Komintern - DOGU ÜZERİNDE BEZİRGANLIK
23 Mart 1922
Kapitalist diploması, dünya savaşının bitimiyle birlikte hiç değilse yüzyıldır uğraştığı bir sorundan kurtulmayı umuyordu. Bu sorun, siyasetin «hasta ada mın Türkiye'nin yazgısı üzerinde çatışmıı olarak prati ğe yansıyan Doğu sorunuydu. İttifak Devletleri Dün ya Savaşı sırasında bu sorunu, hasta adamın parça lanması, büyük kapitalist yağmacı devletlerin de, tıpkı bezirgan Shylock gibi, kendilerine yağlı birer parça koparması yoluyla çözmeyi tasarlamışlardı. İttifak Devletleriyle Türkiye arasında Sevr'de imzalanan söz de barış anlaşması, işte bu amaçla hazırlanmıştı.
Ama nasıl Versay Anlaşması Orta Avrupa'ya huzur getiremediyse, Sevr'deki yağmacı barış da Türkiye sorununu çözemedi. İlkin bezirganlar, _paylarına düşe cek parçanın büyüklüğü konusunda bir türlü anlaşa madılar; ikincisi, hasta adam, kendinden pek beklen meyen bir yaşama gücü gösterdi. Büyük bir öfkeyle silkindi ve kendisine saldıranları zor duruma soktu. Gerçi İngilizler İstanbul'u işgal etmeyi başardılar. ama Anadolu'nun içlerinde yeni bir Türk hükümeti doğdu. Başında Kemal Paşa bulunan bu Ankara Hükümeti, Türkiye halkının Batılı kapitalist sömurucu lere karşı direnişini örgütlemeyi başardı. Kemal, bu çabasında Sovyet Rusya'dan destek aldı. Ama bunu dışında, Ankara diplomasisi, ittifak Devletleri arasındaki çelişmelerden ustaca yararlanmasını bildi. Fran sa kazanıldı, İngiltere tecrit edildi ve işte bugün Kemal Paşa hedefine ulaşmak üzere
Önümüzdeki günlerde Paris'de toplanacak olan Doğu Konferansı, son bir yıllık gelişmeyi bir sonuca bağlamayı amaçlıyor. İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon Bay Poincare (Puvankare) ile masaya oturu yor, bunların yanına figüran olarak bir de İtalyan Schanzer katılıyor ve işte böylece Doğuda barışın yenilenmesi bekleniyor. Kemal Paşa ile yaptıkları anlaşma Fransızların cebinde zaten hazır. Hani Fransız sermayesine Türk topraklarında geniş ayrıcalıklar · ta nıyan şu ünlü anlaşma. Bunun karşılığında Fransızlar Türklere Kilikya bölgesiyle bu bölgenin doğusunda ka lan bazı yerleri bıraktılar. Fransa'nın bu armağanı ne de büyük bir cömertliktir Fransız hükümeti zatenhiçbir şekilde kendine ait olmayan bir şeyi bağışlamış olmuyor mu? Kilikya, Milletler Cemiyeti'nin Fransa'ya verdiği görev üzerine bu devlet tarafından yöneti len bir manda bölgesiydi. Şimdi Fransa bu görevi kötüye kullandı diye İngiltere muazzam bir ahlaki tepki gösterisinde bulunuyor, Kilikya'claki Hristiyan Erme niler yeniden Türk egemenliği altına girdikleri içi feryat figan ağlıyor. Ama İngiliz basını ne zaman ahlaki bir tepki göstermişse, bunun ardında mutlaka birçıkar sorunu yatmıştır. Bu kez de öyle. Gerçekten de İngiltere, Türklerin Mezopotamya kapılarına dayan masıyla birlikte, zengin petrol yatakları bulunan bu değerli ülke üzerindeki egemenliğinin tehlikeye düşe ceğinden korkmaktadır. Çünkü Mezopotamya'da yaşayan Müslümanlar, İngiliz sermayesi tarafından sömürülüp posalarının çıkarılmasına karşı çıkmakta ve Kemal Paşa tarafından kurtarılmayı ummaktadırlar.
