Komintern , YUNAN - TÜRK SAVAŞI
7 Nisan 1921
Anadolu'da Yunanlılarla Türkler arasındaki savaş yeniden alevlendi. Gerçi Batı proletaryasının dikkati Orta ve Güney Avrupa'daki iç savaş üzerinde yoğunlaşmış bulunuyor, ama Yunanlılarla Türklerin arasındaki savaş da öyle ikinci dereceden bir savaş sayılmamalıdır. Çünkü bu savaş İttifak Devletlerinin Sovyet Rusya'ya karşı yürüttüğü inatçı mücadelenin bir uzantısıdır.
Bolşeviklerin mücadele yöntemine karşı Sosyal Demokrasinin en çok başvurduğu savlardan biri de, Bolşeviklerin yarı-feodal "devrimci" Kemal Paşa ile ittifak yaptıkları, böylece emperyalist - «Bonapartçıları olduklarını kanıtladıkları ve artık kendilerine proleter hükümeti demeye hakları olmadığıdır. Rus proletaryasının bu «iyi niyetli)) dostların, dünyanın tek işçi hükümetinin kapitalist dünyaya karşı mücadelesi ile Rus devletinin İttifak Devletleri emperyalizmine karşı mücadelesi arasındaki farkı göremiyorlar. İttifak Devletlerinin devrimi ezmek için sarfettikleri çeşitli çabalara, karşı - devrimci paralı askerlere, başta Polonya olmak üzere satılmış sınır devletlerine karşı üç yıl süren savaş, sınıfsal bir nitelik taşıyordu. Bu sınıf mücadelesinde Sovyet hükümeti, sınıf yoldaşlarıyla, Avrupa ve Amerika'nın proleter kitleleriyle ittifaktan da yararlandı. Proletaryanın 'bilinci, komünist ajitat;yon sayesinde o denli gelişmişti ki, İttifak Devletleri kendi işçi ve köylülerinin eline Sovyet iktidarına karşı kullanmak üzere silah .veremez olmuşlardı. Arhangelsk macerası ve Odessa'da Fransız tayfalarının ayaklanması, İttifak Devletlerine Batı proletaryasının duygularının ne denli güçlü olduğunu gösterdi. İşte bu yüzden İttifak Devletleri,kendileri için bu denli önemli olan 'bir savaşta ancak satılmış uşaklar kullanabildiler. Onların bu tecrit olmuş müdahalesi, yenilgiyi başından beri içinde taşıyordu.
Asya'da ise durum daha başkadır. Orada bilinçlendirilmiş kitleler yoktur, yüz milyonlarca köleleştirilmiş ve sömürülen insanı uyandıracak ajitasyon henüz başlamamıştır.
Buna karşılık, Ankara'nın burjuva devrimci hükümetiyle ittifak olanağı kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Bu hükümet de emperyalizme karşı mücadele ediyor. Bir kaç ay önce, bu ittifakın gerekliliği her iki tarafça da anlaşıldığında Gürcistan (ve Ermenistan) Sovyet Rusya ile Türkiye'yi birbirinden ayırmaktaydı. ittifak Devletleri bu ülkeleri Sovyet Rusya ya, Baku petrolüne, Kuban tahılına ve Donets kömür havzasına yöneltecekleri bir saldırının üssü olarak görüyorlardı.
Ama bu ülkeler aynı zamanda Türkiye içinde bir tehditti. Milletler Cemiyetinin bu devletlerden
hareket edecek olan müttefik orduları, Sevr Antlaşmasının* uygulanması ile Ermenistan'ı Türkiye toprakları zararına genişletip İttifak Devletleri emperyalizminin ön Asya'daki güçlü bir kalesi haline· getirebilirlerdi. Ayrıca Ankara hÜkümetinin demokratik bir nitelik taşıması ve İstanbul Saltanatına göre büyük bir ilerlemeyi temsil etmesi de bir olgu olarak gözönünde bulun'" durulursa, Sovyet Rusya•nın Kemal'le ittifak yapmasının ne denli doğal olduğu ortaya çıkar. Bunun yamsıra Kemal, komünist ajitasyona büyük bir özgürlük tanımıştır. Son zamanlarda bu bir ölçüde kısıtlanmış olmakla
birlikte, Doğudaki kitlelerin bilinçlendirilmesi için gene de büyük bir fırsat demektir.
