Header Ads

Header ADS

MİLİTAN MATERYALİZMİN ÖNEMİ ÜZERİNE

Lenin

YOLDAŞ Troçki, Pod Znamenem Marksizma'nın genel amaçları hakkında gerekli olan her şeyi, bu derginin 1. ve 2. sayısında zaten söylemiş, hem de pek güzel söylemiş bulunuyor. Bu sayının giriş açıklamasında yazı kurulunun ortaya koydukları çalışma programını ve içeriğini daha yakından tamamlayan bazı sorunlar üzerinde durmak istiyorum. 

Bu açıklama, Pod Znamenem Marksizma'nın çevresinde toplanan herkesin komünist olmadığını, ama hepsinin de tutarlı materyalistler olduğunu söylemektedir. Kanımca komünistlerle, komünist olmayanların bu ittifakı kesinlikle esastır ve derginin amaçlarını doğru bir biçimde tanımlamaktadır. Komünistlerin düştükleri en büyük ve en tehlikeli yanılgılardan biri (büyük bir devrimin başlangıcını başarılı bir biçimde gerçekleştiren devrimcilerin genel olarak düştükleri gibi), bir devrimin yalnızca devrimciler tarafından yapılabileceği fikridir. Tersine, tüm ciddî devrimci çalışmalar, başarılı olmak için, devrimcilerin ancak gerçekten yiğit ve ileri sınıfın öncüsü rolünü oynayabileceği fikrinin anlaşılmasını ve eyleme geçirilmesini gerektirir. Bir öncü, yalnızca, önderlik ettiği insan yığınından tecrit olmamayı başarabildiği ve tüm yığını ileri doğru gerçekten de yürütebildiği zaman görevini, öncü olarak görevini yerine getirebilir. En değişik faaliyet alanlarında, komünist olmayanlarla bir ittifak olmaksızın, herhangi bir başarılı komünist kuruluş söz konusu olamaz.

Bu, Pod Znamenem Marksizma tarafından üstlenilen materyalizm ve marksizmin savunulması için geçerlidir. Neyse ki, Rusya'daki ileri toplumsal düşüncenin ana eğilimleri, sağlam bir materyalist geleneğe sahiptir. G.V. Plehanov'dan başka, modern narodniklerin (halkçı-sosyalistler, sosyalist-devrimciler vb.), Avrupa biliminin sözde son sözlerinin gösterişine kapılarak ve bu gösterişin altında, burjuvaziye, burjuva önyargısına ve burjuva gericiliğine bir çeşit köleliği göremeyerek, moda gerici felsefî öğretilerin izinden gidip, sık sık terkettikleri Çernişevski'ye değinmek yeterli olacaktır. 

Her halükârda, Rusya'da hâlâ, komünist olmayan kamptan gelme materyalistlere sahibiz — ve kuşkusuz oldukça uzun bir süre de sahip olacağız, ve tutarlı bir militan materyalizmin tüm yandaşlarını, felsefî gericilikle ve sözde eğitilmiş toplumun felsefî önyargılarıyla savaşmak yolundaki ortak çalışmaya katmak bizim kesin görevimizdir. Baba Dietzgen —başarısız olduğu kadar da gösterişçi olan yazar oğluyla karıştırılmasın—, aslında modern toplumdaki felsefe profesörleri, çoğu durumda "papaz yandaşlarının diplomalı uşaklarından" başka bir şey değillerdir dediği zaman, burjuva ülkelerde hüküm süren ve onların bilim adamlarının ve yayıncılarının saygısını kazanmış olan felsefî eğilimlerin temel marksist görüşünü doğru, yerinde ve açık bir biçimde ifade etmiş oluyordu. 

Tüm öteki ülkelerdeki kardeşleri gibi, kendilerini ileri saymayı pek seven bizim Rus aydınlarımız, sorunu, Dietzgen'in sözleriyle ifade edilen düşünce düzeyine kaydırmaya pek karşıdırlar. Ama karşı olmalarının nedeni, gerçeklere doğrudan bakamamalarıdır. Dietzgen'in acı tanımının kesinlikle doğru olduğunu anlamak için, modern eğitim görmüş kişilerin, yöneten burjuvaziye yönetimsel, ve ayrıca da genel ekonomik, toplumsal ve diğer her türden bağımlılığı üzerinde biraz düşünmek yeter. Burjuvazinin sınıf çıkarları ve sınıfsal konumu ile bir yandan dinin bütün biçimlerine sağladığı destek ve öte yandan da moda felsefî akımların ideolojik içeriği arasındaki bağlantı hakkında bir fikir edinmek için, örneğin radyumun keşfiyle ilgili olanlardan tutun da, şimdi Einstein'ın eteklerine yapışmaya çalışanlara kadar Avrupa ülkelerinde pek sık ortaya çıkan bir yığın moda felsefî akımları anımsamak yeter. 

