AYNÎ VERGİ ÜZERİNE (YENİ POLİTİKANIN ÖNEMİ VE KOŞULLARI)
tax-in-kind ==Bir Çeşit vergi- Tarımsal alandan paranın dışında-para yerine- üretilen üretim ve ya hayvan olarak alınan vergi .
Aynı Vergi olarak çevirilmiştir
GİRİŞ OLARAK
Aynî vergi sorunu bugün geniş çapta ilgi uyandırmakta ve üzerinde birçok konuşmalara ve tartışmalara yolaçmaktadır. Bu oldukça doğaldır, çünkü bugünkü koşullar altında aynî vergi sorunu, politikanın bellibaşlı sorunlarından birisidir.
Bu konuda yapılan tartışmalar birbirinden oldukça kopuk niteliktedir. Bu, çok açık nedenlerden dolayı hepimizin suçu kabulleneceği bir yanılgıdır. Şu halde, bu soruna "güncel tartışmalar" açısından değil, genel ilkeler açısından yaklaşmamız çok daha yararlı olacaktır. Başka bir deyişle, üzerinde bugünün politikasının belirli pratik önlemlerinin örgüsünü izlemekte olduğumuz tablonun bellibaşlı, genel arka planını incelemek çok daha yararlı olacaktır.
Bu işe girişebilmek için, önce Günümüzün Başlıca Görevi; "Sol-Kanat" Çocukluğu ve Küçük-Burjuva Zihniyeti adlı broşürümden uzun bir parçayı buraya aktaracağım. Bu broşür ilk kez 1918'de Petrograt İşçi ve Asker Vekilleri tarafından bastırılmıştır ve gazetelere yazdığım iki makaleyi kapsar: birincisi, Brest Barışı ile ilgili 11 Mart 1918 tarihli makale; ikincisi, o zamanlar mevcut olan Sol Komünistler grubuna karşı yazdığım 5 Mayıs 1918 tarihli polemik yazım. Polemik şimdi artık gereksizdir ve bunun için bu kısmı çıkarıyorum. "Devlet kapitalizmi" ve kapitalizmden sosyalizme geçiş ekonomisi olan bugünkü ekonomimizin başlıca unsurları ile ilgili tartışmalara uygulanacak kısmı alıyorum.
O şırada şunları yazmıştım:
RUSYA'NIN ÇAĞDAŞ İKTİSADI (1918 BROŞÜRÜNDEN ALINTI)
Sovyet Cumhuriyetimizde, devlet kapitalizmi, bugünkü koşullarda ileri bir adım olur. Eğer devlet kapitalizmi aşağı yukarı altı aylık bir süre içinde kurulabilirse, bu büyük bir başarı ve sosyalizmin bir yıl içinde sürekli bir dayanak kazanması ve ülkemizde yenilmez hale gelmesi için çok güvenilir bir güvence olur.
Bu sözler karşısında bazı kimselerin ne soylu bir hiddetle irkileceklerini tahmin ediyorum. ... Ne! Sovyet Sosyalist Cumhuriyetinde devlet kapitalizmine geçiş, bir ilerleme ha? ... Bu, sosyalizme ihanet değil midir?
Bu sorun üzerinde daha ayrıntılı olarak durmalıyız.
Her şeyden önce, bize, ülkemize Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri adını verme hakkını ve nedenlerini veren, kapitalizmden sosyalizme geçişin doğasını incelemeliyiz.
İkinci olarak, ülkemizde sosyalizmin başlıca düşmanının küçük-burjuva iktisadî koşulları ve küçük-burjuva unsur olduğunu göremeyenlerin yanılgısını ortaya koymalıyız.
Üçüncü olarak, Sovyet devleti ile burjuva devlet arasındaki farklılığın iktisadî içice girişini açıkça kavramalıyız. Bu üç noktayı inceleyelim.
Sanırım, Rusya'nın iktisadî düzeni sorununu tartışan hiç kimse, bu ekonominin geçiş ekonomisi olma niteliğini yad-sımamıştır. Ne de, sanırım, herhangi bir komünist, "Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti" teriminin bugünkü ekonomi düzeninin sosyalist bir düzen olduğunu değil, Sovyet hükümetinin sosyalizme geçişi başarma azmini ifade ettiğini yadsımıştır.