Türkler tarafından bugüne değin oneylanmayan Sevr Antlaşmasının en önemli noktalan şunlardır: Türkiye'nin Anadolu dışındaki tüm eski topraklarından vazgeçmesi. Yani Türkiye, Suriye' den, Filistin, Mısır, Arabistan ve Mezopotamya'dan Fransızlarla İngilizlerin yararına: Trakya, İzmir ve dolaylarından da Yunanlı ların yararına vazgeçecektir. İstanbul kentinin ve İstanbul ve Çanakkale
Boğazlarının Ittifak Devletleri tarafından sürekli işgali. Antlaşmanın uygulanmasını güvence altına almak için de, Türkiye'nin bu bölgeler üzerindeki egemenlik haklarının çeşitli İttifak Devletleri komisyonları yoluyla (örneğin Çanakkale komisyonu. Mali Komisyon vb. gibi) kaldırılması.
İttifak Devletleri, Müslüman dünyasında hala önder rol oynayan Türkiye'nin Sovyet Rusya ile ittifak yapmasının kendilerinin Doğudaki egemenliği açısından nasıl bir tehlike oluşturduğunu kavradılar. İttifak Devletleri, bir yandan eski düşmanlarına karşı barış antlaşmalarının tam olarak ve kayıtsız şartsız uygulanmasında diretirken, öte yandan Sevr Antlaşmasını değiştirme yolunda pazarlıklara giriştiler, hatta kendi müttefikleri olan Yunanistan'ın zararına bazı önerilerde bile bulundular (İstanbul'un koşullu olarak boşaltılması, İzmir üzerinde Türk egemenliği gibi). Üstelik Sevr Antlaşması, Kemal hükümetiyle yapılmamıştır ve Kemalistlerin varlık nedeni, bu antlaşmayı başından beri reddetmeleridir.
Londra Konferansı, Türk Dışişleri Komiseri Bekir Sami Bey yönetimindeki Türk heyetinin hükümete bilgi vermek üzere Ankara'ya dönmesiyle kapandı. Türk heyeti, yol üzerinde Paris'e uğrayarak Fransa ile bir anlaşma yaptı. Bu anlaşmaya göre, Türkler Fransızların işgali altındaki Kilikya•ya saldırılarını durduracaklardı.
Durum böyle iken, Londra Konferansında tarafların tüm önerilerine inatla karşı çıkan ve Kemal hükümetinin cevabını beklemeyen Yunanlılar, ortada doğrudan bir neden olmadığı halde, silaha sarıldılar. Geçen yıl Venizelos'un yönetimindeki savaş hareketi sonucunda İzmir'in yüz kilometre kadar doğusuna uzanılması, ayrıca Ege kıyılarının İstanbul'a değin Yunan ordusunun elinde olması sayesinde İzmir'in güvenliği yeterince sağlanmıştı. Uzun ve dağlık bir cepheye dağılmış olan, sürekli savaşmaktan yorgun düşmüş Yunan ordusunun (100-130 bin asker dolaylarında) büyük bir savaş gücü olamazdı. üstelik İttifak Devletleri, Yunan - Türk savaşında «tarafsızlık»larını ilan ettiler.
Bu da Yunanlıların şimdilik doğrudan doğruya İttifak Devletleri tarafından desteklenme umudunu
ortadan kaldırdı.
Bu savaş, İttifak Devletleri tarafından başlatılan savaşlardan ancak biri olarak görülmelidir. Londra
Konferansı toplanırken, bir yandan da Moskova'da Rusya - Türkiye ittifakının açıklanmasıyla ve sağlamlaştırılmasıyla sonuçlanan görüşmeler yapılıyordu.
