Kominternde Faşizm Üzerine tartışmalar- Kapitalist Buhran ve Faşizm
KAPİTALİZMİN GENEL BUHRANI VE DÜNYA DEVRİMİNİN İLK AŞAMASI
(orijinal kaynak gerekli)
1. Dünya Savaşı Ve Devrimci Buhranın Gelişmesi
En büyük kapitalist devletlerin dünyayı yeniden paylaşmak için sürdürdükleri emperyalist mücadele birinci emperyalist dünya savaşma (1914-1918) yol açtı. Bu savaş bütün dünya kapitalist.sistemini sarstı ve böylece kapitalizmin genel buhran dönemini başlattı. Savaş, savaşan ülkelerin bütün milli ekonomilerini kendine tabi kılmış, devlet kapitalizminin baskısını yaratmış, üretici olmayan harcamaların baş döndürücü yüksekliklere çıkmasına yol açmış, akıl almaz ölçülerde ki üretim araçları ve canlı işgücünü yok etmiş, geniş halk tabakalarını felakete sürüklemiş ve sanayi işçilerinin, köylülerin ve sömürge halklarının sırtına ölçüsüz yükler bindirmiştir. Savaş,
açık devrimci kitle eylemine ve iç savaşa dönüşen sınıf mücadelesini keskinleştirmiştir.
Emperyalist cephe en zayıf olduğa noktada, Çarlık Rusyasında yarılmıştır. 1917 yılındaki Şubat Devrimi feodal mutlakıyeti, Ekim Devrimi ise burjuvaziyi devirmiştir. Bu muzaffer proletarya devrimi, mülksüzleştirenleri mülksüzleştirmiş, üretim araçlarım burjuvazi ve büyük toprak sahiplerinin elinden söküp almış, insanlık tarihinde ilk defa dev bir ülkede proletarya diktatörlüğü nü kurmuş ve sağlamlaştırmış, yeni bir devlet tipini, Sovyet Devletini yaratmış ve böylece uluslararası proletarya devriminin ilk aşamasını belirlemiştir.
Dünya kapitalizminin geçirdiği şiddetli sarsıntı, sınıf mücadelesinin keskinleşmesi ve Ekim proletarya devriminin dolaysız etkisi, hem Avrupa’da hem de sömürge ve yarı-sö- mürge ülkelerde bir dizi devrime ve devrimci eyleme yol açmıştır: 1918 Ocağında Finlandiya’da işçi devrimi; 1918 Ağustosunda Japonya’da "pirin'ç ayaklanmaları”; 1918 Kasımında, Avusturya ve Almanya’da, yan-feodal krallıkları yıkan devrimler; 1919 Martında, Macaristan’da proletarya devrimi ve Kore’de ayaklanma; 1919 Nisanında Bavyera’da Sovyet hükümeti; 1920 Ocağında, Türkiye’de burjuva-millî devrim; 1920 Eylülünde, İtalya’da fabrikaların işçiler tarafından işgal edilmesi; 1921 Martında, Almanya’da proletarya öncüsünün ayaklanması; 1923 Eylülünde, Bulgaristan’da ayaklanma; 1923 sonbaharında Almanya’da devrimci buh ran; 1924 Aralığında, Estonya’da ayaklanma; 1925 Nisanın da, Fas’ta isyan; 1925 Ağustosunda Suriye’de isyan; 1926 Mayısında, İngiltere’de genel grev; 1927 Temmuzunda, Viya na’da işçi ayaklanması. Bütün bunlar, Endonezya’daki isyan, Hindistan’daki derin karışıklık, bütün Asya’yı sarsan Çin Devrimi gibi olaylarla birlikte uluslararası devrim zincirinin halkaları, kapitalizmin derin genel buhranının parçalarıdır. Bu uluslararası devrimci süreç, hem proletarya diktatörlüğü nün, hem de milyonlarca köylünün toprak devrimine kop maz bağlarla bağlı olan emperyalizme karşı millî kurtuluş savaşları ve sömürge ayaklanmalarının mücadelesini kucakla maktadır. BÖylece, devrim seli çok büyük halk kitlelerini sar mıştır. Dünya tarihi yeni bir gelişme aşamasına yani kapita list sistemin uzun süreli genel buhranı aşamasına girmiştir. Dünya ekonomisinin birliği, ifadesini devrimin uluslararası, niteliğinde, bu ekonominin farklı parçalarının gelişmesindeki eşitsizlik ise, devrimin farklı ülkelerde farklı zamanlarda meydana gelmesinde bulmakdadır.