Ama geçiş sözcüğü ne anlama gelir? Bir ekonomiye uygulandığı şekliyle, bugünkü düzenin hem kapitalizmin hem de sosyalizmin unsurlarını, parçalarını, kırıntılarını kapsadığı anlamına gelmez mi? Bu anlama geldiğini herkes kabul edecektir. Ama bunu kabul edenlerin hepsi, bugün Rusya'da mevcut olan çeşitli toplumsal-ekonomik yapıları gerçekten hangi unsurların oluşturduğunu düşünmek zahmetine katlanmıyor. Ve sorunun çözülmesi zor olan kısmı da budur.
Bu unsurları sıralayalım:
1) Ataerkil, yani önemli ölçüde doğal köylü ekonomisi;
2) Küçük meta üretimi (bu, tahıllarını satan köylülerin çoğunluğunu kapsar);
3) Özel kapitalizm;
4) Devlet kapitalizmi;
5) Sosyalizm.
Rusya o kadar geniştir ve o kadar çeşitlilik gösterir ki, bütün bu farklı toplumsal-ekonomik biçimler birbirine karışmıştır. Durumun kendine özgü niteliğini oluşturan şey budur.
Akla şu soru geliyor: Egemen olan unsurlar hangileridir?
Açıktır ki, bir küçük-köylü ülkesinde egemen unsur küçük-burjuva unsurdur. Ve bu böyle olmak zorundadır, çünkü büyük çoğunluk, toprağı işleyenlerin büyük çoğunluğu, küçük meta üreticileridir. Devlet kapitalizmi örtüsü (tahıl tekeli, devlet denetimi altındaki üreticiler ve tüccarlar, kooperatif üyesi burjuvalar) şurasından burasından vurguncular tarafından yırtılır ve vurgunculuğun başlıca konusu ise tahıldır.
Esas mücadele bu alanda verilmektedir. "Devlet kapitalizmi" gibi ekonomik kategoriler terimleri ile konuşacak olursak, bu mücadele hangi unsurlar arasında olmaktadır? Yukarda sıraladığımız unsurların dördüncüsü ve beşincisi arasında mı? Elbette ki, hayır.'Sosyalizmle savaş halinde olan, devlet kapitalizmi değildir. Hem devlet kapitalizmine, hem de sosyalizme karşı mücadele edenler, küçük-burjuvazi ve özel kapitalizmdir. Küçük-burjuvazi, kapitalist olsun, sosyalist olsun, her türlü devlet müdahalesine, düzenlemesine ve denetimine karşıdır. Bu, gerçekliğin karşı çıkılması mutlak olarak olanaksız olan bir olgusudur ve bunu yanlış anlamanın kaynağında yatan, iktisat biliminde düşülen birçok yanılgıdır. Vurguncu, ticaret yağmacısı, tekel kaçakçısı [tekel alanına kaçakçı şeklinde sızan -ç.] başlıca "iç" düşmanlarımız; Sovyet hükümetinin aldığı iktisadî önlemlerin düşmanları bunlardır. Yüzyirmibeş yıl önce Fransız küçük-burjuva-sının, devrimcilerin en içten ve en ateşlisinin, aralarından "seçtikleri" birkaçını asarak ve dehşet saçan bildiriler yayınlayarak vurguncuları ezmeye uğraşması hoşgörülebilir. Ama bugün, bazı sol sosyalist-devrimcilerin bu sorunda takındıkları tamamen Fransızlara özgü olan yaklaşım, siyasal açıdan bilinçli her devrimcide ancak nefret ve tepki uyandırabilir, Vurgunculuğun iktisadî temelini, genellikle Rusya'da çok yaygın olan küçük mülk sahiplerinin ve herbir küçük-burjuvanın, onun bir unsuru olduğu özel kapitalizmin meydana getirdiğini çok iyi biliyoruz. Bu küçük-burjuva ahtapotunun milyonlarca kolunun emekçilerin çeşitli kesimlerini zaman zaman kuşattığını; devlet tekeli yerine vurguncu güçlerin toplumsal ve ekonomik organizmamızın bütün gözeneklerine daldığını, biliyoruz.
