Header Ads

Header ADS

RSDİP'NİN ÜÇÜNCÜ KONGRESİNİN BAZI KARARLARI

Viladimir İliç Lenin Demokratik Devrimde Sosyal-Demokrasinin İki Taktiği

ONBİR 
RSDİP'NİN ÜÇÜNCÜ KONGRESİNİN BAZI KARARLARI İLE "KONFERANS"INKİLER 
ARASINDA KABA BİR KARŞILAŞTIRMA 

GEÇİCİ devrim hükümeti sorunu, şu sırada, sosyal-demokrat .hareketin taktiksel sorununun eksenini oluşturur. Konferansın öteki kararları üzerinde aynı ayrıntı ile durmanın, ne olanağı ne de gereği vardır. Biz, burada, RSDİP'nin Üçüncü Kongresinin kararları ile konferans kararlarının taktiksel eğilimleri arasındaki yukarda tahlil edilmiş bulunan ilke farklılıklarını doğrulayan bazı noktalara kısaca değinmekle yetineceğiz. 

Devrimin arifesinde hükümetin taktiklerine karşı takınılacak tutum sorununu ele alalım. RSDİP'nin Üçüncü Kongresinin kararında bu soruna bir kez daha kapsamlı bir yanıt bulacaksınız. Bu karar belirli anın (sayfa 103) bütün değişik koşullarını ve görevlerini gözönünde tutmaktadır: hükümetin ödünlerinin ikiyüzlülüğünün açığa vurulması; "halkı temsil etmenin karikatürümsü biçimleri"nden yararlanma; işçi sınıfının ivedi istemlerinin (ki, sekiz saatlik işgünü, bunların başında gelir) devrimci bir biçimde gerçekleştirilmesi, ve ensonu, kara-yüzlere karşı koyma. Konferansın kararlarında bu sorun birçok kesimlerde parça parça ele alınmaktadır: "gericiliğin karanlık güçlerine karşı koyma"ya, öteki partilere karşı alınacak tutum konusundaki kararın yalnızca giriş kısmında değiniliyor. Temsili organlar için yapılan seçimlere katılma, çarlığın burjuvaziyle "uzlaşma"sından ayrı olarak ele alınmaktadır. Devrimci yollarla sekiz saatlik işgününün gerçekleştirilmesi için çağrıda bulunacağı yerde, "Ekonomik Savaşım Üzerine" gösterişli başlığını taşıyan özel karar, ("Rus toplumsal yaşamında emek sorununun merkezi bir yer tuttuğu" yolunda gösterişli ve son derece aptalca tümceciklerden sonra) "sekiz saatlik işgününün yasalaştırılması" için yürütülen kampanyanın eski sloganlarını yine]emekten başka bir şey yapmıyor. Bu sloganın, içinde bulunduğumuz şu sıradaki yetersizliği ve eskimişliği, kanıt gerektirmeyecek kadar açıktır . 

Açık siyasal eylem sorunu. Üçüncü Kongre, eylemlerimizde, yakın gelecekte yapılacak köklü değişikliği gözönünde tutmaktadır. Gizli eylemler ve yeraltı örgütlenmesinin gelişmesi, hiçbir şekilde terkedilmemelidir: bu, polisin ekmeğine yağ süren ve hükümetin son derece işine gelen bir şey olur. Ama aynı zamanda açık eylem üzerinde de düşünmek zorundayız. Böyle bir eylemin uygun biçimleri ve bunun gerektirdiği -daha az gizli- özel organlar, bu amaç için zaman geçirmeden hazırlanmalıdır. Bunları Rusya'da gelecekteki açık Sosyal-Demokrat İşçi Partisinin üsleri haline (sayfa 104) olabildiğince dönüştürmek amacıyla, legal ve yarı-legal derneklerden yararlanılmalıdır.


Burada da konferans, sorunu parçalıyor ve herhangi bir kapsamlı slogan getiremiyor. Göze çarpan şey, legal olarak faaliyet gösterecek yazarlar "oluşturulması" yolunda Tertip Komitesine verilen gülünç yönergedir. Bunun dışında "işçi sınıfı hareketinin desteklenmesini kendilerine amaç edinmiş demokratik gazetelerin etkimiz altına alınması" yolunda, tümüyle saçma bir karar da vardır .Bu, Osvobojdenye eğiliminde olan bütün legal liberal gazetelerimizin hepsinin de iddia ettikleri amaçtır. Neden İskra yazıkurulunun kendisi, verdiği öğüdü gerçekleştirmekte bir adım atmaz ve Osobojdenye'nin sosyal-demokrat etki altına nasıl gireceğinin örneğini bize göstermez? Legal olarak varlığını sürdüren derneklerden parti üsleri kurmakta yararlanmak sloganı yerine, bize önce yalnızca (içlerinde parti üyelerinin etkin olmaları gereken) sendikalar konusunda özel öğütçükler ve ikinci olarak "işçilerin devrimci örgütlerine" = "resmi olmayarak kurulan örgütler"e = "devrimci işçi kulüpleri"ne önderlik etme öğüdü verilmektedir. Bu "kulüpler" nasıl resmi olmayarak kurulan örgütler olarak sınıflandırılabilir, ve bu "kulüpler" gerçekte nedir - ancak Allah bilir. Yüksek bir parti organından kesin ve açık yönergeler yerine, bize, gelişigüzel serpiştirilmiş bazı düşünceler ve kalem adamları tarafından yapılan kaba-saba taslaklar sunuluyor. Partinin bütün çalışmalarını tümüyle yeni bir temele kaydırmaya başladığını gösteren herhangi kesin bir tablo yok. 

