Header Ads

Header ADS

Büyüme Zorlukları, Sınıflar Mücadelesi ve Tüm Cephe Boyunca Sosyalizmin Saldırısı

Stalin
SSCB'DE TARIM POLİTİKASININ SORUNLARINA İLİŞKİN

7— Büyüme Zorlukları, Sınıflar Mücadelesi ve Tüm Cephe Boyunca Sosyalizmin Saldırısı

Ekonomimizin gelişmesinde elde ettiğimiz kazanımlardan söz ettim. Endüstrideki, tarımdaki, bütün ekonominin sosyalizmin esaslarına göre yeniden yapılandırılmasında elde edilen kazanımlardan söz ettim. Son olarak, işçi ve köylülerin maddi durumlarının iyileştirilmesinde elde edilen kazanımlardan söz ettim.

Ne var ki, bu kazanımları, "sessizce ve kolayca", kendiliğinden, özel çabalar sarfetmeden, bütün irademizi harekete geçirmeden, mücadele etmeksizin, sarsıntısız elde ettiğimizi sanmak yanlış olacaktır. Gerçekte bu kazanımları, zorluklara karşı kararlı bir mücadele içinde, zorlukların üstesinden gelmek için ciddi ve uzun süreli bir mücadele içinde elde ettik.

Zorluklardan herkes söz ediyor. Fakat herkes bu zorlukların karakteri üzerine kendine hesap vermiyor. Oysa zorluklar sorunu, bizim için son derece ciddi bir öneme sahiptir.

Karşılaştığımız zorlukların karakteristik özellikleri nelerdir, ardında hangi düşman güçler bulunmaktadır, onların üstesinden nasıl gelebiliriz?

a— Zorluklarımızın karakterize edilmesinde en azından aşağıdaki hususlar gözönüne alınmalıdır.

Herşeyden önce, bugün karşılaştığımız zorlukların yeniden yapılanma döneminin zorlukları olduğu hususu dikkate alınmalıdır. Bunun anlamı nedir? Bunun anlamı, bu zorlukların ekonomimizin restorasyonu döneminin zorluklarından temelden farklı olduğudur. Restorasyon döneminde söz konusu olan, eski fabrikalardan yararlanma ve tarımın eski temelleri üzerinde desteklenmesiyken, şimdi söz konusu olan, gerek erdüstriyi gerekse de tarımı temelden reorganize etmek, teknik temelini değiştirme, modern teknik araçlarla donatma sayesinde yeniden yapılandırmaktır. Bunun anlamı, önümüzde, ekonominin bütün teknik temelini değiştirme görevinin bulunmasıdır. Bu ise, ekonomide yeni, daha sağlam yatırımlar, yeni teknikte ustalaşacak ve onu daha da geliştirecek yeni, daha deneyimli kadrolar gerektirmektedir.

İkinci olarak, ülkemizde ekonominin yeniden yapılanmasının, onun teknik temelinin değiştirilmesiyle sınırlı kalmadığı, bilakis aynı zamanda sosyal ve ekonomik ilişkilerin değişmesini gerektirdiği hususu gözönüne alınmalıdır. Burada esas itibariyle tarımı düşünüyorum. Artık bir araya toplanmış ve toplumsallaştırılmış endüstride, teknik yeniden yapılanma için esas itibariyle hazır bir sosyal ve ekonomik temel mevcuttur. Burada yeniden yapılanma görevi, endüstride kapitalist unsurların geri püskürtülmesi sürecini güçlendirmektir. Tarımda ise mesele bu kadar basit değildir. Tarımın teknik temelinin yeniden yapılanması elbette aynı hedefleri gütmektedir. Fakat ülkemizde tarımın özelliği, içinde hâlâ küçük köylü çiftliklerinin ağır basması, küçük çiftliklerin yeni teknikleri benimseme olanağından yoksun oluşları, dolayısıyla da, eski sosyal ve ekonomik yapıyı değiştirmeksizin, bireysel küçük çiftlikleri kollektif büyük çiftliklerde birleştirmeksizin tarımda kapitalizmin köklerini temizlemeksizin, tarımda teknik temeli değiştirmeninolanaksız oluşudur.

Bu hususların zorluklarımızı zorunlu olarak daha da karmaşıklaştırması, bu zorlukların üstesinden gelinmesini zorunlu olarak güçleştirmesi anlaşılır.

Üçüncü olarak, kapitalizmin ekonomik ilişkilerini parçalayan ve eski dünyanın bütün güçlerini alt-üst eden, ekonominin sosyalist yeniden yapılandırılması çalışmamızın, bu güçlerin çılgınca drenişine yol açacağı hususu gözönüne alınmalıdır. Bilindiği gibi gerçek durum da budur. Endüstrimizin bütün dallarında bir burjuva aydınlar üst tabakasının zararlı faaliyetleri; köyde kollektif çiftlik biçimlerine karşı Kulakların giriştiği canavarca mücadele; Sovyet iktidarı tarafından alınan önlemlerin, aygıtın sınıf düşmanının bir acentasını oluşturan bürokratik unsurlarınca sabote edilmesi — bunlar şimdilik, ülkemizde çöküşe doğru giden sınıfların direnişinin başlıca biçimleridir. Bu hususların ekonominin yeniden yapılanması çalışmamızda işimizi kolaylaştırmadığı açıktır.

Dördüncü olarak, ülkemizin çöküşe giden sınıflarının direnişlerinde dış dünyadan yalıtık olmadıkları, aksine bu direnişin kapitalist çevre tarafından desteklendiği hususu gözönüne alınmalıdır.

Kapitalist çevre basit coğrafi bir kavram olarak değerlendirilmemelidir. Kapitalist çevre demek, SSCB'nin, SSCB içindeki sınıf düşmanlarımızı gerek moral ve maddi açıdan, gerekse de mali ablukayla, hatta fırsat bulduğunda askeri bir müdahaleyle desteklemeye hazır düşman sınıfsal güçlerce kuşatılmış olması demektir. Uzmanlarımızın zararlı faaliyetlerinin, Kulakların Sovyet düşmanı eylemlerinin, işletmelerimizin ve binalarımızın kundaklanmasının ve bombalanmasının dışarıdan sübvanse edildiği ve esinlendirildiği kanıtlanmıştır. Emperyalist dünyanın, SSCB'nin sağlamca üzerinde durmasında ve başı çeken kapitalist ülkelere yetişip onları geçmesinde hiçbir çıkarı yoktur. O nedenle SSCB'deki eski dünyanın güçlerini desteklemektedir. Bu hususun da yeniden yapılanma çalışmamızı kolaylaştırmadığı anlaşılır.

Ne var ki bir hususu daha göz önüne almadan karşılaştığımız zorlukların karakterizasyonu tam olmayacaktır. Söz konusu olan, zorluklarımızın özel karakteridir. Mesele, karşılaştığımız zorlukların, gerileme ya da durgunluk zorlukları değil, büyüme zorlukları, yükseliş, ilerleme zorlukları oluşudur. Bu, karşılaştığımız zorlukların kapitalist ülkelerin zorluklarından temelden farklı olduğu anlamına gelir. ABD'de zorluklardan söz edildiğinde, kastedilen gerileme zorluklarıdır, çünkü ABD şu sıralarda bir krizden geçmektedir, yeni ekonomik gerileme söz konusudur. İngiltere'de zorluklardan söz edildiğinde, kastedilen durgunluk zorluklarıdır, çünkü İngiltere yıllardan beri bir durgunluk yaşamaktadır, yani ilerleme durmuştur. Buna karşılık zorluklarımızdan söz ettiğimizde kastettiğimiz, gelişmede bir gerileme ya da durgunluk değil, güçlerimizin büyümesi,güçlerimizin kalkınması, ekonomimizin ilerlemesidir. Belli bir süre içinde kaç puan ilerliyoruz, yüzde kaç daha fazla ürün üretiyoruz, kaç milyon hektar daha fazla işliyoruz, bir endüstri kuruluşunu, bir demiryolunu kaç ay daha erken inşa ediyoruz — bizde zorluklardan sözedildiğinde kastedilen sorunlar bunlardır. Dolayısıyla bizim karşılaştığımız zorluklar, diyelim ki Amerika ya da İngiltere'nin zorluklarından farklı olarak büyüme zorlukları, ilerleme zorluklarıdır.

Peki bu ne demektir? Bu, bizim önümüzdeki zorlukların, bizzat kendi içlerinde bunları aşma olanağını taşımaları demektir. Bu, bizim önümüzdeki zorlukların ayırdedici özelliğinin, bizzat bu zorlukların bize onları aşma zemini vermelerinde yatması demektir.

Peki, bütün bunlardan ne sonuç çıkar?

Her şeyden önce şu sonuç çıkar ki, bizim karşılaştığımız zorluklar küçük ve rastlantısal "yetersizlikler"in sonucu olan zorluklar değil, bilakis sınıf mücadelesinin getirdiği zorluklardır. İkinci olarak şu sonuç çıkar ki, karşılaştığımız zorlukların ardında sınıf düşmanlarımız durmaktadır, bu zorluklar, ülkemizde çöküşe doğru giden sınıfların umutsuzca direnişleri, bu sınıfların dışarıdan desteklenmesi, kendi kuruluşlarımızda bürokratik unsurların varlığı, Partimizin bazı kesimlerinde görülen güvensizlik ve dargörüşlülükle daha da karmaşık hale geldiğidir.

Üçüncü olarak şu sonuç çıkar ki, zorlukların üstesinden gelinmesi için, herşeyden önce, kapitalist unsurların saldırılarını geri püskürtmek, direnişlerini kırmak ve böylece hızlı bir ilerleme için yolu açmak gereklidir.

Son olarak şu sonuç çıkar ki, karakterleri itibariyle tamamen büyüme zorlukları olan zorluklarımız, bize, sınıf düşmanlarının bastırılması için gerekli olanaklarıvermektedir.

Fakat bu olanaklardan yararlanmak ve onları gerçeklik haline getirmek, sınıf düşmanlarının direnişini bastırmak ve zorlukların üstesinden gelinmesini sağlamak için sadece tek bir çare vardır: Kapitalist unsurlara karşı tüm cephe boyunca saldırıyı örgütlemek ve saldırıyı engelleyen, panik içinde bir aşırılıktan diğerine yuvarlanan ve Parti içinde zafere olan inancı sarsmaya çalışan kendi saflarımızdaki oportünist unsurları tecrit etmek. (Alkışlar.)

Başka çare yoktur.

Ancak aklını yitirmiş olanlar, Buharin'in kapitalist unsurların sosyalizme barışçıl intibakı çocuksu formülünde bir çare arayabilirler. Gelişme, bizde Buharin'in formülüne göre yürümemiştir, yürümüyor. Gelişme, her zaman olduğu gibi Lenin'in "kim—kimi?" formülüne göre yürüdü, yürüyor. Biz mi onları, sömürücüleri altedeceğiz ve altta tutacağız, yoksa onlar mı bizi, SSCB işçi ve köylülerini alt edip altta tutacaklar — sorun budur, yoldaşlar.

Demek ki, tüm cephe boyunca sosyalizmin saldırısını örgütlemek — bütün ekonominin yeniden yapılanmasını geliştirirken önümüze çıkan görev budur.

Ülkemizdeki kapitalist unsurlara karşı saldırıyı örgütlerken Parti, misyonunu tam da böyle kavramıştır.

b— Peki ama, NEP koşulları altında genel olarak bir saldırı, hem de tüm cephe boyunca bir saldırı mümkün müdür?

Bazıları saldırının NEP'le bağdaştırılamayacağını, NEP'in esas itibariyle bir geri çekilme olduğunu, ve geri çekilme son bulduğuna göre NEP'e son vermek gerektiğini düşünüyorlar. Bu elbette saçmadır. Bu saçmalık, ya Leninizmi kavramamış ve NEP'i "kaşla göz arasında" "ortadan kaldırmak" isteyen Troçkistlerden, ya da yine Leninizmi kavramamış ve "NEP'in kaldırılması tehlikesi" üzerine yaptıkları gevezeliklerle saldırıdan vazgeçilmesini sağlayacaklarına inanan sağ oportünistlerden kaynaklanmaktadır. Eğer NEP geri çekilmekten ibaret olsaydı, ülkemizde NEP bütün kararlılığıyla sürdürülürken, XI. Parti Kongresi'nde Lenin, "geri çekilme son bulmuştur" demezdi. Geri çekilmenin sona erdiğini ifade ederken Lenin, aynı zamanda, NEP'i "ciddi ve uzun süreli" uygulamak istediğimizden sözetmemiş miydi? NEP'le saldırının bağdaştırılamayacağıyla ilgili gevezeliklerin ipe sapa gelmezliğini kavramak için bu soruyu sadece sormak yeterlidir. Gerçekte NEP sadece bir geri çekilmeyi ve özel ticaretin canlandırılmasına izin verilmesini, devletin düzenleyici rolünün güvence altına alındığı koşullarda (NEP'in başlangıç aşaması) kapitalizmin canlandırılmasına izin verilmesini öngörmez. Gerçekte NEP, aynı zamanda, belirli bir gelişme aşamasında, sosyalizmin kapitalist unsurlara karşı saldırısını, özel ticaretin faaliyet alanlarının daraltılmasını, kapitalizmin görece ve mutlak sınırlandırılmasını, toplumsallaştırılmış sektörün, toplumsallaştırılmamış sektör üzerinde üstünlüğünün giderek artmasını, sosyalizmin kapitalizme karşı zaferini (NEP'in şimdiki aşaması) öngörmektedir. NEP, kapitalist unsurlara karşı, sosyalizmin zaferinin çıkarları doğrultusunda uygulamaya sokulmuştur. Tüm cephe boyunca saldırıya geçmekle NEP'i henüz ortadan kaldırmıyoruz, çünkü özel ticaret ve kapitalist unsurlar hâlâ varlıklarını koruyorlar, "serbest" ticaret hâlâ varlığını koruyor — ama bir sonraki aşamasını, NEP'in son aşaması olan şimdiki aşamasını geliştirerek NEP'in başlangıç aşamasına açıkça son veriyoruz.

