Header Ads

Header ADS

"AŞIŞ" ("TRANSCENSUS") YA DA V. BAZABOV ENGELS'İ "DÜZELTİYOR"

Materyalizm ve Ampiryokritisizm
Lenin


2. "AŞIŞ" ("TRANSCENSUS") YA DA V. BAZABOV ENGELS'İ "DÜZELTİYOR"

Marksist geçinen Rus mahçıları, Engels'in en kesin ve en açık ifadelerinden birini, diplomatça, sessizce geçiştiriyorlarsa da, buna karşılık, aynı yazarın başka bir ifadesini, tam Çernov'vari bir tutumla "düzeltiyorlar". Orası burası kırpılmış, değiştirilip bozulmuş aktarma metinlerin anlamını düzeltmek ne kadar cansıkıcı ve güç olursa olsun, Rus mahçılarından sözetmek isteyen bir kimse bu işi üstelenmekten kaçınamaz.

Bakın Bazarov, Engels'i nasıl düzeltiyor.

Engels, "Tarihi Materyalizm"5 adlı makalesinde, İngiliz [sayfa 109] bilinemezcileri (Hume'ün izi üzerinde yürüyen filozoflar) üzerine şöyle diyor:

"... Bizim bilinemezci, bütün bilgimizin, duyularımızın bize sağladığı verilere (Mitteilungen) dayandığını kabul eder. ..."


Bizim mahçıların yararına şunu da kaydedelim ki, bilinemezci (Hume'ün öğretilisi) de çıkış noktası olarak duyumları kabul eder ve bilgi için başka hiç bir kaynak tanımaz. Bilinemezci salt bir "olgucu"dur. "Modern olguculuk" yanlıları duyduk duymadık demesinler!

"... Ama, diye [bilinemezci] ekler: ‘duyularımızın bize algıladıkları nesnelerin tam ve doğru imgelerini (Abbilder) verdiklerini nasıl biliyoruz?' Ve daha ilerde, açıklar ki, nesnelerden ya da onların niteliklerinden sözederken, gerçekte, haklarında kesin hiç bir şey bilemediği nesneleri ya da onların niteliklerini değil ama yalnız onların bizim duyularımız üzerinde meydana getirdikleri izlenimleri kastediyor, "[34]

Engels'in burada karşı karşıya getirdiği iki felsefi eğilim hangileridir? Önce, duyuların bize şeylerin güvenilir bir imgesini verdiklerini, bu nesnelerin kendilerini tanıdığımızı dış dünyanın duyu örgenlerimiz üzerinde etki meydana getirdiğini düşünen felsefe eğilimini. Bilinemezcinin reddettiği materyalizm budur. Peki onun kendi eğiliminin özü nedir? Kendisinin duyumların ötesine gitmediği, duyum sınırlarının ötesinde, ne olursa olsun "kesin" bir şey görmek istemeyerek görüngülerin beri yanında durduğudur. Bu nesnelerin kendileri hakkında (yani Berkeley'in karşı çıktığı materyalistlerin dedikleri gibi, kendinde-şeyler, "kendinde-nesneler" hakkında) kesin hiç bir şey bilemeyiz; bilinemezcinin çok açık [sayfa 110] ifadesi böyledir. Böylece, Engels'in sözünü ettiği tartışmada, materyalist, kendinde-şeylerin varlığını ve bilinebilirliğini olumlar. Bilinemezci, kendinde-şeyler fikrini bile kabul etmez, bunlarla ilgili "kesin" hiç bir şey bilemeyeceğimizi ileri sürer.

