Header Ads

Header ADS

PROLETER DEMOKRASİSİ GERÇEK DEMOKRASİDİR

Arnavutluk Demokratik Cephesi Genel Kurulu toplantısında yapılan konuşma (20 Eylül 1978)
Enver Hoca
Yoldaşlar

Bildiğiniz gibi, Halk Meclisi Prezidyumu, Halk Meclisi'nin 9. yasama dönemi için bu yıl 12 Kasım'da yapı­ lacak olan temsilci seçimine ilişkin kararnameyi yayınla­ mış bulunuyor. Demokratik Cephe Genel Kurulunun bu toplantısında, biz, seçim kampanyası ve onun başarılı bir biçimde sonuçlanması ile ilgili olarak örgütümüzün yüz yüze olduğu görevleri ele alacağız.

Halk Meclisi seçimleri Cumhuriyetimizin bütün yurt­ taşlarını doğrudan ilgilendiren önemli bir siyasal olaydır. Çünkü, bu suretle onlar, halkın iradesini ve egemenliği­ ni temsil ve ifade eden en yüksek devlet organına tem­ silcileri seçeceklerdir.

Ülkemizde, Halk Meclisi seçimleri, her zaman. Parti etrafında toplanan halkın birliğinin, onun anayurdu sa­ vunmadaki ve Arnavutluk'ta sosyalizm davasını ilerletme­ deki kararlılığının güçlü bir belirtisi olmuştur. Bu göze çar­ pan özellikler, önümüzdeki seçimlerde de, daha da güçlü bir biçimde ifade olunacaktır.

Bu kampanyayı, geniş emekçi kitlelerin çok yönlü si­ yasal, ekonomik ve kültürel bir eylemi haline getirmek, Partinin önderliği altındaki Demokratik Cephenin görevi­ dir. Seçim kampanyası, işçi sınıfını, kooperatifleşmiş köy­ lülüğü ve halk aydınlarını, bütün alanlarda görevleri yeri­ ne getirmek, özellikle de bu yılın devlet planını başarıyla sonuçlandırmak ve gelecek yıl için mümkün olan en iyi hazırlıkları yapmak için, daha da büyük bir coşku ile dol­ durmak ve çalışmada daha güçlü bir atılım yapmalarını sağlamalıdır.

Arnavutluk halkı, önümüzdeki seçimlere, Partinin doğruluğundan kesinlikle emin ve onu harfi harfine uygulamaya kararlı olarak, bu çizgi etrafında her zamankinden daha sıkı bir biçimde birleşmiş olarak katılmaktadır. Haikımız, sağlam yurtse­ ver ruhu, sosyalist Anayurdu için duyduğu sınırsız sevgi ve özgürlüğünü, bağımsızlığını ve egemenliğini korumak için yılmaz kararlılığı ile tanınır.

Partimizin ve Hükümetimizin Çin revizyonist yöneti­ minin karşı-devrimci ve Arnavutluk düşmanı eylemleri karşısındaki tavrı konusunda tüm Arnavutluk halkının oy­ birliği halindeki onayı ve desteği, bir kez daha, onun Par­ ti ile olan sıkı bağlarının, onun her türlü güçlüğe göğüs germe, her türlü emperyalist-revizyonist abluka ve kuşat­ mayı kırma yolundaki azminin kanıtı olmaktadır.

Kasım seçimlerine ülkemiz güçlü bir ekonomi ile, dü­ zenli ve kesintisiz olarak gelişen istikrarlı ve canlı bir ekonomi ile giriyor. Bu, ülkenin çok yönlü gelişmesi ve ilerlemesi için Partinin izlediği doğru çizginin bir sonu­ cudur.

Parti 7. Kongresinin talimatlarının hayata geçirilme­ si ile, sanayi, inşaat ve ulaştırmanın daha ileri gelişme­ sinde başarılar elde edildi. Yetenekli işçi sınıfımızın, tek­ nisyenlerimizin ve mühendislerimizin yorulmak bilmez ça­ baları sayesinde, tamamen kendi güçlerimize dayanarak, yem fabrikalar ve işletmeler kurulmuştur; daha önceleri ithal edilmekte olan maddeler şimdi imal edilmektedir; tam takım halinde yeni donatım ve makinaların projeleri ya­ pılmakta ve bunlar imal edilmektedir. Çin yardımının ha­ ince kesilmesinin yol açtığı hasara rağmen. Metalürji Kompleksi, Fierza Hidroelektrik santralı ve öteki bütün projeler üzerinde çalışmalar devam etmektedir. Çin re­ vizyonistlerinin düşmanca emellerine karşılık, Parti bu pro­jelerin hepsinin başarıyla tamamlanması için önlemler al­ mıştır.

Sosyalist tarımımız büyük bir ilerleme göstermiştir. Kooperatifleşmiş köylülüğün olağanüstü çalışmasının, proletarya diktatörlüğü devletinin  yardımının  ve  Partinin özel ilgisinin bir sonucu  olarak, ekilebilir toprakların alanı ve sulama sistemi genişlemiştir, kimyasal gübrelerin kul lanımı artmıştır, birçok ürün ve hayvan yetiştirme işlemi makinalaştırılmıştır. Bütün bunlar, bütün ürünlerin rekol­ telerinin artmasını sağlamıştır. Gerekli olan tüm ekmeklik tahıl miktarını ülke içinde üreten tarımımız, halkın ve sa­ nayinin tarımsal ve hayvansal ürünlere olan ihtiyacını gittikçe daha iyi karşılamaktadır.

Ülkemizin sağlıklı durumunun kanıtı, halkın mutlu ve iyimser yaşantısı, artan refahı, daha yüksek eğitim ve kül­ tür düzeyi ve düzelen sağlığıdır.