Lenin, NEP uygulanmaya başladıktan bir yıl sonra, 1922'de şunları söylüyordu:

"Şimdi geriye gidiyoruz, deyim yerindeyse geri çekiliyoruz. Ne var ki bunu, daha sonra hamle yapıp ileriye doğru büyük bir sıçrama gerçekleştirmek için yapıyoruz. Sadece bu tek koşulla Yeni Ekonomik Politika'mızın uygulanmasında geri gittik. Geri çekilmenin ardından, en inatçı ileri hareketi başlatmak için, şimdi saflarımızı nerede ve nasıl yeniden gruplandıracağımızı, kendimizi nasıl uyduracağımızı, kendimizi nasıl reorganize edeceğimizi henüz bilmiyoruz. Bütün bu aksiyonları normal tarzda uygulayabilmek için, atasözünün söylediği gibi, karar vermeden önce on defa değil, yüz defa ölçüp biçmek zorundayız" (4. Baskı, cilt XXXIII, s. 399, Rusça.)

Açık olduğunu düşünüyorum. Şimdi şöyle bir soru sorulabilir: Saldırıya geçmek için zaman gelmiş midir, saldırı için doğru an gelmiş midir? Lenin, yine 1922 yılında, bir başka pasajda şu zorunluluktan söz etmektedir:

"Köylü kütlesiyle, sade, emekçi köylülükle birleşmek ve ilerlemeye başlamak, hem de düşlediğimizle kıyaslanmayacak kadar yavaş, sonsuz bir yavaşlıkla hareket etmek, ama buna karşılık, bütün kütlenin gerçekten bizimle birlikte ilerlemesini sağlamak… Böyle olduğunda, zamanı gelince, bu hareket öylesine hızlanacak ki, şu an bunu hayal bile etmemiz mümkün değil." (4. Baskı, cilt XXXIII, s. 243, Rusça.)

Yine aynı soru: Hareketin böylesine hızlanması için, gelişme tempomuzun hızlanması için zaman gelmiş midir, 1929'un ikinci yarısında tüm cephe boyunca kararlı bir saldırıya geçtiğimizde, doğru anı seçtik mi?

Parti bu soruya açık ve kesin bir yanıt vermiş bulunmaktadır.

XVI. Parti Kongresi'ne, Siyasi Faaliyet Raporu 263

Evet, bu an artık gelmiştir.

Evet, tüm cephe boyunca saldırıya geçme kararı aldığında Parti doğru anı seçmiştir.

İşçi sınıfının büyüyen aktivitesi ve milyonlarca emekçi kitlesi nezdinde partinin otoritesinin görülmemiş biçimde artması, bunu kanıtlamaktadır.

Yoksul ve orta köylü kitlelerinin büyüyen aktivitesi ve bu kitlelerin kollektif çiftlik inşasına köklü biçimde yönelmesi bunu kanıtlamaktadır.

Gerek endüstriyel gelişim alanında, gerekse de sovyet çiftlikleri ve kollektif çiftliklerin inşasında elde ettiğimiz kazanımlar, bunu kanıtlamaktadır.

Artık Kulakların yaptığı üretimi, kollektif çiftlikler ve sovyet çiftliklerinde yapılan üretimle sadece karşılamakla kalmayıp, bunun defalarca üstüne çıkma olanağına sahip olduğumuz gerçeği, bunu kanıtlamaktadır.

Pazar için tahıl üretiminin ağırlığını bireysel üretim alanından, kollektif çiftlikler ve sovyet çiftlikleri üretimine kaydırarak, tahıl sorununu esas itibariyle çözdüğümüz ve belli tahıl rezervleri biriktirdiğimiz gerçeği, bunu kanıtlamaktadır.

Bütün bunlar, Partinin tüm cephe boyunca saldırıya geçmek ve sınıf olarak Kulakların tasfiyesi sloganını ilan etmek için doğru anı seçtiğinin kanıtlarıdır.

Buharin'in grubundan sağ oportünistleri dinleseydik, saldırıdan vazgeçip endüstrinin gelişme temposunu kıssaydık, Sovyet çiftlikleriyle kollektif çiftliklerin gelişmesini engelleseydik ve bireysel köylü çiftliklerine dayansaydık neler olurdu?

Kaçınılmaz olarak endüstrimizi karaya oturtmuş, tarımın sosyalist yeniden yapılanması davasını mahvetmiş, tahılsız kalmış ve Kulakların egemenliğinin yolunu açmış olurduk. Şimdi bir yıkıntı yığını önünde oturuyor olurduk.

Troçki-Zinovyev grubundan "sol" oportünistleri dinleseydik ve saldırıya, Kulakların yaptığı üretimi kollektif çiftlikler ve Sovyet çiftliklerinin üretimiyle karşılama olanağına sahip olmadığımız 1926/27 yılında geçseydik neler olurdu?

Kaçınılmaz biçimde yenilgiye uğramış, güçsüzlüğümüzü göstermiş, Kulaklarla kapitalist unsurların mevzilerini güçlendirmiş, orta köylüleri Kulakların kucağına atmış, sosyalist inşamızı akamete uğratmış ve tahılsız kalmış olurduk. Şimdi bir yıkıntı yığını önünde oturuyor olurduk.

Sonuçlar aynı olurdu.

İşçilerimiz boşuna demiyorlar: "‘Sol’a gidersen sağa varırsın" di-ye. (Alkışlar.)

Bazı yoldaşlar, sosyalizmin saldırısında esas meselenin baskılar olduğuna, ve baskılar artmıyorsa saldırının da olmadığına inanıyorlar.

Bu doğru mudur? Elbette yanlıştır.

Baskılar sosyalist inşada saldırının gerekli bir unsurudur, ne var ki baş unsuru değil, tali unsurudur. Sosyalizmin saldırısında esas mesele, bugünkü koşullar altında, endüstrimizin kollektif çiftliklerin ve Sovyet çiftliklerinin hızlandırılmış gelişme temposu, kent ve kırdaki kapitalist unsurların iktisaden geri püskürtülmesinin hızlandırılması, kitlelerin sosyalist inşa için seferber edilmesi, kitlelerin kapitalizme karşı seferber edilmesidir. istediğiniz kadar, onbinlerce, yüzbinlerce Kulağı tutuklayıp sürünüz, eğer aynı zamanda, ekonominin yeni biçimlerinin inşasını hızlandırmak, eski, kapitalist biçimlerin yerine yeni ekonomik biçimleri geçirmek, kırda kapitalist unsurların iktisadi varlığının ve gelişmesinin işletme kaynaklarını kapamak ve tasfiye etmek için gereken her şeyi yapmazsanız — Kulaklık zaten yeniden dirilecek ve gelişecektir.

Başka bazıları ise, sosyalizmin saldırısının, uygun hazırlık yapılmadan, saldırı sırasında güçler yeniden gruplandırılmadan, ele geçirilen mevziler pekiştirilmeden, elde edilen başarıları daha da geliştirmek amacıyla rezervler devreye sokulmadan gerçekleştirilecek sadece ve yalnızca bir ilerleyiş olduğuna, ve diyelim ki, kollektif çiftliklerden bir kısım köylülerin geri çekilmesinin işaretleri görüldüğünde, bunun "devrimin yavaşlaması", hareketin gerilemesi, saldırının duraklaması demek olduğuna inanıyorlar.

Bu doğru mudur? elbette yanlıştır.

Birincisi, hiçbir saldırı, en başarılısı da olsa, cephenin şu ya da bu kesitinde düşman yarmasıyla karşılaşmadan, şurada ya da burada çok fazla ileri gitmeden yürümez. Bu nedenle saldırının duraklamasından ya da başarısızlığından söz etmek, saldırının özünü kavramamak demektir.

İkincisi, saldırı sırasında güçler yeniden gruplandırılmadan, kazanılmış mevziler pekiştirilmeden, rezervler, elde edilmiş başarıları daha da geliştirmek ve saldırıyı tamamlamak amacıyla harekete geçirilmeden hiçbir başarılı saldırı olmamıştır ve olamaz. Eğer hep sadece ilerlemek istenirse, yani bu koşullara riayet edilmezse, saldırı kaçınılmaz olarak tavsar ve yenilgiye uğrar. Salt ilerlemek saldırının ölümüdür. İç savaşımızın zengin deneyimleri bunu kanıtlamaktadır.

Üçüncüsü, genellikle hareketin çöküşünün neden olduğu bir "devrimin yavaşlaması" ile, hareketin sürekli atılımının, hem endüstriyel alanda, hem de kollektif çiftlik alanında tüm sosyalist inşamızın atılımının, devrimimizin sürekli atılımının yol açtığı, köylülerin bir kısmının kollektif çiftliklerden geri çekilmesi arasında nasıl bir benzerlik kurulabilir? Bu birbirinden tamamen farklı iki olayın birbiriyle hangi ortak yanı olabilir?

c— İçinde bulunduğumuz bugünkü koşullar altında Bolşevik saldırının özü nedir?

Bolşevik saldırının özü, her şeyden önce, ülkemizdeki kapitalist unsurlara karşı kitlelerin sınıfsal uyanıklılığının ve devrimci aktivitesinin seferber edilmesi; toplumsal düzenimizin bağrında varolan muazzam rezervleri kullanmadan bir kenarda bırakan ve değerlendirilmesini engelleyen, kuruluş ve örgütlerimizdeki bürokratizme karşı kitlelerin yaratıcı inisiyatifinin ve kendi başına hareket etme yeteneğinin seferber edilmesi; emek üretkenliğinin yükselmesi için, gelişmiş sosyalist inşa için yarışmanın ve kitlelerin çalışma coşkusunun örgütlenmesidir.

Bolşevik saldırının özü, ikinci olarak, sendikaların, koope

266 J. V. Stalin

ratiflerin, Sovyetler ve tüm diğer kitle örgütlerinin bütün pratik çalışmalarının, yeniden yapılanma döneminin ihtiyaçlarına uygun olarak reorganizasyonunun örgütlenmesi; en aktif ve devrimci fonksiyonerlerden bir çekirdek oluşturarak buralardaki oportünist, trade-unioncu bürokrat unsurları bir kenara itmek ve tecrit etmek; yabancı ve yozlaşmış unsurları bu örgütlerden kovmak ve yeni, aşağıdan gelen güçleri bunların yerine terfi ettirmektir.

Bolşevik saldırının özü bundan başka, sanayimizin, sovyet çiftlikleri ve kollektif çiftliklerin finanse edilmesi için azami kaynakların seferber edilmesi ve partimizin en yetenekli insanlarının bu işle görevlendirilmesidir.

Bolşevik saldırının özü son olarak, bizzat partiyi bir bütün olarak saldırının örgütlenmesi için seferber etmek; parti örgütlerini sağlamlaştırmak ve içlerinden bürokratizm ve yozlaşma unsurlarını kovarak gerekli sertliği kazandırmak; sağ ve "sol" sapmanın, Leninist çizgiden sapmanın taşıyıcılarını tecrit etmek ve bir kenara atmak, sağlam ve gerçek Leninistleri ilerletmektir.

Şu an Bolşevik saldırının esasları bunlardır.

Parti bu saldırı plânını nasıl gerçekleştirmiştir?

Partinin bu plânı kararlılıkla gerçekleştirdiğini biliyorsunuz.

