Header Ads

Header ADS

UZLAŞMACILARIN YA DA ERDEMLİLERİN YENİ FRAKSİYONU ÜZERİNE

Gericilik Yılları

Teknik Yurtdışı Komisyonu’nun “Enformasyon Bülteni” (No. 1, 11 Ağustos 1911) ve neredeyse aynı zamanda keza Paris’te yayınlanan “Bir Grup Parti Bolşeviği” imzalı “Tüm RSDİP Üyelerine” bildirisi, “resmi Bolşevizm”e karşı ya da başka bir ifadeye göre “Lenin Bolşevikleri”ne karşı içerik itibariyle aynı beyanı içermektedirler. Bu yayınlar çok öfkelidir – içerikten çok, öfkeli bağırış ve tumturaklı sözler içermektedirler–, fakat buna rağmen bunların üstünde durulmalıdır, çünkü burada Partimizin en önemli sorunlarına değiniliyor. Birincisi, aynı sorunlar üzerine tam da ben, hem de tüm Bolşevikler adına tam bir buçuk yıl önce yazdığım için (bkz. “Diskussionni Listok” No. 2)* ve ikincisi, “resmi Bolşevizm” adına sorumluluğumun tamamen bilincinde olduğum için, yeni fraksiyonla ilgilenmem bir o kadar doğaldır. “Leninistler” tabiri başarısız bir iğneleme çabasıdır sadece —bununla, burada sadece tek bir kişinin taraftarlarının sözkonusu olduğu söylenmek isteniyor! Gerçekte hepimiz pekâlâ biliyoruz ki, bunlar kesinlikle, Bolşevizmin şu ya da bu yanı üzerine benim şahsi görüşlerimi paylaşan kişiler değildir.

“Parti Bolşevikleri” diye imza atan bildiri yazarları, kendilerine bir de “fraksiyonsuz Bolşevikler” diyorlar ve kendilerine “burada” (yani Paris’te) “oldukça isabetsiz biçimde” uzlaşmacı dendiğini belirtiyorlar. Gerçekte ise, en az 15 aydır, ve hem de sadece Paris’te değil, sadece yurtdışında değil, aynı zamanda tüm Rusya’da da kabul görmüş olan bu tanım, okuyucunun ilerki anlatımlardan kanaat getirebileceği gibi, yeni fraksiyonun politik karakterini doğru yansıtan biricik tabirdir.

Uzlaşmacılık, RSDİP’in 1908’den 1911’e kadarki karşı-devrim yılları döneminde karşı karşıya kaldığı tarihsel görevin bütün özüyle kopmaz biçimde bağlı olan ruh hallerinin, çabaların ve görüşlerin bir toplamıdır. Çeşitli öncüllerden hareketle, bir dizi sosyal-demokrat bu dönemde bu yüzden uzlaşmacılığa “düştü”. Uzlaşmacılığı en tutarlı biçimde, bu akıma teorik bir temel kazandırmaya çalışan neredeyse tek kişi olan Troçki dile getirdi. Bu temel şöyledir: fraksiyonlar ve fraksiyonculuk, entelektüellerin “ham proletarya üzerinde nüfuz” mücadelesiymiş. Proletarya olgunlaşıyormuş ve fraksiyonculuk kendiliğinden yok oluyormuş. Fraksiyonların kaynaşması sürecinin temelinde yatan şey, sınıf ilişkilerindeki değişiklikler, iki ana fraksiyonun temel düşünce silsilesindeki evrim değil, bilakis tüm “entelektüel” fraksiyonları arasındaki anlaşmalara uyma ya da uymama meseleymiş. Zaten Troçki de ısrarla –uzun süredir, kâh Bolşeviklere, kâh Menşeviklere meylederek– tüm ve bütün fraksiyonlar arasında böyle bir anlaşma (ya da uzlaşma) vaaz ediyor.

Karşıt görüş (bkz. “Diskussionni Listok” No. 2 ve 3),* fraksiyonların Rus devriminde sınıflar arasındaki ilişkilerin eseri olduğundan ibarettir. Bolşevikler ve Menşevikler sadece, proletaryanın 1905–1907 yıllarının objektif gerçekliği dolayısıyla karşı karşıya kaldığı sorulara yanıtları formüle ettiler. Bu yüzden, ancak bu fraksiyonların iç evrimi, bu “güçlü”, iyice kök salmalarından dolayı güçlü fraksiyonların, düşüncelerinin objektif gerçekliğin belirli yanlarıyla uyumundan dolayı güçlü fraksiyonların — işte ancak bu fraksiyonların iç evrimi, fraksiyonların gerçekkaynaşmasını, yani Rusya’da proleter, Marksist sosyalizmin gerçekten bütünüyle ortak partisinin yaratılmasını garantileyebilir. Buradan şu pratik sonuç çıkar: ancak bu iki güçlü fraksiyonun çalışma içindeki yakınlaşması –ve bu da ancak sosyal-demokrat olmayan Tasfiyecilik ve Otzovizm akımlarından temizlendikleri ölçüde –, gerçekten Parti'nin çıkarına olan bir politikadır, birliği gerçekten hayata geçiren, kolayca değil, pürüzsüzce değil, asla kaşla göz arasında değil, bilakis “tüm” fraksiyonların kolayca, pürüzsüz, derhal kaynaşması yönündeki yığınla sahtekârca vaatten farklı olarak gerçekten gerçekleştiren bir politikadır.

Bu iki anlayış daha Plenum'dan önce, ben sohbetlerde “fraksiyonların dağıtılması sızlanması değil, iki güçlü fraksiyonun yakınlaşması” şiarını ileri sürdüğümde, taslak halinde ortaya çıkmıştı, ve “Golos Sotsial-Demokrata” bu şiarı Plenum'dan hemen sonra kamuoyuna duyurdu. Bu iki anlayışı doğrudan, kesin ve sistemli olarak Mayıs1910’da, yani bir buçuk yıl önce, hem de “genel” bir Parti kürsüsünden, “Diskussionni Listok”ta (No. 2) ortaya koydum. Eğer kendileriyle bu konular üzerine Kasım 1909’dan beri tartıştığımız “uzlaşmacılar” bu makaleyi yanıtlamak için şimdiye dek bir kez bile olsun zaman bulamadılarsa, genelde bu sorunu bir ölçüde sistematik bir şekilde tahlil etmeyi ve görüşlerini bir ölçüde açık ve birlik içinde ortaya koymaya bir kez olsun çalışmadılarsa, bunun suçu yalnızca ve yalnızca onlara aittir. Özel bir grup adına bildirilerinde fraksiyonel beyanlarını “aleni yanıt” olarak tanımladılar: bir yıldan fazla bir süre kamuoyundan kaçmış olan insanların bu aleni yanıtı, soruna, çoktan ortaya atılmış, çoktan tartışılmış, çoktan ilkesel olarak farklı iki akımda karara bağlanmış olan yanıt gibi bir yanıtdeğildir, bilakis tam bir bulamaçtır, iki uzlaşmaz yanıtın korkunç bir karışımıdır. Bildiri yazarlarının derhal çürütmeden ortaya koydukları tek tez yoktur. Sözümona Bolşeviklerin (gerçekte tutarsız Troçkistlerin) Troçki’nin yanılgılarının yeni bir baskısını yapmadıkları tek tez yoktur.

