"SÜREKLİ" DEVRİM SORUNU
Leninizmin Temelleri Üzerine
Stalin
Stalin
LENİNİZMİN SORUNLARI ÜZERİNE (değindiği sorunlar)
III "SÜREKLİ" DEVRİM SORUNU
"Leninizmin Temelleri Üzerine" yazısında "sürekli devrim teorisi", köylülüğün rolünü azımsama "teorisi" olarak değerlendirilmektedir. Orada şöyle denmektedir:
"Dolayısıyla Lenin, 'sürekli' devrim yanlılarına karşı süreklilik sorunundan dolayı mücadele etmedi, çünkü bizzat Lenin de kesintisiz devrimden yanaydı, onlarla tam tersine, proletaryanın muazzam bir yedeğini oluşturan köylülüğün rolünü azımsadıkları için mücadele etti."[45]
Rus "süreklicileri"nin bu karakterizasyonu, son zamanlara kadar genelde kabul ediliyor sayılıyordu. Ne var ki bu, genelde doğru olmasına rağmen, ayrıntılı sayılamaz. Bir yandan 1924 tartışması ve öte yandan Lenin'in yapıtlarının titiz bir tahlili göstermiştir ki, Rus "süreklicileri"nin hatası sadece köylülüğün rolünü azımsamalarında değil, aynı zamanda proletaryanın güçlerini ve köylülüğe önderlik etme yeteneğini azımsamalarında, proletaryanın hegemonyası fikrine inançsızlıkta da yatmaktadır.
Bundan dolayıdır ki, "Ekim Devrimi ve Rus Komünistlerinin Taktiği" yazımda (Aralık 1924), bu karakterizasyonu genişletip, onun yerine bir başkasını, daha tam olanını geçirdim. Bu yazıda şöyle denmektedir:
"Şimdiye kadar genellikle, 'sürekli devrim' teorisinin bir yanı öne çıkarılırdı — köylü hareketinin devrimci potansiyeline inançsızlık.
Bugün hakkaniyet adına bu yan, bir başka yanla —Rusya proletaryasının güçlerine ve yeteneklerine inançsızlıkla— tamamlanmalıdır."[46]
Bu elbette Leninizmin sürekli devrim fikrine, tırnak içinde olmayanına, Marx tarafından geçen yüzyılın kırklı yıllarında ilan edildiği biçimine[47] geçmişte ve şimdi karşı olduğu anlamına gelmez. Tam tersi. Lenin, sürekli devrim fikrini doğru anlayan ve geliştiren biricik Marksisti. Lenin bu sorunda "sürekliciler"den şu noktada ayrılır ki, "sürekliciler" Marx'ın sürekli devrim fikrini çarpıtıp, onu cansız bir kitabi bilgiye çevirmişlerdir, Lenin ise onu saf biçimiyle almış ve onu kendi devrim teorisinin temellerinden biri yapmıştır. Lenin tarafından daha 1905'te geliştirildiği biçimiyle burjuva-demokratik devrimin sosyalist devrime geçmesi fikrinin, Marx'ın kesintisiz devrim teorisinin cisimleşmesinin biçimlerden biri olduğunu akılda tutmak gerekir. Bu konuda Lenin daha 1905 yılında şunları yazıyordu:
"Demokratik devrimden derhal, gücümüz ölçüsünde, bilinçli ve örgütlü proletaryanın gücü ölçüsünde, sosyalist devrime geçmeye başlayacağız. Biz kesintisiz devrimden yanayız*. Yarı yolda durmayacağız...
Maceracılığa kapılmadan, bilimsel vicdanımıza ihanet etmeden, ucuz şöhret peşinde koşmadan, yalnızca şunu söyleyebiliriz ve söylüyoruz da: Yeni ve daha üstün bir göreve, sosyalist devrime mümkün olduğu kadar çabuk geçişi, bize, proletarya partisine, daha da kolaylaştırmak için, demokratik devrimi gerçekleştirmesinde tüm köylülüğe vargücümüzle yardım edeceğiz." (Bkz. 4. baskı, cilt IX, s. 213-214, Rusça.)