Yukarıda söylenenlerden anlaşılacaktır ki, militan materyalist bir organ olarak yola çıkan bir dergi, her şeyden önce ister resmî bilimin temsilcileri olarak, ister kendilerine "demokratik sol ya da ideolojik bakımdan sosyalist" yayıncılar diyen özgür kalemler olarak hareket etsinler, "papaz yandaşlığının" tüm, modern "diplomalı uşakları"nı çekinmeden sergileme ve suçlama anlamında militan bir organ olmalıdır. 

İkinci olarak, böyle bir dergi, militan tanrıtanımaz bir organ olmalıdır. Bu çalışmadan sorumlu olan bölümlerimiz ya da hiç olmazsa devlet kuruluşlarımız vardır. Ama bu çalışma, son derece cansız ve yetersiz bir biçimde sürdürülmekte ve anlaşılan bizim gerçekten de Rusvari (Sovyet de olsa) bürokratik yollarımızın genel koşullarından zarar görmektedir. Onun için, bu kuruluşların çalışmasına ek olarak ve bu çalışmayı iyileştirmek ve canlandırmak için, militan materyalizmin propagandasını yapmak üzere yola çıkan bir derginin, yorulmak bilmez bir tanrıtanımaz propaganda ve yorulmak bilmez bir tanrıtanımaz savaş sürdürmesi son derece önemlidir. Bu konuda tüm dillerdeki yazın dikkatle izlenmeli ve bu alanda değerli olan her şey çevrilmeli, en azından gözden geçirilmelidir.
Çok önceleri, Engels, proletaryanın çağdaş liderlerine, 18. yüzyılın sonlarına ait militan tanrıtanımaz yazını, halk arasında yığınsal dağıtım için çevirmelerini örgütlemişti. Şimdiye kadar bunu yapmadık ve bu, bizim bir ayıbımızdır denebilir (bu devrimci bir dönemde iktidarı almanın, bu iktidarı gereken biçimde kullanmayı bilmekten çok daha kolay olduğunun sayısız tanıtlarından biridir). Cansızlığımız, etkinsizliğimiz ve yeteneksizliğimiz, bazan örneğin 18. yüzyılın eski tanrıtanımaz yazınının, antika, bilim-dışı, toyca vb. olduğu gibi, her türden "yüksek" gerçek ile mazur gösterilmektedir. Ya bilgiçliğin ya da marksizmin tamamen yanlış anlaşılmasının bir perdesi görevini yapan bu tür sahte-bilimsel safsatacılıktan daha beter bir şey olamaz. Kuşkusuz 18. yüzyıl devrimlerinin tanrıtanımaz yazılarında bilim-dışı ve toyca çok şey vardır. Ama bu yazıları yayınlayanların onların kısaltmalarına ve 18. yüzyılın sonundan beri dinlerin bilimsel eleştirisinde insanlığın yaptığı ilerlemeye işaret eden, bu konudaki son yayınlara değinen kısa çıkmalar yapmalarına kimse engel olmamaktadır. Tüm modern toplum tarafından karanlığa, cehalete ve boşinanlara mahkûm edilen milyonlarca insanın (özellikle köylülerin ve zanaatçıların) kendilerini bu karanlıktan, yalnızca salt marksist bir eğitimin düz yolundan kurtarabileceklerini düşünmek, bir marksistin yapabileceği en büyük ve en vahim hatadır. Bu yığınlara, en çeşitli tanrıtanımaz propaganda malzemesi sağlanmalı, en değişik yaşam alanlarına ait gerçekler tanıtılmalı, olanaklı her yoldan onlara yaklaşılmalıdır. Öyle ki ilgileri çekilsin, dinsel uyuşukluklarından silkinsinler, en değişik acılarla ve en değişik yöntemlerle harekete geçirilsinler vb.. 