Böylece Londra Konferansının sebebi, yani İttifak Devletlerinin ödünlerine karşılık Kemal'in de Rusya ile ittifaktan vazgeçmesi ve böylece yeni bir Kafkas cephesinin açılması olanağı da ortadan kalmaktaydı. Nitekim Rusya - Türkiye anlaşmasının kesin biçimini almasından sonra bu tür umutların hepsi suya düştü. buna karşılık sürgünden dönen Yunanistan kralı ve Gunaris hükümeti, İttifak Devletlerine karşı iyi niyetlerini kanıtlamak ve savaş sırasında takındıkları Alman dostu tutumu unutturmak için her türlü maceraya hazırdılar. Üstelik Konstantin'in yapacağı başarılı bir seferin iç siyasette Venizeloscularla Konstantinciler arasında bir köprü kuracağını da düşünüyorlardı.
Venireloscularla Konstantinciler arasındaki çatışmanın coğrafi temelleri de vardır: Yeni Yunanistan (Trakya ve Ege) ile İstanbul Venizeloscu, Eski Yunanistan ise Konstantincidir. Yunan kamuoyunun böyle bölünmesine yol açan şey, eski Başbakanın Yunan halkını dokuz yıldır savaşa zorlayan ve Yunanistan zaferler kazandığı halde halkın büyük bölümünü pasifleştiren emperyalist siyasetidir. Yunanistan'daki değişiklikte, Yunanistan'ın genç sosyalist (komünist) partisinin militarizme karşı yaptığı propagandanın payı az değildir. Kral Konstantin'in ülkeye geri çağrılması, bir çıkış yolu bulmak için boş yere çırpınan burjuva pasifizminin sonucudur. Ama şimdi de Konstantin, ülkedeki iki düşman kampı, kendini ittifak Devletleri emperyalizminin hizmetine sunarak birleştirmeye çalışıyor!
Yunan saldırısının başka bir nedeni olarak, Yunanlıların Anadolu cephesindeki Türk kuvvetlerini olduğundan zayıf gördüklerini söyleyebiliriz. Yunanlılar, Türklerin yedek kuvvetlerinin uzaklardaki Ermenistan'da bulunduğunu sanıyorlar. Orduların oradan cepheye gelmesi, yolsuz izsiz Anadolu'da haftalar, hatta aylar alır.
Bu durumdan da anlaşılacağı gibi, İttifak Devletlerinin <tarafsızlık» bildirisi, bir yüksek politika oyunundan başka bir şey değildir. Bu davranışın nedeni, Türklerin, yani Müslümanların düşmanlarını açıkça destekleyerek İngilizlerin Hindistan, İran, Mezopotam· ya ve Arabistan'daki güç durumunu büsbütün güçleştirmemek, öte yandan da Suriye ve Bağdat demiryolunun anahtarı olan ve Kemalistlerle yapılan anlaşmaya göre Fransa'ya geçen Kilikya iline yeni Türk saldırılarını önlemek kaygısıydı. Bu «tarafsızlığın» gerçekte ne menem bir şey olduğunu, .savaş başlamadan az önce İttifak Devletleri tarafından Yunanistan'a açılan kredi ve -ne kadar yalanlarsa yalanlasın- İngiltere'nin Yunanistan'a silah vermesi gösteriyor. Aynca şu durum da, «tarafsız» bir devlet için oldukça garip kaçmıyor mu; Savaş başlayana, yani İngiltere tarafsızlığını ilan edene kadar Yunan 11. tümeni, İngiliz kumandası altında bulunuyordu, şimdi de İngiliz ordusunun İzmit cephesini üs olarak kullanmaktadır. Yani zafer durumunda Yunanlılar, İttifak Devletlerinin acil desteğini elde edebilecektir.
Yunan saldırısının hedefi olarak, İstanbul - Konya demiryolunun (Bağdat demiryolunun ilk kesimi)
Eskişehir'le Afyonkarahisar arasındaki bölümü saptanmıştı. Yunanlılar iki kanattan saldırdılar. Üs olarak Bursa'yı kullanan sol kanat, demiryolunun düğüm noktası olan Eskişehir üzerinden Ankara 'ya doğru yürüdü; sağ kanat ise İzmir - Afyon derniryolu boyunca ilerleyerek Menderes vadisine girdi. Direniş zayıf olduğu için Yunanlılar, saldırı hattından aşağı yukarı yüz kilometre uzaktaki Eskişehir ve Afyon'a Mart ayı sonunda varabildiler.
