TÜRK SAVAŞININ DAHA SONRAKİ SEYRİ - Engels
Kısa süre önce “Europa” gemisiyle gelen rapor, savaş alanından “Humboldt” vapuruyla gelen raporla doğrulanmaktadır. Bu raporlara göre, Türkler, çok üstün güçlere karşı ve ağır savaşlardan sonra Oltenitza’daki mevzilerini korumuşlar, ve ensonu yaklaşık olarak geçen ayın 14’ünde nehrin arkasına çekilerek Turtukay’da daha önceki tahkimatına yerleşmişlerdir. Beklemekte olduğumuz mektupların ve gazetelerin buna ait açıklamaları kapsayacağını tahmin ediyoruz, ama şu anda bu hareketin nedenini anlama olanağımız yoktur. Telgrafta, hareketin hiçbir engele raslamadan yapılmış olduğu bildirildiğine göre, bunun, Prens Gorçakov’un sağlamış olduğu etkili üstün güçlerin sonucu olduğu anlamı çıkmaktadır; demek oluyor ki, Rus komutanının, buraya yapabildiği ilk saldırıya oranla Oltenitza’ya ikinci bir saldırıda bulunması gerekli olan, ilkinin iki katı bir savaş gücünün başardığını kabul etmek gerekir. Ama gerçekte, sizce bilinen bütün olayların titizlikle incelenmesinden anlaşıldığına göre, Gorçakov’un elinde bu amaç için gerekli olan 45.000 kişilik böyle bir kolordu bulunmamaktadır. Gene alınan raporlara göre Türkler, nehri aşarak geri çekilmenin zor olacağı sırada, Oltenitza’da bir kış saldırısından korunmak için Turtukay’a geri çekilmişlerdir; ama şimdiye kadar durdurulmadan ve yadsınılamaz üstünlükte bir güçle saldırıda bulunmuş olması ile bu bildiri çelişmektedir. Bundan başka, Tuna’nın Eflak tarafında bulunan Vidin’deki sol kanatlan da, yalnızca tutulmakla kalmaz, takviye bile edilebilirdi. Bu olay, her şeyden önce, Türkler tarafından genel bir geri çekilme hareketi anlamına gelir. Ve duruma uygun göründüğü gibi Tuna’yı Brayla’da ya da Galiçya’da geçmek niyetinde olduklarını düşünürsek, başka kıtalarla Rusların sol yanına karşı kesin bir ilerleme kaydetmek olanağı varken, Ömer Paşanın, Olteritza’daki güçlü mevziinden kıtalarını neden geri çektiğini anlayamıyoruz. Ama savaş seferinin başından beri olaylara bakılırsa durumun karmaşıklığı daha iyi anlaşılır.
Her şeyden önce hiç kuşku yok ki, Türkler, gerek Vidin’de, gerek Turtukay’da ciddi bir dirençle karşılaşmadan nehri geçmek fırsatını bulmuşlardır. Bunda hayret edilecek bir şey yoktur, çünkü, askerî deneyimler göstermiştir ki, ne kadar geniş olursa olsun faal bir düşman ordusunun bir nehri geçmesini önlemek olanaksızdır. Gene bu deneyimlerle kesindir ki, düşmana, kıtalarının bir bölümünü beri tarafa getirdikten sonra, bir tek ve bu yüzden engellenmiş bir geri çekilme hattına sahip olduğu sırada üstün güçlerle saldırmak her zaman en büyük yaran sağlar. Ama Türklerin Tuna’nın sol sahilinde tutunmuş olmaları, her savaştan zaferle çıkmış olmaları, Rusların onları sözkonusu önemli mevziden püskürtecek durumda olmadan Bükreş’ten kırk milden daha uzak olmayan Oltenitza’yı on gün süreyle ellerinde bulundurmuş olmaları, ve ensonu engellenmeden kendi iradesiyle buradan geri çekilmeleri, bütün bunlar, sözkonusu yerde karşı karşıya bulunan Rus ve Türk kıtalarının karşılıklı güçlerinin tamamen yanlış tahmin edilmiş olduğunu göstermektedir.
