Popülizmin Ekonomik İçeriği- kapitalizmç popülizm - 5
The Economic Content of Narodism and the Criticism of it in Mr. Struve’s Book (The Reflection of Marxism in Bourgeois Literature)
Lenin Collected Works, Volume 1,
III. Bölüm’ün sön paragrafı (XI.) «kapitalizm» kavramının tahliline ayrılmıştır. Yazar tamamen haklı olarak bu kelimenin «çok keyfi» kullanıldığına işaret etmekte ve bu terimin «çok dar» ve «çok geniş» bir kavranışına ilişkin örnekler getirmekte, fakat bunu tam olarak bütün hatlarıyla açıklayan herhangi bir nitelik belirtmemektedir; yazarın yaptığı tahlile rağmen, «kapitalizm» kavramı tahlil edilmiştir denemez. Oysa bu kavram onu olgulara dayandıran Marks tarafından bilime dahil edildiğinden, böyle bir tahlilin hiç bir özel güçlük çıkarmaması gerektiği düşünülebilir. Fakat Bay Struve burada da kendisine «Ortodoksluk» bulaştırmak istemeyecektir. «Bizzat Marks» diyor yazar, «meta üretiminin kapitalist meta üretimine dönüşmesi sürecini belki de gerçekte olduğundan daha sert ve daha doğrudan ve açık bir şey olarak düşünmüştü.» (S. İUı, Dıpnci). b e ıK i ae. Ama, d u , sermayenin tarihi tarafından desteklenen ve bilime dayandırılan biricik görüş olduğundan ve «belki de» daha az «sert» ve daha az «doğrudan ve açık» başka görüşler tanımadığımızdan, Marks’a başvurmaktayız. Onun öğretisine göre, kapitalizmin en önemli özelliği (1) genel üretim biçimi olarak meta üretimidir. Ürün, en çeşitli toplumsal üretim organizmalarında bir meta biçimine bürünür, fakat emek ürününün bu biçimi yamızca kapitalist üretimde istisnai, tek başına, ya da rastlantısal bir olgu değil de, genel bir biçimdir.
Kapitalizmin ikinci özelliği (2), yalnızca emek ürününün değil, fakat emeğin kendisinin de, yani insanın emek gücünün de, bir meta biçimine bürünmesidir. Emek gücünün meta biçiminin gelişme derecesi, kapitalizmin gelişme derecesinin bir belirtisidir (*). Bu tanımın yardımıyla, Bay Struve tarafından sunulan ve bu terimin yanlış kavranışları olan örnekler arasından yolumuzu kolaylıkla göreceğiz. Hiç kuşkusuz, Rus sistemini kapitalizmle karşılaştırmak, ulusal ekonomimizin teknik geriliğine, el - üretiminin egemenliğine v.b. dayanan ve popülistlerin sık sık başvurdukları bir karşılaştırma yapmak, tamamen saçmadır, çünkü kapitalizm teknik gelişmenin düşük olduğu yerde de, yüksek olduğu yerde de vardır; Marks Kapital’de sermayenin ilk önce üretimi bulduğu şekliyle egemenliği altına aldığı ve ancak ondan sonra onu teknik bakımdan değiştirdiği noktasını tekrar tekrar vurgulamaktadır. Hiç kuşkusuz, Alman Hausindustrie (*) ve Rusya’daki «büyük - çaolı üret'min ev sistemi» kapitalist tarzda örgütlenmiş sanayilerdir, çü.