Partinin, kitlelerin dikkatini inşa çalışmamızın yetersizliği, kuruluş ve örgütlerimizin yetersizliği üzerinde yoğunlaştırarak geniş bir özeleştiri geliştirmesiyle başladı her şey. Daha XV. Parti Kongresi'nde güçlü bir özeleştirinin zorunluluğu ilan edilmişti. Bir yanda, partide yer yer devrimci sezginin yokluğunu kanıtlayan Şahti Olayı ve çeşitli endüstri dallarındaki zararlı faaliyetler, öte yanda Kulaklara karşı mücadele ve köy örgütlerimizin eksikliğinin ortaya çıkması bu özeleştiri için bir başka itici güç oluşturmuştu. MK 2 Haziran 1928 tarihli çağrısında[49], bütün Parti'nin ve işçi sınıfının tüm güçlerini, "yukarıdan aşağıya ve aşağıdan yukarıya", "hatır gönül saymadan" özeleştiriyi yaygınlaştırmaya davet ederek

XVI. Parti Kongresi'ne, Siyasi Faaliyet Raporu 267

özeleştiri kampanyasına kesin bir biçim verdi. Barikatın öte tarafından gelen ve Sovyet iktidarının itibarını sarsmayı, onu güçsüzleştirmeyi amaçlayan Troçkist "eleştiri"den kendini ayırarak Parti, özeleştirinin görevinin, inşa çalışmamızın daha da iyileşmesi ve Sovyet iktidarının sağlamlaşması için çalışmamızdaki eksiklikleri acımasızca açığa çıkarmak olduğunu açıkladı. Partinin bu çağrısının işçi sınıfı ve köylü kitlelerinde son derece canlı bir yankı bulduğu herkesin malumudur.

Devamla Parti, bürokratizme karşı büyük bir kampanya örgütledi. Parti, sendika, kooperatif ve Sovyet örgütlerinin yabancı ve bürokratlaşmış unsurlardantemizlenmesi şiarını ortaya attı. MK ve MKK'nın 16 Mart 1930 tarihli, devlet aygıtında işçilerin girmesi ve Sovyet aygıtı üzerinde işçilerin kitlesel denetimi (işletmelerin manevi sorumluluğunu üstlenme)[50] üzerine ünlü kararı bu kampanyanın devamı olmuştur. Bu kampanyanın işçi kitleler arasında son derece büyük coşku ve aktiviteye yolaçtığı biliniyor. Bu kampanya emekçi kitleler arasında Partinin otoritesinin muazzam ölçüde artması, işçi sınıfının Partiye duyduğu güvenin büyümesi, yüzbinlerce yeni işçinin Partiye girmesi, işçilerin işletme bölümleri ve işletmelerde toplu halde Partiye üyelik için başvuru yapma kararı alması sonucunu yarattı. Son olarak, örgütlerimizin bir dizi darkafalı ve bürokratik unsurdan kurtulması, Sendikalar Merkez Konseyi'nin eski, oportünist yönetimden kurtulması da bu kampanyanın bir sonucudur.

Ayrıca Parti, kapsamlı bir sosyalist yarışma ve sanayi kuruluşlarında kitlelerin çalışma atılımını örgütledi. XVI. Parti Konferansı'nın yarışma çağrısı olayı başlattı. Hücum Tugayları bunu daha da ilerletiyor. Leninist Komünist Gençlik Birliği ve onun önderliğindeki işçi gençlik yarışma eserini ve hücum işçisi hareketini tayin edici başarılarla taçlandırıyor. Devrimci gençliğimizin burada olağanüstü bir rol oynadığını kabul etmek gerekiyor. Artık kuşkuya hiç yer yok: İnşamızın en önemli gerçeklerinden biri, belki de en önemlisi, şu an, sanayi kuruluşlarının sosyalist yarışmasıdır, yüzbinlerce işçinin yarışma sonuçları üzerine yaptıkları karşılıklı haberleşmedir, hücum işçisi hareketinin geniş biçimde gelişmesidir.

Kitlelerin düşünme tarzında ve çalışmaya yaklaşımlarında muazzam bir değişiklik meydana geldiğini, bunu, sanayi kuruluşlarımızın çehresinin temelden değiştiğini ancak körler farketmiyorlar. Daha kısa süre önce ülkemizde, yarışmanın ve hücum işçisi hareketinin "icat edilmiş" ve "dayanıksız" birşey olduğunu söyleyen sesler duyulmaktaydı. Bugün artık bu "aklıevveller" alay edilmeye bile değer görülmüyor, elden ayaktan düşmüş "akıl kumkumaları" olarak değerlendiriliyorlar. Bugün artık yarışma ve hücum işçisi hareketi başarıya ulaşmış ve sağlamlaşmış durumdadır. Sosyalist yarışmanın ülkemizde 2 milyondan fazla işçiyi kapsadığı ve hücum tugaylarına en az 1 milyon işçinin çekildiği bir gerçektir.

Yarışmanın en dikkat çekici yanı, insanların çalışma üzerine düşüncelerinde köklü bir devrime yol açmasıdır; çünkü yarışma, çalışmayı, eskiden değerlendirildiği gibi onur kırıcı ve ağır bir yük olmaktan çıkarıp, bir onur meselesi, bir şeref meselesi, bir cesaret ve kahramanlık meselesine dönüştürmüştür. Kapitalist ülkelerde böyle bir şey yoktur, olamaz da. Orada, kapitalist ülkelerde ulaşılmaya en değer görülen, genel onay gören şey, bir gelire sahip olmak, faizle yaşamak, onur kırıcı bir uğraş olarak değerlendirilen bir işte çalışmak zorunda olmamaktır. Bizde, SSCB'de bunun aksine, ulaşılmaya en değer görülen şey, genel onay bulan şey, bir emek kahramanı olma, milyonlarca emekçi arasında şeref halesiyle kuşatılmış olan bir hücum işçisi hareketi kahramanı olma olanağıdır.

Yarışmada daha az önemli olmayan bir başka husus da, yarışmanın kıra da yayılmaya başlaması ve şimdiden kollektif çiftliklerimizi ve sovyet çiftliklerimizi kapsamına alması gerçeğidir. Sovyet çiftlikleri ve kollektif çiftliklerin milyonlarca emekçi kitlesi arasında, gerçek bir çalışma coşkusunu gösteren sayısız gerçekler herkesin malumudur.

İki yıl önce yarışmanın ve hücum işçisi hareketinin böylesine büyük başarılar elde edeceğini kim hayal edebilirdi?

Bunun dışında Parti, Sovyet çiftlikleri ve kollektif çiftliklerin daha da gelişmesi için, ülkenin finansal yardım kaynaklarını seferber etti, Sovyet çiftliklerine en yetkin örgütçüleri verdi, kollektif çiftliklere yardım olarak 25 000 ileri işçi gönderdi, kollektif köylülerin en yeteneklilerini kollektif çiftliklerin yönetimine çekti, kollektif köylüler için bir kurslar ağı örgütledi ve böylece kollektif çiftlik hareketinin sağlam ve sınanmış kadrolarının eğitimi için temelleri attı.

Son olarak Parti, kendi öz saflarını savaş durumuna getirdi, basına yeni, savaşçı bir bakış açısı kazandırdı, iki cepheli mücadeleyi örgütledi, Troçkizmin kalıntılarını yere serdi, sağ sapmacıları hezimete uğrattı, uzlaşmacıları tecrit etti ve böylece başarılı bir saldırı için, gerekli olan saflarının Lenin'in çizgisi temelinde birliğini güvence altına aldı, gerek sağcıların kampındaki Aman-Yavaş-Gidin'cilere, gerekse de kollektif çiftlik hareketi alanında "solcu" aşırıları hizaya gelmeye çağırıp hadlerini bildirerek saldırının doğru önderliğini gerçekleştirdi. Partinin tüm cephe boyunca saldırı çerçevesinde uyguladığı en önemli önlemler bunlardı.

Bu saldırının çalışmamızın bütün alanlarında başarıyla taçlandırıldığı herkesin malumudur.

Ekonomimizin yeniden yapılanması döneminin bir dizi zorluğunun üstesinden gelmeyi başarmamızın nedeni burada yatmaktadır.

İnşamızın en büyük zorluğunun, yani köylülüğün ana kitlelerinin sosyalizme yönelmesini sağlama zorluğunun üstesinden başarıyla geliyor olmamızın nedeni burada yatmaktadır.

Zaman zaman yabancılar, SSCB'nin iç durumunun ne olduğunu öğrenmek istiyorlar. Peki ama, SSCB'nin iç durumunun sağlam ve sarsılmaz olduğu konusunda kuşkuya yer olabilir mi? Kapitalist ülkelere, bu ülkelerde krizin ve işsizliğin genişlemesine, grev ve lokavtlara, hükümet aleyhtarı gösterilere bir bakın — bu ülkelerin iç durumuyla SSCB'nin arasında nasıl bir kıyaslama olabilir?

Kabul edilmek gerekir ki, bugün Sovyet iktidarı dünyanın en istikrarlı devlet iktidarıdır. (Alkışlar.)
8— Kapitalist Ekonomik Sistem mi, Sosyalist Ekonomik Sistem mi?

Böylece SSCB'nin iç durumu hakkında bir tablo edinmiş olduk.

Aynı zamanda, en önemli kapitalist ülkelerin iç durumlarıyla ilgili bir tablo edindik.

Gayri ihtiyari olarak şu soru ortaya çıkıyor: Bu iki tablo karşı karşıya konduğunda, birbiriyle karşılaştırıldığında ortaya ne tür sonuçlar çıkmaktadır?

Bütün ülkelerin burjuva politikacıları, tamamen kapitalist olanından, Menşevik-Troçkist olanına kadar her ayardan ve her seviyeden burjuva basını, hep bir ağızdan, kapitalist ülkelerin "refahı"ndan, SSCB'nin "batışı"ndan, SCB'nin "finansal ve ekonomik çöküşü"nden vs. söz ettikleri için, bu soru daha da ilginçtir.

Bizde, SSCB'deki, ve onlarda, kapitalist ülkelerdeki durumun tahlili hangi sonuçları ortaya çıkarmaktadır?

Herkes tarafından bilinen en önemli gerçekleri kaydedelim.

Kapitalistlerde, gerek endüstride gerekse de tarımda ekonomik kriz ve üretimin gerilemesi egemendir.

SSCB'de, ekonominin bütün dallarında, ekonomik kalkınma ve üretimin büyümesi söz konusudur.

Kapitalistlerde, emekçilerin maddi durumlarının kötüleşmesi, işçi ücretlerinin düşürülmesi ve işsizlikte artış.

SSCB'de, emekçilerin maddi durumlarının yükseltilmesi, işçi ücretlerinde artış ve işsizlikte düşüş.

Kapitalistlerde, milyonlarca işgünü kaybına yol açan grev ve gösterilerde artış.

SSCB'de, hiçbir grevin olmayışı ve işçi ve köylülerin toplumsal düzenimize milyonlarca ek işgünü veren çalışma coşkusunda artış.

Kapitalistlerde, iç durumun sertleşmesi ve kapitalist rejime karşı işçi sınıfının devrimci hareketinin gelişmesi.

SSCB'de, iç durumun sağlamlaşması ve milyonlarca işçi sınıfı kitlesinin Sovyet iktidarı etrafında kenetlenmesi.

Kapitalistlerde, ulusal sorunun alevlenmesi ve Hindistan, Hindi-Çin, Endonezya, Filipinler'de vs. ulusal savaşa dönüşen ulusal kurtuluş hareketleriningelişmesi.

SSCB'de, ulusal kardeşlik temellerinin sağlamlaşması, ulusal barışın güvence altına alınması ve SSCB halklarının milyonlarca kitlesinin Sovyet iktidarı etrafında kenetlenmesi.

Kapitalistlerde, karışıklık ve durumun daha da kötüleşeceği perspektifi.

SSCB'de, kendi güçlerine inanma ve durumun daha da iyileşeceği perspektifi.

SSCB'nin "batışı", kapitalist ülkelerin "refahı" ve benzeri şeyler üzerine gevezelik ediliyor. Oysa, böylesine "beklenmedik" biçimde ekonomik kriz girdabına düşen ve hâlâ gerilemenin bataklığından kendini çıkaramayanların kaçınılmaz batışından sözetmek daha doğru olmaz mı?

Kapitalistlerdeki böylesine ciddi bir fiyaskonun, SSCB'de ise böylesine ciddi başarıların nedenleri nerede yatmaktadır?

Ekonominin durumunun, çoğu kez, sermaye bolluğuna ya da kıtlığına bağlı olduğu söylenir. Bu elbette doğrudur! Öyleyse kapitalist ülkelerdeki kriz ve SSCB'de kalkınma bizim sermaye bolluğumuzla, onların ise sermaye kıtlığıyla mı açıklanır acaba? Hayır, elbette değil! Herkes SSCB'nin kapitalist ülkelerden çok daha az sermayeye sahip olduğunu bilir. Verili durumda birikimin seviyesi tayin edici olsaydı, bizde kriz, kapitalist ülkelerde ise kalkınma olurdu.