Bunu göremeyenler körlükleriyle küçük-burjuva önyargılarının tutsakları olduklarını ortaya koyuyorlar. ...
Küçük-burjuvanın bir kenara konmuş parası vardır; bu paranın birkaç bini savaş sırasında "namusluca" ve özellikle de namussuzca kazanılmıştır. Vurgunculuğun ve özel kapitalizmin temeli olan karakteristik iktisadî tip budur. Para, ona sahip olana, toplumsal servetten pay alma hakkını veren bir belgedir; ve küçük mülk sahiplerinin sayısı milyonlara varan büyük bir tabakası, bu belgeye sarılmıştır ve onu "devlet"ten gizlemektedir. Onlar sosyalizme ya da komünizme katiyen inanmıyorlar ve proleter fırtınası gelip geçene kadar yerlerinde "sıkıca tutunuyorlar". Ya bu küçük-burjuvaziyi denetim ve gözetim altına alırız (yoksulları, yani, nüfusun çoğunluğunu ya da yarı-proletaryayı sınıf bilincine varmış proleter öncünün etrafında örgütleyebilirsek bunu yapabiliriz) ya da onlar, devrimin tıpkı aynı küçük mülkiyet toprağından fışkıran Napolyon'lar ve Cavaignac'lar tarafından devrildiği gibi kuşkusuz ve kaçınılmaz olarak, bizim işçi iktidarımızı da devireceklerdir. Sorun budur. Sorunu sadece bu açıdan ele alabiliriz. ...
Binliklerini biriktirip saklayan küçük-burjuvazi, devlet kapitalizminin düşmanıdır. O, binliklerini, bütün devlet denetimine karşın, yoksullara karşı, sadece kendisi için kullanmak ister. Bu binliklerin milyarları bulan toplamı, sosyalist kuruluşumuzu baltalayan vurgunculuğun temelini meydana getirir. Diyelim ki, belirli sayıda işçi, şu kadar günde, örneğin 1.000 değerinde mal üretir. Yine diyelim ki, bu toplam değerin 200'lük kısmı, küçük vurgunculuk, dolandırıcılık ve küçük mülk sahiplerinin Sovyet kararnamelerini ve nizamnamelerini uygulamamaları nedeniyle yitirilsin. Sınıf bilincine varmış her işçi şunu söyleyecektir: eğer 300 ödeyerek daha iyi bir düzen ve örgütlenme sağlanabilecek olsa, 1.000'in 200’ü yerine 300'ünü isteyerek verirdim, çünkü Sovyet yönetimi altında düzen ve örgütlenme kurulduğu ve küçük-burjuvanın devlet tekelini çiğnemesine son verildiği zaman, bu haracı 100'e, ya da 50'ye indirmek kolay olacaktır.
Tamamen açık bir şekilde anlaşılması için bilerek son derece, basitleştirdiğim bu sayılı basit örnek, bugün devlet kapitalizmi ile sosyalizm arasındaki karşılıklı ilişkiyi açıklar, Siyasal iktidar işçilerin elindedir; sosyalist amaçlar dışında başka hiç bir şey için tek bir kuruş bırakmaksızın, bütün binliği almak için her türlü yasal olanağa sahiptirler. İktidarın 'gerçekten işçilere geçmiş olmasına dayanan bu yasal olanak, sosyalizmin bir unsurudur. Ancak küçük mülk sahibi ve özel kapitalist unsur, pek çok yollardan bu yasal durumu baltalar, vurgunculuğu devam ettirir ve Sovyet kararnamelerinin uygulanışını engeller. Bugün ödediğimizden daha fazlasını ödeyecek olsak bile (rakamlara dayanan bu örneği, bu noktayı daha kesin olarak ortaya koymak için bilerek seçtim) devlet kapitalizmi ileriye doğru dev bir adım olurdu; çünkü o, bu "bedeli" ödemeye değer; çünkü o, işçiler için yararlıdır; çünkü en önemli şey, düzensizlik, yıkıntı ve laçkalığa karşı zafer kazanmaktır; çünkü bizi tehdit eden en büyük, en ciddî tehlike, küçük mülk sahipliği anarşisinin devamıdır ve (onu yenemezsek) hiç kuşkusuz bizi yıkacaktır. Öte yandan, devlet kapitalizmine daha ağır bir haraç ödenmesi bizi yıkmaz; ayrıca, bizi sosyalizme en güvenilir yoldan götürecektir. İşçi sınıfı, devlet sistemini, küçük mülk sahipliği anarşisine karşı korumayı öğrendiği zaman büyük-ölçekli üretimi, devlet kapitalizmi çizgisi üzerinde bütün ulusu kapsayan çapta örgütlemeyi öğrendiği zaman, eğer bu deyimi kullanmama izin verilirse, bütün kozları elinde tutacak ve sosyalizmin sağlamlaştırılması güvence altına alınacaktır.