Gerçekten de, bildirinin temel düşüncesine bakınız.

Yazarları kimdir? Kendileri, “resmi Bolşevizmin örgütsel anlayışını paylaşmayan” Bolşevikler olduklarını iddia ediyorlar. Yani görünürde sadece örgütsel sorunlarda bir “muhalefet”, öyle değil mi? Aşağıdaki cümleyi okuyun:

“… Şimdi tam da örgütsel sorunlar, Partinin inşası ve restorasyonu sorunları, tıpkı bir buçuk yıl önce olduğu gibi ön plana çıkıyor.” Bu düpedüz yanlıştır ve benim bir buçuk yıl önce ortaya çıkardığım Troçki’nin ilkesel yanılgısının ta kendisidir. Plenum'da örgütlenme sorunu ancak, tüm akımların Tasfiyeciliği reddi bir gerçeklik sayıldığı için ve bu ölçüde ana sorun olarak görülebilirdi, çünkü hem “Golos”çular hem de “Vperyod” yandaşları, Parti'yi “teselli etmek” için, Tasfiyeciliğe karşı ve Otzovizme karşı kararı “imzalamışlardı”. Troçki’nin hatası tam da, “Naşa Zarya” Şubat 1910’da Tasfiyecilik bayrağını ve “Vperyod”cular kötü ünlü N. okullarında[58] Otzovizm savunusu bayrağını açtıktan sonra, bu görüntüyü bir gerçeklik gibi göstermesinden ibarettir. Plenum'da insan kendi kendini kandırıp görüntüyü gerçeklik sanabilirdi. Troçki, Plenum'dan sonra, 1910 ilkbaharından beri, birleşmenin önündeki engellerin esas olarak (eğer tek başına değilse) örgütsel karakterde olduğunu temin ederken, işçileri en ilkesiz ve en insafsız biçimde kandırıyordu. Parisli uzlamacılar 1911’de bu kandırmacayı sürdürdüler, çünkü şimdi örgütsel sorunların ön planda olduğunu iddia etmek, gerçekle alay etmek demektir. Gerçekte ön planda duran asla örgüt sorunu değil, aksine Parti'nin, ya da daha doğrusu iki partinin, Sosyal-Demokrat İşçi Partis'inin ve Bay Potresov, Smirnov, Larin, Levitski ve ortaklarının Stolipinci işçi partisinin tüm programı, tüm taktiği, tüm karakteri sorunudur.59 Tasfiyecilerle tüm mücadelenin gerek biz-de gerekse de Parti'ye sadık Menşeviklerde, örgüt sorunlarından, –liberal değil– sosyal-demokrat bir işçi partisinin varoluşu sorunlarına kaydığı Plenum'dan sonraki bir buçuk yıllık süreçte, Parisli uzlaşmacılar sanki uyumuş gibiler. Şimdi, örneğin “Naşa Zarya”dan beylerle örgütsel sorunlar üzerine, legal ve illegal örgüt arasındaki ilişki üzerine tartışmak bir komedi anlamına gelirdi, çünkü bu beyler, Tasfiyecilere hizmet eden “Golos” gibi bir “illegal” örgütü bütünüyle tanıma 0durumundadırlar!! Monarşist liberalizme hizmet edecek bir illegal örgütü Kadetlerimizin tanıdığı ve pratiğe geçirdiği çoktan söylendi. Uzlaşmacılar, Troçki’nin Bolşevikler tarafından açığa çıkarılmış (hem de bunun tüm Bolşevizm adına yapıldığı kesin kaydıyla açığa çıkarılmış!) hatalarını bir buçuk yıl sonra tekrarlıyor, sonra da kalkıp kendilerine Bolşevik diyorlar. Peki, bu, kesin parti kavramlarının kötüye kullanımı değil midir? Buna göre, uzlaşmacıların asla Bolşevik olmadıklarını, Bolşevizmle hiçbir ortak yanları bulunmadığını, tutarsız Troçkistler olduklarını herkese açıklamakla yükümlü değil miyiz?

Biraz daha okuyalım:

“Resmi Bolşevizmin ve Merkez Organın yazı kurulu çoğunluğunun Tasfiyecilikle mücadele görevini nasıl kavradığıyla hemfikir olunamaz…”

“Tasfiyecilikle mücadele görevi”nin örgütsel bir görev olduğu ciddi ciddi iddia edilebilir mi? Uzlaşmacıların kendileri, Bolşeviklerle ayrılıklarının sadece örgütsel sorunlarda olmadığını açıklıyorlar! O halde nerede ayrılıyorlar? Susuyorlar. Onların “aleni yanıt”ı, önceden olduğu gibi, kamuoyu bulunmayan insanların yanıtıdır … yoksa kaygısız insanların mı? Bir buçuk yıl içinde bir kez bile olsun “resmi Bolşevizm”i düzeltmeye ya da Tasfiyeciliğe karşı mücadele görevi üzerine kendilerinin anlayışını ortaya koymaya zaman bulamadılar! Resmi Bolşevizm ise bu mücadeleyi tam üç yıldır, Ağustos 1908’den beri sürdürüyor. Herkesçe bilinen bu verileri birbiriyle karşılaştırdığımızda, ister istemez uzlaşmacıların bu garip “suskunluğu”na bir açıklama arıyoruz ve bu arayış bize ister istemez, hakeza Tasfiyecilere karşı olduklarını, fakat onlarla mücadele görevini farklı anladıklarını temin eden Troçki ve Yonov’u anımsatıyor. Bu düpedüz gülünçtür, yoldaşlar: mücadelenin başlamasından üç yıl sonra, onu farklı anladığını açıklamak. Böyle bir farklı anlama, tamamen anlamamaya ikiz kardeş gibi benzer.

Devam edelim. Şimdiki parti krizinde son tahlilde şu soru sözkonusudur: Partimizin, RSDİP’in, Tasfiyecilerden (bunlar arasında “Golos”çulardan da) tümüyle soyutlanması mı yoksa onlarla bir anlaşma politikasının sürdürülmesi mi. Parti'nin şimdiki durumunun tüm özünün bu sorundan ibaret olduğunu yadsıyabilecek, meseleye bir ölçüde vakıf tek Sosyal-Demokrat yoktur zannederim. Uzlaşmacılar buna nasıl bir yanıt veriyorlar?

“Bize – diye yazıyorlar bildiride –, bununla (Konferans'ı desteklemekle) Parti formlarını çiğnediğimiz ve bir bölünme yarattığımız söyleniyor. Buna inanmıyoruz (metinde aynen böyle!). Ama böyle olsaydı da, bundan korkup geri durmazdık.”

(Bunu, Plenum'un MK Yurtdışı Bürosu tarafından engellendiği,[60] “MK’da çok tehlikeli bir oyun oynandığı”, “Parti formlarının fraksiyonel içerikle doldurulmaya” başlandığı vs. üzerine işaretler izliyor.)

Bu yanıt hakikaten, ideolojik ve politik çaresizliğin “klasik” bir örneği olarak tanımlanabilir! Düşünün bir kez: bölünme suçlaması yapılıyor. Ve burada, Parti'ye yol gösterme iddiasında olan yeni fraksiyon, alenen ve basında şu açıklamayı yapıyor: “Buna inanmıyoruz” (yani bölünmenin olduğuna ve olacağına inanmıyorsunuz?), “fakat … fakat bundan korkup geri durmazdık”.

