Lenin, Yolda
Çözülme yılı, ideolojik ve siyasal ayrılık yılı, parti nin sürükleniş yılı gerimizde kaldı. Tüm parti örgütlerimizdeki üye sayısı düştü. Özellikle üyeleri en az proleter olan bazıları param parça oldular. Partinin, devrim le yaratılan yarı-yasal kurumlar ardı ardına dağıldılar. Genel dağılmanın etkisi altında, işler öyle bir noktaya geldi ki, parti içindeki bazı unsurlar, eski sosyal-demokrat partiyi korumanın, onun çalışmalarını sürdürmesinin, bir kez daha “yer altına girmenin” gereği olup olmadığını ve bunun nasıl yapılacağını sormaya başladılar. Ve aşırı sağ (tasfiyeci eğilim) bu soruya, her ne pahasına olursa olsun, hatta parti programını, taktiklerini ve örgütünü açıkça reddetme pahasına, kendimizi yasal duruma sokmamız gerektiği yolunda karşılık veriyordu. Hiç kuşku yok ki, bu, örgütsel olduğu kadar, ideolojik ve siyasal bir bunalımdı.
Rus Sosyal-Demokrat İşçi Partisinin son yapılan ve bütün Rusya’nın temsil edildiği konferansı, partiyi yeniden yola koydu. Karşı-devrimin utkusundan sonra bu konferans, apaçık ortada ki, Rus işçi sınıfı hareketinin gelişmesinde bir dönüm noktasıdır. Konferansın, partimiz merkez yönetim kurulunca özel bir rapor halinde basılan kararlan, merkez yönetim kurulunca da onaylanmıştır. Bu nedenle, gelecek kongreye kadar, tüm partinin kararlan olarak kalacaktır. Bu kararlar, bunalımın önemi ve nedenleri sorusuna olduğu kadar, bu bunalımın üstesinden gelecek araçlar konusunda da kesin bir yanıt getiriyor. Konferansın kararlarındaki ruhla çalışarak, bütün parti eylemcilerinin, partinin bugünkü ödevlerini açıkça ve tam olarak kavramaları yolunda çaba göstererek, örgütlerimiz birleşik ve etkin, devrimci bir sosyal-demokratik çalışma için güçlerini artırabilir ve sağlamlaştırabilirler.
Partideki bunalımın ana nedeni, örgütlenmeye ilişkin kararın giriş bölümünde gösterilmiştir. Bu ana neden, yalpalayan aydın ve küçük-burjuva unsurlardır. İşçilerin partisi bu unsurlardan kurtulmak zorundaydı. Bu unsurlar işçi sınıfı hareketine, daha çok, burjuva demokratik devriminin çabucak utku sağlayacağı umuduyla katılmışlardı, tepki dönemine dayanabilecek durumda değildiler. Kararsızlıkları, parti örgütünde olduğu kadar, teoride (“devrimci marksizmden gerileme”: bugünkü durum hakkında karar) ve taktiklerde (“sloganların budanması”) kendini ortaya koymaktaydı. Sınıf bilincine ermiş işçiler bu kararsızlığı reddettiler, azimle tasfiyecilerin karşısına dikildiler, parti örgütlerinin yönetimini ve yöneltilmesini kendi ellerine almaya başladılar. Eğer işin başında partimizin bu çekirdeği, ayrılıkçı unsurların ve bunalımın üstesinden gelemediyse, bu, sadece karşı-devrimin utkusu çerçevesinde, görev büyük ve güç olduğu için değildi, ama onun yanısıra, devrimci düşüncede olmalarına karşın yeter ölçüde sosyalistçe düşünmeyen bazı işçilerin partiye karşı takındıkları umursamaz tutumdan ötürüydü. Konferans kararlarının, ayrılık ve kararsızlıkla savaş araçları açısından sosyal-demokrasinin kristalleşmiş fikirleri olarak ilk seslendiği kişiler, Rusya’nın, sınıf bilinci taşıyan işçileridir.