Öyleyse, Engels'in açıkladığı biçimiyle bilinemezcinin görüş açısı ile Mach'ınki arasında ayrım nedir? Bu ayrım, "yeni" "öğe" sözcüğünden mi ileri gelecektir? Ama bir terminolojinin felsefi eğilimini değiştirebileceğini ve "öğeler" diye nitelendirilince duyumların duyum olmaktan çıkacaklarını kabul etmek çocukluktan başka bir şey değildir! Yoksa ayrım, aynı öğelerin bağlantılarından birinde fizikseli. ötekinde ise ruhsalı oluşturduğu "yeni" fikirde midir? Ama Engels'in bilinemezcisinin de, "şeylerin kendileri" yerine "izlenimleri" koyduğuna dikkat etmediniz mi? Bu demektir ki, özünde, bu bilinemezci de, fiziksel ve ruhsal izlenimleri birbirinden ayırıyor! Burada da ayırım, yalnızca terminolojiye dayanır. Mach, cisimler duyum karmaşalarıdırlar derken Berkeley'i izlemektedir. Mach, kendini "düzeltip" öğeler (duyumlar) bir bağlantıda fiziksel, ötekinde ise ruhsal olabilirler derken, bir bilinemezcidir, bir hümcüdür. Mach, felsefesinde, bu iki eğilimin ötesine geçmiyor, ve bu kafası karışık adamın sözlerini alarak, onun gerçekten materyalizmi ve idealizmi "aşmış" olduğuna inanmak için son derece saf olmak gerekir.

Engels, açıklamasında, bilerek ad vermiyor, çünkü Hume öğretisinin kişisel olarak şu ya da bu temsilcisini değil (meslekten felsefeciler, terminolojiye ya da kanıtlamaya getirdikleri ufacık değişiklikleri özgün sistemler saymaya pek yatkındırlar), bütünüyle Hume eğilimini eleştirmek istiyor. Engels, ayrıntıları değil, özü eleştiriyor; batan hümcülerin materyalizmden saptıkları temel noktaları inceliyor, ve bunun için de, onun eleştirisi, Mach'ı olduğu kadar, Mill ve Huxley'i de kucaklar. Maddenin, (John Stuart Mill ile birlikte) sürekli bir duyum olabilirliği olduğunu [sayfa 111] ya da (E. Mach'la birlikte) maddenin, az çok kalımlı "öğeler"!, duyum karmaşalarını temsil ettiğini söylesek de, bilinemezciliğin ya da Hume öğretisinin sınırlan içinde kalırız; Engels'in bilinemezcilik açıklaması bu iki anlayışı ya da daha doğrusu bu iki formülü de içine alır: bilinemezci duyumların kökenlerine ya da onların gerçek tabiatlarına vb. değgin kesin bir şey bilemeyeceğini bildirerek, duyumların ötesine gitmez. Mach, bu konuda Mili ile olan uyuşmazlığına büyük bir önem veriyorsa, bu Engels'in sözünü ettiği şu sıradan profesörler gibi bir "pire ayıklayıcısı" olmasındandır1. Şu temel ikircikli görüşünüzü terk edeceğinize, o küçücük düzeltmelerinizle, terminoloji değiştirmelerinizle, ancak bir pire ezdiniz baylar!

Materyalist Engels (Engels makalesinin başında açıkça ve pervasızca materyalizmini bilinemezciliğin karşısına dikiyor) bu kanıtları nasıl çürütüyor?

"... Bu çeşit uslamlamalar, hiç kuşkusuz, basit bir kanıtlamayla kolay kolay çürütülemez gibi görünür. Ama kanıtlamadan önce eylem vardı, Im Anfang war die Tat.6* Ve insan, eylemi, güçlüğü, insan becerisinin onu icat etmesinden çok önce çözümlemiştir. The proof of the pudding is in the eating [çöreğin varlığının tanıtı onun yenmesidir]. Biz bu nesneleri, onlarda algıladığımız niteliklere uygun olarak kendi kullanımımıza başladığımız andan itibaren, duyu algılarımızın doğruluğunu ya da yanlışlığını yanılmaz bir biçimde sınıyoruz. Eğer bu algılar yanlış olsalardı, bir nesnenin nasıl kullanılabileceği konusundaki değerlendirmemizin de yanlış olması gerekirdi ve girişimimiz başarısızlığa uğrardı. Ama eğer biz amacımıza ulaşmayı başarırsak, eğer nesnenin kendisi hakkındaki düşüncemize uyduğunu ve kullanmak istediğimiz amaca karşılık verdiğini görürsek, işte bu, bizim nesneye ve onun niteliklerine değgin algılarımızın bizim kendimizin dışındaki bir gerçeğe uygun olduklarının gerçek bir tanıtıdır. ..."