Türklerin elinde ne gibi güçlerin bulunduğunu kesinlikle biliyoruz; ama Rusların güçleri hakkında her zaman elyordamıyla bilgi sahibi olmak zorundaydık. İki ordu kolordusunun Prut’u geçtiği, bir üçüncünün hemen arkasından geldiği açıklanmıştı. Bütün bunların doğru olduğunu kabul edersek, Rusların Tuna Prensliklerinde 150.000’den az olmayan bir kuvvetinin bulunması gerekir. Ama şimdiki olaylar, Valakya’da böyle bir Rus savaş gücünün bulunmadığını gösterdiğine göre, gerçekte orada bulunanlar hakkında doğru bir raporu Viyana üzerinden ensonu almış bulunuyoruz. Rusların güçleri şu şekilde oluşmaktadır.
1. Aşağıdaki piyade tümenlerinden kurulu ve General Dannenberg’in emrindeki 4 Ordu kolordusu:
a) 10. Tümen (General Soimonov) 16.000 kişi
b) 11. Tümen (General Pavlov) 16.000 kişi
c) 12. Tümen (General Liprandi) 6.000 kişi
d) Bir hafif Piyade Taburu 1.000 kişi
2. 5. Ordu kolordusuna mensup ve General Engelhardt komutasında 14. Tümenin bir taburu 8.000 kişi
Toplam piyade 57.000 kişi
3. General Nirod ve General Fischbach komutasında
iki tümen, toplam olarak 8.000 kişi
Ve 10 Kazak alayı, toplam olarak 6.000 kişi
İkisinin toplam 14.000 kişi
4. Beher piyade alayı başına yaklaşık olarak bir batarya (12 top) olmak
üzere bir tümen topçu, ya da toplam olarak 170-180 top
Bundan anlaşıldığına göre, General Lüdersin komutasındaki 5. Kolordu Odessa’da toplanmamış olup kıtalarının bir bölümü Sivastopol’da, diğer bir bölümü de Kafkaslardadır; General Osten-Sacken komutasındaki 3. Kolordu henüz Volhinyen’dedir ya da olsa olsa Prut nehrini henüz geçmiştir ve en erken üç ya da dört haftadan önce savaş alanına getirilemez ve Rus ihtiyat süvarisinin, ve özellikle ağır süvarisinin Dinyeper gerisinde bulunduğu yerden kullanılacağı yere gelmesi için beş ya da altı hafta gereklidir. Bu bilgilerin kesin olduğuna kuşku yoktur ve altı hafta önce elimize geçmiş olsaydı, nerede ve nasıl olursa olsun, ama ne kadar erken olursa o kadar iyi olmak üzere, Ömer Paşanın Tuna’yı geçmesinin gerekli olduğunu söylerdik.
Gerçekten Rusların delice cesaretini mantıki olarak açıklayabilecek hiçbir şey yoktur. 80.000 kadar askerle Eflak gibi bir çıkmaz sokağa girmek, orada birkaç ay kalmak, Rusların kendilerinin de kabul ettikleri gibi 15.000 kadar askeri, askerî hastanede hasta olarak bulundurmak, ve başka takviye sağlamadan kendisini talihin şansına bırakmak – bu gibi durumlar daha önce hiçbir zaman meydana gelmemiştir ve genel olarak son derece tedbirli ve daima güvenle hareket etmek için çaba harcayan bir halk olan Ruslardan kimse böyle bir şey beklemezdi. Gerçekten, müfrezeler için indirimler yapıldıktan sonra Eflak’ta bulunan bütün ordu, ancak 46.000 kişidir, ve ayrıca bunlara çeşitli noktalarda gerek duyulacaktır!
Ama bu, artık bir gerçektir ve bunu, ancak Rusların, İngiliz hükümetindeki dostlarının diplomatik entrikalarına güvenmeleriyle, ve gerek düşmanlarını gerek büyük kıtaları ve çok miktardaki erzak ve levazımın yığılması sonucu Rusların karşılaşacakları güçleri küçümsemeleriyle açıklayabiliriz.
