Header Ads

Header ADS

Ayaklanma Yolunda

Jack T. Murphy - Stalin

Sekizinci Bölüm - Ayaklanma Yolunda

Yükselen sulara kapılan insanların işleri de yükselir.... SHAKESPEARE 

DEVRİM büyüyüp gelişen bir şeydir. Ayaklanma, planlanıp örgütlenen bir şeydir. Bir sosyalist ayaklanmayı yönetme sanatı, ayaklanmayı büyüyen bir işçi devrimiyle birleştir­mekte ve iktidan doğru anda ele geçirmektedir. "Doğru an" ise, devrimin en önemli güçlerinin devrimci partiyi destek­ledikleri ve düşmanın zayıf ve kararsız olduğu andır.

1917 Şubat Devrimi ayaklanmasız bir devrimdi. Yı­ğınlar harekete geçti. Çarlık çöktü. Duma'nın Geçici Hükü­meti, egemen sınıfların, Sovyetleri kurmakta olan işçilerin, köylülerin ve askerlerin devrimci baskısına karşılık kur­dukları bir şeydi. Rusya'daki kapitalistlerin iktidarı ele ge­çirdikleri söylenemezde. Aslında iktidarı Çarlıktan bir mi­ras olarak devralmışlardı. Açıkçası, iktidar kapitalistlerin kucağına düşmüş ve onları olayların akışı karşısında şaşkı­na çevirmişti. "İktidara usul usul yaklaştıkları" ve etkileri­nin gittikçe artığıdoğruydu, ama hiçbir zaman iktidarı ele geçirmeyi planlamamışlardı. Gerçekten de, iktidarın kul­lamlması için o kadar hazırlıksızdılar ki, onu ele geçirdik­lerinde ne yapacaklarını bilemediler. Çarlığın ölüsünü kal­dırmak zorunda kaldılar, oysa o kadar geç bir vakitte bile Çarlığın bir meşrutî krallık biçiminde dirilmesini çok daha yeğ tutarlardı.

Bu arada her şey olağanüstüydü! Zorbalıktan ilk kur­tuluşun ve eski hükümet ve yönetim cihazının çöküşünün mutlu günleri herkesi etkisi altına almıştı. Subaylarla erler, işverenlerle işçiler açıkça kucaklaşıyorlar ve sanki 1789 tüm görkemiyle tekrarlanıyormuşçasına hep birlikte Marseillaise'i söylüyorlardı. Düşüncenin yerini derin bir coşku almış ve sanki bir süre herkes yüreğiyle düşünür olmuştu. Söylevcilere gün doğmuş, duygular zincirini koparmıştı. Ne var ki, devrim hiçbir zaman olduğu gibi durmaz. Devranılan mirasların yükümlülükleri vardır ve sıradan ki­şiler bile bir şeyler yapmak zorundadır. Hükümetin ipleri özellikle devrim dönemlerinde kararsız ellere geçtiğinde, bütün farklı düşünce ve çıkar hareketlerinin alabildiğine meydana çıktıkları ve mücadeleyi daha da ilerletmek için hemen örgütler içerisinde yerlerini bulmaya başladıkları bir gerçektir.

17 Mart 1917'den 7 Kasım 1917'ye kadarki dönem, muzaffer bir kapitalist devrimden çok, uzun bir devrimci durum olarak tanımlanabilir. Bu sekiz ay içerisinde Du­ma'nın Geçici Hükümeti bir kez olsun kararlı ya da yapıcı bir tutum içine giremedi. Devrime önderlik etmemişti ve et­meye de istekli değildi. Aslında sanki hiç devrim olmamış gibi işleri sürdürmeyi yeğ tutardı. Sosyal güçler bir ileri bir geri savrulup en sonunda sınıf çıkarları çevresinde kesin biçimlerini alırlarken, Geçici Hükümetin önde gelenleri de bir takım görevleri körü körüne alıp bırakıyorlardı. Ancak kendi özel çıkarlarını savunmak durumunda kaldıktan ya da devraldıklan yükümlülükleri yerine getirmeye zorlan­dıkları zaman kararlı bir tavır takınıyorlardı.