Materyalist teori, nesnelerin düşünce tarafından yansıtılması teorisi, burada tam bir aydınlıkla sunulmuştur: şeyler bizim dışımızda vardır. Algılarımız ve fikirlerimiz onların imgeleridirler. Bu imgelerin doğrulanması, doğru vb yanlış imgelerin birbirinden ayırdedilmesi, pratikle sağlanır. Ama biz Engels'i biraz daha dinleyelim (Bazarov, bu noktada Engels'ten ya da daha doğrusu Plehanov'dan aktarmasını sona erdirir, çünkü Engels'le uğraşmayı gereksiz sayar):

"... Ve her başarısızlığa uğradığımızda, bizi başarısızlığa uğratan nedeni bulmak için genel olarak fazla zaman harcamıyoruz, hareketimize temel olarak aldığımız algının ya eksik ve yüzeysel ya da onlar tarafından güvenceye alınmamış bir yolda başka algıların sonuçlarıyla birleşmiş olduklarını farkediyoruz. ... [Tarihi Materyalizm'deki Rusça çeviri doğru değildir.] Duyularımızı uygun bir biçimde eğitmeye ve kullanmaya ve eylemimizi uygun bir biçimde elde edilen ve uygun bir biçimde kullanılan algılarımızın çizdiği sınırlar içinde tutmaya özen gösterdiğimiz ölçüde, eylemimizin sonucunun, algılarımızın algılanmış şeylerin nesnel niteliği (gegenständlich) ile uygunluğunu (Übereinstimmung) görürüz. Şimdiye dek hiç bir örnekte, bilimsel olarak denetlenen duyusal algılarımızın zihnimizde meydana getirdikleri dış evrene değgin fikirlerin, kendi nitelikleri gereği, gerçekle uyuşmadıkları ya da dış dünya ile bizim onun hakkında sahip olduğumuz duyusal algılarımız arasında özünde bir bağdaşmazlık olduğu sonucuna varmadık henüz.

"Ama işte bu noktada yeni-kantçı bilinemezciler ortaya çıkıyorlar ve diyorlar ki. ..."[35]

Yeni-kantçıların kanıtlarım tahlil etmeyi başka bir sefere bırakalım. Herhangi bir kimse, konu ile ne denli az ilgili olsa, ya da ne denli az dikkatli olsa bile, Engels'in, burada, bütün mahçıların her zaman her yerde savaştıkları materyalizmi açıkladığını anlamakta güçlük çekemez. Şimdi, Bazarov'un hangi yollarla Engels'i gözden geçirip düzelttiğini görelim:

Yukarıda verdiğimiz alıntı parçası ile ilgili olarak, "Engels, gerçekten, bu noktada Kant'ın idealizmine karşı çıkar" diye yazıyor Bazarov.

Doğru değil bu. Bazarov işi karıştırıyor. Onun aktardığı ve bizim tamamladığımız parçada bir tek hece yoktur ki kantçılıkla ya da idealizmle ilintili olsun. Eğer Bazarov, Engels'in bütün makalesini okumuş olsaydı, Engels'in metninin ancak ikinci bölümünde, tam bizim alıntıyı kestiğimiz yerde, yeni-kantçılıktan ve Kant'ın bütün eğiliminden söz ettiğini görmemesi olanaksız olurdu. Ve eğer Bazarov, kendisinin aktardığı parçayı dikkatle okumuş olsaydı, üzerinde düşünmüş olsaydı, Engels tarafından çürütülen bilinemezci kanıtlar içinde ne idealizmin ne de kantçılığın hiç bir izinin olmadığını görmemezlik edemezdi; çünkü idealizm, felsefecinin, nesnelerin bizim duyumlarımız olduğunu iddia etmesiyle başlar ancak, kantçılık ise, ancak, felsefeci, kendinde-şey vardır ama bilinemez dediği zaman başlar. Bazarov, kantçılığı ve Hume'ün öğretisini birbirine karıştırıyor; kendisinin Mach mezhebinin yarı-Berkeley öğretilisi, yarı-Hume öğretilisi olması yüzünden Hume'ün kantçılığa karşı oluşu ile materyalizmin kantçılığa karşı oluşu arasındaki farkı anlamıyor ve bu yüzden de bunları karıştırıyor.

