Header Ads

Header ADS

SIRBİSTAN – İNGİLTERE, FRANSA VE İSTANBUL - MARKS

Londra, Salı, 15 Ağustos 1854

1 Ağustos Sırbistan hükümeti, Babıâlinin talimatına verilmesini önerdiği yanıtı bir ulakla Brestovac’a, Prens Aleksandır’a gönderdi. Yanıt, prens tarafından imzalanarak, derhal İstanbul’a yollandı. Bu yanıt, gösterdiği birçok tehlike nedeniyle, silahsızlanmanın olanak-dışı olduğunu öne sürüyor, ancak Avusturya’nın arzusuna ve Babıâlinin buyruğuna uyarak askeri tatbikatın durdurulmuş olduğunu bildiriyor. Belgrad Valisi İzzet Paşa, kendi dileği üzerine geri alındı. Yerine kimin atanacağı henüz bilinmiyor. 

Bükreş’i onbin Türkün işgal ettiği söyleniyor. Ancak aynı zamanda, bugünkü Moniteur’de okuduğumuz bir habere göre, Avusturya bir kolordusunu prensliklere göndermek için, Albay Kalik’in yazdığı mektuba Ömer Paşanın yanıtını bekliyor. Kont Buol, Prens Gorçakov’un, Rus birliklerinin prensliklerden ayrılmakta olduğuna dair bildirisini aldığı zaman, “Avusturya birliklerinin prenslikleri işgal edeceği, ancak bunun Rusya’ya karşı düşmanca bir davranış anlamına alınmaması gerektiği” yanıtını vermişti. 

Doğu Sorunu, parlamentonun 1853 tatilinde hangi noktada idiyse, aynı parlamentonun 1854 tatilinde de gene o noktaya getirilmiş bulunuyor. Viyana Konferansı bir kez daha faal girişimleri kötürüm etmek, kamuoyunu şaşırtmak ve parlamentonun gelecek çalışma döneminin başlangıcında Sir James Graham’a bir kez daha, soylu düşünce kolay kolay kuşkulanmaz, demek fırsatını [sayfa 464] verebilmek için yeniden çalışmaya başlatılıyor. Belirtmekte yarar var, bu sefer desise, Avusturya’dan değil, ama The Times’ın Viyana muhabirinin haberinden anlaşılacağı üzere, İngiltere’nin kendisinden geliyor:

“İngiliz ve Fransız elçileri Kont Buol’a, Viyana Kongresinin toplanmasını önermek için hükümetlerinden talimat almış olduklarını bildirmişlerdir. Söylentiye göre alınan yanıtta imparator sarayının bundan son derece memnun olacağı bildirilmiştir.”

Konferansın yeni görüşmelerinde, temeli, bir tür diriltilmiş Viyana notası oluşturuyor. Bu nota, Nesselrod’un son mektubuna Drouyn de l’Huys’un verdiği yanıta dayanıyor. Notanın temel noktalan, The Times’ın sıraladığı koşullar üzerinde son mektubumda size bildirdiğim çözümlemeden sonra, yaptığım tahminlerden çok az değişiklik gösteriyor. Notada, Türklere ya da müttefiklere herhangi bir tazminat ödenmesine dair tek söz yok. Buğdan, Eflak ve Sırbistan üzerinde Rusların gaspettiği koruyuculuk Avrupa’nın gasıplığına dönüştürülecek. Türkiye’deki hıristiyanların “korunması” konusunda da aynı şey yapılacak. Türklerin kazandığı zaferlerin meyvesi, Tuna’da Avusturya’nın serbest denizcilik hakkıyla sınırlanacak ve 1841 Antlaşması değiştirilecek, Babıâlinin yararına değil, öteki devletlerin yararına. 

Lord Clarendon’ın, ana noktalarını daha önce haber verdiğim perşembe günkü konuşması, Doğu Sorununda İngiltere hükümetinin güttüğü siyaset hakkında çok önemli bir açıklamayı kapsıyor. Lord Clarendon apaçık şöyle dedi:

“Size anımsatmak isterim ki, 29 Martta –dört aydan biraz fazla bir süre önce– savaş ilan edilmiştir; o sırada genel olarak –ve genel olarak dediğim zaman majestelerinin hükümetinden değil, gerek İngiltere’nin, gerek Fransa’nın en yetenekli ve en deneyimli subaylarından sözediyordum– Rusya’nın o zaman, savaşı daha geniş saldırılarla sürdüreceği varsayılıyordu. Tuna’nın kuzeyinde yığmış olduğu büyük savaş kıtaları, girişmiş olduğu bütün çabalar, ve toplamış olduğu muazzam malzeme ile güneye doğru yürümek niyetinde olmadığına kimse inanmıyordu – tam tersine buna kesinlikle inanılıyordu. Her ne kadar Türklerin bilinen cesaretinden kuşkumuz yok idiyse de, bunların, en çok tecrübeli generallerin emrinde savaşan iyi disiplinli ve sayıca üstün Rus kıtalarına karşı direnebilecekleri kanısına varamıyorduk, ve bu arada kendisi için sürekli ün edinmiş olan adını tanımış olduğumuz tek Türk Generali Ömer Paşa da, o zaman, daha henüz bu yeteneklerini kanıtlama fırsatını bulamamıştı. Fransız hükümeti ve biz, bu hususta o kadar emindik ki, Sir J. Burgoyne ile deneyimli bir Fransız mühendis  subay, başkentin ve Çanakkale’nin savunması için olanaklar araştırmak üzere İstanbul’a gönderilmişlerdi; bunların görevi o kadar önemli sayılıyor ve tüm savaş seferinin buna o kadar sıkı sıkıya bağlı olduğuna inanılıyordu ki, bu göreve atanmış olan subaylarla şahsen görüşebilmeleri için Lord Raglan ve Mareşal Aziz Arnaud bekletilmişlerdi. Bundan sonra müttefik orduları Çanakkale’ye gitmişler, ve orada büyük inşaata girişilmiştir. Bunlar, İstanbul’un Çanakkale’yi savunma gereğinin her zaman gözönünde bulundurulmasını istemişlerdir.”

Dolayısıyla müttefik devletlerin tüm planı, Rusya’nın ilerlemesi ve sözkonusu eyaletleri alması, müttefik kuvvetlerin de Osmanlı imparatorluğunun başkentini ve Çanakkale Boğazını işgal etmesiydi. Gecikmeler ve İngiliz-Fransız birliklerinin yanlış yorumlanan bütün girişimleri işte buradan geliyor. Türk askerlerinin, bu Rus-İngiliz-Fransız hilesini boşa çıkaran kahramanlığı, kuşkusuz, “beklenmedik bir şey oldu.”

New-York Daily Tribune 
n° 4172, 1 Eylül 1854
Blogger tarafından desteklenmektedir.