarafından, onaylanarak Duyumların Tahlili'nde, s. 32, aktarılıyor). "Düşünce beyinde eğleşmez ya da beynin hükümdarı değildir, düşünce beynin öteki yarısı ya da öteki yanı vb. değildir; o bir ürün ya da hatta fizyolojik bir işlev değildir, ya da beynin herhangi bir durumu da değildir." (İbid..) Avenarius, Düşünceler'inde daha az açık değildir: "Tasarımlar, beynin (fizyolojik, ruhsal psiko-fizik) işlevleri değildir." (Op. cit., § 155, s. 419.) Duyumlar "beynin ruhsal işlevleri" değildir. (§ 116.)
Böylece, Avenarius'a göre, beyin düşüncenin örgeni değildir ve düşünce de beynin işlevi değildir. Engels'e bakalım, hemen, bunlara taban tabana karşıt, açıkça materyalist olan [sayfa 86]formüller bulacağız. "Düşünce ve bilinç, diyor Engels Anti-Dühring'de, insan beyninin ürünleridir."[22] Bu düşünce aynı kitapta, birçok kez tekrarlanmıştır. Ludwig Feuerbach'ta Feuerbach ve Engels'in görüşlerinin şu aşağıdaki açıklamasını buluyoruz: "Duyularla algılanabilen, kendimizin de ait bulunduğu maddi dünya (stofflich) tek gerçektir", "bilincimiz ve düşüncemiz, bize ne kadar yüce görünürse görünsünler, ancak maddi, bedensel bir örgenin, beynin ürünleridir (Erzengnis). Madde aklın bir ürünü değildir, ama akim kendisi maddenin üstün bir ürününden başka bir şey değildir, işte bu, kuşkusuz, arı materyalizmdir." (Almanca 4. baskı, s. 18.) Ya da doğanın süreçlerinin "düşünen beyin içindeki"[23] yansısından vb., vb. sözettiği 4. sayfa.
Avenarius bu materyalist görüşü reddeder, "beynin düşüncesini" "doğa bilimlerinin fetişizmi" diye nitelendirir, (İnsanın Dünya Anlayışı, Almanca 2. baskı, s. 70.) Avenarius, bu noktada doğa bilimleri ile olan mutlak çelişkisi konusunda hiç bir yanılsamaya kapılmıyor. O, Mach ve bütün içkinciler gibi, doğa bilimlerinin bilinçsiz, kendiliğinden materyalist bir anlayışa dayandıklarını kabul eder. Açıkça, "egemen psikoloji" ile tam bir uyumsuzluk içinde olduğunu söyler. (Düşünceler, s. 150 vb..) Bu .egemen psikoloji, kabul edilemez bir "introjection" meydana getirir (filozofumuzun sancılı bir doğumla dünyaya getirdiği yeni bir sözcük daha!); başka terimlerle söylersek, bu psikoloji, düşünmeyi beyninin içine sokar ya da duyumları bize yerleştirir. Bu "iki sözcük" (in uns, bize), diye devam ediyor Avenarius, ampiryokritisizmin karşı çıktığı varsayımı (Annahme) içerir, "işte bu görülen şeyleri vb. insanın içme sokmaya (Hineinverlegung) introjection diyoruz." (s. 153, § 45.)
"İlke olarak", introjection, "önümde" (vor mir, s. 154) yerine "bende"yi koyarak (gerçek) çevrenin bütünleyici parçasını (düşüncel–ideal) düşünmenin bütünleyici bir parçası haline getirmekle" "dünyanın doğal anlayışından" [sayfa 87] (natürlicher Weltbegrift) uzaklaşır. (İbid..) "introjection verilmiş olanm içinde [ya da bizim bulunduğumuz şeyin içinde, im Vorgefundenen] açıkça ve serbestçe, kendini gösteren améca-nique'ten [ruhsal yerine yeni bir sözcük], merkezi sinir sistemi içinde gizemli bir şekilde kendini gizleyen bir şey [Avenarius Latitierendes diyor – "yeni" bir sözcük daha] yapar". (İbid..)
