Header Ads

Header ADS

EKİM DEVRİMİ VE ULUSAL SORUN - Kasım 1918

Stalin

Ulusal sorun, kendi içinde bir amaç, kesin değişmez, mutlak birşey olarak görülmemelidir. Mevcut düzenin yeni­den biçimlendirilmesi genel sorununun sadece bir parçası olarak ulusal sorun, tüm kapsamıyla sosyal koşullar, ülke­deki iktidarın niteliği ve genel olarak toplumsal gelişme­nin tüm seyri tarafından belirlenir. Bu, Rusya'nın kenar böl­gelerindeki ulusal sorunun ve ulusal hareketin, devrimin so­nuçlarına göre hızla ve açıkça içerik değiştirdiği Rusya'da­ki devrim döneminde özellikle belirgin biçimde görülmek­tedir.

ŞUBAT DEVRİMİ VE ULUSAL SORUN 

Rusya'da burjuva devrimi döneminde (Şubat 1917), ke­nar bölgelerdeki ulusal hareketler, bir burjuva kurtuluş ha­reketi karekteri taşıyordu. Eski rejim tarafından yüzyıllar boyunca ezilen ve sömürülen Rusya'nın milliyetleri, ilk kez güçlerinin bilincine vararak, ezenlere karşı savaşa giriştiler. "Ulusal baskının kaldırılması!"- hareketin sloganı buydu. Rus­ya'nın kenar bölgeleri bir anda "tüm ulusun" kurumları ile doldu. Hareketin başında, ulusal, burjuva-demokrat aydın­lar yürüyordu. Letonya, Estonya, Litvanya, Gürcistan, Er­menistan, Azerbaycan, Kuzey Kafkasya, Kırgızistan ve Orta Volga'da "Ulusal Konsey"ler, Byelo-Rusya ve Ukrayna'da "Rada"; Besarabya'da"Sfatul Se"u; Kının ve Başkırıstanda "Kurultay"; Türkistan'da "özerk Hükümet -ulusal burjuvazinin güçlerini çevresinde topladığı "tüm ulusun" kurumları bunlardı. Ulusal baskının "baş" nedeni olarak çarlıktan kurtulmak ve ulusal burjuva devletler kurmak söz konusuydu. Ulusların kendi kaderini tayin hakkı, kenar bölgelerin burjuvazilerinin iktidarı ele alması ve Şubat Dev­rimi'nden kendi ulusal devletlerini kurmak için kullan­ma hakkı olarak yorumlandı. Devrimin bir başka gelişme­si, yukarıda sözü edilen burjuva kurumların niyetlerine uy­madı ve uyamazdı da. Maskesini atarak gerçek yüzünü gös­teren, milliyetlerin daha güçlü, tehlikeli düşmanı ve yeni bir ulusal baskının temeli olan emperyalizmin, çarlığın ye­rini aldığı gözden kaçırılıyordu. 

Nitekim çarlığın yıkılması ve burjuvazinin iktidarı al­ması, ulusal baskının ortadan kalkmasını sağlamadı. Ulusal baskının eski kaba biçiminin yerine, ince, ancak daha teh­likeli, yeni bir biçimi geçti. Lvov-Milyukov-Kerenski Hükü­meti sadece ulusal baskı politikasından vazgeçmemekle kal­madı, hatta Finlandiya'ya karşı (1917 yazında Finlandiya Meclisi'nin dağıtılması) ve Ukrayna'ya karşı (Ukrayna'nın kültür kurumlarının tahrip edilmesi) yeni bir sefer bile ör­gütledi. Dahası: Niteliği itibariyle emperyalist olan bu Hü­kümet, halkı, yeni bölgelerin, sömürgelerin ve milliyetlerin boyunduruk altına alınması için savaşı devam ettirmeye ça­ğırdı. Hükümeti buna zorlayan sadece emperyalizmin iç ni­teliği değil, aynı zamanda bütün güçleriyle yeni bölgeleri ve milliyetleri boyunduruk altına almaya uğraşan ve bu em­peryalist hükümetin etki alanını daraltmakla tehdit eden Batıdaki eski emperyalist devletlerin varlığı idi. Emperyalist devletlerin varlık koşulu olarak, küçük milliyetleri boyunduruk altına almak için kendi aralarında dalaş -emper­yalist savaşın akışı içinde ortaya çıkan tablo budur. Çarlı­ğın yıkılması ve Milyukov-Kerenski Hükümeti'nin kurulma­sı, bu üzücü tabloyu bir nebze olsun daha çekici kılmadı. Kenar bölgelerdeki (tüm ulusun) kurumlarının, devlet ba­ğımsızlığına eğilim gösterdikleri sürece, emperyalist Rus Hükümeti'nin aşI:maz muhalefeti ile karşılaşmaları sadece do­ğaldır. Fakat bunlar, ulusal burjuvazinin iktidarının kurul­masında "kendi" işçi ve köylülerinin temel çıkarlarına ku­laklarını tıkadıklarından, işçi ve köylülerde homurdanma­lara ve hoşnutsuzluklara yol açıyorlardı. Sözümona "ulusal alaylar", ateşi körüklemekten başka birşey yapmadılar: yu­karıdan gelen tehlikeye karşı koyacak güçte değillerdi, aşa­ğıdan gelen tehlikeyi ise sadece güçlendirip derinleştiriyor­lardı. "Tüm ulusun" kurumları, dışarıdan gelen darbelere karşı olduğu gibi, içteki bir patlamaya karşı da savunmasız­dı. Henüz oluşum durumunda olan burjuva-demokratik dev­letler, açmadan solmaya başladılar. 

