ULUSAL SORUN ÜZERİNE RAPOR
RSDİP'NİN (BOLŞEVİK) VII. KONFERANSI
(NİSAN KONFERANSI)
24-29 Nisan 1917
29 Nisan
(NİSAN KONFERANSI)
24-29 Nisan 1917
29 Nisan
Aslında milli meseleye ilişkin geniş bir rapor sunulması gerekirdi, ancak vaktin darlığı nedeniyle raporumu kısa tutmak zorundayım.
Rapor tasarısına geçmeden önce bir kaç saptama yapmak gerekiyor.
Ulusal baskı nedir? Ulusal baskı, baskı altında tutulan halkları soyma ve sömürme sistemidir, boyunduruk altında tutulan halkların haklarını zorla sınırlandırmak için emperyalist çevrelerce alınan önlemlerdir. Bütün bunlar beraberce ulusal baskı politikası denilen politikanın görünümünü verir.
Birinci soru: ulusal baskı politikalarını yürüttükleri sırada, şu ya da bu iktidar hangi sınıflara dayanır? Bu soruya cevap verebilmek için, niçin çeşitli devletlerde farklı ulusal baskı biçimleri bulunduğunu, ulusal baskının neden bir devlette diğer bir devlettekine nazaran daha ağır ve daha zalimce olduğunu anlamak gerekiyor. Örneğin İngiltere ile Avusturya-Macaristan'da ulusal baskı hiç bir zaman saldırgan bir karaktere bürünmemiş, sadece baskı altında tutulan ulusların ulusal haklarının sınırlandırılmasından ibaret kalmıştır. Buna karşılık . Rusya'da bu, çoğu kere saldırılar ve kırımlar şeklinde kendini göstermektedir. Yine bazı devletlerde hiç bir suretle ulusal azınlıklara karşı alınmış özel önlemler yoktur. Örneğin Fransız; Alman ve İtalyanların özgür bir biçimde yanyana yaşadıkları İsviçre'de ulusal baskı yoktur.
Öyleyse çeşitli devletlerdeki milliyetlerin bu farklı durumları ne ile açıklanabilir?
Bu devletlerin demokrasilerinin farklı dereceleriyle.
Devlet iktidarının başında eski toprak aristokrasisinin bulunduğu eski yılların Rusya'sında ulusal baskı en iğrenç biçimleri alabiliyor, saldırılar ve kırımlar şeklinde sürdürülebiliyordu, ve gerçekten de böyle olmuştur. Belirli bir ölçüde demokrasi ve siyasi özgürlük bulunan İngiltere'de ise ulusal baskı daha az zalim bir nitelik taşır. İsviçre'ye gelince, demokratik .bir toplum olmaya doğru yaklaşan bu ülkede uluslar, oldukça tam bir özgürlük içinde yaşarlar Bir cünlle ile söylemek. istersek:
Bir ülke ne kadar demokratik olursa ulusal baskı da o ölçüde zayıf olur. Aksi durumlarda bunun tersi olur. Biz demokratikleşme deyimiyle belirli sınıfların iktidarda bulunmalarını anladığımızdan, bu görüşten hareketle şu sav sürülebilir,: Eski Çarlık Rusya'sında olduğu gibi, eski toprak aristokrasisi devlet idaresine ne kadar yakın olursa, baskı o ölçüde kuvvetli ve bunun biçimleri o derece iğrenç olur.
Bununla beraber, ulusal baskı yalnız toprak aristokrasisi tarafından sürdürülmez. Bunun yanında bir başka kuvvet daha vardır. Bu kuvveti, kolonilerde öğrendikleri, ulusların köleleştirilmesi yöntemlerini kendi ülkelerine de getiren ve bu suretle toprak aristokrasisinin doğal müttefiki olan emperyalist topluluklar oluştururlar. Bunların ardından küçük burjuva gelir, soygunun nimetlerinden aynı şekilde paylarını alan bir kısım aydınla işçilerin üst tabakasının bir bölümü. Böylece, başta toprak ve sermaye aristokrasisi ile birlikte ulusal baskıyı sürdüren toplumsal güçlerin tam bir korosu ortaya çıkar. Gerçek demokratik koşulların getirilebilmesi için her şeyden önce yerin temizlenerek bu koronun politika sahnesinden süpürülüp atılması gerekir. (Karar metnini okur.)
