HALK MECLİSİ UGRUNDAKİ MÜCADELE EN BAŞTA GELMELİDİR
Dimitrov
BULGARİSTAN İŞÇİ PARTiSi, HALK CUMHURİYETİ VE BÜYÜK HALK MECLİSİ UGRUNDAKİ MÜCADELE EN BAŞTA GELMELİDİR
Bulgaristan İşçi Partisinin X. Genel Kurulu önünde söylenen nutuk.
9 Ağustos 1946
Yurttaşlar!
Toplantımız fevkalade büyük önemi olan bazı kararlar, hem de bunları ciddi ve çapraşık bir milletlerarası ve dahili durum içinde almağa çağrılmıştır.
Milletlerarası durumla ilgili esas mesele, sizin de bildiğiniz ve hissettiğiniz gibi, savaş sonrası yeni barışın kurulması yolundaki mücadeledir. İkinci Dünya Savaşının bitmesinden sonra hemen hemen bir buçuk yıl geçmiştir, ama şimdiye kadar hala barış kurulmamış, gereken barış anlaşmaları henüz imzalanmamıştır. Genellikle dünyada, ne Avrupa'da ve ne de Balkanlar'da şimdiye kadar normal durum, halklar arasında normal işbirliği tesis edilmemiştir. Halklar barışa can atmaktadır. Dünya mümkün olan en kısa bir zamanda adil ve devamlı bir barışın kurulmasına muhtaçtır, ama henüz barış yok. Büyük devletlerin dışişleri bakanları arasında bir çok toplantılar ve konferanslar yapıldı, şimdi 21 devletin barış konferansı Paris'te oturum halindedir, fakat yeni bir barış tesisinde karşılaşılan güçlükler henüz yok edilmekten uzaktır. Bu barışın tesisine engel olan nedir ve İkinci Dünya Savaşı sonuçlarının hızla tasfiye edilmesine ve bütün halklar arasında barışçı, dostane ve devamlı bir işbirliği perspektiflerinin açılmasına engel olan kimdtr? Sorusu doğaldır.
Engel olanın ne ve kim olduğunu doğru olarak anlamak, tam bilmek istersek, İkinci Dünya Savaşının verdiği, bugünkü milletlerarası durumu etkileyen ve dünya barışının kurulması yolunda karşılanan güçlüklerle ilgisi olan esas, büyük sonuçları mutlaka dikkate almamız lazımdır.
Bu esas, büyük sonuçlar nelerdir?
ilk netice, şüphesiz, Sovyetler Birliği'nin milletlerarası rol ve milletlerarası itibarının fevkalade artmış olmasıdır. Sovyetlerin milletlerarası rol ve itibarı, bildiğiniz gibi, yeryüzünde faşizmin bozguna uğratılmasında Sovyetler Birliği'nin oynadığı etkin idareci rol sonunda arttı. Sovyetler Birliğinin, savaştan sonra yeryüzünde barışın ve demokratik değişikliklerin savunması uğrunda yürüttüğü sabırlı mücadelelerle fiilen demokrasi dünyasının başına, savaştan önceki devredeki gibi eski usul yaşamak istemeyen, bilakis ileri yurumeğe, kendi geleceklerinin efendisi olmağa gayret eden bütün hürriyetsever halkların başına geçmiş olması ile de Sovyetlerin milletlerarası rolü büyüdü.
Dünya savaşının doğurduğu ikinci sonuç, dünyada ve özellikle Alman faşist boyunduruğundan sosyalistlerin yardımı ile, kam ve kurbanları ile kurtulmuş olan memleketlerde olan büyük, derin demokratik değişikliklerdir. Bu memleketlerde halklar tekelci, muhtekir büyük kapitalden, soyguncu, tufeyli, burjuva-kapitalist kliğin egemenliğinden kurtulmağa çalışmaktadır. Bu halklar, memleketlerinde, savaş sonrası büyük güçlükleri yenmek hususunda kendilerine yardım edecek ve ilerleme ile halk refahı yolunda gelişmeğe devam etmelerini sağlıyacak gerçek bir halk demokrasisi kurmağa gayret etmektedir. Ve bu gayretlerin halklar sosyalistler tarafından en büyük, içten ve dostça desteği görmektedirler.