Bugünkü sınıf ilişkilerinin ve çarlığın yeni siyasetinin marksist tahlili; partimizin, eskiden olduğu gibi, vermeye devam ettiği savaşımın ilk ağızdaki amacının belirtilmesi; devrimci sosyal-demokrat taktiklerin doğruluğunu ölçme açısından devrimin getirdiği derslerin değerinin anlaşılması; partideki bunalımın nedenlerinin açıklanması; partideki proleter unsurların bununla savaştaki rolünün gösterilmesi, yasadışı ve yasal örgütler arasındaki ilişkiler sorununun çözümü; Duma kürsüsünden yararlanma zorunluluğunun kabulü ve Dumadaki grubumuza rehberlik edecek kesin buyrultuların hazırlanması ve bunun, grubun hatalarının doğrudan eleştirisiyle bağlantılı olması — işte konferans kararlarında yer alan bellibaşlı noktalar bunlardı. Bugünkü güç dönemde işçi sınıfı partisinin seçeceği yol sorusunu tam olarak yanıtlayan, bu kararlardır. Bu yanıtı dikkatle inceleyelim.
Sınıfların, siyasal gruplaşmalarında, karşılıklı ilişkisi, geçmişte, yığınların doğrudan devrimci savaşımları dönemi boyunca görülenin aynısıdır. Köylülerin çok büyük bir çoğunluğu, yarı-feodal toprak sahipliğini yıkabilecek olan tarımsal bir devrim için çaba gösterebilir. Çarlığı yıkmaksızın bu amaca ulaşılamaz. Gerinin utkusu, sağlam örgüt kurma yeteneğinde olmayan köylü tabakasının demokratik unsurlarını ağır bir yenilgiye uğratmıştır. Ama bütün baskıya karşın, kara-yüz Dumaya karşın, trudoviklerin aşın kararsızlığına karşın, köylü yığınlarının taşıdığı devrimci ruh hali, üçüncü Dumadaki görüşmelerde dahi açıkça görülmektedir. Rusya’da burjuva demokratik devriminin amaçlan karşısında proletaryanın temel tutumu değişmemiştir. Bu tutum, demokratik köylü tabakasına önderlik etmeye ve onu liberal burjuvazinin, Kadet Partisinin, ufak-tefek kavgalar bir yana, giderek oktobristlere yanaşan ve son zamanlarda bağnaz uyarmalarıyla çarlığı ve gericiliği desteklemeye ve ulusal liberalizmi kurmaya çalışan Kadet Partisinin etkisinden kurtarmaya dönüktür. Monarşinin tümden kaldırılması ve siyasal iktidarın proletarya ve devrimci köylüler tarafından ele geçirilmesi savaşımı —diyor karar— eskisi gibi sürüyor.
Otokrasi şimdiye dek proletaryanın ve bütün demokratik eğilimlerin başdüşmanı olmuştur. Ancak otokrasinin aynı kaldığım, değişmediğini düşünmek hatalı olur. Eski, yarı-ataerkil, yarı-feodal çarlığın ortadan kalkmasında ve burjuva monarşisine dönüşmesinde Stolipin’in “anayasası” ve tarım programı yeni bir aşamayı, yeni bir adımı işaret eder. Bugünkü durumun [kongre kararında —ç.] böyle nitelenmemesini ya da “burjuva” sözcüğünün yerine “servet sahipleri” sözcüklerinin konmasını isteyen Kafkasya temsilcileri hatalıydı. Otokrasi zaten öteden beri servet sahibiydi, sadece devrimin ilk aşaması ardından, o devrimin savurduğu darbenin etkisi altında, otokrasi, bir yandan tarım siyaseti çerçevesinde, bir yandan da burjuvazinin belli tabakalarıyla ulusal düzeyde, doğrudan doğruya düzenlediği ittifakla burjuva olma yolunu tutmuştu. Otokrasi uzun süreden beri burjuvaziyi besleyip büyütüyordu. Burjuvazi de rubleleri sayesinde uzun bir zamandan beri “tepe”ye doğru tırmanıyor, yasaların yapılmasını ve yönetimi etkiliyor, soylu aristokrasinin yanıbaşında yerini alıyordu. Ama bugünkü durumun dikkati çeken yanı, otokrasinin, burjuvazinin belli tabakaları için bir temsilciler meclisi kurmaya, burjuvaziyle feodal toprak beylerini dengelemeye, Dumada bu tabakalar arasında bir ittifak sağlamaya zorlanmış olmasıdır. Otokrasi, mujiği ataerkil anlayış çerçevesinde sürgit yönetmeye bağladığı tüm umutları bir yana koymaya, kırsal bölgelerde yaşayan yığınlara karşı, köy toplumunu yıkmakta olan zengin köylülerden destek aramaya zorlanmıştır.