Böylece, ulusların kendi kaderini tayin hakkı ilkesinin eski burjuva-demokratik yorumu bir kuruntuya dönüştü, devrimci anlamını yitirdi. Bu koşullar altında. ulusal baskı­nın ortadan kaldırılması ve bağımsız küçük ulusal devletle­rin kurulmasının söz konusu olamayacağı açıktı. Emperya­lizm ile bağları koparmadan, "kendi" ulusal burjuvazisini yıkmadan ve iktidar bizzat emekçi kitleler tarafından ele geçirilmeden, ezilen milliyetlerin emekçi kitlelerinin kurtarıl­masının ve ulusal baskının kaldırılmasının olanaksızlığı ap­açık hale geliyordu. 

Bu, Ekim Devrimi'nden sonra daha da açık bir biçimde ortaya çıktı.

EKİM DEVRİMİ VE ULUSAL SORUN 

Şubat Devrimi, içinde uzlaşmaz iç çelişkiler taşıyordu. Devrim, işçilerin ve köylülerin (askerlerin) çabalarıyla ger­çekleştirilmişti, fakat devrimin sonucunda iktidar, işçilerin ve köylülerin eline değil, burjuvazinin eline geçmişti. işçiler ve köylüler, savaşa son vermek, barışı kurmak için devrim yapmışlardı, oysa dümen başına gelen burjuvazi, kitlelerin devrimci heyecanından, savaşı sürdürmek için, barışa karşı

kullanmak için yararlanmak hedefini güdüyordu. Ülkedeki ekonomik sarsıntı ve beslenme krizi, sermayelerin ve sanayi işletmelerinin işçilerin yararına mülksüzleştirilmesini, çift­lik topraklarına köylülerin yararına el koyulmasını gerekti­riyordu, Milyukov-Kerenski burjuva hükümeti ise, çiftlik sa­hiplerinin ve kapitalistlerin çıkarlartnı koruyor, bunları iş­çilerin, köylülerin saldırılarına karşı kesin bir biçimde sa­vunuyordu. Bu, işçiler ve köylüler tarafından sömürücüler yararına yapılmış bir burjuva devrimiydi.

Bu arada ülke, emperyalist savaşın, ekonomik yıkınun ve yiyecek kıtlığının altında ezilmeye devam ediyordu. Cep­he çöküyor ve dağılıyordu. Fabrikalar ve işletmeler durmuş­tu. Ülkede açlık büyüyordu. İç çelişkileri ile Şubat Devrimi, ülkenin kurtarılmasında aczini açıkça ortaya sermişti. Milyukov-Kerenski Hükümeti, devrimin temel sorunlarım çözmedeki yeteneksizliğini göstermişti. 
Ülkeyi emperyalist savaş ve ekonomik çöküntü çıkma­zından çıkarmak için yeni, sosyalist bir devrim zorunluydu. 

Bu devrim, Ekim Devrimi'nin sonucu olarak geldi. 