1918-1921 yıllarındaki derin kapitalist buhrandan doğan ilk devrim girişimleri, Sovyetler Birliği’nde proletarya diktatörlüğünün zaferi ve sağlamlaştmlmasıyla, diğer birçok ülke nin proletaryası için ise yenilgiyle sonuçlanmıştır. Bu yenilgi ler her şeyden önce, sosyal-demokrat önderlerin ve reform cu sendika ağalarının ihanet taktiklerinin sonucuydu. Fakat kısmen de, işçi sınıfının çoğunluğunun,
komünistleri henüz desteklememesini!!, birçok önemli devlette komünist partisi nin bulunmamasının bir sonucuydu. Bu yenilgiler burjuvazi ye, proletarya kitlelerinin ve sömürge halklarının üzerindeki. sömürüyü artırarak ve onların hayat düzeyini daha da düşü rerek kapitalizmi kısmen istikrara kavuşturma imkânını verdi.
2. Devrimci Buhran Ve Karşı-Devrimci Sosyal Demokrasi
Uluslararası devrim süreci içinde sosyal-demokrat parti sinin ve reformcu sendikaların yönetici kadroları ile faşist nitelikteki kapitalist yarı-askerî müfrezeler, devrime düşman lıkları ve kapitalizmin kısmen istikrara kavuşmasına çalışma ları ile en kuvvetli karşı-devrimci güç olduklarım kanıtladılar.
1914-1918 yılları arasındaki savaş buhranı ile birlikte sosyal-demokrat İkinci Enternasyonal utanç verici bir şekilde çöktü. Sosyal-demokrat partilerin birkaç istisna dışındaki önderleri, Marks ve Engels’in Komünist Manifesto’da ortaya koydukları, kapitalizm koşullarında proletaryanın anavatanı
olmadığı yolundaki tezine ve Stuttgart ve Basel Kongreleri nin savaş aleyhtarı kararlarına açıkça karşı çıkarak savaş kredileri için olumlu oy kullandılar ve kesin bir şekilde emperyalist "anavatanlarının" (yani emperyalist burjuvazinin devlet örgütlerinin) savunulmasından yana çıktılar; emperyalist savaşa karşı savaşacak yerde, bu savaşın sadık savaşçıları ve taraftarları haline geldiler ve ona övgüler düzdüler (sosyal— yurtseverlik, sosyal-emperyalizme dönüştü).
Bundan bir sonraki aşamada, sosyal-demokrasi yağmacı barış antlaşmaları nı destekledi (Brest, Versav); generallerle omuz omuza pro letarya ayaklanmalarının kanla bastırılmasına faal bir güç olarak katıldı (Noske); ilk proletarya cumhuriyetine karşı silahlı mücadele verdi (Sovyet Rusya); iktidarı ele geçiren proletaryaya ihanet etti ve onu düşmana teslim etti (Macaris tan); emperyalist Milletler Cemiyetine katıldı (Thomas, Paul-Boncour, Vandervelde); sömürgelerdeki kölelere karşı açıkça emperyalist köle sahiplerinin yanmda yer aldı (İngiliz İşçi Partisi); işçi sınıfını katleden en gerici cellatları hararet le destekledi {Bulgaristan, Polonya); emperyalist savunma . yasalarının çıkarılmasına önayak oldu (Fransa); İngiliz madencilerinin grevinin boğulmasına yardım etti; Çin ve H in -, distan’m boyunduruk altında tutulmasına yardım etti ve hâlâ - da ediyor (Mac Donald hükümeti). Sosyal-demokrasi emper yalist Milletler Cemiyetinin propagandacısı, sermayenin söz cüsü ve Sovyetler Birliği’ndeki proletarya diktatörlüğüne karşı mücadelenin örgütleyici gücüdür (Kautski, Hilferding).