Üçüncü büyük ve önemli sonuç, Hitlerci Almanya'ya karşı yapılan kurtuluş savaşı sırasında İslav halklarının, hürriyet, bağımsızlık ve mutlulukları uğrunda yürütülen ortak mücadele, birlikte kan akıtılarak yapılan savaşlarda birbirlerine yakınlaşmış olmalarıdır. İslav halklarının bütün düşmanlarına karşı, muhtemel her yeni tecavüze karşı İslav Birliği kuruldu. Ve bu birlik gittikçe daha fazla sağlamlaşmakta, bugün de büyük, fevkalade önemli bir milletlerarası etken olan, yakın bir gelecekte ise milletlerarası hayata ait bütün problemlerin hallinde Sovyetler Birliği'nin önderliğinde büyük bir rolü olacak İslav Birliği takviye edilmektedir.
Görüyorsunuz ki, İkinci Dünya Savaşının do ğurduğu bu üç büyük tarihi sonuç, dünya emperyalist irticaım oldukça büyük bir kuvvetle dövmekte ve bilhassa Güneydoğu Avrupa'da emperyalizmin temel mevzilerini sarsacak mahiyettedir.
Büyük batı devletlerinde emperyalist, mürteci çevreler arasında mevcut olan korku, telaş duygusu bundan ileri gelmektedir. Daha şimdi, yeni barış kurulurken, onların elindeki bütün araç ve kuvvetlerden, bütün imkanlardan faydalanmak suretiyle bu üç büyük ve insanlıkla milletlerarası barışa faydası dokunan sonucun sağlamlaşmasına ve bundan böyle gelişmesine meydan vermemek hususunda gösterdikleri gayretler de bundan ileri gelmektedir.
Amerika Birleşik Devletleri ile Büyük Britanya'nın bugünkü idarcilerinden bazılarının, Paris barış konferansında gelecekteki barışın şartlarını kendilerinin dikte etmek isteği başlıca olarak bununla açıklanmaktadır. Paris barış konferansının 10 günden beri yapılan toplantılarında, konferansın usul meseleleri hakkında devam eden büyük münakaşalar da bundan ileri gelmektedir. Usul meseleleri hakkında, 24 saatte halledilebilecek basit teknik meseleler üzerinde münakaşa edilmiyor. Gerçekte büyük siyasi meseleler etrafında tartnşlıyor. Anglosakson temsilcilerinin Barış konferansında meselelerin üçte iki oyla değil, mutlaka adi çoğunlukla, hem de, karşılıklı anlaşma esasına, büyük devetler arasında eşit hak esasına dayanmaksızın halletmek istemHeri boşuna değildir. Onlar bu meseleleleri bir-iki oy çoğunlukla kendi lehlerine ve Sov· yetler Birliği ile halk cumhuriyetlerinin aleyhine halletmek istemektedirler.
Dünkü nutkunda Molotof, sağlam ve devamlı bir barışın kurulmasına yeni engeller yaratan bu demokrasi aleyhtarı görüşün, kendisinin ifade ettiği gibi, bu «oy oyunu»nun içyüzünü tamamen meydana çıkardı.
Sovyd)er Birliği'nin, karşılıklı anlaşma olmadan, karşılık!r uzlaşma olmadan, ortak barış davası lehine karşılıkh ricatler yapılmadan dünyada hiç bir adil ve devamlı bir barış olamaz diye ileri sürdüğü teze karşı emper:1alistler, Birinci Dünya Savaşından sonra olduğu gibi, barışın dikte yolu ile kurulabileceği tezini ortaya atmaktadırlar.
Fakat onlar Birinci Dünya svaşmdan sonraki durumla, İkinci Dünya Savaşından ouraki durum, yani şimdiki durum arasında derin bir fark olduğunu unutmuşlardır ve unutmaktadırlar. Halklar. Alman emperyalizminin dünyaya egemen olmak gayretlerine karşı yapılan mücadelede dört yıl süreyle, şimdi diğer emperyalist bir devletin dünyaya egemen olmasına imkan vermek için, bol bol kanlarını akıtmadılar. Bununla beraber aklı yerinde her insan, herhangi bir emperyalist diktasına boyun eğecek olan, Sovyetler Birliği'nin olmaclığını anlamaktadır.
Birinci Dünya Savaşından sonra barış meselesi halledilirken bu işe Rusya katılmamıştı. O zaman genç Sovyet Cumhuriyeti barış şartları üzerinde bir etki yapabilecek durumda değildi. O sıralarda yalnız emperyalist devletlerin temsilcileri halklar arasındaki barış şartlarını gizli kabinelerinde tesbit edip hallediyorlardı.