ıkü bunlarda yalnızca meta üretimi hüküm sürmekle kalmamakta, fakat para sahibi de üreticiler üzerinde egemenlik kurmakta ve artık - değere el koymaktadır. Hiç kuşkusuz Rusya’daki «toprak sahibi» köylülük Batı - Avrupa kapitalizmiyle karşılaştırıldığında. —ki bu popülistlerin çok hoşlandıkları bir şeydir— bu da .yalnızca kapitalizmin ne olduğunun kavranmadığını gösterir. Yazarın tamamen haklı olarak işaret ettiği gibi, «yarı - doğal köylü ekonomisi» (S. 124) Batı’da da bazı yerlerde mevcuttur; fakat bunun böyle olması Batı’da olduğu gibi Rusya’da da ne meta üretiminin egemenliğini, ne de üreticilerin ezici çoğunluğunun sermayeye bağımlı oluşunu ortadan kaldırır: Bu bağımlılık en yüksek noktaya, gelişmesinin doruk noktasına ulaşmadan önce, —Marks’ın yaptığı kesin açıklamaya karşın, popülistler tarafından genellikle gözardı edilen— bir çok aşamalardan geçer. Bu bağımlılık tüccar ve tefeci sermayesiyle başlar; sonra, önceleri teknik bakımdan tamamen ilkel olan ve eski üretim sistemlerinden hiçbir şekilde farklı olmayan, daha sonra manüfaktürü örgütleyen —ki bu manüfaktür ücretli işçiyle toprak arasındaki bağa dokunmaksızın, henüz halâ el - emeğine ve hakim olan el - zanaatı sanayilerine dayanır— ve gelişmesini büyük - çaplı ma- kinalı sanayiiyle tamamlayan sanayi kapitalizmi durumuna gelir, işte bu son, en yüksek aşama, kapitalizmin gelişmesinin doruk noktasını oluşturur; yalnızca bu aşama tamamen mülksüzleştirilmiş, bir kuş kadar özgiir olan işçiyi (*) yaratır; yalnızca bu aşama (hem maddi hem toplumsal bakımdan) kapitalizmin «birleştirici anlamına» yolaçar, ki popülistler bunu genel olarak kapitalizme bağlamaya alışıktırlar; yalnızca bu aşama, kapitalizmi «kendi öz çocuğunun» karşısına çıkarır.
Kapitalizmin ikinci özelliği (2), yalnızca emek ürününün değil, fakat emeğin kendisinin de, yani insanın emek gücünün de, bir meta biçimine bürünmesidir. Emek gücünün meta biçiminin gelişme derecesi, kapitalizmin gelişme derecesinin bir belirtisidir (*). Bu tanımın yardımıyla, Bay Struve tarafından sunulan ve bu terimin yanlış kavranışları olan örnekler arasından yolumuzu kolaylıkla göreceğiz. Hiç kuşkusuz, Rus sistemini kapitalizmle karşılaştırmak, ulusal ekonomimizin teknik geriliğine, el - üretiminin egemenliğine v.b. dayanan ve popülistlerin sık sık başvurdukları bir karşılaştırma yapmak, tamamen saçmadır, çünkü kapitalizm teknik gelişmenin düşük olduğu yerde de, yüksek olduğu yerde de vardır; Marks Kapital’de sermayenin ilk önce üretimi bulduğu şekliyle egemenliği altına aldığı ve ancak ondan sonra onu teknik bakımdan değiştirdiği noktasını tekrar tekrar vurgulamaktadır. Hiç kuşkusuz, Alman Hausindustrie (*) ve Rusya’daki «büyük - çaolı üret'min ev sistemi» kapitalist tarzda örgütlenmiş sanayilerdir, çü.ıkü bunlarda yalnızca meta üretimi hüküm sürmekle kalmamakta, fakat para sahibi de üreticiler üzerinde egemenlik kurmakta ve artık - değere el koymaktadır. Hiç kuşkusuz Rusya’daki «toprak sahibi» köylülük Batı - Avrupa kapitalizmiyle karşılaştırıldığında. —ki bu popülistlerin çok hoşlandıkları bir şeydir— bu da .yalnızca kapitalizmin ne olduğunun kavranmadığını gösterir. Yazarın tamamen haklı olarak işaret ettiği gibi, «yarı - doğal köylü ekonomisi» (S. 124) Batı’da da bazı yerlerde mevcuttur; fakat bunun böyle olması Batı’da olduğu gibi Rusya’da da ne meta üretiminin egemenliğini, ne de