Geçici Hükümetin gerek biçimini, gerek üyelerini dur­madan değiştirdiği 197 günden altmışbeşi hükümet buhranıyla geçti. Geçici Hükümetin kuruluşu sırasında, Grandük Mihayl başbakan olmayı reddederek üyeleri şaşkınlığa uğ­ratmış ve o zamana dek kalabalıklar karşısında "Rusya Ana" lafını dilinden düşürmeyen ve kendisini yeni hükü­metin meşru başbakanı olarak gören Duma Başkanı Rodzianko kendisi es geçilip de Kadet Partisi görevi Prens Lvov'a verdiğinde yazgısına razı olmak zorunda kalmıştı. Yığınlar onların politikalarına karşı seslerini yükselttiklerinde, dı­şişleri Bakanı Milyukov ve Savaş Bakanı Gutşkov istifa et­meye zorlandılar ve daha henüz arka plana çekilmişlerdi ki, Lvov da yerini Kerenski'ye bırakmak zorunda kaldı. Bi­rinci Geçici Hükümetin yerini ikincisi, ikincisinin yerini de üçüncüsü aldı. Kerenski bile birbirini izleyen çeşitli kombi­nezonlar sayesinde yerini koruduğu halde, olayların dalga­ları üzerinde oradan oraya sürüklenen bir mantar parçasın­dan başka bir şey değildi ve en sonunda 7 Kasımdaki dev devrim dalgası onu ebediyen süpürüp götürdü.

Geçici Hükümetin liberal bir biçimde davranması as­lında başka türlüsünü akıl edemeyişindendi; hem zaten bu da yalnızca devrimin başlangıcında istibdadın yıkılışı kar­şısındaki özgürlük duygusunu ve halkın ruhsal durumunu yansıttığı sıralardaydı. Daha soma bakanlann bileşiminin değişmesi kendi acıklı sonuçlarını yanısıra getirdi. Birinci Geçici Hükümet on kapitalist bakan ve bir Sosyalist-Devrimciden (Kerenski) oluşuyordu. Bu, esas olarak Oktobristlerin ve Kaderlerin bir hükümetiydi. Mayıs başlannda, Mil­yukov ve Gutşkov'un istifaya zorlanmalasından sonra hü­kümete daha fazla Sosyalit-Devrimci girdi. Kerenski Savaş Bakanı, Çernov Tarım Bakanı, Pereversev Adalet Bakanı, Pesçehonov Gıda Bakanı, Bir Menşevik olan Skobolev Ça­lışma Bakanı ve bir başka Menşevik olan Çeretelli de Posta ve Telgraf Bakanı oldular. Çoğunluk hâlâ kapitalistlerdey­di. Hükümet on kapitalistle altı emekçinin bir koalisyonuy­du, o sıralar sahnede her türden kongreler belirdi; Kadetlerin Kongresi, Ticaret ve Sanayi Kongresi, Subaylar Kong­resi. Koalisyon hükümeti bayrağı altında sınıf gruplaşması süreci gelişirken, eski Devlet Duması yaşam belirtileri gös­terdi ve hattâ Çarlık görevlilerinin eski Devlet Konseyi top­landı. Birinci Koalisyon Hükümeti, Temmuz Saldırısı ola­rak bilinen askeri faaliyetlerin yenilenmesinden sorumluy­du. Bu, Birinci koalisyonun sonu oldu; on kapitalist ba­kan istifa ettiler ve hükümeti Sosyalist-Devrimcilerle Menşeviklere bıraktılar. Durum kendileri için güçleştikçe, kapi­talistler, "görünüşü kurtarmak" için işçi hareketine gittikçe daha bağımlı hale geliyorlardı.

Lenin'e karşı girişilen ve onu bir "Alman casusu" ol­makla suçlayan iftira kampanyasından ve başkentteki savaş aleyhtarı gösterilere karşı girişilen şiddetli baskılardan da bu Birinci Koalisyon kalıntısı sorumluydu. Bu iftira kam­panyası tamamlandıktan sonra, Ağustosta üçüncü bir koa­lisyon hükümeti kuruldu {Birinci Koalisyon Hükümetinin kalıntısı, ikinci Koalisyon Hükümeti olarak kabul ediliyor­du). Bu hükümetin Başbakanı ve Savaş Bakanı Kerenski'ydi; çoğunluk, Sosyatist-Devrimciler ve Menşeviklerdeydi; Kadet Partisinden de bir miktar bakan vardı. Üçüncü Koalisyon, Çalışma bakanlarının Sovyetlerdenbağımsız ol­maları koşuluyla kurulmuştu.

Böylece kendisini Sovyetlerden iyice koparan Geçici Hükümet, onları eninde sonunda yok etmek üzere Sovyet­lere karşı harekete geçmeye hazırlandı. Geçici Hükümet, bu amacım gerçekleştirmek için daha geniş bir "demokra­tik" temel sağlamak üzere, Sovyetler Kongresinin Yürütme Komitesiyle birlikte, seçilmiş organlardan bir Devlet Konfe­ransı topladı. Temsilcilerin büyük çoğunluğu generaller­den, kapitalistlerden ve onların yandaşlarından oluşuyordu ve konferans, General Kornilov'a gerek Kerenski rejimi­ni, gerek Sovyetleri ortadan kaldıracak bir askerî diktatör­lük kurmak üzere güçlerini toplama fırsatı verdi. Bolşevik­lerin denetiminde olan Leningrad ve Kronstadt Sovyetleri, Kornilov'un planını boşa çıkardılar. Bunun üzerine, Geçici Hükümet, bir Devlet Konferansı yerine bir "Demokratik Konferans" sahneledi; ama ancak, Kerenski, Kornilov'unkini örnek aldığı ve aynı amacı güttüğü kendi yönetimini kurma çabasına koyulduktan sonra. Ne var ki, Kerenski ve beş "yöneticisi" işlerini daha yoluna koyamadan tüm ülke­de büyük bir sola kayma meydana geldi ve sonuç olarak or­taya "bitik" bir Demokratik Konferans çıktı. Koalisyonun önde gelen on sözcüsü dinleyiciler karşısında hiçbir işe yaramayan söylevler verdiler; konferans salonunun dışındaki hareket kürsüden verilen söylevlerle durdurulamazdı.