Ekim Devrimi, çiftlik sahiplerinin ve burjuvazinin ikti­darıµı devirip onun yerine İşçi-Köylü Hükümetini kurarak, Şubat Devrimi'nin çelişkilerini bir darbede çözdü. Büyük top­ rak sahiplerinin ve kulakların mutlak egemenliğinin kaldı­rılması ve toprakların kırın emekçileri yığınlarının istifade­sine devredilmesi; fabrikaların ve işletmelerin mülksüzleşti­rilmesi ve bunların yönetilmek üzere işçilere devredilmesi; emperyalizmle bağların koparılması ve soygun savaşına son verilmesi; gizli anlaşmaların yayınlanması ve yabancı bölge­lerin ilhak edilmesi politikasının teşhir edilmesi; nihayet, ezilen halkların emekçi kitlelerinin kendi kaderlerini tayin hakkının ilan edilmesi ve Finlandiya'nın bağımsızlığının ta­nınması  işte Sovyet iktidarı tarafından, Sovyet devrimi­nin başında alınan temel önlemler bunlardır.

Bu gerçekten sosyalist bir devrimdi. 
Merkezde başlamış olan devrim, uzun zaman bu dar alanın çerçevesi içinde kalamazdı. Merkezde zafere ulaştık­tan sonra, kaçınılmaz olarak kenar bölgelere yayılmak zorundaydı. Ve gerçekten de kuzeyden gelen devrim dalgası, devrimin daha ilk günlerinde tüm Rusya'ya yayıldı ve kenar bölgeleri art arda sardı. Ne var ki oralarda Ekim'den önce kurulmuş olan "Ulusal Konsey"ler ve ,(Bölgesel Hükümet" ler (Don, Kuban, Sibirya'daki gibi) engeline çarptı. Çünkü bu ulusal hükümetler, sosyalist bir devrimin sözünü etmek bile istemiyorlardı. Burjuva niteliklerinden dolayı, eski bur­juva düzenini yıkmaya kesinlikle niyetli değillerdi; aksine bu düzeni bütün güçleriyle ayakta tutmayı ve sağlamlaştır­mayı görev biliyorlardı. Emperyalist niteliklerinden dolayı, emperyalizmle bağlarını kesinlikle koparmak istemiyorlardı, aksine fırsat düştükçe, "yabancı" ulusların topraklarından parçalar ve parçacıkları gasp etmeye ve buralarda egemen­liklerini kurmaya her an hazırdılar. Bu nedenle kenar böl­gelerdeki "ulusal hükümet"lerin, merkezdeki sosyalist hükü­mete savaş ilan etmelerine şaşmamak gerekir. Nitekim bun­lar, bu savaş ilanından sonra, Rusya'nın bütün karşı-dev­rimci unsurlarını çevrelerinde toplayan gericilik ocakları ha­line geldiler. Rusya'dan kovulan bütün karşı-devrimcilerin bu ocaklara gittikleri ve bu ocaklar çevresi içinde "ulusal" beyaz muhafız alayları oluşturdukları hiç kimse için bir sır değildir. 

Ancak kenar bölgelerde "ulusal hükümet"lerden başka, ulusal işçiler ve köylüler de bulunmaktadır. Bunlar, Ekim Devrimi'nden önce merkezi Rusya'daki Temsilciler Sovyet­leri örneğine göre, kendi devrimci Temsilciler Sovyetlerin­de örgütlenmişlerdi ve kuzeyli kardeşleri ile bağlarını hiç­bir zaman koparmamışlardır. Onlar da burjuvaziyi yenme­ye uğraşıyorlardı; onlar da sosyalizmin zaferi için savaşı­yorlardı. Dolayısıyla, bu işçi ve köylüler ile, bunların kendi ulusal hükümetleri arasındaki çatışmanın günden güne keskinleşmesine şaşmamak gerekir. Ekim Devrimi, kenar bölgelerdeki işçilerin ve köylülerin Rusya'daki işçiler ve köy­lüler ile ittifakını sadece sağlamlaştırdı, sosyalizmin zaferi­ne inançlarını pekiştirdi."Ulusal Hükümet"lerin Sovyet ik­tidarına karşı savaşı, ulusal kitlelerin bu"hükümet"lerle çatışmalarını onlardan tam bir kopuşa, onlara karşı açık bir ayaklanmaya kadar götürdü. 

Ve böylece, tüm Rusya'nın işçileri ve köylülerinin, Rus­ya_'nın kenar bölgelerindeki burjuva ulusal "hükümet" lerin karşı-devrimci ittifakına karşı sosyalist ittifakı gerçekleşmiş oldu. 