Otokrasi, kendisini, sahte anayasa kurumlarıyla örtmeye çalışıyor, oysa çarın, başkasıyla değil, ama Purişkeviçlerle ve Guçkovlarla yaptığı ittifak, otokrasinin sınıfsal özünü, şimdiye dek görülmedik biçimde gözler önüne seriyor. Otokrasi, burjuva devriminin, nesnel olarak zorunlu hedeflerini gerçekleştirme işini —örneğin, gerçekten burjuva toplumunun işlerini yönetecek bir halk temsilciler meclisi kurma ve kırsal bölgelerin ortaçağdan kalma, günü geçmiş, karmakarışık tarımsal ilişkilerini ortadan kaldırma işini— yüklenmeye çalışıyor. Ne var ki, otokrasinin bu alanda attığı adımlardan bugüne dek alınan sonuç sıfırdır. Bu, sadece, tarihsel görevin yerine getirilebilmesi için daha başka güçlere, daha başka araçlara gerek olduğunu gösterir. Siyasette deneyimsiz olan milyonlarca kişinin gözünde otokrasi, şimdiye dek, popüler temsille genel olarak çatışma durumunda olmuştur. Şimdi savaşım amacını daraltıyor, hedefini, devlet iktidarı için savaş şeklinde daha somut biçimde tanımlıyor. Temsilin niteliğini ve anlamını saptayacak olan da budur. Eski çarlığın ortadan kalkmasında, çarlığın serüvenci niteliğinin belirginleşmesinde, eski devrimci amaçların koyulaşmasında, bu amaçlar için savaşım alanının genişlemesinde (ve savaşıma katılanların artmasında) üçüncü Dumanın yeni bir aşamayı belirlemesi bundan ötürüdür.
Bu aşamadan kurtulmalıyız. Bugünün yeni koşulları, yeni savaşım biçimlerini gerektiriyor. Duma kürsüsünün kullanılması kesin zorunluluktur. Proletarya yığınlarının eğitimi ve örgütlenmesi çabalarının sürdürülmesi özellikle önemlidir. Yasal ve yasadışı örgütler düzenlenmesi, partinin karşısına bazı özel sorunlar dikmektedir. Devrimden edinilen deneyimlerin aydınlığa kavuşturulması ve halka yayılması, hem teorik amaçla hem uygulama amacıyla gereklidir. Liberallerle tasfiyeci aydınlar ise bu çabayı yeriyorlar. Ama partinin —yöntemlerinde ve savaşım araçlarında yeni koşulları dikkate alabilecek türden olması gereken— taktik çizgisi eskisi gibi kalmıştır, değişmemiştir. Devrimci sosyal-demokratik taktiklerin doğruluğu, diyor konferans kararlarından birisi, 1905-1907 kitlesel savaşımının deneyimleriyle ortaya çıkmıştır. Devrimin, bu ilk girişimin sonucu olan yenilgisi, amacın hatalı olduğunu değil, ilk ağızdaki hedeflerin “ütopik” olduğunu değil, yöntemlerin ve araçların yanlış olduğunu değil, ama kuvvetlerin yetersiz hazırlandığını, devrimci bunalımın yeter ölçüde geniş ve derin olmadığını —ve Stolipin’le takipcilerinin onu, en övülesi çabayla genişletmeye ve derinleştirmeye çalıştıklarını— göstermiştir. Bırakalım, liberallerle dehşete kapılmış aydınlar özgürlük için verilen ilk gerçek kitle savaşımı ardından inançlarını yitirsinler, bırakalım tabansızlar gibi bağırsınlar: Daha önce yenildiğin yere gitme, o ölümcül yola yeniden ayak basma, diye. Sınıf bilinci taşıyan proletarya, onları şöyle yanıtlayacaktır: Tarihteki büyük savaşlar, devrimlerin büyük sorunları sadece ileri sınıfların tekrar tekrar saldırıya geçmeleri sayesinde çözülmüştür — ve o sınıflar yenik düşmenin dersini aldıktan sonra yenmeyi başarmışlardır. Yenik düşen ordular iyi öğrenir. Rusya’nın devrimci sınıfları, ilk