Eski 18. yüzyıl tanrıtanımazlarının, keskin, canlı ve yetenekli yazılan, hüküm süren papaz yandaşlığına, zekice ve açıkça saldırmıştır ve insanları dinsel uyuşukluklarından silkmek için, yazınımızda egemen olan ve (gerçeği gizlemenin bir yararı yok) sık sık marksizmi çarpıtan, ustalıkla seçilmiş olgularla hemen hiç örneklendirilmemiş, sıkıcı ve kuru marksizm yorumlarına oranla bin kez daha uygun olduğunu çoğu kez gösterecektir. Marx'ın ve Engels'in tüm temel yapıtlarının çevirilerine sahibiz. Eski tanrıtanımazcılığın ve eski materyalizmin, Marx ve Engels'in getirdiği düzeltmelerle tamamlanmayacağından korkmak için hiç bir neden yoktur. En önemli şey — komünistlerimiz içinden sözde marksist olan, ama aslında marksizmi tahrif edenlerin çoğu kez önemsemedikleri de budur— hâlâ gelişmemiş yığınlarda, dinsel sorunlara karşı zekice bir tutum ve dinlerin zekice bir eleştirisini uyandırmaktır. 

Öte yandan dinin modern bilimsel eleştirmenlerine bir gözatalım. Bu eğitim görmüş burjuva yazarları, hemen her zaman dinsel boşinanlanı kendilerine özgü çürütmelerini, onların burjuvazinin ideolojik köleleri olduklarını, papaz yandaşlığının diplomalı uşakları olduklarını hemen sergileyen iddialarla "tamamlarlar". 

iki örnek, Profesör R. Y. Vipper, 1918'de Vozniknovenye Hristiantsva ("Hıristiyanlığın Kaynağı", Faros Yayınevi, Moskova) başlıklı küçük bir kitap yayınladı. Yazar, modern bilimin başlıca sonuçlarını ele alırken politik bir örgüt olarak kilisenin silahları olan boşinanlarla ve aldatmacalarla savaşmaktan kaçınmakla kalmıyor, bu soruları uzaklaştırmakla kalmıyor, ayrıca her iki "ucun" da —idealizmin ve materyalizmin— üzerinde olduğu yolunda, tamamen gülünç ve en gerici iddiayı da ileri sürüyor. Bu, dünyanın her yerinde, çalışan halktan sızdırdığı kârların içinden yüz milyonlarca rubleyi dinin desteğine ayıran egemen burjuvaziye dalkavukluk etmektir. 

Ünlü Alman bilim adamı Arthur Drews, Die Christusmythe (İsa Miti) başlıklı kitabında dinsel boşinanlan ve masalları çürütürken ve İsa’nın hiç bir zaman varolmadığını gösterirken, kitabın sonunda, bu, yenilenmiş, saflaştırılmış, "günden güne büyüyen doğacı akıntıya" dayanacak yetenekte bir din olsa da, dinden yana olduğunu ilân etmiştir (dördüncü Almanca basım, 1910, s. 238). Burada, eski çürümüş dinsel boşinanların yerine, yeni,daha iğrenç ve aşağılık boşinanların konmasında burjuvaziye açıkça yardım eden, açık sözlü ve kasıtlı bir gerici ile karşıkarşıyayız. Bu, Drews'un çevrilmemesi gerektiği anlamına gelmez. Bu komünistlerin ve tüm tutarlı materyalistlerin belli bir ölçüde, burjuvazinin ilerici kesimiyle bir ittifaka girerek, gericilik suçunu işlediği zaman da bu kesimi hiç çekinmeden teşhir etmeleri demektir. 18. yüzyıl burjuvazisinin, yani onun devrimci olduğu dönemin temsilcileriyle bir ittifaka girmekten kaçınmak, Marksizme ve materyalizme ihanet etmek demektir; çünkü, şu ya da bu biçimde, şu ya da bu ölçüde, Drews'larla ittifak hüküm süren dinsel cehalet yandaşlığı ile savaşımımızda esastır. 

Militan materyalizmin bir organı olarak yola çıkan, Pod Znamenem Marksizma sayfalarının çoğunu tanrıtanımaz propagandaya, konuyla ilgili yazının gözden geçirilmesine, bu alandaki hükümet çalışmasının büyük eksikliklerini düzeltmeye ayırmalıdır. Modern burjuvazinin sınıf çıkarlarının ve sınıf örgütlerinin dinsel kuruluşların örgütlenmesi ve dinsel propaganda ile nasıl bağlantılı olduğunu gösteren birçok somut olgular ve karşılaştırmalar içeren komünist kitap ve broşürlerden yararlanmak özellikle önemlidir. 