Halk Meclisi temsilci seçimlerine girerken, ülkemiz her zamankinden daha güçlüdür. Bugün, yenilmez bir sa­ vunmaya sahibiz. Partinin Anayurdun savunulmasının bü­ tün görevlerin üzerinde bir görev olduğu yolundaki tali­ matı gittikçe daha etkin bir biçimde hayata geçiriliyor. Tüm halkımız, yüksek bir yurtseverlik ruhu içinde, her türlü durumun üstesinden gelebilmek için askeri eğitim­ den geçmiştir ve buna devam etmektedir. Arnavutluk’un kara ve deniz sınırları ve hava sahası ihlal edilemez ve ihlal edilemiyecektir.

Sosyalist Arnavutluk bugün dünyada büyük bir pres­ tije sahiptir. Ö, gerçek devrimcilerin, bütün ülkelerdeki sayısız dostların ve iyi niyetli kişilerin sempati ve desteği­ ne sahiptir. Bu, Partimizin ve devletimizin daima izlemiş olduğu doğru, ilkeli ve tutarlı dış siyasetin ve Arnavut­ luk halkının emperyalizme, sosyal-emperyalizme, her tür­ den modern revizyonizme ve gericiliğe karşı yürütegelmiş olduğu tutarlı mücadelenin sonucudur.

Yeni Halk Meclisi seçimleri, şanlı Ulusal Kurtuluş Savaşından doğan ve sosyalizmin inşası uğruna çetin mücadeleler içinde çelikleşen halk iktidarını daha da güç­ lendirecektir. Özgür ve demokratik oylarıyla Arnavutluk halkı, Arnavutluk’ta sosyalizm davasının sürekli ilerleme­ sini' güvence altına alan en önemli etken olan proletarya diktatörlüğünü, yani elde etmiş olduğu kazançların sa­ vunulması için bu güvenilir silahını, Partinin önderliği al­ tında her zaman saf ve güçlü olarak korumadaki karar­ lılığını ifade edecek. Bu seçimler, her zaman ciduğu gibi, devlet iktidarımızın ve tüm yaşamımızın temel özelliklerin­ den biri olan sosyalist demokrasimizin daha da genişle­ mesine ve güçlenmesine 
hizmet edecek.
*
Arnavutluk Sosyalist Halk Cumhuriyeti ve sosyalist toplumumuz, dünyanın çeşitli ülkelerindeki kapitalist ve revizyonist devletlerden ve toplumlardan kökten farklıdır. Bu farklılık neye dayanmaktadır? Birinci olarak, ekono­ mik temele, toplumsal yapıya ve bu temeli yansıtan üst yapıya dayanmaktadır. Kapitalist ve revizyonist toplam­ larda, temel ve üst yapı, iç uzlaşmazlıklar üzerine kuru­ ludur. Oysa, bizim sosyalist toplumumuzda, temel ve üst­ yapı, sınıf uzlaşmazlıklarından arınmıştır ve böylelikle sü­ rekli mükemmelleşmektedirler.

Her sosyo-ekonomik oluşumu ayırt eden temel ve üstyapı konusundaki kavrayışımızda, bize, Marks-Engels, Lenin ve Stalin'den devralınan teorik ilkeler yol gösteri­ yor. Partimiz bu ilkeleri teoride ve pratikte doğru bir bi­ çimde kavramış ve uygulamıştır. İşte, bir zamanlar eko­ nomik olarak zayıf ve kültür ve eğitim bakımından geri olan ülkemizin, gelişmiş bir sosyalist ekonomiye, ileri bir kültür, eğitim sistemi ve bilime, güçlü bir savunma potan­ siyeline ve doğru ve ilkeli bir dış siyasete sahip olan, öz­ gür, bağımsız ve egemen bir devlet haline dönüşmesinin nedeni budur.

Başlıca rolü ekonomik temelin ve aynı zamanda sos­ yalist üstyapımızın sürekli devrimcileştirilmesinin oyna­ dığı, temel ve üstyapı arasındaki ilişki ve karşılıklı etki halkımızı, sosyalist topluma doğru ilerleme yolunun doğ­ ruluğuna ikna etmiştir. Sosyalizmin inşası yolu üzerinde bize işçi sınıfı, onun Marksist-Leninist öncüsü önderlik etmektedir ve bu yolda büyük başarılar elde edilmesinin nedeni budur.

Arnavutluk Sosyalist Halk Cumhuriyeti’nde işçi sini­ zi, kooperatifleşmiş köylülük ve diğer emekçiler iktidarı, doğrudan doğruya ve aynı zamanda temsili organlar ara­ cılığıyla uygulamaktadır. Arnavutluk’ta halk kitleleri ülke­ nin yönetimine, ekonominin düzenlenmesine, yasaların ve ekonomik planların tartışılmasına, iktidar organlarının faaliyetlerinin denetlenmesine vb. etkin olarak katıl­ maktadırlar. Onlar, toplumla ya da kendileriyle ilgili bütün sorunlar üzerinde görüşlerini özgürce açmak hakkına sa­ hiptir. Parti tarafından Anayasa’nın güvencesi altında on­ lara bu hak sağlanmıştır. Bu yüzden, sadece sözcüklerle ilan edilmekle kalmayan aynı zamanda fiili olarak da gü­ vence altına alınmış olan, sözcüğün gerçek anlamında demokrasiden yalnızca sosyalist Arnavutluk’ta söz edi­ lebilir. Bu haklar burjuva ve revizyonist anayasalar tara­ fından da biçimsel olarak ilan edilmiştir. Fakat gerçekte, onlar, ilan edilen bu hakların hayata geçirilmesi için ön­ koşulları güvence altına almamaktadırlar. Kapitalist dev­ letteki sözde hak eşitliği ile ilgili burjuva aldatmacasına saldırarak, Stalin şöyle yazıyordu: Onlar (burjuva anaya­salar) ; 