"... Ama ne yazık! –diye sürdürüyor Bazarov– onun kanıtları Plehanov felsefesini olduğu kadar Kant felsefesini de hedef alıyor. Plehanov-Ortodoks okulunda, daha önce Bogdanov'un da değindiği gibi, bilinç sorununda uğursuz bir yanlış anlama vardır. Bütün idealistlere olduğu gibi, Plehanov'a da, algısal olarak verilen, yani bilinen her şey, ‘öznel' olarak görünmektedir; fiilen verilmiş olanı hareket noktası olarak almanın tekbenciliğe düşmek olacağı, gerçek varlığın ancak bize dolaysız verilmiş olan her şeyin ötesinde bulunabileceği biçiminde görünür. ..."

 İşte tamamıyla Çernov tarzında, onun bizi Liebknecht'in gerçek bir Rus narodniği olduğuna inandırışına uygun bir şey! Eğer Plehanov, Engels'ten ayrılan bir idealistse, ya siz, Engels'in sözde öğretilisi olan siz, neden materyalist değilsiniz? Bütün bunlar, yoldaş Bazarov, bayağı yutturmacalardan başka bir şey değildir! Mach'ın "dolaysız veri" deyimiyle bilinemezcilik, idealizm ve materyalizm arasındaki ayrımı karanlıklaştırıyorsunuz, belirsizleştiriyorsunuz. Öyleyse şunu öğrenin ki, "dolaysız veri", "gerçek veri" vb. mahçıların. içkincilerin ve bütün öteki gerici filozofların icat ettikleri karışıklıktan başka bir şey değildir; ve bütün bunlar bilinemezcinin (ve zaman zaman Mach'ta olduğu gibi idealistin de), materyalist kılığına büründüğü bir maskeliler alayından ibarettir. Materyalistin "gerçek veri"si, dış evrendir, ve bizim duyumlarımız onun imgeleridirler, idealiste göre duyum "gerçek veri"dir, dış dünyaya gelince, onun "duyumlar karmaşası" olduğu belirtilir. Bilinemezciye göre de duyum, "dolaysız veri"dir, ama bilinemezci, ne dış dünyanın gerçekliğinin materyalist teorisine doğru, ne de bu dünyayı bizim duyumumuz sayan idealist teoriye doğru yoluna devam eder. Bu nedenle sizin "gerçek varlığın [Plehanov'a göre] ancak bütün dolaysız olarak verilen her şeyin sınırlan ötesinde bulunabileceği" şeklindeki ifadeniz bir saçmalıktır ve bu saçmalık sizin mahçı görüş açınızın zorunlu sonucudur. Mahçı tutum da dahil olmak üzere size uygun geleni benimsemeye hakkınız olsa da, Engels'ten sözettiğinizde, onu tahrif etmeye hiç bir hakkınız yoktur. Oysa Engels, örnek bir açıklıkla, materyaliste göre gerçek varlığın, insanın "duyu algılarının", izlenimlerinin ve tasarımlarının sınırlan ötesinde olduğu sonucunu çıkartmıştır, oysa bilinemezci için bu algıların sınırlarının ötesine geçmek olanaksızdır. Mach, Avenarius ve Schuppe'nin "dolaysız" (ya da gerçek) verinin algılayan Ben ile ünlü "çözülmez" düzenleme içerisindeki algılanan çevreyi birbirlerine bağladığı şeklindeki sözlerine inanan  Bazarov, bu saçmalığı, okurun haberi olmadan, materyalist Engels'e mal etmeye çabalıyor!