Ekonominin durumunun, çoğu kez, ekonomik kadroların teknik ve örgütsel eğitilmişliğine bağlı olduğu söylenir. Bu elbette doğrudur. Fakat, kapitalist ülkelerdeki kriz ve SSCB'deki kalkınma, onların teknik kadro kıtlığı, bizim ise teknik kadro bolluğumuzla mı açıklanır acaba? Hayır, elbette değil! Herkes, kapitalist ülkelerin, SSCB'den çok daha fazla teknik deneyimli kadrolara sahip olduğunu bilir. Bizler, teknik alanında, Almanların, İngilizlerin, Fransızların, İtalyanların ve hepsinden önce ve esas olarak da Amerikalıların öğrencisi olduğumuzu hiçbir zaman gizlemedik, gizlemek gibi bir niyet de taşımıyoruz. Hayır, ekonominin gelişimi için kadro sorunu ciddi öneme sahip olsa da, burada belirleyici olan teknik kadroların kıtlığı ya da bolluğu değildir.

Sakın, bilmecenin çözümü, bizde kültür seviyesinin kapitalist ülkelerden daha yüksek oluşunda olmasın? Yine hayır! Herkes bizde kitlelerin genel kültür seviyesinin, ABD, İngiltere ve Almanya'dakinden daha düşük olduğunu bilir. Hayır, burada söz konusu olan, ekonominin gelişimi için kitlelerin kültür seviyesinin de muazzam önemi olmasına rağmen, bu değildir.

Sakın, neden kapitalist ülkelerdeki yöneticilerin kişisel vasıflarında yatıyor olmasın? Yine hayır! Krizler, kapitalizmin egemenliğinin şafağıyla aynı zamanda doğmuştur. Yüzyılı aşkın bir zamandan beri iş, her oniki, on, sekiz, ya da daha az yılda bir tekrarlayan kapitalizmin periyodik ekonomik krizlerine varıyor. Kapitalizmin bütün partileri, "en dahisi"nden en vasatına kadar kapitalizmin bir ölçüde ünlü bütün temsilcileri, krizlerden "korunma", ya da krizleri "ortadan kaldırma" konusunda güçlerini denediler. Fakat hepsi de yenilgiye uğradılar. Grubuyla birlikte Hoover'in de yenilgiye uğramasında şaşılacak ne var? Hayır, burada, kapitalizmin önderleri ve partilerinin de önemi az olmamasına rağmen, mesele bu değildir.

Peki öyleyse nedir mesele?

SSCB kültürel geriliğine, sermaye kıtlığına, teknik bakımdan deneyimli ekonomik kadro kıtlığına rağmen giderek büyüyen bir ekonomik kalkınma içinde bulunurken ve ekono

XVI. Parti Kongresi'ne, Siyasi Faaliyet Raporu 273

mik inşa cephesinde tayin edici başarılar elde ederken, önde gelen kapitalist ülkelerin, sermaye bolluğuna, teknik kadro çokluğuna, yüksek kültür seviyesine rağmen giderek büyüyen bir ekonomik kriz içinde bulunmaları ve ekonomik gelişim alanında yenilgi üzerine yenilgi almalarının nedeni nedir?

Bunun nedeni, kapitalist ülkelerle bizim ülkemizin ekonomik sistemlerinin farklılığında yatmaktadır.

Bunun nedeni kapitalist ekonomik sistemin çürüklüğünde yatmaktadır.

Bunun nedeni, kapitalist sistem karşısında Sovyet ekonomik sisteminin üstünlüklerinde yatmaktadır.

Nedir Sovyet ekonomi sistemi?

Sovyet ekonomi sistemi şunları ifade eder:

1) Kapitalistlerin ve çiftlik sahiplerinin egemenliği yıkılmış ve yerine işçi sınıfının ve emekçi köylülüğün iktidarı geçirilmiştir;

2) Üretim aletleri ve araçları, toprak, endüstri kuruluşları vs. kapitalistlerin elinden alınıp işçi sınıfı ve emekçi köylü kitlelerinin mülkiyetine verilmiştir;

3) Üretimin gelişimi, rekabet ve kapitalist kârın güvence altına alınması prensibine değil, plânlı yönetim ve emekçilerin maddi ve kültürel seviyelerinin sistematik yükseltilmesi prensibine tabi kılınmıştır;

4) Milli gelir, sömürücü sınıfların ve bunların sayısız asalak taraftarlarının çıkarları doğrultusunda değil, işçi ve köylülerin maddi durumlarının sistematik olarak iyileştirilmesi ve kentte ve kırda sosyalist üretimin genişletilmesi prensibi doğrultusunda dağıtılmaktadır;

5) Üretimin genişlemesinin sürekli büyüyen kaynağı olan emekçilerin maddi durumlarının sistematik olarak iyileştirilmesi ve gereksinimlerinin (satınalma gücü) kesintisiz yükseltilmesi emekçiler için, aşırı üretim krizlerine, işsizliğin ve yoksulluğun artmasına karşı bir güvencedir;

6) İşçi sınıfı ve emekçi köylülük ülkenin efendileridir, kapitalistler için değil, kendi emekçi halkları için çalışırlar.

Peki, kapitalist ekonomi sistemi nedir?

Kapitalist ekonomi sistemi şunları ifade eder;

1) Ülkede iktidar kapitalistlerin elindedir;

2) Üretim aletleri ve araçları sömürücülerin elinde toplanmıştır;

3) Üretim, emekçi kitlelerin maddi durumlarının iyileştirilmesi prensibine değil, yüksek kapitalist kârın güvence altına alınması prensibine tabi kılınmıştır;

4) Milli gelir emekçilerin maddi durumunun iyileştirilmesinin çıkarları doğrultusunda değil, sömürücülerin azami kârlarını güvence altına alma doğrultusunda dağıtılmaktadır;

5) Kapitalistlere yüksek kârlar garanti etme hedefini güden kapitalist rasyonalizasyon ve üretimin hızla büyümesi, milyonlarca emekçi kitlesinin yoksulluk ve maddi konumlarının daha da kötüleştirilmesi duvarına çarpmaktadır. Bu milyonlarca emekçi kitlesi, her zaman, gereksinimlerini salt asgari çerçevede bile karşılama olanağına sahip değildir, ve bu da kaçınılmaz olarak, aşırı üretim krizlerinin, işsizliğin ve kitlesel sefaletin artmasının zeminini hazırlamaktadır;

6) İşçi sınıfı ve emekçi köylüler, kendileri için değil, yabancı bir sınıf için, sömürücüler sınıfı için çalışan sömürülenlerdir.

Sovyet ekonomik sisteminin kapitalist ekonomik sistem karşısındaki üstünlükleri bunlardır.

Ekonominin sosyalistçe örgütlenmesinin kapitalistçe örgütlenmesi karşısındaki üstünlükleri bunlardır.

Bizde, SSCB'de, giderek büyüyen bir ekonomik kalkınma ve kapitalistlerin ülkelerinde giderek büyüyen bir ekonomik krizin yaşanmasının nedeni budur.

SSCB'de kitlelerin tüketiminin (satınalma gücünün) büyümesinin, sürekli olarak üretimin büyümesinin önüne geçmesinin ve böylece üretimi ilerletmesinin, oysa kapitalistlerde bunun aksine, kitlelerin tüketiminin (satınalma gücünün) büyümesinin üretimin büyümesine hiçbir zaman ayak uydurmamasının, bilakis sürekli olarak onun gerisinde kalmasının ve üretimi yeniden ve yeniden krizlere mahkûm etmesinin nedeni budur.

Kapitalistlerde, krizler sırasında, yüksek fiyatların korunması ve yüksek kârların güvence altına alınması için, endüstri malları "fazlası"nın imha edilmesi ve tarım ürünleri "fazlası"nın yakılması gayet normal karşılanırken, SSCB'de böyle suçları işleyenlerin tımarhaneye kapatılacak olmasının nedeni budur. (Alkışlar.)

Kapitalistlerde, işçiler grev ve gösteriler yapar ve mevcut kapitalist iktidara karşı, devrimci mücadeleyi örgütlerken, bizim ülkemizde, Sovyet iktidarını korumak için hayatlarını vermeye hazır milyonlarca işçi ve köylünün büyük bir çalışma yarışı tablosu sunmasının nedeni budur.

SSCB'nin iç durumunun istikrarlı ve sağlam oluşunun, kapitalist ülkelerin iç durumunun ise istikrarsız ve çürük oluşunun nedeni budur.

Kitleler arasında yoksulluk ve işsizliğin, açlık ve yıkımın egemen olmasına rağmen, ürün "fazlası"nı ne yapacağını bilemeyen ve bu ürünleri yakan böyle bir ekonomik sistemin, kendi kendisinin ölüm kararını verdiğini söylemek gerekir.

Son yıllar, karşı karşıya duran iki ekonomik sistemin, Sovyet sistemiyle kapitalist sistemin pratik sınav dönemiydi. Bu yıllarda hiç durmadan, Sovyet sisteminin "batışı" ve "çöküşü" kehanetinde bulunuluyordu. Kapitalizmin "refahı" üzerine düzülen övgüler ise daha da fazlaydı. Peki ya gerçek? Bu yıllar bir kez daha, kapitalist ekonomi sisteminin çürük bir sistem olduğunu, Sovyet ekonomik sisteminin ise, "en demokrat", "en halkçı" olanı da dahil hiçbir burjuva devletinin hayal bile edemeyeceği üstünlüklere sahip olduğunu göstermiştir.

Mayıs 1921'de RKP(B) Konferansında yaptığı konuşmada Lenin şöyle diyordu:

"Artık, uluslararası devrimi esas olarak ekonomi politikamızla etkiliyoruz. Herkesin, dünyanın bütün ülkelerindeki istisnasız ve abartmasız bütün emekçilerin gözü Rus Sovyet Cumhuriyeti'ne çevrilmiştir. Bu başarılmıştır. Kapitalistler şimdi artık hiçbir şeyi suskunlukla geçiştiremezler, hiçbir şeyi gizleyemezler, bu yüzden her şeyden önce ekonomik yanlışlarımızı ve zaaflarımızı arıyorlar. Mücadele dünya ölçüsünde bu alana taşınmıştır. Bu görevi çözersek, uluslararası ölçekte mutlaka ve nihai olarak kazanacağız." (4. baskı, cilt XXXII, s. 413, Rusça.)

Partimizin, Lenin'in önüne koyduğu görevi başarıyla yerine getirmekte olduğunu saptamak gerekir.

9— Önümüzdeki Görevler
a— Genel

1) Herşeyden önce, SSCB'de endüstri kuruluşlarının yer itibariyle doğru dağılımı sorunu. Ekonomiyi nasıl geliştirirsek geliştirelim, ulusal ekonominin başı çeken dalı olarak endüstri kuruluşlarının yerlerinin en doğru dağılımının nasıl yapılacağı sorunundan kaçınamayız. Endüstrimiz gibi bütün ekonomimiz de bugün esas itibariyle Ukrayna'nın kömür ve maden üslerine dayanmaktadır. Böyle bir üs olmadan ülkenin endüstrileşmesinin düşünülemeyeği açıktır. İşte ülkemizde bu üssü, Ukrayna yakıt ve maden üssü oluşturmaktadır.

Fakat daha sonraki süreçte tek başına bu tek üs, SSCB'nin hem güneyine hem merkez bölgesine, hem de Kuzey ve Kuzey Doğusuna, hem Uzak Doğu'suna ve Türkistan'a yetebilir mi? Bütün gerçekler yetmeyeceğini göstermektedir. Ekonomimizin gelişiminde yeni olan şey, başka unsurların yanısıra bu üssün bize artık yetmediğidir. Yeni olan, bu üs yoğun biçimde daha da geliştirilirken, aynı zamanda ikinci bir kömür ve maden üssünün kurulmasına hemen başlanması zorunluluğudur. Kuznetsk kok kömürünü Ural madenine bağlayacak böyle bir üs, Ural-Kuznetsk Kombinası olmalıdır. (Alkışlar.) Nijni Novgorod'da bir otomobil fabrikası, Çelyabinsk'te bir traktör fabrikası,Sverdlovsk'ta bir makine fabrikası, Saratov ve Novosibirsk'te biçerdöver fabrikalarının kurulması, Doğu'da bir tamirhane atölyeleri ağı ve bir dizi esaslı izabehane kurulmasını gerektiren, Sibirya ve Kazakistan'da giderek büyüyen bir demir-dışı metalürjinin varlığı, son olarak da Novosibirsk ve Türkistan'da tekstil fabrikaları kurma kararının alınması, Ural'da derhal ikinci bir kömür ve maden üssü oluşturulmasına başlanmasını emretmektedir.

Partimiz MK'sının metal tröstü "Uralmetal"[51] üzerine aldığı kararla tam da bu yönde görüş belirttiğini biliyorsunuz.