"Köylü sorunu", parti kongresi ve konferans tarafından tümüyle farklı yollarda sunulmuştur. Kongre, "köylü hareketine karşı tutum" konusunda; konferans ise, "köylüler arasında çalışma" konusunda bir karar (sayfa 105) almıştır. Birinde ağırlık, çarlığa karşı savaşımın genel ulusal çıkarlar çerçevesi içersinde, tüm devrimci demokratik harekete önderlik etme görevine verilmiştir. Ôteki durumda ağırlık, toplumun belli bir kesimi içersinde "çalışma"ya indirgenmiştir yalnızca. Birinci durumda, her türlü demokratik değişimleri gerçekleştirmek için, devrimci köylü komitelerinin ivedilikle örgütlendirilmesi çağrısında bulunan ajitasyonun esas pratik sloganı ileri sürülmüştür. Öteki durumda, "komitelerin örgütlendirilmesi istemi", kurucu bir meclise sunulacaktır. Bu kurucu meclisi niye bekleyelim ki? Bu, gerçekten de kurucu bir meclis olacak mıdır? Devrimci köylü komitelerinin önceden ya da onunla birlikte kurulması sağlanmadan, kurucu meclis sağlam olabilir mi? Konferans bütün bu soruları gözden kaçırıyor. Bütün kararları, incelemekte olduğumuz şu genel düşünceyi yansıtıyor - yani burjuva devrimde yalnızca kendi özel işimizi yapmalı, bütün demokratik harekete önderlik etme ve bu hareketi bağımsız olarak yönetme amacına yönelmemeliyiz. Tıpkı ekonomistlerin, sosyal-demokratların ekonomik savaşım vermeleri, liberallerin ise siyasal savaşım vermeleri yolundaki sürekli olarak düştükleri yanılgı gibi, yeni-İskra yandaşları da, bütün uslamlamalarında, bizim burjuva devrimin yolundan çekilip sessizce bir köşede oturmamız, burjuvazinin ise devrimi etkin bir biçimde yürütmesi yolundaki düşünceye saplanıp kalmaktadırlar. 

En sonu, öteki partilere karşı alınacak tutum konusundaki karar da gözden kaçırılmamalıdır. RSDİP'nin Üçüncü Kongresinin kararı, kurtuluşu amaçlayan burjuva hareketinin her türlü sınırlılığı, ya da kötü burjuva ile iyi burjuvazi arasında bir ayrım yapmanın her türlü örneğini her kongrede sıralamak gibi safça bir düşünceyle oyalanmaksızın, böylesine bir (sayfa 106) sınırlılığı ve yetersizliği sergilemekten sözetmektedir. Starover tarafından yapılan yanlışlığı yineleyen konferans, böyle bir ayrımı inatla aramış ve ünlü "turnusol kağıdı" teorisini geliştirmiştir. Starover çok güzel bir düşünceden -burjuvaziye, olabilecek en sert koşulları sunma düşüncesinden- yola çıkmıştı. Ancak, tasvip, uzlaşma ve benzeri şeyleri hak eden burjuva demokratlarla, bunları hak etmeyenler arasında önceden bir ayrım yapma girişiminin gelişmeler karşısında - derhal işe yaramaz hale gelen ve proleter sınıf bilincine karışıklık sokan bir "formül"e yolaçtığını unutmaktadır. Ağırlık, savaşım içersindeki gerçek birlikte, açıklamalara, vaatlere ve sloganlara kaydırılmıştır. Starover, "genel ve eşit oy, tek dereceli ve gizli seçim"in böyle bir radikal slogan olduğunu savunuyordu. Aradan iki yıl geçmeden, "turnusol kağıdı"nın işe yaramadığı anlaşıldı ve genel seçim sloganı, sosyal-demokrasiye yakınlaşmak şöyle dursun, tam tersine, salt bu slogan aracılığıyla işçileri yanlış yola götürmek ve onları sosyalizmden saptırmak yolunda çaba gösteren Osvobojdenyi tarafından devralındı. 