Birinci soru: Baskı altındaki ulusların politik yaşamları nasıl biçimlendirilebilir? Bu soruya, Rusya'da baskı altında tutulan halkların, Rus Devletine bağlı kalma ya da bağımsız devletler olarak ayrılma konusunda karar verme haklarının tanınması gerekliliğinden haı:eket edilerek cevap verilebilir. Bu gün geçici hükümetle Finlandiya halkı arasında somut anlaşmazlıklar olduğuna tanık oluyoruz. Fin halkının temsilcileri ile, sosyal demokrasinin temsilcileri, geçici hükümetten Fin halkının Rusya'ya bağlanmadan önce sahip olduğu hakları nın geri verilmesini istemektedirler. Geçici hükümet bu istekleri geri çevirerek Finlandiya Ulusunun bağımsızlığını kabul etmemektedir. Bu durumda bizim kimin yanında yer almamız gerekir? Gayet tabiidir ki Fin halkı-nın yanında, çünkü bir devletin birleşmiş bir devlet çerçevesi içinde zorla tutulmasından yana olduğumuzu söylememiz düşünülemez.
Halkların kendi kaderlerini kendilerinin tayin etmeleri hakkının ilkelerini saptamakla biz, ulusal baskıya karşı olan savaşımı, ortak düşmanımız olan emperyalizme karşı savaşım düzeyine çıkarmış oluyoruz. Bunu yapmazsak emperyalistlerin ekmeğine yağ süren insanlar durumuna düşmüş oluruz. Biz sosyal demokratlar, Fin halkının ayrılmayı isteme hakkını kabul etmez ve bu isteğin yerine getirilmesini reddedersek, Çarlık tarafından güdülen politikayı sürdüren insanların durumuna düşmüş oluruz.
Ulusların serbestçe ayrılabilme hakları sorunu, bir ulusun şu ya da bu zamanda mutlaka ayrılıp ayrılmaması gerektiği sorunu ile karıştırılmamalıdır Bu sorun her ayrı olayda durumun özelliğine göre proletarya partisi tarafından tamamen ayrı olarak kararlaştırılmalıdır. Eğer biz bağlı uluslara ayrılma, yani siyasi gelecekleri hakkında karar verme hakkını tanırsak, bununla belirli ulusların tanınan bir süre içinde Rus Devletinden ayrılma zorunda olup olmadıkları sorunu hakkında henüz karar vermiş olmuyoruz. Bir ulusa ayrılma hakkını tanımış olabilirim, ama bu; henüz o ulusu bunu yerine getirmekle yükümlü kıldığım anlamına gelmez.
Bir ulusun ayrılabilmeye hakkı vardır ama o ulus, koşullar öyle gerektiriyorsa bu hakkını kullanmayabilir de. Bize bu durumda, yerine göre hangisi proletaryanın ve proleter devriminin yararına ise; ayrılmadan yana ya da ayrılmaya karşı propaganda yapma serbestliği düşüyor. Demek ki ayrılma sorununa, her olay için, duruma göre ayrı karar verilecek, bundan dolayı da ayrılma hakkının tanınması sorunu, şu veya bu durumda ayrılmanın amaca uygunluğu sorunu ile karıştırılmayacaktır. Örneğin ben kendi payima, Rusya ve kafkaslar ötesi genel kalkınmayı, proletarya savaşımı için koşulları vb, lerini hesaba katarak, kafkaslar ötesinin ayrılmasına karşı olduğumu söyleyebilirim. Fakat kafkaslar ötesi halkları buna rağmen ayrılmak isterlerse, doğal olarak ayrılabilirler ve bizim tarafımızdan gelecek pir dirençle de larşılaşmazlar. ( Karar metnini · okumaya · devam eder.)
Bundan başka: Rusya Devleti içinde kalmak isteyen halkların durumu ne olacak? Eğer halklar Rusya' ya karşı güvensizlik beslemişlerse, bu güvensizlik her şeyden önce çarlık politikasından kaynaklanmıştır. Şimdi artık çarlık ve çarlığın baskı politikası olmadığına göre güvensizliğin azalması ve Rusya'ya olan eğilimin artması gerekir. Kanımca çarlığın yıkılmasından sonra milliyetlerin onda dokuzu ayrılmak istemeyeceklerdir. Bundan dolayı parti, ayrılmak istemeyen ve örneğin Kafkaslar ötesi, Türkistan, Ukrayna gibi yaşam biçimi ve dil bakımından belirgin özellikler gösteren bölgeler için bölge özerkliği getirmeyi öneriyor. Böyle bölgelerin coğrafi sınırları, ekonomik, yaşam vb. ilişkilerine ugun biçimde halkın kendisi tarafından tayin edilir.
