Header Ads

Header ADS

Popülizmin Ekonomik İçeriği- kapitalizmç popülizm - 5

The Economic Content of Narodism and the Criticism of it in Mr. Struve’s Book (The Reflection of Marxism in Bourgeois Literature)
Lenin Collected Works, Volume 1,

III. Bölüm’ün sön paragrafı (XI.) «kapitalizm» kavramının tahliline ayrılmıştır. Yazar tamamen haklı olarak bu kelimenin «çok keyfi» kullanıldığına işaret etmekte ve bu terimin «çok dar» ve «çok geniş» bir kavranışına ilişkin örnekler getirmekte, fakat bunu tam olarak bütün hatlarıyla açıklayan herhangi bir nitelik belirtmemektedir; yazarın yaptığı tahlile rağmen, «kapitalizm» kavramı tahlil edilmiştir denemez. Oysa bu kavram onu olgulara dayandıran Marks tarafından bilime dahil edildiğinden, böyle bir tahlilin hiç bir özel güçlük çıkarmaması gerektiği düşünülebilir. Fakat Bay Struve burada da kendisine «Ortodoksluk» bulaştırmak istemeyecektir. «Bizzat Marks» diyor yazar, «meta üretiminin ka­pitalist meta üretimine dönüşmesi sürecini belki de gerçekte ol­duğundan daha sert ve daha doğrudan ve açık bir şey olarak dü­şünmüştü.» (S. İUı, Dıpnci). b e ıK i ae. Ama, d u , sermayenin tarihi tarafından desteklenen ve bilime dayandırılan biricik görüş oldu­ğundan ve «belki de» daha az «sert» ve daha az «doğrudan ve açık» başka görüşler tanımadığımızdan, Marks’a başvurmaktayız. Onun öğretisine göre, kapitalizmin en önemli özelliği (1) genel üretim biçimi olarak meta üretimidir. Ürün, en çeşitli toplumsal üretim organizmalarında bir meta biçimine bürünür, fakat emek ürününün bu biçimi yamızca kapitalist üretimde istisnai, tek ba­şına, ya da rastlantısal bir olgu değil de, genel bir biçimdir.
Ka­pitalizmin ikinci özelliği (2), yalnızca emek ürününün değil, fakat emeğin kendisinin de, yani insanın emek gücünün de, bir meta biçimine bürünmesidir. Emek gücünün meta biçiminin gelişme de­recesi, kapitalizmin gelişme derecesinin bir belirtisidir (*). Bu tanımın yardımıyla, Bay Struve tarafından sunulan ve bu terimin yanlış kavranışları olan örnekler arasından yolumuzu kolaylıkla göreceğiz. Hiç kuşkusuz, Rus sistemini kapitalizmle karşılaştır­mak, ulusal ekonomimizin teknik geriliğine, el - üretiminin ege­menliğine v.b. dayanan ve popülistlerin sık sık başvurdukları bir karşılaştırma yapmak, tamamen saçmadır, çünkü kapitalizm tek­nik gelişmenin düşük olduğu yerde de, yüksek olduğu yerde de vardır; Marks Kapital’de sermayenin ilk önce üretimi bulduğu şekliyle egemenliği altına aldığı ve ancak ondan sonra onu tek­nik bakımdan değiştirdiği noktasını tekrar tekrar vurgulamakta­dır. Hiç kuşkusuz, Alman Hausindustrie (*) ve Rusya’daki «bü­yük - çaolı üret'min ev sistemi» kapitalist tarzda örgütlenmiş sa­nayilerdir, çü.ıkü bunlarda yalnızca meta üretimi hüküm sürmek­le kalmamakta, fakat para sahibi de üreticiler üzerinde egemen­lik kurmakta ve artık - değere el koymaktadır. Hiç kuşkusuz Rus­ya’daki «toprak sahibi» köylülük Batı - Avrupa kapitalizmiyle kar­şılaştırıldığında. —ki bu popülistlerin çok hoşlandıkları bir şey­dir— bu da .yalnızca kapitalizmin ne olduğunun kavranmadığını gösterir. Yazarın tamamen haklı olarak işaret ettiği gibi, «yarı - doğal köylü ekonomisi» (S. 124) Batı’da da bazı yerlerde mevcut­tur; fakat bunun böyle olması Batı’da olduğu gibi Rusya’da da ne meta üretiminin egemenliğini, ne de üreticilerin ezici çoğun­luğunun sermayeye bağımlı oluşunu ortadan kaldırır: Bu bağım­lılık en yüksek noktaya, gelişmesinin doruk noktasına ulaşmadan önce, —Marks’ın yaptığı kesin açıklamaya karşın, popülistler ta­rafından genellikle gözardı edilen— bir çok aşamalardan geçer. Bu bağımlılık tüccar ve tefeci sermayesiyle başlar; sonra, önce­leri teknik bakımdan tamamen ilkel olan ve eski üretim sistemle­rinden hiçbir şekilde farklı olmayan, daha sonra manüfaktürü örgütleyen —ki bu manüfaktür ücretli işçiyle toprak arasındaki bağa dokunmaksızın, henüz halâ el - emeğine ve hakim olan el - zanaatı sanayilerine dayanır— ve gelişmesini büyük - çaplı ma- kinalı sanayiiyle tamamlayan sanayi kapitalizmi durumuna gelir, işte bu son, en yüksek aşama, kapitalizmin gelişmesinin doruk nok­tasını oluşturur; yalnızca bu aşama tamamen mülksüzleştirilmiş, bir kuş kadar özgiir olan işçiyi (*) yaratır; yalnızca bu aşama (hem maddi hem toplumsal bakımdan) kapitalizmin «birleştirici anlamına» yolaçar, ki popülistler bunu genel olarak kapitalizme bağlamaya alışıktırlar; yalnızca bu aşama, kapitalizmi «kendi öz çocuğunun» karşısına çıkarır.