Bugün Sovyetler Birliği Paris konferansına güçlü bir halde çıkmaktadır. Avrupa'da çok, pek çok halkın ve genellikle dünya demokrasisinin bir kuvveti olarak çıkmaktadır. Birleşmiş milletlerin sabık düşmanlarıyle imzalanacak barış anlaşmalarının şartları bugün gizli kabinelerde müzakere edilmiyor. Geleceğin dünya barışının şartları gizli kabinelerde değil, açık olarak bütün dünya kamuoyunun gözü önünde müzakere edilmektedir. Bugün örneğin, Mr. Burns, Molotof'la ve diğer devlet adamlariyle yalnız bazı yerlerde konuşmuyor. Bugün o, bu konferansa katılan 21 devletin temsilcilerine ve onlar vasıtasiyle dünyanın milyarlık halkına hitaben açık olarak konuşmaktadır. Bugün dünya demokrasisi, gelecekteki barışla ilgili olarak alınacak kararlan etkilemek imkanına sahiptir.
Bu, fevkalade büyük önemi olan bir vakıadır. Mürteciler, kurtuluş savaşında en çok madde
ve insan kaybı vermiş, en çok kan akıtmış ve en büyük ıstırap ve mahrumiyetlere katlanmış olan Sovyetler Birliği'nin bazı emperyalistlerin diktasını kabule hazır olacak kadar yıpranmış olduğunu zannederek, Sovyetler Birliği ile demokratik halkları bir emperyalist barışı kabule mecbur edeceklerini düşünmekle hesaplarını çok yanlış yapıyorlar.
Bunu, özellikle biz Bulgaristan'dakiler gözününde bulundurmalıyız, zira memleketimizde, İngiltere ve Amerika'nın muazzam kuvvetlerini öven, Sovyetler Birliği'nin kuvvetlerini kasden küçümseyen ve yakın gelecekte bir İngiliz-Sovyet savaşı çıkacağını müjdeleyen çeşitli gazetecilerin yazdıklarına inanan, kıymet veren kısa görüşlü politikacılar, mahdut düşünüşlü sosyal faaliyetçiler ve cahil insanlar elan bulunmaktadır .
Mübalağa etmeğe, şeyleri süslemeğe ihtiyacımız yoktur. Yeni barışı kurma işinde Sovyetler Birliği ile bütün demokrat halkların karşılaştıkları güçlükleri hepimiz biliyoruz. Daha şimdiden, yeni bir savaşı kundaklamak isteyenlerin bütün cereyanına önderlik eden Çörçilcilerin henüz bulunduğu şu sırada dünyayı ne gibi tehlikelerin tehdit ettiğini biliyoruz.
Ama biz, gerçek barış ve demokrasi cephesinin sahip olduğu güçleri ve yeni savaş kundakçılarının karşısındaki üstünlükleri, keza gerçek durumu bilmeliyiz. ( ... )
Bildiğiniz gibi, kızışmış Amerikan gazetecileri atom bombası ile çok öğünmektedirler. Artık «atom siyaseti»nden, «atom diplomasisi»nden söz edilmektedir. Bu kavram itibari bir mahiyet almağa başlamıştır. Onların şöyle diyesi geliyor: Kudretli bir sosyalist devleti olarak Sovyetler Birliği'nin gerçekten birçok üstünlükleri var, ama biz onların sahip olmadığı bir şeye, atom bombasına, en dehşetli bir silaha sahibiz. Fakat bir cesaretle diyebiliriz: Atom bombası için de Allah büyüktür! Bu fevkalade mühim keşif yalnız Amerikalıların tekelinde kalamaz ve kalmıyacaktır.
Paris barış konferansında yapılan mücadeleler, bugün içinde bulunduğumuz böyle bir milletlerarası durum ve şu iki eğilimde, yani Sovyetler Birliği'yle yeni demokrasilerin, büyük devletler arasında halk eşitliği, işbirliği esasları dahilinde, hem Stalin'in dediği gibi, eşit memleketler arasında işbirliği esası içinde sağlam ve adil bir barış kurulması yolunda gösterdikleri eğilim ve öte yandan şu veya bu büyük devletin egemenlik kurmak eğilimi, emperyalist barış şartlan dikte edilmek, yeni demokrasi yolunda yürüyen, faşizmi sonuna kadar mahveden, demokratik düzenleri tanzim eden, emperyalist canavarların pençesinden sıyrılmakta olan memleketlt::re mümkün olduğu kadar daha elverişsiz hayat şartları yükletmek eğilimi içinde, işte bu iki eğilim, bu şartlar içinde cereyan etmektedir. Bulgaristan bfrincisinden yanadır.
Bulgaristan h::dkı layık olduğu tabii yeri bulmuştur.
