TUNA’DA SAVAŞ - ENGELS
Türklerin Oltenitza’dan çekilmeleri, Rus-Türk savaşının birinci döneminin sonuçlandığını gösteriyor. Bu çekilişle birlikte Kalafata geçişle başlayan bir dizi çarpışma da, ya kış nedeniyle kışlalara bir parça dinlenme olanağı vermek, ya da henüz geliştirilmemiş yeni tasarımları uygulamak üzere sonuçlanmış bulunuyor. Tuna’da verilen, sonuçlu tek çarpışma, Rusların Oltenitza’da Türklerin tête du-Pont’una[111] saldırısı hakkında resmî ve özel raporlar geldiğine göre, askerî girişimin şimdiye kadarki dönemi hakkında konuşmak için zaman uygun görünüyor.
Ekimin 28’inde Türkler, Tuna’da, Vidin’den, Kalafat’a geçtiler. Keşif kollarıyla ufak-tefek çatışmalar dışında, bu noktayı işgallerinde, hemen hemen hiç rahatsız edilmediler. Bunun nedeni, Rusların, Kalafat’a saldırı için Krayova’da etkin bir güç yığmakta oldukları bir sırada, Türklerin ikinci ve daha tehlikeli yeni bir ilerleme hareketini gerçekleştirdiklerini öğrenmeleriydi. Türkler bu ikinci harekette 2 Kasımda Tuna’yı Oltenitza’da geçmişlerdi. Orada Rusların gerideki birlikle bağlantı düzenine ciddi bir tehdit oluşturuyorlardı. Tuna boyunda Vidin’den Oltenitza’ya kadar birçok yerde Türkler aynı zamanda, ikincil ya da düşmanı yanıltına amacını güden saldırılara da giriştiler. Ancak bu saldırılar ya Rusları iyi hazırlanmış buldu, ya da düşmanı aldatacak ve ciddi hatalara düşürecek ölçüde inandırıcı bir güçle yapılmadı. İşte bu nedenle, Kalafat’taki birlik rahatsız edilmedi ve aldığı desteklerle, söylendiğine göre 24.000 kişiye yükseldi. Ama bu birlik ilerlemediğine ya da püskürtülmediğine göre, şimdilik onu bir kenara koyabiliriz.
Ömer Paşanın raporuna göre, Oltenitza’da karşıya geçiş şöyle oldu. Oltenitza, Tuna nehriyle Dambovita nehrinin birleştiği noktada kurulmuş bir köydür. Dambovita nehrinin tam ağzına raslayan noktada, Tuna nehrinin ortasında bir ada vardır. Bu nehrin güney kıyısında Tutrakan kalesiyle Tutrakan köyü bulunur. Nehrin bu güney kıyısında yamaç hayli dik yükselir. Bu 180-210 metrelik yamacın tepesine Tutrakan kalesi kurulmuştur. Bu nedenle de Tutrakan kalesinin toplan, nehri bu noktada geçen herhangi bir birlik için en etkin destektir. 1 Kasım günü Türkler önce adaya geçmişler ve gece boyunca adada gayet sağlam istihkamlar hazırlamışlardır. 2 Kasım günü ise adadan Eflak kıyısına, Dambovita nehrinin doğusuna geçmişlerdir. İki tabur asker, 100 atlı ve iki topla birlikte, teknelerle Eflak kıyısına aktarılmıştır. Tutrakan kalesinden açılan birkaç top ateşi, nehir kıyısına yakın bir yerde, Rusların ileri karakol olarak kullandığı bir yoksullar evinde bulunan Rusları oradan sürüp çıkarmaya yetmiştir. Yapıya derhal Türkler elkoymuştur. Bu yapı, onlara büyük yarar sağlamıştır. Yapı, kemerli bölmelerle çok sağlam kurulmuş bir yapıydı. Bu nedenle, herhangi bir emeğe gerek göstermeksizin, sahra tahkimatında, bütün gerekli koşullan kendinde taşıyan bir tabyaydı. Bunun sonucu olarak Türkler Dambovita nehriyle Tuna arasında ivedi olarak istihkam yapmaya koyuldular. Sürekli olarak 400 kişi çalışıyor, istihkamlarda kullanılan çalı demetleriyle, içi toprakla doldurulan metris sepetleri daha önceden hazırlanıyordu. Aldığımız bütün raporlara bakarak varabileceğimiz sonuç, bu istihkamların kesiksiz, sürekli bir çizgi oluşturdukları ve Rus mevzilerinden, Türklerin çıkartma