Header Ads

Header ADS

KAPİTALİZM ÇAĞININ EKONOMİK ÖĞRETİLERİ


Ekonomi Politik 1

Kapitalizmin gelişmesi ve çelişkilerinin büyümesiyle birlikte, belirli sınıfların çıkarlarını dile getiren ekonomik görüşlerin çeşitli akımları ortaya çıktı ve gelişti. 

Klasik burjuva politik ekonomisi 

Burjuvazi, kapitalist ilişkilerin oluşturulması ve pekiştirilmesi için mücadele içinde, feodalizmin ideolojisinin ekonomik görüşlerini teşhir eden ve belirli bir dönem ilerici bir rol oynayan kendi politik ekonomisini yarattı. Kapitalist üretim ilişkisi, ilk kez İngiltere’de başarılı oldu. Klasik burjuva politik ekonomisi de burada ortaya çıktı. Faaliyeti merkantilizmin çöküş dönemine rastlayan William Petty (1623-1687), burjuva toplumunun ekonomik görünümlerinin iç ilişkisini gerekçelendirmeye çalıştı ve burada, metaların üretimleri için gerekli olan emek miktarı karşılığında değiştirildikleri önemli buluşunu yaptı. 

Burjuva politik ekonomisinin yaratılmasında, fizyokratlar önemli bir rol oynadı. Bu akımın başında François Quesnay (1694-1774) bulunmaktaydı. Fizyokratlar Fransa’da 18. yüzyılın ikinci yansında, burjuva devriminin ideolojik hazırlığı döneminde ortaya çıktı. O dönemin Aydınlanma Çağı’nın Fransız filozofları gibi, fizyokratlar da insan toplumunun doğal, doğa tarafından verilmiş yasalarının bulunduğunu var saymaktaydı. Fransa o dönemde bir tarım ülkesiydi. Zenginliği yalnızca parada gören merkantilistlerin tersine, fizyokratlar için tek zenginlik kaynağı doğa ve böylelikle doğanın meyvelerini insana sağlayan tarımdı.

Yaklaşık olarak doğa ve egemenlik anlamına gelen iki Yunanca sözcükten oluşan “fizyokratlar” ekolü adı da buradan gelmektir. 

Fizyokratların teorisinin odak noktasını, “net ürün” öğretisi oluşturdu. Fizyokratlar, üretim harcamalarının üstündeki tüm ürün fazlalığına, yani kapitalizmde artı-değeri cisimleştiren bu ürün bölümüne, bu adı verdiler. Fizyokratlar zenginliği, maddi ya da doğal biçimi içinde ürünlerin belirli bir kitlesi olarak, kullanım değerlerinin belirli bir kitlesi olarak gördüler. Onlar, “net ürünün” yalnızca ziraatta ve hayvancılıkta, yani bitkilerin ve hayvanların doğal büyümesinin meydana geldiği dalda yaratıldığını, diğer bütün dallarda yalnızca tarım tarafından teslim edilen ürünlerin biçiminin değiştirildiğini iddia ettiler. 

Fizyokratik ekolün en önemli eseri, Quesnay’in, “Tableau économique”dir (Ekonomik Tablo). Quesnay’in kazanımı, onun bir bütün olarak kapitalist yeniden üretim sürecini, kuşkusuz ki bilimsel bir yeniden üretim teorisi geliştiremeden, ortaya koymak şeklinde önemli bir denemeye girişmiş olmasında yatmaktadır. 

Fizyokratlar, “net ürün”ün yalnızca tarımda yaratıldığından hareketle, bütün vergilerin yalnızca toprak sahiplerine yüklenmesi ve sanayicilerin her türlü vergiden muaf tutulmasını talep ettiler. Bu talepte, fizyokratların burjuvazinin ideologları olarak sınıf doğası, açık bir şekilde kendisini göstermektedir. Fizyokratlar, özel mülkiyetin sınırsız egemenliğini savundular. Yalnızca serbest rekabetin, iktisadın doğal yasalarına ve insan doğasına uygun olduğunu iddia ettiler; bundan ötürü korumacılık politikasının karşısına serbest ticaret politikasını koydular ve lonca kısıtlamalarına ve devletin ülkenin iktisadi yaşamına müdahalesine karşı kararlı bir şekilde mücadele ettiler. 