Heyetimizin Paris barış konferansında karşılaşacağı güçlükler ve sıkıntılar karşısında gözümüzü kaµr..mıyacagız. Yeni, Vatan Cephesi Bulgaristanı aleybinde konuşarak, halkımız aleyhinde bir hava yaratmağa gayret edecek bir hayli nüfuzlu kimseler bulunacaktır.
Fakat her ne olursa olsun, Paris barış konferansında her ne konuşulursa konuşulsun, memleketimize karşı her ne güçlük ve sıkıntı çıkarılırsa çıkarılsın, hiç şüphe yok ki, eninde sonunda halklar için, bu arada Bulgaristan halkı için de demokratik ve sağlam bir barış yüklenecektir, çünkü halklar ve ordular yeni bir savaş değil, barış istiyorlar!
Şimdi Paris'te yapılan barış konferansında özel olarak biz Bulgarlar, Birinci Dünya Savaşından sonra yapılan barış konferansındakine göre çok daha elverişli bir durumda bulunuyoruz. O zaman Bulgaristan diz çökerek, kuvvetten düşürülmüş bir halde ve hiç kimse tarafından desteklenmeden Paris'c gitmişti. O zaman onu dinlemek bile istemediler. Bilindiği gibi, Birinci Dünya Savaşından sonra Paris 'te yapılan barış konferansında Stamboliyski ile diğer Bulgar delegeleri bazı diplomatlar tarafından kabul edilmek ve dinlenmek üzere kapı çalmış, dolaşmışladır. En sonunda Bulgaristana tahkir edici ve ağır bir barış anlaşması kabul ettirildi. Şimdi içinde bulunduğumuz durum tamamiyle başkadır.
Evvela, Bulgaristan halkı daha savaş esnasında faşizme ve Alman işgalcilerine öyle bir direniş göstermeyi, onlara karşı öyle bir kahramanlık mücadelesi yürütmeyi başarmıştı ki, bu. dünya kamuoyu karşısında ve Paris barış konferansı huzurunda şimdi kendisi için büyük manevi ve siyasi bir sermaye teşkil etmektedir.
İkinci olarak, Bulgaristan halkı Kızılordunun yardımiyle faşist diktatörlüğünü devirdikten ve dış siyasette resmi, Hitlerci hareket hattını reddederek, kendi teşebbüsü ile, dışardan talimat almadan Birleşmiş Milletlerin tarafına geçtikten sonra, derhal ordusu Hitlerci Almanya'ya karşı savaş açtı ve asker ve subaylariyle Alman asker sürülerinin Yunanistan, Makedonya ve Sırbistan'dan kovulmasında kahramanlık destanları yarattı ...
Üçüncü olarak, halkımız, kendisini idare eden Vatan Cephesi sayesinde geçmişte, Büyük Bulgaristan hülyası peşinde koşan şövinistlerin faşist, tecavüzkar siyasetiyle ilgisini kesti ve Bulgaristan'ı Balkanlarda demokratik bir memleket, sağlam bir unsur, emin bir barış ve demokrasi unsuru haline getirdi. Yeni Bulgaristan fiilen Birleşmiş Milletler safında savaşmış bir devlet muamelesi görmek hakkını kazandı.
Bununla beraber biz, şimdiki Paris barış konferansında, Birinci Dünya Savaşından sonra olduğu gibi, hiç de yalnız değiliz, tecrit edilmiş değiliz. Şimdi Sovyetler Birliği'nin şahsında, Paris konferansında bulunan Sovyet heyetinin ve özel olarak bu heyetin başkanı Molotof un şahsında büyük bir himaye görüyoruz. Aynı zamanda Çekoslovakya, Polonya ve diğer heyetlerin desteğine de güvenebiliriz. Bunlar barış anlaşmasının bütün maddelerini değilse bile bu barış anlaşmasında yer alan ve bizim için önemli olan birçok maddeleri genel dünya barışı lehinde kabul ederek bizi destekleyeceklerdir.
Bulgaristan'la barış anlaşması imzalanması hususunda perspektif karanlık değildir. Ciddi bir endişeye hiç bir sebep yoktur. Yalnız bertaraf edilmesi gereken güçlükler vardır. Bizim ve dostlarımızın sağlamca defetmeleri gereken bir düşman kampanyası vardır. Tuzla buz edilmesi gereken iftira ve entrikalar vardır, bildiğiniz gibi, bilinçle, teşkilatlı olarak kindar muhalefet ve onun yabancı hamileri tarafından aşılanan kör inançlar ve önceden tetkik edilmeden edinilen kanaatler vardır. Yalnız Paris barış konferansına katılanların değil, bu konferansın duvarları ötesinde dünyanın bütün kısımlarında bulunan gerçek demokrat ve ilerlemiş insanların da haklı milli: davamızı anlayabilmeleri ve onu korumak için söz söyleyebilmeleri için bertaraf edilmesi gereken kör inançlar ve kanaatler vardır.