İşte gene ampiryokritikçilerin ve içkincilerin "safça gerçekçiliğin" ünlü savunmasında farketmiş olduğumuz aynı yutturmaca ile karşı karşıyayız. Avenarius burada, Turgenyev'in düzenbazının öğüdünü tutuyor:[24] Kendinde gördüğün tüm kusurlara karşı büyük bir enerjiyle isyan et. Avenarius idealizmle savaşır görünmeye çabalıyor: felsefi idealizm çoğu kez introjection'dan çıkarılır diyor, kısacası, dış dünya duyuma, tasarıma, vb.'ye dönüşür; ama ben "safça materyalizmi" savunuyorum; bütün verilmiş olanın, "Ben"i ve çevrenin eksiksiz gerçeğini, dış dünyayı insanm beyninin içine sokmaksızın savunuyorum.
Ünlü düzenleme örneğinin gözlerimizin önüne serdiği safsatanın tam bir eşi. İdealizme saldırarak okurun yönünü saptıran Avenarius, gerçekte, biraz değişik sözcüklerle idealizmi savunuyor: Düşünce beynin bir işlevi değildir; beyin düşüncenin örgeni değildir; duyumlar sinir sisteminin işlevi değildirler; evet öyle! Duyumlar sadece bir yanlarıyla ruhsal "öğeler"dir ama öteki yanlarıyla (öğeler "özdeş" olmalarına karşın) fizikseldirler. Avenarius, karmakarışık yeni terminolojisi ile, yeni bir "teoriyi" düe getirmek iddiasında olan karmaşık, ağdalı yeni sözcüklerle, sonunda hep temel idealist önermesine dönmek üzere yerinde saymaktan başka bir şey yapmaz.
Ve bizim Rus mahçılanmız, (örneğin Bogdanov), "yut-turmacayı" farketmedilerse de, ve idealizmin "yeni" savunmasında onun çürütülmesini gördülerse de, meslekten filozoflar, ampiryokritisizm tahlillerinde, Avenarius'un fıkirlerinin [sayfa 88] gerçek yapısını, ağdalı, karmaşık terminoloji bir kez soyulup atılınca çıplak halleriyle, aklıbaşında bir değerlendirmesini vermişlerdir.
Bogdanov 1903'te şöyle yazıyordu ("Otoriter Düşünce" Toplum Psikolojisi derlemesi içinde yayınlanan makale, s. 119 ve devamı):
"Richard Avenarius, ruh ve beden ikiciliğinin gelişmesinin en eksiksiz, en uyumlu felsefi görünümünü sunmuştur. Onun introjection teorisinin özü şudur: ["biz yalnız fiziksel cisimleri doğrudan doğruya gözlüyoruz ve başkasının heyecanları üzerine, yanı başkasının ruhsal yapısı üzerine sadece varsayımlarla fikir yürütebiliriz.] ... Bu varsayım, başka bir kişinin heyecanlarının onun bedeninde yerleşmiş olduğu, onun organizmasına sokulmuş, (entrojekte [introjectée] edilmiş) olmaları olgusuyla karmaşıklaşır. işte bu, bir sürü çelişkilere varan gereksiz bir varsayımdır. Avenarius, ikiciliğin, sonra felsefi idealizmin gelişiminin bir dizi tarihsel evrelerini gözlerimizin önüne sererek, sistemli olarak bu çelişkileri belirtiyor. Ama burada onu izlememize hiç de gerek yok. ... İntrojection düşünce ve bedenin ikiciliğinin bir açıklaması görevini görür."