Şimdi de, yeni-iskracılar daha da "sert koşullar" öne sürmektedirler. Çarlığın düşmanlarından, "halkın kendi kendisini silahlandırmasına etkin bir biçimde katılmalarına" kadar varan, "örgütlenmiş proletaryanın kararlı her hareketini etkin ve açık bir biçimde [!?] desteklemelerini" vb. istiyorlar. Bu ayrım çok daha ötelere de götürülmüştür - ama her şeye karşın bu ayrım, gene daha şimdiden eskimiştir ve yararsızlığını bir anda gözler önüne sermektedir. Örneğin neden bir cumhuriyet sloganı yoktur? Nasıl oluyor da sosyal- demokratlar, -"kastlar ve monarşi sisteminin bütün temellerine karşı amansız devrimci savaşın" çıkarları uğruna- burjuva demokratlardan, cumhuriyet uğruna (sayfa 107) savaşım dışında her şeyi "isteyebiliyorlar"? Bu sorunun salt eleştiri olsun diye ortaya atılmadığı, yeni-iskracıların yanılgılarının hayati siyasal önem taşıdığı Rus Kurtuluş Birliği tarafından tanıtlanmıştır (bkz: Proletari, n° 4).[30*] Bu "çarlık düşmanları", yeni- İskra yandaşlarının bütün "koşullarını" sözcüğü sözcüğüne yerine getireceklerdir. Ama gene de, bu Rus Kurtuluş Birliğinin programında (ya da programsızlığında) Osvobojdenye anlayışının egemen olduğunu ve Osvobojdenye grubunun onu kolaylıkla yedeğine alabileceğini gösterdik. Bununla birlikte, kararının sonuç bölümünde konferans, "sosyal-demokrasinin, halkın iki- yüzlü dostları olarak liberal ve demokratik bir bayrak dalgalandırmalarına karşın, proletaryanın devrimci savaşımına gerçek bir destek sağlamayı kabul etmeyen bütün siyasal partilere karşı çıkmaya devam edeceğini" ilan ediyor. Rus Kurtuluş Birliği bu desteği sağlamamak şöyle dursun, bu desteği inatla sürdürüyor. Bu, bu birliğin önderlerinin "kurtuluşçu" olsalar bile, "halkın ikiyüzlü dostları" olmadıklarının güvencesi midir? 

Görüyorsunuz: önceden "koşullar" icat ederek ve heybetli" güçsüzlüklerinin getirdiği gülünç "istemler" öne sürerek, yeni-iskracılar, bir anda kendilerini gülünç bir duruma sokmuşlardır. Öne sürdükleri koşullar ve istemler, yaşayan gerçeklerle değerlendirildiklerinde, hemen yetersizliklerini ortaya koymaktadırlar. Formüller peşinde koşmaları boşunadır, çünkü hiçbir formül, (sayfa 108) burjuva demokratların ikiyüzlülüklerinin, tutarsızlıklarının ve dargörüşlülüklerinin bütün çeşitli görünümlerini kucaklayamaz. Bu, bir "turnusol kağıdı", formüller, ya da yazılı ve basılı istemler sorunu değildir, ne de "halkın dostlarının" ikiyüzlü olanları ile içten olanları arasında önceden bir ayrım yapma sorunudur; bu, burjuva demokrasisi tarafından atılmış olan her "kararsız" adımın sosyal-demokratlar tarafından ardı gelmez eleştirileri, savaşım içinde gerçek birlik sorunudur. "Demokratik değişimde çıkarı olan bütün toplumsal güçlerin gerçek bütünleşmeleri" için gerekli olan, konferansın öylesine bıkmaz ve öylesine boş bir biçimde emek verdiği "maddeler" değil, gerçek devrimci sloganlar ortaya atabilme yetisidir. Bunun için, devrimci ve cumhuriyetçi burjuvaziyi proletaryanın düzeyine çıkaracak o!an sloganlar gereklidir, proletaryanın amaçlarını monarşist burjuvazinin düzeyine indirgeyen değil. Bunun için gerekli o!an, ayaklanmaya en etkin bir biçimde katılmaktır, ivedi ayaklanma görevine safsatalarla yan çizmek değil. (sayfa 109) 

ONİKİ 
EĞER BURJUVAZİ YÜZ ÇEVİRECEK OLURSA 
DEMOKRATİK DEVRİMİN KAPSAMI 
DARALIR MI? 

YENİ-İSKRACILARIN Kafkasya Konferansında kabul edilen ve İskra tarafından yayınlanan kararların bir kopyası elimize geçtiğinde, yukardaki satırlar yazılmış bulunmaktaydı. Gayret etmiş olsaydık bile, bundan daha iyi bir pour la bonne bouche (daha lezzetli bir lokma) bulamazdık. 