Bu Demokratik Konferansın yapıldığı sırada Lenin şunları yazıyordu:

Bir devrim sırasında, milyonlarca ve onmilyonlarca insan bir hafta­da, sıradan durgun yaşamlarında bir yılda öğrendiğinden daha çok şey öğrenir. Çünkü insanların yaşamındaki şiddetli bir buhran sı­rasında, çeşitli halk sınıflarının hangi hedeflere yöneldikleri, hangi güçlere' egemen oldukları ve eylemde hangi yöntemlere başvur­dukları özellikle belirgin hale gelir.

Halkın milyonlarcasının güçlü hareketi karşısında Ge­çici Hükümet kavrayamadığı ve kavrasa bile üstesinden ge­lemeyeceği üç nedenden ötürü çaresizdi. Çarlığın çöküşüy­le birlikte Çarlık yönetimi de yıkılıp gittiğinden, devrimin ortasında Geçici Hükümetin elinde yeni bir yönetim yarata­cak bir araç kalmamıştı. Milyonlarca işçinin, köylünün ve askerin işleri kimin çekip çevireceğini belirleyecekleri yep­yeni iktidar organları kurdukları bir sırada. Geçici Hükü­met yeni bir polis gücünü, yeni bir meşru düzeni ve toplum için yeni bir üstyapıyı nereden var edebilirdi ki? Hükümet, yeni bir devlet cihazı yaratabilmek için sosyal barış istiyor­du; gelgelelim, sosyal barış sosyal devrimde pek rastlanılan bir şey değildi.

Daha temel bir gerçek de, devrimin, Çarlık toplumu­nun karışık kapitalist ve feodal ekonomisinin savaşın eko­nomik istemlerini asla karşılayamamasından kaynaklanmasıydı. Savaşın ekonomik istemleri, Rusya ekonomisinin, büyük bir modern sanayi toplumu kadar üretken olmasını gerektiriyordu. Kapitalistlerin, karşılarına çıkan istemleri kendi üretimi örgütleme yöntemleriyle karşılayamayacak­ları anlaşılmıştı ve her geçen gün bir kez daha anlaşılıyor­du. Ordu araç, gereç ve erzak yokluğundan her geçen gün dağılıyordu. Mallarının karşılığını alamadıkları için köylü­ler besin maddelerini yığıp gizliyorlardı. Yiyecek bulmak gittikçe güçleştiğinden, sanayi alanındaki işçiler çalışmayı bırakıyorlardı. Böylece üretim sürecinde bir buhran doğu­yordu ve bu buhran Geçici hükümetin denetim altına alma gücünün çok ötesindeydi, çünkü Geçici hükümet kendin­den öncekilerden farklı herhangi bir üretim yöntemi getire­cek durumda değildi. Ve ekonomik durum her geçen gün yıkıma sürükleniyordu.

Yalnızca bu kadarı bile, Geçici Hükümetin iktidarsız­lığını kanıtlamaya yeterliydi. Üstelik bir de, dış politikası­nın utancı vardı; Geçici Hükümetin Çarlıktan kendi isteğiy­le devraldığı bu dış politika mirası, gizli antlaşmalar ve Müttefik devletlere verilen sözler yüzünden onu savaşı sür­dürmek zorunda bırakmıştı. Ekonomik buhranı hesaba katmaksızın 1917 Temmuzunda bir saldırıya kalkışması onun için yıkım oldu. Hem sosyal huzursuzluğu her yön­den artırdı, hem de cephede erzak kıtlığı yaratarak ordu içindeki maneviyat bozukluğunu ve hoşnutsuzluğu şiddet­lendirdi. Sözün kısası, daha kurulduğu ilk andan devrim tarafından süpürülüp atıldığı son ana dek geçen 197 boş gün boyunca Geçici Hükümet yakasını yıkımdan kurtara­madı. Hükümet üyeleri böyle bir sonucu akıllarından bile geçirmemişlerdi, çünkü bunu önceden görememişlerdi.