Klasik burjuva politik ekonomisi, A. Smith ve D. Ricardo’nun çalışmalarında gelişmesinin doruk noktasına ulaştı.

Adam Smith (1723-1790), kapitalist üretim tarzının bilimsel tahlilinde, fizyokratlara göre ileriye doğru önemli bir adım attı. 1776 yılında yayınlanan ana eserinin adı “Ulusal Zenginliğin Özü ve Nedenleri Üzerine Araştırmalar”dır. Smith’in görüşüne göre, bir ülkenin zenginliğini onda üretilen metaların tüm kitlesi oluşturur. Smith, fizyokratların “net ürün”ün yalnızca tarımsal emek tarafından yaratıldığı şeklindeki tek yanlı ve bundan dolayı da yanlış düşüncelerini reddetti ve ilk kez, hangi üretim dalında kullanılırsa kullanılsın, her tür emeği değerin kaynağı olarak niteledi. Smith, kapitalizmin manifaktür döneminin iktisatçısıydı ve bundan dolayı işbölümünü emek üretkenliğinin artırılmasının temeli olarak gördü. 

Smith için karakteristik olan, onda ekonomik görüngülerin araştırılmasının iki yönteminin birbiriyle bağlı olmasıydı. Smith, bir yandan görüngülerin içyüzünü araştırdı, tahliliyle burjuva ekonomik sisteminin gizli yapısına, ya da Marx’ın söylediği gibi, fizyonomisine girmeye çalıştı. Ama diğer yandan Smith, görüngüleri, bunların kendisini kapitalist toplumun dışyüzeyinde gösterdiği ve bunun sonucunda kendilerini pratisyen kapitaliste sundukları biçimde tasvir etti. Bu yöntemlerden birincisi bilimsel, ikincisi bilimsel olmayan bir yöntemdir. 

Smith, kapitalizmin görüntülerinin içyüzünü tahlilinde, metanın değerini, onun üretimi için harcanan emek miktarıyla belirledi. Burada, ücretli işçinin iş ücretini emek ürününün geçim araçlarının değeri tarafından belirlenen bölümü, ve kârı ve rantı, işçinin emeğiyle yaratılan üründen bir kesinti olarak gördü. Ancak Smith, bu bakış açısını tutarlı bir şekilde izlemedi. Metanın değerinin içinde varolan emek tarafından belirlenmesiyle, onun değerinin “emeğin değeri” tarafından belirlenmesini sürekli birbiriyle karıştırdı. Değerin emek tarafından belirlenmesinin yalnızca, bundan küçük üreticinin basit meta üretimini anladığı “toplumun ilkel durumu” için geçerli olduğunu, ama kapitalizmde metanın değerinin gelirlerden –ücretten, kârdan ve ranttan– oluştuğunu iddia etti.

Bu iddia, kapitalist iktisadın görüngülerinin yanıltıcı dışyüzünü yansıtıyordu. Smith, toplumsal toplam ürünün değerinin yalnızca gelirden –ücret, kâr, rant– oluştuğu görüşündeydi, yani, yanlış bir şekilde, metanın üretimi sırasında tüketilen değişmeyen sermayeyi görmezlikten geldi. Bu “Smith dogması”, toplumsal yeniden üretim sürecini anlamanın her türlü imkanını dıştaladı.

İlk kez Smith, kapitalist toplumun sınıf yapısını esas hatlarıyla ortaya koydu; onun üç sınıfa bölündüğüne işaret etti: 1) işçiler, 2) kapitalistler ve 3) toprak sahipleri. Ancak Smith burjuva dünya görüşüne saplanmıştı; sınıf mücadelesinin onun zamanında henüz gelişmemiş olması, görüşlerinde dile geldi. Smith, herkesin kendi yaran peşinde koştuğu ve tek tek çabaların çatışmasından bir genel yararın oluştuğu şeklinde bir düşünceden yola çıkarak, kapitalist toplumda çıkar birliğinin egemen olduğunu iddia etti. Kararlı bir şekilde merkantilistlerin teorik görüşlerine ve politikasına karşı çıktı, tutkun bir şekilde serbest rekabeti savundu. 