üreticilerin ezici çoğunluğunun sermayeye bağımlı oluşunu ortadan kaldırır: Bu bağımlılık en yüksek noktaya, gelişmesinin doruk noktasına ulaşmadan önce, —Marks’ın yaptığı kesin açıklamaya karşın, popülistler tarafından genellikle gözardı edilen— bir çok aşamalardan geçer. Bu bağımlılık tüccar ve tefeci sermayesiyle başlar; sonra, önceleri teknik bakımdan tamamen ilkel olan ve eski üretim sistemlerinden hiçbir şekilde farklı olmayan, daha sonra manüfaktürü örgütleyen —ki bu manüfaktür ücretli işçiyle toprak arasındaki bağa dokunmaksızın, henüz halâ el - emeğine ve hakim olan el - zanaatı sanayilerine dayanır— ve gelişmesini büyük - çaplı ma- kinalı sanayiiyle tamamlayan sanayi kapitalizmi durumuna gelir, işte bu son, en yüksek aşama, kapitalizmin gelişmesinin doruk noktasını oluşturur; yalnızca bu aşama tamamen mülksüzleştirilmiş, bir kuş kadar özgiir olan işçiyi (*) yaratır; yalnızca bu aşama (hem maddi hem toplumsal bakımdan) kapitalizmin «birleştirici anlamına» yolaçar, ki popülistler bunu genel olarak kapitalizme bağlamaya alışıktırlar; yalnızca bu aşama, kapitalizmi «kendi öz çocuğunun» karşısına çıkarır.
Kitabın dördüncü bölümü olan «Ekonomik İlerleme ve Toplumsal İlerleme» üçüncü bölümün doğrudan bir devamıdır ve kitabın «genel insanlık tecrübesinin» verilerini popülistlerin karşısına çıkaran kısmını kapsamaktadır. Burada, ayrıntılı olarak, ilkin yazarın Marks’ın izleyicileriyle ilgili yanlış görüşü Tya da beceriksizce ifadesi?] üzerinde ve ikinci olarak, popülizmin ekonomik eleştirisinin görevlerini nasıl formüle ettiği üzerinde durmamız gerekmektedir.
Bay Struve, Marks’ın kapitalizmden yeni toplumsal düzene geçişi kapitalizmin ani düşüşü, yıkılışı olarak düşündüğünü söylemektedir. (Yazar, bu görüşün dayanaklarının Marks'ın eserinin «belli bölümlerinde» bulunduğu düşüncesindedir; gerçekteyse bu görüş, Marks’ın biitiin eserlerinde yer almaktadır.) Marks’ın izleyicileri reformlar için savaşmaktadırlar. Marks’ın 1840’larda savunduğu görüşlerde «önemli bir düzetme yapılmıştır»; Kapitalizmi yeni toplumsal düzenden ayıran «uçurumun» yerine «bir dizi geçiş aşamaları» kabul edilmiştir.
Biz hiçbir durumda bunu doğru diye kabul edemeyiz. «Marks* m izleyicileri» tarafından Marks’ın görüşlerinde, önemli \’j da önemsiz hiçbir «düzeltme» (yani: Richtigstellung - tashih) yapılmamıştır. Reformlar için yürütülen mücadele hiç de bir düzeltme gerektirmez; uçurum ve ani düşüş öğretisini zerre kadar düzeltmez; çünkü bu mücadele, açık ve kesinlikle kabul edilmiş hır amaçla yürütülmektedir, bu amaç da «düşüşe» ulaşmaktır; ve bunun «bir dizi geçiş aşamaları» —mücadelenin bir döneminden diğerine, b;r aşamadan bir sonrakine— gerektirdiğini, bizzat Marks, 1840’larda, Manifesto’da yeni düzen doğrultusundaki {yeni toplum doğrultusundaki, Alm. metin, S: 456 - Yayıncı} hareketin işçi sınıfı hareketinden (ve dolayısıyla reformlar için mücadeleden) ayrılamayacağını söylediğinde, ve gene bizzat Marks, sonuç olarak bir dizi pratik önlem önerdiğinde, kabul etmişti.