Her şeyden önce iktisadî açıdan, devlet kapitalizmi bugünkü iktisat sistemimizden çok daha üstündür.
İkinci olarak, Sovyet rejiminin bundan korkacak hiç bir şeyi yoktur; çünkü Sovyet devleti, işçilerle yoksul köylülerin iktidarını güvenlik altına aldığı bir devlettir. ...
Soruna daha da açıklık kazandırmak için, her şeyden önce, devlet kapitalizminin en somut örneğini ele alalım. Herkes bu örneğin ne olduğunu bilir. Bu örnek Almanya'dır. Almanya'da, junker-burjuva emperyalizmine bağımlı modern büyük-çapta kapitalist tekniğin ve planlı örgütlenmenin "en son şeklini" buluruz. Altı çizili sözcükleri çıkarın ve militarist, junker-burjuva emperyalist devletin yerine, yine bir devlet; ama farklı bir toplumsal tipte, farklı bir sınıf özü olan bir devlet, bir sovyet devleti yani bir işçi devleti koyun, o zaman sosyalizm için gerekli koşulların hepsini bulacaksınız.
Modern bilimin en son buluşlarına dayanan büyük-çapta kapitalist sanayi tekniği olmaksızın sosyalizm düşünülemez. Sosyalizm, on milyonlarca insanı üretimde ve dağıtımda tek bir standarda en sıkı bir biçimde uymak zorunda bırakan planlı bir devlet örgütü olmaksızın, düşünülemez. Biz marksistler, daima bu konudan sözettik ve bunu bile anlamayan kimselerle (anarşistler ve sol sosyalist-devrimcilerin yarısından çoğu) konuşmak için birkaç saniye bile harcamaya değmez.
Aynı zamanda, proletarya iktidarda olmadıkça, sosyalizm düşünülemez. Bu da işin ABC'sidir. (Birinci sınıf menşevik mankafalar hariç, hiç kimsenin, "tam" bir sosyalizmi yavaşça, kolaylıkla ve basit bir şekilde getirmesini beklemediği) tarih, öylesine garip bir yol tuttu ki, 1918'e ulaşıldığında, uluslararası emperyalizmin kabuğu içinde yer alan geleceğin iki civcivi gibi yanyana duran, sosyalizmin birbiriyle bağı olmayan iki yarısını doğurdu. 1918'de Almanya ve Rusya, sosyalizm için, bir yanda ekonomik, üretici ve sosyo-ekonomik koşulların, öte yanda siyasal koşulların maddî gerçekleşmesinin en çarpıcı biçimlenmesi haline gelmişlerdi.
Almanya'da başarılı bir proleter devrimi, derhal ve çok kolaylıkla (ne yazık ki, en iyi çelikten yapılmıştır ve bu yüzden herhangi bir civcivin gayretleriyle kınlamaz) emperyalizmin kabuğunu kırabilirdi. Bu devrim, hiç güçlük çekmeksizin ya da çok az güçlükle mutlaka dünya sosyalizminin zaferine yolaçardı; elbette ki, eğer, "güçlük" ile, dargörüşlü küçük-burjuva çevrelerin anladığı şeyi değil, dünya çapında tarih açısından güçlüğü kastediyorsak.