Klasik burjuva politik ekonomisi, David Ricardo’nun (1722-1823) çalışmalarında sonunu buldu. Ricardo, İngiltere’deki sanayi devrimi döneminde yaşadı. Ana eseri “Politik Ekonominin ve Vergilendirmenin Temel İlkeleri”, 1817 yılında yayınlandı. 

Ricardo, burjuva bakış açısıyla mümkün olabilecek en büyük tutarlılıkla, emek değer teorisini hazırlayıp ortaya koydu. Smith’in, değerin yalnızca “toplumun ilkel durumunda” emek tarafından belirlendiği tezini çürüttü ve işçinin emeği tarafından yaratılan değerin, hem ücretin ve hem de kârın ve rantın çıktığı kaynak olduğunu gösterdi. 

Değerin emek tarafından belirlendiğinden yola çıkarak Ricardo, burjuva toplumunda sınıf çıkarlarının zıtlığını ve bunun paylaşım aşamasında nasıl ortaya çıktığını gösterdi. Ricardo, sınıflarların varlığını, toplumun yaşantısında ebedi bir olgu olarak gördü. Ricardo, Marx’ın söylediği gibi, “çocuksu bir şekilde, bu zıtlığı toplumsal bir doğa yasası olarak görerek bilinçli bir şekilde sınıf çıkarları arasındaki, iş ücretiyle kâr, kârla toprak rantı arasındaki zıtlığı araştırmalarının çıkış noktası yaptı.”* Ricardo, şu önemli ekonomik yasayı formüle etti: İşçinin ücreti ne denli yüksekse, kapitalistin kârı o denli düşüktür, ve tersi. Ricardo, kârla rant arasındaki zıtlığı da gösterdi; ancak o yanlış bir şekilde yalnızca, hayali “azalan toprak verimi yasası”yla ilişkilendirdiği diferansiyel rantın varlığını kabul etti. 

Ricardo, politik ekonominin gelişmesinde büyük bir rol oynadı, onun değerin yalnızca emek tarafından belirlendiği öğretisi, son derece büyük tarihi öneme sahiptir. Kapitalist çelişkilerin keskinleşmesini gören onun öğrencilerinden bazıları şu sonuca vardı: Eğer değer yalnızca emek tarafından yaratılıyorsa, o zaman işçinin, bütün değerlerin yaratıcısının, aynı zamanda bütün zenginliklerin, bütün emek ürünlerinin de sahibi olması gerekli ve haklıdır. Böyle bir talebi, İngiltere’de 19. yüzyılın ilk yarısında ilk sosyalistler, Ricardo’nun takipçileri ortaya attı.

Bununla birlikte, Ricardo’nun öğretisi burjuva dargörüşlülüğünün özelliklerini göstermektedir. Smith gibi Ricardo da, birbiriyle çelişen sınıf çıkarlarına sahip kapitalist düzeni doğal ve ebedi bir düzen olarak düşündü. Ricardo, meta, para, sermaye, kâr vs. gibi ekonomik kategorilerin tarihsel kökenine ilişkin soruları ortaya bile atmadı. Sermayeyi, onu üretim araçlarıyla eşitleyerek, tarihsel bağlarından kopuk bir şekilde kavradı.

İlkel [vulgar]ekonominin ortaya çıkması 

Kapitalizmi gelişmesi v sınıf mücadelesinin keskinleşmesiyle birlikte, klasik burjuva politik ekonomisi, alanı ilkel ekonomiye bıraktı. Marx’ın bunları ilkel olarak adlandırmasının nedeni, bunların temsilcilerinin kapitalizmi güzel göstermeyi ve onun çelişkilerini örtmeyi kendilerine görev kılarak, ekonomik görünümlerin bilimsel bilgisinin yerine onların dış görünümünün tasvirini geçirmeleridir. İlkel iktisatçılar, bir önceki dönemin iktisatçılarının (özellikle A. Smith’in) görüşlerinde bilimsel olan ne varsa ayaklar altına aldı ve kökleri bu iktisatçıların görüş açısının sınıfsal kaynaklı dargörüşlülüğünde olan bilimsel olmayan herşeyi üstlendiler. 