Nasıl Türkiye Fransız sermayesinin himayesine girdiyse, Yunanlıları da İngiliz sermayesi korumaktadır. Ama bilindiği gibi geçen yıl Yunan şaldırısı İç Anadolu'da tam bir bozguna uğradı. Kemal Paşa'nın ordusu üstünlüğünü kanıtladı ve Yunanlılar Batı kıyılarına püskürtüldü. Yunan köylü ve işçileri, Atina ve Londra bankerlerinin çıkarları uğruna kanlarını daha fazla akıtmaya istekli değildirler. Yunanistan'. daki iktidar sahipleri acınacak bir şaşkınlık içindedir.
Atina'da hükümet bunalımı sürekli bir hal almıştır. Doğal olarak Fransız hükümeti, Yunanistan'ın askeri ve siyasi bakımdan zayıflamasını fırsat bilip İngiltere'ye Yunanlı beslemelerini terketmesi ve Doğuda «barışı » yeniden kurması için baskı yapıyor.
Bugün Paris'de ele alınan en önemli somut çatışma noktalarından ilki, Edirne ve Boğazlar sorununa
sıkı sıkıya bağlı olan İstanbul'un yazgısı sorunu, ikincisi de İzmir'in geleceğidir. Daha önce de değinildiği gibi, İstanbul bugün aslında bir İngiliz sömürgesidir ve İngiliz kapitalistleri bu mevkiyi olabildiğince 'uzun süre ellerinde tutmak istiyorlar. Çünkü İstanbul, Karadeniz'in anahtarıdır. Aynca Rusya'nın Güney kapısının da anahtarıdır ve İngiliz sermayesi, İstanbul'a sahip olmanın sağladığı siyasi ve iktisadi olanaklardan yararlanmayı sürdürebilmek için herşeyi verecektir. Bu konuda İngilizler, «deniz yollarının serbestliği» sloganına sarılıyor, yani Çanakkale ve İstanbul Boğazlarından serbest geçişin güvence altına alınmasında diretiyor. İngiliz kapitalistlerine göre bu serbest geçişi sağlamanın en iyi yolu, İstanbul'da bir İngiliz garnizonunun bulunmasıdır.
Bugün İstanbul'da Sultan ve onun atadığı göstermelik bir hükümet var. Ankara'daki gerçek hükümet Paris Konferansına kendi Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal Bey'i gönderdi. Onun yanında İstanbul'daki kukla hükümetin sözde Dışişleri Bakanı İzzet Paşa da Paris'de boy göstermiştir. İstan·bul beyleri, kendi açılarından bugünkü koşullar altında mümkün olan en akıllıca şeyi yapıyorlar : Ankara'nın görüşünü nesnel olarak tamamen desteklemek.
Bugün İstanbul'da Sultan ve onun atadığı göstermelik bir hükümet var. Ankara'daki gerçek hükümet Paris Konferansına kendi Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal Bey'i gönderdi. Onun yanında İstanbul'daki kukla hükümetin sözde Dışişleri Bakanı İzzet Paşa da Paris'de boy göstermiştir. İstan·bul beyleri, kendi açılarından bugünkü koşullar altında mümkün olan en akıllıca şeyi yapıyorlar : Ankara'nın görüşünü nesnel olarak tamamen desteklemek.
Türkler, İstanbul'un ve ona komşu olan Trakya bölgesinin, şimdi Yunanlıların yuvalandığı önemli bir kent olan Edirne ile birlikte geri verilmesini talep ediyorlar. Türkler bu isteklerini kabul ettirebilirlerse, İstanbul kentinin yanısıra Avrupa'da geniş ve askeri açıdan çok önemli bir köprübaşı elde etmiş olacaklardır.