Kitabın dördüncü bölümü olan «Ekonomik İlerleme ve Top­lumsal İlerleme» üçüncü bölümün doğrudan bir devamıdır ve ki­tabın «genel insanlık tecrübesinin» verilerini popülistlerin karşı­sına çıkaran kısmını kapsamaktadır. Burada, ayrıntılı olarak, il­kin yazarın Marks’ın izleyicileriyle ilgili yanlış görüşü Tya da be­ceriksizce ifadesi?] üzerinde ve ikinci olarak, popülizmin ekono­mik eleştirisinin görevlerini nasıl formüle ettiği üzerinde durma­mız gerekmektedir.

Bay Struve, Marks’ın kapitalizmden yeni toplumsal düzene geçişi kapitalizmin ani düşüşü, yıkılışı olarak düşündüğünü söyle­mektedir. (Yazar, bu görüşün dayanaklarının Marks'ın eserinin «belli bölümlerinde» bulunduğu düşüncesindedir; gerçekteyse bu görüş, Marks’ın biitiin eserlerinde yer almaktadır.) Marks’ın iz­leyicileri reformlar için savaşmaktadırlar. Marks’ın 1840’larda savunduğu görüşlerde «önemli bir düzetme yapılmıştır»; Kapita­lizmi yeni toplumsal düzenden ayıran «uçurumun» yerine «bir di­zi geçiş aşamaları» kabul edilmiştir.

Biz hiçbir durumda bunu doğru diye kabul edemeyiz. «Marks* m izleyicileri» tarafından Marks’ın görüşlerinde, önemli \’j da önemsiz hiçbir «düzeltme» (yani: Richtigstellung - tashih) yapıl­mamıştır. Reformlar için yürütülen mücadele hiç de bir düzelt­me gerektirmez; uçurum ve ani düşüş öğretisini zerre kadar dü­zeltmez; çünkü bu mücadele, açık ve kesinlikle kabul edilmiş hır amaçla yürütülmektedir, bu amaç da «düşüşe» ulaşmaktır; ve bunun «bir dizi geçiş aşamaları» —mücadelenin bir döneminden diğerine, b;r aşamadan bir sonrakine— gerektirdiğini, bizzat Marks, 1840’larda, Manifesto’da yeni düzen doğrultusundaki {ye­ni toplum doğrultusundaki, Alm. metin, S: 456 - Yayıncı} hare­ketin işçi sınıfı hareketinden (ve dolayısıyla reformlar için mü­cadeleden) ayrılamayacağını söylediğinde, ve gene bizzat Marks, sonuç olarak bir dizi pratik önlem önerdiğinde, kabul etmişti.