girişimlerinde yenilmiş bulunuyorlar, ama devrimci durum olduğu yerdedir. Devrimci bunalım, bazan dilediğimizden yavaş da olsa, yeni biçimlerle ve başka yollardan yeniden yaklaşıyor, bir kez daha olgunlaşıyor. Daha geniş yığınları bu bunalım için sabırla hazırlama işini sürdürmeliyiz. Bu hazırlık, daha yüksek, daha somut amaçları dikkate alarak, daha ciddi yürütülmelidir. Bu işi ne kadar başarıyla yerine getirirsek, yeni savaşımda utkumuz o kadar kesin olacaktır. Rus proletaryası, köle bir ulusun, 1905’te onun önderliği altında ilk kez milyonluk bir ordu, bir devrim ordusu kimliğine bürünmesinden ve çarlığın üzerine saldırmasından gurur duyabilir. Şimdi aynı proletarya daha kudretli bir devrimci gücün yeni kadrolarını nasıl ısrarla, kararlılıkla ve sabırla yetiştirip eğiteceğini biliyor.
Daha önce söylediğimiz gibi, Duma kürsüsünün kullanılması, bu yetiştirme ve eğitme işinin temelli bir öğesidir. Duma grubuyla ilgili konferans karan, partimize bu yolu gösteriyor. Eğer tarihten örnek arıyorsak, Alman sosyal-demokrasisinin, Sosyalistlere-Karşı Yasa günlerindeki deneyimleriyle bu yol birbirine benzeştir. Yasadışı olan parti, yasal Duma grubundan nasıl yararlanacağını bilmeli, öğrenmelidir. Parti, Duma grubunu, işinin ehli bir parti örgütü olacak biçimde yetiştirmelidir. Duma grubunu geri çekme sorununu ortaya atmak (konferansta iki ‘”otzovist”25 vardı, ama çekilme sorununu açıkça öne sürmediler) ya da Duma grubunun yaptığı yanlışları doğrudan ve açıkça eleştirmekten ve (konferansta bazı temsilcilerin ısrar ettiği üzere) bu hataları konferans kararında sıralamaktan geri durmak, taktiklerin en yanlışıdır ve bugünkü koşulların zorladığı tutarlı proleterce girişimlerden en esef edilesi sapmadır. Karar, grubun yanlışlıklar yaptığını açıkça kabul ediyor. Bu hataların günahı sadece grubun sırtında değildir. Bu hatalar tüm parti örgütlerimizin yaptığı kaçınılmaz hatalara oldukça benziyor. Ama başka hatalar da vardır — örneğin partinin siyasal çizgisinden ayrılmalar. Bu ayrılışlar olduğuna göre ve bu, açıkça tüm parti adına davranan bir örgüt tarafından yapıldığına göre, partinin, açıkça ve kesinlikle, bu ayrılışların birer sapma olduğunu ilan etmesi gerekiyordu. Batı Avrupa sosyalist partilerinin geçmişinde, parti ile parlamento grubu arasında ortaya çıkan olağan-dışı ilişkilere ilişkin bazı örnekler vardır. Parlamento gruplarının yeterli parti ruhu taşımadıkları Latin ülkelerinde bugüne değin böyle olağan-dışı ilişkiler sık sık görülmüştür, görülüyor. Biz Rusya’daki sosyal-demokratik parlamentarizmi, işin başından değişik bir temel üzerine kurmalıyız. Bu alanda hemen takım çalışmasına girmeliyiz. O zaman her sosyal-demokrat milletvekili, arkasında gerçekten partinin bulunduğunu duyabilmeli, yaptığı hatalarla partinin yakından ilgilendiğini, onun yolunu düzeltmeye çalıştığını bilmelidir. Böylece her parti eylemcisi, partinin Duma çalışmalarından pratik marksist eleştiriyi öğrenerek, bu çalışmalara yardımcı olma düşüncesini duyarak ve grubun özel çalışmalarını, partinin tüm propogandasına ve uyarma eylemlerine uydurmaya çalışarak genel Duma çalışmalarına katkıda bulunabilir.