İskra yazarları çok haklı olarak şöyle diyorlar: "Taktiğin temel sorunları konusunda, Kafkasya Konferansı da, Tüm-Rusya Konferansının [yani yeni-İskra grubunun] kabul ettiği karara benzer [doğrudur!] bir karara varmıştır." "Sosyal-demokrasinin geçici bir devrim hükümetine karşı tutumu sorunu, Kafkasyalı (sayfa 110) yoldaşlar tarafından Vperyod grubu ve sözde-kongreye katılan delegeler tarafından savunulan yeni yönteme en açık muhalefet havasında çözüme bağlanmıştır.2 "Kabul etmek gerekir ki, bir burjuva devrimde proleter partinin taktiklerinin konferans tarafından formülasyonu, en uygun olanıdır." 
Doğru olan doğrudur. Hiç kimse yeni-İskra grubunun temel yanılgısının bundan daha "uygun" formülasyonunu veremezdi. Bu formülasyonu, önce parantez içersinde çiçeklerine, daha sonra da meyvelerine değinerek eksiksiz aktaracağız. 
Yeni-İskra yandaşlarının Kafkasya Konferansı tarafından alınan geçici hükümet. konusundaki kararı şöyledir: 

"Proletarya içersinde sosyal-demokratik bilinci derinleştirecek [elbette! şunu eklemeliydiler: 'Martinovvari!' - yalnızca bilinci daha da derinleştirmek için mi, cumhuriyet kurmak için değil mi? Ne de 'derin' bir devrim anlayışı!] ve gelişmekte olan burjuva devlet sistemini eleştirmek için partinin tam bir özgürlüğe kavuşmasını güvence altına alacak biçimde devrimci durumdan yararlanmanın bizim görevimiz olduğunu gözönünde tutan konferans [işimiz cumhuriyet kurmak değilmiş! İşimiz yalnızca eleştiri özgürlüğü elde etmekmiş. Anarşist düşüncelere kapılınca anarşist bir dil kullanılır: 'burjuva devlet' sistemi!], bir sosyal-demokrat geçici hükümetin kurulmasına ve böyle bir hükümete katılmaya karşı olduğunu [İspanya devriminden on ay önce bakunincilerin[41] aldığı ve Engels'in değindiği kararı anımsayınız; bkz: Proletari, n° 3][42] bildirir ve devlet sistemini demokratlaştıracak uygun önlemleri [!?] sağlamak üzere geçici burjuva hükümeti üzerinde dışarıdan [tepeden değil, alttan] baskı yapmanın en uygun yol olduğunu kabul eder. Konferans, sosyal-demokratlar (sayfa 111) tarafından geçici bir hükümet oluşturulmasının, ya da böyle bir hükümete katılmalarının, bir yandan Sosyal-Demokrat Partiye karşı proletarya yığınlarında umutsuzluğa ve partiden uzaklaşmalarına yolaçacağına, çünkü iktidarı ele geçirmiş olmalarına karşın, sosyal-demokratlar, sosyalizmi kurmak da dahil olmak üzere, işçi sınıfının ivedi gereksinmelerini karşılayamayacağına [cumhuriyet ivedi bir gereksinme değilmiş! Kararın yazarları büyük bir bilisizlik içinde burjuva devrimine katılmayı reddediyorlarmışçasına, tamamen anarşist bir dil kullandıklarının farkında değillerdir!], ve öte yandan da, b u r j u v a s ı n ı f l a r ı n d e v r i m d e n y ü z ç e v i r e c e ğ i n e, v e b ö y l e c e d e d e v r i m i n k a p s a m ı n ı n d a r a l a c a ğ ı n a n e d e n o l a c a ğ ı n a i n a n ı r." 

İşte sorunun düğüm noktası budur. Anarşist düşüncelerin en katıksız oportünizmle içiçe geçtiği yer burasıdır (Batı-Avrupa bernştayncılarında da durum hep böyledir). Düşünün bir: bu adamlar, burjuvazinin devrime yüz çevireceği ve böylece de devrimin kapsamının daralacağı gerekçesiyle, geçici bir hükümete katılmayacaklar! Gerçekten, burada, bir tüm olarak katıksız ve tutarlı bir biçimiyle, yeni-İskra felsefesiyle karşı karşıyayız: devrim bir burjuva devrim olduğuna göre, burjuva darkafalılığının önünde eğilmeli ve ona yol açmalıyız. Kısmen de olsa, bir an için bile olsa, hükümete katılırsak burjuvazi devrime yüz çevirebilir diye kaygıya kapılacak olursak, bu, bizim devrimin önderliğini, tümüyle burjuva sınıfa teslim etmemiz demektir. Böylelikle, burjuvazi, devrime yüz çevirmesin diye, proletaryayı, (eksiksiz bir "eleştiri özgürlüğü"nü elde tutarken!!) tümüyle burjuvazinin vesayeti altına sokmuş, proletaryayı ılımlı ve uysal olmaya zorlamış oluyoruz. Burjuvazi yüz çevirmesin diye proletaryanın (sayfa 112) en hayati gereksinmelerini, yani siyasal gereksinmelerini -ki ekonomistler ve onlara öykünenler bu gereksinmeleri hiçbir zaman anlamamışlardır- iğdiş etmiş oluyoruz. Demokrasinin, proletaryanın istemlerini kucaklayacak ölçüde gerçekleştirilmesi uğruna, devrimci savaşım platformundan, ("yüz çevirmesin diye") ilkelerimiz pahasına, devrime ihanet ederek, burjuvazinin rızasını satın alarak, burjuvaziyle pazarlık platformuna geçmiş oluyoruz. 