Sosyal-demokrasi, bu karşı-devrimci siyaseti uygularken her iki kanadından yararlanmaktadır:
Açıkça karşı-devrimci olan sağ kanat, burjuvaziyle görüşmeler yapmak ve doğru dan ilişkiler kurmak için zorunludur; "sol" kanattan ise, işçi sınıfım aldatmak için özellikle incelik isteyen manevralarda yararlanılmaktadır. Barışçı ve hatta bazen de devrimci sözler kullanan "sol" sosyal-demokrasi, özellikle can alıcı anlarda • işçi sınıfının karşısına dikilir (1926 genel grevi sırasında İngi liz Bağimsız İşçi Partisi ve İngiliz İşçi Sendikaları Genel Kon seyinin "solcu" önderleri ve Viyana Ayaklanması sırasında Otto Bauer ve Şürekası gibi). Dolayısıyla bu kanat, sosyal-de- mokrat partiler içindeki en tehlikeli hiziptir. Sosyal- demokrasi işçi sınıfı içinde bürjuvazinin çıkarlarına hizmet ederek tamamen sımf işbirliğini ve burjuvazi ile işbirliği yapılmasını savunuyorsa da, belli zamanlarda bir muhalefet partisi görü nümüne bürünmek ve ekonomik mücadelelerde işçi sınıfının çıkarlarını savunuyormuş gibi görünmek zorunda kalır ve bu hileyle işçi sınıfının bir kesiminin güvenini kazandıktan son ra, işçilerin uzun vadeli çıkarlarına, hem de can alıcı sınıf mücadeleleri verildiği sırada, daha da alçakçasına ihanet eder.
Bugün sosyal-demokrasinin başlıca işi, emperyalizme karşı mücadele için zorunlu olan proletaryanın
birliğini balta lamaktır. Sermayeye karşı mücadelede proletaryanın birleşik cephesini bölen ve yok eden sosyal-demokrasi, emperyaliz min işçi sınıfı içindeki temel direği haline gelmiştir. Her renkten uluslararası sosyal-demokrasi, İkinci Enternasyonal ve onun sendika kolu olan Amsterdam Uluslararası İşçi Sen dikaları Federasyonu böylece burjuva toplumunun yedek güç leri en güvenilir dayanakları haline gelmişlerdir.
3. Kapitalist Buhran Ve Faşizm
Burjuvaziye işçi sınıfını ezmekte ve onun proleter uyanıklığını köreltmekte yardım eden sosyal-demokrasinin yanı sıra, faşizm de bulunmaktadır.
Emperyalizm çağında sınıf mücadelesinin keskinleşmesi, sınıf mücadelesi etkenlerinin -özellikle emperyalist dünya savaşından sonra - yaygınlaşması, parlamentarizmin iflasına yol açmıştır. Bunun sonucunda "yeni" yönetim yöntemleri ve biçimleri (örneğin, "iç-kabineler" sistemi, oligarşik grupla rın perde arkasındaki faaliyetleri, "temsilî meclisler"in yozlaşması ve bunların görevlerinin çarpıtılması, "demokratik özgürlüklerin kısıtlanması ve ortadan kaldırılması vb.) orta ya çıkmıştır. Belli tarihî koşullarda, burjuva emperyalist gericiliğin bu saldırı süreci biçimini alır. Bu şartlar şunlar dır:
Kapitalist ilişkilerdeki istikrarsızlık; toplumsal bakımdan sınıfından kopmuş çok sayıda unsurun varlığı, şehirlerdeki geniş küçük-burjuva ve aydın tabakalarının yoksullaşması, köy küçük-burjuvazisinin hoşnutsuzluğu, son olarak da, proletaryanın kitle eyleminin ortaya çıkardığı sürekli tehdit. Burjuvazi iktidarını daha dayanıklı, sağlam ve istikrarlı kılmak için, giderek parlamenter sistemi terk etmekte, parti ilişkilerinden ve bileşimlerinden bağımsız olan faşist yönetim yön temlerini yeğ tutmaktadır. Faşizm, ideolojik bakımdan "millî topluluk" ve mesleğe göre temsil (yani aslında, hakim sınıfların çeşitli gruplarının temsil edilmesi) fikirlerinin ardına giz lenmiş olan burjuva diktatörlüğünün doğrudan uygulanması için bir yöntemdir. Bu, küçük burjuva kitlelerinin, aydınların vb. hoşnutsuzluğunu kötüye kullanmak için kendine özgü bir sosyal demagoji kullanan (yahudi düşmanlığı, arada sırada tefeci-sermayeye yöneltilen saldırılar, parlamentodaki "geve zeliklere" tahammülsüzlük) ve paralı ve küçük bir savaş birlikleri hiyerarşisi, faşist bir parti aygıtı ve faşist bir bürokrasi yaratarak bu unsurları satın alan bir yöntemdir. Faşizm aynı zamanda, sosyal-demokrasinin hoşnutsuzluğunu ve pasifliğini kötüye kullanıp işçi sınıfının en geri kesimlerini kendi safı na çekerek işçi sınıfı saflarina sızmaya çalışır. Faşizmin baş görevi, işçi sınıfının devrimci öncüsünü, yani proletaryanın- komünist kesimini ve onun önder kadrolarını yok etmektir. Sosyal demagoji, satm alma ve açıktan açığa beyaz terörden oluşan bileşim ile dış siyasette en aşırı emperyalist saldırgan lık faşizmin belirleyici özellikleridir. Burjuvazinin durumu özellikle kötüye gittiği zaman faşizm, kapitalizme karşı çıkan sözler sarfeder, fakat iktidarım sağlamlaştırdığından emin olduktan sonra, büyük sermayenin terörcü diktatörlüğü oldu ğunu giderek daha açık bir şekilde gözler önüne serer ve kapitalizm aleyhtarı gevezelikten de vazgeçer.