yaptıkları noktaya kadar her türlü teması kestiğidir. Kesintisiz uzayıp giden istihkam çizgileriyle tahkimat uzun zamandan beri reddedilmekte, etkisiz bulunmaktaydı. Ama bir köprübaşı olarak bu istihkamın özel amacı, hazır kurulmuş bir tabya bulunması, Türkler arasında mühendis eksikliği ve Türk ordusuna özgü öteki koşullar, bu eski düzeni uygulamayı yeğ tutmalarına yolaçmış olabilir. Türkler Dambovita nehrinde buldukları bazı tekneleri, ellerindeki öteki teknelerle birlikte, Tuna üzerinde derhal bir köprü yapımında kullandılar. Bütün bu işler 4 Kasım sabahı hemen hemen tamamlanmış oldu.
Türkler Oltenitza’da, Tuna’nın sol yakasında yalnız bir köprü başına sahiptiler. Türk ordusu nehri geçmemişti, ondan sonra da geçmedi; ama sol kıyıda sağlam bir débouchê[112] elde etmişti. Tutrakan’da yeter kuvvet yığıldığı zaman bu nokta hesaba katılabilirdi. Bunun yanısıra, Dambovita nehrinin sağ ya da sol yakasını almalarına elverecek olanaklara sahiptiler ve ensonu nehir dolaylarındaki bütün girişimleri, Tutrakan tepelerindeki kalede bulunan 10 ağır topla korunmaktaydı. Bu topların yolu, yüksek yerde bulunuşları ve o noktada nehrin dar oluşu nedeniyle, köprübaşının en azından yarım mil ötesine kadar uzanıyordu.
Köprübaşı, üç tabur (2.400 kişi), iki muhafız takımı (100 kişi), iki keskin nişancı birliği (200 kişi), 100 süvari ve yoksullar evine yerleştirilen oniki ağır topu kullanmak üzere bir miktar topçu tarafından işgal edilmişti. İstihkamların sağ kanadı, Tutrakan toplarının ateş alanı içindeydi ve o ateşle bir kanat koruması sağlanıyordu. Kaldı ki, Tutrakan topları, köprübaşının önündeki tüm ovayı tarayabilirdi. İstihkamların sol kanadı Dambovita nehrine dayanıyordu ve Tuna’nın ortasındaki adaya yerleştirilen batarya tarafından korunuyordu. Ama bu toprağın bir bölümü çok sık çalılarla kaplıydı. Bu bakımdan yaklaşan Rus birlikleri için önemlice bir sığınak olabilirdi.
4 Kasım günü Ruslar Türk hatlarına saldırdıkları zaman, Ömer Paşaya göre, 20 piyade taburu, 4 süvari alayı, 32 topları vardı. Toplam asker sayılan 24.000’di. Anlaşıldığına göre şu düzene girdiler: oniki piyade taburu ve ondört top, köprübaşının orta kesiminin karşısında; iki piyade taburu ve iki top, ormanlık bölgede, solda (Rusların sağı) Tambovita nehri yakasında; altı piyade taburu, en échélon,[113] dört topla birlikte Türklerin sağ kanadının karşısında, Tuna’ya doğru yer aldılar ve onların safı, süvari tarafından uzatıldı. Rus toplan bir süre ateş açtıktan sonra, ilkin orta bölüm saldırı koluna dönüştü, onu iki kanat izledi, ilk başta, siperlerden 1.200 yarda kadar uzaktan ateş eden Rus topçusu, daha sonra etkin ateş menziline (600-700 yarda) kadar yanaştı ve saldın kollan ileriye doğru harekete geçtiler. Umulduğu gibi, Rusların sol kanadı (Tuna’ya yakın kanat) Tutrakan topları tarafından darmadağın edildi. Merkez kolu da kısa sürede aynı kaderi paylaştı. Sağ kanat (Dambovita nehrinin kıyısındaki kanat) ise, adadan açılan ateşle ezildi. Bu kanadın herhangi bir girişimde bulunamayacak kadar zayıf olduğu görüldü. Saldırı, birincisi gibi ensemble[114] olmaksızın bir ya da iki kez yinelendi, sonunda Ruslara yetti. Hendeğin (çok fazla sözcük anlamıyla alınmamalıdır) [sayfa 196] kenarına kadar azimle yürüdüler, ama göğüs göğüse çarpışmaya tutuşmadan önce, Türklerin ateşi, ezici olduğunu kanıtladı.