«Yurttaşların eşitliğinden söz ediyorlar, fakat onlar, pat­ronla işçi arasında, toprak ağası ile köylü arasında, birinciler toplum içinde zenginliklere ve siyasal iktidara sahip oldukları ve İkinciler de bunların her ikisinden de yoksun oldukları sü­ rece, birinciler sömürücü İkinciler de sömürülen olduğu sürece, hiçbir gerçek eşitliğin olamayacağını unutuyorlar.»
(1) J. V. Stalin, Bütün Eserleri, Cilt 14, s. 61. (Arnavutça Baskı)
Ülkemizde, ekonomi, kültür, eğitim, bilim, savunma alanlarında ve diğer alanlarda, geniş emekçi kitlelerinin çıkarına uygun olarak, sosyalizm başarıyla inşa edilmek­ tedir. Arnavutluk, gelişmiş bir sosyalist topluma doğrudurmaksızın  ilerlemekte  ve  halkın    egemenliği  tam  olarak korunmaktadır. Anayasamız şöyle der: «Arnavutluk Sos­ yalist Halk Cumhuriyetinde tüm devlet iktidarı emekçi halktan kaynaklanır ve ona aittir.»

Partimiz, ülkemizin her bakımdan yabancılardan kur­ tulmuş olmasına, dış dünyadan tamamen bağımsız ol­ masına ve devrimimizin ekonomik, siyasal ve manevi ik­ tidarlarından yoksun bıraktığı sınıflar tarafından ülkemi­ zin tehlikeye düşürülmemesine daima dikkat göstermiş­ tir.

Marksist-Leninist Partimiz, ilhamını ve gıdasını Mark­ sist-Leninist ideolojiden alıyor. Onun tek hedefi halkın refahını yükseltmek ve proletarya diktatörlüğü altında sosyalizmin inşasını tamamlamaktır. Gerçek proletarya demokrasisi olmaksızın, Partinin bilinçlendirdiği çeşitli emekçi halk tabakaları arasında yakın ve içten işbirliği olmaksızın, sosyalist sosyo-ekonomik sistem varlığını sür­ düremez. Toplumumuz, proletarya diktatörlüğünün ve sos­ yalist demokrasinin yasalarınca yönetilmesi ile ayırt edi­ lir. O, yurttaşların haklarının ve görevlerinin, önceliğin daima toplumun çıkarlarına verilmesi kaydıyla toplumun ve bireyin çıkarlarının birbiriyle uyumlu hale getirilmesi temeline dayandığının bilincindedir. Toplumun gene! çıkar­ larının önceliği, herkesin düşünce ve özlemlerine yol gös­ termelidir. Genel çıkarların önceliği alması ve sosyalist sis­ temimizin nimetlerinin gerçekleşmesi için, proletarya dikta törlüğü devletinin ve ekonominin yönetilmesine emekçi kit lelerin geniş katılımı kesin olarak zorunludur.

Ülkemizin gerçekten sosyalist olduğunu gururla söyleyebiliriz. Bizim ülkemizde olduğu gibi yurttaşların ya­ sa önünde böylesine eşit olduğu, işçi ücretleri ile devlet görevlilerinin maaşları arasındaki farklılıkların bu kadar önemsiz olduğu bir başka ülke yoktur dünyada. Bir işçi ile en yüksek kademeden bir devlet görevlisi arasındaki ücret oranı bire ikidir. Yabancılar soruyorlar. Yüksek ka­ demeden görevlilerin maaşları ile işçi ücretleri arasındaki farkın bu kadar küçük olması nasıl mümkün oluyor? Böy­le bir sorunun cevabı zor değildir. Bizim ülkemizde bu mümkündür, çünkü proletarya diktatörlüğü devleti, adil yasaları ile, ücretler konusunda Marksist-Leninist ilkele­ ri benimsemiştir. 

Bu soruna değinerek, Lenin, burjuva de­ mokrasisinden proletarya demokrasisine geçişin, «... gö­revlilerin bütün parasal ayrıcalıklarının ... kaldırılması, bütün devlet memurlarının ücretlerinin ‘işçi ücretleri’ dü­ zeyine indirgenmesi» (1) olduğunu yazıyordu. Paris Komü­ nü tarafından alınan, Marks’ın vurguladığı, önlemlerden birisi, görevlilerin ücretlerinin düşürülmesi idi. Biz, yapı­ lan işin miktarına göre ücret ilkesinin uygulanmasında hiçbir tahrifata izin vermiyoruz. Bu yüzden bizde kendi­ lerini diğerlerinden yüksekte gören ve kendi özlem ve çıkarlarına göre kararlar alan hiçbir emekçi halk tabaka­ sı yoktur ve hiçbir zaman da olmayacaktır.

Arnavutluk Sosyalist Halk Cumhuriyeti’nde re -izyo- nist eğilimlerin yolu sadece yasa ile kapatılmış olmakla kalmıyor; fakat, halkı gittikçe daha fazla bilinçli kılmak ve böylelikle her emekçiye, tamamlanan işin niceliğine ve niteliğine göre ücret ödenmesini sağlamak için önemli öl­ çüde eğitim çalışması yapılmaktadır. Bazı yozlaşmış un­ surların dışında, toplumumuz mensuplarının büyük ço­ ğunluğu, bilinçlerini kapitalist kalıntılardan temizlemeyi büyük bir görev sayıyor. 