Eğer Bay Struve Marks’ın görüşünün gelişmesini belirtmek istemişse, elbette ki haklıdır. Fakat o zaman bu, onun görüşlerinin bir «düzeltmesi» değil, bunun tam tersidir — bu görüşlerin uygulanması, gerçekleştirilmesidir.
Yazarın popülizme karşı tavrını da kabul edemeyiz.
Yazar şöyle diyor : «Popülist edebiyatımız ulusal zenginlik ve halkın refahı arasındaki, toplumsal ilerleme ve dağıtımdaki ilerleme arasındaki karşıtlığı kavramıştır.» (S. 131).
Popülizm bu karşıtlığı «kavramış» değildir, fakat Reform-son- rası Rusya’sında, aynı çelişkinin ilerleme, kültür, zeng'nlik —üreticinin üretim araçlarından koparılması, halkın emeğinin ürününde üreticinin payının azalması, yoksulluğun ve işsizliğin artması— gibi bu karşıtlığın Batı’da da oluşmasına yolaçan şeyler arasında görülmüş olduğunu tespit etmiştir, o kadar.
«... insancıl niteliği ve halka karşı beslediği sevgi gereği, bu edebiyat, sorunu derhal halkın refahı yararına çözüme kavuşturmuştur; ve halk ekonomisinin bazı biçimleri (köy topluluğu, ar- tel) görünürde ekonomik eşitlik idealini temsil etiği ve böylece halkın refahını garantilediğinden ve arlan değişimin etkisiyle üretimdeki ilerleme, bu biçimler için hiçbir şey vaadetmeyip, bunların ekonomik ve psikolojik temellerini ortadan kaldırdığından, popülistler, Batı’nın özel mülkiyet ve ekonomik özgürlük temeline dayanan sınai ilerlemeyle {üretimindeki ilerlemeyle . Alm. metin, S. 457 - Yayıncı} ilgili üzücü deneylerini hatırlatarak, meta üretiminin, yani kapitalizmin karşısına, korunması ve daha da geliştirilmesi için Rus aydınlarının ve Rus halkının mücadele etmesi gereken bir toplumsal ve ekonomik ideal olarak halkın refahım garantileyen sözde bir ‘halk sanayisi’ {‘halk üretimi’ - Alm. metin, S. 457 -Yay.} çıkarmışlardır.»
Bu gözlem, Bay Struve’nin tezindeki noksanlıkları bütün açıklıy la ortaya koymaktadır. Popülizm, ulusal zenginlik ve halkın yoksulluğu arasındaki karşıtlığı «kavrayan» ve «Batı’nm deneyi» halkın refahı için «hiçbir şey vaadetmediğinden», «insancıl» bir teori olarak gösterilmektedir. Ve yazar, popülizmin içeriğine karşı değil de, yalnızca popülizmin örtüsü durumunda olan idealist ve üstelik saf hayallere karşı mücadele ettiğini unutarak, sorunu genel olarak popülistlerin benimsediği profesörce tarzda sunmakla, ciddi bir hata işlediğini unutarak, sorunun bu «çözüme kavuştur uluşuna» karşı mücadele etmeye başlamaktadır. Zaten ifade etmiş olduğumuz gibi, popülizmin içeriği Rus küçük - üreticisinin bakış açışım ve çıkarlarını yansıtır. Bu teoride ifade edilen «insancıllık ve halk sevgisi», hem «eski soyluluk» sisteminden ve geleneklerinden, hem de büyük sermayenin baskısından dolayı çok acı çekmiş olan küçük - üreticinin zor durumda olmasından kaynaklanmaktadır. Popülizmin, «Batı» ve Batı’nın Rusya’ya' olan etkisi karşısındaki tavrı, hiç kuşkusuz, Batı’dan gelen şu ya da bu fikri «kavraması» tarafından değil, tersine, küçük - üreticinin hayat koşulları