Almanya'da devrim "patlak vermede" gecikirken bizim görevimiz Almanların devlet kapitalizmini incelemek, onu kopya etmek için hiç bir çabadan kaçınmamak ve barbar Rusya'nın Batı kültürünü kopya etmesini hızlandırmak için diktatörce yöntemleri, benimsemekten çekinmemek ye barbarlığa karşı mücadelede barbarca yöntemleri kullanmak konusunda tereddüt etmemektir. Karelin-benzeri düşüncelere kapılan ve Alman emperyalizminden "ders almanın" biz devrimcilere yakışmayacağını söyleyen anarşistler ve sol sosyalist-devrimciler varsa, (birden Merkez Yürütme Komitesinde Karelin'in ve Gay'ın yaptığı konuşmaları anımsadım) onlara, bizim, yanıt olarak söyleyeceğimiz tek bir şey vardır: sizin gibi kimseleri ciddî olarak yakalayan devrim, geri dönülmez bir biçimde (ve layığını bularak) ortadan yokolur.
Bugün Rusya'da küçük-burjuva kapitalizmi egemendir; ve buradan, hem büyük-çapta devlet kapitalizmine ve hem de sosyalizme giden ve "üretimin ve dağıtımın, ulusal muhasebesi ve denetimi" adını alan tek ve aynı ara duraktan geçen tek ve aynı yol vardır. Bunu anlayamayanlar iktisat biliminde bağışlanmaz bir hata işlemektedirler. Ya yaşantının gerçeklerini bilmiyor, neyin gerçekten varolduğunu görmüyor ve gerçeğin çıplak yüzüne bakamıyorlar, ya da kendilerini "kapitalizm"le "sosyalizm"in soyut bir biçimde karşılaştırılmasıyla sınırlıyor ve ülkemizde yer almakta olan geçiş döneminin somut biçim ve aşamalarım incelemiyorlar.
Bu arada parantez içinde belirtelim ki, Novaya Jizn ve Vperyod grupları içindeki en iyi elemanları yanlış yola sürükleyen teorik hata budur. Bu gruplar içindeki kötü ve vasat kimseler, aptallıkları ve karaktersizlikleri yüzünden, huşu içinde baktıkları burjuvazinin kuyruğunda sürükleniyorlar. En iyileri ise, sosyalizm öğretmenlerinin, bütün bir kapitalizmden sosyalizme geçiş döneminden sözetmelerinin ve yeni toplumun "uzun doğum sancılarının" üzerinde önemle durmalarının nedensiz olmadığını anlayamadılar.[1*] Ve bu yeni toplum da, ancak şu ya da bu sosyalist devleti yaratmak için girişilecek bir dizi değişik, tam olmayan, somut çabalardan geçerek gerçekleşebilecek olan bir soyutlamadır.
Başkalarını ve kendilerini "devlet kapitalizmine doğru evrim" ile korkutma teşebbüsü tam teorik bir saçmalıktan ibarettir, çünkü Rusya devlet kapitalizminin ve sosyalizmin ortak yolu olan (ulusal muhasebe ve denetimi) açmaksızın bugünkü iktisadî durumundan ileriye gidemez. Bu türden saçmalar, insanın düşüncesinin "evrim"in gerçek yolundan "uzaklaşmasına" izin vermek, bu yolun ne olduğunu anlayamamak demektir. Pratikte bu, küçük mülk sahipliği kapitalizmine doğru geriye çekmekle aynı şeydir.
Okuru, devlet kapitalizmine ilk kez bu "yüksek" değeri vermediğime ve aynı şeyi bolşevik iktidara gelmeden önce de yaptığıma inandırmak için, Eylül 1917'de yazılan Yaklaşan Bunalım ve Nasıl Mücadele Etmeli adlı broşürümden aşağıdaki parçayı aktarıyorum.
"Junker-kapitalist devletin, toprak sahibi-kapitalist devletin yerine, devrimci demokrat bir devlet, yani bütün ayrıcalıkları devrimci bir şekilde ortadan kaldıran ve en tam demokrasiyi devrimci bir şekilde uygulamaktan korkmayan bir devleti koymayı deneyin ve, gerçekten devrimci demokrat bir devletin varlığı halinde, tekelci devlet kapitalizminin, kaçınılmaz ve önlenmez bir biçimde, sosyalizme doğru bir adım ... olacağım göreceksiniz. ...
"Çünkü sosyalizm, devlet kapitalizmi tekelinden bir sonraki adımdır. ...