2) Bundan başka, SSCB'de tarımın temel dallarının doğru konumsal dağılımı sorunu, bölgelerimizin tarımsal kültürler ve işletme dallarına göre uzmanlaşması sorunu. Elbette küçük köylü çiftlikleriyle ciddi bir uzlaşmaya gidilmesi olanaksızdır. Olanaksızdır, istikrarsız bir işletme olan ve gerekli rezervlere sahip olmayan küçük iktisat, bir üründen kötü sonuç alındığında, bir başka ürünün yardımıyla felaketten kurtulmak için bütün ve her türlü kültürü yetiştirmeye mecburdur. Belli tahıl rezervlerini devletin elinde güvence altına almadan uzmanlaşmanın olanaksız olduğu da açıktır. Artık büyük çiftliklere geçtiğimiz ve devletin elinde tahıl rezervleri bulunmasını sağladığımız için, ürün ve işletme dallarına göre uzmanlaşmayı doğru biçimde örgütleme görevini önümüze koyabiliriz ve koymalıyız. Burada hareket noktası, tahıl sorununun nihai çözümü olmalıdır. "Hareket noktası" diyorum çünkü tahıl sorunu çözülmeden, hayvancılık, pamuk, pancar, keten ve tütün bölgelerinde kapsamlı bir tahıl deposu ağı örgütlenmeden, hayvancılığı ve sanayi bitkileri ekimini ilerletmek olanaksızdır, çünkü bu önkoşullar olmadan bölgelerimizin kültürlere ve dallara göre uzmanlaşmasını örgütlemek imkansızdır.

Görev, açılan olanaklardan yararlanmak ve işi ilerletmektir.

3) Devamla, gerek endüstride gerekse tarımda kadro sorunu gelmektedir. Herkes, ekonomik kadrolarımızın, uzman, teknisyen ve idarecilerimizin, teknik bakımdan az deneyimli olduğunu bilmektedir. Ortaya çıktığı gibi eski girişimcilerle ilişkide olan ve dışarıdan kışkırtılan bir kısım uzmanların zararlı faaliyetlerin başında bulunmaları, meseleyi daha da çetrefilleştirmektedir. Buralarda idareci olarak görev yapan bir dizi komünistin ise hiçbir devrimci uyanıklık göstermeyip, sık sık zararlı unsurların cazibesine kapılmış olmaları da meseleyi daha da çetrefilleştirmektedir. Oysa, bütün ekonominin yeniden yapılandırılmasının gerekli kıldığı, yeni teknikte ustalaşma yeteneğine sahip çok miktarda yeni güçler gerektiren muazzam görevlerle karşı kaşıyayız. Bununla bağıntılı olarak, ülkemizde kadro sorunu gerçekten en acil sorun haline gelmiştir.

Bu sorunun çözümü ülkemizde şu önlemler çerçevesinde gerçekleşmektedir:

1. Zarar verenlere karşı kararlı mücadele;
Zararlı faaliyetlerde bulunanlarla aralarına sınır çekmiş uzman ve teknisyenlerin büyük çoğunluğuna (Ustryalov gibi lakırdıcılar ve çalım satanlar değil, alçakgönüllü ve içten biçimde işçi sınıfıyla işbirliği yapanları kastediyorum) karşı azami ihtimam ve kolaylık gösterme;
3. Yurtdışından teknik yardım örgütleme;
İdarecilerimizi eğitim ve genel olarak teknik deneyim kazanmaları için yurtdışına gönderme;
İşçi sınıfı ve köylülük içinden yeterli sayıda teknisyen ve uzmanın kısa sürede yetiştirilmesi için, teknik eğitim kurumlarını ilgili ekonomik örgütlerin emri altına verme.

Görev, bu önlemlerin uygulamasına başlamaktır.

4) Bürokratizme karşı mücadele sorunu. Bürokratizm herşeyden önce toplumsal sistemimizin bağrında bulunan fevkalade büyük rezervleri yararlanmadan bir kenarda bıraktığı, bunların değerlendirilmesini engellediği, kitlelerin yaratıcı inisiyatiflerini felce uğratmaya çalıştığı, bu inisiyatifi bir kağıt kalabalığı içinde boğduğu ve Partinin her yeni atılımını bayağı ve yararsız bir müşkülpesentliğe dönüştürme peşinde koştuğu için tehlikelidir. Bürokratizm ikinci olarak,uygulamanın denetlenmesine tahammül etmediği ve yönetici örgütlerin temel talimatlarını, hayatın canlılığıyla ilgisi olmayan boş paçavralara dönüştürdüğü için tehlikelidir. Tehlikeli olan sadece kuruluşlarımızda takılıp kalmış eski bürokratlar değildir, aynı zamanda —ve özellikle— aralarında "komünist" bürokratların hiç de önemsiz bir rol oynamadığı yeni bürokratlar, Sovyet bürokratlarıdır da. Bunu söylerken, işçi sınıfı ve köylülüğün milyonlarca kitlesinin yaratıcı inisiyatifi ve bağımsız faaliyeti yerine, sanki bir fetişe inanır gibi inandıkları resmi emirleri ve "kararname"leri koymaya çalışan "komünist"leri düşünüyorum.

Görev, kuruluş ve örgütlerimizdeki bürokratizmi yok etmek, bürokratik "gelenek" ve "görenek"leri tasfiye etmek ve toplumsal düzenimizin rezervlerinden yararlanmanın, kitlelerin yaratıcı inisiyatifini ve bağımsız faaliyetini geliştirmenin yolunu açmaktır.

Bu kolay bir görev değildir. Bu görevi "kaşla göz arasında" çözmek imkansızdır. Ne var ki, eğer ülkemizi sosyalizmin temel ilkeleri doğrultusunda reorganize etmek istiyorsak, ne pahasına olursa olsun, bu görevi çözmek zorundayız.

Parti, bürokratizme karşı mücadeleyi dört hat üzerinden yürütmektedir: Özeleştiriyi geliştirme hattı, uygulamanın denetiminin örgütlenmesi hattı, aygıtıntemizlenmesi hattı ve son olarak aşağıdan, işçi sınıfı içinden sadık güçlerin aygıta gönderilmeleri hattı.

Görev, bütün bu önlemlerin yerine getirilmesi için var gücümüzle çalışmaktır.

5) Emek üretkenliğinin yükseltilmesi sorunu. Gerek endüstride gerekse tarımda emek üretkenliğini sitematik olarak yükseltmeden yeniden yapılanmanın görevlerini çözemeyiz, başlıca kapitalist ülkelere yetişip onları geçemeyiz, hatta bağımsız varlığımızı bile sürdüremeyiz. Bu nedenle emek üretkenliğinin yükseltilmesi sorunu bizim için birinci derecede önemli bir sorundur.

Parti bu sorunu üç hatta aldığı önlemlerle çözmektedir: emekçilerin maddi durumlarının sistematik olarak iyileştirme hattı, endüstri ve tarım işletmelerinde arkadaşça bir çalışma disiplininin yerleştirilmesi hattı ve nihayet sosyalist yarışma ve hücum işçisi hareketinin örgütlenmesi hattı. Ve bütün bunlar iyileştirilmiş bir teknik ve rasyonel iş örgütlenmesi zemininde yapılmaktadır.

Görev, bu önlemlerin uygulanması yolundaki kitlesel kampanyayı daha da geliştirmektir.

6) İkmal sorunu. Kent ve kırdaki emekçilerin gerekli ürünlerle yeterince ikmali sorunu, kooperatif aygıtının işçi ve köylülerin ihtiyaçlarına uygun hale getirilmesi sorunu, işçilerin gerçek ücretlerinin sistematik olarak yükseltilmesi sorunu, endüstri malları ve tarım ürünlerinin fiyatlarının düşürülmesi sorunu bu soruna dahildir. Tüketim kooperatiflerinin eksiklikleri üzerinde daha önce durdum. Mesele, bu eksiklikleri ortadan kaldırmak ve fiyatları düşürme politikasının uygulanmasını sağlamaktır. Mal kıtlığına ("mal açlığı") gelince, şimdi artık hafif endüstrinin hammadde temelini genişletme ve kentsel kitle tüketim mallarının üretimini artırma olanağına sahibiz. Ekmek ihtiyacının karşılanmasına artık güvence altına alınmış gözüyle bakılabilir. Et, süt ürünleri ve sebze ikmalinde durum daha güçtür. Bu güçlük ne yazık ki, bir kaç ay içinde aşılamaz. Bunun üstesinden gelmek için, en azından bir yıla ihtiyaç vardır. Bir yıl içinde, her şeyden önce bu amaçla örgütlenmiş kollektif çiftlikler ve Sovyet çiftlikleri sayesinde, et, süt ürünleri ve sebze ihtiyacının tamamen karşılanmasını sağlama olanağına sahip olacağız. Ancak daha şimdiden tahıl rezervlerine ve tekstil ürünlerine sahipsek, işçi konutlarının yapımı bütün gücüyle devam ediyorsa ve belediye hizmetlerimiz ucuzsa, bu gıda maddelerine duyulan ihtiyacın karşılanması ne anlama gelecektir? Bu, işçinin bütçesini ve gerçek ücretini belirleyen bütün tayin edici faktörleri kontrol altına almak anlamına gelir. İşçilerin gerçek ücretinin hızla yükselmesinin kesin ve güvenilir garantisi anlamına gelir.

Görev, bütün örgütlerimizin bu doğrultudaki çalışmalarını geliştirmektir.

7) Kredi sistemi ve para dolaşımı sorunu. Ekonominin gelişimi için kredi sisteminin rasyonel örgütlenmesi ve para rezervlerinin doğru idaresi, ciddi bir öneme sahiptir. Parti, bu sorunu iki hat üzerinde aldığı önlemlerle çözmektedir: Kısa vadeli verilen tüm kredileri devlet bankasında toplamak ve toplumsallaştırılmış sektörde nakit parasız alışverişi örgütlemek. Böylece, birinci olarak, devlet bankası, ürünlerin üretim ve dağılımı üzerine defter tutan tam anlamıyla bir devlet aygıtı haline gelmekte, ikinci olarak, dolaşımda büyük miktarda para serbest kalmaktadır. Hiç kuşku yok ki bu önlemler, bütün kredi sistemimizin düzenlenmesine ve çervonetsimizin sağlamlaşmasına yol açacaktır (şimdiden yol açmaktadır).

8) Rezervler sorunu. Genel olarak bir devletin özel olarak da bizim devletimizin rezervler olmaksızın yapamayacağı defalarca söylendi ve tekrarlanmasına gerek yok. Bazı tahıl, mal ve döviz rezervlerimiz var. Yoldaşlarımız bu süre içinde bu rezervlerin rahatlatıcı etkisini hissetme fırsatı buldular. Ne var ki "bazı" rezervler yeterli değildir. Bütün noktalarda daha sağlam rezervlere ihtiyacımız var.

O nedenle görev, rezerv biriktirmektir.

b— Endüstride

1) Başlıca sorun demir madenciliğinin hızla geliştirilmesidir. Ham demir üretiminde savaş öncesi seviyeye ancak bu yıl, 1929/30 yılında ulaştığımıza ve aştığımıza dikkat edin. Bu, bütün ekonomimiz için büyük bir tehlikedir. Bu tehlikeyi defetmek için, demir madenciliğinin hızla geliştirilmesini yola koymak zorundayız. Beş Yıllık Plân'ın son yılında, Beş Yıllık Plân'ın öngördüğü gibi 10 milyon ton ham demire değil, 15-17 milyon ham demire ihtiyacımız var. Eğer ülkemizin endüstriyel gelişimini tam geliştirmek istiyorsak, bu görevi ne pahasına olursa olsun, çözmeliyiz.

Bolşevikler bu görevle başa çıkabilecek durumda olduklarını göstermelidirler.

Elbette bu, hafif endüstriyi ihmal edeceğimiz anlamına gelmez. Asla. Şimdiye kadar ağır endüstriyi yeniden inşa edebilmek için, hafif endüstri de dahil her şeyden tasarruf ettik. Ancak artık ağır endüstriyi yeniden inşa etmiş bulunuyoruz. Şimdi sadece daha da geliştirmek gerekiyor. Artık hafif endüstriye yönelebilir ve onu hızlı bir tempoyla geliştirebiliriz. Sanayimizin gelişmesinde yeni olan şey diğerlerinin yanında, şimdi gerek ağır sanayii gerekse hafif sanayii hızlandırılmış tempoda geliştirme imkanına sahip olmamızdır.

Bu yılki pamuk, keten ve pancar ekiminde plânların aşılması, kendir ve suni ipek sorununun çözülmesi — tüm bunlar, gerçekten de hafif endüstriyi ilerletme imkanına sahip olduğumuzu kanıtlamaktadır.

2) Rasyonalizasyon, maliyet fiyatlarının düşürülmesi ve ürünlerin kalitesinin iyileştirilmesi sorunu. Rasyonalizasyon alanındaki ihmalkârlıklar, maliyet fiyatlarının düşürülmesi plânının yerine getirilmemesi ve bir dizi işletmemizde ürün kalitesinin son derece kötü olmasına artık daha fazla göz yumulamaz. Bu ihmalkârlıklar ve eksiklikler ekonomimizin bütününe yük oluyor ve ilerlemesini engelliyor. Bu rezalete son vermenin zamanı gelmiştir, çoktan gelmiştir.

Bolşevikler bu görevle başa çıkabilecek durumda olduklarını göstermelidirler.