Ülkemizde insanın insana duy­ duğu sevgi ve saygı güçlenmiştir. Herkes, yoldaşına ha­ talarını düzeltmesi için yardım etmek üzere sabırlı bir ça­ lışma yapar ve toplumumuzun hukuki ilişkilerini ve sosya­ list kurallarını düzenleyen yasaların her türlü ihlalini mahkum eder.

Bu devrimci duruma erişilmiştir; çünkü, ülkemizde, kit­ leler tarafından çok çeşitli sorunlara ilişkin derin ve ge­ niş tartışmaların yapıldığı ve gerçek proleter demokra­ sisinin tutarlı bir tarzda uygulandığı tam bir söz özgürlüğü vardır. Bu bizim durumumuzun nedenini açıklamaktadır. Bırakınız, Arnavutluk’ta birden çok partinin ve parla­mentoda bitmez tükenmez konuşmaların olmaması nede­ niyle sözde yurttaşlar için hiçbir özgürlüğün ve demokra­ sinin olmadığını düşünenler, istedikleri gibi gevezelik edip dursunlar. Bizde emekçi kitleler için, en uygun ve en de­ mokratik biçimler altında tam bir özgürlük vardır. Aksi halde, ülke şimdiye dek geliştiği gibi gelişmemiş olurdu ve halkın Parti etrafındaki yekpare birliği gerçekleştirile­ memiş olurdu. Bizim Parti-halk birliğimiz zaferlerimizin anahtarıdır ve işte tam da bu aitın anahtarı paslandırmak amacıyladır ki, kapitalist ve revizyonist düşmanlar en ah­ laksızca iftiralara başvurmaktadırlar.

Eğer burjuva ya da revizyonist bir yabancı Halk Mec­ lisimizde halkın temsilcilerince yapılan görüşmeleri dinle­ yecek olsaydı, şöyle derdi: Burada bizim parlamentoları­ mızda olduğu gibi bir tartışma yok, bu normal değil, Halk Meclisinde tartışma aşkına tartışmanın olmadığı doğru­ dur, fakat bu hiçbir tartışma olmadığı anlamına gelmez. Halk Meclisine görüşülmek üzere getirilen siyasal ya da ekonomik sorunlar, daha önce emekçi kitleler ve onların örgütleri tarafından yapılan ilgili önerilerle birlikte ateşli ve yapıcı tartışma ve görüşmelerde tartışılarak halledil­ miştir ve temsilciler kitlelerin sesini dinlemek ve tartış­ maya etkin olarak katkıda bulunmak için bu tartışma ve görüşmelere katılmak zorundadırlar. Sessizce geçiştirilen hiçbir şey yoktur; hiçbir şey şu ya da bu kişinin isteğine göre ya da yukarıdan emir yoluyla uzlaşma içinde ger­ çekleştirilmez; her şey genel çıkar açısından ele alınır. Sorunlar onaylanmak üzere halk iktidarının: en yüksek or­ ganına getirilmeden önce görüşüldüğü ve tartışılıp hal­ ledildiği sürece, ne diye, sadece burjuva parlamentola­ rında olduğu gibi «bir demokrasi gösterisi yapmak» için, Meclisimizde tartışma aşkına tartışmaya girmek ve birbi­ rimize bağırıp çağırmak zorunda olalım?

Devlet iktidarı organlarımızda, yani gerek Halk Mec­lisinde gerekse her düzeydeki halk konseylerinde, hiçbir tartışmanın olmadığı doğru değildir. 

Yalnızca devlet ik­ tidarı organlarında değil, hatta işçi toplantılarında bile, bir plan ya da yasa ele alındığı zaman, en makul çözümü bulmak için alışılmış ve alışılmamış araçları araştıran in­ sanlarla birlikte, herkesçe anlaşılabilir geniş bir tartışma ruhu içinde yoğun tartışmalar olur. Bu tür tartışmr’ar ka­ pitalist ve revizyonist dünyanın hiçbir ülkesinde mümkün değildir. Bu yüzden, bu yönlerde de yeni sosyalist toplu­ mun büyük üstünlüğü apaçık ortadadır; 
ve biz, Marksist- Leninist ideolojinin bize öğrettiği gibi, her zaman sosya­ list toplumun gelişmesi, güçlenmesi ve savunulması için çalışmalıyız. Halkın erdemlerinin gelişmesine olanak sağ­ layan, ekonominin bir sömürücüler sınıfının çıkarlarına göre değil genelin çıkarına göre gelişmesi için en uygun koşulları yaratan, bu toplum ve bu ideolojidir. Sosyalist toplum ve Marksizm-Leninizm her zaman halkın maddi ve manevi değerlerinin yönetilmesinin en mükemmel yön­ temlerini bulma ve onları Anayurdun hizmetine koyma yolunu gösterir.