"... Engels'in adı geçen pasajı, sanki bu idealist yanlış anlaşılmayı, en popüler ve en anlaşılır biçimde gidermek amacıyla yazılmış gibidir. ..."

Bazarov'un Avenarius okulundan olması boşa değildir! O da Avenarius'un yutturmacasını sürdürüyor: idealizmle (Engels'in bu metninde idealizm söz konusu değildir) savaş kılığı altında idealist "düzenlemeyi" el altından işin içine sokuyor. Hiç fena değil Bazarov yoldaş!

"... Bilinemezci soruyor: Bizim öznel duyumlarımızın, bize, şeylerin doğru imgesini verdiklerini nasıl biliyoruz?..."

Karıştırıyorsunuz yoldaş Bazarov! Engels, böyle "öznel duyumlar" gibi koca bir saçmalığı ne kendisi söyler ne de bunu hasmı olan bilinemezciye yüklemek niyetindedir, insan duyumlarından, yani "öznel" duyumlardan başka duyumlar yoktur, çünkü biz insanın ‘açısından düşünüyoruz, gulyabani açısından değil. Engels'in şöyle söylediğini ima ederek Mach öğretisini, sinsice Engels'e yüklemeye başlıyorsunuz yeniden: bilinemezci sadece duyulara ya da daha doğrusu duyumlara öznel olarak bakar (ki bilinemezci böyle bakmaz), oysa, Avenarius ve ben, nesneyi özne ile çözülmez bir bağ içerisinde "düzenledik". Fena değil yoldaş Bazarov!

"... Peki ama ‘doğru' dediğiniz nedir? diye karşılık veriyor Engels. – Doğru, pratiğimizin doğruladığıdır; böyle olunca, duyu algılarımız deneyle doğrulandığına göre, bunlar ‘öznel' değildir, yani keyfi ya da aldatıcı değil, ama aslında doğru ve gerçektirler. ..."

Karıştırıyorsunuz, yoldaş Bazarov! Siz, duyumlarımızın, algılarımızın, ya da tasarımlarımızın dışındaki şeylerin varlığı sorununun yerine, "bu şeylerin" kendilerine değgin fikirlerimizin doğruluğunun ölçütü sorununu koyuyorsunuz, ya da daha açık söylemek gerekirse, son sorun yardımıyla ilk sorunun önünü kesiyorsunuz. Oysa Engels, kendisini bilinemezciden ayıran şeyin yalnızca bilinemezcinin imgelerimizin doğruluğu konusundaki kuşkusu değil, ama aynı zamanda, şeylerin kendilerinden sözedip edemeyeceğimiz, onların varlıkları konusunda "kesin" bir bilgiye sahip olup olamayacağımız konusundaki bilinemezci kuşku olduğunu açık ve kesin bir biçimde söylüyor, Bazarov niçin bu hileye başvurdu? Materyalizmde (ve bir materyalist olarak Engels'te) temel olan sorunu, şeylerin, duyu örgenlerimiz üzerine etki yaparak bizde duyum uyandıran bilincimiz dışındaki şeylerin varlığı sorununu bulanıklaştırmak ve karıştırmak için. Bu soruya olumlu yanıt vermeden materyalist olmak olanaksızdır. Ama bir kimse materyalist olabilir ve yine de duyumlarımız tarafın-dan sunulan imgelerin doğruluğunun ölçütünün ne olduğu konusunda farklı görüşlere sahip olabilir.

Ve gene Bazarov, Engels'in bilinemezci ile tartışmasında, duyu algılarımızın "deney"le doğrulandığı şeklindeki saçma ve bilisizce ifadesini Engels'e yüklerken sorunu karıştırmaktadır. Engels, bu sözcüğü burada kullanmadı ve kullanamazdı da, çünkü Engels idealist Berkeley'in, bilinemezci Hume'ün ve materyalist Diderot'nun, tümünün deneye başvurduklarını çok iyi biliyordu.