Bazı kimseler, kenar bölge "Hükümet"lerinin mücade­lesini, Sovyet iktidarının"katı merkeziyetçiliğine"ı karşı bir ulusal kurtuluş savaşı olarak gösteriyorlar. Fakat bu kesin­likle yanlıştır. Dünyada hiçbir iktidar, Rusya'da Sovyet 'ik­tidarı kadar büyük bir ademi-merkeziyetçiliğe izin vermemiş, dünyanın hiçbir hükümeti, halklara bu kadar tam bir ulu­sal özgürlük tanımamıştır. Kenar bölgelerdeki "Hükümet"le­rin mücadeleleri, burjuva karşı-devriminin sosyalizme karşı mücadelesiydi ve halen de öyledir. Burada ulusal bayrak sa­dece halk kitlelerini aldatmak için kullanılmaktadır, çünkü ulusal bayrak, ulusal burjuvazinin karşı-devrimci niyetleri­ni gizlemek için popüler ve elverişli bir araçtır. 

Fakat "ulusal" ve bölgesel "Hükümet"lerin savaşının eşit olmayan bir savaş olduğu ortaya çıktı. Dışarıdan Rus­ya'nın Sovyet iktidarı ve içeriden "kendi" işçi ve köylüleri olmak üzere, iki yandan saldırıya uğrayan "ulusal hükü­met" ler daha ilk çatışmalarda gerilemek zorunda kaldılar. Finlandiyalı işçiler ile Torppari'lerin ayaklanması ve bur­juva "Senato"nun kaçışı, Ukraynalı işçi ve köylülerin ayak­lanması ve burjuva "(Rada"nın kaçışı; Don, Kuban ve Si­birya'da işçilerin ve köylülerin ayaklanması ve Katedin, Kor­nilov ve Sibirya «Hükümetıılerinin çöküşü; Türk,stan'da yok­sul köylülerin ayaklanması ve "özerk hükümet"in kaçışı; Kafkasya'da tarım devrimi ve Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan "ulusal konsey"lerinin kesin aczi - tüm bun­lar, kenar bölgelerin hükümetlerinin "kendin emekçi kesim­lerine tamamen yabancılaşmasını gözler önüne seren her­kesin bildiği olgulardır. Hezimete uğrayan "ulusal hükü­me"ler, kendi "ÖZ" işçi ve köylülerine karşı, yüzyıllardır bütün dünyanın milliyetlerini ezen ve sömüren Batılı em­peryalistlerden yardım istemek "zorunda" kaldılar.

Böylece yabancı müdahale ve kenar bölgelerin işgal edilmesi dönemi başladı - "ulusal" ve bölgesel "hükümet" lerin karşı-devrimci karakterini bir kez daha açığa çıkaran bir dönem. 

Ulusal burjuvazinin,"kendi halkının" ulusal baskıdan kurtuluşu için değil, fakat bu halkın sırtından kar elde et­me özgürlüğü için, ayrıcalığını ve sermayesini koruma öz­gürlüğü için mücadele vermekte olduğu ancak şimdi herkes tarafından anlaşılıyordu. 

Emperyalizmle bağlar koparılmaksızın, ezilen milliyet­lerin burjuvazisi devrilmeksizin, söz konusu milliyetlerin emekçi kitleleri iktidarı ele geçirmeksizin, ezilen milliyetlerin kurtuluşunun düşünülemeyecek olduğu ancak şimdi her­kes tarafından anlaşılıyordu. 

Böylece "tüm iktidar ulusal burjuvaziye" sloganıyla bir­likte kendi kaderini tayin ilkesinin eski burjuva kavranışı, bizzat devrimin seyri tarafından teşhir edilerek bir kenara atıldı. "Tüm iktidar ezilen milliyetlerin emekçi yığınlarına", sloganı ile kendi kaderini tayin ilkesinin sosyalist kavranışı, haklılığını ve uygulanma olanaklarını kazanmış oldu. 

Bu şekilde, eski, burjuva-ulusal kurtuluş hareketlerine son veren Ekim Devrimi, ezilen ulusların işçi ve köylüleri­nin her türlü baskıya karşı - dolayısıyla ulusal baskı da dahil , "kendi" burjuvazisinin ve yabancı burjuvazilerin iktidarına, genel olarak emperyalizme karşı, yeni, sosyalist bir hareket çağını açmış oldu.


Pravda No. 241 ve 250, 6 ve 19 Kasım 1918. 
Stalin.











Blogger tarafından desteklenmektedir.