EMPERYALİZM, SOSYALİZM VE EZİLEN ULUSLARIN KURTULUŞU
Emperyalizm, kapitalizmin gelişmesinde en yüksek aşamadır. Gelişmiş
ülkelerde sermaye, büyüyerek, ulusal sınırların dışına taşmış, rekabetin
yerine tekeli yerleştirmiş ve sosyalizmin gerçekleşmesi için tüm nesnel
koşulları yaratmıştır. Onun için Batı Avrupa'da ve Birleşik Devletler'de,
kapitalist hükümetlerin devrilmesi ve burjuvazinin mülksüzleştirilmesi
için devrimci savaşım günün görevidir. Emperyalizm, sınıf çelişkilerini
büyük ölçüde keskinleştirerek, yığınların yaşam koşullarını
kötüleştirerek, hem iktisadi -tröstler, yaşam pahalılığı- hem siyasal -militarizmin
yaygınlaşması, savaşların daha sık patlak vermesi, daha azgın gericilik,
ulusal baskının ve sömürge soygununun yoğunlaşması ve
yayılması- bakımlardan yığınları bu savaşıma zorlar. Zafere ulaşan
sosyalizm zorunlu olarak eksiksiz bir demokrasiyi kurmalı ve bunun
sonucu olarak ulusların yalnızca tam eşitliğini getirmekle kalmamalı,
aynı zamanda ezilen ulusların kendi kaderlerini tayin hakkını, yani
siyasal bakımdan serbestçe ayrılma hakkını da gerçekleştirınelidir. Şu
anda, devrim sırasında ve devrimin zaferinden sonra, köleleştirilmiş
ulusları kurtaracaklarını ve onlarla serbestçe birleşme esası üzerinde (ve
serbestçe birleşme, ayrılma hakkını içermezse boş bir sözdür) ilişkiler
kuracaklarıni eylemde göstermemiş olan sosyalist partiler, sosyalizme
ihanet ederler.
Elbette ki demokrasi de bir devlet biçimidir, ve devlet ortadan
kalktığında o da kalkacaktır, ama bu, ancak, kesin zafere ulaşmış ve
sağlam temellere oturtulmuş sosyalizmden tam komünizme geçişte olacaktır.
SOSYALİST DEVRİM VE DEMOKRASİ UĞRUNA SAVAŞIM
Sosyalist devrim tek bir hareket, bir cephede tek bir muharebe değil,
çetin sınıf savaşlarının yer aldığı bütün bir çağ, tüm cephelerde, yani
ekonomi ve siyasetin tüm sorunları üzerine uzun bir muharebeler
dizisidir. Bu muharebeler, ancak burjuvazinin mülksüzleştirilmesiyle
sonuçlanabilir. Demokrasi uğruna savaşımın, proletaryanın dikkatini,
sosyalist devrimden başka yöne çekeceğini, ya da bu devrimi gözden
gizleyeceğini, ikinci plana iteceğini vb. sanmak büyük yanılgı olur. Tam
tersine, nasıl ki tam demokrasiyi uygulamayan başarılı sosyalizm olmazsa,
aynı şekilde, proletarya, demokrasi uğruna, bütün alanlarda tutarlı bir
devrimci savaşım yürütmeden burjuvaziyi yenilgiye uğratamaz.
Demokratik programdaki maddelerden birini, örneğin, ulusların
kaderlerini tayin hakkı ile ilgili maddeyi, emperyalizm koşullarında "gerçekleştirilemez"
ya da "hayaldir" gerekçesiyle çıkarmaya kalkışmak paha az hatalı bir
tutum olmaz. Ulusların kaderlerini tayin hakkının
kapitalizmin sınırları içinde gerçekleştirilemeyeceği iddiası ya mutlak
şekilde, iktisadi anlamda, ya da koşullara bağlı olarak, siyasal anlamda
anlaşılabilir.