Bolşevizmi eleştirenler ne derlerse desinler, kabul edilmelidir ki, Bolşevikler böyle bir durumun yalnızca olası olduğunu görmekle kalmamışlar, aynı zamanda böyle bir durumun olasıdan da öte pek mümkün, hatta kesin olduğuna dayanan bir politika izlemişlerdir. Marksizmi pratiğin sınavından geçirmişler ve Lenin'in önderliğinde marksizmin güvenilir olduğunu kanıtlamışlardır. Bolşevik safların­da buhranlar olduğu, hatta devrimin ilk günlerinde Lenin dışında hemen bütün parti önderlerinin durumu kavrayışlarında yanıldıkları olağanüstü bir buhranın doğduğu doğ­rudur. Lenin Nisan başlarında arkadaşlarının yanına koş­muş ve kendi eseri olan partiyi yeniden doğru yola sokmuş­tur.

Lenin, Petrogradlı ve Moskovalı Bolşevikleri ve Mer­kez Komitesinin çoğunluğunu, yaptığı konuşmalar ve yaz­dığı yazılarla iki haftada kendi görüşüne kazanmıştı. Mayı­sın yedisinden onikisine dek Bolşevik Partisinin Tüm Rus­ya Kongresi yapıldı. Kongreye, örgütün tüm ülkedeki 80.000 üyesini temsil eden 151 delege katıldı. Lenin, "Ni­san Tezleri"nin mücadelesini verdi. Kamenev ve Rikov mu­halefetin başını çekiyorlardı. Sonunda Lenin kazandı ve "Nisan Tezleri" partinin yol gösterici politikası, yani parti çizgisi olarak kabul edildi.

Bolşevik güçlerin yeniden toparlanıp birleştiği bu günler, Stalin'in yaşamında yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Bu kongre, Lenin'le Stalin arasındaki yakın ilişkilerin yeniden kurulduğuna tanık oldu. Stalin’in Sibirya’dan (sürgünden) döndükten sonra, devrimin yeni gelişmelerinin niteliğini tam olarak değerlendirememiş ve yeni gelişmeleri Lenin’in gördüğü gibi, görememiş olması, kendisine karşı yöneltilmedi. Stalin yeniden Parti Merkez Komitesine ve ilk kez orada kurulan Merkez komitesi Politik Bürosuna seçildi. O gün bu gündür bu en güçlü organın bir üyesidir. Merkez Komitesi toplantıları dışındaki zamanlarda partinin bütün faaliyetlerine ilişkin politik yönetim ve yetki Politik Büronun elindedir. Merkez Komitesi üç sekreterin elindeydi ve bunlardan biride, aynı zamanda parti gazetesi Pravda’nın yöneticilerinden biri olan Stalin’di.

Sanırım, Bolşevik partisinin tarihindeki daha bu aşamada, başka hiçbir üyenin yürütme ve yönetimde bu kadar büyük sorumluluğu üstlenmediğini söylemek yanlış olmaz. Tabi Lenin, herkesçe kabul edilen politik önderdi ve başkanlık görevini yerine getiriyordu. Stalin’de onun kurmay başkanıydı ve ayaklanma yaklaştıkça, ayaklanmayı hazırlayan örgütlerin kurmay heyetlerinde görülecekti.

Partinin bu Merkezi grubunda olağanüstü uygulama yeteneğine sahip iki kişi daha vardı: Sverdlov ve Gerjinski. Bu ikisi ve Lenin ve Stalin’le birlikte eşsiz bir birleşim meydana getirdiler ve devrimi en çetin yıllarında başarıyla yürüttüler. Bu dörtlünün birincisi, gücünün doruğunda “devrim dahisi” Lenin kırkyedi yaşındaydı, bedence sağlamdı, bitmez tükenmez bir enerjiye sahipti ve müthiş bir önderdi. Henüz kırkına varmamış olan Sverdlov, ince uzun, kara saçlı ve gözlüklüydü: Tok bir sesi vardı ve Uralların eteklerindeki kasabalarda bir Bolşevik önder olarak ün salmış müthiş bir örgütleyiciydi. Partinin kurucu üyelerinden ve ilk yürütme Komitesi üyelerinden biri olan Sverdlov, 1913’te Stalin’le aynı yere sürgün edilmişti. Bir Polonyalı olan Feliks Gerjinski, Polonya sosyal-demokrat partisini kurmuş ve Lenin’in etkisiyle Bolşevik olmuştu. Uzun boylu ve sağlam yapılıydı; sonraları kendisiyle tanıştığımda başını ve yüzünü klasik tablolardaki Nasır Adam’a (İsa’ya) benzetmiştim. Aydındı, Litvanya da yaşayan Polonya’lı bir toprak ağasının oğluydu. Ama onun asıl okulu hapishane olmuştu. Devrim sırasında kırkbeş yaşındaydı. İlerde “kızıl terörün” ilk örgütleyicisi olacaktı. Bu hoşlandığı bir iş değildi, ama yaptığı her işte görülen bir tutarlılık ve yetkinlikle yerine getirdiği bir görevdi. Yetenekli olduğu ölçüde, inançlıydı da. Ve eğer devrim zafere ulaştıktan sonra alacağı görevi seçme olanağı bulunsaydı Eğitim Bakanı ya da komiseri olur ve bu görevde hiç kuşkusuz parlak bir başarı gösterirdi.