Siyasi partilerin tarihinde böyle bir şaşkınlık örneği bulunamayacağına emin olabilirsiniz. Eğer bölünmenin olduğuna ya da olacağına “inanmıyorsanız”, o zaman açıklayın! Tasfiyecilerle ne-den birlikte çalışılabileceğini açıklayın! Onlarla birlikte çalışılabileceğini — ve dolayısıyla çalışılması gerektiğini açıkça söyleyin.

Uzlaşmacılarımız bunu söylemiyor, hatta tersini söylüyorlar. “Enformasyon Bülteni”nin 1. sayısında yazı kurulunun bir makalesinde (bir dipnotta üstüne basa basa, bir Bolşeviğin, Bolşevik Platform =

II. Paris Grubu kararı yandaşının bu makaleye karşı olduğu belirtiliyor)[61] şunu okuyoruz:

“Rusya’da Tasfiyecilerle bir işbirliğinin olanaksız olduğu gerçektir”, ve biraz önden, “Golos”çularla Tasfiyeciler arasında “en ince sınır çizgisini çekmenin bile gittikçe zorlaştığı” kabul ediliyor.

Anlayan beri gelsin! Bir yandan (uzlaşmacıların, şimdi kendilerini destekleyen Polonyalılarla birlikte, biz Bolşevikler karşısında çoğunluğu oluşturdukları) Teknik Komisyon adına son derece resmi, birlikte çalışmanın olanaksız olduğu açıklaması. Basit bir dile çevrildiğinde, bu bölünme ilanı anlamına gelir. Bölünme sözcüğünün başka bir anlamı yoktur. Öte yandan aynı “Bülten”in 1. sayısı, Teknik

Komisyon’un “bölünme amacıyla değil, aksine bunu önleme amacıyla” yaratıldığını bildiriyor ve aynı uzlaşmacılar, “buna inanmadıkları”nı (bölünmenin olduğuna ve olacağına) yazıyorlar.

Bundan daha büyük bir şaşkınlık düşünülebilir mi?

Eğer birlikte çalışma olanaksız ise, bu bir sosyal-demokrat için, ya belirli bir kişiler grubu tarafından parti kararlarının ve yükümlülüklerin göze batıcı biçimde çiğnenmesiyle (ki o zaman bu kişiler grubuyla kopuş kaçınılmazdır), ya da belirli bir akımın tüm çalışmasını sosyal-demokrasiden uzaklaştıran tayin edici bir görüş ayrılığıyla (o zaman tüm akımla kopuş kaçınılmazdır) açıklanabilir olur, bir sosyaldemokratın nezdinde haklı görülebilir. Bilindiği gibi, bu iki durumla karşı karşıyayız: Tasfiyeci akımla işbirliğini 1910 Plenum'u olanaksız ilan etti ve tüm yükümlülüklerinden kopmuş ve kesin olarak Tasfiyecilere yönelmiş olan “Golos”çular grubuyla bölünme şimdi gerçekleşiyor.

Bilinçli bir biçimde: “bir işbirliği olanaksızdır” diyen, bu açıklamayı bir ölçüde iyice düşünmüş ve ilkesel temelini kavramış biri, bütün dikkatini ve bütün çabasını bu temelleri en geniş kitleler önünde açığa çıkarmaya ve kitleleri, bir işbirliğinin olanaksız olduğu kişilerle herhangi bir ilişki sürdürme yönündeki anlamsız ve zararlı çabalardan olabildiğince hızlı ve eksiksiz uzak tutmaya yöneltmekten başka bir şey yapamazdı. Ama böyle bir açıklama yapan ve aynı zamanda, bir bölünme olacağına “inanmıyoruz”, “ama bundan korkup geri durmayacağız” diye ekleyen biri, bu karmakarışık ve çekingen dille, kendi kendisinden korktuğunu, attığı adımdan korktuğunu, yarattığı durumdan korktuğunu gösterir! Herhangi bir nedenle kendilerini haklı göstermek, herhangi birileri önünde kendilerini “uslu çocuklar” olarak göstermek isteyen, birilerine göz kırpan uzlaşmacıların bildirisi tam da böyle bir izlenim uyandırmak zorundadır… Onların ve “Vperyod”un “Pravda” ile göz kırpışmasının ne anlama geldiğini he-men göreceğiz. İlkönce uzlaşmacıların, “Plenum'dan bu yana geçen dönemin sonucu”nu, MK üyeleri konferansının çıkardığı sonucu kavrayış tarzına son vermek zorundayız.

Bu sonucu gerçekten kavramak, neden kaçınılmaz hale geldiğini kavramak gereklidir, aksi taktirde olaylara katılımımız kendiliğinden, beceriksiz, tesadüfi olacaktır. Uzlaşmacıların bunu nasıl kavradığına bakalım. Öncelikle birleşmeye yönelik olan Plenum'un çalışmasının, onun kararlarının neden MK Yurtdışı Bürosu’yla (= Tasfiyeciler) anti-Tasfiyeciler arasında bir bölünmeye yol açtığı sorusunu nasıl yanıtlıyorlar? Bu soruya yanıtı, tutarsız Troçkistlerimiz, Troçki ve Yonov’dan basitçe kopya ettiler ve bu yüzden ben, bu tutarlı uzlaşmacılara karşı geçen yılın Mayıs’ında* söylenenleri yinelemek zorundayım.

Uzlaşmacıların yanıtı şöyle: suç fraksiyonculukta, Menşeviklerin, “Vperyod”cuların, “Pravda”nın –fraksiyonel grupları bildirideki sıraya göre sayıyoruz– ve nihayet, “fraksiyonel çabalarında bütün bu grupları geçmiş olması gereken” “Bolşevizmin resmi temsilcileri”nin fraksiyonculuğunda yatıyor. Bildiri yazarları, fraksiyonel olmayanolarak, doğrudan ve kesinlikle sadece kendilerini, Parisli uzlaşmacıları tanımlıyorlar. Herkes ahlaksız, sadece biz erdemliyiz. Sözkonusu görünügüyü ortaya çıkaran herhangi bir ilkesel nedene uzlaşmacılar değinmiyor. Grupların bu görüngüleri üreten herhangi bir örgütsel ya da başka bir özelliğinden sözetmiyorlar. Fraksiyonculuğun ahlaksızlık, fraksiyonsuzluğun erdem olduğu işareti dışında, açıklama için hiçbir, kesinlikle hiçbir katkıda bulunmuyorlar. Paris’teki uzlaşmacılarla Troçki arasındaki tek fark, onların Troçki’yi fraksiyoncu görüp kendilerini öyle görmemeleri, Troçki’nin ise bunun tam tersi görüşte olmasıdır.

Politik görüngülerin açıklanmasında, sorunun sadece, birilerinin ahlaksızlığı ve diğerlerinin erdemliliğinin öne sürülmesi şeklinde konuşunun, bana her zaman o iyi düzenlenmiş reklamımsı fizyonomileri anımsattığını itiraf etmeden geçemeyeceğim, bunlara bakıldığında ister istemez şöyle düşünülür: “Büyük ihtimalle bir dolandırıcı”.