Öte yandan Türkler, Küçük Eflak’taki Kalafat’ta 25.000 askere sahiptir ve bunları daha da takviye etmektedir. Bu kolordunun diğer harekatları hakkında pek bir şey bilmiyoruz. Bunların Krayova’ya bile ilerlememiş oldukları, ve komşu köyleri işgal etmekten başka pek bir şey yapmadıkları anlaşılmaktadır. Bunun nedenleri de, aynı şekilde belli değildir, ve ancak Ömer Paşanın, esasında 25.000 kişiyi Sofya’ya yerleştirmiş olan İstanbul’un talimatına uymuş olduğunu, ve İstanbul’dan yönetildiğini tahmin edebiliriz. Bu uzaklıktan yargıya varmanın olanakları içinde, her halde bu kolordu, şimdi bulunduğu yerde tamamen yararsızdır, ve önce de belirtmiş olduğumuz gibi Sırplara karşı beklenebilen ama pek olası olmayan bir müdahale için ya çok büyük ya da çok küçüktür. Onu Tuna’nın daha aşağılarına sürmenin daha iyi olacağı bellidir; çünkü 28 Ekimde nehri geçmiş, 15 Kasıma kadar pek fazla ilerlememiş, herhangi bir şekilde faal olarak saldırmamıştır. Bu onbeş günlük süre, kolorduyu Sistova’ya kadar Tuna’nın 150 mil daha aşağısına göndererek Türk ana ordusunun sol yanı ile doğrudan temas haline getirmek, ve bir iki munzam ilerleme ile de Türklerin solunun merkezi olan Rusçuk’a vardırmak için daha iyi kullanılabilirdi. Ana güçle birleşmesiyle bu 24.000 kişinin değerinin Kalafat’takine oranla iki katı artmış olacağından kimse kuşku duyamaz, ve olaylar da bunu doğrulamaktadır; çünkü daha önce de belirtilmiş olduğu gibi Tuna’yı geçtiklerinden beri geçen ondukuz gün içerisinde Ömer Paşaya herhangi bir destek sağlamış olduklarını daha henüz duymadık.
Türklerin, Nikopolis ve Rusçuk’taki saldırıları ancak birer aldatmacaydı. Bunların iyi bir şekilde ve gereğinden fazla kıta kullanılmadan yapılmış olmakla birlikte saldıran tarafın sonraki niyetleri hakkında düşmanı şaşırttığı izlenimini yaratmıştır. Ana saldırı Oltenitza’da yapılmıştır. Hangi kıtaların orada sahraya sürülmüş olduğu, aslında daha henüz belli değildir. Bazı raporlara göre, ayın 11’ine bile Türklerin Oltenitza’da 24.000 asker bulundurmasına karşılık Ruslar ancak 35.000 askerle bunlara karşı koymuştur. Ama bunun yanlış olduğu bellidir. Ruslar, Türklerden üç ya da iki misli güçlü olsalardı, Türkleri kısa zamanda Tuna’nın öbür yakasına geri atmış olurlardı; oysa gerçekten ayın 11’inde Ruslar yenilgiye uğramışlardır.
Olağanın dışında daha kötü bir askerî yöntemden başka hiçbir şey, Türklerin, Gorçakov’u Eflak’tan kovmalarını önleyemeyeceği her zamandan daha belirli duruma gelmiştir. Ama gene de her iki tarafın da dikkate değer komuta hüneri denemeleri göstermiş olduğu muhakkaktır. 2 Kasımda Türkler, ana geçiş noktaları olduğu belli bulunan Oltenitza’da Tuna’yı geçmişler, ayın 3’ü, 4’ü, ve 5’inde [sayfa 189] Rusların saldırılarını başarıyla püskürtmüşler, ve böylece Tuna’nın sol yakasındaki üstünlüğü sağlamışlardır. Bu üç gün zarfında takviye kıtalarının gelmiş olması gerekirdi, ve bu takdirde derhal Bükreş üzerine yürüyecek duruma gelmiş olurlardı. Napoléon bu şekilde hareket ederdi, ve o zamandan beri her general biliyor ki, yalnızca hareket sürati kendi başına eksik gücün yerini alabilir, çünkü bu suretle güçlerini toparlamaya fırsat bulamadan düşman yenik düşer. Ticaret erbabının “vakit