RUSYA’NIN HAREKETLERİ – DANİMARKA – AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ VE AVRUPA - Marks
Londra, Cuma, 5 Ağustos 1853
Rusya imparatoru, prenslikleri elde tutmak için yeni gerekçeler buldu. Prenslikleri, artık yüksek manevî esinlerinin maddî güvencesi olarak ya da işgal giderleri için rehin olarak değil, ama Balta Limanı Antlaşmasının verdiği olanaklar çerçevesinde, “iç karışıklıklara karşı elde bulundurması gerekiyor. Ruslar, prensliklerde her şeyi altüst ettiklerine göre, bu tür karışıklıklar gerçekten yadsınamaz. Lord Clarendon, voyvodaların İstanbul’a vergi ödemelerinin ve Türkiye’yle haberleşmelerinin yasaklandığına ilişkin geçen mektubumda bildirdiğim haberi, Lordlar Kamarasının 2 Ağustos oturumunda doğruladı. Lord Clarendon, olanca ciddî bir yüz ve azametli bir tavırla, “bu akşam Londra’dan yola çıkacak olan ulak, Sir Hamilton Seymur’a Rus hükümetinden, İngiltere’nin hakkı olan açıklamayı istemesi talimatını götürecektir” dedi. Clarendon, ta St. Petersburg’a açıklama istemek üzere ulak gönderirken, Patrie gazetesi, Rusların Yaş ve Bükreş’i tahkim ettiklerini bildiren, 20 Temmuz tarihli, Yaş kaynaklı bir haber yayınlıyor. Aynı haberde bildirildiğine göre, Eflak ve Buğdan voyvodaları, üç kişilik bir Rus Denetim Kuruluna bağlanmış bulunuyor; halka, ayni olarak ödemek üzere vergi salınıyor; bazı dikkafalı boyarlar ise Rus alaylarına bağlanıyorlar. Prens Gorçakov’un bildirgesinin “açıklaması” işte budur. Bu bildirgeye göre, Gorçakov’un “şahane efendisi, ülkeyi yöneten kurumlan değiştirme niyetini taşımamaktadır. Orada askerlerinin bulunuşu, halka yeni yüklenimler getirmeyecek, yeni katkılarda bulunmalarını gerektirmeyecek”tir.
Aynı gün Avam Kamarası oturumunda, Lord Dudley Stuart tarafından sorulan bir soruya verdiği karşılıkta Lord John Russell, dört devletin, Viyana’da, çara verilecek, Türkiye ile Rusya tarafından “kabul edilebilir” ortak bir önerge üzerinde anlaştıklarını ve önergenin St. Petersburg’a iletilmiş olduğunu açıkladı. Disraeli’ye verdiği karşılıkta da şöyle dedi: “Önerge, ilkin Fransa hükümetinden gelmiş olmakla birlikte, gerçekte bir Avusturya önergesiydi.” Avusturya uyruğuna geçen bu Fransız, hayli kuşku uyandırıcı görünüyor, nedenini de, Neue Preussische Zeitung’un84 yayınladığı bir Viyana haberi şöyle ortaya koymakta: “Rusya ve Avusturya hükümetleri, İngiliz etkinliğinin Doğuya egemen olmasına izin vermemekte tam kararlılar.” Englishman, karma hükümetin açıklamaları hakkında gözlemlerini şöyle belirtiyor: “Açıklamalar, gururu kırılmışlığın büyük, ahmaklığın kuvvetli, dilini yutmuş güçlü söylevciliğin şahane örnekleridir.”
Eflak ve Buğdan bir kez Ruslaştırıldıktan sonra, Galiçya, Maca-ristan ve Transilvanya, kapalı Rus “bölgeleri” haline dönüştürüleceklerdir.