Şu karşılaştırmayı düşünelim: uzlaşmacılarımız gayri-fraksiyonel, erdemliymiş. Biz Bolşevikler, fraksiyonel çabalarda bütün grupları geçmişiz, yani biz içlerinde en ahlaksızlarıymışız. Bu yüzden erdemli fraksiyon, MK Yurtdışı Bürosu’na karşı mücadelede, en ahlaksız fraksiyonu, Bolşevik fraksiyonu desteklemiş!! Burada doğru olmayan bir şeyler var yoldaşlar! Yaptığınız açıklamayla ipin ucunu iyice kaçırıyorsunuz.

Troçki’yle, karşılıklı fraksiyonculuk suçlamalarıyla deyim yerindeyse top oyunu oynadığınızda kendinizi gülünç duruma sokuyorsunuz. Fraksiyonun ne olduğunu düşünme zahmetine katlanmıyorsunuz. Onun bir tanımını vermeye çalışın, o zaman ipin ucunu daha da kaçıracağınızı size peşinen söyleyebiliriz, çünkü siz Plenum'da ve Plenum'dan sonra ne olduğunu kavramamış olan, kararsız, ilkesiz bir fraksiyonsunuz.

Bir fraksiyon, çalışma yerinden dolayı değil, dilden dolayı ya da başka objektif koşullardan dolayı değil, aksine Parti sorunlarında anlayışlarının özel bir platformundan dolayı bir arada kalan, Parti içinde bir örgüttür. Bildiri yazarları bir fraksiyondur, çünkü bildiri onların platformudur (çok kötü bir platform, ama yanlış platformlu fraksiyonlar vardır). Bir fraksiyondurlar, çünkü her örgüt gibi iç disiplinle bağlıdırlar: Teknik Komisyon’daki ve Örgütleme Komisyonu’ndaki temsilcileri grupları tarafından oy çoğunluğuyla belirleniyor, aynı grup platformlu bir bildiri kaleme alıp yayınlıyor ve saire. Fraksiyonculuğa karşı yaygarayı ikiyüzlülüğe mahkûm eden objektif olgular böyledir. Gerek Troçki gerekse de “tutarsız Troçkistler”, fraksiyonları olmadığını temin ediyorlar, çünkü … (fraksiyon olarak) birleşmenin “biricik” hedefi fraksiyonları yoketmekmiş, onların kaynaşması propagandası vs. imiş. Ama bu türlü teminatların hepsi sadece kendine tapınma ve korkakça saklambaç oyunudur, nedeni çok basit, çünkü (ne kadar erdemli olursa olsun) fraksiyonun hedefi, fraksiyonun varlığı olgusunda birşey değiştirmez. Herfraksiyon, kendi platformunun ve politikasının fraksiyonların yokedilmesi için en iyi yol olduğundan emindir, çünkü hiç kimse fraksiyonların varlığını bir ideal olarak görmez. Fark sadece, ilkesiz fraksiyonlar kendilerini erdemlilikleri ve fraksiyonsuzlukları üzerine ucuz yaygara ardına gizlerken, berrak, tutarlı, kapalı bir platforma sahip fraksiyonların kendi platformlarını açıkça savunmalarıdır.

RSDİP’te neden fraksiyonlar var? Çünkü bunlar 1903–1905 yıllarındaki bölünmenin[62] devamıdırlar. Bunlar, yeni akımların ve akımcıkların ifadesi olarak yazar gruplarının yeni “fraksiyonlar”, yani iç disiplini ön plana çıkaran örgütler halinde birleşmelerini engelleyebilecek durumda olmayan yerel örgütlerin zayıflığının sonucudurlar. Fraksiyonların ortadan kaldırılmasının garantisi nerede yatar? Yalnızca, devrim döneminden kalma bölünmenin tamamen aşılmasında (ve buna sadece ve sadece, iki ana fraksiyonun Tasfiyecilikten ve Otzovizmden temizlenmesi yol açar), azınlığı çoğunluğa uymaya zorlayabilecek türde güçlü bir proleter örgütün yaratılmasında yatar. Böyle bir örgüt varolmadığı sürece, yalnızca tüm fraksiyonların anlaşması, onların yokoluş sürecinihızlandırabilirdi. Buradan Plenum'un hem ideolojik kazanımı, hem de uzlaşmacı hatası açıkça ortaya çıkıyor: kazanım, Tasfiyeciliğin ve Otzovizmin düşüncelerinin reddedilmesinden; hata – kişi ve gruplarla ayrım yapmaksızın, verdikleri sözlerin (“kararı imzaladı”) eylemleriyle uyumuna bakmaksızın anlaşmasından ibarettir. Tasfiyeciliğe ve Otzovizme karşı mücadele zemininde ideolojik yakınlaşma, tüm engellere ve zorluklara rağmen ilerliyor. Plenum'un uzlaşmacı hatası,* gayet kaçınılmaz bir şekilde onun uzlaşmacı kararlarının fiyaskosuna, yani “Golos”çularla ittifakın fiyaskosuna yol açtı. Bolşeviklerin (ve onların ardından MK Üyeleri Konferansının da) MK Yurtdışı Bürosu’yla kopuşu, Plenum'un uzlaşmacı hatasına getirilen bir düzeltmedir: Tasfiyeciliğe ve Otzovizme karşı mücadele eden fraksiyonların yakınlaşması şimdi, Plenum'da saptanmış olan biçimlere rağmen gerçekleşecektir, çünkü bu biçimler içeriğe uygun değildi. Genelde tüm uzlaşmacılık ve Plenum'un uzlaşmacılığı da fiyaskoya uğradı, çünkü çalışmanın içeriği Tasfiyecilerle sosyal-demokratları ayırdı ve hiçbir biçim, hiçbir diplomasi ve uzlaşmacıların hiçbir tiyatrosu, bu ayrılma sürecinin üstesinden gelemedi.

Plenum'dan sonra olup biten her şey bu bakış açısından, ve – benim Mayıs 1910’da geliştirmiş olduğum – yalnızca bu bakış açısından hareketle kavranabilir hale gelir, bir zorunluluk haline gelir ve birilerinin “ahlaksızlığı” ve diğerlerinin “erdemliliği”nden değil, aksine Tasfiyeci akımı soyutlayan ve ara grupları ve grupçukları süpürüp atan olayların objektif seyrinden kaynaklanır.

Uzlaşmacılar, uzlaşmacılığın bu yadsınamaz tam iflası politik olgusunu örtbas etmek için, gerçekleri doğrudan doğruya çarpıtmaya başvurmak zorundadırlar. Dinleyin:

“Lenin Bolşeviklerinin fraksiyon politikası, en önemli Parti kurumlarında çoğunluğa sahip olduklarından, bir o kadar daha büyük zarar vermiştir, böylece onların fraksiyon politikası diğer akımlara kendi örgütsel ayrılıkları için bir mazeret nedeni sunmuş ve resmi Parti kurumları karşısında konumlarını pekiştirmiştir.”