Bölge özerkliği çoktandır Bund ve özellikle ulusal-kültürel bir ,özerkliğin ilkesini saptayan, Springer ile Bauer tarafından salık verilen bir başka plan daha var. Ben bu planın, ğsooyal demokrasiiyimçin kabul.olunamaz bir plan olduğu düşüncesindeyim. Planın esası şudur: Rusya Devletini ulusların bir federasyonuna ve her ulusu, devletin hangi bölgelerinde yaşarlarsa yaşasınlar buna bakılmaksızın ve bundan tamamen bağımsız olarak, bir toplum halinde bir araya getirilen kişilerin bir birliğe dönüştürmek. Bütün Ruslar, Ermeniler memleketlerinden bağımsız olarak, kendi özel ulusal birlikleri içinde örgütlenecekler ve ancak bundan sonra Rusya Ulusların Federasyonuna girecekler. Bu plan son derece kullanışsız ve elverişsizdir. Mesele, pitalizmin gelişmesinin tüm insan gruplarını parçalayarak bunları kendi uluslarından koparıp tüm Rusya yüzeyine dağıtmasıdır. musun ayrı bireylerini bir araya toplamak demek, ekonomik ilişkilerin ·neden olduğu ulusal dağılmışlık karşısında, yapay olarak bir ulusun örgütlenerek kurulması ile uğraşmak demektir. Fakat insanların yapay olarak uluslar halinde bir araya toplanması ile uğraşmak, nasyonalizm görüşünü uygulamak anlamını taşır: Bund'un ortaya attığı bu planın sosyal demokrasi tarafından uygun bulunması olanak dışıdır. Söz konusu plan partimizin 1912 yılındaki konferansında reddedilmiş olup, Bund hariç, sosyal demokrat çevrelerde kabul görmemektedir. Bir ulus için karakteristik olan çeşitli sorunlardan kültür sorunları kompleksini ayırıp bunu ulusal birliklere aktardığı için bu plan kültürel özerklik olarak da adlandırılıyor . Böyle bir ayırım yapmanın esasını, ulusları benzeşik bir bü tün halinde birleştiren öğenin kültür olduğu savı oluşturuyor. Bir yandan bir ulusta onu bölen, örneğin ekonomik çıkarlar hüküm sürerken, diğer yandan onu benzeşik bir bütün halinde birleştirecek öğeler ôn görülüyor ve bunlar da kültür sorunları oluyorlar.
Son olarak geriye bir de ulusal azınlıklar sorunu kalıyor. Bunların hakları özellikle korunmalıdır. Bu amaçla parti, ulusal azınlıklar için okul, din vb: sorunlarda tam eşitlik getirilmesini ve bütün kısıtlamaların kaldırılmasını istiyor.
Ulusların hak eşitliğini saptayan 9. paragraf önümüzde. Bunun uygulanması için gerekli koşullar, ancak tüm toplumun tam olarak demokratlaştırılmasıyle yaratılabilir.
Çeşitli uluslardan olan proletaryanın ortak bir partide nasıl örgütleneceği sorununu da bir karara bağla mamız gerekiyor. Bir plan, işçilerin milliyetlere göre örgütlenmelerini öngörüyor. Buna göre ne kadar ulus varsa o kadar da parti olacak demektir. Bu plan sosyal demokrasi tarafından reddedildi. Uygulama göstermiştir ki, bir devletin proletaryasının milliyetlere göre örgütlenmesi, sınıf dayanışması fikrini ortadan kaldırmaktan başka bir işe yaramaz. Bir devletin bütün uluslarının tüm proleterleri bölünmez bir proleter ortaklığında örgütlenirler.
Ulusal soruna ilişkin görüşlerimiz kısaca şu cümlelerle özetlenebilir:
a) Halkların ayrılabilme hakkının tanınması, .
b) Sözü geçen devlet içinde kalan halklar için bölge
özerkliğinin tanınması,
c) Ulusal azınlıklar için, bunların özgür biçimde gelişimlerini sağlayacak özel yasalar çıkarılması,
d) Söz konusu devlete bağlı bütün milliyetler için bölünmez bir tek proleter ortaklığı, ortak bir parti kabul edilmesi.
Petrograd Şehir Konferansı ve RSDİP'nin(B) Nisan 1917'deki Tüm Rusya Konferansı, Moskova Leningrad, 1925
Petrograd Şehir Konferansı ve RSDİP'nin(B) Nisan 1917'deki Tüm Rusya Konferansı, Moskova Leningrad, 1925