tarafından belirlenmiştir: O {yani küçük - üretici), Batı Avrupa tekniğini alan (*) büyük - çaplı kapitalizmin kendisine karşı olduğunu görmüş ve onun tarafından ezildiğinden dolayı, kapitalist politikayı kapitalist ekonomiyle açıklayacağına, kapitalizmi politikayla açıklayan ve büyük - çaplı kapitalizmin Rusya’ya yabancı, dışardan getirtilmiş bir şey olduğunu ileri süren safça teoriler kurmuştur. Tecrit edilmiş, küçük işletmesine bağlı oluşu, küçük - üreticinin, devletin gerçek niteliğini kavramasını engellemiştir; ve bu küçük - üretici, küçük üretimi («halk» üretimini) geliştirmeye yardımcı olsun diye devlete başvurmuştur. Kapitalist Rus toplumuna özgü uzlaşmaz sınıf çelişkilerinin henüz gelişmemiş durumda oluşu, bu küçük - burjuva ideologlarına ait teorinin, genel olarak emeğin çıkarlarım temsil ediyormuş gibi ileri sürülmesi sonucunu doğurmuştur.
Popülistlerin sorunu ortaya koyuşlarındaki saçmalığı göstereceğine ve onların sorunu küçük - üreticinin yaşantısının maddi koşullarıyla «çözüme kavuşturmalarını» açıklayacağına, bizzat ya zar, sorunu kendisi ortaya koyarken, popülistlerin ekonomik ve toplumsal ilerleme arasında yaptıkları «seçimi» hatırlatan bir dogmatizmi açığa vurmaktadır.
«Popülizmin ekonomik ilkelerini eleştirmenin görevi... şu aşağıdakileri... ispat etmektir :
«1. Ekonomik ilerleme, toplumsal ilerleme için zorunlu bir koşuldur: Toplumsal ilerleme, tarihsel olarak ekonomik ilerlemeden doğar ve gelişmenin belirli bir aşamasında bu iki süreç arasında organik bir etkileşme, karşılıklı bir bağımlılık ortaya çıkmalıdır ve gerçekten de çıkar.» (S. 133).
Genel olarak konuşulursa, bu, elbette tam olarak doğru bir ifadedir. Fakat popülizmin ekonomik ilkelerinden çok toplumbilimsel ilkelerini geliştirmenin görevlerine işaret etmektedir: Özünde bu I ve n . bölümlerde ele alınmış olan, toplumun gelişmesinin üretici güçlerin gelişmesi tarafından belirlendiği yolundaki öğretinin farklı bir formülasyonudur. Fakat gene de bu, «popülizmin ekonomik ilkelerinin'» eleştirisi için yetersizdir. Sorun daha somut olarak formüle edilmeli, genel olarak ilerlemeden, esas olarak kapitalist Rus toplumunun «ilerlemesine» indirgenmeli, popülistlerin tabula rasa, «halk üretimi», Rus kapitalizminin hiçbir temeli olmaması v.b. gibi gülünç masallar anlatmalarına yolaçan bu ilerlemenin kavranışındaki yanlışlıklara indirgenmelidir. Ekonomik ve toplumsal ilerleme sırasında karşılıklı bir etki ortaya çıkmalıdır, demek yerine, popülistlerin şu şu ekonomik köklerini görmedikleri Rusya’daki toplumsal ilerlemenin kesin belirtilerini göstermek (ya da en azından onlara işaret etmek) gerekirdi «2. Bu nedenle, üretimin örgütlenmesi ve emek üretkenliğinin derecesi sorunu dağıtım sorunundan önce gelir; belirli tarihsel koşullar altında, halkın emeğinin üretkenliği gerek mutlak olarak, gerekse nisbi olarak çok düşükse, üretim etkeninin önde gelen önemi kendini çok keskin olarak hissettirir.»