Bu tirad, Tasfiyeciliğin korkak ve gecikmiş bir … “savunusu”ndan başka bir şey değildir, çünkü tam da bu akımın temsilcileri daima Bolşeviklerin “fraksiyonel faaliyeti”ne dayanmışlardır. Bu savunma gecikmiştir, çünkü (Parti üyeliği şiarını reklam olarak kullanan kişilerden farklı olarak) her gerçekten Partili yoldaşın görevi, bir buçuk yıl sonra değil, bu “fraksiyonel faaliyet” başladığında ortaya çıkmaktı! Uzlaşmacılar, Tasfiyeciliğin savunucuları, daha önce ortaya çıkamazlardı, çıkmadılar da, çünkü ellerinde olgular yok. Tasfiyecilerin asılsız safsatalarını piyasaya sürmek için şimdiki “karışıklık” döneminden yararlanıyorlar. Ama olgular açık ve kuşkuya yer vermeyecek biçimde şunu gösteriyor: Plenum'dan hemen sonra, Şubat 1910’da, Bay Potresov Tasfiyecilik bayrağını açtı. Hemen, Şubat ya da Martta, Bay Mihail, Roman ve Yuri Parti'yi terkedip gitti. “Golos”çular hemen “Golos” için ajitasyona başladılar (bu konuyla ilgili olarak bkz. Plehanov’un Plenum'un ertesi günkü “Dnevnik”i) ve “Golos”u yeniden yayınladılar. “Vperyod” yandaşları hemen kendi “okulları”nı kurmaya başladılar. Buna karşılık Bolşeviklerin ilk fraksiyonel adımı, Eylül 1910’da, Troçki’nin MK temsilcileriyle bozuşmasından sonra, “Raboçaya Gazeta”nın kurulmasıdır.[63]

Uzlaşmacılar, herkesçe bilinen bu olguların tahrifine neden gerek duyuyorlar? Tasfiyecilere göz kırpmak için, onların gözünde uslu çocuklar olmak için. Bir yandan “Tasfiyecilerle bir işbirliği olanaksız”dır. Öte yandan onlar, Bolşeviklerin fraksiyon faaliyeti dolayısıyla “haklıdırlar”!! Yurtdışı diplomasisine bulaşmamış herhangi bir sosyal-demokrata soruyoruz: Bu tür çelişkilere düşen kişiler nasıl bir politik güven hakediyorlar? “Golos”un onları alenen ödüllendirirken verdiği öpücükleri pekâlâ hakettiler, o kadar.

Uzlaşmacılar, polemiğimizin acımasızlığını (bu yüzden Paris’teki ortak toplantılarda bizi binlerce kez çekiştirdiler) ve Tasfiyecileri teşhir etmemizdeki acımasızlığı (Mihail, Yuri ve Roman’ın teşhir edilmesinekarşıydılar) bizim “fraksiyonculuğumuz” olarak niteliyorlar. Uzlaşmacılar bütün bu süre boyunca, savunmalarını bir kez bile olsun açıkça “Diskussionni Listok”ta ya da basılı, aleni bir çağrıda ifade etme cesareti göstermeksizin,Tasfiyecileri savundular ve onlara siper oldular. Şimdi de güçsüzlük ve korkaklıklarıyla, Tasfiyecilerden kararlılıkla ayrılmaya başlamış olan Parti'yi engellemek istiyorlar. Tasfiyeciler şöyle diyor: Tasfiyecilik yoktur, bu Bolşevikler tarafından “şişirilmiştir” (bkz. Kafkasyalı Tasfiyecilerin kararı ve Troçki’nin konuşmaları). Uzlaşmacılar şöyle diyor: Tasfiyecilerle çalışmak olanaksızdır, fakat … fakat Bolşeviklerin fraksiyonel tavrı onları “haklı çıkarıyor”. Onların sübjektif yargılarının bu gülünç çelişkisinin gerçek anlamının, yalnızca ve yalnızca, Tasfiyeciliğin korkakça savunusu ve aynı zamanda Bolşeviklere kalleşçe bir çelme takmak ve Tasfiyecilere koltuk çıkmak olduğu açık değil midir?

Fakat hepsi bu değil. Gerçeklerin en kötü ve kötüniyetli tahrifi, “en önemli Parti kurumlarında” “çoğunluk”a sahip olduğumuz iddiasıdır. Bu bas bas bağıran yalanın hedefi sadece şudur:

uzlaşmacılığın politik iflasını gizlemek. Çünkü gerçekte Plenum'dan sonra Bolşevikler “en önemli Parti kurumları”ndan hiçbirinde çoğunlukta değildi, çoğunluk bilakis uzlaşmacılardaydı. Şu olguyu reddetmeye kalkacak biri çıksın bakalım. Plenum'dan sonra sadece üç tane “en önemli Parti kurumu” vardı: 1. MK Rusya Bürosu – ağırlıkla uzlaşmacılar;* 2. MK Yurtdışı Bürosu —Ocak 1910’dan Kasım 1910’a dek Bolşevikler orada biruzlaşmacı tarafından temsil ediliyordu; hem Bundcu hem de Letonyalı, uzlaşmacı bakış açısını resmenbenimsedikleri için, demek ki Plenum'dan on bir ay sonra çoğunluk uzlaşmacıydı; 3. Merkez Organ yazı kurulu — burada iki “fraksiyon Bolşeviki” iki “Golos”çuyla karşı karşıyaydı; Polonyalılar olmaksızın bir çoğunluksağlanamıyordu.

Uzlaşmacılar düpedüz bir yalana neden gerek duydular? Devekuşu politikası gütmek, uzlaşmacılığın politikiflasını gizlemek için. Uzlaşmacılık Plenum'da egemendi, Plenum'dan sonra Parti'nin bütün pratik ana merkezlerinde çoğunluktaydı ve bir buçuk yıl içinde tam bir iflasa uğradı: hiç kimseyi uzlaştırmadı, hiçbir yerde hiçbir şey başaramadı, acz içinde pandül gibi ileri geri sallandı ve karşılığında “Golos”çuların öpücüklerini pekâlâ haketti.

Uzlaşmacıların Rusya’da uğradıkları iflas özellikle tamdır — Parisli uzlaşmacılar demagojik bir biçimde gayretle Rusya’ya dayandıkları ölçüde, bunu vurgulamak o kadar önemlidir. Yurtdışının aksine, Rusya uzlaşmacıdır — uzlaşmacıların laytmotifi budur. Bu sözleri gerçeklerle karşılaştırın, o zaman bunun en boş ve en ucuz demagoji olduğunu kavrarsınız. Olgular, MK Rusya Bürosu’nda, Plenum'dan sonra bir yılı aşkın süre yalnızca uzlaşmacıların oturduğunu gösteriyor, Plenum üzerine resmi raporları yalnızca onlar veriyordu, legalistlerle resmen onlar görüşüyordu, ajanları yalnızca onlar atıyor ve çeşitli kurumlara onlar gönderiyordu, MK Yurtdışı Bürosu’nun itirazsız postaladığı paralar üzerinde yalnızca onlar tasarrufta bulunuyordu, “Rusya’da”, karışıklık noktasında (yani Tasfiyecilik noktasında) umut veren yazarlarla pazarlıkları yalnızca onlar yürütüyordu vs.

* Tabii uzlaşmacı var, uzlaşmacı var. Rus Bürosu’nun eski üyelerinin tümü, Parisli uzlaşmacıların, Troçki’nin bu basit taklitçilerinin bütün budalalıklarının sorumluluğunu elbette üstlenemez (ve üstlenmek istemez).