Kafkasyalı yeni-iskracılar, iki kısa satır içersinde, devrime ihanetin ve proletaryayı burjuva sınıfın zavallı bir eklentisi haline dönüştürme taktiğinin özünü ifade etmeyi becerebilmişlerdir. Yeni-İskra eğiliminin yukarda çıkarsadığımız yanılgılarının şimdi açık ve belirli bir ilke, yani monarşist burjuvazinin kuyruğuna takılma ilkesi düzeyine yükseltildiğini görüyoruz. Cumhuriyetin kurulması, burjuvazinin yüz çevirmesine yolaçacağına göre (ve daha şimdiden yüz çevirmektedir - Bay Struve bir örnektir), kahrolsun cumhuriyet uğruna savaşım. Proletaryadan gelecek her etkin ve tutarlı demokratik istem her zaman ve dünyanın her yerinde burjuvazinin yüz çevirmesine yolaçtığına göre - inlerinize çekilin işçiler; yalnızca dıştan eylem yapın; "burjuva devlet" sisteminin araçlarını ve silahlarını devrimin çıkarları uğruna kullanmayı düşlemeyin; "eleştiri özgürlüğünüzü" koruyun, o kadar! 
Bunların "burjuva devrim" terimini anlayış biçimlerindeki temel yanılgı suyüzüne çıkmıştır. Bu terimin Martinov ya da yeni-İskra "anlayışı", doğrudan doğruya proletaryanın davasının burjuvaziye satılmasına varır. 

Eski ekonomizmi unutmuş olan ve onu incelemeyen, ya da anımsamayanlar, ekonomizmin bugünkü yeniden canlanışını anlamakta güçlük çekeceklerdir. (sayfa 113) Bernştayncı Credo'yu[43] anımsayınız. "Salt proleter" görüş açısından ve programından Credo'nun yazarları şu sonuçlara varmışlardır: biz sosyal-demokratlar, ekonomiyle, işçi sınıfının gerçek davasıyla, her türlü siyasal oyunlarla, sosyal-demokrat çalışmanın gerçekten daha da derinlik kazanmasıyla uğraşmalıyız. Siyaset, liberaller içindir. Tanrı, bizi, "devrimcilik"e düşmekten koru"' sun: yoksa burjuvazi yüz çevirir. Credo'yu, ya da Raboçaya Mıysl, n° 9'un "Ek"ini (Eylül 1899)[44] baştan sona yeniden okumuş olanlar, bu uslamlamanın tüm gelişimini göreceklerdir. 

Ama "büyük" Rus devriminin tümünün değerlendirilmesine uygulandığında, bugün de, daha geniş ölçüde, aynı şeyle karşı karşıyayız - ne yazık ki bu, ortodoks darkafalılığın teorisyenleri tarafından daha baştan bayağılaştırılmış ve gülünçlüğe indirgenmiştir! Biz sosyal-demokratlar, eleştiri özgürlüğü ile, sınıf bilincini daha da derinleştirmekle, dışardan eylemle uğraşmalıyız. Onlar, burjuva sınıflar, eylem özgürlüğüne, devrimci (siz, liberal deyiniz) önderlik için boş bir alana, tepeden "reform" yapma özgürlüğüne sahip olmalıdır. 

Marksizmin bu bayağılaştırıcıları, Marx'ın eleştiri silahı yerine, silahın eleştirisinin konmasının gereği konusunda söyledikleri üzerinde hiçbir zaman kafa yormamışlardır.[45] Marx'ın adını boş yere anarak, bunlar, gerçekte, burjuvaziyi serbestçe eleştiren ve demokratik bilinci derinleştiren, ama devrim zamanının bir eylem zamanı olduğunu, hem tepeden, hem alttan gelen bir eylem zamanı olduğunu anlayamayan Frankfurt burjuvazisinin lafebelerinin havası içersinde, taktikler konusunda kararlar almaktadırlar. Marksizmi safsataya çevirerek, en ileri, en kararlı ve en etkin devrimci sınıfın ideolojisini, en geri katmanın, çetin devrimci demokratik görevlerden kaçınanların ve bu görevleri Struve (sayfa 114) gibilerinin ellerine terkedenlerin ideolojisine dönüştürmüşlerdir. 

Eğer sosyal-demokratlar devrimci bir hükümete katıldıklarından ötürü, burjuva sınıflar devrime yüz çevirirlerse, devrimin "kapsamı daralır"mış. 

Rus işçileri, şuna bir kulak verin: eğer devrim, sosyal-demokratlardan korkmayan, çarlık üzerinde bir zafer istemeyip onunla uzlaşmak isteyen Struve'ler tarafından yapılırsa, devrimin kapsamı daha geniş olacakmış. Eğer yukarda özetlenen iki olası sonuç gerçekleşirse, yani monarşist burjuvazi otokrasiyle Şipov'vari bir "anayasa" üzerinde anlaşırsa, devrimin kapsamı daha geniş olacakmış ! 