“Büyük saldırı” için girişilen bu hazırlık döneminde, Stalin, otuzsekizinde, sağlam ve mücadeleye hazırdı. Herzaman serinkanlı ve dirayetliydi;insanları değerlendirmede sağlam yeteneği vardı, onları nasıl örgütleyeceğini ve onlara nasıl sorumluluk vereceğini biliyordu. Stalin ve öteki önder arkadaşları çalışmalarında yorulmak nedir bilmiyorlar ve kendilerini bütünüyle çalışmaya veriyorlardı. Bazı tarih yazarları, devrime önderlik etmenin yalnızca söylevler vermek ve yazılar yazmaktan ibaret izlenimini uyandırırlar. Ama birilerininde toplantıları ve konuşmacıları örgütlemesi, onların şu ya da bu yere gidişlerini düzenlemesi, her kesimde ekip çalışmasını kurması, devrim partisini inşa etmesi, parti üyelerini eğitmesi ve onları fabrikalara ve atelyelere, Sovyetlere, Kara ve Deniz Kuvvetlerine, ulaştırma hizmelerine ve çalışan yığınların büyük dönüşümde belirleyici bir rol oynayacakları bütün kesimlere yayması gerekmektedir. Bu çalışmalar yalnızca Petrograd ve Moskova’da yapılmıyordu. 80.000 Bolşevik, Rusya’nın büyük bir alanına dağılmışlardı. Sekiz ay içinde sayıları 300.000’ e yükselecekler ve onlarda milyonlara önderlik edeceklerdi.

Yalnızca bu rakamlar bile üstlenilen görevin büyüklüğünü kanıtlamaya yeterlidir. Çünkü partiye kaydolma, Bolşevik programını benimseyenlerin adlarını kaydetmekten ibaret bir işlem değildi. Bir çalışma içinde örgütlenmeleri gerekiyordu. Onlar, kollektif önderliğin malzemesiydiler. Mekez Komitesinin üç sekreteri, Karargahtan Rusya’daki en uzak Bolşevik gruplarına dek partinin her faaliyetinin iplerini ellerinde tutuyorlardı. Gece gündüz eylem içindeydiler. Ancak aşırı yorgunluktan bitkin düştükleri zaman uyuyorlardı.

Stalin Petrograd’da kaldığı zamanın büyük bir kısmını Gürcistan’daki eski dostları olan Alleluyev’lerin evinde geçirdi. Tabi bu, vakti olduğu zaman uyuyabileceği bir yeri var demekti. Ama gecesi gündüzü, Komite toplantılarında ve yolculuklarda, yazı kurulu toplantılarında, broşür ve dergilerin yayınlanmasını düzenlemekle, yazılar yazmakla, mahalli örgütleyiciler, komiteler ve gruplarla toplantılar yapmakla, konferanslara katılmakla, Merkez Komitesi ve Politik Büro toplantıları düzenlemekle, gösteriler hazırlamakla, fabrika ve sovyet toplantılarına katılmakla ve aynı zamanda işçilerin silahlanmasını örgütlemekle geçiyordu. Onların yakınında bulunmamış ve faaliyetlerinin tamamına tanık olmamış birisi, Bolşevik önderlerin ne kadar yoğun bir çalışma içinde olduklarını ve kendilerini o çalışmaya nasıl bütünüyle verdiklerini tahmin edemez.

Stalin’i Merkez Komitesine seçen ve partinin yeni politikasını açıklığa kavuşturan kongre, Ekim devriminden önce Bolşevik partisinin Rusya’daki ilk ve son legal konferansıydı. Kongre toplandığı sırada bile, devrimin gelişmesinde yeni bir önemli aşamaya ulaşılmıştı. Milyukov ve Gutkşkov, Petrograd’daki büyük 1 Mayıs gösterilerini bahane ederek, geçici hükümetin Çarın savaş hedeflerine bağlılığını ilan ettiler. Bu, özgürlük ve sınıfların kardeşliği mutlu dönemine son verdi. Bunun hemen ardından gelen günlerde yeni türden gösterilere tanık olundu. Askerler ve işçiler hükümetin savaş politikasını redetmek üzere sokaklara döküldüler. Barış görüşmeleri yapılacağı yolundaki umutlar yıkılmıştı; öfkeliydiler. Protestolarda bulunmak üzere kışlalardan ve fabrikalardan Tauridier Sarayına yürüdüler. Orta sınıflar, Subaylar ve eşraf ise hükümeti destekleyen Kadet partisinin önderliğinde Nevski Bulvarından aşağı yürüyüşe geçtiler. Lenin, hükümetin ve bu gösterilerin ortaya koyduğundan daha açık kanıtlar bulamazdı.

