Header Ads

Header ADS

VİYANA NOTASI - Marks

Londra, Cuma, 9 Eylül 1853

30 Ağustos104 tarihinde yayınlanan mektubumda, sizlere, Viyana Notasında Babıâli tarafından yapılması istenen değişiklikler ve anlaşmadan önce ve derhal prensliklerin boşaltılmasına dair öne sürdüğü koşullar,105 Rusya’nın isteklerinin geri çevrilmesinden başka bir şey demek olmadığı için, Viyana Notasının, Babıâli tarafından “reddedildiğı”ni söylemiştim. Bunu söylediğim için tüm basına ters düştüm. Çünkü basın, değişikliklerin önemsiz ve üzerinde konuşmaya bile değmez olduğunu ve tüm soruna çözümlenmiş gözüyle bakılabileceğini belirtiyordu. Birkaç gün sonra The Morning Chronicle, Babıâli tarafından önerilen değişikliklerin çok ciddî nitelikte olduğu ve üstesinden gelinmesi hiç de kolay olmadığı haberiyle, güven içindeki borsa simsarlarını şaşkına çevirdi. Şu anda herkes aynı inancı, yani tüm Doğu sorununun başladığı noktaya döndüğü inancını taşıyor. Reşit Paşanın 19 Ağustos 1853 tarihini taşıyan, Avusturya, Fransa, Büyük Britanya ve Prusya temsilcilerine hitaben yazılmış notasının, dünkü gazetelerde yayınlanan tam metni dahi, bu izlenimi zayıflatmış değil. 

Rus imparatorunun, Türkiye’nin “değişikliklerı”ni reddedeceğinden kimsenin en ufak kuşkusu yok. Rus imparatorunun Paris’teki akıl hocası Assemblée Nationale’in şimdiden verdiği habere göre, “Babıâli tarafından önerilen değişikliklerin St. Petersburg hükümetinde yarattığı ilk izlenimler hiçbir biçimde olumlu olmadı. Rusya hükümeti, notada yapılması istenen değişikliklere ait öneriyi reddetse dahi, yeni görüşmelere girmek İstanbul’a kalmış bir işti.” Bu son satırdaki ima, yani Rusya’nın, anlaşmazlığın bir karara bağlanmasını yeniden geciktirmeye çalışacağı, Berlin’de yayınlanan Lithographic Correspondence106 tarafından da doğrulanıyor. Viyana’-daki Wanderer’in107 yayınladığı, Odessa çıkışlı, 26 Ağustos tarihli bir yazıda, Doğu Sorununun çözümünün “bazı kişiler tarafından beklendiği gibi pek yakın olmadığı” belirtiliyor. Kronstadt Satellite Rus birliklerinin, kışı, prensliklerdeki kışlalarında geçireceklerini kesinlikle ilan ediyor. 

Washington tarafından yayınlanan bir notanın Avrupa’da yaratacağı heyecan, sizin, Kaptan Ingraham[87] hakkındaki başyazınızın yarattığı heyecandan daha fazla olamazdı. Yazınızda belirttiğiniz hususlar, yorumlu ya da yorumsuz olarak, Londra’nın, hemen hemen, haftalık bütün gazetelerinde, Fransız gazetelerinde, Brüksel’de yayınlanan Nation’da, Turin gazetesi Parlamento’da, Basel’de çıkan Gazette’de, Almanya’nın bütün liberal gazetelerinde yer aldı. İsviçre-Amerika ittifakına ait yazınız birçok Alman gazetesinde aynı zamanda aktarıldığına göre, Berlin’de yayınlanan Lithographic Correspondence’dan aşağıya aldığım bölümü, kısmen size hitap ediyor sayabilirsiniz. [İzmir’deki Kosta olayına değiniliyor. Sonra] “Gazeteler, İsviçre bir saldırı tehdidi altında kalırsa, Amerika’nın İsviçre lehine müdahalede bulunmasının beklenebileceğini öne sürüyorlar. Bugün bize söylendiğine göre, birçok devlet, Amerika tarafından öne sürülen uluslararası hak ilkesine karşı ortak bir bildiri yayınlamaya hazırlanıyorlar. Amerika’nın müdahalesi teorisi, tartışma kabul etmez bir eda ile reddedilmezse, Avrupa’daki devrimci ruhun kökünün kazınması girişimi, başedilemez bir engelle karşı karşıya gelebilir. Fransa da, bu protestoya katılmaya hazır devletler arasında bulunuyor.” 