Partinin tümüne önderlik etmek için kararlara böylesine yüzkızartıcı şeyler yazan, ya da böylesine"uygun" kararları onaylayan sosyal-demokratlar, marksizmin canlı özünü tümüyle çıkarıp atan bir yobazlıkla öylesine körleşmişlerdir ki, bu kararların, bütün öteki güzel sözleri boş tümceciklere dönüştürdüklerinin farkında değillerdir. Bunların İskra'daki makalelerinden herhangi birini, ya da, hatta, bizim şu ünlü Martinov'un yazdığı o ünlü kitapçığı alınız - orada bir halk ayaklanması konusunda, devrimi sonuna kadar götürme konusunda, tutarsız burjuvaziye karşı savaşımda sıradan halka güvenme çabası konusunda şeyler okuyacaksınız. Ama bütün bu mükemmel şeyler, burjuvazinin devrimden soğumasının sonucu olarak "devrimin kapsamının daralacağı" düşüncesini kabul eder etmez, ya da onaylar onaylamaz, zavallı tümcecikler haline dönüşürler. İşte seçenekler şunlardır baylar: ya halkla birlikte, tutarsız, çıkarcı ve korkak burjuvaziye karşın, çarlığa karşı kesin bir zafer kazanmak ve devrimi tamamlamak için çalışmalıyız, ya da bu "karşın"ı kabul etmez ve burjuvazinin devrime "yüz çevirebileceğinden" korkarız. (sayfa 115) İkinci durumda, proletaryayı ve halkı burjuvaziye -tutarsız, çıkarcı ve korkak burjuvaziye- satmış oluruz. 
Sakın sözlerimi yanlış yorumlamaya kalkmayın. Kasıtlı bir ihanetle suçlanıyoruz diye feryat ,etmeyin. Hayır, siz her zaman bataklığa sürüklendiniz ve sonunda da bu bataklığa battınız, tıpkı marksizmin "derinleştirilmesi" denilen yokuştan aşağı dayanılmaz ve onarılmaz bir biçimde ve sonunda bir karşı-devrimci, ruhsuz ve cansız entelektüel durumuna gelene dek yuvarlanan ekonomistler kadar bilinçsizce. 

Siz "devrimin kapsamı"nı belirleyen gerçek toplumsal güçler üzerinde hiç kafa yordunuz mu beyler? Şu sırada bizim için pek elverişli bir gelişme göstermiş olan, ama bizim için Rusya'nın iç güçleri sorunu sözkonusu olduğu sürece, haklı olarak, hepimizin tartışma dışı bıraktığı yabancı siyasal güçleri, uluslararası birleşmeleri bir yana bırakalım. Bu iç toplumsal güçleri inceleyin. Devrime karşı birleşenler, otokrasidir, saraydır, polistir, bürokrasidir, ordudur ve bir avuç aristokrasidir. Halkın öfkesi ne denli büyükse, askeri birlikler o denli güvenilmez olurlar, bürokrasi o denli yalpalar. Üstelik, burjuvazi, bir bütün olarak, şimdi devrimden yanadır, özgürlük konusunda ateşli söylevler vermekte ve halk adına ve hatta devrim adına, giderek daha sık konuşmaktadır.[31*] Ama biz bütün marksistler, hem teoride, hem de liberallerimizi ve Zemstvo mensuplarını ve Osvobojdenye yandaşlarını günbegün, saatbesaat gözlemlememizden, burjuvazinin devrimi desteklemekte tutarsız, çıkarcı ve korkak olduğunu biliyoruz. Burjuvazi, dar, bencil çıkarları karşılanır karşılanmaz, tutarlı demokrasiye "yüz çevirir çevirmek" (ve bunu daha(sayfa 116) şimdiden yapmaktadır!), yığın halinde, kaçınılmaz olarak. karşı-devrime, otokrasiye yönelecek, devrime ve halka karşı dönecektir. Geriye "halk", yani proletarya ve köylülük kalıyor: devrimi sonuna kadar götürmede ancak proletaryaya güvenilebilir, çünkü proletarya demokratik devrimin çok ötesine geçer. Bundan ötürüdür ki, proletarya, cumhuriyet uğruna ön saflarda dövüşür ve burjuvazinin yüz çevirme olasılığını hesaba katma yolundaki aptalca ve değersiz öğütleri tiksintiyle reddeder. Köylülük, küçük-burjuva unsurları olduğu kadar, çok sayıdaki yarı-proleterleri de kapsar. Bu, onu, ayrıca kararsız yapar ve proletaryayı tam anlamıyla bir sınıf partisi içinde toplanmaya zorlar. Ne var ki, köylülüğün kararsızlığı burjuvazinin kararsızlığından temelden ayrıdır, çünkü bugün köylülük, özel mülkiyetin başlıca biçimlerinden biri olan malikane topraklarına elkonması durumunda olduğu gibi özel mülkiyetin mutlak korunumuna pek ilgi duymaz. Böylece sosyalist olmayan, ya da küçük-burjuva olmaktan çıkmayan köylülük, demokratik devrimin yürekten ve en radikal yanlısı olabilme yetisine sahiptir. Köylülük, ancak ona aydınlık getiren devrimci olayların akışı, burjuvazinin ihaneti ve proletaryanın yenilgisiyle daha olgunlaşmadan kesintiye uğramayacak olursa, bu duruma gelebilir. Ancak bu koşullar altındadır ki, köylülük, kaçınılmaz olarak devrimin ve cumhuriyetin bir kalesi haline gelir, çünkü ancak tamamıyla başarılı bir devrimdir ki, köylülüğe tarımsal reformlar kapsamı içine giren her şeyi verebilir - ("sosyalist-devrimciler"in düşündükleri gibi kapitalizmi ortadan kaldırmak için değil de) yarı-serfliğin boyunduruğundan, baskı ve uşaklığın zulmünden kurtulmak için yaşam koşullarını meta üretimi sistemi içersinde ne kadar iyileştirmek mümkünse o kadar iyileştirmek için köylülerin istedikleri, düşledikleri ve (sayfa 117) gerçekten gereksindikleri her şeyi. 