Yazar burada, Marks’ın dağıtımın ikinci dereceden önemi konusundaki öğretisine dayanmaktadır. IV. Bölümün başına alıntı olarak Marks’m Gotha Programını (132) eleştirisinden bir parça almıştır; Marks burada, ilkel sosyalizmi, dağıtıma dikkate değer bir önem vermeyen, toplumsal düzeni üretim ilişkilerinin örgütlenmesi yoluyla açıklayan ve böyle bir örgütlenmenin zaten belli bir dağıtım sistemi içerdiğini kabul eden bilimsel sosyalizmle karşılaştırmaktadır. Yazarın da çok haklı olarak belirttiği gibi, bu fikir, Marks’ın teorisinin başmdan sonuna kadar vardır ve popülizmin küçük - burjuva içeriğini anlamak için son derece önemlidir. Fakat Bay Struve’nin cümlesinin ikinci kısmı, bu fikre —özellikle «üretim etkeni» gibi belirsiz bir terim kullanması yüzünden— büyük ölçüde gölge düşürmektedir. Bu terimin hangi anlamda anlaşılması gerektiği konusunda biraz karışıklık ortaya çıkabilir. Popülist, küçük - üreticinin bakış açısını benimser; bu küçük - üretiriyse acı çekmesine neden olan dertleri çok yüzeysel olarak açıklamaktadır; örneğin, komşusu olan toptan satın - alıcı «zenginken», kendisi «yoksuldur», «yetkililer» yalnızca büyük sermayeye yardım etmektedirler, v.b.; tek kelimeyle, {küçük - üreticinin) dertleri, dağıtımın belli özellikleri, politikada bazı yanlışlıklar v.b. yüzündendir. Yazar popülistin bakış açısının karşısına hangi bakış açısını çıkarmaktadır? Köylü el - zanaatçısmm sefil küçük - işletmesine küçümseyerek tepeden bakan ve kendi sanayisinin yüksek gelişme derecesiyle övünen, halkın emeğinin mutlak ve nisbi olarak düşük üretkenliğini yükseltmekle yerine getirdiği «hizmetten» dolayı övünen büyük sermayenin bakış açışım mı? Yoksa, şimdi artık politikaya ve dağıtıma değinmekle yetinmeyecek derecede gelişmiş ilişkiler içinde yaşamını sürdüren ve nedenlerin çok daha derinlerde, (toplumsal) üretimin örgütlenmesinin bütününde, özel mülkiyet temeline dayanan ve pazar tarafından kontrol edilen ve yönlendirilen toplumsal ekonominin sisteminin bütünü içinde yattığını anlamaya başlamakta olan diğer zıt kutuptakinin bakış açısını mı? Pek doğal olarak, özellikle yazarın bazen «üretim etkeni» terimini «ekonomi» terimiyle yanyana kullanması yüzünden (Bkz. S. 171: Popülistler «üretim etkenini, herhangi bir ekonomi sisteminin varlığını ihkar edecek derecede görmezlikten gelmektedirler»), ve özellikle «rasyonel olmayan» üretimi «rasyonel» olanla karşılaştırmakla, yazarın bazen küçük - üreticiyle üretim araçlarını tamamen kaybetmiş olan üretici asasındaki ilişkiyi belirsizleştirmesi yüzünden, bu tür bir soru, okuyucunun zihninde de belirebilir. Hiç kuşkusuz, bu, objektif bakış açısından, yazarın açıklamasının doğruluğunu hiçbir şekilde azaltmaz ve kapitalist sistemin içinde bulunan uzlaşmaz karşıtlığı kavramış olan herhangi bir kimse için, durumu bu ikinci ilişki açısından göz önüne getirmek kolaydır. Fakat Rusya’ nın popülist baylarının bunu kavramadıkları genel olarak bilindiğinden, onlarla olan tartışmalarda daha kesin ve daha tutarlı olmak ve olanaklı olduğu kadar az sayıda genel ve soyut tezler kullanmak tercih edilen birşeydir.