"... Pratikte şeylerle alışverişimizin olduğu sınırlar içinde bu şeyler ve onların özellikleri hakkındaki algılarımız bizim dışımızda varolan gerçekle çakışır. "Çakışmak", "hiyeroglif" olmaktan başka bir şeydir. Onlar çakışırlar demek, verilen sınırlar içerisinde duyu algılarının bizim dışımızda varolan gerçek olması (italikler Bazarov'undur) demektir."

Yapıtı taçlandıran sonuçtur! Engels Mach'vari kızartılıyor ve mahçı bir salçayla sunuluyor. Dikkat edin, boğazınızda kalmasın sayın aşçılar!

"Duyu algıları bizim dışımızda bulunan gerçekten başka bir şey değildir."'!! Bu, felsefenin bütün geri kalan boş laf yığınının dökülüp gittiği ve uğruna Mach ve Avenarius'u şu adı çıkmış gericilerin ve papazlık vaızcılarının, içkincilerin [sayfa 117] kucak açtıkları mahçılığın temel saçmalığı, temel karışıklığı ve sahteliğinden başka bir şey değildir. V. Bazarov . ne denli kıvırırsa kıvırsın, ne denli nazik noktalardan kurnaz ve diplomatça kaçınırsa kaçınsın, sonunda kendini ele vermekte ve gerçek mahçı niteliğini açığa vurmaktadır! "Duyu algıları bizim dışımızda bulunan gerçekten başka bir şey değildir" demek, kendini "düzenlemenin" sisleri içerisinde gizleyerek hümcülüğe, katta berkeleyciliğe geri dönmektir. Bu ya bir idealist yalanıdır, ya da bilinemezci kurnazlığıdır, yoldaş Bazarov, çünkü duyu algısı yalnız bizim dışımızda varolan gerçeğin imgesidir, bu gerçeğin kendisi değildir. Rusçadaki anlamı karışık olan çakışma*7 sözcüğünü işinize geldiği gibi mi kullanmak istiyorsunuz? iyi bilmeyen okuru, "çakışmak" sözcüğünün burada "tekabül etmek" anlamına gelmediğine "özdeş olmak" anlamına geldiğine mi inandırmak istiyorsunuz? Bu, bir alıntının anlamının çarpıtılmasına dayanan, Engels'in Mach'vari tahrifatından başka bir şey değildir.

Almanca aslını alın ve orada uygun düşmek, "akort etmek" anlamına gelen "Stimmen mit" sözcüklerini bulacaksınız; sonuncusu sözcüğü sözcüğüne çevrilmiştir, çünkü Stimme, ses anlamına gelir. Burada "Stimmen mit" sözcükleri "özdeş olmak" anlamında çakışmak anlamına gelemezler. Ve hatta Almanca bilmeyen ama Engels'i biraz dikkatle okuyan okur için, Engels'in bütün düşünce sisteminde, "duyu algısını" bizim dışımızda varolan gerçeğin bir imgesi (Abbild) olarak aldığı, başka türlü olamayacak biçimde, son derece açıktır, ve bu yüzden de "çakışma" sözcüğü Rusçada ancak uygun düşmek, uyuşmak, vb. anlamlarında kullanılabilir. Engels'e "duyu algıları bizim dışımızda varolan bir gerçektir" fikrini yüklemek, bilinemezciliği ve idealizmi materyalizm olarak sokuşturmada mahçı tahrifçiliğin öylesine bir cevheri, öylesine rezilce bir girişimidir ki, insan, Bazarov'un bütün rekorları kırdığını kabul etmek zorunda kalıyor. [sayfa 118] insanın sorası gelir, nasıl olur da akıllarını yitirmemiş kişiler, kafası ve belleği yerinde olarak "duyu algılarının" (hangi sınırlar içinde olduğu o kadar önemli değildir) "bizim dışımızda varolan gerçek olduğunu" ileri sürebilir. Yeryüzü bizim dışımızda varolan bir gerçektir. O bizim duyu algılarımızla ne birbirleriyle "çakışabilir" (özdeş olma anlamında), ne onunla çözülmez bir düzenleme içinde bulunabilir, ne de başka bir bağlantı içerisinde duyumla özdeş bir "öğe karmaşaları" olabilir; çünkü insanların, duyu örgenlerinin, çok az da olsa duyarlık izlerine sahip madde özelliğini taşıyan yüksek bir biçimde örgenlenmiş maddenin bulunmadığı çağlarda, yeryüzü vardı.