Din ile sermaye arasındaki resmî devlet bağının daha az kendini gösterdiği Amerika Birleşik Devletleri'ne ait tüm malzeme son derece önemlidir. Ama öte yandan da, çok daha açık olarak anlamaktayız ki, (menşeviklerin, sosyalist-devrimcilerin, kısmen de anarşistlerin vb. öylesine mantıksızca taptıkları) o sözde modern demokrasi, burjuvazinin yararına olan ne varsa öğütlemek, yani en gerici fikirleri, dini, cehalet yandaşlığını, sömürücülerin savunulmasını vb. öğütlemek özgürlüğünden başka bir şey değildir. 

însan, militan bir materyalist organ olmak üzere yola çıkan bir derginin, herhangi bir özel yazının, hangi okur çevresi için ve ne bakımdan uygun olacağını göstererek ve ülkemizde hangi yazının yayınlandığını (ancak iyi çevirilere değinmek gerekir ve bunlar da çok fazla değildir) ve nelerin ilerde yayınlanacağını belirterek, okurlara, tanrıtanımaz yazın üzerine gözden geçirmeler sunacağını ummak istiyor. 

------------ 
Komünist Partisine mensup olmayan tutarlı materyalistlerle ittifaka ek olarak, militan materyalizmin yapacağı çalışma için en az bu ittifak kadar, belki de ondan fazla önemli olan bir şey de, materyalizme eğilim duyan ve sözde eğitim görmüş toplumda yaygın olan, idealizme ve kuşkuculuğa doğru moda felsefî sapmalar karşısında onu savunmaktan ve öğütlemekten korkmayan modern doğa bilimcileriyle bir ittifaktır.

Pod Znamenem Marksizma n° 1-2'de yayınlanan, A. Timiryazev'e ait Einstein’ın rölativite teorisi üzerine makale, derginin bu ikinci ittifakta da başarılı olacağını ummamıza olanak veriyor. Buna daha çok dikkat etmek gerekir. Modern doğa biliminin geçirmekte olduğu keskin altüst oluşun çoğu kez büyük ve küçük gerici felsefî okullara ve büyük ve daha az önemli felsefî akımlara yolaçtığını anımsamak gerekir. Bu yüzden doğa bilimindeki son devrimin ortaya çıkardığı sorunlar izlenme-dikçe ve doğa bilimcilerin bir felsefî derginin çalışmalarına katılmaları sağlanmadıkça, militan materyalizm, ne militan, ne de materyalizm olabilir. Derginin ilk sayısında, Timiryazev, materyalizmin temellerine bizzat hiç bir etkin saldırıda bulunmayan Einstein'ın, teorisine tüm ülkelerdeki bir yığın burjuva aydınının daha şimdiden sahip çıktığı gözlemlemek durumunda kalmıştı; bunun, yalnızca Einstein için değil, 19. yüzyılın sonundan bu yana doğa biliminin büyük reformcularının, çoğu için değilse de, bir kısmı için geçerli olduğunu belirtmek gerek. 

Bu görüngüye karşı tutumumuzun politik bakımdan bilinçli bir tutum olabilmesi için, hiç bir doğa biliminin ve hiç bir metaryalizmin, sağlam felsefî temellere dayanmadıkça burjuva fikirlerin saldırısına ve burjuva dünya görüşünün yeniden kurulmasına karşın savaşımında gerilemeden duramayacağını kavramak gerekir. Doğa bilimci, bu savaşımda gerilememek ve onu muzaffer bir sona ulaştırmak için, bir modern materyalist, Marx'ın temsil ettiği materyalizmin bilinçli bir yandaşı olmalıdır, yani bir diyalektik materyalist olmalıdır. Bu amaca ulaşmak için, Pod Znamenem Marksizma'nın yazarları, hegelci diyalektiğin materyalist bir açıdan sistemli bir biçimde incelenmesine girişmelidirler; bu diyalektik, Marx'ın Kapital(inde ve tarihsel ve politik yapıtlarında gerçekten uyguladığı ve başarıyla uyguladığı bir şeydir, öyle ki, şimdi Doğu'daki (Japonya, Hindistan ve Çin) yeni sınıfların, —yani dünya nüfusunun büyük kısmını oluşturan ve tarihsel edilgenliğiyle ve tarihsel uyuşukluğu ile şimdiye kadar birçok ileri Avrupa ülkesinin durgunluğunu ve çürümesini koşullandırmış olan yüz milyonlarca insanın— yaşama katılması ve savaşımındaki her gün, yeni halkların ve yeni sınıfların yaşama katılmasındaki her gün, marksizmin taze bir doğrulanması olmaktadır. 