Ya sonuç?

Sonuç sıfırdır. Ne bir bildiri, ne bir eylem, ne bir organ, ne bir “uzlaşma”. Buna karşılık Bolşevik “fraksiyoncular” (Ohrana’ya* yardımda bulunan Bay Martov’un alenen konuştuklarını bir yana bırakırsak), yurtdışında iki sayıdan sonra derin kökler salan “Raboçaya Gazeta”ya sahiptir. Uzlaşmacılık = sıfır, laflar, yerine getirilemez istekler (ve bu “uzlaşmacı” isteklere dayanarak, Bolşevizmin önünde engel); “resmi” Bolşevizm yaptıklarıyla, tam da Rusya’da bütünüyle egemenliğini kanıtladı.

Nedir bu — bir tesadüf mü? Tutuklamaların bir sonucu mu? Fakat tutuklamalar Partide çalışmayanTasfiyecileri “bağışlayabilirdi”, Bolşevikler ve uzlaşmacılar aynı ölçüde tırpanlandılar.

Hayır, bu bir tesadüf değildir ve şansın ya da kişilerin başarısının sonucu değildir. Bu, çıkış noktalarında yanlış olan bir politik akımın iflasının bir sonucudur. Uzlaşmacılıkta yanlış olan, onun temelidir — proletarya partisinin birliğini tüm, bu arada anti-sosyal-demokrat, proleter olmayan fraksiyonların da ittifakı üzerine inşa etme çabasıdır; yanlış olan, onun farfaralığa yol açan “birleşme” projelerinin ilkesizliğidir; yanlış olan, (gerçekte yeni bir fraksiyon oluştururken) fraksiyonlara karşı boş laflardır — Parti düşmanı fraksiyonların dağılmasına yol açmayan, fakat Bolşevik fraksiyonu, Tasfiyeciliğe ve Otzovizme karşı mücadelenin onda dokuzunu sonlandırmış olan fraksiyonu zayıflatan boş laflar.

İlkesiz “birleşme” projeleri örneklerini Troçki bol bol sunuyor. (En yeni örneklerden birini alıyorum), Parisli uzlaşmacılar ve “Golos”çular tarafından eşitlik içinde yönetilen Paris’teki “Raboçaya Jizn”i nasıl övdüğü anımsansın. Ne zevk! — diye yazdı Troçki, “ne Bolşevik ne Menşevik, aksine devrimci sosyal-demokrat”. Zavallı safsatacının gözünden ufak bir şey kaçmış: devrimci olan sadece, antidevrimci sahte sosyal-demokratizmin zararlılığını ilgili ülkede, ilgili zamanda, yani 1908–1911 yılları Rusya’sında Tasfiyeciliğin ve Otzovizmin zararlılığını kavramış olan, sosyal-demokrat olmayan bu tür akımlarla mücadele etmeyi bilensosyal-demokrattır. Troçki, Rusya’da devrimci olmayan sosyal-demokratlara karşı mücadele yürütmeyen “Raboçaya Jizn”i okşamakla sadece, namus ve vicdan üzerine hizmet ettiği Tasfiyecilerin planını açığa çıkardı: Merkez Organda eşitlik, Tasfiyecilere karşı mücadeleyi durdurma anlamına geliyor; Tasfiyeciler gerçekte Partiye karşı tam mücadele özgürlüğüne sahipler, Partinin ise Merkez Organda (ve MK’da) “Golos”çuların ve Parti yandaşlarının “eşitliği” sayesinde eli kolu bağlansın. Ve o zaman Tasfiyecilerin zaferi tamamen garanti olurdu, ve yalnızca Tasfiyecilerin uşakları böyle bir planı ileri sürebilir, daha doğrusu savunabilirdi.

Tasfiyecilere karşı uzun, ısrarlı, çılgınca bir mücadele olmaksızın barış ve refah vaat eden ilkesiz “birleşme” projeleri örneklerini Plenum'da Yonov, İnnokentyev ve diğer uzlaşmacılar sundular. Benzer bir örneği, Tasfiyeciliği Bolşevizmin “fraksiyonculuğu” ile haklı gösteren uzlaşmacılarımızın bildirisinde gördük. Bir örnek daha: Bolşeviklerin, “illegal Sosyal-Demokrat Partinin zemininde duran diğer akımlardan (‘Vperyod’, ‘Pravda’) soyutlanması” üzerine konuşmaları.

Bu harika tiradın altını biz çizdik. Burada, güneşin bir su damlasında yansıması gibi, uzlaşmacılığın bütün ilkesizliği, onun politik güçsüzlüğünün temeli yansıyor.

Birincisi, “Pravda” ve “Vperyod”, sosyal-demokrat akımları mı temsil ediyorlar? Hayır, etmiyorlar, çünkü “Vperyod” sosyal-demokrat olmayan bir akımı temsil ediyor (Otzovizm ve Machizm), “Pravda” ise devrimin ve karşı-devrimin tek bir önemli ilkesel sorununda bile bağımsız ve bütünlüklü bir yanıt vermemiş olan bir grupçuğu temsil ediyor. Oysa akım olarak ancak, hem devrimin (çünkü ondan çok az uzaklaştık ve her bakımdan ona bağımlıyız), hem de karşıdevrimin tüm önemli sorunlarında ortaya çıkmış olan ve ayrıca akım olarak varoluş hakkını, işçi sınıfının geniş tabakaları içinde yaygınlığı ile kanıtlamış olan bir politik düşünceler toplamına denebilir. Gerek Menşevizm gerekse de Bolşevizm, sosyal-demokrat akımlardır, bu, devrimin deneyimiyle, sekiz yıllık bir işçi hareketinin tarihiyle tanıtlanmıştır. Herhangi bir akım oluşturmayan grupçuklar, önceden olduğu gibi bu dönemde de yığınla vardı. Bir akımı grupçukla karıştırmak, parti politikasında kendini entrikacılığa mahkûm etmek demektir. Çünkü ilkesiz grupçukların ortaya çıkışı, bunların bir günlük varlıkları, bunların “kendiliklerinden” bir şey söyleme yönünde şiddetli çabaları, bunların kendi aralarında büyük güçler arasındaki gibi “ilişkileri” — işte yurtdışıentrikacılığının temeli budur, bundan sıkı, sınanmış, işçi hareketinin uzun tarihsel deneyimiyle sınanmış ilkelere bağlılıktan başka bir kurtuluş yoktur ve olamaz.

İkincisi – ve burada hemen uzlaşmacıların ilkesizliğinin pratikte nasıl entrikacılığa dönüştüğünü görüyoruz –, Parislilerin bildirisi “Otzovizm artık Partimizde açık yandaş ve savunucu bulamıyor” açıklamasını yaparken, düpedüz ve açıkça yalan söylüyor. Herkesin bildiği gibi bu yalandır. Bu yalan “Vperyod” No. 3’te (Mayıs 1911) belgeli olarak çürütülür: orada açıkça, Otzovizmin “Partimizde kesinlikle haklı bir akım” olduğundan söz edilir (s. 78). Yoksa pek bilgiç uzlaşmacılarımız, böyle bir açıklamanın Otzovizm savunusu olmadığını mı iddia etmeye kalkacaklar?