İşte asıl bu idealist iddianın saçmalığını gizlemek içindir ki, birinci bölümde tahlil ettiğimiz, "düzenleme", "introjection", yeni bulunmuş "dünya öğeleri" teorisi gibi zorlama teoriler kullanıyor. Bazarov'un dikkatsizce ortaya attığı ihtiyatsız formül, bilimsellik iddiasındaki bir yığın incir çekirdeğini doldurmaz boş meslek zevzekliklerinden çekip çıkarmakta eziyet çekeceğimiz göze batan bir saçmalığı olduğu gibi açığa vurduğu için, son derece iyidir.

Bütün dualar üstünüze olsun yoldaş Bazarov! Sağlığınızda size bir anıt dikeceğiz. Bu anıtın bir yanına sizin ulu sözünüzü, bir yanına da şu sözleri yazacağız: Rus marksistleri arasında mahçılığın mezarını kazan Rus mahçının anısına! 

BAZAROV'UN adı geçen metinde değindiği iki noktayı ayrı ayrı işleyeceğiz: bunlar, bilinemezcilerin (mahçılar da dahil) ve materyalistlerin pratiklerinin ölçütleri, ve yansıma (ya da imgeler) teorisi ile simgeler (ya da hiyeroglifler) teorisi arasındaki farklılıktır. Şimdilik gene Bazarov'dan aktarmayı sürdürüyoruz:

"... Peki bu sınırların ötesinde ne var? Engels bu konuda tek söz söylemiyor. Plehanov'da bilgi teorisinin temelinde yatan algısal olarak verilen dünyanın sınırları ötesine varan bu "aşış"ı ("transcensus"ü) gerçekleştirecek bir isteği hiç bir yerde göstermiyor. ..."

"Bu" sınırlar hangi sınırlardır? Mach ve Avenarius'un, Ben ile çevreyi, özne ile nesneyi çözülmezcesine birbirine bağlama iddiasındaki "düzenleme"lerinin sınırları mı? Bazarov'un sorduğu soru kendi başına anlamsız bir sorudur? Eğer o, bu soruyu akıllı bir biçimde koymuş olsaydı, pekala fark edecekti ki, dış dünya insanın duyumlarının, algılarının ve tasarımlarının "sınırlarının ötesinde"dir. Ama küçücük "aşış" ("transcensus") sözcüğü onu bir kez daha, bir kez daha ele veriyor. Bu, görüntü ile kendinde-şey arasında, ilkede bir sınır çekmek, özellikle kantçı, aynı zamanda hümcü bir hayaldir. Görüngüden, ya da isterseniz, duyumumuzdan, algımızdan, vb'den algının dışında varolan şeye varmak bir aşıştır {"transcensus") der Kant; ve bu aşış bilim için değil ama inan için kabul edilebilir. Hume ise aşış ("transcensus") hiç bir şekilde kabul edilir değildir diye karşılık verir; Ve hümcüler gibi kantçılar da, materyalistleri, ilkede, birbirinden ayrı olan bir alandan ötekine geçişe (latincede, transcensus) izin veren "metafizikçiler", deneyüstü (transcendantal) gerçekçiler diye nitelendirilirler. Kant ve Hume'ün gerici eğilimini izleyen felsefenin çağdaş profesörlerinde (örneğin Voroşilov-Çernov tarafından anılan isimleri alınız), materyalizme yöneltilmiş, artık sonu gelmek bilmez, "metafizik anlayış" ve "aşış" suçlamalarının yinelenmesini bulabilirsiniz. Bazarov, bu küçük sözcüğü, bütün düşünce çizgisiyle birlikte gerici profesörlerden almıştır ve "modern olguculuk" adına bu sözcükle oynamıştır! Asıl kötüsü şu ki "aşış" fikri bile, yani görüngü ile kendinde-şey arasında ilkede ayrım yapmak, bilinemezcilere (Hume'ün ve Kant'ın öğretilileri de dahil) ve idealistlere özgü saçma bir fikirdir. Engels'in verdiği alizarin örneği, bize, bunun saçmalığını gösterme olanağını vermişti, aynı şeyi Feuerbach'ın ve J. Dietzgen'in sözleriyle gene açıklayacağız. Ama önce Bazarov'un Engels'i "düzeltme"sini tamamlayalım.