"Devlet kapitalizmi, sosyalizm için tam bir maddî hazırlık, sosyalizme bir başlangıç ve tarih merdiveninde sosyalizm adını alan basamakla arasında başka basamakların olmadığı bir basamaktır."
Bu satırların, Kerenski'nin iktidarda olduğu, proletaryanın devrimci iktidarını değil, sosyalist devleti değil, "devrimci-demokrat" devleti tartıştığımız bir sırada yazıldığına lütfen dikkat edin. Bu siyasal merdivende ne kadar yukarda durursak, Sovyetlerde sosyalist devlet ile proletaryanın diktatörlüğünü o kadar tam olarak birleştirebileceğimiz, "devlet kapitalizminden" o kadar daha az korkacağımız çok açık değil midir? Maddî, iktisadî ve üretken açıdan, henüz sosyalizmin "eşiğinde" olmadığımız açık değil midir? Ve sosyalizm kapısından geçmek için henüz varmamış olduğumuz "eşiği" aşmaktan başka yol olmadığı açık değil midir? ...
Aşağıdakiler de son derece öğreticidir.
Merkez Yürütme Komitesindeki tartışmamız sırasında Buharin, başka şeylerin yanısıra, uzmanlar için yüksek maaş sorununda, "kendilerinin", "Lenin'den daha çok sağda" olduklarını, çünkü Marx'ın da belirli koşullar altında bunun "tümünü satın almanın"[2*] (yani kapitalistler güruhunu, yani burjuvaziden bütün toprakları, fabrikaları, işletmeleri ve diğer üretim araçlarını satın almanın) işçi sınıfı bakımından daha yerinde olacağını söylediğini anımsarsak, bu konuda ilkelerden bir sapma görmediklerini söyledi.
Bu son derece ilgi çekici bir ifadedir. ...
Marx'ın düşüncesini dikkatle ele alalım.
Marx geçen yüzyılın yetmişlerinin, kapitalizmin tekelci evreye geçmeden önceki gelişmesinin son dönemindeki İngiltere'yi inceliyordu. O sırada İngiltere militarizmin ve bürokrasinin diğer herhangi bir ülkeye kıyasla daha az belirgin olduğu bir ülke, işçilerin burjuvaziyi "satın almaları" anlamında, sosyalizmi "barışçı" bir zaferle kazanmaları olasılığının en büyük olduğu bir ülkeydi. Ve Marx şöyle dedi; belirli koşullar altında işçiler, burjuvaziyi satın almayı elbette reddetmeyeceklerdir. Marx, ne kendisini ve ne de sosyalist devrimin gelecekteki liderlerini, biçim sorunlarına, devrimi gerçekleştirme yöntemlerine ve yollarına bağımlı kılmadı. Birçok yeni sorunun ortaya çıkabileceğini, devrim süreci içinde bütün durumun değişebileceğini, durumun devrim süreci içinde sık sık ve köklü bir biçimde değişebileceğini tam olarak kavramıştı.
Peki, Sovyet Rusya hakkında ne diyorsunuz? İktidar proletaryanın eline geçtikten sonra, ve sömürücülerin silahlı direnmesi ve sabotajları ezildikten sonra, o sırada sosyalizme barışçı bir geçiş başlamış olsaydı, yarım yüzyıl önce İngiltere'de mevcut olabilecek olan koşullara benzer belirli koşulların hüküm sürdüğü açık değil midir? İngiltere'de kapitalistlerin işçilere bağımlı kılınması o sırada şu koşullardan dolayı güvenlik altına alınmış olurdu: 1) Köylülüğün bulunmayışı yüzünden nüfus içinde işçilerin, proleterlerin mutlak ağırlığı (yetmişlerde İngiltere'de sosyalizmin tarım işçileri arasında son derece hızla yayılması konusunda insanı umutlandıran belirtiler vardı); 2) proletaryanın işçi sendikaları içinde mükemmel örgütlenişi (o sırada İngiltere bu bakımdan dünyadaki öncü ülkeydi); 3) yüzyıllar boyunca gelişen siyasal özgürlüğün eğittiği proletaryanın nispeten yüksek kültür düzeyi; [sayfa 430] 4) iyi örgütlenmiş İngiliz kapitalistlerinin siyasal ve iktisadî sorunları uzlaşma yoluyla halletme konusundaki eski alışkanlığı — o sırada, dünyanın herhangi başka bir ülkesinin kapitalistlerine kıyasla, İngiliz kapitalistleri çok daha iyi örgütlenmişlerdi (bu üstünlük şimdi Almanya'ya geçmiştir). O sırada, işçilerin, İngiliz kapitalistlerine barışçı yoldan boyuneğdirmelerinin mümkün olduğu fikrini yaratan koşullar bunlardı.