Sosyalist olmayan bütün sosyo-ekonomik oluşumlar­ da, bütün kapitalist ve revizyonist devletlerde, toplum, işçi sınıfı tarafından ve dolayısıyla onun Marks ve Lenin'in teorisiyle beslenen devrimci partisi tarafından yönetilmez. Oralarda geniş halk kitlelerinin gerçek çıkarlarını değil, fakat işçi aristokrasisinin ya da büyük burjuvazinin çıkar­ larını temsil eden partiler tarafından yönetilen çeşitli uz­ laşmaz sınıflar vardır. Siyasal faaliyetlerinde bu partiler birbirieriyle tartışıyormuş ve sözde «demokratik» parla­ menter bir mücadele sürdürüyormuş gibi görünürler, fakat burjuva parlamentosu «sıradan halkı kandırmak özel amacı için konuşmaya terkedilmiştir» (1). Burjuvazinin siyasal partileri tarafından yönetilen devletler, ne kadar «demokratik» geçinmeye çalışırlarsa çalışsınlar, gerçekte faaliyetlerinde, bireysel ya da toplumsal olsun, gerçek de­ mokrasinin ve özgürlüğün zerresine dahi sahip değildirler. Sosyalist olmayan ülkelerin bazılarında, «demokrasi», biçimsel olarak birçok partinin örgütlenmesinde ifade edi­ lir; 

ki bu partiler, parlamento seçimleri için kampanyalar süresince, emekçi kitleler üzerindeki güçlü etkileri aracı­ lığıyla, onları aldatarak, seçimleri hile ile denetim altında tutarak ve sonuçlarına hile karıştırarak bir grup temsilci­ lerini parlamentoya göndermenin yolunu bulurlar. 

Bu par­ tilerin temsilcileri, yürürlükteki düzeni savunmada, kapi­ talist devletin, tröstlerin ve tekellerin mevzilerini güçlen­ dirmede uzmanlaşmış hilekâr siyasetçilerden başka bir şey değildir. Parlamentoda, ülkenin ve halkın «özgürlüğü­ nü» ve «demokrasisini» temsil ediyormuş gibi görünürler. Burjuva temsilcileri, «insan hakları» hakkında ne kadar boş laflarla uğraşırlarsa uğraşsınlar, son tahlilde, yöneti­ mi elinde tutan ve zaman zaman iktidarı orta burjuvaziy­ le paylaşan ve proletaryayı, yoksul köylülüğü ve işsizlik ve açlıkla devrimci ruhu zayıflatılmış bir toplumsal tabaka olan, yoksul aydınlar ve zanaatkârlar gibi emekçi halkın geri kalan kesimini egemenliği altında tutan kapitalizm­ dir, büyük burjuvazidir. Bu zavallı seçmenler, Marks’ın söylediği gibi, «... her üç ya da altı yılda bir ... egemen
sınıfın hangi üyesinin parlamentoda halkı yalandan tem­sil edeceğini ve ezeceğini...» (2) seçmek zorundadır.

Siyasal partiler, iktidarda ya da muhalefette olsun, sözümona demokratik biçimler altında protestolara ve hak talebine yönelttikleri kendi sendikalarım kurmuşlar­ dır. Bu partiler tarafından teşvik edilen bütün protestolar ve hak talepleri siyasal nitelikten yoksundur, emekçi halkı amansızca sömüren kapitalist düzeni devirmeyi amaçla­ makta, fakat, burjuvaziye pek büyük bir zarar vermeyen (bu yüzden, burjuvazi onları arasıra kabul eder) ve prole­ taryaya ve diğer ezilen ve sömürülen tabakalara hiç bir gerçek kazanç getirmeyen önemsiz ekonomik reformları hedeflemektedirler. Fakat bütün bu «hak talepleri», burjuva düzeninin savunulması için önemlidir, çünkü bunlar ara­ cılığıyla kamuoyu, işçi sınıfının ve diğer çalışan insanla­ rın kapitalizmde istediğini «özgürce» söyleyebileceği yan­ lış izlenimine sahip olmaktadır. Bu eylemlerin aldatıcı ni­ teliği konusunda ikna olmak için, halk kitlelerinin hak ta­ lepleri siyasal partiler tarafından konulan çizgileri aştığın­ da ve onlar kendileri için gerçek özgürlüklerin ve hakların güvence altına alınmasında ısrar ettiklerinde, kapitalist asayiş kuvvetlerinin araya girdiğini ve protestoları kana boğduğunu belirtmek yeterlidir. Dünya tarihi bu türden sayısız örneklerle doludur.

Kapitalistler, siyasal partilerin kendi basınına sahip olduğunu ve onun aracılığıyla ülke sorunları, devlet ikti­ darı ve adamları hakkında görüşlerini aşabildiklerini iddia eden bayatlamış iddialarına başvurarak, kendi toplumsal sistemlerinde sözde «demokrasi» olduğu aldatıcı tezleri­ ni desteklemeye çalışırlar. Burjuvazinin sözünü ettiği «ba­ sın özgürlûğü»nü teşhir ederek, Lenin şöyle yazıyordu:
«Kapitalistler ... sansürün kalktığı ve bütün partilerin her türlü gazeteyi özgürce yayınladığı duruma ‘basın özgürlüğü’ diyorlar. Gerçekte bu basın özgürlüğü değil, fakat zenginler için, burjuvazi için ezilen ve sömürülen halk kitlelerini aldat­ ma özgürlüğüdür.» (1)

Fakat gerçekte burjuva demokrasisi nedir? O, «her­ kes için» olduğu ilan edilmesine rağmen tamamen biçimse! ve aldatıcı bir niteliği olan haklar ve özgürlüklerle burju­ vazinin bir egemenlik biçimidir. Çünkü, özel mülkiyetin varlığı koşullarında, bu hakların ve özgürlüklerin gerçek­ ten uygulanmasını sağlayacak sosyo-ekonomik araçlar yoktur. Bu burjuva demokrasisi, şu ya da bu kişiyi gaze­ telerde, toplantılarda ya da parlamentoda eleştirmenize izin verir. İktidardaki parti ve hükümeti eleştirmenize izjn verilir. İstediğiniz kadar konuşabilirsiniz. Fakat bu hiç bir şeyi değiştirmez. Kendinizi yalnızca sözlerle sınırlayamaz- sınız. Çünkü kapitalist ekonomik ve siyasal iktidar, ege­ men sınıfa, mali oligarşiye fiili olarak karşı çıkan herkesin üzerine aygıtıyla bir canavar gibi saldırmaya' hazırdır. Ha­ ziran 1848 ayaklanmasından sonra işçilere karşı saldırı­ sında Fransız burjuvazisinin zulmünü hatırlatan F. Engels şöyle yazıyordu:

«Proletarya, kendi çıkarları ve talepleri ile bağımsız birsınıf olarak burjuvaziye karşı tavır almaya yeltendiği zaman, burjuvazi intikam için ne kadar çılgınca zalimliklere sürük­ leneceğini ilk kez gösterdi.» (1)
Çoğunluğun azınlığa boyun eğmesi ilkesine dayanan burjuva iktidar biçimine «demokrasi» diyebilir miyiz? Ke­ sinlikle hayır.. Bu yalnızca ad olarak demokrasidir, halk kitlelerine hiç bir surette yarar sağlamaz. Bu «demokrasi», halk için hiçbir gerçek özgürlük sağlamaz: bir ülkeyi, si­ yasal, ekonomik ya da askeri olarak daha güçlü olan di­ ğer devletlerden bağımsız yapmaz. Bu, bu tür demokrasinin, kendi iradelerini empoze eden daha güçlü başka kapita­ list «demokrasilere» bağımlı olmasının sonucudur .Gerek ulusal, gerekse uluslararası sermaye, kendi iradesini, is­ teklerini ve görüşlerini geniş emekçi kitlelere empoze eder. Kapitalist ya da revizyonist ülkelerde, bir şey «emekçi kitlelerin iradesinden» kaynaklanıyor gibi sunulduğu za­ man gerçekte bunun arkasında yatanın işçi aristokrasisi­ nin iradesi olduğu anlaşılmalıdır.

Burjuva ve revizyonist parlamentolarda kabul edilen yasalar egemen sınıfın iradesini ifade eder ve onun çıkar­ larını korur. Bu yasalardan parlamenter çoğunluğu oluş­ turan scrmave partileri yararlanırlar. Fakat, sözümona muhalefette olan ve çoğu kf?z işçi aristokrasisinin ve zen­gin köylülerin çıkarlarını temsil eden öteki partiler de ya­ rar sağlamaktan geri kalmazlar. 

Büyük sermayeyi destek­ leyen parlamenter çoğunluk partilerine karşı tavır alıyor­ muş gibi görünen bu «muhalefet» partileri feryat ederler,«eleştiriler» vb. Fakat onların bütün feryatları ve eleştiri­ leri işsizliğe, dışarıya göçe ya da enflasyona son verecek hiç bir şey getirmez. Parlamenter muhalefin hiç bir çığlı­ ğı, fiyat artışlarının, kaosun ve yaşamın soysuzlaşması­ nın ve hatta cinayetlerin (sokaklarda gece gündüz devam eden öldürmelerin, yolkesmelerin ve adam kaçırmaların) gittikçe daha fazla tehdit edici bîr hal almasını önleyemez. Ve kapitalistler ve revizyonistler bu kaosa ve düzensizli­ ğe, suçlular için bu suç işleme özgürlüğüne «gerçek de­ mokrasi» diyorlar!,

Her türlü ahlaki değerden yoksunluğuyla belirlenen bu ortamda, kapitalist ülkelerde çeşitli burjuva partiler ta­ rafından, ya da Sovyetler Birliğinde, Titocu Yugoslavya’ da ve şimdi kapitalistleşmiş olan bazi eski halk demokra­ sisi ülkelerinde tek bir anti-Marksist parti tarafından yö­ netilen kötü ünlü burjuva-demokratik devlet varlığını sür­ dürmektedir.

Titocu ve Kruşçevci modem revizyonizmin yayılma­ sına kadar, sözde çoğulculuk, çeşitli sahte demokratik partilerin — radikal, sosyalist, sosyal-demokrat ve daha birçok benzer namlar altında baskıcı kapitalist iktidara katılımıyla sinirliydi. Lenin ve Stalin’in Sovyetler Birliği Kruşçevci revizyonizm tarafından' yıkılınca, Titoculuk Yu­ goslavya’da kapitalist bir rejimin, temellerini atınca, Arna­ vutluk Emek Partisi dışında diğer komünist partiler yoz­ laştılar ve burjuva-kapitalist toplumu yönetmek için ser­ maye partileriyle yakın işbirliği arayan revizyonist, refor­ mist partiler haline geldiler. Bu, bugün, Fransa, İtalya, İs­ panya, Belçika vb. revizyonist partileri tarafından' açıkça ilan edilmektedir.

Amerika Birleşik Devletleri ve diğerleri gibi kapitalist ve emperyalist ülkelerin birçok burjuva^ kapitalist, reviz­yon İst ve faşist partilerinin, devlet iktidarını paylaşmakla, topiumlarını gerici bir toplumdan bir derece olsun ilerici bir topium haline dönüştürmediklerini kanıtlamak içfn açıklamalara gerek yoktur. Tam tersine, emperyalizm al­ tında, yönelim, demokrasiden gericiliğe doğrudur. Sömü­ rücü bir düzeni savunan ve ona dayanan bir toplum ne ilerici, ne de demokratiktir. Aynı şekilde, devlet iktidarı, Marksist-Leninist bir çizgi izlemeyen, bir proletarya parti­ si olmayan, tek bir partinin elinde olduğu zaman, o, hiç­ bir zaman sosyalizmin inşasına önderlik edemez. 

Tersine, böyle bir parti kendisine ne derse desin, ister «Marksist» isterse «Marksist-Leninist» desin, o gerçekte, özel mülki­ yetin ya da kapitalist devlet mülkiyetinin finanse edilme-’ sini ve yeni bir yöneticiler sınıfının hazırlanmasını gözet­ me görevine sahip olan bir burjuva partisi ya da bir faşist partidir.