"... Engels, Anti-Dühring'inin bir pasajında, duyulur dünyanın ‘varlığı' sorunu ‘offene Frage'dir8* diyor, yani, gerekli öğelerine sahip olmamız nedeniyle ne çözebildiğimiz ne de sorabildiğimiz bir sorudur."

Bazarov, bu kanıtı, Alman mahçısı Friedrich Adler örneğinde yineliyor. Ve bu son kanıt, "bizim dışımızda var olan gerçekten başka bir şey olmayan" "duyu algıları"ndan da daha beter görünüyor. Engels Anti-Dühring'inin 31. sayfasında (Almanca 1. baskı) şöyle yazar:

"Dünyanın Varlığı birliğinin şartı da olsa, çünkü, o bir olmadan önce var olmalıdır, dünyanın birliği Varlığına dayanmaz. Varlık, kısacası, ufkumuzun bittiği noktadan itibaren açık bir sorundur. Dünyanın gerçek birliği özdekliğine (matérialité) dayanır, ve bu özdeklik birkaç hokkabaz çığırtkanlığıyla değil, ama felsefe ve doğa biliminin uzun ve zahmetli bir açındırmasıyla kanıtlanır."[36]

İşte bizim aşçının hazırladığı yeni börek: Engels, bizim görüş alanımızın sınırları ötesindeki varlıktan, örneğin, Mars gezegeninde yaşayanların varlığından vb. sözediyor. Bu varlığın gerçekten açık bir soru olduğu meydanda. Ve Bazarov, kasıtlıymış gibi, bu pasajı bütünlüğü içinde aktarmaktan kaçınarak, Engels'in düşüncesini öyle sergiliyor ki, "duyulur dünyanın dışındaki varlık" açık bir soru haline geliyor!! Saçmalığın doruk noktası. Bu, Bazarov'un her dediklerine inanmaya alışmış olduğu ve Dietzgen'in haklı olarak "papazcılığın" ya da "inancılığın" diplomalı uşakları dediği felsefe profesörlerinin görüşlerini Engels'e yüklemektir, gerçekten de inancılık, "duyulur dünyanın dışındaki" bazı şeylerin varlığım kesin bir biçimde ileri sürer. Doğa bilimleriyle görüş birliği içersinde olan materyalistler bunu kesinlikle yadsırlar. "Gerçeği materyalizmin ve idealizmin dışında bulan" ve "uzlaştırma" arayan profesörler, kantçılar, Hume yandaşları (mahçılar da dahil) ve ötekiler, şöyle söyleyerek ortalarda yer alırlar: bu açık bir sorudur. Eğer Engels bir kez böyle bir şey söylemiş olsaydı, insanın kendine marksist demesi utanılacak ve şerefsiz bir şey olurdu.

Ama artık yeter! Bazarov'dan yarım sayfalık bir aktarma, öylesine tam bir karmakarışıklık sunmaktadır ki, Mach ve öğretililerinin bütün düşünce yalpalamalarını izlemekten vazgeçip, söylenmiş olanlarla yetinmek zorunda kalıyoruz.

3. "KENDİNDE-ŞEY" KONUSUNDA L. FEUERBACH VE J. DİETZGEN


Blogger tarafından desteklenmektedir.