Memleketimizin milletlerarası durumu ile, elbette, iç durumumuz da ilg.ilidir.
Bundan pek etraflı şekilde sözetmeden şunu belirtmeliyim ki, iç durumumuz başlıca olarak Vatan Cephesi ile partimiz tarafından faşizm ve irticaın kalıntılarına karşı girişilen kati siyasi: taaruzla birlikte gelişmektedir. Plebisit kampanyası da bu şartlar içinde yapılacaktır. Büyük Halk Meclisi seçimleri de bu şartlar dahilinde yapılacaktır.
Böyle kesin bir siyasi: hücuma girişmemiz lazım mıydı?
Fikrimce, partimizde bu hücumun zorunlu ol-duğuna şüphe edecek yoldaşlar olmıyacaktır. Hat- ta bu hücumun belli derecede gecikmiş olduğu da iddia edilebilir. Bazı mühim meseleleri başağrısız halletmek üzere Vatan Cephesi partileri ile onun Milli Komitesi arasında bir anlaşmaya varılması için çok beklendi. Fakat biz, hepimiz eninde sonunda şuna kani olduk: Bu suretle olumlu sonuçlara varılamıyacaktır, hem iktisadi sahada, hem ahalinin iaşesi sahasında, hem gıda maddeleri temini sahasında, hem halk ekonomisinin yükselmesini sağlıyacak bazı mühim tedbirlerle ilgili olarak Vatan Cephesi programının gerçekleştirilmesi yolunda çıkan engeller ortadan kaldırılamıyacaktır. Muhtekirlerle karaborsacılara karşı, orduda da, devlet cihazında da, bizzat Vatan Cephesinde de bulunan sabotajcılara ve zararcılara karşı da tedbirler alınması lazımdı. Bu hususta kati ve kahramancı hareketlere girişmek gerekti.
Ordudaki temizlikle bu temizliğin sonuçları hakkında ve keza temizlikten sonra açılmakta olan perspektifler hakkında Georgi Damyanof size özel, kısa bir haber bildirecektir. Dışişleri Bakanlığında olduğu gibi Eğitim Bakanlığında ve yüksek tahsil kurumlarında girişilmiş olan temizliğe dair aydınlanmak imkanını bulacaksınız.
Bu temizlik yukardan aşağıya bütün sosyal, devlet, kooperatif ve diğer teşkilat ve dairelerde yapılmalıdır. Bizde meşru nizamın ve sosyal güvenliğin kati olarak tesis edilebilmesi için demokratik gelişmemiz ve ekonomik kalkınmamız yolunda çıkan bütün engelleri temizlemek lazımdır.
Bu hücuma geçilmesi üzerine müttefiklerimizin, hele «Zveno» saflarında ve yalnız '<Zveno»da değil, diğer bazı çevrelerde de endişe uyandı. Bunun guya Vatan Cephesinin dağılması, hükümet buhranı, bazı partilerin Vatan Cephesinden çıkması demek olduğu hakkında sesler yükseldi. Şu anda, Paris barış konferansının arifesinde bunlar, bilhassa zararlı şeylerdir.
Bizde telaş yaratan, korkak ve kısa görüşlü siyasetçiler vardır. Hatta şunu söylemek lazımdır ki, partimizde de biraz telaşa düşen bazı yoldaşlar çıktı. Biraz ötede belirteceğim gibi, diğer bazıları aksi yönde o derece aşırılık gösterdiler ki, irticaa karşı girişilen bu hücumda kaş yapacak yerde göz çıkarmağa başladılar.