Ve onaltı yıl sonra, iktidarın proletarya tarafından ele geçirilmesinden sonra Lenin, bu konu üzerine şunları yazıyordu:
"Kautsky, Hilferding, Martov, Çernov, Hillquit, Longuet, MacDonald, Turati ve 'ikibuçukuncu' Marksizmin tüm diğer kahramanları... burjuva-demokratik ve proleter-sosyalist devrim arasındaki karşılıklı ilişkiyi anlayamadılar. Birincisi, ikincisine geçer.* İkincisi, geçerken birincisinin sorunlarını çözer. İkincisi, birincinin eserini pekiştirir. İkincisinin birinciyi ne derece geçmeyi başaracağını mücadele, ve yalnızca mücadele tayin eder." (Bkz. 4. baskı, cilt XXXIII, s. 32, Rusça.)
Burada özellikle, Lenin'in 1 Eylül 1905'te yayınlanmış olan "Sosyal-Demokrasinin Köylü Hareketi Karşısındaki Tavrı" makalesinden aktarılan ilk pasaja dikkat çekerim. Bunu, hâlâ Lenin'in, burjuvademokratik devrimin sosyalist devrime geçmesi fikrine, yani sürekli devrim fikrine, ancak emperyalist savaştan sonra vardığını iddia edenlerin bilgilenmesi için vurguluyorum. Bu alıntı, bu kişilerin derin bir yanılgı içinde bulundukları konusunda hiçbir kuşkuya yer bırakmamaktadır.
IV PROLETER DEVRİM VE PROLETARYA DİKTATÖRLÜĞÜ
Burjuva devriminden farklı olarak proleter devrimin karakteristik hatları nelerdir? Proleter devrim ile burjuva devrimi arasındaki farkı beş ana noktada toplamak mümkündür:
1— Burjuva devrimi, genelde, daha devrim açıkça patlak vermeden önce, feodal toplumun bağrında gelişip olgunlaşan kapitalist düzenin biçimleri az çok hazır olarak varolduğunda başlar, proleter devrim başladığında ise, sosyalist düzenin hazır biçimleri hiç yoktur, ya da hemen hemen hiç yoktur.
2— Burjuva devrimin baş görevi, iktidarı ele geçirmek ve onu varolan burjuva ekonomisiyle uyum içine sokmaktır, proleter devrimin baş görevi ise, iktidarın ele geçirilmesinden sonra yeni, sosyalist bir ekonomi inşa etmektir.
3— Burjuva devrimi, genelde, iktidarın ele geçirilmesiyle biter, proleter devrimde ise iktidarın ele geçirilmesi, onun sadece başlangıcıdır, ve iktidar, eski ekonominin reorganizasyonu ve yenisinin örgütlenmesi için kaldıraç olarak kullanılır.
4— Burjuva devrimi, kendini, bir sömürücüler grubunun egemenliğinin yerine bir başka sömürücü grubununkini geçirmekle sınırlar, ve bu nedenle eski devlet makinesini un-ufak etmeye ihtiyaç duymaz, proleter devrim ise tüm ve her türlü sömürücü grupları iktidardan uzaklaştırır ve tüm emekçilerin ve sömürülenlerin önderi olan proleterler sınıfını iktidara getirir, bu nedenle o, eski devlet makinesini un-ufak etmeden ve yerine yenisini geçirmeden yapamaz.
5— Burjuva devrimi, emekçilerin ve sömürülenlerin milyonluk kitlelerini az çok uzun bir süre için burjuvazinin etrafında toparlayamaz, ve bu da tam şundan ötürüdür, çünkü bunlar emekçiler ve sömürülenlerdir, proleter devrim ise, eğer baş görevini, proletaryanın iktidarını sağlamlaştırma ve yeni, sosyalist ekonomiyi kurma görevini yerine getirmek istiyorsa, tam da emekçi ve sömürülenler olarak bunları proletarya ile kalıcı bir ittifak içinde birleştirebilir ve birleştirmek zorundadır.
İşte bu konuda Lenin'in bazı temel tezleri:
"Burjuva devrimle sosyalist devrim arasındaki baş farklardan biri", diyor Lenin, "feodalizmden doğan burjuva devrimi için, eski düzenin bağrında, giderek feodal toplumun tüm yanlarını değiştiren yeni ekonomik örgütlerin tedricen ortaya çıkmasıdır. Burjuva devrim yalnızca tek görevle karşı karşıyaydı: eski toplumun tüm engellerini silip süpürmek, bir kenara atmak, yıkmak. Bu görevi yerine getiren her burjuva devrim, kendisinden beklenen herşeyi yerine getirmiş olur: kapitalizmin gelişmesini güçlendirir.