Geçen salı günkü Constitutionnel bu son nokta üzerinde hiç kuşkuya yer bırakmamaya çok dikkat ediyor, şöyle diyor: “Her şeyde içten olmak gerek. Kosta’nın, Amerika Cumhuriyeti’nin temsilcileri tarafından, Avusturya’ya karşı savunulması, o bir Amerikan yurttaşı olduğu için değil, ama bir devrimci olduğu içindir. Ne var ki, Avrupa devletlerinin hiç biri, Birleşik Devletler hükümetinin  Avrupa’da devrimi silah gücüyle destekleme hakkına sahip olduğunu hiçbir zaman bir kamu hukuku ilkesi olarak kabul etmeyeceklerdir. Bir hükümetin yargı yetkisini kullanmasına, sanıkların yurttaşlıktan çıktıkları gülünç gerekçesiyle ve ama aslında onların ülkelerinin siyasal kurumlarına karşı başkaldırmış olmalarından ötürü engel olunmasına hiçbir şekilde izin verilmeyecektir. Amerika Birliğinin deniz kuvvetleri her zaman böyle kolay bir zafer elde edemeyebilir ve St. Louis’nin kaptanı tarafından takınılan böyle inatçı bir tutum, bir başka sefer, çok felaketli sonuçlar doğurabilir.” ,

Bugün gelen İzmir gazetesi Impartial, Şumnu çıkışlı aşağıdaki ilgi çekici yazıları yayınlıyor:

Şumnu, 8 Ağustos 1853 
“Başkomutan Ömer Paşa, birliklerini öyle etkin biçimde dağıtmış bulunuyor ki, ilk olağanüstü durumda, Tuna’da herhangi bir noktada, 24 saat içinde 65.000 piyade ve süvari ve 180 parça top yığınağı yapabilir. Eflak’tan aldığım bir mektupta belirtildiğine göre, Rus ordusu içinde tifüs dehşet verici bir zarara neden oluyor, Rus ordusu harekatın başından beri en azından 13.000 kişi yitirmiş durumda. Ölüleri gece gömmeye özen gösteriliyor. At telefatı da çok yüksek. Bizim ordumuz çok sağlıklı. Buğdan askeri üniforması giyen ve 30 ila 60 kişiden oluşan Rus müfrezeleri zaman zaman Tuna nehrinin karşı yakasında görünüyorlar. Her hareketleri bizim generalimize bildiriliyor. Dün, 1.000 katolik Arnavut geldi. Bunlar, zamanında gelmesi beklenen 13.000 kişilik kuvvetin öncü kolu. Hepsi keskin nişancılar. Dün ayrıca 3.000 süvari geldi, hepsi iyi donatılmış, iyi silahlandırılmış eski askerler. Asker sayımız her gün artıyor. Ahmet Paşa dün Varna’ya gitmek üzere yola çıktı. Orada Mısırlı askerleri bekleyecek ve onları, işgal edecekleri noktalara yöneltecek.” 
Şumnu, 12 Ağustos 1853 