Bizde irticaa karşı girişilen hücumun, irticaın ajanlığım yapan muhalefete karşı da yürütülen bu hücumun, Vatan Cephesinde buhran yaratabileceği ve hatta onun yıkılmasına sebep olabileceği doğru mudur? Kesinlikle doğru değildir. Bundan daha yanlış bir şey yoktur. Realitemizi tanıyan ve Vatan Cephesinin hareket ettirici kuvvetlerini ve şimdiki siyasi gelişmemizin kuvvetlerini bilen için, halkın kendi düşmanlarına ve eskiyi canlandırmak istiyen çevrelere karşı giriştiği bu hücum iyileştirici bir fikir, faşist aleyhtarı, demokratik ve ilerlemiş çevrelerin bir birliği olan Vatan Cephesini zayıflatmak şöyle dursun, bilakis onu mutlaka daha da kuvvetlendirecek bir fikirdir. Eğer Vatan Cephesini, geçmişte olduğu gibi, sadece alelade, muvakkat bir partiler koalisyonu sayarsak, o vakit belirli bir telaş haklı gösterilebilir, lakin Vatan Cephesi, bilindiği gibi, yalnız beş faşist aleyhtarı partinin bir idare bloku değil, fakat ayın zamanda halk kuvvetlerinin, halkın demokratik ve ilerlemiş kuvvetlerinin faşist aleyhtarı ve demokratik bir birleşmesidir ve öyle olmalıdır. Onun böyle bir birleşme olduğuna ve gittikçe böyle bir mahiyet taşıyacağına göre, Vatan Cephesinin herhangi bir şekilde sarsılacağı hususunda kesinlikle hiç bir endişe olmamalı ve herhangi bir şekilde yıkılacağına dair ise daha da az telaş edilmelidir.
Şimdi aklı başında kim Vatan Cephesinden gönül rızasiyle çıkabilir veya çıkmağa karar verecek siyasi grup hangi grup olabilir? Acaba «Zveno» mu, yoksa sosyal-demokratlar mı veya radikaller mi? Çiftçilerden söz etmeyelim! Vatan Cephesinden çıkılsa da, Vatan Cephesinin yine yaşamakta devam edeceği bilindiğine göre onlardan kim Vatan Cephesinden çıkmağa karar verebilir? Vatan Cephesi yaşamağa devam etmek şöyle dursun, bilakis daha birleşmiş bir hale gelecektir, çünkü örneğin bugünkü «Zveno»nun bir kısmı çıkacak olursa, Vatan Cephesinin içinde muhakkak başka, daha sağlam bir «Zveno» kalacaktır. Nihayet, Vatan Cephesi beş parti halinde mevcuttur, ama dört parti ile de mevcut olabilir ve olacaktır da! Üç parti de kalabilir! Halkın iradesine bağlı! Eğer halk isterse, bu da olacaktır. Biz, elbette, beş parti taraftarıyız. Biz Vatan Cephesinin birliği lehindeyiz, fakat her ne pahasına olursa olsun kurulacak bir birlik lehinde değil, Vatan Cephesinin programım fiilen gerçekleşmesini sağlıyacak bir birlik lehindeyiz.
Biz genellikle bir Vatan Cephesi taraftarı değiliz. Biz sadece irticaa perde ve halkı soyacak bir araç olan bir Vatan Cephesinin aleyhindeyiz. Biz Vatan Cephesine taraftarız, çünkü o bütün halkın eseridir, halkın lehindedir, çünkü milletimiz, memleketimiz için kurtarıcı mahiyettedir. Ve böyle olabilmesi için, yanlış vatancephecilerden, Vatan Cephesini baltalayanlardan ve ona zarar getirenlerden, onun partilerine ve Vatan Cephesi devletine zarar verenlerden temizlenmelidir.
Bu siyasi hücum, yeter ki isabetle ve sonuna kadar yürütülsün, Vatan Cephesinin birliğini kuvvetlendirecek, halk arasında saldığı derin kökleri sağlamlaştıracak ve Vatan Cephesinin, Halk Cumhuriyeti ve Büyük Halk Meclisi kampanyasına, Bulgaristan'ın düşmanlarına yıkıcı bir darbe indirmek ve onu tam bir hezimete uğratmak üzere irticaa karşı birleşmiş ve tekvücut bir ordu olarak, demir gibi sağlam bir falanj olarak katılmasına imkan verecektir.
Bununla ilgili olarak, saflarımızda düşmanlarının tahriklerine kapılarak, bu hücumu doğru, esası itibariyle anlamamış olan yoldaşların bulunduğunu kaydetmek lazımdır. Bazıları şöyle düşündü: Parti irticaa karşı hücuma girişmiştir ve şimdi adeta ikinci bir Dokuz Eylül başlamaktadır. Oysa siz 9 Eylül'ü takip eden ilk günlerde durumun ne olduğunu, monarşist-faşist diktatörlüğüne karşı haklı olarak isyan eden halkın nasıl ayaklandığını, o zaman yegane yasal hareketin, elbette, yalnız ayaklanan halkın ayrı ayrı yerlerde bizzat kendisinin yaptığı hareketler olduğunu biliyorsunuz.