Eğer Bay Struve Marks’ın görüşünün gelişmesini belirtmek istemişse, elbette ki haklıdır. Fakat o zaman bu, onun görüşleri­nin bir «düzeltmesi» değil, bunun tam tersidir — bu görüşlerin uygulanması, gerçekleştirilmesidir.


Yazarın popülizme karşı tavrını da kabul edemeyiz.


Yazar şöyle diyor : «Popülist edebiyatımız ulusal zenginlik ve halkın refahı arasındaki, toplumsal ilerleme ve dağıtımdaki ilerleme arasındaki karşıtlığı kavramıştır.» (S. 131).

Popülizm bu karşıtlığı «kavramış» değildir, fakat Reform-son- rası Rusya’sında, aynı çelişkinin ilerleme, kültür, zeng'nlik —üreti­cinin üretim araçlarından koparılması, halkın emeğinin ürününde üreticinin payının azalması, yoksulluğun ve işsizliğin artması— gibi bu karşıtlığın Batı’da da oluşmasına yolaçan şeyler arasında görülmüş olduğunu tespit etmiştir, o kadar.

«... insancıl niteliği ve halka karşı beslediği sevgi gereği, bu edebiyat, sorunu derhal halkın refahı yararına çözüme kavuştur­muştur; ve halk ekonomisinin bazı biçimleri (köy topluluğu, ar- tel) görünürde ekonomik eşitlik idealini temsil etiği ve böylece halkın refahını garantilediğinden ve arlan değişimin etkisiyle üre­timdeki ilerleme, bu biçimler için hiçbir şey vaadetmeyip, bunla­rın ekonomik ve psikolojik temellerini ortadan kaldırdığından, po­pülistler, Batı’nın özel mülkiyet ve ekonomik özgürlük temeline dayanan sınai ilerlemeyle {üretimindeki ilerlemeyle . Alm. metin, S. 457 - Yayıncı} ilgili üzücü deneylerini hatırlatarak, meta üre­timinin, yani kapitalizmin karşısına, korunması ve daha da geliş­tirilmesi için Rus aydınlarının ve Rus halkının mücadele etmesi gereken bir toplumsal ve ekonomik ideal olarak halkın refahım garantileyen sözde bir ‘halk sanayisi’ {‘halk üretimi’ - Alm. me­tin, S. 457 -Yay.} çıkarmışlardır.»

