Header Ads

Header ADS

PRATİK ÇALIŞMA ÜZERİNE

Partinin Siyasal Çalışması Nasıl Güçlendirilmelidir? 

Parti – Siyasal sorunlarını küçümseyerek ve unutarak iktisadi kampanya ve iktisadi başarılara aşırı derecede gömülmenin çıkmaza götüreceğinin şimdi herkes tarafından anlaşıldığını ve kavrandığını varsaymalıyız. Sonuç olarak, işçilerimizin dikkatini parti-siyasal sorunlara çevirmek gereklidir, böylece iktisadi başarı Parti-siyasal alışmasıyla birleştirilebilecek ve Partisiyasal çalışmasındaki başarılara eşlik edecektir. Parti-siyasal çalışmasını güçlendirme görevi, Parti örgütlerini iktisadi ayrıntılardan kurtarma görevi pratikte nasıl yürütülmelidir? 

Tartışmalardan görülebileceği gibi, bazı yoldaşlar, bunlardan, şimdi iktisadi çalışmadan bütünüyle uzaklaşmamız gerektiği gibi bir yanlış sonucunu çıkarma eğilimindedirler. Her nasılsa şu sözleri söyleyenler var: Neyse, Tanrı’ya şükürler olsun ki şimdi kendimizi Parti-siyasal çalışmasına verebiliriz. Bu sonuç doğru mudur? Hayır, doğru değildir. Partili yoldaşlarımız iktisadi başarılara kapılıp gittiklerinde siyasetten uzaklaştılar, bu bize çok pahalıya mal olan bir aşırılıktı. Eğer bazı yoldaşlarımız Parti-siyasal çalışmasını güçlendirme görevini ele alırken şimdi iktisattan uzaklaşmayı düşünürlerse bu, bize hiç de daha ucuza mal olmayacak diğer bir aşırılıktır. Bir aşırılıktan diğerine atlamamalısınız. Siyaseti iktisattan ayırmamalısınız. Tıpkı siyasetten uzaklaşamayacağımız gibi iktisattan da uzaklaşamayız. İnceleme kolaylığı için, insanlar sık sık iktisatın yöntem-bilimsel sorunlarını, siyaset sorunlarından ayırırlar. Ama bu ayırım yapay olarak sadece yöntem açısından, yalnızca inceleme kolaylığı için yapılır. Ama hayatta, tersine olarak, siyaset ve iktisat pratikte bir bütündür. Birlikte vardırlar ve birlikte hareket ederler. Pratik siyasetimizde iktisatı siyasetten ayırmayı, siyasal çalışmayı küçümseme pahasına iktisadi çalışmayı güçlendirmeyi ya da tersine, iktisadi çalışmayı küçümseme pahasına siyasal çalışmayı güçlendir-meyi düşünen kendini çıkmaz içinde bulacaktır... 


İşçiler Nasıl Seçilmelidirler? 

İşçileri doğru olarak seçmek ve onları, çalışmaya, doğru olarak dağıtmak – bu ne demektir? 

Bu, işçileri ilk önce siyasal bir ölçüye, yani siyasal görevlere layık olup olmadıklarına ve ikinci olarak, pratik bir ölçüye, yani şu ya da bu somut çalışmaya uygun olup olmadıklarına göre seçmek demektir. Bu, işbilir bir yaklaşımı kişilerin, işçilerin pratik nitelikleriyle ilgilenmeyip siyasal görünümleriyle ilgilendikleri tek ve her şeyi kapsayan yaklaşıma dönüştürmek demek değildir. Bu Bolşevik kuralın Partili yoldaşlarımız tarafından yerine getirildiğini söylenebilir mi? Maalesef söylenemez. Toplantıda bu konudan söz edilmiş bulunuyor. Ama herşey söylenmedi. Gerçek şudur ki, bu iyi denenmiş kural, pratiğimizde sağda ve solda bozuluyor, hem de en kötü biçimde. 

Çok sık olarak, işçiler objektif ölçüye göre değil de tesadüfi, öznel, dar ve sınırlı ölçülere göre seçiliyor. Çok sık olarak siyasal ve işbilir bir bakış açısından uygun olup olmadıkları gözönüne alınmadan, tanıdık denen kişiler, kişisel dostlar, hemşeriler, kişisel bağlılık gösterenler, çanak yalayıcılar seçiliyor. Doğal olarak, sorumlu işçilerin yönetici bir organlar yerine, üyeleri barış içinde yaşamaya, birbirini kırmamaya, kirli çamaşırlarını ortaya dökmemeye, birbirlerini övmeye ve zaman zaman merkeze, başarıları hakkında bomboş ve tiksinti verici raporlar yollamaya çalışan bir aile organı, bir şirket kurulur. Bu gibi akrabalık koşullarında, ne çalışmanın eksikliklerinin eleştirisine ne de çalışma önderlerinin öz-eleştirisine yer olacağını anlamak zor değildir. 