Bugün Rusya'da kapitalistlerin işçi sınıfı kargısında boyuneğmeleri, temel önem taşıyan belirli koşullar tarafından güvenlik altına alınmıştır (Ekim zaferi ve Ekimden Şubata kadar kapitalistlerin silahlı direniş ve sabotajlarının bastırılması). Ama Rusya'da ulaşılan zaferin önemli etmeni, nüfus içinde işçilerin, proleterlerin mutlak olarak ağır basması ve işçilerin yüksek bir örgütlenme düzeyinde olmaları değil, proletaryanın, yoksul ve hızla sefalete sürüklenmiş olanların desteğini sağlamasıdır. Son olarak, bizde, ne yüksek bir kültür düzeyi, ne de uzlaşma alışkanlığı vardır. Bu somut koşullar dikkate alınacak olursa, iki yöntemi aynı zamanda uygulayabileceğimiz ve uygulamak zorunda olduğumuz açıkça görülecektir. Yani bir yandan devlet kapitalizmini ya da herhangi bir uzlaşma biçimini reddeden ve vurgunculuk vasıtasıyla, yoksul köylüleri dolandırarak, vb. Sovyetlerin aldığı önlemlerin uygulanmasını engellemeye devam eden kültürsüz kapitalistleri acımasızca ezmeliyiz. Öte yandan ise uzlaşma yöntemini kullanmalıyız ya da "devlet kapitalizmini" kabul eden devlet kapitalizmini uygulamaya koyabilen ve on milyonlarca insana ürün sağlayan çok büyük çaptaki işletmelerin akıllı ve deneyimi^ örgütleyicileri olarak proletaryaya faydalı olan kültürlü kapitalistler satın almalıyız.
Buharin çok iyi yetişmiş bir marksist iktisatçıdır.
Bu nedenle, tam olarak sosyalizme geçişi kolaylaştırmak amacıyla, büyük üretimin örgütlenmesini muhafaza etmenin önemini işçilere öğreten Marx'ın tamamıyla haklı olduğunu anımsadı. Marx'ın (bir istisna olarak) öğrettiği şey (ve o zaman İngiltere bir istisnaydı), ceplerini iyice doldurmak koşuluyla, eğer koşullar kapitalistleri barış içinde boyuneğmeye ve kültürlü ve örgütlü bir biçimde sosyalizme gelmeye zorlayacak gibiyse, kapitalistlerin ceplerini doldurmanın ve onları satın almanın kabul edilebilir bir düşünce olmasıydı.
Ama Buharin, Rusya'daki bugünkü durumun kendine özgü nitelikleri üzerinde yeteri kadar düşünmediği için hataya düştü. Bizler, Rus proletaryası, siyasal düzenimiz bakımından, işçilerin siyasal iktidarının kuvveti bakımından, İngiltere ve Almanya gibi herhangi bir ülkeden daha ilerdeyiz; ancak iyi bir devlet kapitalizminin örgütlenmesi, kültür düzeyimiz ve sosyalizmin "kuruluşu" için maddî ve üretken hazırlık derecesi bakımından Batı Avrupa'nın en geri ülkesinden de geriyiz. Bu, olağanüstü bir durumdur. Bugünkü kendine özgü durumun, Sovyet hükümetinin hizmetine girmeye ve "devlet" sanayiini mümkün olan en geniş çapta örgütlemeye samimî olarak yardıma hazır olan kapitalistler arasındaki en kültürlü, en becerikli ve en yetenekli örgütleyicileri "satın almak" için, işçilerin kendine özgü bir öneride bulunmalarını gerektirdiği açık değil midir? Bu kendine özgü durumda, her ikisi de küçük-burjuva doğaya sahip olan iki hatayı engellemek için elimizden geleni ardımıza koymamamız gerektiği açık değil midir? Öte yandan, iktisadî "kuvvetlerimiz"le siyasal kuvvetlerimiz arasında dengesizlik olduğunu kabul ettiğimize göre, iktidarı devralmamamız gerektiği sonucuna varmak, onarılmaz bir yanılgı olurdu. Böyle bir iddia ancak, daima böyle bir "ihtilâfın olabileceğini, doğanın gelişmesinde olduğu kadar, toplumun gelişmesinde de onun daima varolduğunu —tek başlarına alındıklarında herbirinin tek-yanlı olacağı ve belli bir tutarsızlık taşıyacağı— ancak bir dizi girişimle bütün ülkelerin proletaryanın devrimci işbirliği ile tam bir sosyalizmin yaratılabileceğini unutan "keçe içindeki adam" tarafından ileri sürülebilir.