Bu gözlem, Bay Struve’nin tezindeki noksanlıkları bütün açık­lıy la ortaya koymaktadır. Popülizm, ulusal zenginlik ve halkın yoksulluğu arasındaki karşıtlığı «kavrayan» ve «Batı’nm deneyi» halkın refahı için «hiçbir şey vaadetmediğinden», «insancıl» bir teori olarak gösterilmektedir. Ve yazar, popülizmin içeriğine kar­şı değil de, yalnızca popülizmin örtüsü durumunda olan idealist ve üstelik saf hayallere karşı mücadele ettiğini unutarak, sorunu genel olarak popülistlerin benimsediği profesörce tarzda sunmak­la, ciddi bir hata işlediğini unutarak, sorunun bu «çözüme kavuş­tur uluşuna» karşı mücadele etmeye başlamaktadır. Zaten ifade etmiş olduğumuz gibi, popülizmin içeriği Rus küçük - üreticisinin bakış açışım ve çıkarlarını yansıtır. Bu teoride ifade edilen «in­sancıllık ve halk sevgisi», hem «eski soyluluk» sisteminden ve ge­leneklerinden, hem de büyük sermayenin baskısından dolayı çok acı çekmiş olan küçük - üreticinin zor durumda olmasından kay­naklanmaktadır. Popülizmin, «Batı» ve Batı’nın Rusya’ya' olan et­kisi karşısındaki tavrı, hiç kuşkusuz, Batı’dan gelen şu ya da bu fikri «kavraması» tarafından değil, tersine, küçük - üreticinin ha­yat koşulları tarafından belirlenmiştir: O {yani küçük - üretici), Batı Avrupa tekniğini alan (*) büyük - çaplı kapitalizmin kendi­sine karşı olduğunu görmüş ve onun tarafından ezildiğinden do­layı, kapitalist politikayı kapitalist ekonomiyle açıklayacağına, kapitalizmi politikayla açıklayan ve büyük - çaplı kapitalizmin Rusya’ya yabancı, dışardan getirtilmiş bir şey olduğunu ileri süren safça teoriler kurmuştur. Tecrit edilmiş, küçük işletmesine bağlı oluşu, küçük - üreticinin, devletin gerçek niteliğini kavramasını en­gellemiştir; ve bu küçük - üretici, küçük üretimi («halk» üretimi­ni) geliştirmeye yardımcı olsun diye devlete başvurmuştur. Ka­pitalist Rus toplumuna özgü uzlaşmaz sınıf çelişkilerinin henüz gelişmemiş durumda oluşu, bu küçük - burjuva ideologlarına ait teorinin, genel olarak emeğin çıkarlarım temsil ediyormuş gibi ileri sürülmesi sonucunu doğurmuştur.

Popülistlerin sorunu ortaya koyuşlarındaki saçmalığı göstere­ceğine ve onların sorunu küçük - üreticinin yaşantısının maddi ko­şullarıyla «çözüme kavuşturmalarını» açıklayacağına, bizzat ya zar, sorunu kendisi ortaya koyarken, popülistlerin ekonomik ve toplumsal ilerleme arasında yaptıkları «seçimi» hatırlatan bir dog­matizmi açığa vurmaktadır.

«Popülizmin ekonomik ilkelerini eleştirmenin görevi... şu aşa­ğıdakileri... ispat etmektir :

«1. Ekonomik ilerleme, toplumsal ilerleme için zorunlu bir ko­şuldur: Toplumsal ilerleme, tarihsel olarak ekonomik ilerlemeden doğar ve gelişmenin belirli bir aşamasında bu iki süreç arasında organik bir etkileşme, karşılıklı bir bağımlılık ortaya çıkmalıdır ve gerçekten de çıkar.» (S. 133).

Genel olarak konuşulursa, bu, elbette tam olarak doğru bir ifadedir. Fakat popülizmin ekonomik ilkelerinden çok toplumbilim­sel ilkelerini geliştirmenin görevlerine işaret etmektedir: Özün­de bu I ve n . bölümlerde ele alınmış olan, toplumun gelişmesinin üretici güçlerin gelişmesi tarafından belirlendiği yolundaki öğre­tinin farklı bir formülasyonudur. Fakat gene de bu, «popülizmin ekonomik ilkelerinin'» eleştirisi için yetersizdir. Sorun daha somut olarak formüle edilmeli, genel olarak ilerlemeden, esas olarak kapitalist Rus toplumunun «ilerlemesine» indirgenmeli, popülist­lerin tabula rasa, «halk üretimi», Rus kapitalizminin hiçbir temeli olmaması v.b. gibi gülünç masallar anlatmalarına yolaçan bu iler­lemenin kavranışındaki yanlışlıklara indirgenmelidir. Ekonomik ve toplumsal ilerleme sırasında karşılıklı bir etki ortaya çıkma­lıdır, demek yerine, popülistlerin şu şu ekonomik köklerini görme­dikleri Rusya’daki toplumsal ilerlemenin kesin belirtilerini göster­mek (ya da en azından onlara işaret etmek) gerekirdi «2. Bu nedenle, üretimin örgütlenmesi ve emek üretkenliğinin derecesi sorunu dağıtım sorunundan önce gelir; belirli tarihsel koşullar altında, halkın emeğinin üretkenliği gerek mutlak olarak, gerekse nisbi olarak çok düşükse, üretim etkeninin önde gelen önemi kendini çok keskin olarak hissettirir.»