Bogdanov, "introjection"un ikiciliğe karşı yönelik olduğuna inanarak profesörce felsefe oltasına takıldı. Materyalizme karşı yöneltilmiş zokayı farketmeden, Avenarius'un kendisinin yaptığı introjection değerlendirmesini itibari değeriyle kabul etti. İntrojection. düşüncenin beynin bir işlevi oimasını, duyumun insanın merkezi sinir sisteminin bir işlevi olmasını yadsır; yani, materyalizmi çürütmek için fizyolojinin en temel gerçeğini yadsır. Böylece "ikicilik" (Avenarius'un idealizme karşı bütün diplomatça öfkesine karsın), idealist bir biçimde çürütülmüştür, çünkü duyum ve düşünce, burada, ikincil etkenler, maddenin türevleri olarak değil de, birincil etkenler olarak görünürler Avenarius, ikiciliği, ancak öznesiz nesneyi, düşüncesiz maddeyi, duyumlarımızdan [sayfa 89] bağımsız olarak dış dünyayı "çürüttüğü" ölçüde çürütmüştür, yani idealist bir biçimde çürütmüştür. Avenarius, bizim "Ben"imizi olduğu kadar, ağacı, yani çevreyi de kapsayan "tam" deneyin "çözülmez" bağları teorisini güçlendirmek için ağacın görünen imgesinin benim ağtabakamın, sinirlerimin ve beynimin işlevi olduğu olgusunu yadsımak gibi saçma bir yadsımaya gerek duymuştur.
İntrojection teorisi, değişmez bir biçimde, düşüncenin beynin işlevi olduğunu, duyumların, yani dış dünyanın imgelerinin bizde var olduklarını, bunların bizim duyu örgenlerimiz üzerindeki etkisi ile meydana geldiklerini doğrulayan doğa bilimlerine aykırı her türlü idealistçe saçmalıkları insanin kafasına sokan karışıklıktan başka bir şey değildir. "Düşünce ve beden ikiciliğinin materyalizm tarafından (yani materyalist bircilik) ayıklanması, düşünce ancak ikincil bir etken, beynin bir işlevi, dış dünyanın bir yansısı olduğundan, düşüncenin cisimden bağımsız bir varlığı olmadığını öğretmesindedir. "Düşünce ve beden ikiciliği"nin idealist ayıklanması (yani idealist bircilik) ise, düşünce bedenin bir işlevi değil, ama "çevre" ve "Ben" ancak aynı "öğe karmaşalarının çözülmez bağlantısı halinde var olmak üzere, birincil etken saymasındadır. "Düşünce ve beden ikiciliği"ni ayıklamanın bu birbirine taban tabana karşıt iki yöntemi dışında yalnız seçmecilik, yani şu materyalizmle idealizmin anlamsız karışımı olan seçmeciliktir. Ve işte Bogdanov ve ortaklarına, "materyalizme ve idealizme yabancı gerçek" olarak gözüken Avena-rius'un bu karışıklığıdır.
Oysa meslekten felsefeciler, Rus mahçıları kadar safdil ve onlar kadar kolay inanır değildirler. Bu sıradan profesörlerden herbiri, doğrusu, "kendi" materyalizmi çürütme sistemini ya da en azından "kendi" materyalizmle idealizmi "uzlaştırma" sistemini savunur; ama rakiplerine gelince, onlardaki bütün "orijinal", "modern" sistemlerin hepsinin orasına burasına dağılmış tutarsız materyalizm ve idealizm [sayfa 90] kırıntılarını acımasızca ortaya sermekten geri durmazlar. Birkaç genç aydm Avenarius'un oltasına takılmışsa da, oltanın her bir çeşidini görmüş olan eski kurt Wundt'a oyun etmek olanaksızdı. İdealist Wundt, introjection teorisinin anti-materyalist eğilimini överek Avenarius'un taktığı maskeyi kabaca yırttı.
"Eğer ampiryokritisizm, diye yazıyor Wundt, kaba materyalizmi, beynin düşüncesi ‘olduğu' ya da beynin düşünce ‘ürettiği', onun gerçek gözlem ve ifadeyle hiç bir şekilde ortaya konamayacak bir ilişki ifade ettiği [açıktır ki, Wundt için insanın beyin olmadan da düşünmesi bir "olgudur"!] şeklinde ifadeleri yüzünden suçluyorsa ... kuşkusuz, bu suçlama iyi bir temele oturtulmuştur." (Op. cit., s. 47-48.)