İşte, insanlar şu ya da bu grupçuğa yakınlıklarını ilkesel olarak savunamayınca, kendilerine küçük yalanlar, darkafalı dalkavukluk, imalar ve göz kırpmalar politikasından, yani toplamı tam da entrikacılık kavramını oluşturan şeylerden başka bir şey kalmaz. “Vperyod” uzlaşmacıları övüyor, uzlaşmacılar “Vperyod”u övüyorlar ve Parti'yi Otzovizm yüzünden yalancıktan sakinleştirmeye çalışıyorlar. Sonuç, Otzovizmi savunan, Plenum'un tümkararlarını çiğneyen kişilerle fonksiyonlar ve fonksiyoncuklar uğruna kötü bir pazarlıktır. Gizlice Tasfiyecilere yardım etmek, gizlice Otzovistlere yardım etmek — uzlaşmacılığın kaderi budur, bu aciz ve zavallı entrikacılıktır.

Üçüncüsü. “Rusya’da Tasfiyecilerle bir işbirliği olanaksızdır.”

Bu gerçeği uzlaşmacılar da kabul etmek zorunda kaldı. Şu soru ortaya çıkıyor: “Vperyod” ve “Pravda” çevresindeki grupçuklar bu gerçeği kabul ediyorlar mı? Sadece kabul etmemekle kalmıyorlar, tam tersiniaçıklıyorlar, Tasfiyecilerle doğrudan “işbirliği” talep ediyorlar ve bunu uyguluyorlar da (örneğin bkz. İkinci “Vperyod” Okulu Raporu). Şu soruyu sormak gerekiyor: temel sorunlara doğrudan zıt yanıtlar veren gruplara bir yakınlaşma politikası ilanında, ilkelere bağlılık ve dürüstlüğün izini dahi olsa bulmak mümkün müdür? — çünkü Tasfiyecilik sorunu, Plenum'un doğrudan ve oybirliğiyle çıkan kararıyla, temel sorunlardan biri olarak kabul edilmiştir. Elbette mümkün değildir, elbette burada ideolojik bir uçurumla karşı karşıyayız, ve sözlerle uçurumun üzerine diplomatik bir köprü kurma çabaları, İvan İvanoviç ve İvan Nikiforoviç’i* kaçınılmaz olarak, bütün iyi niyetlerinden bağımsız olarak entrikacılığa mahkûm ediyor.

Tartışma götürmez olgular ve en önemli sorunların bir özeti temelinde, “Vperyod” ve “Pravda”nın sosyal-demokrat akımlar oldukları bize gösterilmediği ve kanıtlanmadığı sürece (ve Plenum'dan sonraki bir buçuk yıl içinde hiç kimse bunu kanıtlamayı bile denemedi ve kanıtlayamazdı da), uzlaşmacıların propagandasını yaptıkları “Vperyod” ve “Pravda”ya yakınlaşmaya çıkan o ilkesiz hilelerin, o entrikacı oyunların bütün zararlılığını işçilere anlatmaktan yorulmayacağız. Kendini bu sosyal-demokrat olmayan ve Tasfiyecileri destekleyen ilkesiz grupçuklardan soyutlamak devrimci sosyal-demokratların en öncelikli görevidir. Bu grupçuklara rağmen ve bu grupçuklara karşı, “Vperyod” ve “Pravda”ya bağlı olan Rus işçilerine yönelmek — Bolşevizmin yürütmüş olduğu, yürüttüğü ve her türlü engeli aşarak yürüteceği politika budur.

Uzlaşmacılığın, daha Parti merkezlerindeki bir buçuk yıllık egemenliği sırasında tam bir politik iflasa uğradığını söyledim. Buna verilen mutat yanıt şudur: evet, öyle oldu, çünkü siz fraksiyoncular bizi rahat bırakmadınız (bkz. uzlaşmacı – fakat Bolşevik olmayan –üzüntüyü ve sahte ağlayışları kendi temeli haline getirmiştir.

Bize ise, sayın baylar, bütün dünya yardım etti, ve başarımızın garantisi burada yatıyor. Potresov, Larin ve Levitski baylar bize yardım ettiler, çünkü Tasfiyecilik üzerine yargımızı doğrulamaksızın ağızlarını açamazlardı.Martov ve Dan baylar bize yardım ettiler, çünkü herkesi, Tasfiyeciliğin ve “Golos”çuların bir ve aynı olduğu iddiamızı onaylamaya zorladılar. Tasfiyecileri teşhir ettiği, Plenum kararlarında (uzlaşmacılar tarafından)“Tasfiyeciler için” açık bırakılan “arka kapıcık”a dikkat çektiği ve bu kararlarda (uzlaşmacılar tarafından bize karşı kabul ettirilmiş olan) “şişkin” ve “bütünleştirici” pasajları gülünç bulduğu ölçüde Plehanov bize yardım etti. Lenin’e karşı hakaret nöbetleriyle (bkz. “Golos”) Mihail, Yuri ve Roman’ı “davet eden” ve böylelikle Tasfiyecileri reddetmenin “fraksiyoncular”ın kötü niyetine bağlı olmadığını doğrulayan Rusya’daki uzlaşmacılar bize yardım ettiler. Nasıl oldu da, sevgili uzlaşmacılar, erdemliliğinize rağmen herkes sizi sadece rahatsız etti, buna karşılık fraksiyonel ahlaksızlığımıza rağmen bize yardım etti?

Böyle oldu, çünkü grupçuğunuzun politikası sadece lakırdıya, bazen çok iyiniyetli ve lütufkâr, fakat yine de boş lafa dayanıyordu. Gerçekten de birliğe ancak, güçlü fraksiyonların, ideolojik birliği sayesi de güçlü ve kitlelerüzerindeki etkisinin devrim deneyimiyle sınanmış olması sayesinde güçlü olan fraksiyonların birbirine yakınlaşması halinde yakınlaşılabilir.

Fraksiyonculuğa karşı haykırışlarınız da bugüne kadar boş bir laf olarak kalıyor, çünkü siz kendiniz bir fraksiyonsunuz, hem de en kötü, en güvenilmez, en ilkesiz fraksiyonlardan biri. (“Enformasyon Bülteni”ndeki) tantanalı, tumturaklı, “Fraksiyonlara Tek Kuruş Yok” açıklamanız boş bir laftır. Eğer bunda ciddi olsaydınız, bir bildiri için, yeni bir grupçuğun platformu için “kuruşları” nasıl harcayabilirdiniz? Eğer bunda ciddi olsaydınız, o zaman fraksiyonel organlar “Raboçaya Gazeta” ve “Dnevnik Sotsial-Demokrata”yı görünce nasıl susabilirdiniz? O zaman alenen bu organların yayınının durdurulmasını talep etmek zorunda olmaz mıydınız?* Bunu talep etseydiniz, ciddi ciddi böyle bir koşul getirseydiniz, herkes size gülerdi. Ama bunu çok iyi hisseden sizlerin, sadece süzgün iç çekişleriyle sınırlı kalmanız — sizin uzlaşmacılığınızın yine havada kaldığını kanıtlamıyor mu?