nakittir” dedikleri gibi, biz de, savaşta “vakit kıtalardır” diyebiliriz. Ama burada, Eflak’ta bu ilke ihmal edilmiştir. Türkler, dokuz gün süreyle, ayın 6’sından 15’ine kadar tam bir istirahat durumunda Oltenitza’yı işgal etmiş olarak duruyorlar, ve küçük karakol çatışmalarından başka hiçbir şey olmamış, ve bu suretle Ruslar, kıtalarını toparlamak, mümkün olan özenle yerleştirmek, ve geri çekilme hatları tehlikede ise bunları yeniden açıp güvence altına almak için zaman kazanmışlardır. Yoksa, ana ordusu daha aşağılarda nehri geçerek Rusların geri çekilme olanaklarını tamamen kesmesi için, Rusları yalnızca Oltenitza yöresinde tutmak niyetinde olduğunu mu düşünelim? Bu mümkündür, ama burada, Kalafat’ta 24.000 ve Oltenitza’da 24.000 kişiden başka Hirsova yönünde daha 50.000 kişiyi gerektiren bir hareket sözkonusudur. Oralarda Ömer Paşanın elinde böyle bir savaş gücü olsaydı (ve olduğu da mümkün görülüyor) bu gibi hünerli ve marifetli manevralara dalacak yerde zamanını daha iyi kullanabilirdi. Her durumda, 70.000 ya da 80.000 askeri, bir kitle olarak Braylada neden Tuna’nın öbür yakasına atıp bir tek vuruşla Eflak’taki Rusların bağlantı hatlarını kesmedi? Daha önce de söylemiş olduğumuz gibi, bu harekete belki şimdi niyeti vardır; ama bu uzun kararsızlıkların ve bu karmaşık hazırlıkların neden gerekli olduğu anlaşılır gibi değil. Hareket hattında güçler arasında bulunan büyük üstünlük hazırken, Prens Gorçakov’u aldatmakla uzun boylu bir yarar sağlanamaz. Onun daha çok arkasının kesilip bir vuruşta yokedilmesi gerekirdi.
Türk askerine gelince, şimdiye kadar girişmiş oldukları az sayıdaki çarpışmalarda mükemmel bir formda olduklarını göstermişlerdir. Topçu her yanda, Çar Nikola’nın, onları Avrupa’nın en mükemmel topçusu olarak tanımlarken abartmadığını göstermiştir. Savaş halinden ancak on hafta önce kurulmuş olan topçu taburu tam o sırada Fransa’dan gelmiş olan layın topları ile donatılmıştır, bu kısa zaman içinde ve savaş başlayınca, büyük hüner sahibi ve sözkonusu korkunç silahı kullanmayı çok iyi bilen keskin nişancılar yetiştirmiştir. Oltenitza’da Rusların hemen hemen bütün yüksek rütbeli Rus subaylarını vurmak suretiyle bu durumlarını kanıtlamışlardır. Genel olarak piyade geleneksel hat ve kol hareketlerini yapabilecek durumda bulunmuş olmalı, ve Oltenitza’da büyük bir cesaretle ve metanetle saldırmış olmalı ki, iki-üç günlük kısa bir zamanda Türk piyadesinin saldırısı savaşı kesin sonuca vardırmıştır, ve bunu, yakın çarpışmada süngüsünün küçümsenemeyeceğini herkesin bildiği Rus piyadesi karşısında elde etmiştir.
Asya’dan gelen haberler, Avrupa’dan gelenlere göre, Türklerin daha da lehindedir. Anlaşıldığına göre Ruslara karşı Çerkez asıllı kitleler her tarafta ayaklanmış, Kafkaslara giden geçitleri ele geçirmişler, ve Prens Voronzov haberleşme bağlantılarından yoksun kalmış, ve bu arada Türk güçleri cephede ilerlemişlerdir. Bu suretle de savaş, çar için her yanda kötü talihle başlamıştır. Umut edelim ki, sonuna kadar böyle sürsün, ve Rus yönetimi ile Rus halkı bu suretle kibir ve gururlarını gemlemeyi öğrenip gelecekte kendi işleriyle uğraşsın.
Yaklaşık olarak 18 Kasım 1853’te yazılmıştır.
New-York Daily Tribune
n° 3944, 7 Aralık 1853
Başyazı