“Bu ayın 9’unda, sultanın muhafız gücüne ait olan iki piyade alayıyla bir hafif topçu bataryası, Razgrad’a gitmek üzere yola çıktı. Ayın 10’unda, 5.000 Rus askerinin, Tuna kıyısında, Totragan kalesi yakınında ordugah kurduğunu haber aldık. Bu durumda iki ordunun ileri karakolları, birbirinden sadece bir tüfek atımı uzaklıkta bulunuyor. Yiğit Albay İskender bey, bu ileri karakola gitmek üzere beraberinde bazı subaylar olduğu halde buradan ayrıldı. Ömer Paşa, nehrin her noktasında olup-bitenlerin gece-gündüz karargaha aktarılması için telgraf bağlantısı kurdu. Son birkaç [sayfa 138] günden beri sürekli yağmur yağmaktaydı, ama istihkam çalışmaları her şeye karşın hızla sürdürüldü. Her gün güneşin doğuş ve batışı sırasında bir selam topu atılıyor. Nehrin karşı yakasından böyle bir şey işitmiyoruz. Mısır birlikleri, İstanbul’da karantinadan geçtikten sonra, Varna’ya yola çıkmak üzere gemilere bindirilecekler, oradan da Babadağ’a gönderilecekler. Liva Komutanı izzet Paşa onları orada bekliyor. Ruslara karşı savaşa katılmak üzere, Dobruca Ovasında 20.000 Tatar toplandı. Çoğu, Rusların işgali sırasında Kırım’dan ayrılan, eski göçmenler. Kuvveti, her gün katılan düzenli birlikler ya da başıbozuklarla artan Osmanlı ordusu, hareketsizlikten usanmış durumda, savaşmak için canatıyor. Özellikle Rusların, Tuna’nın karşı yakasında kendilerini göstermeleri heyecanı artırıyor, şu günlerden birinde, bir grup askerin, üstlerinden emir almadan Tuna’nın karşı kıyısına geçmesinden korkuluyor. Müslüman ve hıristiyan birçok doktor, Plevne, Razgrod, Vidin ve Silistre’de askerî hastaneler kurmak üzere, birkaç gün önce yola çıktılar. Bu ayın 11’inde Varna’dan, yüksek rütbeli iki İngiliz subay geldi. Ömer Paşayla uzun bir görüşme yaptılar, Türk subaylarla birlikte istihkamları dolaştılar, istihkamların savunma düzenini, bol mühimmat, fırın ve içme suyu için çeşme yapılması koşuluyla çok iyi buldular, istihkamların hepsi çok sağlam kuruldu. Askerler arasında disiplin çok sıkı.” 
 Şumnu, 15 Ağustos 1853
“Bu ayın 13 ünde İstanbul’dan İngiliz general O’Donnell geldi. Ömer Paşayla iki saat süren bir görüşme yaptı ve istihkamları denetlemek üzere başkomutanın bir yaverinin eşliğinde ertesi gün ayrıldı. Dün Varna’dan üç batarya ve çok bol miktarda mühimmat geldi. Yarın bir batarya, iki piyade müfrezesi ve 1.000 süvari takviye için Krisova kalesine gitmek üzere ayrılıyor. Buradaki mühendisler, 1828’de Rusların tahrip ettiği istihkamları onarmak için çalışıyorlar. Türkiye, ordusuna tam bir güven duyabilir.”

New-York Daily Tribune 
n° 3881, 24 Eylül 1853

--------------------------

Londra, Salı, 20 Eylül 1853

19 Temmuz tarihli mektubumda[88] şöyle demiştim:

“Batılı devletler, önce Rusya’nın tecavüzlerinden ürkerek, sultanı çara karşı direnmeye teşvikle başlıyorlar, sonra genel bir devrime yol verebilecek genel bir savaştan korkarak sultanı boyun eğmeye zorlamakta karar kılıyorlar.”

Şimdi şu günlerde birleşik donanmanın gücünün Rusya’nın yararına, Türkiye’ye karşı kullanılması düşünülüyor. İngiliz-Fransız birleşik donanması Çanakkale Boğazına girerse, bu, Sivastopol’ü topa tutmak için değil, ama sultanı, Viyana Notasını şartsız kabul etmekten alıkoymaya çalışan müslümanları uzlaşmaya yanaştırmak için yapılacaktır.

“‘Eylülün 13’ünde”, diyor Urquhart, “dört dışişleri bakanı, Avrupa Konferansınca kabul edilmiş olan değişiklikleri geri almasını Babıâliye zorla kabul ettirmek için İstanbul’a emir vermeyi kararlaştırdılar. Sultanı uyruklarına karşı desteklemesi için donanmanın boğazlara girmesini emrettiler. Yolladıkları mesajın ayaklanmaya yolaçabileceğini düşünerek, onu bastıracak aracı böylece sağlamış oldular.”108