Kapitalist ilişkilerdeki istikrarsızlık; toplumsal bakımdan sınıfından kopmuş çok sayıda unsurun varlığı, şehirlerdeki geniş küçük-burjuva ve aydın tabakalarının yoksullaşması, köy küçük-burjuvazisinin hoşnutsuzluğu, son olarak da, proletaryanın kitle eyleminin ortaya çıkardığı sürekli tehdit. Burjuvazi iktidarını daha dayanıklı, sağlam ve istikrarlı kılmak için, giderek parlamenter sistemi terk etmekte, parti ilişkilerinden ve bileşimlerinden bağımsız olan faşist yönetim yön temlerini yeğ tutmaktadır. Faşizm, ideolojik bakımdan "millî topluluk" ve mesleğe göre temsil (yani aslında, hakim sınıfların çeşitli gruplarının temsil edilmesi) fikirlerinin ardına giz lenmiş olan burjuva diktatörlüğünün doğrudan uygulanması için bir yöntemdir. Bu, küçük burjuva kitlelerinin, aydınların vb. hoşnutsuzluğunu kötüye kullanmak için kendine özgü bir sosyal demagoji kullanan (yahudi düşmanlığı, arada sırada tefeci-sermayeye yöneltilen saldırılar, parlamentodaki "geve zeliklere" tahammülsüzlük) ve paralı ve küçük bir savaş birlikleri hiyerarşisi, faşist bir parti aygıtı ve faşist bir bürokrasi yaratarak bu unsurları satın alan bir yöntemdir. Faşizm aynı zamanda, sosyal-demokrasinin hoşnutsuzluğunu ve pasifliğini kötüye kullanıp işçi sınıfının en geri kesimlerini kendi safı na çekerek işçi sınıfı saflarina sızmaya çalışır. Faşizmin baş görevi, işçi sınıfının devrimci öncüsünü, yani proletaryanın- komünist kesimini ve onun önder kadrolarını yok etmektir. Sosyal demagoji, satm alma ve açıktan açığa beyaz terörden oluşan bileşim ile dış siyasette en aşırı emperyalist saldırgan lık faşizmin belirleyici özellikleridir. Burjuvazinin durumu özellikle kötüye gittiği zaman faşizm, kapitalizme karşı çıkan sözler sarfeder, fakat iktidarım sağlamlaştırdığından emin olduktan sonra, büyük sermayenin terörcü diktatörlüğü oldu ğunu giderek daha açık bir şekilde gözler önüne serer ve kapitalizm aleyhtarı gevezelikten de vazgeçer.
'
Burjuvazi değişen siyasi koşullara göre, ya faşist yöntem lere ya da sosyal-demokrasi ile koalisyonlara başvurur. Sos- yal-demokrasi ise, özellikle kapitalizmin darda kaldığı anlar da, sık sık faşist bir rol oynar. Sosyal-demokrasi gelişmesinde faşist eğilimler gösterir, ancak bu onun, siyasî durum değiştiği zaman, bir muhalefet partisi olarak burjuva hükümetine karşı çıkmasını önlemez. Normal kapitalizm için gerek faşizm gerekse sosyal-demokrasi-ile koalisyon olağanüstü yöntemlerdir. Bunlar kapitalizmin genel bir buhran içinde olduğunun göstergeleridir ve burjuvazi tarafından devrimin ilerlemesini önlemek için kullanılırlar.
Orijinal Kaynak?????