Kuşkusuz, hegelci diyalektiğin bu incelenmesi, bu yorumu bu propagandası son derece zordur ve bu doğrultudaki ilk deneylerde hata olasılığı kesindir. Ama ancak hiç bir şey yapmayanlar, hiç hata yapmazlar. Marx'ın materyalist bir biçimde kazanılmış hegelci diyalektiği uygulama yöntemini temel alırsak, bu diyalektiği her yönden geliştirebiliriz ve geliştirmeliyiz, dergide Hegel'in başlıca yapıtlarından alıntılar yayınla-malı, bunları materyalist bir biçimde yorumlamalı ve Marx'ın diyalektiği uygulayış tarzına ait örneklerin yardımıyla olduğu gibi, yakın tarihin, özellikle de modern emperyalist savaşım ve devrimin görülmemiş bir bollukta sağladığı, ekonomik ve politik ilişkiler alanındaki diyalektik örneklerinin de yardımıyla onları değerlendirmeliyiz. Benim görüşüme göre, Pod Znamenem Marksizma'nın yazıkurulu ve yazarları, bir tür "Hegelci Diyalektiğin Materyalist Dostları Derneği" oluşturmalıdır. Modern doğa bilimcileri, (aramayı bilirlerse ve biz onlara yardım etmeyi bilirsek) materyalist bir biçimde yorumlanmış hegelci diyalektikte, doğa bilimindeki devrim tarafından ortaya atılan ve burjuva modasının aydın hayranlarının ayağını gericiliğe doğru "sürçtüren" felsefî sorular bir dizi yanıt bulacaktır. 

Materyalizm, önüne böyle bir görev koymadıkça ve bu görevi sistemli bir biçimde yerine getirmedikçe, militan materyalizm olamaz. Sçedrin'in bir deyimini kullanırsak, savaşıldığı kadar savaşçı olmayacaktır. Bu olmaksızın, önde gelen doğa bilimcileri, felsefî çıkarsamalarını ve genellemelerini yaparken, eskiden olduğu kadar sık çaresiz kalacaklardır. Çünkü doğa bilimi öyle hızlı gelişmekte ve bütün alanlarda öyle derin bir devrimci altüst oluştan geçmektedir ki, felsefî çıkarsamalar olmaksızın yapması olanak-dışıdır. 

Bitirirken, Pod Znamenem Marksizma'nın da üzerinde durmak istediği felsefe ile hiç bir bağıntısı olmayan, ama her zaman toplumsal sorunlarla ilgili olan, bir örnek aktaracağım. 

Bu, modern sahte-bilimin, gerçekten de, büyük ve en rezilce gerici görüşler için bir araç görevi görüşünün bir örneğidir.

Geçenlerde, bana, Rus Teknik Derneğinin79 Onbirinci Dairesi tarafından yayınlanan Ekonomist'in 1. sayısının (1922) bir nüshası gönderildi. Bana bu dergiyi gönderen genç komünist (onu okuyacak zamanı yoktu sanırım), onunla büyük ölçüde aynı görüşte olduğunu aceleyle ifade etmiş. Gerçekte, dergi — ne ölçüde kasten olduğunu bilmiyorum—, kuşkusuz bilim, demokrasi vb. örtüsü altında gizlenmiş modern feodalistlerin bir organıdır. 

Bay P. A. Sorokin diye biri, bu dergide, "Savaşın Etkisi" üzerine geniş bir sözde-"sosyolojik" araştırma yayınladı. Bu bilgi dolu makalede, yazarın ve yurtdışındaki sayısız öğretmen ve meslektaşlarının, "sosyolojik" yapıtlarına, bol bol bilgi dolu atıflarda bulunulmaktadır, işte onun irfanından bir örnek. 

83. sayfada,şunları okuyorum: 

"Petrograd'da her 10.000 evlenmeye karşılık şimdi 92,2 boşanma vardır — olağanüstü bir rakam. Bozulan her 100 evlilikten, 51,1'i bir yıldan az sürmüştür: yüzde 11'i bir aydan az, yüzde 22'si iki aydan az, yüzde 41'i üç-altı ay arası, ve yalnızca yüzde 26'sı altı aydan fazla sürmüştür. Bu rakamlar modern yasal evliliğin, aslında evlilik-dışı cinsel ilişki olan bir şeyi gizleyen 'çeşni' sevenlerin iştahlarını 'yasal' bir biçimde doyurmalarını olanaklı kılan bir biçim olduğunu göstermektedir." (Ekonomist, n° 1, s. 83.) 