Yoldaşların Çalışması Nasıl Denetlenir? 

İşçileri denetlemek, görevlerin uygulanmasını denetlemek – bu ne demektir? 

İşçileri denetlemek, onları, sözleri ve açıklamalarıyla değil de çalışmalarının sonuçlarıyla sınamak demektir. Görevlerin yapılıp yapılmadığını sınamak, bunları sadece yazıhanede ve sadece resmi raporlara göre değil de, ilkin ve herşeyden önce pratiğin gerçek sonuçlarına göre çalışma yerinde sınamak demektir. 

Genel olarak böyle bir denetime ihtiyacımız var mıdır? Kesinlikle evet. Herşeyden önce böyle bir denetime, bir işçiyi tanımak, onun gerçek niteliklerini belirlemek için ihtiyacımız var. İkincisi, yürütme aygıtının iyi nitelikleriyle eksikliklerini belirlemeyi ancak böylesi bir denetim sağlar. Üçüncüsü, bizzat görevlerin iyi nitelikleriyle eksikliklerini belirlemeyi ancak böylesi bir denetim sağlar. Bazı yoldaşlar, insanların yalnızca yukarıda, önderler astlarını çalışmalarının sonuçlarına göre incelediklerinde sınanabileceğini düşünürler. Bu gerçek değildir. Kişileri ve görevlerin pratiğinin sınamanın etkili tedbirlerinden biri olarak yukardan inceleme, tabii ki gereklidir. Ama yukarıdan sınama, denetleme çalışmasının bütününü tamamlamaktan çok uzaktır. Denetlemenin bir başka türü daha vardır. Bu denetleme, yığınların, astların önderleri inceledikleri, hatalarını belirttikleri ve onlara bu hataları düzeltme yollarını gösterdikleri aşağıdan denetleme türüdür. İncelemenin bu türü, kişilerin sınanmasının en etkili yöntemlerinden biridir. 

Partinin Ast üyeleri önderlerini, onların raporlarını dinleyerek, eksikliklerini eleştirerek ve son olarak şu ya da bu yönetici yoldaşları yönetici Parti organlarına seçerek ya da seçmeyerek aktif Parti işçilerinin toplantılarında ve konferans ve kurultaylarda denetlerler. Partimiz tüzüğünde istenildiği gibi Parti’de demokratik merkeziyetçiliğin kesin işleyişi, Parti organlarının seçime kayıtsız ve şartsız itaati, aday önerme ve geri çekme hakkı, gizli oy, eleştiri ve öz-eleştiri özgürlüğü, bütün bunlar ve benzeri tedbirler sıradan Parti üyeleri tarafından Parti önderleri üzerinde inceleme ve denetimi gerçekten kolaylaştırmak için hayata geçirilmelidir. Partili-olmayan yığınlar, iktisat, sendika ve diğer kurumların önderlerinin, raporlarını dinledikleri, hatalarını eleştirdikleri ve bunları düzeltmenin yollarına işaret ettikleri Partili-olmayan aktif işçi toplantılarında, her türlü yığın toplantılarında denetlerler.... 

Kadroları Kendi Hatalarının Temeli Üzerinde Çelikleştirmek 

Kadroları kendi hatalarının temeli üzerinde eğitmek – bu ne demektir? Lenin, Parti kadrolarını, işçi sınıfını ve üretici halk yığınlarını doğru olarak eğitmenin ve öğretmenin en emin yollarından birinin bilinçli olarak Parti’nin hatalarını açığa çıkarmak, bu hatalara yolaçan nedenleri incelemek ve bu hataların üstesinden gelmek için gerekli olan yolları belirtmek olduğunu öğretti.