Tüm oturum boyunca Duma sosyal-demokrat grubunun çalışmalarını tartışan konferans, en büyük parti örgütlerinin temsilcilerinden oluşan ilk yetkili toplantıydı.Ve Konferans kararı, partimizin Duma çalışmalarını nasıl biçimlendireceğini, bu alanda hem kendisine, hem gruba karşı nasıl gerçekçi olacağını, gerçek bir sosyal-demokratik parlamentarizm geliştirme konusunda nasıl sapmaksızın ve tutarlı olarak çalışmayı önerdiğini açıkça ortaya koyuyor.
Duma grubu karşısındaki tutumumuz sorununun, taktik ve örgütsel yönleri vardır. Konferansın Duma grubuna ilişkin kararı, örgütsel yönden sadece, örgütlenme siyasetimizin genel ilkelerinin özel bir duruma uygulanmasından ibarettir. Bu ilkeler, konferansın, örgütlenme sorunlarındaki yönlendirmelerini kapsayan kararında belirtilmiştir. Konferans, bu sorunda Rus Sosyal-Demokrat İşçi Partisinde iki ana eğilim olduğunu saptamıştır. Bu eğilimlerden biri, ağırlığı, yasadışı parti örgütüne vermekte; ikincisi, —aşağı yukarı tasfiyeciliğe yakın olanı— yasal ve yarı-yasal örgütlere ağırlık tanımaktadır. Daha önce belirttiğimiz gibi, bugünün belirgin niteliği, bazı parti eylemcilerinin —özellikle aydınların ve bu arada bazı proleterlerin— partiden ayrılmakta oluşlarıdır. Asıl sorun bu. Tasfiyeci eğilim şu soruyu ortaya atıyor: partiden ayrılan ve eylem alanı olarak yasal örgütleri seçen unsurlar, partinin en iyi ve en etkin öğeleri mi, yoksa “yalpalayan aydın ve küçük-burjuva öğeler” mi? Partiden ayrılanlar, bunlardan hangisi? Hiç söylemeye gerek yok ki, konferans, tasfiyeciliği kesinlikle yadsıyarak ve kınayarak, partiden ayrılanların ikinciler olduğu yanıtını vermiştir. Partinin en proleter öğeleri ve aydınların ilke açısından en tutarlı ve en sosyal-demokrat olanları, Rus Sosyal-Demokrat İşçi Partisine sadık kalmışlardır. Kaçışlar, partinin arınması demektir; partinin, en az kararlı öğelerinden güvenilmez dostlarından, her zaman, belli bir süre için proletaryaya katılan ve, ya küçük-burjuvaziden ya da belli bir sınıfın yörüngesi dışına atılmış “sınıfsız”lar arasından gelen “Abbas yolculardan” (Mitlâufer) kurtulması demektir.