Yazar burada, Marks’ın dağıtımın ikinci dereceden önemi ko­nusundaki öğretisine dayanmaktadır. IV. Bölümün başına alıntı olarak Marks’m Gotha Programını (132) eleştirisinden bir parça almıştır; Marks burada, ilkel sosyalizmi, dağıtıma dikkate değer bir önem vermeyen, toplumsal düzeni üretim ilişkilerinin örgüt­lenmesi yoluyla açıklayan ve böyle bir örgütlenmenin zaten belli bir dağıtım sistemi içerdiğini kabul eden bilimsel sosyalizmle kar­şılaştırmaktadır. Yazarın da çok haklı olarak belirttiği gibi, bu fikir, Marks’ın teorisinin başmdan sonuna kadar vardır ve po­pülizmin küçük - burjuva içeriğini anlamak için son derece önemli­dir. Fakat Bay Struve’nin cümlesinin ikinci kısmı, bu fikre —özel­likle «üretim etkeni» gibi belirsiz bir terim kullanması yüzünden— büyük ölçüde gölge düşürmektedir. Bu terimin hangi anlamda an­laşılması gerektiği konusunda biraz karışıklık ortaya çıkabilir. Popülist, küçük - üreticinin bakış açısını benimser; bu küçük - üre­tiriyse acı çekmesine neden olan dertleri çok yüzeysel olarak açıklamaktadır; örneğin, komşusu olan toptan satın - alıcı «zen­ginken», kendisi «yoksuldur», «yetkililer» yalnızca büyük serma­yeye yardım etmektedirler, v.b.; tek kelimeyle, {küçük - üretici­nin) dertleri, dağıtımın belli özellikleri, politikada bazı yanlışlık­lar v.b. yüzündendir. Yazar popülistin bakış açısının karşısına hangi bakış açısını çıkarmaktadır? Köylü el - zanaatçısmm sefil küçük - işletmesine küçümseyerek tepeden bakan ve kendi sana­yisinin yüksek gelişme derecesiyle övünen, halkın emeğinin mut­lak ve nisbi olarak düşük üretkenliğini yükseltmekle yerine getirdiği «hizmetten» dolayı övünen büyük sermayenin bakış açışım mı? Yoksa, şimdi artık politikaya ve dağıtıma değinmekle yetinmeye­cek derecede gelişmiş ilişkiler içinde yaşamını sürdüren ve ne­denlerin çok daha derinlerde, (toplumsal) üretimin örgütlenmesi­nin bütününde, özel mülkiyet temeline dayanan ve pazar tarafın­dan kontrol edilen ve yönlendirilen toplumsal ekonominin sisteminin bütünü içinde yattığını anlamaya başlamakta olan diğer zıt kutuptakinin bakış açısını mı? Pek doğal olarak, özellikle yazarın bazen «üretim etkeni» terimini «ekonomi» teri­miyle yanyana kullanması yüzünden (Bkz. S. 171: Popülistler «üretim etkenini, herhangi bir ekonomi sisteminin varlığını ihkar edecek derecede görmezlikten gelmektedirler»), ve özellikle «ras­yonel olmayan» üretimi «rasyonel» olanla karşılaştırmakla, yaza­rın bazen küçük - üreticiyle üretim araçlarını tamamen kaybetmiş olan üretici asasındaki ilişkiyi belirsizleştirmesi yüzünden, bu tür bir soru, okuyucunun zihninde de belirebilir. Hiç kuşkusuz, bu, objektif bakış açısından, yazarın açıklamasının doğruluğunu hiç­bir şekilde azaltmaz ve kapitalist sistemin içinde bulunan uzlaş­maz karşıtlığı kavramış olan herhangi bir kimse için, durumu bu ikinci ilişki açısından göz önüne getirmek kolaydır. Fakat Rusya’ nın popülist baylarının bunu kavramadıkları genel olarak bilin­diğinden, onlarla olan tartışmalarda daha kesin ve daha tutarlı olmak ve olanaklı olduğu kadar az sayıda genel ve soyut tezler kullanmak tercih edilen birşeydir.