Böyle bir parti, dış görünüşte, zorunlu olarak bazı Marksist biçimleri muhafaza etmelidir; o kullandığı ikti­ dara sosyalist biçimler ve isimler vermeye çabalar; fakat onun özü ve amaçları da, onun devletinin özü ve amaçları da anti-sosyalisttir. Çünkü onun hedefi ülkede bir geri dö­ nüşü gerçekleştirmek ve kapitalizmi yeniden kurmaktır. Bu durumda, yeni burjuvazi iktidarı proletaryanın ve onun doğal müttefiklerinin zararına adım adım ele geçirir. Bü süreç, parti çoğulculuğunun olmadığı Yugoslavya'da, Sov- yetler Birliği'nde ve diğer birçok eski halk demokrasisi ül­ kesinde tamamlanmıştır. Bu ülkelerde kapitalizm çeşitli bi­ çimlerde yeniden kurulmuştur, yeni bir sömürücüler sınıfı doğmakta ve güçlenmektedir. Eğer bu geri dönüş süre­ cinden geçen ülke toprak, nüfus ya da ekonomik potansi­ yel bakımından büyükse, bu ülkenin devleti sosyal-emper- yalist haline gelir. Ve eğer, tam tersine ülke küçükse, onun devleti, bu ülkenin zenginliğini ve halkının alınterini sö­ müren yabancı sermayenin ve yeni-sömürgeciliğin ege­ menliği altında, dünya kapitalizminin bir uydusu haline ge­ lir. Bu yüzden, ister bir çoğulculuk sistemine sahip olsun, isterse Marksist-Leninist olmayan bir tek partinin yöneti­ minde olsun, bütün sözde demokratik devletler eski sö­ mürücü kapitalist toplumun yerine yeni sosyalist toplumu getirmek istemezler. 

Özel mülkiyetin ve kapitalist sömü­ rünün varlığını sürdürdüğü eski toplumda, halk için hiçbir gerçek özgürlük, demokrasi, bağımsızlık ve egemenlik ola­ maz.

Lenin şunu öğretiyor:
«Yalnızca proletarya diktatörlüğü, insanlığı sermayenin baskısından, burjuva demokrasisinin -zenginler için demok­ rasi- yalanlarından, sahteliğinden ve ikiyüzlülüğünden kurta­ rabilir ve yoksullar için demokrasiyi kurabilir, yani, demok­ rasinin nimetlerini işçiler ve yoksul köylüler için gerçekten kullanılabilir hale getirebilir...» (1)
Kapitalist sömürü, insanların zihinlerini bulandırmak için yoğun siyasal propaganda olmaksızın ya da emekçi halkın haklarım son derece kısıtlayan bir dizi zorbalık ya­ sası olmaksızın gerçekleştirilemez. Burjuvazinin hizmetin­ deki büyük propaganda aygıtı, proletaryaya ve onun dik­ tatörlüğüne karşı, haklarını savunmak için mücadeleye a- tılmış olan halka karşı günün her dakikası faaliyet halin­ dedir. Kapitalist revizyonist ülkelerin tüm ekonomik ve si­ yasal potansiyeli, iktidarlarını şiddet aracılığıyla sürdür­ mek için geniş ve güçlü bir devlet mekanizması ağı kur­ muş olan bir avuç kodamanın, bir avuç zengin insanın el­ lerindedir. Proletarya ve diğer emekçi halk tarafından bi­ reysel ya da kollektif herhangi, bir muhalefeti şiddetle bastıran, halk ayaklanmalarını ezen ordu, polis, ajanlar, mahkemeler ve diğer sınıfsal baskı araçları bu amaca hiz­ met ederler.

Kapitalist devletin burjuva ve revizyonist savunucuları, ekonominin, ulaştırmanın, vb. bazı kesimlerinin millileştiril­ mesini, kapitalist sistemin «dönüşümünün» bir belirtisi olarak sunuyorlar. Onların görüşüne göre, proletarya talep­ lerinde daha «makul» ve «ılımlı» olursa, burjuvazi ve revizyonistler tarafından yönetilen hain siyasal partilere ve .sen­ dikalara boyun eğerse, bu «dönüşüm» süreci daha da ge­ lişebilir. Bu «tearisyenler», kapitalist devletin reformlar yoluyla sosyalist bir devlete dönüştürülebileceğini savu­ nan' reformistlerdir. Çeşitli kapitalist, revizyonist ya da em­ peryalist ülkelerde sermaye tarafından yapısal reformlar gerçekleştirilmiştir, fakat bütün bu reformlar devrimin ve devrimcilerin zaferini getirmemiş, tam tersine sermayenin devrilmekten ve sömürücü sınıfın da mezar kazıcılarından kaçıp kurtulduğu bir durum yaratılmıştır.

Modern revizyonizmin gündeminde, onun görüşleri­ nin, teorilerinin ve pratiklerinin özünü oluşturan reformizm vardır. Reformizm, Marksist-Leninist ideolojiye ve kapita­ lizmin şiddete dayanan devrim yoluyla yıkılmasına karşı­ dır. Proletarya devrim İnin itic* nücü, proletarya ve onun müttefiklerinin, yoksul köylülüğün ve diğer ezilen tabaka­ ların, burjuvaziye, tekelci devlet sermayesine, mali serma­ yeye karşı acımasız sınıf mücadelesidir. Oysa, reformizm sınıf mücadelesinin, sosyalist devrimin ve proletarya dik­ tatörlüğünün gerekliliğini inkâr etmektedir.