İngiltere kamuoyu bu haberi, pazar günkü Journal des Dé-bats’dan öğrendi. Journal des Débats’nın verdiği habere göre, Reves, Lord Stratfort de Redcliffe’e mesaj götürmek üzere bu ayın [sayfa 140] 12’sinde Londra’dan yola çıkmış, ertesi sabah Paris’e varmıştı, almış olduğu talimatı Fransa hükümetine bildirdikten sonra İngiltere elçisine Babıâlinin Viyana önerilerine tümüyle razı olmasını, 19 Ağustos tarihli değiştirgelerini geri çekmesini istemesi emrini vermişti. Reeves, Babıâlinin boyun eğmeyi reddetmesinin neden olabileceği bir savaş halinde, dört devlet tarafından desteklenmemekle tehdit edilmesini; Viyana notasının kabulünün İstanbul’da neden olabileceği herhangi bir ayaklanmayı bastırmak üzere Babıâliye, İngiliz ve Fransız donanmalarının yardımının önerilmesini; ve Ömer Paşanın, Babıâlinin emirlerine boyun eğmemeye kalkışması olasılığına karşı da aynı yardım önerisinin yinelenmesini İngiltere elçisinden istemişti. Journal des Débats gelmeden önce aldığımız bir habere göre, imparatorun ret kararının gelmesinin ardından Viyana Konferansı, sultanın önerilerini geri almasını, imzalamayı reddettiği notayı imzalamasını ve uygun göreceği bir yorumu konferansın notaya koyacağı vaadiyle yetinmesini kendisine bildirmişti. The Times, Journal des Débats’nın ortaya attığı uzlaşmaya ilişkin açıklamalar üzerinde durmaktan kaçınıyor. The Morning Post İstanbul’daki sokak kalabalığının bağnazlığını kınıyor. The Morning Chronicle, Avrupa Türkiyesi’ne sert, başıboş Asya göçebe kabilelerine ait romantik tanımlamalarla ve büyüyen Ömer Paşa ordularıyla, donuk okurlarına heyecan aşılamakta. Yiğit Globe, gün geçmiyor ki, Manchester Okulunun barış taciri basınından dikkatle seçilmiş alıntılar yayınlamasın. Yakın bir zamanda İngiltere’nin saygın sınıfları “Putatapıcılığın kökünü kazımaya” ve Prens Gorçakov’la birlikte “Yaşasın Çar! Yaşasın Rusların Tanrısı!” diye bağırmaya hazır hale gelecekler. 

The Times gazetesi bugünkü sayısında “Doğu Sorununun açıkça bir sözcükler sorunu haline geldiğini” keşfediyor. Gazetenin mantığından çıkarılacak sonuç şu: Salt sözcükler uğruna dünya barışını tehlikeye atan sultan, uyanık Palmerston’lar ve Aberdeen’ler tarafından zorla mantık çerçevesine getirilmelidir. The Times’ın söylediğine göre, çar, sultana karşı haksız istekler öne sürdü, sultan bu istekleri reddetti; çar, Tuna Prensliklerini ele geçirdi; İngiltere ile Fransa donanmalarını Beşiki körfezine gönderdiler ve bu iki ülkenin temsilcileriyle Avusturya ve Prusya’nın temsilcileri Viyana’da biraraya geldiler. 

Viyana’da biraraya gelmelerinin nedeni neydi? Türkiye’nin yararı, diyor, The Times. “Osmanlı hükümetine baskı yapma arzusu olamayacağı gibi, böyle bir hareket için herhangi bir neden de yoktu” Öyleyse, şimdi dört devlet, Osmanlı hükümetine baskı yapma arzusunu duyuyorsa, “bunun nedeni artık böyle bir hareket için”  bir neden olmasındandır. Bu durumda Viyana Konferansının ve Palmerston’la Aberdeen’in tek ve başlıca amacının böyle bir neden yaratmak olduğunu, ve Türkiye’nin Rusya’ya boyun eğmeye zorlanışı için bir mazeret bulmak üzere Rusya’ya karşı yalnızca direniyormuş izlenimini verdiklerini düşünmek yanlış mı olur?