Daha önceki bir mektupta, kendisinden üç kat daha fazla olan dolaşımdaki kağıt paranın maden karşılığını oluşturan, St. Petersburg Bankasındaki “gizli hazineler”den sözetmiştim. Rusya savaş bakanı, şimdi bu hazinenin bir parçasının askerî kasaya aktarılması için başvurmuş bulunuyor. Ancak maliye bakanı bu adıma karşı çıktığı için, Çar, kilise mülkünün koruyucusu olan Kutsal Synod’a bizzat başvurarak altmış milyon ruble ödünç istedi. Bir yanda çar para bakımından yoksul, öte yandan askerleri sağlık yönünden yoksul. Çok güvenilir makamlara dayanarak ifade edildiğine göre, prenslikleri işgal eden askerler yürüyüş sırasında sıcak nedeniyle büyük güçlükle karşılaşmışlardır, hasta sayısı olağanüstü düzeydedir, Bükreş ve Yaş’taki birçok özel ev, hastaneye çevrilmiştir.
Yasama Meclisinin dört bölgesel diyete ayrılması, vergi koyma hakkının kaldırılması, genel oya dayalı seçimin bir yana bırakılması, basın özgürlüğünün yok edilmesi, özgür rekabetin yerini, kapalı lonca düzeninin alması, tüm resmî görevlilerin, yani Danimarka’nın tek aydın sınıfının, kralın izni dışında seçilebilir olmaktan çıkarılması – “anayasada bazı değişiklikler” dediğiniz bunlar mı? O zaman pekala köleliği de, özgürlüğün ufak bir değişikliğidir diye adlandırmanız olasıdır. Danimarka Kralının bu “temel yasayı”, yasa diye ilan etmeye kalkışmadığı doğru. Kralın yaptığı şey, Doğulu sultanların yarattığı modaya uyarak, meclislere, kendilerini boğmaları emriyle ipek ip yollamak oldu. Bu tür öneriler, gönüllü olarak boyun eğilmezse, zorla uygulanma tehdidini taşırlar. “Anayasada bazı değişiklikler” konusunda bu kadarı yeter. “Rus etkisi’’ne gelelim.
Danimarka Kralı ile meclisler arasındaki çatışma neden ileri geldi? Kral, Veraset Yasasını, yani yürürlükte bulunan Danimarka tahtına Veraset Yasasını kaldırmayı önerdi. Kralı, bu adımı atmaya kim itti? Kont Nesselrod’un, geçen mektubunda sözünü ettiğim 8 Mayıs 1853 tarihli notasında gördüğünüz gibi, Rusya Veraset Yasasının kaldırılmasından kim yarar sağlayacak? Hiç kimse, ama yalnızca Rusya. Veraset Yasası, tahttaki ailenin kız çocuğunun tahta geçmesine elveriyor. Veraset Yasasının kaldırılmasıyla, baba tarafından akraba olanlar, ana tarafından akrabaların, şimdiye dek yollarının önüne engel olarak dikilen tahta veraset iddialarını yok etmiş olacaklar. Bildiğiniz gibi Danimarka Krallığı, asıl Danimarka’nın yani adalarla Jutland’ın yanısıra, Schleswig ve Holstein Dukalıklarını da kapsıyor. Asıl Danimarka ile Schleswig’de tahta veraset, Veraset Yasası tarafından düzenleniyor. Buna karşılık, bir Alman tımarı olan Holstein’da, Lex Salica’ya85 göre, taht, baba tarafından olan akrabalara kalıyor. Veraset Yasasının kaldırılması sonucu, Danimarka ile Schleswig’de tahta veraset, Alman Dukalığı Holstein’deki düzenle özdeşleştirilmiş olacaktır. Holstein’da, Holstein hanedanının temsilcisi Gottorp aracılığıyla, gelecek veraset hakkına sahip olan Rusya, böylelikle Danimarka tahtı üzerinde de baba tarafından akrabalık niteliğiyle gelecek esaret hakkını ele geçirmiş olacaktır. 1848-50 arasında, Rus donanması ve notalarıyla desteklenen Danimarka, Almanya’ya, Schleswig’in Holstein’la birleşmesini yasaklayan, Danimarka’dan ayrılmasını önleyen Veraset Yasasını olduğu gibi sürdürmeyi önerdi. Veraset Yasası mazereti altında Alman devrimini bastırdıktan sonra, çar, aynı yasayı kaldırarak bu kez de demokrat Danimarka’ya elkoyuyor. Böylece İskandinavlar ile Almanlar, kendi ulusal hak iddialarını, verasete ilişkin feodal yasalarında aramamaları gerektiğini, deneyle öğrenmiş oluyorlar. Bundan da önemlisi kazandıkları deneyim, aynı büyük soya bağlı olan Almanlarla İskandinavların, aralarında birlik kuracak yerde çekişmek suretiyle, sadece yolu, irsî düşmanları Slavlara hazırladıklarını görmeleri olmuştur.