Sosyalist devrim kendini bambaşka bir durumda bulur. Tarihin zikzaklı hareketleri sonucu sosyalist devrime başlamak zorunda kalmış olan ülke ne kadar geri ise, eski kapitalist ilişkilerden sosyalist ilişkilere geçiş bu ülke için o kadar güçtür. Burada yıkma görevlerine yeni, duyulmadık zorlukta görevler, özellikle örgütsel görevler eklenir." (bkz.4. baskı, cilt XXVII, s.67.)
"Eğer Rus devriminde", diye devam ediyor Lenin, "—1905 yılının büyük deneyimini yaşamış olan— halkın yaratıcı gücü daha 1917 Şubat'ında Sovyetleri yaratmamış olsaydı, onlar Ekim'de asla iktidarı ele geçirecek durumda olamazlardı, çünkü başarı, yalnızca, hareketin milyonları kucaklayan hazır örgütlenme biçimlerinin halihazırda var olup olmamasına bağlıydı. Bu hazır biçim Sovyetlerdi, ve bu nedenle, yaşadığımız o parlak başarılar, o arkası kesilmeyen zafer yürüyüşleri siyasi alanda bizi bekliyordu, çünkü siyasi iktidarın yeni biçimi hazırdı, ve onu devrimin ilk aylarında içinde bulunduğu o embriyon durumundan, Rus devletinde — Rus Sovyet Cumhuriyeti'nde sağlam biçim almış olan yasal olarak tanınmış biçime getirmek için, sadece birkaç kararname çıkarmamız yetti." (Bkz. 4. baskı, cilt XXVII, s. 67-68.)
"Çözümü", diyor Lenin, "devrimimizin ilk aylarda yaşadığı gibi bir zafer yürüyüşü asla olamayacak olan daha iki korkunç zor görev kalmıştı." (age, s.68.)
"Birincisi, bunlar, her sosyalist devrimin önünde duran iç örgütlenme görevleriydi. Sosyalist devrimle burjuva devrim arasındaki fark tam da şudur ki, burjuva devrim kapitalist ilişkilerin hazır biçimlerini önünde bulur, Sovyet iktidarı, proleter iktidarı ise, aslında yalnızca sanayinin bazı uç noktalarını kapsayan ve tarıma henüz çok az girmiş olan kapitalizmin en gelişmiş biçimlerini hesaba katmazsak, bu hazır ilişkileri önünde bulmaz. Muhasebenin örgütlenmesi, büyük işletmeler üzerinde denetim, devlete ait tüm iktisadi mekanizmayı bir tek büyük makine haline, yüz milyonlarca insanın bir tek plânı kendine kılavuz edindiği tarzda işleyen bir ekonomik organizma haline dönüştürme — işte bize düşmüş bulunan büyük örgütsel görev budur. Şimdiki çalışma koşulları altında, bu görevin üstesinden fırtına gibi, iç savaş görevlerini çözebildiğimiz tarzda gelmek asla mümkün değildir." (age., s. 68, Rusça.)
"İkinci korkunç zorluk... — uluslararası sorun. Eğer Kerenski'nin çetelerinin hakkından o kadar kolay geldiysek, eğer devlet iktidarımızı bu kadar kolay yarattıysak, eğer toprağın sosyalizasyonu hakkındaki ve işçi denetimi hakkındaki kararnameyi en ufak bir zorluk görmeden çıkardıysak, bütün bunları bu kadar kolay gerçekleştirdiysek, bu yalnızca, koşulların elverişli bir biçimlenişi bizi uluslararası emperyalizmden kısa bir süre için korumuş olduğundan dolayı mümkün oldu. Sermayesinin tüm gücüyle, yüksek derecede örgütlenmiş askeri tekniğiyle, uluslararası sermayenin gerçek bir gücü, gerçek bir kalesi olan uluslararası emperyalizm, gerek nesnel durumu, gerekse onun içinde cisimleşmiş olan kapitalistler sınıfının iktisadi çıkarlarından dolayı, Sovyet Cumhuriyeti ile kesinlikle, hiçbir şart altında geçinemezdi, ticari bağlantılar, uluslararası mali ilişkiler yüzünden bunu yapamazdı. Burada bir çatışma kaçınılmazdır. İşte Rus Devrimi'nin en büyük zorluğu, en büyük tarihsel sorunu buradadır: uluslararası görevleri çözme zorunluluğu, uluslararası devrimi hâsıl etme zorunluluğu" (bkz. 4. baskı, cilt XXVII, s. 69-70, Rusça).