Hala büyük ölçüde sosyalist-devrimci ve Menşevik delegelerinden oluşan sovyetler, Milyukov ve Gutşkov’u istifaya zorladı. Ama bunun nedeni, onların savaş yanlısı ve Menşeviklerle müttefiklerinin de savaş aleyhtarı olması değildi. (Çünkü bunlarda savaş yanlısıydılar) Asıl neden, Menşeviklerle müttefiklerinin, yapılan konuşmaların açık emperyalist niteliğine karşı olmalarıydı. Gutşkov’un görevinden alınması üzerine, Kerenski savaş Bakanı oldu. Ve bakan olur olmazda, cephe gerisindeki koşulları, erzak durumunu ve Rusya sanayisinin Orduya savaş malzemesi sağlayıp sağlayamayacağını hesaba katmaksızın Temmuz saldırısı için o uğursuz hazırlıklara girişti. İzlediği politika kendinden öncekilerin aynısıydı. Başkentte yeniden protesto mitingleri ve gösteriler başladı ve, “Kahrolsun on kapitalist Bakan! Bütün iktidar işçi, asker ve köylü delegelerin sovyetlerine! Ekmek! Barış! Özgürlük! Haykırışları her yanı kapladı.

Binlerce insanın ellerinde bu sloganları taşıyan pankartlarla Tauridier Sarayına yürümesi, Bolşeviklerin yığınların duygularını birleştirdiklerini ve bir amaca yönelttiklerini açıkca kanıtlıyordu. Ama gene de 1 Temmuz da saldırı başladı. Ama saldırı çabucak yıkımla sonuçlanınca, yeniden yığın gösterileri ve başkaldırılar patlak verdi. On kapitalist Bakan bu kez istifa ettiler. Ve 15 Temmuz da askerlerin ve işçilerin silahlı gösterilerinin bastırılması sorumluluğunu olduğu gibi Sosyalist-Devrimcilere ve Menşeviklere bıraktılar. Kurnazca bir manevraydı bu! Belki de biraz fazla kurnazca.

Bu durum, Bolşevik önderliği daha önce hiç karşılaşmadığı bir sınavla yüzyüze getirdi. Petrogradlı askerler ve işçiler özellikle öfkeli ve militandılar. Ellerinde hala epeyce askeri güçleri bulunan Kadetler ve subaylar, hükümetin gösterileri bastırmasını bekliyorlardı. Tabi aynı zamanda Bolşeviklerin ayaklanma çağrısında bulunmalarınıda bekliyorlardı. Hükümet hala sovyetlerin yürütme komitesine bağlıydı ve hükümeti oluşturan partiler sovyetlerde hala çoğunluktaydılar. Eğer Bolşevikler iktidarı elegeçirmek için bu anı seçselerdi, yığınların geçici hükümete karşı olduğu kadar, sovyetlere karşı da savaşa sokmuş olacaklardı. Böyle bir davranış da tam Kadetlerin ve subayların beklediği şeydi. İşçilerle askerlerin kendi aralarında bir iç savaşa tutuşmalarını bekliyorlardı. O zaman “kurşun yağdırarak” işe karışacaklar ve askeri bir diktatörlükle düzeni sağlayacaklardı. Böylece Sosyalist-Devrimciler ve Menşevikler karşı devrimi başlatacak, militaristlerle Kadetler de onu tamamlamak kalacaktı.

Yarım milyon kadar silahlı asker, denizci ve işçi Petrog sokaklarına döküldü, Stalin 16 Temmuz gününü şöyle anlatıyor:

(...) Bolşevikler belediye srounlarının tartışıldığı bir kent konferansındaydılar. Konfrerans, bir mitralyöz gelen bir asker tarafından kesildi; asker işçilerin ve askerlerin ayaklanmaya karar verdiklerini, alaylara ve fabrikalara delgeler göndermeye koyulduklarını bildiriyordu. Merkez komitesi saat dörtte Lenin’in başkanlığında, Bolşeviklerin izleyeceği yolu saptamak üzere toplandı. Eyleme geçilmesine karşı çıkılması kararlaştırıldı. Bana, kararı sovyetlerin Yürütme Komitesi toplantısına iletme görevi verildi. Onlara bütün durumu anlattım ve gerekli önlemleri almalarını önerdim. Saat beşte kent konfransı da aynı doğrultuda bir karar aldı. Konferansa katılanların hepsi yığınların ayaklanmasını durdurmak üzere kendi bölgelerine ve fabrikalarına gittiler. Saat yedi de parti karargahının dışında, “Tüm İktidar Sovyetlere” pankartlar taşıyan iki alay belirdi. İki yoldaşımız, askerleri kışlalarına dönmeye ikna etmek için dışarı çıktılar. Ne var ki, “kahrolsun” haykırışlarıyla karşılandılar. Daha önce böyle bir şey görülmüş değildi. Bu kez de, “Tüm İktidar Sovyetlere” haykırışlarıyla bir işçi topluluğı belirdi.”