3) Bireysel yönetim sorunu. İşletmelerde bireysel yönetim prensibini ihlaller de dayanılamaz hale gelmiştir. İşçiler sık sık şöyle yakınıyorlar: "İşletmede sorumlu kimse yok", "Çalışmada hiçbir düzen yok". İşletmelerimizin, üretim organizmalarından parlamentolara dönüşmesine artık daha fazla göz yumulamaz. Parti ve sendika örgütlerimiz, bireysel yönetim güvence altına alınmadan, çalışmada sıkı bir sorumluluk yerleştirilmeden endüstrinin yeniden yapılandırılmasına bağlı görevleri çözemeyeceğimizi artık kavramalıdırlar.

c— Tarımda

1) Hayvancılık ve endüstri bitkileri sorunu. Şimdi, artık tahıl sorununu esas itibariyle çözdüğümüz için, bugün acil bir sorun olan hayvancılık sorunu ve endüstri bitkileri sorununu aynı zamanda çözme işine girişebiliriz. Bu sorunların çözümünde, tahıl sorununu çözerken izlediğimiz aynı yolu izlemeli, yani politikamızın dayanak noktaları olan kollektif çiftliklerle Sovyet çiftliklerini örgütleyerek, bugün gündemde olan küçük köylü hayvancılığının ve endüstri bitkisi üretiminin teknik ve ekonomik temelini yavaş yavaş reorganize etmeliyiz. "Hayvancılık tröstü", "koyunculuk tröstü", "domuzculuk tröstü", "mandıracılık tröstü", artı, hayvancılık alanında kollektif çiftlikler; endüstri bitkileri alanında mevcut kollektif çiftlikler ve Sovyet çiftlikleri — önümüzde duran sorunların çözümü için hareket noktaları bunlardır.

2) Kollektif çiftlikler ve Sovyet çiftlikleri inşasının daha da geliştirilmesi sorunu. Bu sorunun, köyde inşa çalışmamızın bütünü açısından en acil sorun olduğunu ayrıntısıyla açıklamaya gerek yoktur sanırım. Artık körler bile, köylülüğün, eskiden yeniye, Kulak köleliğinden özgür kollektif çiftlik hayatına doğru muazzam bir dönüşüm içinde olduğunu görüyorlar. Artık eskiye dönüş yoktur. Kulaklık yokolmaya mahkûmdur ve tasfiye edilecektir. Geriye tek yol, kollektif çiftlik yolu kalıyor. Ve kollektif çiftlik yolu bizim için artık bilinmeyen ve araştırılmamış bir yol değildir. Bu yol, bizzat köylü kitleleri tarafından binlerce kez araştırılmış ve denenmiş, araştırılmış ve köylülere, Kulak egemenliğinden, yoksulluk ve cahillikten kurtuluşu getiren Yenilik olarak değerlendirilmiştir. Kazanımlarımızın temeli budur.

Yeni hareket köyde bundan sonra nasıl gelişecek? En önde, köyün eski yaşam yapısının değiştirilmesinde belkemiğini oluşturan Sovyet çiftlikleri yürüyecek, onları, köydeki yeni hareketin üslerini oluşturan çok sayıdaki kollektif çiftlikler izleyecektir. Bu iki sistemin işbirliği, SSCB'nin bütün bölgelerinin tamamen kollektifleştirilmesinin önkoşullarını yaratacaktır.

Kollektif çiftlik hareketinin en dikkate değer kazanımlarından biri, bu hareket sayesinde, bizzat köylülerin safından, kollektif çiftlik hareketi için binlerceörgütçü ve on binlerce ajitatörün çıkmış olmasıdır. Şimdi artık kollektifleştirme bayrağını ileriye götürecek olan, sadece biz ehliyetli Bolşevikler değiliz; aynı zamanda, kollektif çiftliklerden gelen, kollektif çiftlik hareketi davası için örgütçülük ve ajitatörlük yapan on binlerce köylü. Köylü ajitatörler ise, kollektif çiftlik hareketi için mükemmel ajitatörlerdir, çünkü kollektif çiftliklerin lehine, diğer köylü kitleleri tarafından anlaşılır ve kabul edilebilir öyle argümanlar bulacaklardır ki, bunları biz kalifiye Bolşevikler hayal bile edemeyiz.

Şurada burada, genel kollektifleştirme politikasından vazgeçilmesi gerektiğini söyleyenler oluyor. Öğrenildiğine göre, Partimiz içinde bile bu "düşünce"nin taraftarları var. Böyle, ama ancak ve ancak, isteyerek ya da istemeyerek komünizmin düşmanlarıyla işbirliği yapanlar konuşabilirler. Genel kollektifleştirme yöntemi, SSCB'nin bütün bölgelerinin kollektifleştirilmesi Beş Yıllık Plân'ının uygulanması için kaçınılmaz olan bir yöntemdir. Komünizme ihanet etmeden, işçi sınıfı ve köylülüğün çıkarlarına ihanet etmeden bundan vazgeçmek nasıl mümkün olabilir?

Elbette bu, ülkemizde kollektif çiftlik hareketi alanında her şeyin "pürüzsüz" ve "normal" yürüyeceği anlamına gelmez. Kollektif çiftlikler içinde daha yalpalamalar olacak, gel-gitler yaşanacaktır. Ne var ki bu, kollektif çiftlik hareketinin mimarlarını şaşırtamaz, şaşırtmamalıdır. Kollektif çiftlik hareketinin muazzam gelişiminin önünde ciddi bir engel olması ise daha da az mümkündür. Kollektif çiftlik hareketi gibi, böylesine sağlıklı bir hareket, hiç kuşkusuz bazı engellere ve zorluklara aldırmadan, bütün bunlara rağmen hedefine ulaşacaktır.

Şimdi görev, güçleri hazırlamak ve kollektif çiftlik hareketini daha da geliştirmek için, gerekli olan her şeyi harekete geçirmektir.

3) Aygıtın reyon ve köylere azami yakınlaştırılması sorunu. Tarımın reorganizasyonu ve kollektif çiftlik hareketinin geliştirilmesinin gerektirdiği muazzam çalışmayı, eğer reyonlaştırmayı gerçekleştirmemiş olsaydık yapamayacağımıza kuşku yoktur. Kaza dairelerinin büyütülmesi ve reyonlara dönüştürülmesi, vilayetlerin kaldırılarak daha küçük birimlere dönüştürülmesi (ilçe) ve nihayet MK'nın doğrudan üs noktaları olarak bölgelerin oluşturulması — işte reyonlaştırmanın genel tablosu budur. Bunun amacı, Parti ve Sovyet örgütleri gibi ekonomik ve kooperatif aygıtını da, tarımın acil sorunlarını zamanında çözme, tarımı kalkındırma, yeniden yapılandırma olanağını elde etmemiz için reyon ve köye yakınlaştırmaktır. Yineliyorum, bu anlamda reyonlaştırma tüm inşa çalışmamızı muazzam ölçüde teşvik etmiştir.

Ne var ki aygıtı gerçekten reyon ve köye yakınlaştırma, hem de iyice yakınlaştırma konusunda her şey yapılmış mıdır? Hayır, durum bu değildir. Şu an kollektif çiftlik inşasının ağırlık noktası reyon örgütlerine kaydırılmıştır. Kollektif çiftlik hareketinin ve köydeki kooperatifçilik cephesinde, Sovyetler cephesinde, kredi sistemi cephesinde, satın alma sistemi cephesinde yürütülen tüm diğer ekonomik faaliyetlerin ipleri burada toplanmaktadır. Reyon örgütleri bu çok yönlü çalışmanın üstesinden gelebilmek için, gerekli ve uygun kadroları yeterli ölçüde elde etmişler midir? Bunların son derece yetersiz sayıda çalışanla çalıştıklarına kuşku olamaz. Peki çare nedir? Bu eksikliği gidermek ve faaliyetimizin bütün alanlarında reyon örgütlerine gerekli sayıda işe yarar çalışan vermek için ne yapılmalıdır? Bunun için en azından iki şey gereklidir:

1) Bölgeyle reyon arasında yararsız bir ayrım duvarı olan ilçelerin kaldırılması (Alkışlar) ve reyon örgütlerinin ilçelerde boşta kalan çalışanlarla güçlendirilmesi;

2) Reyon örgütlerinin doğrudan bölgeyle (bölge komitesi, ulusal Cumhuriyet'in Merkez Komitesiyle) bağlanması.

Bu, reyonlaştırmanın tamamlanması, aygıtın reyon ve köylere yakınlaşmasının tamamlanması olacaktır.

İlçelerin kaldırılacağından sözettiğimde alkışlandım. İlçeler elbette kaldırılmalıdır. Fakat bu durumun bazı yoldaşların "Pravda" sütunlarında yaptıkları gibi ilçeleri karalama hakkını bize verdiğini sanmak yanlış olurdu. İlçelerin muazzam bir çalışma yaptıkları ve zamanında büyük bir tarihsel rol oynadıkları unutulmamalıdır. (Alkışlar.)

Ayrıca ilçelerin ortadan kaldırılmasında aşırı bir acele sergilemenin de bir hata olacağına inanıyorum. İlçelerin ortadan kaldırılmasını MK kararlaştırdı. Fakat bu önlemin hemen uygulanması gerektiği görüşünde asla değildir. İlçelerin lağvedilmesi için herhalde gerekli hazırlıkların yapılması gerekecektir.

d— Ulaşım

Son olarak ulaşım sorunu. Ulaşımın tüm ulusal ekonomi için büyük önemi üzerine fazla söz harcamaya gerek yok. Ve yalnızca ulusal ekonomi için değil. Bilindiği gibi ulaşım, ülke savunması için de son derece ciddi bir öneme sahiptir. Fakat ulaşımın muazzam önemine rağmen ulaşım ekonomisi, bu ekonominin yeniden yapılanması hâlâ genel gelişme temposunun gerisinde kalıyor. Bu durumda, ulaşımı, ulusal ekonominin, ileriye doğru yürüyüşümüzü engelleyebilecek bir "dar boğaz"ı haline getirme tehlikesiyle karşı karşıya olduğumuzu kanıtlamaya gerek var mı?

Nehir gemiciliğinin durumu özellikle kötüdür. Volga gemiciliğinin savaş öncesi durumun ancak yüzde 60'ına ve Dnyeper gemiciliğinin ise ancak yüzde 40'ına ulaştığı bir olgudur. Savaş öncesi durumun yüzde 60 ve 40'ı — nehir gemiciliğinin "kazanım" olarak sunabileceği her şey budur. Güzel bir "kazanım"! Bu rezalete son vermenin zamanı değil midir? (Sesler: "Evet, zamanıdır!")

Şimdi görev, ulaşımı artık Bolşevik tarzda ele almak ve XVI. Parti Kongresi'ne, Siyasi Faaliyet Raporu 287 onu ileriye götürmektir.

Partinin önündeki görevler bunlardır.

Bu görevleri gerçekleştirmek için ne gereklidir?

Bunun için her şeyden önce ve esas olarak, kapitalist unsurlara karşı tüm cephe boyunca yaygın saldırının sürdürülmesi ve sonuçlandırılması gereklidir.

Şu anda politikamızın belkemiği ve temeli budur. (Alkışlar.)

III PARTİ

Şimdi Parti sorununa geliyorum.

Az önce kapitalist sistem karşısında Sovyet ekonomik sisteminin üstünlüklerinden sözettim. Toplum düzenimizin bize, sosyalizmin tam zaferi uğruna mücadelede sunduğu muazzam olanaklardan sözettim. Bu olanaklar olmadan, bu olanaklardan yararlanmadan, geçen dönemde mücadeleyle elde ettiğimiz başarıları elde edememiş olacağımızdan söz ettim.

Şimdi soru şudur: Parti, Sovyet düzeninin bize sağladığı olanakları doğru kullanmayı bildi mi; bu olanakları hiç kullanmamazlık ve böylelikle işçi sınıfının tüm devrimci gücünü sonuna dek geliştirmemezlik etti mi; sosyalist inşayı tüm cephe boyunca geliştirmek için bu olanaklardan çıkarılabilecek herşeyi çıkarmayı bildi mi?

Sovyet düzeni, sosyalizmin tam zaferi için muazzam olanaklar sağlıyor. Fakat olanak henüz gerçeklik değildir. Olanağı gerçeklik kılmak için, aralarında Parti çizgisinin ve bu çizginin doğru hayata geçirilişinin hiç de en önemsiz rolü oynamadığı bir dizi önkoşul gereklidir.