Proleter devrimin iç karakteri ve temel anlamı budur.
Şiddete dayalı bir devrim olmadan, proletarya diktatörlüğü olmadan, eski, burjuva koşulların böyle kökten bir şekilde dönüştürülmesi gerçekleştirilebilir mi?
Bunun yapılamayacağı açıktır. Böyle bir devrimin barışçıl olarak, burjuvazinin egemenliğine uyarlanmış olan burjuva demokrasisi çerçevesi içinde yapılabileceğine inanmak, ya aklını oynatmış ve normal insani kavramları yitirmiş olmak, ya da proleter devrimden küstahça ve açıkça vazgeçmek demektir.
Şimdilik tek ülkede, düşman kapitalist ülkelerce çevrelenmiş ve burjuvazisi uluslararası sermayece desteklenen —zaten başka türlü olamazdı— bir ülkede zafere ulaşmış bir proleter devrim sözkonusu olduğundan, bu tespit daha büyük bir önem ve kararlılıkla vurgulanmalıdır.
Bu yüzden Lenin şöyle der:
"Ezilen sınıfın kurtuluşu, sadece şiddete dayalı devrim olmadan değil, bilakis egemen sınıf tarafından yaratılan devlet iktidarı yok edilmeden de olanaksızdır." (Bkz. 4. baskı, cilt XXV, s. 360, Rusça.)
" 'İlk önce nüfusun çoğunluğu, özel mülkiyet korunurken, yani sermayenin gücü ve boyunduruğu korunurken, proletarya partisinden yana olduğunu ifade etsin — ancak ondan sonra o iktidarı devralabilir ve almalıdır', diyor kendine 'sosyalist' diyen gerçekte burjuvazinin uşakları küçük-burjuva demokratlar".* (Bkz. 4. baskı, cilt XXX, s .249, Rusça.)
" 'Devrimci proletarya önce burjuvaziyi devirsin, sermayenin boyunduruğunu atsın, burjuva devlet aygıtını parçalasın — o zaman muzaffer proletarya, proleter olmayan emekçi kitlelerin çoğunluğunun sempati ve desteğini, onları sömürücülerin zararına hoşnut ederek, çabuk kazanabilecektir', diyoruz biz*." (Aynı yerde.)
"Nüfusun çoğunluğunu kendinden yana kazanmak için", diye devam ediyor Lenin, "proletarya ilkin burjuvaziyi devirmek ve devlet iktidarını ele geçirmek zorundadır; ikinci olarak, Sovyet iktidarını yürürlüğe koymalı ve bu arada eski devlet aygıtını paramparça edip yere sermelidir, böylece proleter olmayan emekçi kitleler arasında burjuvazinin ve küçük-burjuva uzlaşmacıların egemenliğini, otoritesini, etkisini hemen yıkar. Üçüncü olarak, burjuvazinin ve küçük-burjuva uzlaşmacıların proleter olmayan emekçi kitlelerinçoğunluğu içindeki etkisini, bunların ekonomik ihtiyaçlarını, sömürücülerin zararına devrimci tarzda tatmin ederek kesin olarak yok etmelidir." (Aynı yerde, s. 242, Rusça.)
Proleter devrimin karakteristik belirtileri bunlardır.
Bununla bağıntı içinde, eğer proletarya diktatörlüğünün, proleter devrimin esas içeriğini oluşturduğu kabul ediliyorsa, proletarya diktatörlüğünün ana hatları nelerdir?