“Artık söz konusu olan şu veya bu teoremin gerçek olup olmadığı değil, tersine bunun sermaye için yararlı mı zararlı mı, elverişli mi elverişsiz mi, polisçe yasaklanmış mı değil mi olduğuydu. Çıkar gözetmeyen araştırmanın yerini ısmarlama kalem dövüşü, tarafsız bilimsel incelemenin yerini kötü vicdan ve savunuculuğunun kötü niyeti aldı.”*

İlkel ekonomi, değer teorisi alanında, değerin ek zamanı tarafından belirlendiği düşüncesine karşı, klasik burjuva ekolü tarafından çürütülmüş bulunan bir dizi tez ortaya attı. Bunlar fiyatın tekelinde yatan değeri yadsıyan ve meta fiyatlarının temelinin açıklanması yerine bu fiyatların yalpalamasının tasvirini geçiren arz ve talep teorisi; bir metanın fiyatını bir diğer metanın fiyatının yardımıyla açıklayan, yani fiilen fasit bir daire içinde hareket eden üretim masrafları teorisi; metaların değerini onların kullanım değeriyle açıklamaya çalışan ve bu arada çeşitli türden metaların kullanım değerinin nitel olarak farklı olduğu ve bundan dolayı nicel olarak birbirleriyle karşılaştırılamayacakları olgusunu yadsıyan yararlılık teorisi. 

İngiliz ilkel ekonomisti T. R. Malthus (1766-1834)1 kapitalizme özgü olan geniş emekçi kitlelerin sefaletine, insanların çoğalmasının doğa tarafından sağlanan besin maddelerinin miktarından daha hızlı büyümesinin yol açtığı şeklindeki deli zırvasını ortaya attı. Malthus’un iddiasına göre, nüfus sayısıyla doğa tarafından sağlanan geçim araçları arasındaki gerekli “uyum açlık, sefalet, salgın ve savaş yoluyla sağlanmaktadır. Malthus’un insanlık düşmanı “teorisi”, sömürücü sınıfların asalaklığının ve lüksünün geniş emekçi kitlelerin son derece ağır çalışmasının ve artan sefaletinin yanısıra varolduğu toplum düzenini haklı çıkarmak için yaratılmıştır. 

Fransız ilkel ekonomisti J. B. Say (1767-1832), “üç üretim faktörünün –emek, sermaye ve toprak– değerin kaynağı olarak gösterdi ve buradan bu üç üretim faktörünün sahiplerinin kendi “payına düşen” geliri elde ettiği sonucunu çıkardı: işçi iş ücretini, kapitalist kârı (ya da faizi), toprak I,sahibi rantı. Say, kapitalizmde üretimle tüketim arasında bir çelişki olmadığını iddia etti ve böylelikle genel aşırı üretim bunalımları olanağını yadsıdı. Say’ın teorisi, gerçeğin sömürücüler lehine kaba bir şekilde çarpıtılmasını oluşturmaktadır. Fransız ekonomisti F. Bastiat (1801-1850) ve Amerikalı H. Ch. Carey (1793-1879), hararetle kapitalizmde sınıf çıkarlarının uyumu şeklindeki deli zırvasını yaydılar. Burjuva “çalışma özgürlüğünü savunma bahanesiyle. İlkel ekonomi, sendikalara, toplu sözleşmelere ve grevlere karşı kudurgan bir mücadele yürüttü. İlkel ekonomi, 19. yüzyılın ikinci çeyreğinden sonra, burjuva biliminde sınırsız egemenlik kazandı.

Küçük burjuva politik ekonomisi 
Blogger tarafından desteklenmektedir.