Parti örgütünü bu ilke açısından değerlendirmenin mantıklı sonucu, konferansın benimsediği örgütlenme siyaseti çizgisidir. Yasadışı parti örgütünü güçlendirmek, her çalışma alanında parti hücreleri yaratmak, “sayıları az bile olsa, her sanayi girişimde işçilerden oluşan parti kurulları” kurmak, önderlik görevlerini, işçilerin arasından çıkan sosyal-demokrat hareketin önderleri elinde yoğunlaştırmak — işte bugünün ödevleri bunlar. Söylemeye gerek yok, bu hücrelerin ve kurulların görevi, bütün yarı-yasal ve olabildiği ölçüde de yasal örgütlerden yararlanmak, “yığınlarla yakın ilişkiyi” sürdürmek ve işleri, yığınların bütün gereksinmelerine sosyal-demokrasinin yanıt olabileceği biçimde yönetmektir. Bütün parti hücreleri ve işçi kurulları, “uyarma, propaganda ve yığınlar arasındaki örgütleme çalışmalarının üssü” olmalıdır, yani yığınlar nereye giderse onlar da oraya gitmeli, yığınların bilincini sosyalizm yönünde itmeye çalışmalı, her özel sorunu proletaryanın genel amaçlarıyla ilişkilendirmeli, her örgütlenme eylemini, sınıfın pekiştirilmesi yönüne dönüştürmeli, proletaryanın bütün yasal örgütlerinde (şüphesizki ünvanları ve rütbeleriyle değil,) atılım gücü ve ideolojik etkiyle önder rolü kazanmalıdır. Bu hücreler ve işçi kurulları bazan sayıca az olsalar bile, parti geleneğiyle ve örgütüyle ve belli bir sınıfsal programla birbirlerine bağlanacaklarö böylece partinin sosyal-demokrat iki ya da üç üyesi dahi, amorf benzeri bir yasal örgüt içinde batıp yokolmaktan sakınabilecekler, her koşul altında, her durumda parti çizgisini izleyebilecek çevrenin kendilerini yutmasına izin vermeyecek, tüm parti ruhuyla kendi çevrelerini etkileyebileceklerdir.
Şu ya da bu türden bir yığın örgütü dağıtılabilir, yasal işçi birlikleri (sendikalar) avlanıp yokedilebilir, işçilerin her açık girişimi, karşı-devrim düzeninde polis tarafından şu ya da bu bahaneyle yıkılabilir, ama Rusya gibi kapitalistleşen bir ülkede, işçi yığınlarının birikip toplaşmasını hiçbir güç önleyemez. İşçi sınıfı şu ya da bu biçimde, yasal ya da yarı-yasal, açık ya da kapalı yoldan kendi toplaşma noktalarını bulacaktır. Sınıf bilinci taşıyan sosyal-demokrat partililer her yerde ve her zaman yığınların önünde yürüyeceklerdir, kitleleri parti ruhu doğrultusunda etkilemek için, her yerde ve her zaman birlikte davranacaklardır. Sosyal-demokrasi, açık devrimde, sınıfın partisi olduğunu, grevlerde, 1905 kalkışmasında ve 1906-1907 seçimlerinde milyonlara önderlik etmekte başarılı olduğunu göstermiştir. Şimdi de yığınların partisi olarak, en güç zamanlarda bile ordunun gövdesiyle bağlantısını yitirmeyen, üstelik o gövdenin karşılaştığı güç zamanların üstesinden gelmesine, saflarım pekiştirmesine yardım edecek ve daha çok sayıda savaşçı yetiştirecek bir öncü olarak kalabilecektir.
Bırakalım inatçı kara-yüzler Dumanın içinde ve dışında başkentte ve taşrada bildikleri gibi keyiflensinler ve ulusunlar. Bırakalım gericilik öfkeyle köpürsün. Kurnaz bay Stolipin, dengesini zor sağlayan otokrasiyi düşmeye daha da yakınlaştırmaksızın, siyasal olanaksızlıklarla saçmalıkları birbirine daha da karıştırmaksızın, proletaryanın ve köylü yığınlarının devrimci öğelerinin saflarına yeni ve taze kuvvetler katmaksızın, tek adım dahi atamaz. Yığınlarla bağlantılı olarak azimle çalışma tutumunda kendisini pekiştirmeyi başaran bir parti, öncüsünü örgütleyebilen ve kuvvetlerini, proletaryanın her yaşam belirtisini sosyal-demokratik bir ruh doğrultusunda etkileyebilecek biçimde yönelten ileri sınıfın partisi, her ne olursa olsun kazanacaktır.
Kaynak
On The Road
Sotsial-Demokrat, No. 2, January 28 (February 10), 1909.
Collected Works, Volume 15
On The Road
Sotsial-Demokrat, No. 2, January 28 (February 10), 1909.
Collected Works, Volume 15