Birkaç örnek:

Sağ oportünistler, NEP'in bize sosyalizmin zaferini garantilediğini iddia ediyorlar — dolayısıyla, zafer zaten garantilenmiş olduğundan, deyim yerindeyse kendiliğinden gelmek zorunda olduğundan, sanayileşme temposu nedeniyle Sovyet ve Kollektif çiftliklerin gelişimi vs. nedeniyle kaygılanmaya gerek yok. Bu elbette ki yanlış ve aptalcadır. Böyle konuşmak, sosyalizmin inşasında Parti'nin rolünü yadsımak demektir, bu inşa için Parti'nin sorumluluğunu yadsımak demektir. Lenin, NEP'in bize sosyalizmin zaferini garantilediğini asla söylemedi. Lenin yalnızca, "NEP'in bize, ekonomik ve politik olarak sosyalist ekonominin temelini kurma olanağınıtamamen garantilediğini"[53] söyledi. Fakat olanak henüz gerçeklik değildir. Bir olanağı gerçeklik haline getirmek için herşeyden önce oportünist kendiliğindenlik teorisini reddetmek gerekir, ulusal ekonomiyi reorganize etmek (yeniden yapılandırmak) ve kentte ve kırda kapitalist unsurlara karşı kararlı bir saldırı yürütmek gereklidir.

Sağ oportünistler ayrıca, bizim toplum düzenimizde işçi sınıfıyla köylülük arasında bir bölünme için temel bulunmadığını, dolayısıyla Kulaklar zaten sosyalizme intibak edeceği ve işçilerle köylülerin ittifakı, deyim yerindeyse, kendiliğinden garantileneceği için, köydeki sosyal gruplar karşısında doğru bir politika saptamak için herhangi bir kaygı duymaya gerek olmadığını iddia ediyorlar. Bu da aynı şekilde yanlış ve aptalcadır. Burada ancak, işçilerle köylüler arasındaki ittifakın kaderi için tayin edici olan ana momenti, partinin, üstelik iktidarda bulunan partinin politikasının oluşturduğunu kavramayanlar böyle konuşabilir. Lenin, işçi sınıfıyla köylülük arasında bir bölünmeyi asla olanaksız görmüyordu. Lenin, "sosyal düzenimizin böyle bir bölünme için temelleri zorunlu olarak içermediği"ni, ama "eğer bu sınıflar arasında ciddi sınıfsal görüş ayrılıkları oluşursa, o zaman bölünmenin kaçınılmaz olacağı"nı söylüyordu.

Bununla bağıntılı olarak Lenin şu düşüncedeydi:

"MK'mızın ve MKK'mızın aynı zamanda bir bütün olarak Partimizin ana görevi, bir bölünmeye neden olabilecek koşulları dikkatle izlemek ve bunların önünü almaktanibarettir, çünkü son tahlilde cumhuriyetimizin kaderi, köylü kitlesinin işçi sınıfını mı izleyeceği, yani onunla ittifaka sadık mı kalacağı, yoksa "NEP'çiler"in, yani yeni burjuvazinin, işçilerle kendisinin birliğini yıkmasına, kendisini onlardan uzaklaştırmasına izin mi vereceğine bağlı olacaktır."[54]

Dolayısıyla işçi sınıfıyla köylülük arasında bir bölünme olanaksız değildir, ama asla mutlaka gerçekleşmek zorunda da değildir, çünkü düzenimizde, bu bölünmenin önünü almak ve işçi sınıfıyla köylülüğün ittifakını sağlamlaştırmak için olanağı içerilidir. Bu olanağı gerçeklik haline getirmek için ne gereklidir? Bir bölünmenin önünü alma olanağını gerçeklik haline getirmek için, herşeyden önce oportünist kendiliğindenlik teorisini mezara gömmek gerekir, kollektif çiftlikler ve Sovyet çiftlikleri örgütleyerek kapitalizmin köklerini kurutmak gerekir, Kulakların sömürücü eğilimlerini sınırlama politikasından, sınıf olarak Kulakların tasfiyesi politikasına geçmek gerekir.

Yani, toplumsal düzenimizin içerdiği olanaklarla, bu olanakların kullanılmasını, bu olanakların gerçekliğe dönüştürülmesini kesinlikle birbirinden ayırddetmek gerektiği sonucu çıkıyor.

Zafer için olanakların mevcut olduğu, ama Partinin bu olanakları görmediği ya da bunları doğru kullanmayı bilemediği, dolayısıyla bir zaferin yerine bir yenilginin ortaya çıkabileceği durumların tamamen mümkün olduğu sonucu çıkıyor.

Yani yine aynı soru: Parti, Sovyet düzeninin bize sunduğu olanakları ve üstünlükleri doğru kullanmayı bildi mi? Bu olanakları gerçeklik haline getirmek ve böylece inşamıza maksimum başarıyı garantilemek için herşeyi yaptı mı?

Başka bir deyişle: Parti ve onun MK'sı, geçen dönemde sosyalizmin inşasını doğru yönetti mi?

Partinin şu anki koşullar altında doğru yönetmesi için ne gereklidir?

Partinin doğru yönetmesi için, tüm diğerleri bir yana bırakılırsa, Parti çizgisinin doğru olması, kitlelerin Parti çizgisinin doğruluğunu kabullenmesi ve onu aktif olarak desteklemesi, Partinin kendisini genel çizgisinin hazırlanmasıyla sınırlamaması, bilakis onun hayata geçirilmesini de günbegün yönetmesi, Partinin genel çizgiden sapmalara ve bu sapmalar karşısında uzlaşmacı tutumlara karşı kararlı bir mücadele yürütmesi, Partinin sapmalara karşı mücadele içinde saflarının birliğini ve demirden bir disiplin kurması gereklidir.

Bu önkoşulları yaratmak için Parti ve onun MK'sı neler yaptılar?

1— Sosyalist İnşayı Yönetme Sorunları

a— Şu anda Parti'nin tayin edici hedefi sosyalizmin ekonomi cephesinin tek tek kesitlerinde saldırısından, tüm cephe boyunca, gerek sanayide gerekse de tarımda, saldırıya geçmektir.

XIV. Parti Kongresi, özellikle, sanayileşme kongresiydi.

XV. Parti Kongresi, özellikle, kollektifleşme kongresiydi. Bu, genel saldırıya hazırlıktı. Geçilen safhalardan farklı olarak XVI. Parti Kongresi'nden

önceki dönem, sosyalizmin tüm cephe boyunca genel saldırısı dönemi, gerek sanayide gerekse tarımda güçlendirilmiş bir sosyalist inşa dönemidir.

XVI. Parti Kongresi sosyalizmin tüm cephe boyunca tam gelişkin saldırısı, Kulaklığın sınıf olarak tasfiyesi ve genel kollektifleşmenin gerçekleştirilmesi kongresidir.

Kısaca, Partimizin genel çizgisinin özü budur.

Bu çizgi doğru mudur?

Evet, doğrudur. Partimizin genel çizgisinin biricik doğru çizgi olduğunu gerçekler kanıtlıyor. (Alkışlar.)

Sosyalist inşa cephesinde elde ettiğimiz başarılar ve kazanımlar bunu kanıtlıyor. Parti'nin geçen dönemde kentte ve kırda sosyalist inşa cephesinde kazandığı gibi tayin edici bir za

XVI. Parti Kongresi'ne, Siyasi Faaliyet Raporu 291

ferin, yanlış bir politikanın sonucu olduğu hiç görülmemiştir ve görülemez. Ancak doğru bir genel çizgi bize böyle bir zaferi getirebilirdi.

Son zamanlarda sınıf düşmanlarımızın, kapitalistlerin ve onların basınının, Papa'nın ve çeşitli piskoposların, sosyal-demokratların ve Abramoviç ve Dan ayarında "Rus" Menşeviklerinin Partimizin politikasına karşı yükselttikleri o hiddetli böğürtü bunu kanıtlıyor. Kapitalistler ve uşakları Partimizi yeriyorlar — dolayısıyla Partimizin genel çizgisi doğrudur. (Alkışlar.)

Bunu, şimdi herkesçe bilinen Troçkizmin kaderi kanıtlıyor. Troçkistlerin kampından baylar ve bayanlar, Sovyet iktidarının bir "yozlaşması"ndan, bir "Termidor"dan, Troçkizmin "kaçınılmaz zaferi"nden vs. söz edip duruyorlardı. Ama gerçekte ne oldu? Troçkizmin çöküşü, sonu geldi. Troçkistlerin bir kısmı bilindiği gibi Troçkizmden koptu, temsilcilerinin sayısız açıklamalarında Parti'nin haklı olduğunu kabul ve itiraf ettiler ve Troçkizmin karşı-devrimci karakterini belgelediler. Troçkistlerin diğer kısmı gerçekten tipik küçük-burjuva karşıdevrimcilere yozlaştılar ve pratikte kapitalist basına SBKP(B) üzerine muhbir bilgileri veren bir büroya dönüştüler. Buna karşılık "yozlaşacak" olan (ya da "artık yozlaşmış olan") Sovyet iktidarı önceden olduğu gibi en sıhhatli durumdadır, önceden olduğu gibi sosyalizmin inşasına çalışıyor ve ülkemizin kapitalist unsurlarının ve onların küçük-burjuva taklitçilerinin belkemiğini kırıyor.

Sağ sapmacıların şimdi genelde bilinen kaderi bunu kanıtlıyor. Parti çizgisinin "zararlılığı"ndan, SSCB'de "muhtemel bir felaketten", ülkeyi Parti'den ve onun liderliğinden "kurtarma" gerekliliğinden vs. söz edip durdular ve ortalığı velveleye verdiler. Ama gerçekte ne oldu? Gerçekte, Parti, sosyalist inşanın tüm cephelerinde en büyük başarıları elde etti, buna karşılık ülkeyi "kurtarmak" isteyen ama sonra görüşlerinin yanlışlığını kabul eden sağ sapmacılar grubu bugün karaya oturmuştur.

İşçi sınıfının ve köylülüğün artan devrimci aktivitesi, Parti politikasının milyonlarca emekçi kitlesi tarafından aktif olarak desteklenmesi ve son olarak işçilerle kollektif köylülerin ülkemizin dostlarını da düşmanlarını da hayrete düşüren muazzam boyutlardaki o emsalsiz emek coşkusu bunu kanıtlıyor. Bölüm ve fabrika personellerinin Parti'ye kayıt başvuruları, Parti üye sayısının XV. ile XVI. Parti Kongreleri arasındaki dönemde 600 000'den fazla artışı, bu yılın yalnızca ilk çeyreğinde Parti'ye 200 000 yeni üyenin kaydı gibi, Parti'ye artan güvenin bu tür işaretlerinden hiç söz etmiyorum. Bütün bunlar, eğer milyonlarca emekçi kitlesinin Partimizin politikasının doğruluğunu kabul ettiğini ve onu desteklemeye hazır olduğunu değilse neyi gösteriyor?

Eğer Partimizin genel çizgisi tek doğru çizgi olmasaydı, bu gerçeklerin var olamayacağını kabul etmek gerekecekti.

b— Fakat Parti genel çizginin hazırlanmasıyla yetinemez. Ayrıca genel çizginin hayata geçirilmesini günbegün pratikte denetlemelidir. Genel çizginin hayata geçirilişini, ekonomik inşanın kararlaştırılmış plânlarını çalışma sürecinde iyileştirerek ve mükemmelleştirerek, hataları düzelterek ve önleyerek yönetmelidir.

Partimizin MK'sı bu görevi nasıl yerine getirdi?

MK'nın bu alandaki çalışması esas olarak Beş Yıllık Plân'ın, temponun artırılması ve sürelerin kısaltılması anlamında düzeltilmesi ve tam açıklığa kavuşturulması çizgisi, konulan görevlerin ekonomik makamlar tarafından hayata geçirilişinin denetlenmesi çizgisi etrafında döndü.

İşte Beş Yıllık Plân'ın inşa temposunu yükseltme ve hayata geçirilme süresini kısaltma doğrultusunda, düzelten bazı temel MK kararları.

Demir izabehaneleri: Beş Yıllık Plân, hamdemir üretiminin Beş Yıllık Plân'ın son yılında 10 milyon tona kadar yükseltilmesi gerektiğini öngörüyor; MK kararında bu norm yetersiz olarak görülüyor ve hamdemir üretiminin Beş Yıllık Plân'ın son yılında 17 milyon tona çıkarılması kararlaştırılıyor.

Traktör yapımı: Beş Yıllık Plân, traktör üretiminin Beş Yıllık Plân'ın son yılında 55 000'e çıkarılmasını öngörüyor; MK kararında bu miktar yetersiz olarak görülüyor ve üretilen traktör sayısının Beş Yıllık Plân'ın son yılında 170 000'e ulaşması gerektiği kararlaştırılıyor.

Aynı şey, Beş Yıllık Plân'ın son yılı için öngörülmüş olan 100 000 otomobil (kamyon ve özel araba) üretiminin 200 000 otomobile çıkarılmasının kararlaştırıldığı otomobil üretiminde de geçerlidir.

Aynı şey, Beş Yıllık Plân'ın tahminlerinin yüzde 100 artırıldığı demir dışı metalurjide ve Beş Yıllık Plân'ın tahminlerinin yine yüzde 100 artırıldığı tarımsal makine yapımında da kaydedilmektedir.

Yapımı Beş Yıllık Plân'da hiç öngörülmeyen ve üretimi Beş Yıllık Plân'ın son yılında en az 40 000 adete çıkarılması gereken biçerdöverlerden hiç söz etmiyorum.