Lenin der ki:

“Siyasal bir Parti’nin kendi yanlışlarına karşı tutumu, Parti’nin ciddiyetinin ve kendi sınıfina ve çalışan halk yığınlarına karşı sorumluluğunu pratikte yerine getirmesinin en önemli ve en kesin ölçülerinden biridir. Açıkça yanlışı kabul etmek, nedenlerini açıklamak, bu yanlışı doğuran durumu tahlil etmek ve yanlışı dikkatle düzeltme yollarını tartışmak – işte bu, bolşevik Parti’nin işaretidir. Bu, Parti’nin yükümlülüklerini yerine getirmesidir, bu, işçi sınıfını ve sonrada yığınları eğitmek ve öğretmektir.” Bu, biz bolşeviklerde sık sık olduğu gibi, yanlışlarını gözardı etmemek, kendi yanlışları sorunundan kaçınmamak zorundadırlar anlamına gelmektedir. Dürüstce ve açıkca yanlışlarını kabul etmek, bu yanlışları düzeltme yolunu belirtmek ve yanlışlarını düzeltmek zorundadırlar demektir.

Yoldaşlarımızın çoğunun bu işi memnuniyetle üzerlerine aldıklarını söyleyemem. Ama Bolşevikler, gerçekten Bolşevik olmak istiyorlarsa, kendilerinde açıkca yanlışlarını kabul etme, yanlışlarının nedenlerini açıklama, bu yanlışları düzeltme yollarını belirtmeye yeterli yürekliliği bulmak ve böylece Parti kadrolarına doğru eğitim ve doğru siyasal öğrenim vermek zorundadırlar. Çünkü yalnız bu yoldan, yalnızca açık ve dürüst özeleştiri koşullarında Bolşevik kadrolar gerçekten eğitilebilir, gerçek Bolşevik önderler yaratılabilir. Bazı yoldaşlarımız, düşmanlarımız tarafından zayıflığımız olarak yorumlanabileceği ve yine düşmanlarımız tarafından kullanılabileceği için, kişinin yanlışlarından açıkça söz etmesinin uygun olmadığını söylerler. Bu saçmadır, yoldaşlar. Hem de baştan sona kadar saçma. Tam tersine, yanlışlarımızın açıkça kabul edilmesi ve bu yanlışların dürüstçe düzeltilmesi sadece Partimizi güçlendirir, işçilerin, köylülerin ve çalışan aydınların gözlerinde partimizin otoritesini yükseltir ve Devletimizin gücünü ve iktidarını artırır. Ve bu esas sorundur. İşçiler, köylüler ve çalışan aydınlar bizimle beraber oldukları sürece, gerisi kendiliğinden çözümlenecektir.

Diğer yoldaşlar ıse yanlışlarımızın açıkca kabul edilmesinin, kadroların eğitilmesini ve sağlamlaştırılmasını değil, kadrolarımızı zayıflatma ve düzenlerini bozma sonucunu vereceğini, kadrolarımızı esirgememiz ve korumamız gerektiğini, onların kendi özlerine olan saygılarını ve huzurlarını korumamız gerektiğini söylerler. Bu amaçla da yoldaşlarımızın yanlışlarını gözardı etmeyi, eleştiri mekanızmasını zayıflatmayı ve daha iyisi bu hatalara aldırmamayı teklif ederler. 

Böyle bir çizgi yalnız temelden yanlış değil, aynı zamanda son derece tehlikelidir. Birinci ve en fazla olarak bu, onların “esirgemek” ve “dikkat etmek” istedikleri kadrolar için tehlikelidir. Yanlışlarını örtbas ederek kadroları esirgemek ve korumak, bu kadroların ta kendisini kesinlikle mahvetmek demektir. 

Yığınlara Öğretme ve Yığınlardan Öğrenme 

Lenin, bize sadece yığınlara öğretmeyi değil, aynı zamanda onlardan öğrenmeyi öğretti. Bu ne demektir? İlk olarak, biz önderler kibirli olmamalıyız ve Merkez Kurulu üyeleri ya da Halk komiserleriysek bu, doğru önderlik yapmak için gerekli bütün bilgiye sahibiz anlamına gelmez demektir. Resmi bir makam kendiliğinden bilgi ve deney sağlamaz. İkinci olarak, sadece bizim deneyimiz önderlerin deneyi doğru önderlik yapmak için yetersizdir ve bu nedenle kişinin deneyi, önderlerin deneyi, yığınların deneyiyle, sıradan Parti üyelerinin deneyiyle, işçi sınıfının deneyiyle, halkın deneyiyle tamamlanmalıdır demektir. Üçüncü olarak, bir an için bile kitlelerle bağlarımızı zayıflatmamalıyız hele hele koparmamalıyız anlamına gelir.

 Dördüncü olarak da, yığınların sesine, sıradan Parti üyelerinin sesine, “küçük insanlar” denenlerin sesine, halkın sesine çok dikkat etmemiz gerekiyor demektir. 