Üstelik, köylülüğü devrime bağlayan şey, yalnızca köklü bir tarım reformu umudu değil, genel ve sürekli çıkarlarıdır da. Proletaryaya karşı savaşım verirken bile, köylülük demokrasiye gereksinme duyar, çünkü ancak demokratik bir sistem, bir yığın olarak, bir çoğunluk olarak onun çıkarlarını doğru bir biçimde ifade edebilir ve egemenliğini güvence altına alabilir. Köylülük ne denli aydınlanırsa (ve Japonya ile savaştan bu yana aydınlanmayı okulla ölçmeye alışmış olan pek çok kimsenin farkedemediği bir hızla aydınlanmaktadır), o denli tam bir demokratik devrimden yana, kararlı ve tutarlı bir tutum takınır; çünkü burjuvaziden farklı olarak halkın üstünlüğünden korkacak bir şeyi yoktur, tam tersine kazançları vardır. Demokratik bir cumhuriyet, köylülük o safça monarşicilığini terketmeye başlar başlamaz, onun için bir ülkü haline gelir, çünkü (üst borsa odaları vb. ile birlikte) burjuva borsacılarının bilinçli monarşizmi, köylülük için bugün karşı karşıya olduğu aynı hak yoksunluğu, aynı baskı ve aynı bilisizlik demektir, ancak Avrupa anayasacılığı cilasıyla biraz parlatılmıştır o kadar. 

İşte bunun içindir ki, bir sınıf olarak burjuvazi, doğal ve kaçınılmaz olarak, liberal monarşist partinin kanatları altına sığınmak eğilimindedir, oysa köylülük, yığın halinde, devrimci ve cumhuriyetçi partinin önderliği altına girme eğilimindedir. İşte bunun içindir ki, burjuvazi, demokratik devrimi sonuna kadar götürme yeteneğinde değildir, oysa köylülük bu yeteneğe sahiptir, ve biz, bütün çabalarımızı onun bu yeteneğine yardımcı olmaya yöneltmeliyiz. 
Bunun çok açık bir şey olduğu, işin alfabesi olduğu, bütün sosyal-demokratların bunu çok iyi anladıkları yolunda itirazlar yapılabilir. Hayır, durum böyle değildir; (sayfa 118) bu, burjuvazinin devrimden uzak kalmasının sonucu olarak devrimin "kapsamının daralacağından" sözedebilenler tarafından anlaşılmamıştır. Bu gibi kimseler anlamını kavramaksızın ezberledikleri tarım programımızın, sözcüklerini yinelemektedirler, çünkü eğer öyle olmasaydı, marksist dünya görüşünden ve programımızdan kaçınılmaz olarak çıkan, proletaryanın ve köylülüğün devrimci demokratik diktatörlüğü kavramından korkmazlardı; eğer öyle olmasaydı, büyük Rus devriminin kapsamını burjuvazinin gidebileceği sınırlarla kısıtlamazlardı. Bu gibi kimseler, soyut marksist devrimci laflarını, somut anti-marksist ve devrimci olmayan kararlarıyla çürütmektedirler. 
Köylülüğün başarılı bir Rus devrimindeki rolünü gerçekten anlayan kimseler, devrimin kapsamının, burjuvazinin ona yüz çevirmesiyle daralacağını söylemeyi akıllarına bile getirmezlerdi. Çünkü aslında Rus devrimi, ancak burjuvazi ona yüz çevirdiği ve köylü yığınları etkin devrimciler olarak proletaryanın yanında yeraldığı zaman burjuva demokratik devrim dönemindeki gerçek kapsamına kavuşmaya başlayacak ve olabilecek en geniş devrimci kapsamına gerçekten de ulaşacaktır. Demokratik devrimimizin tutarlı bir biçimde sonuna kadar varabilmesi için, devrim, burjuvazinin kaçınılmaz tutarsızlığını etkisiz hale getirebilecek güçlere (yani, İskra'nın Kafkasyalı yandaşlarının düşüncesizlikleri yüzünden o çok korktukları şeyi, "burjuvazinin devrimden yüz çevirmesi"ni sağlayan güçlere) dayanmalıdır. 
Proletarya, kuvvet yoluyla otokrasiyi ezmek ve burjuvazinin tutarsızlığını etkisiz hale getirmek için köylü yığınlarıyla ittifak kurarak, demokratik devrimi sonuna kadar götürmelidir. Proletarya, kuvvet yoluyla burjuvazinin direncini kırabilmek için, köylülüğün ve (sayfa 119) küçük-burjuvazinin kararsızlığını etkisiz hale getirmek için, halkın yarı-proleter unsurlarıyla ittifak kurarak sosyalist devrimi başarmalıdır. Yeni-İskra grubunun devrimin kapsamı konusunda bütün tezlerinde ve kararlarında o denli dar bir biçimde sundukları proletaryanın görevleri aslında işte bunlardır. 