Çarpışma sırasında Ömer Paşa, yedek kuvvet olarak karşıya bir tabur asker daha gönderdi, böylece Türklerin çarpışmaya giren asker sayısı, 3.600 dolaylarında, ağır silah sayısı da 44 top olarak düşünülebilir.
Rus kuvvetlerinin miktarını doğru tahmin ise daha güç. Ömer Paşa 20 tabur askerden sözederken, onun karargahındaki iki İngiliz subay, çarpışmaya gerçekten katılan Rus askeri sayısını 8.000’e indirmekte görüş birliği içindeler. Bu iki ifade tam anlamıyla çelişkili değildir. Ruslar, çarpışmak üzere 20 tabura sahip olmuş olabilirler, ama arazinin yapısı nedeniyle, ya da karşılarındaki düşmanı hafife almış oldukları için, saldırıya geçen gerçek kollardaki asker sayısı, her seferinde sekiz taburu geçmemiş olabilir. Üstelik İngiliz subayların sözünü etmediği, ama Ömer Paşanın raporunda yer alan bir nokta, Rusların bol miktarda yedek kuvvete sahip olduklarını göstermektedir. Bu nokta, her yeni saldırıya, yedek kuvvetten alınan yeni bir taburun öncülük ettiğidir. Bundan başka “Kraliçe Haşmetmeaplarının Muhafızlarından olan iki İngiliz subayın raporu, her satırında, tüm orduların ayrıcalıklı birliklerinde cahil ve deneyimsiz kendini beğenmişliğinin damgasını taşımaktadır.
Tüm olarak, bu nedenle, Ömer Paşanın ifadesinin itibara değer olduğunu düşünüyoruz. Gerçi her seferinde Türk istihkamları üzerine altı bin ile sekiz bin arasında Rus askeri, aynı anda ve etkin olmayan bir biçimde saldırıya girişmiş olabilir, ama harekat sırasında orada onsekiz ya da yirmi Rus taburu bulunmuş ve bunlardan on ya da onikisi ardarda harekete geçirilmiş olabilir. Rusların en azından 1.500 ya da 2.000 kişiyi bulmuş olması gereken yitikleri de, savaş alanına getirmiş oldukları asker sayısının çok olduğunu tanıtlamaktadır. Ruslar sonunda, geride 500 tüfek, çok miktarda malzeme ve cephane ve Türklerin elinde 800 ölü ve yaralı bırakarak püskürtülmüşler ve bir ölçüde düzensiz bir biçimde çekilmişlerdir.