Kuşkusuz: İdealistler, her zaman, ikircikli Avenarius ve Mach'Ia birlikte materyalizme karşı yürüyeceklerdir! Ne yazık ki, diye ekliyor Wundt, bu introjection teorisinin "bağımsız dirimsel diziler öğretisiyle herhangi bir ilişkisi yoktur ve öyle görünüyor ki sonradan akla gelen bir düşünce olarak ve oldukça yapay bir biçimde ona eklenmiştir." (s. 365.)
İntrojection'a, diyor O. Ewald, "ampiryokritisizmin kendi yanlışlarını örtmek için gerek duyduğu bir uydurmadan başka bir gözle bakılma malıdır". (Op. cit., s. 44.)
"Garip bir çelişkiye tanık oluyoruz: Bir yandan introjection'un ayıklanması ve dünyanın doğal anlayışının yeniden kurulması, dünyaya yaşayan gerçeğinin niteliğini geri vermeyi amaçlamaktadır; öte yandan, ampiryokritisizm, ilke düzenlemesini kabul ederek, düpedüz idealist bir teoriye, karşı-terim ve merkez terimin mutlak karşılıklı ilişkisi (correlativité) teorisine götürür. Avenarius böylece bir kısır döngü içinde dener durur. O idealizme karşı savaşa çıktı, ama düşmanla süngü süngüye gelmenin eşiğinde, silahları, onım önüne bırakıverdi. Nesneler dünyasını öznenin boyunduruğundan kurtarmak istiyordu, ama yeniden bu dünyayı [sayfa 91] özne ye bağladı. Onun eleştirisiyle gerçekten yıkmış olduğu, idealizmin gerçek bilgibilimsel ifadesinden çok onun bir karikatürüdür." (İbid., s. 64-65.)
"Avenarius'tan sık sık aktarılan, beyin, düşüncenin ne yeri, ne örgeni ne de taşıyıcısıdır biçimindeki bilge sözü, diyor Norman Smith, bu iki şey arasındaki İlişkileri belirtmek için sahip olduğumuz terimlerin yadsınmasıdır. (Op. cit., s. 30.)
Wundt'un onadığı introjection teorisinin, sistemli bir biçimde "doğalcılıkla ve bilinemezcilikle" ve özellikle (ama Huxley'in materyalizminin, Engels'in kınadığı gibi, kararlılık ve açıklıktan yoksun oluşu yüzünden değil de) bilinemezciliği gerçekte materyalizmi gizlemeye yaradığı için T. Huxley ile savaşan açık sözlü tinselci (spiritualiste) James Ward'ın ilgisini çekmesinde şaşılacak bir şey yoktur.