İşte proletarya diktatörlüğünün Lenin tarafından yapılmış haliyle en genel tanımı:
"Proletarya diktatörlüğü, sınıf mücadelesinin sona ermesi değil, bilakis onun yeni biçimler altında sürdürülmesidir. Proletarya diktatörlüğü, muzaffer olmuş ve siyasi iktidarı ele geçirmiş olan proletaryanın, yenilmiş ama yokolmamış, ortadan kalkmamış ve direniş göstermekten vazgeçmeyen burjuvaziye karşı, direnişini artıran burjuvaziye karşı sınıf mücadelesidir." (Bkz. 4. baskı, cilt XXIX, s.350, Rusça.)
Lenin proletarya diktatörlüğünün "tüm halktan çıkan", "genel seçimlerden çıkan", "sınıf iktidarı olmayan" iktidar ile karıştırılmasına karşı çıkar ve şöyle der:
"Siyasi egemenliği ele geçirmiş olan sınıf, bunu, ona tek başına sahip olacağı bilinciyle yapmıştır. Bu, proletarya diktatörlüğü kavramının i-çinde vardır. Bu kavram, ancak sınıf, siyasi iktidarı tek başına eline aldığını ve ne kendini, ne de başkalarını, 'tüm halktan çıkan, genel seçimlerden çıkan, tüm halk tarafından onaylanan' iktidar üzerine boş laflarla aldatmamayı bildiği zaman bir anlam kazanır." (Bkz. 4. baskı, cilt 32, s.250.)
Ama bu, bir sınıfın, iktidarı başka sınıflarla paylaşmayan ve paylaşamayacak olan proleterler sınıfının iktidarının, hedeflerini gerçekleştirmek için diğer sınıfların emekçi ve sömürülen kitlelerinin yardımına, ittifakına ihtiyacı olmadığı anlamına gelmez. Tam tersi. Bu iktidar, bir sınıfın iktidarı, ancak proleterler sınıfı ile küçük-burjuva sınıfların emekçi kitleleri, herşeyden önce de köylülüğün emekçi kitleleri arasında özel bir ittifak biçimiyle kurulabilir ve sonuna kadar gerçekleştirilebilir.
Bu nasıl bir özel ittifak biçimidir, neden ibarettir? Diğer, proleter olmayan sınıfların emekçi kitleleriyle bu ittifak, gerçekte bir sınıfın diktatörlüğü düşüncesiyle çelişmez mi?
Bu özel ittifak biçimi, bu ittifakın önder gücünün proletarya olmasından ibarettir. Bu özel ittifak biçimi, devletin önderinin, proletaryanın diktatörlüğü sisteminde önderin bir parti olmasından, yönetimi diğer partilerlepaylaşmayan ve paylaşamayacak olan proletarya partisi, Komünistlerin partisi olmasından ibarettir.
Görüldüğü gibi, çelişki burada, yalnızca zannedilen bir çelişkidir, görünürde bir çelişkidir.
"Proletarya diktatörlüğü", diyor Lenin, "proletarya ile emekçilerin öncü müfrezesi ile, emekçilerin çok sayıdaki proleter olmayan katmanları (küçük-burjuvazi, küçük mülk sahipleri, köylülük, aydınlar vb.) ya da bunların çoğunluğu arasındaki sınıf ittifakının*sermayeye karşı bir ittifakın, sermayenin tamamen devrilmesini, burjuvazinin direnişinin ve restorasyon çabalarının tümüyle ezilmesini amaçlayan bir ittifakın, sosyalizmin kesin kurulmasını ve sağlamlaştırılmasını amaçlayan bir ittifakın özel bir biçimidir. Bu, özel bir durumda, yani şiddetli bir iç savaş durumunda oluşan özel türde bir ittifaktır; bu, sosyalizmin kararlı yandaşlarının, onun yalpalayan müttefikleriyle, bazen de 'tarafsızlar'la bir ittifakıdır ( o zaman ittifak, mücadele için bir anlaşmadan, tarafsızlık için bir anlaşma haline gelir), iktisadi, siyasi, sosyal, zihinsel bakımdan türdeş olmayan sınıflar arasında bir ittifaktır." (Bkz. 4. baskı, cilt XXIX, s.350-351, Rusça.)
Eğitim çalışması raporlarından birinde Kamenev, proletarya diktatörlüğünün bu şekilde anlaşılmasına karşı polemik içinde şöyle diyor:
"Diktatörlük, bir sınıfın başka bir sınıfla ittifakı değildir".* ("Pravda", No. 11, 14 Ocak 1925.)