Bu yüzden, reformizm devrimin mezar kazıcısıdır. O, Marksizm-Leninizmin karşıtıdır. İşte, Sovyetler Birliği, Yu­ goslavya, Çin gibi eski sosyalist ülkelerin revizyonist par­ tileri tarafından ve dünya çapında bütün revizyonist par­ tiler tarafından benimsenmiş olmasının nedeni budur. 

Devrimi bastırmak ve Marksizm-Leninizmin temel tezleri­ ni tahrif etmek çabalarında, kendilerine «Avrupa komü­ nisti» diyen bazı partiler Marksist-Leninist teoriyi açıkça reddetmişlerdir. Başta İspanya «Komünist» Partisi olmak üzere, bu partiler Leninizmi terketîiler. 

İspanya «Komünist» Partisi, bugün artık kapitalizmin devrilmesi ve iktidarın proletarya tarafından şiddet yoluyla ele geçirilmesi döne­ minin sözümona aecmis olduğuna, revizyonist partilerin burjuvazinin partileri haline dönüşmekte olduğuna ve sa­ dece ulusal ve uluslararası sermayenin güvenini kazanmak üzere herhangi bir yeni kanıt vermek için fazlasıyla istekli olduklarına burjuvaziyi inandırmak için «Leninist» ismini atacak kadar ileri gitti.

Aynı şekilde, teknolojik ve bilimsel ilerleme sorunu,toplumun devrimci dönüşümüyle, proletaryanın ve tüm emekçi halkın eski sömürücü sistemden kurtuluşuyla ve yeni sosyalist düzenin kuruluşuyla arıştırılamaz. İleri teknoloji ve bilim, insan aklının, yani işçilerin ve aydınla­ rın bir meyvesidir. Fakat sömürücü toplumsal düzenler al­ tında teknoloji ve bilim, egemen sınıfların ülkeleri içindeki ve dışındaki ekonomik, siyasal ve ideolojik mevzilerinin güçlenmesine hizmet eder. Uzmanların sayısındaki artışın yanı sıra, bilim ve teknolojinin gelişmesi, burjuva ve reviz­ yonist ideologların yazdığı gibi, kapitalizmin yaralarını iyi­ leştiremez. Tecrübe göstermektedir ki, üretici güçler geli­ şebilir ve bilim ve teknoloji ilerleyebilir, fakat kapitalizmden sosyalizme geçiş için şiddete dayanan sosyalist devrimin yerine başka bir şey konulamaz.

Marksist-Leninist teorimiz şunu iyice açığa kavuştur­ muştur ki, sosyalist topluma geçiş, kapitalist düzenin çer­ çevesi içinde kalarak değil, fakat ancak bu düzeni ve ku- rumlarım temellerinden yıkarak, proletaryanın öncüsü olan Marksist-Leninist komünist partisi tarafından yönetilen proletaryanın devlet iktidarını kurarak başarılabilir.

Partimizin ve devletimizin siyaseti, devrim içinde ayağa kalkan ezilenleri destekler ve bir sınıf olarak yok olmaya mahkûm olan ezenlere karşı mücadele eder. Partimiz, sö­ mürücülerin yok edilmesinin, başka hiçbir araçla değil, an­ cak savaş aracılığıyla, şiddete dayanan devrim aracılıaıv- la gerçekleştirilebileceğini ve aitvapıda va da üstyapıda reformlar yoluyla, gerçekleştirilemeyeceğini açıkça belir­ tir. Dünya işçi sınıfının ve tüm emekçi halkının tam ve ger­çek kurtuluşunun gerçekleştirilmesi için, eski iktidar> te­mellerinden yıkmak ve yerine proletaryanın yeni devletini kurmak zorunludur.

Biz, sosyalist ekonominin ademi-merkezilestirilmeci- ne karşıyız ve Titoculuğun ve onun destekçilerinin ülke­ mize Bekir Balluku, Abdül Kelleci, Koço Teodoşi hainleri ve diğerleri aracılığıyla sokmaya çalıştığı «özyönetim»,«işletmelerin özyönetimi» kapitalist-revizyonist teorisine karşı uzlaşmaz mücadeleden yanayız. 

Ülkemizin sosyalist ekonomisi, toplumun maddi ve kültürel ihtiyaçlarını karşı­ lamayı amaçlayan tek bir genel plan aracılığıyla bilimsel temeller üzerinde gelişmektedir. Bu Anayasamızda şöyle belirtilmektedir: «Devlet, tüm ekonomik ve sosyal yaşamı tek bir genel plan aracılığıyla örgütler, yönetir ve gelişti­ rir...»

Bu planın bütün halkalarda ve bütün göstergelerde uygulanmasını denetlemek devletimizin hakkı ve görevi­ dir. Bu, proleter denetimin biçimleri olan, işçi ve köylü de­ netimi aracılığıyla, devlet. Parti ve kitle örgütlerinin dene­ timi aracılığıyla gerçekleştirilir.

Elbette, bu etkin denetim, çalışmanın ilerlemesine, görevlerin doğru bir biçimde kavranmasına ve halkın ko­ münist eğitimine hizmet eden tam bir eleştiri özgürlüğüne ve yüksek derecede bir özeleştiri bilincine dayanmakta­ dır. Planlanan görevlerin tamamlanmasının deneti­ mi, proletarya diktatörlüğü devletinin. Partinin siya­ setinin, Marksist-Leninist ideolojimizin birleşik bir so­ runudur ve Partinin önderliği altında gerçekleştirilen bü­yük eserin tümüyle bütünlük halindedir.


DEVAMI -----
Blogger tarafından desteklenmektedir.