Bu çarpışmada tarafların taktiklerine bakarsak, Rusların çok büyük bir hata işlediklerini hayretle görürüz. Bu hatalarının cezasını, dikkate değer bir yenilgiyle ödemişlerdir. Kendileriyle pek nadir eşit olabilen düşmanlarını küçümsemişlerdir. Ruslar, önemli bir tabyayla güçlendirilmiş, kanatlarından biri adadaki on ağır topla korunan ve Tutrakan’daki yirmiiki topun hem komuta ettiği, hem cephesini koruduğu kuvvetli bir hatta karşı saldırıya geçmek zorundaydılar. Toplam olarak, hepsi ya da çoğunluğu ağır madenden yapılmış kırkdört ya da otuzsekiz ağır top vardı. Şimdi, her subay, bir arazi tahkimatına saldırıya geçmeden önce, ilkin onu destekleyen toplan ve bataryaları, kendi topçunuzla susturmanız gerektiğini bilir. Ondan sonra mümkün olduğu kadar çok sayıda siper ve o siperleri koruyan kazık engeller ve öteki savunma engelleri yıkılmalıdır. Ardından, saldırı gücü yan yana yıkılmış ve savunucularının maneviyatı çöktürülmüş istihkamlara saldırıya geçirilmeden önce, bataryalar, saldırıları mevzilerin daha da yakınına getirilmeli ve siperler sürekli bir top mermisi yağmuruna tutulmalıdır. Bunu yapabilmek için topçunuzun sayı ve çap yönünden üstün olması gerekir. Ama Ruslar ne yapmıştır? Kendilerininkinden sayıca, çapça ve hele helen tatbikat yönünden üstün olan bir topçunun desteklediği bir köprübaşına, 12 ve 6 poundluk toplarla yapılan kısa bir topçu ateşinden sonra, saldırıya geçmek! Rusların bu top ateşi, hiçbir ciddi sonuç doğuracak türden olmadığı için sırf bir formalite, ya da Türklere gösterilmiş bir nezaket olarak kabul edilebilir ve ayrıca, bütün raporlar aynı kanıda ama, Rus bataryaları köprübaşına 650 yardaya kadar yanaştılarsa, bazı topların tahribedildiğine dair herhangi bir şey işitmemiş olmamız da gariptir. Ama aynı zamanda, muhtemelen ilk defa ateşe maruz kalan ve böyle bir güç koşul altında, üstlerine dökülen üstün ateş karşısında ezilmeden önce Türk mevzilerine elli yardaya kadar yanaşan Rus askerlerinin gösterdiği kahramanlığı da takdir etmeliyiz.
Türklere gelince, onların taktikleri lehine de çok fazla şey söyleyemeyiz. Saldırılar sırasında Ömer Paşanın, köprübaşına gerekenden fazla askerle gereksiz yere kalabalık yığmamış olması çok iyi bir şey. Ama köprünün Tutrakan ucunda ve adada bir yedek güç, özellikle bir süvari gücü bulundurmamasına ne buyrulur? Ruslar püskürtüldüğü zaman, yenik düşmüş düşmanın üzerine süvarisini saldırtmamasına ne demeli? Bu zaferin manevi etkisiyle yetinmesi ve kampanyanın yazgısını belirlemesine yardım edecek tüm meyveleri dermemesi de ayrı. Yalnızca iki mazeret bulabiliriz: birincisi, arazi tahkimatında, kesintisiz istihkam düzeni, düşmanın püskürtülmesi ardından, kuvvetli bir saldırıya elvermeyebilir. Çünkü kesintisiz istihkam, büyük miktarda asker topluluklarının aniden ve enerjik bir biçimde saldırıya geçmesine elverişli genişlikte yer bırakmaz. İkincisi de, ya Ömer Paşa, kuvvetlerinin açık arazide savaş gücüne güvenmemiştir ya da elde, zaferini tamamlayacak yeter sayıda asker hazır değildi.
Bu husus, bizi, bu harekete ilişkin stratejik sorunlara getiriyor. Ömer Paşa, Kalafat’ta aylaklık eden askerî birlikleri Oltenitza’da eli altında bulundursaydı, daha kararlı hareket etmez miydi? Rusların, kendi mevzileri arasından, saldırılmasını en çok arzu ettikleri Kalafat’taki mevzilerini tehdit etmek üzere oraya 12.000 Türk askerinin ve bir o kadar da yedek gücün gönderilmesine ne buyrulur? Türklerin sonuca götürücü üstünlükler elde edebilecekleri bir noktada bu 24.000 askerin hazır bulunmayışını nasıl değerlendirmeli?