Birinci bölümde somut bir örnekle göstermeye çalıştığımız gibi, popülizm ve marksizm arasındaki fark bütünüyle Rus kapitalizmini eleştirmelerinin niteliğinde yatar. Kapitalizmi eleştirmek için, popülist, sömürünün varlığını, sömürüyle politika arasındaki karşılıklı etkileşmeyi v.b. belirtmenin yeterli olduğunu düşünür. Maksist ise, bu sömürü olgularını, üretimdeki belli ilişkilerin bir sistemi olarak, işleyiş ve gelişme yasalarının objektif olarak incelenmesi gereken özel biç sosyo - ekonomik biçimlenme olarak, açıklamanın ve birbirine bağlamanın zorunlu olduğu görüşündedir.
Popülist kapitalizmi eleştirirken, onu kendi idealleri açısından, «modern bilim ve modern ahlâksal fikirler» açısından mahkum etmenin yeterli olduğu düşüncesindedir. Marksist ise, kapitalist toplumda oluşan sınıfları ayrıntılı olarak izlemenin zorunlu olduğunu düşünür; ve ancak belli bir sınıfın bakış açısından yapılan eleştiriyi, «bireyin» ahlâksal açıdan yargılanmasına değil de, gerçek toplumsal sürecin kesin bir formülâsyonuna dayanan eleştiriyi doğru diye kabul eder.
Eğer bunu hareket noktamız olarak alıp popülizmin ekonomik ilkelerini eleştirmenin görevlerini formüle etmeye çalışacak olsaydık, bu görevler aşağı yukarı şu aşağıdaki şekilde ifade edilebilirdi :
Rusya’daki büyük - çaplı kapitalizmle «halk üretimi» arasındaki ilişkinin tamamen gelişmiş ve gelişmemiş bir olgu arasındaki, kapitalist toplumsal biçimlenmenin yüksek bir aşamasıyla düşük bir aşaması (*) arasındaki ilişki olduğu; üreticinin üretim araçlarından ayrılmasının ve üreticinin emeğinin ürününün para sahibi tarafından maledinilmesinin hem fabrikada ve hem de köy topluluğunda politikayla değil, fakat zorunlu olarak meta ekonomisi koşullarında biçimlenen üretim ilişkileriyle, kapitalist topluma özgü uzlaşmaz karşıtlıkta çıkarlara sahip sınıfların biçimlenmesiyle (**) açıklanması gerektiği; popülistlerin kapitalizme hiç değinmeden daha yüksek bir düzeye yükseltmek istedikleri gerçeğin (küçük üretimin) kapitalizme özgü olan uzlaşmaz sınıf karşıtlığıyla ve bunlar arasındaki çatışmalarla birlikte zaten kapitalizmi içerdiği —yalnız, bu uzlaşmaz karşıtlık en kötü biçime, üreticinin bağımsız faaliyetini engelleyen bir biçime bürünmüştür—; ve zaten ortaya çıkmış olan toplumsal uzlaşmaz karşıtlıkları görmezlikten gelmek ve «anavatan için farklı yollar» hakkında düşler görmekle, popülistlerin ütopik gericiler durumuna geldikleri, çünkü büyük - çaplı kapitalizmin, Rusya'nın her yerinde var olan bu uzlaşmaz karşıtlıkların içeriğini yalnızca geliştirdiği, temizlediği ve gün ışığına çıkardığı ispatlanmalıdır.