Öte yandan, kendilerini "parlak" devrimciliğe kaptıran ama geçiş döneminin en zorlu aşamalarını hesaba katan ağırbaşlı, düşünceli ve temkinli devrimci çalışmayı yürütmekten âciz olan, yüksek sesli laf ebelerine dolu dizgin gitme olanağını vermek açık bir yanılgı olur.
Bereket versin, devrimci partilerin gelişmesi tarihi ve bolşevizmin onlara karşı yürüttüğü mücadelenin tarihi, bize, çok belirgin bir biçimde tanımlanmış tipleri miras bırakmıştır. Bunlar arasında, sol sosyalist-devrimciler ve anarşistler kötü devrimciliğin en göze çarpan örnekleridir. Şimdi bunlar "sağ bolşeviklerin" "uzlaşmasına" karşı avazları çıktığı kadar —bir sinir bunalımına kapılmışçasına, kendilerini yırtarcasına— bağırıyorlar. Ama "uzlaşma"da kötü olanın ne olduğunu, ve "uzlaşma"nın neden tarih tarafından ve devrimin akışı içinde haklı olarak mahkûm edildiğini düşünmekten âcizdirler.
Kerenski zamanında uzlaşma, iktidarın emperyalist burjuvaziye teslim edilmesine yolaçtı. Her devrimin temel sorunu, iktidar sorunudur. Ekim-Kasım 1917'de bolşeviklerin bir kesiminin uzlaşması, ya proletaryanın iktidarı ele geçirmesinden korkmaları ya da sadece sol sosyalist-devrimciler gibi "güvenilmez yoldaşlar"la değil, düşmanla, Kurucu Meclisin dağıtılması, Bogayevski'lerin amansızca bastırılması, sovyet kurumlarının tam olarak kabulü gibi temel sorunlarda ve her elkoyma girişiminde kaçınılmaz olarak bize engel olacak olan çernovcular ve menşeviklerle de iktidarı eşit olarak paylaşma arzusunda olmaları anlamını taşıyordu.
Sonuncusu, bizi, kaçınılmaz olarak, Kurucu Meclisin dağıtılması, Bogayevski'lerin acımasızca bastırılması, sovyet kurumlarının evrensel olarak kurulması ve bütün kamulaştırma eylemleri gibi temel sorunlarda engelleyecekti.
Şimdi iktidar ele geçirilmiş, korunmuş ve, "güvenilmez yoldaşlar "in dahil olmadığı, tek bir partinin, proletarya partisinin elinde toplanmıştır. İktidarı paylaşma gibi, proletaryanın burjuvazi üzerindeki devrimci iktidarını reddetme gibi bir sorunun olmadığı, olamayacağı günümüzde uzlaşmalardan sözetmek, ezberlenen ama anlaşılmamış olan sözleri bir papağan gibi yinelemekten başka bir şey değildir. Ülkeyi yönetebileceğimiz ve yönetmemiz gereken bir duruma ulaştığımız bir sırada, masraftan kaçınmaksızın, kapitalizmin yetiştirdiği en etkin unsurları yanımıza kazanmak için, küçük mülk sahibi unsurun yolaçtığı dağılmaya karşı onları hizmetimize almak için çalışmamızı bir "uzlaşma" olarak tanımlamak, sosyalist kuruluşun iktisadî görevlerini çözmede tam bir yeteneksizliği ortaya koymaktadır.
Devam