Gerek bu bay, gerek bu dergiyi çıkaran ve bu tür konuşmalara yer veren Rus Teknik Derneği, kuşkusuz kendilerine demokrasi yandaşları gözü ile bakmaktadırlar ve aslında oldukları gibi, yani feodalist, gerici, "papaz yandaşlığının diplomalı uşakları" diye çağrılmayı büyük bir hakaret sayacaklardır. 

Burjuva ülkelerinin, evlenme, boşanma ve evlilikdışı doğmuş çocuklarla ilgili yasalarıyla ve bu alandaki gerçek durumla en ufak bir tanışıklık bile, konuyla ilgilenen herkese, en demokratik burjuva cumhuriyetlerde bile, modern burjuva demokrasisinin, bu bakımdan, kadınlara ve evlilik-dışı doğmuş çocuklara karşı gerçekten de feodal bir tavır koyduğunu göstermeye yetecektir.

Doğaldır ki, menşeviklerin, sosyalist-devrimcilerin, anarşistlerin bir kısmının ve Batıda bunlara tekabül eden tüm partilerin, demokrasi hakkında ve onun bolşeviklerce nasıl ihlâl edildiği hakkında bağırıp çağırmalarını engellememektedir. Oysa işin aslında bolşevik devrimi, evlilik, boşanma ve evlilik-dışı doğan çocukların durumu gibi sorunları açısından, tutarlı bir biçimde demokratik olan tek devrimdir. Ve bu, her ülkenin nüfusunun yarıdan fazlasının çıkarlarını doğrudan ilgilendiren bir sorundur. Ondan önce bir sürü burjuva devrimi gelmiş ve kendilerini demokratik diye adlandırmışlarsa da, bolşevik devrimi, bu bakımdan gerek gericiliğe ve feodalizme karşı, gerek egemen ve mülk sahibi sınıfların olağan ikiyüzlülüğüne karşı, kararlı bir savaşım veren ilk ve tek devrim olmuştur. 

Her 10.000 evlenmeye karşı 92 boşanma Bay Sorokin'e olağanüstü bir rakam gibi görünüyor; ancak şunu düşünebiliriz: ya yazar, yaşamdan tümüyle koparılmış, bir manastırda yetiştirilmiştir, öyle ki böyle bir manastırın var olduğuna hemen hiç kimse inanmayacaktır, ya da gericiliğin ve burjuvazinin çıkarları için gerçekleri tahrif etmektedir. Burjuva ülkelerdeki toplumsal koşullarla biraz olsun tanışıklığı olan bir kimse, fiilî boşanmaların (kuşkusuz kilise ve yasa tarafından onaylanmamış olan), gerçek sayısı her yerde ölçülmez derecede daha büyüktür. Bu bakımdan Rusya ve öteki ülkeler arasındaki tek fark, yasalarımızın iki yüzlülüğü ve kadının ve çocuğunun alçaltılmasını onaylamayıp, hükümet adına, tüm ikiyüzlülüğe ve tüm alçaltılmaya karşı sistemli bir savaş ilân etmesidir. 

Marksist dergi de, bu modern "eğitim görmüş" feodalistlere karşı savaş vermek zorundadır. Bunlardan çok muhtemelen hiç de az olmayan bir sayı, hükümetten para almakta ve ünlü sapıklar, gençlere ait eğitim kuruluşlarında yönetici mevkiine ne kadar uyuyorlarsa, bunlar da bu işe o kadar uydukları halde gençliğimizin eğitimi için hükümetçe istihdam edilmektedirler. 

Rusya işçi sınıfı, iktidar olabileceğini gösterdi, ama onu kullanmayı henüz öğrenemedi, çünkü aksi halde bilgili toplulukların bu tür öğretmenlerini ve üyelerini, pek kibar bir biçimde, burjuva "demokrasisi"ne sahip ülkelere postalamış olurdu. Böyle feodalistlerin yeri orasıdır. 
Ama işçi sınıfı öğrenecek, yeter ki öğrenme isteği olsun.

12 Mart 1922 Pod Znamenem Marksizma'daki 
Pod Znamenem Marksizma, n° 3 metne göre basılmıştır. 
Mart 1922 
Lenin
Blogger tarafından desteklenmektedir.