Şimdi ikinci 9 Eylülden sözetmek, faşizm ve irticam kalıntılarına karşı girişilen siyasi hücumu yalnız yanlış anlamak demek değil, fakat aynı zamanda çok zararlı anlamak da demektir. Elbette, bu hücum hiç bir ikinci 9 Eylüle yol açmamaktadır, çünkü 9 Eylül, tarihi bakımdan genellikle tekrarlanamaz. Şimdi şartlar tamamen başkadır. Şimdi halk idaresini korumak için yeterli yasal araçlar vardır.
Şimdi memleketimizde yaşayan insanların en sonuncusuna dahi ulaşacak siyasi aydınlatmalar, siyasi ajitasyon ve propaganda, Vatan Cephesinin davası, onun programı lehine propaganda lazımdır, irticaa karşı, kindar muhaliflere karşı, rüşvetçiliğe ve yolsuzluklara karşı, devlet cihazındaki sabotajcılara karşı, bizzat Vatan Cephesinin saflarındaki sabotajcılara karşı mücadele lazımdır.
Örneğin, Parlamentonun karan üzerine orduda yoklama yapılması işinin özel bir komisyona havale edildiği, ordunun savaşmaya muktedir, fiilen bir halk ordusu olabilmesi için saflarından 2.000 kadar subayın atılması gerektiği bu komisyon tarafından tesbit edildiği, hükümetin ve özellikle partinin - çünkü memleketimizde yapılan bütün bu işler için, biz en büyük sorumluluğu taşıyoruz - bu 2.000 subayın dışarı çıkınca iki alay mürteci, Vatan Cephesinin ve halkın askeri bakımdan hazırlıklı düşmanları haline gelmemeleri hususunda tedbir almaları gerektiği, hükümet ve partimizin, ordudan atılan subayların teessürünün nasıl, ne şekilde yok edilebileceğini düşündükleri, bunlardan bazılarını etkilemeye çareler aram:ığa çahştıklan - çünkü bunlardan çoğu delalete düşerek, bilinçsiz olarak halk aleyhtarı ve demokrasi aleyhtarı bir maceraya sürüklenmişlerdir - bütün bu işlerin parti tarafından teşkilatlı bir şekilde yapılması lazım geldiği şu sırada mahallerde bazı parti sekreter ve idarecilerinin tam aksi yönünde hareket etmelerine ne diyeceksiniz?
Şöyle bir olay oluyor: Pleven askeri şubesini idare eden - bilmem o burada mıdır, değilse, gelmesinin temini lazımdı - Merkez Komitesinden malumat, direktif almak üzere Sofya'ya geliyor. Sonra Pleven'e döner ve vilayet Parti Komitesini toplıyarak azledilen bütün subayların derhal tevkif edilmesi ve sıkı bir gözetleme altına alınması hususunda gılya Merkez Komitesinden, Polit-bürodan kendisine talimat verildiği hakkında açıklamada bulunur. Tabii, böyle bir talimat mevcut değildir ve mevcut olamaz. Partimize ve Vatan Cephesinin davasına zarar getirecek buna benzer asılsızhk ve ahmaklıklara meydan verebilecek bir parti Politbürosu yoktur ve olamaz. Bu, gerçek görevinin ne olduğunu bilmeyen, görevinin, İşçi Partisi ile Vatan Cephesine yeni siyasi düşmanlar kazandırmaktan başka bir şey olmadığını zanneden bir parti faaliyetçisidir.
Veya başka bir olayı örnek göstereyim: Çervcn Breg Vatan Cephesi başkam bir adamı tevkif ederek, ona dayak atar, hem de öldürürcesine dayak atar! Belki o bir tahrikçidir, çünkü bu işleri parti adına yapan tahrikçiler vardır. Bu gibi tahrikçileri meydana çıkarmak ve kesinlikle kovmak lazımdır. Eğer o bir tahrikçi değilse, bellidir ki, irticaa karşı girişilen siyasi hücumu tamamiyle yanlış yürütmektedir.