Milliyetçi Yunan basınının sevinci sonsuzdu. Varılan yerin saldırının sadece ilk bölümü olduğu, saldırının süreceği ilan edildi. İttifak Devletlerinin çiçeği burnundaki tarafsızlığı da sallanmaya başlamıştı. Fransızlar, Yunanistan konusundaki coşkulu tutumlarıyla, gerçek tasarılarını açığa vurdular. O soğukkanlı İngilizler bile ateşli rüyalar görmeye başladı. {(Times gazetesinin İstanbul muhabiri, oradaki İngiliz çevrelerinin görüşü olarak, Kemal Paşa'nın merkezi olan Ankara'ya (Eskişehir'e 300 km uzaklıkta) dişe dokunur bir güçlükle karşılaşılmaksızın on gün içinde girilebileceğini bildiriyordu.
Gerçekten de Türkler için askeri durum kötüleşebilirdi. Yunanlıların dayanmış olduğu derniryolu hattı, Kemal ordusunun Kuzey ve Güney bölümleri arasındaki tek ulaşım olanağıydı. Yunanlılar eğer doğuya doğru 30-40 km daha ilerleyerek, demiryolunu Kemalistlerin elinden alabilirlerse, çok önemli bir ikinci üs elde etmiş olacaklardı. Bu üs, hem Yunanlılara hem de İttifak Devletlerine, demiryoluyla İzmir ve İstanbul'dan büyük kitleler taşıyarak Anadolu'da geniş çaplı bir saldırı düzenleme olanağı verecekti.
Ama bu başarılamadı. Türk ordusunun, Yunanlıların sandığı gibi Kafkasya'da değil de burunlarının dibindeki Ankara'da toplanmış olan esas güçleri, Yunan saldırısı sırasında demiryoluyla Eskişehir yakınlarına getirildi ve Eskişehir'in Yunanlılar tarafından alınmasından hemen sonra bu güçler karşı - saldırıya geçtiler.
Bir haftadır dağlık ve çetin bir yörede çarpışarak ilerleyen ve tuttuğu hat üzerinde birazcık soluk almak isteyen yorgun Yunanlılar, bu taze ve sayıca üstün Türk kuvvetleriyle başa çıkamadılar. İki gün süren çarpışmalardan sonra, Yunanlılar panik içinde geri çekilmeye başladı. Saldırı sırasında iki Yunan kanadı birbirine oldukça uzak olduğu için, o ana kadar Simav ve Kütahya'da bulunan Türk birlikleri, şimdi yandan saldırıya geçti. Yunanlıların Kuzey kanadının böylece parçalanması güney kanadının durumunu da etkileyecektir ve genel bir Yunan geri çekilmesi beklenebilir. Üstelik Türkler, Kilikya'dan çektikleri kuvvetlerle Güneyde önemli bir destek yaratmışlardır. Şimdi sorun, birdenbire yeniden tarafsızlaşıveren ve bu işle hiç bir ilgileri bulunmadığını söyleyen İttifak Devletlerinin yardımı olmaksızın, Yunanlıların, Türkleri saldın öncesindeki Nazilli - Uşak - Bursa - İzmit cephesinde durdurup durduramayacağıdır. Aksi halde Türkler, İzmir, Bursa ve İstanbul'a doğru ilerleyeceklerdir. Orta Doğu'da durum son derece keskinleşmiş bulunuyor.
Güçlerinin bilincinde olan Kemalistler, İttifak Devletleri emperyalizmine karşı mücadeleyi sürdürecektir. Öte yandan Yunanlı kitleler de, komünistlerin anlattığı şu gerçeği kavrayacaktır: ((Barışçıl kral da, tıpkı Cumhuriyetçi Venizelos gibi, Yunanlıların kanını akıtarak «milletin iyiliğini», yani kendi çıkarını, sağlamaya çalışıyor. Sonuç olarak Konstantin'in savaş macerası, Yunanistan devriminin gelişmesine hizmet edecektir.
Kommunismus (Kominternin Güneydoğu Avrupa ü1keleri için yayın organı), cilt 13, 14, 15 · Ha:ıi.ran 1921