Doğru Olarak önderlik Etmek  ---Bu Ne Demektir? Bu, asla yazıhanede oturup, direktifler sunmak demek değildir. Doğru olarak önderlik etmek demek: İlk olarak, sorunun doğru bir çözümünü ortaya koymaktır. Ama önderliğimizin sonuçlarını kendi sırtlarında deneyen yığınların deneyi hesaba katılmadığı sürece, doğru bir çözüme varılamaz. 

İkincisi, doğru çözümün uygulamasını örgütlemektir ki bu, yığınların doğrudan yardımı olmadan gerçekleştirilemez. 

Üçüncüsü, bu kararın yerine getirilmesi üzerinde bir denetim örgütlemektir ki bu da gene, yığınların doğrudan yardımı olmadan gerçekleştirilemez. 

Biz önderler, yığınları olayları ve insanları sadece biryandan, denebilir, yukardan görürüz; bunun sonucunda görüş alanımız az çok sınırlıdır. Yığınlar ise, tersine, şeyleri, olayları ve insanları diğer yandan, denebilir ki, aşağıdan görürler; bunun sonucunda yığınları görüş alanları da belli bir ölçüde sınırlıdır. Sonuna doğru bir çözüm bulmak için, bu iki deney birleştirilmelidir. Ancak böyle bir durumda doğru önderlik yaratılmış olacaktır.

Hem yığınlara öğretmek, hem de onlardan öğrenmek işte budur. 

Böylece sadece bizim deneyimimiz, önderlerin deneyimleri işlerimize kılavuzluk etmek için yeterli olmaktan çok uzak olduğu ortaya çıkar. Doğru olarak yol göstermek için önderlerin deneyimi, Partili yığınların deneyimi işçi sınıfının deneyimiyle, emekçilerin deneyle “küçük insanlar” denenlerin deneyimiyle tamamlanmalıdır. Bu ne zaman olanaklıdır? Bu ancak, önderler yığınlara sıkı sıkıya bağlıysa, Partili yığınlarla, işçi sınıfıyla, köylülükle, çalışan aydınlarla bağlantılıysa mümkün olur. Yığınlarla bağlantı, bu bağlantılara ğüçlendirme, yığınların sesini dinlemeye hazır olmadır. Bolşevik önderliğin gücü ve yenilmezliği burda yatar. Geniş halk yığınlarıyla bağlarını sürdürdükleri sürece. Bolşeviklerin yenilmez olacağı bir yasa olarak kabul edilebilir. Ve tersine, Bolşeviklerin tüm güçlerini yitirmeleri ve bir hiç haline gelmeleri için, bolşeviklerin yığınlardan kopmaları ve onlarla bağlarını kaybetmeleri yeter, bürokratik pasla kaplanmaları yeterlidir. 

Eski Yunan Mitoloji düşünüşünde, deniz tanrısı Poseidon ile toprak tanrıçası Gaea’nın oğlu olan Anteus adlı ünlü kahramanı vardı. Anteus kendisini doğuran, besleyen ve büyüten annesine özellikle bağlıydı. Bu Anteus’un yenemediği kahraman yoktu. Yenilmez bir kahraman sayılıyordu. Anteus’un gücü ne de gizliydi? Bir düşmanla her kavgaya giriştiğinde toprağa, kendisini doğuran ve besleyen anasına dokunur ve yeni bir güç kazanırdı. 

İşte Anteus’un gücünün kaynağı. Ama gene de bir zayıf noktası vardı— topraktan herhangi bir biçimde ayrılma tehlikesi. Düşmanları Anteus’un bu zayıflığını hesaba katıp onu gözlemeye başladılar. Ve bu zayıflığından yararlanıp Anteus’u yenen bir düşman bulundular. Bu Herküldü. Herkül Anteus’u nasıl yendi? Anteus’u topraktan ayırıp havaya kaldırdı. Anteus’un toprağa dokunma olanağını ortadan kaldırıp boğuverdi. 

Sanırım Bolşevikler bize Yunan mitolojisi kahramanı Anteus’u hatırlatıyorlar. Tıpkı Anteus gibi, kendilerini doğuran, besleyen ve eğitim analarıyla, yığınlar ile bağlarını sürdürerek güçlüdürler. Ve analarıyla, halkla bağlarını sürdürdükleri sürece 

Bolşevikler yenilmez olarak kalmanın her olanağına sahiptirler. Bolşevik önderliğin yenilmezliğinin sırrı budur
Blogger tarafından desteklenmektedir.