Ama bu, noktalardan sadece biri. Şimdi, hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde anlaşılıyor ki, Ruslar, ekim ayı sonunda Eflak’ta 50.000 ya da 55.000 kişiden fazla asker yığacak durumda değildiler. Yol yokluğu, arazinin birbirini kesen yapısı, müfreze çıkarılması zorunluluğu, hareket halindeki bir ordunun olağan firesi dikkate alınırsa, kesindir ki, Ruslar, hiçbir noktada tek yığın olarak 30.000’den fazla asker bulunduramazlardı. Eflak’ın herhangi bir noktasında toplanacak 40.000 Türk, Rusları kesinlikle yenerdi. Ve hiç kuşkuya yer yok, eğer o düşüncede olsalardı, zamanında gerekli önlemleri alsalardı, bu miktar askeri, hatta bunun iki katını kolayca toplayabilirlerdi. Ama Avrupa diplomasisinin müdahaleleri, divanın kararsızlığı, Sırbistan’a karşı Türk siyasetinin kararsızlığı ve buna benzer hususlar, anlaşılıyor ki, önlemlerin yarım olması sonucunu doğurdu. Bu durum da, düşmanlık başladığı zaman Ömer Paşayı kendi başına bıraktı. Ömer Paşa Rusların zayıflığını biliyordu, savaşa istekli, üstün bir ordusu vardı, ama bu ordu 350 mil uzunluğunda, elli mille yüz mil genişliğinde bir ülkeye yayılmıştı. Kasım ayının ilk yarısında, girişimlerinin aksaması bu durumun zorunlu sonucuydu. Başka bakımlardan hata olan Kalafat’a geçme girişimi, bu yönden bir gerekirlikti. Çünkü, karşı yamaca geçmemeleri halinde atıl kalacak yirmi bin dolaylarında askerin toplanması için çok doğal bir yer olan Vidin, ana ordunun bulunduğu yerden epey uzaktı. Bu askerlerin karşıya geçmesi, hiç değilse, Rus askerlerinin bir bölümünü oraya çivilemeye ve Türkler yararına manevi bir etki yaratmaya yaradı.
Bükreş’e girişilecek ana saldırı için olduğu anlaşılan ve Kalafat’taki girişimle Batıya çekilen Rusların çekilme hattını kesmeyi amaçlayan Oltenitza çıkarması, hiçbir sonuç doğurmadı, çünkü elde, Bükreş’e yürüyüş için gerekli olacak birlik yoktu. Oltenitza savaşının manevi etkisi kuşkusuz büyük bir kazançtı; ama zaferden sonraki hareketsizlik –dokuz gün süren ve yağmurların başlaması üzerine Türklerin Tuna’nın gerisine gönüllü olarak çekilmeleriyle sonuçlanan bu hareketsizlik ve çekilme– Türk askerinin yüzündeki heyecan parlaklığını silmeyebilir ama, Türk komutanın, ola ki tam hak etmediği ününü gölgeler, ilk hatayı Divan yapmış olsa bile, burada Ömer Paşanın da bazı hataları olması gerekir. Oniki gün süreyle Tuna’nın sol yakasına geçmek, bir köprü] kurmak, Rusların birleşik ordusunu püskürtecek güçte bir köprübaşım gerçekleştirmek, arkasında büyücek ve çarpışmaya istekli bir orduya sahip olmak ve sonra 30.000 ya da 40.000 askeri karşıya taşıyacak olanağa sahip olamamak – niçin? Bunda paşanın bir ihmali olduğunu düşünmek gerekir. Ruslar kaçıp kurtuldukları için herhalde şükran duymaktadırlar. Rus ordusu şimdiye dek, bunun yarısı etmeyecek güçlüklerden bile, böylesine az bir maddi yitikle çıkmış değildi. Parça parça edilmeyi hak ettiler, ama hepsi selamete çıktı, bundan sonra onları bir daha böyle yakalama olasılığı olur mu bilmem.
New-York Daily Tribune
n° 3952, 16 Aralık 1853
Başyazı