Kamenev'in burada, herşeyden önce benim "Ekim Devrimi ve Rus Komünistlerinin Taktiği" yazımdan bir pasajı hedeflediğini sanıyorum, orada şöyle deniyor:
"Proletarya diktatörlüğü, 'deneyimli bir stratejisyen'in dikkatli eliyle 'ustalıkla' 'seçilmiş' ve nüfusun şu ya da bu kesimine 'akıllıca dayanan' basit bir hükümet doruğu değildir. Proletarya diktatörlüğü, ittifakın önder gücünün proletarya olması koşuluyla, sermayenin devrilmesi, sosyalizmin kesin zaferi için, proletaryanın ve köylülüğün emekçi kitlelerinin sınıf ittifakıdır."[48]
Proletarya diktatörlüğünün bu formülasyonunun tamamen arkasındayım, çünkü inanıyorum ki bu formülasyon, Lenin'in az önce aktarılan formülasyonuyla tamamen çakışmaktadır.
Kamenev'in, "diktatörlük, bir sınıfın diğer bir sınıf ile ittifakı değildir" şeklindeki açıklamasının, bu ihtirazsız biçimiyle, Lenin'in proletarya diktatörlüğü teorisiyle hiçbir ortak yanı olmadığını iddia ediyorum.
Böyle yalnızca, işbirliği düşüncesinin, proletarya ile köylülüğün ittifakı düşüncesinin, bu ittifakta proletaryanın hegemonyası düşüncesinin anlamını kavramamış olanların konuşabileceğini iddia ediyorum.
Böyle yalnızca, Lenin'in şu tezini kavramamış olanlar konuşabilir:
"Devrim diğer ülkelerde başlamadığı sürece, Rusya'daki sosyalist devrimi ancak köylülükle bir anlaşma* kurtarabilir." (Bkz. 4. baskı, cilt XXXII, s.192, Rusça.)
Böyle yalnızca, Lenin'in şu düsturunu kavramamış olanlar konuşabilir:
"Diktatörlüğün en yüksek ilkesi;* proletaryanın önder rolünü ve devlet iktidarını koruyabilmesi için proletaryanın köylülükle ittifakının ayakta tutulmasıdır." (age., s. 466, Rusça.)
Lenin, diktatörlüğün en önemli hedeflerinden birini, sömürücülerin ezilmesini öne çıkarır ve şöyle der: "Bilimsel olarak diktatörlük kavramı, hiçbir şeyle sınırlanmamış olan, hiçbir yasayla, kesinlikle hiçbir kuralla engellenmemiş olan, doğrudan doğruya şiddete dayanan iktidardan başka bir anlama gelmez." (Bkz. 4. baskı, cilt XXXI, s. 326, Rusça.)
"Diktatörlük, —Kadet baylar, bunu ilk ve son kez biliniz ki— sınırsız, yasaya değil şiddete dayanan iktidar demektir. İç savaş sırasında, zaferi kazanmış olan her iktidar, ancak bir diktatörlük olabilir." (Bkz. 4. baskı, cilt XXXI, s .320, Rusça.)
Ama proletarya diktatörlüğü, her ne kadar şiddet olmadan diktatörlük olmazsa da, elbette yalnızca şiddete indirgenemez. "Diktatörlük", diyor Lenin, "şiddet olmaksızın imkansız ise de, yalnızca şiddet demek değildir, o aynı zamanda, emeğin, hem de öncekinden daha üstün bir örgütlenmesi demektir." (Bkz. 4. baskı, cilt XXIX, s. 343, Rusça.)
Proletarya diktatörlüğü... sömürücülere karşı yalnızca şiddet değildir ve hem de esas olarak bile şiddet değildir. Bu devrimci şiddetin ekonomik temeli, onun hayatiyetinin ve başarısının garantisi, proletaryanın kapitalizme kıyasla toplumsal emeğin örgütlenmesinin daha yüksek bir tipini temsil etmesi ve gerçekleştirmesidir. Meselenin özü budur. Komünizmin kaçınılmaz tam zaferinin güç kaynağı ve garantisi burada yatar." (Bkz. 4. baskı, cilt XXIX, s.386.)