Fraksiyonların silahsızlandırılması ancak karşılıklılık ilkesine göre mümkündür — aksi takdirde, proletarya davasına çok zararlı olan gerici bir şiardır, demagojik bir şiardır, çünkü Tasfiyecilerin Partiye karşı uzlaşmaz mücadelesini sadece kolaylaştırır. Plenum tarafından başarısız kullanımının ardından, (fraksiyonların) kaynaşmasının “Golos”çular ve “Vperyod” yandaşları fraksiyonları tarafından engellenmesinin ardından, şimdi bu şiarı ileri süren, karşılıklılık koşulunu tekrarlamaya, netleştirmeye ve gerçekten uygulanması üzerinde denetim araçlarını belirlemeye cesaret etmeksizin, en azından denemeksizin bunu yapan, tatlı sözlerin tınısında sadece kendi kendisini sarhoş eder.

Bolşevikler, birleşin, Tasfiyeciliğe ve Otzovizme karşı tutarlı ve kararlı mücadelenin biricik dayanağı sizlersiniz.

Pratikte sınanmış, deneyimle doğrulanmış bir anti-Tasfiyeci Menşevizme yakınlaşma politikası yürüt — şiarımız budur. Bu, zenginlik diyarı vaat etmeyen, çöküş ve parçalanma döneminde gerçekleştirilemeyecek bir “genel barış” sözü vermeyen, fakat fiilen akımların, proleter hareket içinde tüm güçlü, sağlıklı ve hayatiyet sahibi unsurları temsil eden akımların çalışma içindeki yakınlaşmasını ilerleten politikadır.

Karşı-devrim döneminde uzlaşmacıların rolü şu tabloyla karakterize edilebilir. Bolşevikler parti arabamızı sarp dağda zahmetle yokuş yukarı itiyorlar. Tasfiyeciler, “Golos” yandaşları ise onu vargüçleriyle

*

Hakkaniyetli olmak için, şimdi bildirilerini çıkarmış olan Parisli uzlaşmacıların, “Raboçaya Gazeta”nın oluşturulmasına karşı olduklarını ve yazı kurulunun onları davet ettiği birinci toplantıyı terkettiklerini söylemek gerekiyor. “Raboçaya Gazeta”ya karşı açık bir çıkışla bize yardım etmemiş olmalarından (uzlaşmacılığın bütün kofluğunun teşhirinde yardım etmemiş olmalarından) üzüntü duyuyoruz.

geriye, yokuş aşağı çekiyorlar. Arabada uzlaşmacı oturuyor. Görünüşü dokunaklı, yüzü tatlıdır, İsa’nın yüzü kadar tatlı. Kişiliği sanki erdemin cisimleşmesidir. Ve gözlerini terbiyeli bir biçimde yere indirmiş, kollarını dağa doğru havaya kaldırmış vaziyette uzlaşmacı şöyle bağırıyor: “Oh tanrım, ileriye doğru her türlü hareketi rahatsız eden bu – Bolşeviklere ve Menşeviklere doğru başıyla bir işaret yapar

– kötüniyetli fraksiyonculara benzemediğim için sana şükürler olsun.” Fakat araba yavaş yavaş ileriye doğru hareket etmekte ve içinde uzlaşmacı oturmaktadır. Fraksiyon Bolşevikleri Tasfiyeci MK Yurtdışı Bürosu’nuparçalayıp, böylelikle yeni evin inşası için, Par-ti'ye sadık fraksiyonların bloku (ya da en azından geçici ittifakı) için zemin açtıklarında, bu eve (fraksiyon Bolşeviklerine küfrede küfrede) uzlaşmacılar geldi ve … fraksiyonculuğa karşı yapmacık konuşmaların vaftiz suyuyla kutsadılar!

*

Ekonomizme ve “Struvizm”e karşı tutarlı, uzlaşmaz, ilkelere sadık kampanya yerine, o zaman yurtdışında şimdikinden az olmayan tüm grup ve grupçuklarla herhangi bir bloka, bir ittifaka ya da “kaynaşma”ya yanaşsaydı, eski “Iskra”nın anmaya değer tarihi eseri ne hale gelirdi?

Ancak bizim dönemimizle eski “Iskra” dönemi arasındaki farklar, ilkesiz ve lakırdıcı uzlaşmacılığın zararlılığını kat kat artırıyor.

Birinci fark, Rusya’da kapitalizmin ve burjuvazinin gelişmesinde, sınıf mücadelesinin berraklığında şimdi çok daha ileride olmamızdır. Baylar Potresov, Levitski, Larin ve ortaklarının liberal işçi politikası için artık (hem de Rusya’da ilk kez) belirli bir nesnel zemin var. Kadetlerin Stolipinci liberalizmi ve Stolypinci işçi partisi artık oluşmak üzere. Bu yüzden, uzlaşmacı lakırdılar ve Tasfiyecileri destekleyen yurtdışı grupçuklarıyla cilveleşmeler, pratikte daha da zararlıdır.

İkinci fark, proletaryanın, onun sınıf bilincinin, sınıfsal birliğinin gelişmesinin kıyaslanamayacak yükseklikteki düzeyidir. Bu yüzden, uzlaşmacıların yurtdışındaki, sosyal-demokrasi içinde herhangi bir akım oluşturmamış ve oluşturamayacak olan o günübirlik grupçuklara (“Vperyod”, “Pravda” vs.) verdiği yapay destek daha da zararlıdır.

Üçüncü fark: “Iskra” döneminde Rusya’da Ekonomistlerin, devrimci sosyal-demokratların onlara karşı birleştirilebilmesi için parçalanması, bölünmesi gereken illegal örgütleri vardı. Şimdi paralel illegal örgütler yoktur,sadece kendilerini soyutlamış olan legal gruplara karşı mücadele sözkonusudur. Ve bunlar bu soyutlanma sürecini (bunu uzlaşmacılar bile kabul etmek zorunda kalıyor), böyle bir ayrım çizgisi içinde çalışmaya gönüllü ve yetenekliolmayan yurtdışı fraksiyonlarıyla oynadıkları politik oyunla köstekliyorlar.

Bolşevizm, Otzovizm hastalığını, devrimci lafazanlık, “radikal” gösteriş, sosyal-demokrasiden sola çarkedişi “altetti”. Otzovistler, sosyal-demokratları Duma’dan “geri çağırma”nın artık olanaksız olduğu bir anda fraksiyon olarak ortaya çıktılar.

Bolşevizm, “uzlaşmacı” hastalığı, Tasfiyecilik yönüne çarketmeyi de (çünkü uzlaşmacılar pratikteTasfiyecilerin elinde daima bir oyuncaktılar) altedecektir. Uzlaşmacılar da ümitsizce geciktiler, çünkü fraksiyon olarak, artık uzlaşmacılığın Plenum'dan sonraki bir buçuk yıllık egemenliği geçtikten ve artık uzlaştırılacak hiç kimse kalmadıktan sonra ortaya çıktılar.

P.S.: Önünüzdeki makale bir aydan uzun süre önce yazıldı. Uzlaşmacıların “teori”sini eleştirmektedir. İfadesini, uzlaşmacıların ve Polonyalıların 2 No.lu “Enformasyon Bülteni”ndeki cansıkıcı, saçma, gereksiz ve utandırıcı nifakçılıkta bulan uzlaşmacıların “pratiği”ne gelince — bu konuda tek bir sözcük yitirmeye bile değmez.

Ekim 1911
Blogger tarafından desteklenmektedir.