Birinci anlamda bu iddia, teori bakımından kesin olarak yanlıştır. İlkin,
örneğin emek parası, bunalımların ortadan kaldırılması vb. gibi şeyler,
kapitalist sistemde gerçekleşemeyecek olan şeylerdir. Ama ulusların
kaderlerini tayin hakkının uygulanmasını aynı şekilde olanaksız saymak
kesin olarak yanlıştır. İkincisi, Norveç'in 1905'te İsveç'ten ayrılması
örneği, tek başına bile, bu anlamda "gerçekleşememe" iddiasını çürütmeye
yeter. Üçüncüsü, örneğin Almanya ile İngiltere arasındaki siyasal ve
stratejik ilişkilerde küçük bir değişikliğin bile, yeni bir Polanya ya
da Hindistan devletinin ya da benzer durumda bir başka devletin
kurulmasını olanaklı, "gerçekleştirilebilir" bir şey haline
getlrebileceğini yadsımak saçma olur. Dördüncüsü, mali-sermaye, gelişme
yolunda, en demokratik ya da cumhuriyetçi hükümeti, herhangi bir ülkenin,
o ülke "bağımsız" olsa da seçimle başa geçen yetkililerini her zaman "serbestçe"
satın alabilir. Mali-sermayenin ya da genel olarak sermayenin tahakkümü,
siyasal demokrasi alanında herhangi bir reformla ortadan kalkacak
değildir, ve ulusların kaderlerini tayin hakkı da ancak bu alana girer. Bununla birlikte, mali-sermayenin bu egemenliği, daha özgür, daha geniş
ve daha açık bir sınıf egemenliği ve sınıf savaşımı olarak siyasal
demokrasinin önemini ortadan kaldırmaz. Onun için siyasal demokrasinin
kapitalist düzendeki istemlerinden birinin iktisadi anlamda "gerçekleştirilebilir"
olduğu yolundaki iddialar, bir bütün olarak kapitalizm ile siyasal
demokrasi arasındaki genel ve temel bağıntıların teorik bakımdan yanlış
tanımlanmasından doğmaktadır.
İkinci anlamda da, bu iddia, eksik ve yanlıştır. Çünkü
emperyalist
sistemde, yalnızca ulusların kaderlerini tayin hakkı değil,
siyasal demokrasinin tüm istemleri ancak kısmen "gerçekleştirilebilir",
ve o da ancak çarpıtılmış bir biçimde ve istisnai durumlarda (örneğin
Norveç'in 1905'te İsveç'ten ayrılmasında olduğu gibi). Bütün devrimci
sosyal-demokratlar tarafından ileri sürülen, sömürgelerin derhal
bağımsızlığa kavuşturulması istemi de, bir dizi devrimler olmadan,
kapitalist düzende "gerçekleştirilebilir" bir şey değildir. Ama bundan
çıkan sonuç, sosyal-demokrasinin bütün bu istemler için derhal verilmesi
gereken en kararlı savaşımdan vazgeçmesi gerektiği sonucu değildir (böyle
bir şey, ancak burjuvazinin işine yarar), tam tersine, buradan çıkan
sonuç, bu istemlerin, burjuva legalitesinin sınırları aşılarak, bu
sınırlar yerlebir edilerek, parlamentoda söylevlerle, sözde kalan
protestolarla yetinmeyerek, yığınları kesin eylemlere çekerek, her temel
demokratik istem uğruna savaşımı yoğunlaştırıp, proletaryanın
burjuvaziye saldırısına kadar, yani burjuvaziyi mülksüzleştiren
sosyalist devrime kadar vardırarak, bu istemlerin, reformist değil
devrimci biçimde formüle edilmesi ve eyleme geçirilmesidir. Sosyalist
devrim, yalnızca büyük bir grev, sokak gösterileri ya da açlıktan doğan
kargaşalıklar ya da bir askeri ayaklanma ya da sömürge isyanı
dolayısıyla patlak vermeyebilir; bu devrim, Dreyfus skandalı[70] ya da
Zavern olayı[71] gibi bir siyasal bunalım, ya da ezilen bir ulusun
ayrılmak için yaptığı bir referandum vb. vesilesiyle de başlayabilir.
Emperyalist sistemde ulusal baskının artmış olması, sosyal-demokrasinin,
burjuvazinin "hayali" dediği, ulusların ayrılma özgürlüğü uğruna
savaşımdan vazgeçmesi gerektiği sonucuna vardırmamalıdır bizi, tersine,
sosyal-demokrasi, bu alanda da ortaya çıkan çelişkilerden, yığın
hareketlerinin ve burjuvaziye karşı, devrimci saldırıların dayanağı
olarak daha geniş ölçüde yararlanabilmelidir.
LENIN