“Öteki büyük devletler” diye devam ediyor The Times, “Rusya’nın isteklerinin haksız ve sultanın egemenlik haklarıyla bağdaştırılamaz olduğu kanısındaydılar”, ve bu nedenle büyük devletler, çarın bütün isteklerini hatta biraz daha fazlasını onaylayan, sultan tarafından çara sunulacak bir nota hazırladılar. “Bu belgenin hükümleri” diyor The Times, “yanlış anlamaya elverişliydi, ama iki nokta kusursuz biçimde açıktı: birincisi, dört devlet, Babıâlinin toprak ve yönetim haklarını korumaya kararlıydılar ve ikincisi, anlaşmazlık halinde, bu kararla bağlanabilirlerdi”


Şu sultan da, dört devletin, anlaşmazlık halinde, gizle “olumlu kararlılığı’ ile bağlandıklarını ve onların sağlam “kararlılığı” ile desteklendiğini düşünüp, kendi egemenlik haklarına aykırı olan ve kendi uyruklarından oniki milyonun koruyuculuğunu Otokrata bırakacak olan bir notayı neden imzalamaz? Türkiye, kendisine “gizli kararlılıklar, Rusya’ya ise açık haklar bahşeden bir notadan doğabilecek anlaşmazlık halinde dört devletin yiğitliğine neden güvenmemesi gerektiğini ve Rusya’yla anlaşmazlık halinde onu savunmak için bu devletlerin kendilerini devletler arası hukukla ya da açık anlaşmalarla bağlı saymayacaklarını, daha önceki olaylarda öğrenmişti. 

“En aşırı duruma düşünerek” diyor The Times, “orijinal Viyana notasının pure et simple[89] kabulünden sonra, çarın, notayla kendisine verildiğini düşündüğü fırsatlardan yararlanmaya kalkıştığını varsayalım.” O zaman ne olur? “Sultan protestoda bulunabilir ve 1853 düzenlemesinin uygulanışı sorunu ortaya çıkar.” Sanki 1840 ve 1841 düzenlemesinin, Balta Limanı antlaşmasının uygulanışından,109 devletler arası hukuka ilişkin olarak, Lord Clarendon’ın “korsanlık hareketi” diye nitelediği ihlalden herhangi bir sorun ortaya çıkmamış gibi! “Belirsizlik” diyor The Times, “Rusya imparatorunu ancak yanlış yola götürebilir.” Evet tam öyle, 1841 Antlaşmasının, çan, birleşik donanmaları Çanakkale’nin dışında tutarken, prensliklere girmek gibi “yanlış bir yola sürüklemesi” türünden bir yanlışlık. 

Ne var ki sultan inatçı, Türkiye’yi Rusya’ya teslim ederken yalnızca sağlam kararlılığını bildirebilen bir notayı kabule yanaşmıyor. Sultan bu notada belli bazı değişiklikler yapılmasını önermişti ve “dört devlet” diyor The Times, “Türkiye’nin önerdiği değişiklikleri onaylamak suretiyle, bu önerilerin kendi önerileriyle uyuştuğu düşüncesinde olduklarını gösterdiler.” Ama Rus imparatoru karşı görüşü taşıdığına göre ve The Times, çarın “bu anlaşmazlıkta izlediği usulün hiçbir şekilde dikkate değer olmadığına” en ufak kuşku duymadığından, mademki, Rusya, Türkiye’nin haklı isteklerine boyun eğmeyecek, öyleyse Türkiye Rusya’nın makul olmayan koşullarına boyun eğmeli, sonucuna varıyor ve şöyle diyor: “Her dış saldırı, her iç ayaklanma tehdidine karşı Avrupa’nın korumasına gerek duyacak kadar güçsüz olan bir devlet, ayakta durabilmesi için vazgeçilemez olan bu yardımı kendisine yardım edenlere en az yük olacak koşullar altında alarak, zayıflığının cezasını ödemelidir.” Mademki Türkiye’nin Rusya’ya direnebilmek için onların yardımına gerek duyduğu varsayılıyor, öyleyse dört devlet, Türkiye’ye karşı Rusya’yla birlik olmalıdır. Türkiye, antlaşmalar gereği başvurmak durumunda olduğu ülkelerden yardım istemiş olmanın cezasını ödemelidir, 