"Onun [diktatörlüğün —J. St.] esas özü, emekçilerin en ileri müfrezesinin, onun öncü müfrezesinin, biricik önderinin, proletaryanın örgüt ve disiplininden ibarettir. Onun hedefi, sosyalizmi kurmak, toplumun sınıflara bölünmüşlüğünü ortadan kaldırmak, toplumun tüm üyelerini emekçiler durumuna getirmek, insanın insan tarafından sömürülmesinin her türlü temelini yoketmektir. Bu hedef bir hamlede gerçekleştirilemez, kapitalizmden sosyalizme oldukça uzun bir geçiş dönemini gerektirir, birincisi, üretimin yeniden örgütlenmesi zor bir iş olduğu için, ikincisi, yaşamın tüm alanlarında köklü değişiklikler için zamana ihtiyaç olduğu için, ve son olarak, küçük-burjuva ve burjuva tarzda iş yapma alışkanlığının muazzam gücü ancak uzun ve zorlu bir mücadeleyle altedilebileceği için. Marx'ın kapitalizmden sosyalizme geçiş dönemi olarak proletaryanın tüm bir diktatörlük döneminden sözetmesinin nedeni de budur." (age., s. 358, Rusça.)
Proletarya diktatörlüğünün karakteristik hatları bunlardır.
Buradan proletarya diktatörlüğünün üç temel yanı çıkar:
1— Proletarya iktidarından, sömürücüleri ezmek için, ülkeyi savunmak için, diğer ülkelerin proleterleriyle bağları sağlamlaştırmak için, tüm ülkelerde devrimi geliştirmek ve zafere ulaştırmak için yararlanılır.
2— Proletarya iktidarından, emekçi ve sömürülen kitlelerin burjuvaziden kesin olarak koparılması için, proletaryanın bu kitlelerle ittifakını pekiştirmek için, bu kitleleri sosyalist inşaya katmak için, bu kitlelerin proletarya tarafından devletsel yönetimi için yararlanılır.
3— Proletarya iktidarından, sosyalizmi örgütlemek için, sınıfları ortadan kaldırmak için, sınıfsız bir topluma, sosyalist topluma geçmek için yararlanılır.
Proletarya diktatörlüğü, tüm bu üç yanın birleşmesidir. Bu yanlardan hiçbiri, proletarya diktatörlüğünün biricik karakteristik özelliği olarak gösterilemez, ve tersine, bu özelliklerden yalnızca birinin bile yokluğu, kapitalist kuşatma koşulları altında proletarya diktatörlüğünün bir diktatörlük olmaktan çıkmasına yeter. Bu nedenle, proletarya diktatörlüğü kavramını çarpıtma tehlikesiyle karşılaşmak istenmiyorsa, bu üç yandan hiçbiri devre dışı bırakılmamalıdır. Yalnızca bu üç yan birlikte alındığında, bize, proletarya diktatörlüğünün tam ve kompakt bir kavramını verir.
Proletarya diktatörlüğü çeşitli dönemler gösterir, özel biçimleri, çeşitli türden çalışma yöntemleri vardır. İç savaş döneminde diktatörlükte şiddet özelliği özellikle göze çarpıcıdır. Ama bundan asla, iç savaş döneminde hiçbir inşa çalışması yapılmadığı sonucu çıkmaz. İnşa çalışması olmadan iç savaşı yürütmek olanaksızdır. Sosyalizmin inşası döneminde ise tersine, diktatörlüğün barışçıl, örgütsel, kültürel çalışmaları, devrimci yasallık vb. özellikle göze çarpıcıdır. Ama bundan da yine asla, diktatörlükte şiddet özelliğinin inşa dönemi sırasında ortadan kalktığı ya da kalkabileceği sonucu çıkmaz. Baskı organları, ordu ve diğer örgütler, şimdi, inşa döneminde, iç savaş döneminde olduğundan daha az zorunlu değildir. Bu organlar olmadan diktatörlüğün az buçuk güvenli bir inşa çalışması olanaksızdır. Devrimin şimdilik bir tek ülkede muzaffer olduğunu unutmamak gerekir. Kapitalist kuşatma varolduğu sürece, dış müdahale tehlikesinin ve bu tehlikeden çıkan bütün sonuçların da varolacağını unutmamak gerekir.
V PROLETARYA DİKTATÖRLÜĞÜ SİSTEMİNDE PARTİ VE İŞÇİ SINIFI