Yazarın Rus kapitalizminin değil de, Batı Avrupa kapitalizminin «kaçınılmazlığım» ve «ilerici niteliğini» ispatlamaya çalıştığı daha ilerdeki açıklaması, popülizmin ekonomik eleştirisinin görevlerinin gereğinden fazla soyut formülasyonuna doğrudan doğruya bağlıdır. Popülist öğretinin ekonomik içeriğine doğrudan doğruya dokunmamasına karşın, bu açıklamanın içinde bir çok ilginç ve öğretici şey vardır. Ara sıra popülist edebiyatta Batı Avrupa’daki işçi hareketine karşı güvensizlik ifade eden sesler duyulmaktadır. Bu, en çarpıcı bir şekilde Bay Mihayilovski ve takımının (Ruskoye Bogatstvo, 1893 - 1894) marksistlere karşı yürüttükleri son tartışmalarda ifade edilmişti. Bay Mihayilovski o zaman kapitalizmden henüz hiçbir iyilik görmüş değiliz diye yazıyordu (*). Bu küçük - burjuva görüşlerin saçmalığı, özellikle, enyeni burjuva edebiyatından alınmış oldukları için, hiçbir durumda, abartılmış olduklarından dolayı suçlanamayacak olan Bay Stru- ve’nin verileriyle son derece güzel bir şekilde ispatlanmaktadır. Yazar tarafından aktarılan alıntılar, Batı’da herkesin, burjuvaların bile kapitalizmin yeni bir sosyo - ekonomik biçimlenmeye dönüşmesinin kaçınılmazlığım kabul ettiğini ortaya koymaktadır.
Emeğin sermaye tarafından {kapitalizm tarafından - Almanca Metin, S. 463 - Yay.) toplumsallaştırılması o kadar ileri gitmiştir ki, burjuva edebiyatı bile, «ulusal ekonominin planlı örgütlenmesinin» zorunluluğunu yüksek sesle ilan etmektedir. Yazar, bunun «zamanın bir belirtisi» olduğunu, kapitalist sistemin tamamen dağılmasının bir belirtisi olduğunu söylerken tamamen haklıdır. Yazar, Rus radikallerinin ta bugüne kadar inkar etmeyi sevdikleri şeyi —yani, işçi sınıfı hareketinin «yalnızca» kültür, ya da diğer siyasi koşullar tarafından değil de kapitalizm tarafından ortaya çıkarılan maddi koşullar tarafından yaratıldığı gerçeğini— kabul etmek zorunda kalan burjuva profesörlerinden ve hatta tutuculardan alınmış son derece ilginç alıntılar aktarmaktadır.
Bütün bu söylenenlerden sonra, yazarın, dağıtımın ancak eğer rasyonel üretim temeline dayanıyorsa ilerleme kaydedebileceği konusundaki tezi üzerinde durmamız pek gerekli değildir. Açıkça, bu tezin anlamı, ancak rasyonel üretim temeline dayanan büyük- çaplı kapitalizmin, üreticinin başım kaldırmasına, düşünmesine ve hem kendisi, hem de üretimin geri durumda olması yüzünden aynı türden koşullarda yaşamayanlar hakkında ilgi duymasına olanak sağlayan koşulları yarattığıdır.
Bay Struve’nin kitabında bulunan şu aşağıdaki cümle üzerinde kısaca duralım: «Dağıtımın, ekonomik ilerlemeyi geciktiren son derecede büyük eşitsizliği kapitalizm tarafından yaratılmamıştır: Bu eşitsizlik,» romantiklerin süt ve bal akan zamanlar diye tasvir ettikleri devirden «kapitalizme miras kalmıştır» (S. 159). Eğer yazarın bütün söylemek istediği, eşit olmayan dağıtımın kapitalizmden önce bile varolduğuysa, —ki, popülist baylar bunu unutmak eğilimindedirler— bu {söyledikleri} doğrudur. Fakat eğer kapitalizmin bu eşitsizliği artırdığının bir inkarını içeriyorsa, {söyledikleri} doğru değildir.
Serflik koşullarında, mutlak olarak yoksullaştırılmış köylü, ya da evsiz barksız kişiyle banka, demiryolları veya nüfuzlu sanayici arasındaki, Reform - sonrasının kapitalist Rusya’sı tarafından yaratılan o keskin eşitsizlik yoktu, olamazdı da.