Durum gerçekten de vahimdi. Yığınlar kendilerini hazır hissediyorlar ve kendilerini hazırlamış olan partiden saldırıda kendilerine önderlik etmesini istiyorlardı. Müthiş bir önderlik sınavıydı bu! Lenin ve arkadaşları, eğer gösterilerin başına geçip de saldırıya önderlik etmezlerse, hiç değilse bir süre için yığınların güvenini yitireceklerini biliyorlardı. Üstelik bu süre çok değerliydi, çünkü güçsüz oldukları anda, hükümetin baskı önlemleri tüm ağırlığıyla üzerlerine yüklenecekti. Ama henüz Moskova ve Petrograd Sovyetlerinde çoğunluğa sahşp olmadıklarını ve köylülerin hala Soyalist-Devrimcilerle Menşeviklerin etkisi altında bulunduğunuda biliyorlardı. Sovyet Yürütme Komitesiyle görüşen ve “biz sovyetlere karşı ayaklanmıyoruz” açık açık belirten Stalin olmuştu. Başkaldırıcı askerleri mevzilerini bırakmaları için Peter ve Paul Kalesine gönderilen Stalin’di. Böylelikle Bolşevikler, yaygın ve kendiliğinden bir ayaklanmayı, barışçı gösterilere dönüştürmeyi başardılar. Ama tüm çabalarına karşın, bazı sokak çarpışmalarını önleyemediler. Artık saldırı sırasının kendisinde olduğuna kara veren hükümet sıkıyönetim ilan etti. 19 Temmuz da Bolşeviklere ve gösteri yürüyüşlerine katılan işçi ve askerkerlere karşı saldırıya geçti. Bütün olup bitenlerden Bolşevikler sorumlu tutuluyorlar ve ayaklanmaya kalkışmakla suçlanıyorlardı. İşte daha önce de sözünü ettiğimiz, Lenin’e karşı o “Alman casusu” kampanyası o zaman başlatıldı. Parti karargahı darmaduman edildi. Pravda’nın yazı odaları basıldı ve gazete kapatıldı. Baskı makinaları parçalandı. Önderler toplu olarak tutuklandı ve tüm Petrograd Lenin’in peşine düştü.

22 Temmuz akşamı, kalabalık Petrog bulvarında, Finlandiya’ya kalkan trenlerin bulunduğu istasyona doğru dört adam yürüyordu. Lenin, Stalin, Zinovyev ve Alleluyev. Stalin’le Alleluyev, Lenin ve Zinovyev’in, onları Petrog dışlarındaki ormanlarda önceden ayarlanmış gizli bir yere götürecek trene binmelerini sağlayacaklardı. Çünkü Parti Merkez Komitesi, Lenin’in, ya da Zinovyev’in kesinlikle hükümet kuvvetlerinin eline düşmemesini kararlaştırmıştı. Onları Alman yanlısı olmakla suçlayan kudurganca kampanya öylesine şiddetliydi ki, eğer yakalansalardı daha hapishaneye götürülmeden linç edilebilirlerdi. Mart ayındaki devrimci ayaklanmalara herkesten önce katılmış olan Volinski Alayı öylesine öfkelenmişti ki, onların yakalanması görevini kendisine verilmesini istemişti.

Böylece Bolşevik partisi yönetiminin tüm sorumluluğu bir kez daha Sverdlov ve Cerjinski’nin yardımcılığında Stalin’in omuzlarına yüklendi. Parti karargahı yıkıntı halindeydi. Yeni bir karargah bulunmalıydı. Yeni bir gazete ve yeni bir basımevi kurulmalıydı. Gerici dalga geri püskürtülmeli ve parti güçlendirilmeliydi... Yeni karargah da bulundu, yeni bir basımevi de sağlandı. Pravda başka bir adla yeniden yayınlandı.