“Başka seçenek yok. Ya İngiltere yasalarının ceza hükümleri olabilen sertlikleriyle dört haine (Aberdeen, Clarendon, Palmerston ve Russell) uygulanacaktır, ya da Rus çan dünyaya sözünü geçirecektir.” The Morning Advertiser’da yer alan D. Urquhart’a ait bu tür sözler, bir işe yarar türden değil. Dört haini kim yargılayacak? Parlamento mu? O parlamento kimlerden oluşuyor? Borsa simsarlarının, fabrikatörlerin sınıfının ve aristokratların temsilcilerinden. Bu temsilcilerin güttüğü dış siyaset ne? Paix partout et toujours[90] siyaseti. Peki, onların dış siyaset fikirlerinin yürütücüsü kim? Divane Morning Advertiser’a göre onlar tarafından hain diye mahkûm edilecek dört kişi. Hiç değilse bir nokta apaçık ortada, Avrupa’yı Rusya’ya teslim edenler, hükümette oligarşi tarafından temsil edilen borsa simsarları ve barış taciri burjuvazidir ve çarın saldırılarına direnebilmek için her şeyden önce yapmamız gereken şey, altın danaya tapan bu alçak, yaltaklanıcı, rezillerin utanç verici imparatorluğunu devirmektir. 

Viyana notasının İstanbul’a varışından hemen sonra Osmanlı Babıâlisi 80.000 redifi110 silah altına almış bulunuyor, İstanbul çıkışlı 5 Eylül tarihli bir telgraf haberine göre, Sadrazamın evinde yapılan bir toplantıdan sonra Türk hükümeti, savaş tehlikesine karşın son notasında direnmeye karar vermiştir. Müslüman halkın gösterdiği şevk en yüksek noktasına çıkmış bulunuyor. Mısır birliklerini denetleyen ve kulakları sağır edecek ölçüde büyük bir tezahüratla karşılanan sultan, askerleri denetledikten sonra, kalabalık tarafından atından alınarak omuzlara kaldırılmış, İstanbul sokaklarında muzaffer bir eda ile dolaştırılmıştır. Sultan, Eflak ve Buğdan voyvodalarına, prensliklerden ayrılmaları buyruğunu bir kez daha yinelemiş bulunuyor. İstanbul’da oturan bazı Rus uyruklular Türk hükümeti aleyhine entrika çevirmekten mahkûm edilince, Reşit Paşa, Rus konsolosa, Rus uyruklular hakkında uyarıda bulunmuştur. Bir İstanbul gazetesi, İstanbul’daki Yahudilerin, imparatorluğun askerî hazırlıklarının gerektirdiği giderlere katkıda bulunmak üzere sultana bir milyon kuruş sunduklarını haber veriyor. İzmirli Yahudilerin de benzer bir karar aldıkları söyleniyor. The Vienna Press’deki bir yazı, kalas kentinde birçok boyarın, Ömer Paşayla gizlice haberleştikleri ve ona, prensliklerdeki Rus ordusunun durumu hakkında ayrıntılı bilgi ulaştırdıkları gerekçesiyle tutuklandıklarını haber veriyor. Bu yazıya göre, Ömer Paşanın, bu boyarlardan, kabil olduğu kadar çok sayıda yabancıyı askere almalarını isteyen bir mektubu ele geçirilmiştir. 

Bu ayın 13’ünde Prens Mençikov yanında bir sekreterle birlikte Viyana’ya gitmiş bulunuyor. İmparator Nikola’nın yeni bildirisini getiren kişi olarak Prens Mençikov, Avrupalı devletlere hitabetmiş, Türkiye’nin değiştirgelerini reddedişinin nedenlerini açıklamıştır. İmparator da Kont Nesselrod ve Baron Meyendorf la birlikte bu ayın 21inde Olmütz’e gidiyor. İmparatorun Lieven Prensi aracılığıyla Olmütz’e çağırttığı Prusya Kralı, günün koşulları altında oraya gitmesinin çok fazla éclat[91] olacağı gerekçesiyle bu çağrıya uymayı kabul etmemiştir. 30.000 kişilik bir Rus corp d’armée[92] Bulgar sınırı yakınında Krayova’da ordugah kurmuştur. Rus İmparatorluğunda şimdiye kadar sadece sekiz ordu levazım şubesi vardı. Bükreş’te bir dokuzuncusu kurulmuş bulunuyor – Rusların prenslikleri boşaltmayı düşünmediklerinin kesin belirtisi. [sayfa 144] 


New-York Daily Tribune 
n° 3839, 4 Ekim 1853
Blogger tarafından desteklenmektedir.