Belirtelim ki, her türlü felsefi hilelerden kaçman ve introjection'u, düzenlemeyi ya da "evrenin öğelerinin bulunması"nı kabul etmeyen Mach'ın İngiliz öğretilisi K. Pearson, bütün bu "örtülerden" sıyrıldığında, Mach'ın öğretisinin kaçınılmaz tümdengelimlerine, yani salt öznel İdealizme varır. Pearson "öğeler"i tanımaz. "Duyu izlenimleri", işte onun İlk ve son sözü budur. O, insanın, beynin yardımıyla düşündüğünden kuşku duymaz. Ve bu sav ile (bilime uygun bu tek sav ile) onun felsefesinin çıkış noktası arasındaki çelişki, çıplak ve açık seçik olarak kalır. Pearson, maddenin bizim duyu izlenimlerimizden bağımsız olarak varlığı savına karşı koyarken (The Granatlar of Science, VII. Bölüm) soğukkanlılığını kaybeder. Berkeley'in bütün kanıtlarını yineleyerek maddenin bir hiçlik olduğunu bildirir. Ama beyin ile düşünce arasındaki ilişkilere geri dönerek, kesin bir ifadeyle açıklar: "Maddi bir mekanizmaya bağlı iradeden ve bilinçten, bu mekanizma olmadan iradeye ve bilince benzeyen hiç bir [sayfa 92] sonuca varamayız." Pearson araştırmalarının bu bölümünü özetleyen bir tezi de aşağıdaki gibi formüle eder: "Bilincin bizimkine benzer bir sinir sisteminin ötesinde hiç bir anlamı yoktur; her maddenin bilinçli olduğunu iddia etmek mantık dışıdır [buna karşılık her maddenin dıştaki şeyleri yansıtma özelliği, aslında duyarlıktan az ayırdedilen bir özelliği olduğunu varsaymak mantıklıdır]; daha da mantık dışı olanı, bilincin ve iradenin maddenin dışında var olduğunu iddia etmektir." (İbid., s. 75, 2. tez.) Pearson bu konuda İçinden çıkılmaz bir duruma düşüyor! Madde, duyu izlenimleri gruplarından başka bir şey değildir; bu onun öncülü, onun felsefesidir. Bundan çıkan sonuca göre duyum ve düşünce birincil etkenlerdir, madde ise ikincil etkendir. Hayır, maddesiz bilinç yoktur, ve hatta, öyle görünüyor ki, sinir sistemsiz bilinç de yoktur! Bir başka deyişle bilinç ve duyum ikincil etkenlerdir. Toprak denizi taşır, balina toprağı taşır, deniz balinayı taşır. Ne Mach'ın "öğeleri", ne de Avenarius'un düzenlemesi ve introjection'u bu karışıklığı giderir; bütün yaptıkları, sorunu bulanıklaştırmak, felsefi-bilimsel bir laf salatasıyla yolları tıkamaktır.
Bir sürü "notal"lar, "secural"lar, "fidential"lar, vb., vb. yaratan Avenarius'un özel terminolojisi işte bu saçma sapan dili oluşturur. Bizim Rus mancaları, bu profesör saçmalıklarım, çok kez, utangaçlıktan gelme bir sessizlikle geçiştirirler; sadece zaman zaman okuru (daha da sersemleştirmek için) kafasına birkaç "existentiel" vb. fırlatırlar. Ama safdiller bu laf ebeliğinde özel bir biyo-mekanik görseler de, ağdalı deyimlerin meraklısı olan Alman filozofları, Avenarius'la alay ederler. "Notal" (notus – bilmen), ya da şunu veya bunu bilirim demek, kesinlikle aynı şeyi söylemektir, diyor Wundt "Ampiryokritikçi Sistemin İskolastik Niteliği" başlıklı bölümde. Gerçekten hiç bir ışık sızdırmayan koyu bir iskolastik sözkonusudur. Avenarius'un en bağlı öğretililerinden biri [sayfa 93] olan R. Willy bunu açık yüreklilikle itiraf etmek cesaretini göstermiştir. "Avenarius bir biyo-mekanik hayali kurmuştur, diyor, ama beynin yaşamı ancak olguların bulunmasıyla anlaşılabilir, yoksa Avenarius'unki gibi yöntemlerle değil. Avenarius'un biyo-mekaniği hiç bir yeni gözleme dayanmaz; bu biyo-mekaniğin belirgin özelliği salt kavramların yapısıdır; şunu da ekleyelim ki, kavramların yapıtları bazı perspektifler açan varsayımlar özelliğine bile sahip değildirler, bunlar uzaktaki ufku görmemize engel olan bir duvar gibi basit kur-gul kalıplardan (blosse Spekulierschablonen) başka bir şey değildir".
Rus mahçıları, pek yakında, Avrupa'nın burjuva filozofları tarafından çoktan terkedilmiş olan bir şapkanın önünde hayranlıkla kendinden geçen moda meraklılarına benzeyeceklerdir.
6. MACH VE AVENARİUS'UN TEKBENCİLİĞİ