O sıralarda Mezrayonitsi diye bilinen küçük yandaş grubuyla Troçki henüz Bolşeviklere katılmamıştı. Petrograd’a , partinin “Nisan buhranı”nda ve yeni politikanın sağlam bir biçimde yerleştirilmesinden sonra varan bu grup, Lenin’in fikriyle aynı kanıda olduğunu ilan etti. Petrograd Sovyetinin toplantılarında, Troçki, Bolşevikleri kuvvetle destekledi. Ama geçiçi hükümet Bolşeviklere saldırdığında Troçki yalnız kaldı. Bunun üzerine bir kez daha Lenin’in politikasını desteklediğini açıkladı ve kendisini tutuklamalarını istedi. Tutuklandı ve hapse atıldı. Gerçi bu olay ona kamuoyunda ün sağlamış ve yığınlar arasındaki ününü ve saygınlığını arttırmıştı. Ama yığınlara önderlik sağladığı ya da Bolşevik güçlerin yeniden toparlanması ve Geçici hükümetin ezici vuruşlarına karşın örgütlenmenin geliştirilmesi gibi çetin bir görevin yerine getirilmesinde herhangi bir biçimde yardımcı olduğu söylenemezdi.

Hiç kuşkusuz Troçki, Bolşevik Partisinin önderliğinde önemli bir rol oynayacak ve her üyenin inandığı Partinin büyük tarihi görevinin gerçekleştirilmesinde yerini alacaktı, ama henüz değil. O günlerde Stalin, Lenin’in tartışılmaz yardımcısıydı. Artık Stalin’in Partiyi illegalite koşullarında inşa etmedeki eşsiz deneyiminden sonuna dek yararlanması gereken günler gelmişti. Kürsülerden parlak söylevler veren bir söylevci olmayışı son derece işe yaradı. Çünkü düşmanlarının onun gücünü küçümsemesine ve ona daha büyük bir hareket özgürlüğü sağladı.

Eğer Lenin’in yardımcısına olan güveni ya da Stalin’in Bolsevik Partisi saflarındaki saygınlığı konusunda herhangi bir kuşku varsa, onun hükümet saldırısı ve birçok tutuklanmanın üzerinden bir ay geçmeden toplanan Tüm Rusya Parti Konferansında oynadığı rol bu kuşkuyu tamamen ortadan kaldıracak ölçüdedir. Merkez Komitesinin üç sekreteri tarafından hazırlanmıştı ve Stalin ele alınan temel sorunların baş raportörüydü.

Hükümetin ezici saldırısı başlamadan önce, partinin üye sayısı, 240.000’e yükselmişti. Yirmidokuzu Rusça, onikisi öteki dillerde olmak üzere, kırkbir yayın organı çıkıyordu. Partiye karşı girişilen kudurganca saldırı doruğunda olduğu halde, konferansa (26 Temmuzdan 3 Ağustosa dek) 157 delege katıldı. Konferansın gizli olarak yapılmak zorunda kalınışı, sınıflar arası ilişkilerin gerginliğini gösterir. Görünüşe bakılırsa, eski düzenin egemen güçleri kendilerini yeniden etkili bir biçimde kabul ettirmek üzereydiler. 17 Marttan beri kendilerine hiç bu kadar güvenli olmamışlardı. Geçici hükümet sovyetlerin etkisinden kurtarılmıştı. Şimdi artık Sosyalist- Devrimcilerle Menşevikler Geçici hükümet aracılığıyla Bolsevikleri bastırıyorlar ve sovyetlerin belini büküyorlardı; Petragrad askeri kuvvetlerinin komutanı General Kornilov’un yönetimindeki askeri önderler açık bir askeri diktatörlük kurmaya hazırlanıyorlardı. Gelgelelim, Bolşeviklerin konferansı yapılacak işlerden caymak için değil, iktidara giden yoldan ilerlemeyi sürdürmek için toplanmıştı. Gerçekten de, bu konferansın son toplantısı yapılalı daha ondört hafta olmamıştı ki, Bolşevik Partisi, Geçici hükümeti bir yana fırlattı ve Sovyetler cumhuriyetini kurdu.

Konferansın başkanlığını yapan Stalin, Partinin 10 Temmuzda Pravda’nın yerine İşçi ve Asker adlı yeni bir gazete çıkarmayı başardığını açıkladı. Bolşevikler Geçici hükümetin eylemlerini onun gücünün ve kendine güveninin bir kanıtı olarak görmüyorlardı. Tam tersine, Stalin, Partinin ve Rusya işçilerinin önünde durumu şu sözlerle özetliyordu: “Geriye tek bir şey, yani Geçici hükümeti yıkarak, iktidarı zor yoluyla elegeçirmek kalıyor. Ve iktidarı zor yoluyla, ancak yoksul köylülerle ittifak halinde proletarya ele geçirebilir.”

Bu sonuç, devimin önündeki temel sorunlardan hiçbirinin hükümet tarafından haledilelemediği bilgisine dayanılarak çıkarılmıştı. Yiyecek durumu her geçen gün kötüleşiyordu. Kara ve Deniz kuvvetlerinden olanaksız şeyler isteniyordu. Ve yığınlar, Bolşeviklerin önderliği altında toplanıyorlardı.
Blogger tarafından desteklenmektedir.