Birinci bölümde somut bir örnekle göstermeye çalıştığımız gi­bi, popülizm ve marksizm arasındaki fark bütünüyle Rus kapita­lizmini eleştirmelerinin niteliğinde yatar. Kapitalizmi eleştirmek için, popülist, sömürünün varlığını, sömürüyle politika arasındaki karşılıklı etkileşmeyi v.b. belirtmenin yeterli olduğunu düşünür. Maksist ise, bu sömürü olgularını, üretimdeki belli ilişkilerin bir sistemi olarak, işleyiş ve gelişme yasalarının objektif olarak in­celenmesi gereken özel biç sosyo - ekonomik biçimlenme olarak, açıklamanın ve birbirine bağlamanın zorunlu olduğu görüşündedir.

Popülist kapitalizmi eleştirirken, onu kendi idealleri açısından, «modern bilim ve modern ahlâksal fikirler» açısından mahkum et­menin yeterli olduğu düşüncesindedir. Marksist ise, kapitalist top­lumda oluşan sınıfları ayrıntılı olarak izlemenin zorunlu olduğunu düşünür; ve ancak belli bir sınıfın bakış açısından yapılan eleş­tiriyi, «bireyin» ahlâksal açıdan yargılanmasına değil de, gerçek toplumsal sürecin kesin bir formülâsyonuna dayanan eleştiriyi doğru diye kabul eder.

Eğer bunu hareket noktamız olarak alıp popülizmin ekonomik ilkelerini eleştirmenin görevlerini formüle etmeye çalışacak olsay­dık, bu görevler aşağı yukarı şu aşağıdaki şekilde ifade edilebi­lirdi :

Rusya’daki büyük - çaplı kapitalizmle «halk üretimi» arasın­daki ilişkinin tamamen gelişmiş ve gelişmemiş bir olgu arasın­daki, kapitalist toplumsal biçimlenmenin yüksek bir aşamasıyla düşük bir aşaması (*) arasındaki ilişki olduğu; üreticinin üretim araçlarından ayrılmasının ve üreticinin emeğinin ürününün para sahibi tarafından maledinilmesinin hem fabrikada ve hem de köy topluluğunda politikayla değil, fakat zorunlu olarak meta ekono­misi koşullarında biçimlenen üretim ilişkileriyle, kapitalist toplu­ma özgü uzlaşmaz karşıtlıkta çıkarlara sahip sınıfların biçimlen­mesiyle (**) açıklanması gerektiği; popülistlerin kapitalizme hiç değinmeden daha yüksek bir düzeye yükseltmek istedikleri ger­çeğin (küçük üretimin) kapitalizme özgü olan uzlaşmaz sınıf kar­şıtlığıyla ve bunlar arasındaki çatışmalarla birlikte zaten kapi­talizmi içerdiği —yalnız, bu uzlaşmaz karşıtlık en kötü biçime, üreticinin bağımsız faaliyetini engelleyen bir biçime bürünmüş­tür—; ve zaten ortaya çıkmış olan toplumsal uzlaşmaz karşıtlıkla­rı görmezlikten gelmek ve «anavatan için farklı yollar» hakkında düşler görmekle, popülistlerin ütopik gericiler durumuna geldikle­ri, çünkü büyük - çaplı kapitalizmin, Rusya'nın her yerinde var olan bu uzlaşmaz karşıtlıkların içeriğini yalnızca geliştirdiği, te­mizlediği ve gün ışığına çıkardığı ispatlanmalıdır.