Sovyet çiftliklerinin inşası: Beş Yıllık Plân, Beş Yıllık Plân'ın sonuna dek ekim alanlarının 5 milyon hektara genişletilmesini öngörüyor; MK kararında bu norm yetersiz olarak nitelendiriliyor ve Beş Yıllık Plân'ın sonuna dek Sovyet çiftliklerinin ekim alanlarının 18 milyon hektara yükseltilmesi gerektiği kararlaştırılıyor.

Kollektif çiftliklerin inşası: Beş Yıllık Plân, Beş Yıllık Plân'ın sonuna dek ekim alanının 20 milyon hektara genişletilmesini öngörüyor; MK kararında bu norm son derece yetersiz olarak nitelendiriliyor (bu, daha bu yıldan aşılmıştır) ve Beş Yıllık Plân'ın sonuna kadar SSCB'nin kollektifleştirilmesinin özü itibariyle tamamlanması gerektiği ve bu zamana kadar kollektif çiftliklerin ekim alanının, SSCB'nin şu anda bireysel köylüler tarafından işlenen toplam ekim alanının onda dokuzunu kapsaması gerektiği kararlaştırılıyor.

(Alkışlar.)

Ve bunlara benzer bir çok şey.

Bu toplu bakış, MK'nın, Partinin genel çizgisinin hayata geçirilişini, sosyalist inşanın plânlanmasını nasıl yönettiğini gösteriyor.

MK'nın Beş Yıllık Plân'ın tahminlerini böyle kökten değiştirerek plân ilkesini deldiği ve plânlama organlarının otoritesini düşürdüğü itirazı getirilebilir. Ama ancak iflah olmaz bürokratlar böyle konuşabilir. Biz Bolşevikler için Beş Yıllık Plân bitmiş ve her zaman için verili bir şey değildir. Bizim için Beş Yıllık Plân, tıpkı herhangi bir başka plân gibi, sadece yerinde yapılan deneyimler temelinde, plânın uygulanması sırasında yapılan deneyimler temelinde kesinleştirilmek, değiştirilmek ve mükemmelleştirilmek zorunda olan bir ilk yaklaşma değeri olarak ele alınan bir plândır. Hiçbir Beş Yıllık Plân, toplumsal düzenimizin koynunda gizli olan ve ancak çalışma sürecinde, plânın fabrikada, kollektif çiftlikte, Sovyet çiftliğinde, reyonda vs. uygulanması sürecinde ortaya çıkan bütün olanakları gözönünde bulunduramaz. Plânlama çalışmasının plânın hazırlanmasıyla bittiğine ancak bürokratlar inanabilir. Plânın hazırlanması plânlamanınyalnızca başlangıcıdır. Doğru plânlı yönetim ancak, plânın hazırlanışından sonra, yerinde gözden geçirilmesinden sonra plânın gerçekleştirilmesi, düzeltilmesi ve kesinleştirilmesi sürecinde gelişir.

MK ve MKK'nın, Cumhuriyet'in plânlama organlarıyla birlikte, Beş Yıllık Plân'ın, edinilen deneyimler temelinde, inşa temposunun yükseltilmesi ve uygulama sürelerinin kısaltılması doğrultusunda düzeltilmesi ve iyileştirilmesini gerekli görmelerinin nedeni budur.

VIII. Sovyet Kongresi'nde, on yıllık GOELRO[55] plânının görüşülmesi sırasında Lenin, plânlama ve plânlı yönetim ilkesi üzerine şunları söyledi:

"Parti programımız yalnızca Partinin bir programı olarak kalamaz. O, ekonomik inşamızın bir programına dönüşmelidir, yoksa Parti programı olarak da hiç bir işe yaramaz. O, ikinci bir Parti programı ile, tüm iktisadın yeniden kurulması ve onun modern teknik seviyesine yükseltilmesi plânı ile tamamlanmalıdır… Belirli bir plânın kabul edilmesini sağlamalıyız; bu elbette ancak bir ilk yaklaşma değeri olarak kabul edilecek bir plân olacaktır. Partinin bu programı, ancak Parti kongrelerinde değiştirilebilen bizim asıl programımız gibi değiştirilmez olmayacaktır. Hayır, bu program, günbegün her atölyede, her kaza dairesinde düzeltilecek, temelli incelenecek, yetkinleştirilecek ve değiştirilecektir… Bilimsel ve pratik deneyimlerin peşinden her yerde, durmak bilmeksizin, plânın saptanandan daha çabuk yerine getirilmesine çabalamalayız ki kitleler, bizi sanayiin tam yeniden inşasından ayıran uzun dönemin, deneyimler sayesinde kısaltılabileceğini görsünler. Bu bize bağlıdır. Haydi her atölyede, her depoda, her alanda ekonomiyi iyileştirmeye, o zaman süreyi kısaltacağız. Ve daha şimdiden kısaltıyoruz." (4. baskı, cilt XXXI, s. 482, 483, 479, Rusça.)

Gördüğünüz gibi, MK Beş Yıllık Plân'ı değiştirirken ve düzeltirken, uygulama sürelerini kısaltırken ve inşa temposunu yükseltirken Lenin'in gösterdiği yolu izledi.

MK inşa temposunu yükseltirken ve Beş Yıllık Plân'ın uygulama sürelerini kısaltırken hangi olanaklara dayanıyordu? Toplumsal düzenimizin bağrında yatan ve ancak çalışma sürecinde ortaya çıkan rezervlere, yeniden yapılanma döneminin bize sunduğu olanaklara dayanıyordu. MK, üretimin sosyalist organizasyonunda sanayinin ve tarımın teknik temelinin reorganizasyonunun, hiçbir kapitalist ülkenin düşünü dahi göremeyeceği bir tempo hızlanması olanaklarını açmakta olduğu görüşündedir.

Sosyalist sanayimizin son üç yılda üretimini iki katın üstüne çıkarmış olması gerçeği yalnızca bu olgularla açıklanır, bu sanayi 1930/31'de cari yıl karşısında yüze 47 büyümek zorundadır ve yalnızca bu artışın hacmi savaş öncesi dönemin tüm büyük sanayi üretiminin hacmiyle eşit olacaktır.

Sovyet çiftliklerinin inşasında Beş Yıllık Plân'ın üç yılda fazlasıyla gerçekleştirilmesi, kollektif çiftliklerin inşasında ise Beş Yıllık Plân'ın iki yılda fazlasıyla gerçekleştirilmesi gerçeği yalnızca bu olgularla açıklanır.

Yüksek bir gelişme temposunun yalnızca restorasyon döneminde caiz olduğu, yeniden yapılanma döneminin başlamasıyla birlikte inşa temposunun yıldan yıla göze batacak biçimde düşmek zorunda olduğu yollu bir teori var. Bu teori kendisini "düşen eğri" teorisi olarak adlandırıyor. Bu, geriliğimizin haklı gösterilmesi için bir teoridir. Marksizmle, Leninizmle hiçbir ortak yanı yoktur. Bu bir burjuva teorisidir ve ülkemizin geriliğini ebedileştirmeyi hedefliyor. Partimizle ilişkisi bulunmuş olan ya da bulunan kişilerden yalnızca Troçkistler ve sağ sapmacılar bu teoriyi savunuyorlar ve propagandasını yapıyorlar.

Troçkistler kimileri tarafından ultra sanayileşmeciler sayılıyorlar. Fakat bu görüş yalnızca kısmen doğrudur. Bu, Troçkistlerin gerçekten ultra sanayileşme fantazileri geliştirdikleri restorasyon döneminin sonu sözkonusu olduğu sürece doğrudur. Yeniden yapılanma dönemine gelince, Troçkistler tempo bakımından en aşırı minimalistler ve en acınası teslimiyetçilerdir. (Gülüşmeler, alkışlar.)

Platformlarında ve deklarasyonlarında Troçkistler tempo üzerine sayılar vermediler, bilakis tempo üzerine genel bir gevezelikle yetindiler. Fakat Troçkistlerin, devlet sanayiinin gelişme temposuna dair görüşlerini sayılarla koydukları bir belge mevcut. Troçkizmin prensipleri üzerine inşa edilmiş olan, devlet sanayiinde "Sabit Sermayenin Yenilenmesi Üzerine Özel Görüşme" memorandumunu kastediyorum. 1925/26 yılına ait bu belgeyi kısaca ele almak ilginç olacaktır. İlginç olacaktır, çünkü düşen eğri üzerine Troçkist şema, burada tam yansımasını bulmuştur.

Bu belgeye göre devlet sanayiinde: 1926/27'de 1543 mil-yon ruble, 1927/28'de 1490 milyon ruble, 1928/29'da 1320 mil-yon ruble, 1929/30'da 1060 milyon ruble (1926/27 fiyatlarıyla) yatırılmalıydı.

İşte düşen Troçkist eğrinin tablosu budur.

Ya gerçekte ne kadar yatırım yaptık? Devlet sanayiinde gerçekte: 1926/27'de 1065 milyon ruble, 1927/28'de 1304 mil-yon ruble, 1928/29'da 1819 milyon ruble ve 1929/30'da 4775 milyon ruble (1926/27 fiyatlarıyla) yatırım yaptık.

Yükselen Bolşevik eğrinin tablosu da budur.

Bu belgeye göre devlet sanayiinin üretimi: 1926/27'de yüzde 31,6; 1927/28'de yüzde 22,9; 1928/29'da yüzde 15,5 ve 1929/30'da yüzde 15 artacaktı.

İşte düşen Troçkist eğrinin tablosu budur.

Ya gerçekte ne sağladık? Gerçekte devlet sanayiinin üretimi: 1926/27'de yüzde 19,7; 1927/28'de yüzde 26,3; 1928/29'da yüzde 24,3; 1929/30'da yüzde 32 arttı ve 1930/31'de yüzde 47 artacaktır.

Yükselen Bolşevik eğrinin tablosu da budur.

Bilindiği gibi Troçki bu düşen eğri teslimiyetçi teorisini "Sosyalizme mi Kapitalizme mi?" kitapçığında özel olarak savundu. Orada doğrudan şöyle diyor: "Savaştan önce sanayinin genişletilmesi esas olarak yeni fabrikaların inşasından ibaretken" buna karşılık "zamanımızda genişleme çok daha büyük ölçüde eski fabrikaların kullanılmasından ve eski tesislerin tam kapasite çalışmasından ibaret olduğundan", "dolayısıyla restorasyon sürecinin sona ermesiyle gelişme katsayısının önemli ölçüde düşmek zorunda olması doğaldır", bu arada, "gelecek yıllarda sanayinin gelişme katsayısının yalnızca iki katına değil, bilakis savaştan önceki yüzde 6'nın üç katına ve belki de daha fazla artırma"yı öneriyor.

Yani sanayinin yıllık artışında üç kez yüzde 6. Ama bu ne kadar tutuyor? Yılda yalnızca yüzde 18 artış. Buna göre Troçkistler devlet sanayii üretiminin yüzde 18'lik bir yılık artışını, yeniden yapılanma döneminde hızlandırılmış bir gelişme temposu yararına plânlamaya temel teşkil edebilecek ve ideal olarak erişilmeye çalışılması gerekenin en üstü olarak görüyorlar.

Troçkistlerin bu pinti aklı, son üç yılda üretimin gerçek artışıyla karşılaştırıldığında (1927/28 yüzde 26,3; 1928/29 yüzde 24,3; 1929/30 yüzde 32), Troçkistlerin bu teslimiyetçi felsefesi Devlet Plânlama Komisyonu tarafından 1930/31 için tahmin edilen kontrol rakamlarıyla karşılaştırıldığında: yüzde 47 artış, yanirestorasyon döneminde en hızlı üretim artışı zamanındakinden daha fazla — Troçkist "düşen eğri" teorisinin tüm gerici karakteri, Troçkistlerin yeniden yapılanma döneminin olanaklarına inançsızlığının tüm derinliği anlaşılabilir.

Troçkistlerin şimdi, sanayinin ve kollektif çiftlik inşasının gelişmesindeki Bolşevik temponun "ölçüsüzlüğü" üzerine yakınmalarının nedeni burada yatıyor.

Bugün Troçkistlerin artık sağ sapmacılarımızdan ayırdedilmemesinin nedeni burada yatıyor.

Elbette Troçkist-sağ sapmacı "düşen eğri" teorisini paramparça etmeksizin ne gerçek bir plânlama ne de temponun artırılmasını ve inşa sürelerinin kısaltılmasını sağlayamazdık. Parti'nin genel çizgisinin gerçekleştirilmesini yönetmek için, inşanın Beş Yıllık Plân'ını düzeltmek ve iyileştirmek için, tempoyu yükseltmek ve inşada hataları engellemek için, herşeyden önce gerici "düşen eğri" teorisi parçalanmak ve tasfiye edilmek zorundaydı.

Daha önce söylendiği gibi, MK buna uygun davrandı.
Blogger tarafından desteklenmektedir.