İşte üçüncü, göze çarpar bir olay daha: Kendisini tanıyan, herkesin aşık olduğu çok cesur bir partizan, partizan hareketinde ve Anayurt savaşında büyük hizmetleri dokunan bir yoldaş olan halk vekilimiz, Vilayet komitesinin diğer azaları ile beraber Stara Zagora hapishanesine giderek, gizli faaliyette bulundukları şüphesi ile orada tevkif edilmiş olan bazı yedek subayları dövmeğe başlarlar, çünkü bu sabık subaylar 9 Eylülden önce onlara bilinen zorbalıklar yapmışlardır. Eğer subaylar şüphe altında iseler, onları mahkeme edecek kanunlar vardır. Biliy(.')rsunuz ki, şimdi bu gibi suikastçılar da mahkeme ediliyor. Bu partili yoldaşlar partinin itibarını gözbebekleri gibi koruyacakları yerde, kişisel ruh hallerine kapılarak, bir sosyaliste yakışmıyan en ayıp usulleri tatbik etmektedirler. Buna benzer daha başka olaylar da vardır.
Demek ki, adamlarımızdan bazıları en zayıf direnme yolundan yürümekte ve ajitasyon yapacakları yerde, propaganda yapacakları yerde, siyasi mücadele yürütecekleri yerde, ki bunlar, elbette, insanın, aklını fazla yormasını gerektirmektedir, kendi başına hareket etmekte ve yasal olmıyan hareketlere başvurmaktadırlar.
Bu gibi hareketler parti aleyhinde, Vatan Cephesi kanunları aleyhindedir. Bunlara bir an önce son verilmelidir ve suçlular en ağır cezalara çarptırılmalıdırlar. Böylelikle bu gibi hareketlerin önüne geçilmiş, ilerde, partimizin ve halk idaresinin itibarını düşüren bu gibi yasa dışı olayların olmasına engel olunmuş bulunacaktır. Tek bir suçlu dahi cezasız bırakılmamalıdır. Sert tedbirler, hatta partiden çıkarma ve adlı makamlara teslim de dahil olmak üzere sıkı sert tedbirler alınmalıdır.
Kanaatimce, parti moralini, parti disiplinini ve Vatan Cephesi kanunlarını ihlal edenler, Merkez Komitesinin kararlarını ihlal edenler, sosyal durumları, parti özellikleri ve geçmiş hizmetleri dikkate alınmadan en sıkı surette cezalandırılmalıdırlar!
Bolşevik Partisinde de böyle, amansızca hareket edilmektedir! Ama kardeşmiş, yakınmış, dostmuş, sevgili bir kimseymiş, buna hiç bakılmaz. Partinin menfaatleri herşeyin üstündedir, çünkü bizim için partinin menfaatleri, halkın menfaatleri, memleketimizin menfaatleriidr. Bu gibi hareketlerin en küçüğüne dahi başvuran her kimse, bununla partiye zarar verir ve bundan dolayı da layık olduğu cezayı bulur. Cezalanmaktan başka, onun suçunu bütün şehir, bütün köy halkı bilmelidir. Bu sert tedbir, dost düşman herkese malum olmak ve herkese ibret dersi olmak üzere basında yayınlanmalıdır.
Bütün yurttaşlarımızın şunu idrak etmelerini istiyorum: Bu toplantımızdan sonra bütün memlekette bu hususta bir değişiklik hissedilmelidir; tabii, bu değişiklik, irticaa karşı girişilen siyasi hücum durmadan, yeni, demokratik Bulgaristan'ın sabotajcıları, zararcıları, suikastçıları, düşmanları karşısında halk uyanıklığını zerre kadar azaltmadan hissedilmelidir. Bilakis, hücum her tarafta şiddetlendirilmelidir, fakat bu hücum teşkilatlanmış bir siyasi hücum olmalıdır. Açıklama ve delillerle ispat yolundan, fikri ve siyasi mücadele araçları ile ve mutlaka Vatan Cephesi kanunlarına dayanarak ve bu kanunlar dahilinde hareket edilmelidir. Müttefiklerle olan münasebetlerimize gelince, şu husu su anlamak ve ona sıkı uymak lazımdır: Biz Vatan Cephesi saflarında bir bütün olarak «Zveno»ya ve diğer partilere hücum etmiyoruz, fakat ancak bu partilerin içinde Vatan Cephesine aleyhtar olan unsurların içyüzünü somut olarak ve inandırıcı bir şekilde meydana çıkarıyoruz.
Müttefiklerimizle birlikte gerçekten Vatan Cepheci bir Büyük Halk Meclisinin seçilmesini sağlayabilmemiz için, önümüzdeki kampanyalarla ilgili bulunan bütün meseleleri ciddi surette konuşmanızı, bu maksatla, kollektif parti aklı ile, partimizin fiilen başta gelen ve idareci bir kuvvet olmasına imkan verecek kararlar almağa gayret etmenizi temenni ederim.
«Rabotniçesko delo»
s. 183, 15 Ağustos 1946