Ancak, devrimin "kapsamı" konusundaki tartışmalarda sık sık gözden kaçırılan bir koşul unutulmamalıdır. Unutulmamalıdır ki, bu, bu sorunun ortaya çıkardığı güçlükler sorunu değil, çözümünün nerede ve nasıl bulunacağı sorunudur. Bu, devrimin yükselişini güçlü ve yenilmez hale getirmenin zorlaştırılması ya da kolaylaştırılması sorunu değil, bu yükselişi daha da güçlü kılmak için ne yapmamız gerektiği sorunudur. Görüş ayrılığımız, eylemlerimizin temel niteliğinde ve eylemlerimizin alması gereken yön konusundadır. Bunu vurguluyoruz, çünkü dikkatsiz ve ilkesiz kimseler pek sık bir biçimde, iki farklı sorunu, yani tutulacak yön, yani iki farklı yoldan birinin seçilmesi ile amacımızı gerçekleştirmenin kolaylığı, ya da belirli bir yolun bu amaca yakınlığını birbirine karıştırmaktadırlar. 

Daha önce bu son soruna hiç değinmedik, çünkü parti içersinde bu sorun, "herhangi bir anlaşmazlık ya da görüş ayrılığı yaratmamıştı. Sorunun kendisi, kuşkusuz, son derece önemlidir ve bütün sosyal-demokratların en büyük dikkatini gerektirmektedir. Harekete yalnız işçi sınıfı yığınlarını değil, aynı zamanda .köylü yığınlarını da sokmadaki güçlükleri unutmak, bağışlanmaz bir iyimserlik olur. Bu güçlükler, demokratik devrimi sonuna dek götürme çabalarını boşa çıkarmış, her şeyden çok, tutarsız ve çıkarcı burjuvazinin zaferini sağlamıştır, çünkü burjuvazi, halka karşı monarşiyi koruma biçiminde "sermaye yapmış" ve aynı zamanda da liberalizmin ... ya da Osvobojdenye eğiliminin (sayfa 120) "masumiyetini korumuştur". Ama güçlük, olanaksızlık demek değildir. Önemli olan şey, seçilen yolun doğru bir yol olduğuna inanmaktır, bu inanç mucizeler yaratabilen devrimci enerjiyi ve devrimci coşkuyu yüz kat artırır. 

Seçilecek yol sorunu konusunda bugünün sosyal-demokratları arasındaki çatlağın derinliği, yeni-İskra yandaşlarının Kafkasya kararı ile Rus Sosyal-Demokrat İşçi Partisinin Üçüncü Kongre kararı karşılaştırıldığında hemen ortaya çıkar. Kongre kararı şöyle diyor: burjuvazi tutarsızdır ve aksamaksızın, bizi devrimin kazanımlarından yoksun bırakmaya çalışacaktır. İşçi yoldaşlar, işte bundan ötürü kavga için daha etkin hazırlıklar yapın! Silahlanın, köylülüğü kendi yanınıza kazanın! Devrim kazanımlarını bir savaşım vermeksizin çıkarcı burjuvaziye teslim etmeyeceğiz. Kafkasyalı yeni-İskra yandaşlarının kararı şöyle diyor: burjuvazi tutarsızdır ve devrime yüz çevirebilir. İşçi yoldaşlar, işte bundan ötürü geçici bir hükümete katılmayı lütfen aklınıza getirmeyiniz, çünkü, eğer aklınıza getirecek olursanız, hiç kuşkusuz, burjuva yüz çevirecek, ve böylece devrimin kapsamı daralacaktır.
Bir yan şöyle diyor: tutarsız burjuvazinin direnmesine ya da pasif kalmasına karşın, devrimi sonuna kadar götürün. 
Öteki yan da şöyle diyor: bağımsız olarak devrimi sonuna kadar götürmeyi aklınıza getirmeyin, çünkü bunu yapacak olursanız tutarsız burjuvazi ona yüz çevirecektir. 

Bunlar birbirlerine taban tabana karşıt iki yol değiller midir? Taktiklerden birinin ötekini tamamen dıştaladığı, birinci taktiğin devrimci sosyal-demokrasinin biricik doğru taktiği olduğu, oysa ikinci taktiğin aslında katıksız Osvobojdenye taktiği olduğu açık değil midir?
Blogger tarafından desteklenmektedir.