Bugünkü koşullarda bu, Türkleri destekleyen Fransa için bir üstünlük demektir. İngilizlerin, Fransız
- Türk saldırısını püskürtmek için neden her şeylerini ortaya koydukları şimdi daha iyi anlaşılıyor. İzmir'e gelince, Türkler aynı şekilde Anadolu'nun bu en büyük liman kentinin de Yunanlılar tarafından boşaltılmasını talep ediyorlar. Ama İngiliz kapitalistleri Anadolu ticareti üzerindeki etkilerini tamamen yitirmemek için İzmir'i kendi ellerinde tutmak istiyor. Bu iş için de kulağa hoş gelen bir bahane bulmuşlar : İzmir ve dolaylarında yaşayan Hristiyan halkın Türklerin tecavüzüne uğramaması için güvence sağlamak. Onlara göre bu güvence, İzmir bölgesinde İngiliz iş adamlarına hareket serbestisi tanıyan bir yönetim sisteminin kurulmasında yatıyor.
Hem Yunanlıların askeri başarısızlıkları hem de tüm kozların Fransızların eline geçmesine yol açan genel dünya durumu nedeniyle İngilizlerin Paris'deki pazarlık gücü pek parlak değildir. Tüm bu talihsizliklerin üstüne tüy dikercesine, daha birkaç gün önce İngiliz hükümeti kendi saflarından diplomasi tarihinde eşi görülmemiş bir darbe yedi.
Hindistan Müslümanları Türklerin yazgısıyla olağanüstü ilgileniyorlar. Katolikler için Papa neyse, Müslümanlar için de Sultan odur. Sultan'ın dünyevi iktidarının yeniden kurulması ve güçlendirilmesi, 50 milyon Hintli Müslüman için olağanüstü önem taşıyan bir şiardır.Bu durumda dini talep, yabancı kapitalist sömürücülere karşı duyulan genel nefretle birleşiyor. Cünkü Hindistan'lı Müslümanlar, Hindistan'ı ezen İngiliz hükümetinin aynı zamanda Türk taleplerine karşıçıktığını da biliyor. Bugün artık Hindistan'daki bunalım doruk noktasına yaklaşmakta, oradaki İngilizi ktidar sahiplerinin durumu gittikçe daha çok tehlikeye düşmektedir. Bu yüzden Hindistan kral naibi Lord Riding, ümitsizce bir çıkış yapmaya karar verdi. Londara'ya bir telgraf çekerek İstanbul ve 'İzmir'in Türkiye'ye geri verilmesini Hindistan adına talep etti. Londra'daki Hindistan Bakanı Montagu de, Hindistan'da bir ayaklanma olmasından korktuğu için, LloydGeorge'a (Loyd Corc) bile önceden haber vermeden,bu telgrafı 'basına açıkladı. Özellikle Hindistan işlerinden sorumlu olan İngiliz siyaset adamları, işte Hindistan'daki devrimi ancak böyle tüm dünya kamuoyu önünde açıkça Müslümanların taleplerini destekleyip Hintli Müslümanları tarafsızlaştırarak geciktirebileceklerini sanıyorlardı.
LLoyd George, Bakan Montagu'nün kendisine oynadığı bu oyuna çok öfkelendi. Montagu hemen kovulduama bu, yarayı sarmadı. Şimdi Poincare, Paris'deLord Curzon'un karşısına oturduğunda. İngilizin omuzundaki yükü çok iyi biliyor. Lord Türk taleplerine karşı çıkarsa, konferans salonuna Hindistan'ın gölgesi düşecektir. Kapitalist diplomatlar, yeşil örtülü masa etrafında görüşüp yeni yeni anlaşmalar üretiyorlar;ama Doğunun ezilen halklarının Hindistan'dan Mısır'a, Suriye'den Mezopotamya'ya yükselen ayaklanması,bu cicili bicili anlaşmaları paramparça edecektir.
İnternationale Presse - Korrespolllleuz,
23 Mart 1922, Sayı : 34, s. 272 - 273