Yazarın Rus kapitalizminin değil de, Batı Avrupa kapitaliz­minin «kaçınılmazlığım» ve «ilerici niteliğini» ispatlamaya çalış­tığı daha ilerdeki açıklaması, popülizmin ekonomik eleştirisinin görevlerinin gereğinden fazla soyut formülasyonuna doğrudan doğruya bağlıdır. Popülist öğretinin ekonomik içeriğine doğrudan doğruya dokunmamasına karşın, bu açıklamanın içinde bir çok ilginç ve öğretici şey vardır. Ara sıra popülist edebiyatta Batı Av­rupa’daki işçi hareketine karşı güvensizlik ifade eden sesler du­yulmaktadır. Bu, en çarpıcı bir şekilde Bay Mihayilovski ve takı­mının (Ruskoye Bogatstvo, 1893 - 1894) marksistlere karşı yürüt­tükleri son tartışmalarda ifade edilmişti. Bay Mihayilovski o za­man kapitalizmden henüz hiçbir iyilik görmüş değiliz diye yazı­yordu (*). Bu küçük - burjuva görüşlerin saçmalığı, özellikle, enyeni burjuva edebiyatından alınmış oldukları için, hiçbir durumda, abartılmış olduklarından dolayı suçlanamayacak olan Bay Stru- ve’nin verileriyle son derece güzel bir şekilde ispatlanmaktadır. Yazar tarafından aktarılan alıntılar, Batı’da herkesin, burjuvala­rın bile kapitalizmin yeni bir sosyo - ekonomik biçimlenmeye dö­nüşmesinin kaçınılmazlığım kabul ettiğini ortaya koymaktadır.

Emeğin sermaye tarafından {kapitalizm tarafından - Alman­ca Metin, S. 463 - Yay.) toplumsallaştırılması o kadar ileri git­miştir ki, burjuva edebiyatı bile, «ulusal ekonominin planlı örgüt­lenmesinin» zorunluluğunu yüksek sesle ilan etmektedir. Yazar, bunun «zamanın bir belirtisi» olduğunu, kapitalist sistemin tama­men dağılmasının bir belirtisi olduğunu söylerken tamamen haklı­dır. Yazar, Rus radikallerinin ta bugüne kadar inkar etmeyi sev­dikleri şeyi —yani, işçi sınıfı hareketinin «yalnızca» kültür, ya da diğer siyasi koşullar tarafından değil de kapitalizm tarafından or­taya çıkarılan maddi koşullar tarafından yaratıldığı gerçeğini— kabul etmek zorunda kalan burjuva profesörlerinden ve hatta tu­tuculardan alınmış son derece ilginç alıntılar aktarmaktadır.

Bütün bu söylenenlerden sonra, yazarın, dağıtımın ancak eğer rasyonel üretim temeline dayanıyorsa ilerleme kaydedebileceği konusundaki tezi üzerinde durmamız pek gerekli değildir. Açıkça, bu tezin anlamı, ancak rasyonel üretim temeline dayanan büyük- çaplı kapitalizmin, üreticinin başım kaldırmasına, düşünmesine ve hem kendisi, hem de üretimin geri durumda olması yüzünden aynı türden koşullarda yaşamayanlar hakkında ilgi duymasına olanak sağlayan koşulları yarattığıdır.

Bay Struve’nin kitabında bulunan şu aşağıdaki cümle üzerin­de kısaca duralım: «Dağıtımın, ekonomik ilerlemeyi geciktiren son derecede büyük eşitsizliği kapitalizm tarafından yaratılmamıştır: Bu eşitsizlik,» romantiklerin süt ve bal akan zamanlar diye tasvir ettikleri devirden «kapitalizme miras kalmıştır» (S. 159). Eğer yazarın bütün söylemek istediği, eşit olmayan dağıtımın kapita­lizmden önce bile varolduğuysa, —ki, popülist baylar bunu unut­mak eğilimindedirler— bu {söyledikleri} doğrudur. Fakat eğer kapitalizmin bu eşitsizliği artırdığının bir inkarını içeriyorsa, {söyledikleri} doğru değildir.

Serflik koşullarında, mutlak olarak yoksullaştırılmış köylü, ya da evsiz barksız kişiyle banka, demiryolları veya nüfuzlu sana­yici arasındaki, Reform - sonrasının kapitalist Rusya’sı tarafın­dan yaratılan o keskin eşitsizlik yoktu, olamazdı da.
Blogger tarafından desteklenmektedir.