Günün büyük olayı, Amerika siyasetinin, Avrupa ufuklarında görünmesidir. Kimi selamlıyor, kimi nefretle karşılıyor, ama hepsi bu gerdeği itiraf ediyor.
“Avusturya, Türk imparatorluğunun parçalanışına, İtalya’daki topraklarını yitirmenin tazminatı gözüyle bakmalıdır. Sam Amcayla çekişmek gibi bir aptallığa kapıldığı için, Avusturya’nın İtalya topraklarını yitirmesi gibi bir olasılık hiç de yabana atılmamalıdır. [sayfa 108] Adriyatik’te bir Amerikan donanması, İtalya’da isyan için iyi bir neden olabilir, bunu görmeye hepimizin ömrü yetecektir, çünkü Batıda Anglo-Sakson ruhu henüz ölmemiştir.”
İngiliz aristokrasisinin eski sözcüsü The Morning Herald işte böyle konuşuyor.
“Kosta olayı” diyor Paris Presse, “sona ermiş olmaktan uzaktır. Aldı-ğımız habere göre, Viyana hükümeti, elde edemeyeceğinden hayli emin olmasına karşın, Amerika hükümetinden onanın tazminatı istemiştir. Bu arada, Kosta, Fransız konsolosunun koruması altında bulunmaktadır.”
Viyana Presse de, “Yarı-korsan, yarı-orman adamı olan, ama asla beyefendi olmayan Yankee’nin yolundan çekilmeliyiz.” diye fısıldıyor.
Alman gazeteleri, Amerika Birleşik Devletleri ile Türkiye arasında yapıldığı izlenimi verilen gizli bir anlaşma hakkında homurdanıyorlar. Anlaşmaya göre, Türkiye’nin para ve deniz desteği, Amerika’nın ise Akdeniz’deki Amerika Cumhuriyetinin ticarî ve askerî üssü için çok güvenilir ve uygun bir yer olan Rumeli’deki Enez limanını alacağı söyleniyor.
Brüksel’deki Emancipation, “İzmir’de Amerika hükümetiyle Avusturya hükümeti arasındaki çatışmayı, 1853 olaylarının en önde geleni” olarak görüyor, “İzmir olayı, yeni bir tarihin başlangıcıdır.” diyor.
İtalya gazetesi Il Parlamento’da86 “La Politica Americana in Europa”[74] başlıklı bir başyazı yer alıyor:
Herkesçe bilinmektedir ki, diyor Il Parlamento, Amerika Birleşik Devletleri, Akdeniz’de ve İtalya’da, özellikle Doğuda karışıklıklar olduğunda, deniz üsleri sağlamak için uzun zamandan beri uğraşmıştır. Örneğin, büyük Mısır sorunu tartışılırken ve Saint-Jean d’Acre saldırıya uğradığı zaman Birleşik Devletler hükümeti, büyük Sirakuza limanının geçici olarak kendisine verilmesini Sicilya kralından (Ferdinand II) boşuna rica etmişti. Bugün ise Amerikan politikasının Avrupa işlerine karışma eğilimi daha canlı ve daha inatçı olamaz. Hiç kuşku yok ki, ABD’nin her iki demokratik hükümeti, İtalyan ve Macar devriminin kurbanlarına karşı sempatisini son derece belirgin şekilde ifade etmiş, Avusturya ile diplomatik ilişkilerin kesilmesini umarsamamış, ve İzmir’de ateşe hazır silahlarıyla politikasını savunmuştur. Bu girişimleri yüzünden büyük transatlantik ulusunu suçlamak ya da etkisiz ve gülünç bulmak yerinde olmaz. Muhakkak ki, Amerikalılar, Doğuyu ele geçirmek ve bu yüzden Rusya ile bir kara savaşına neden olmak niyetinde değildirler. Ama İngiltere ile Fransa en mükemmel deniz savaş güçlerini salıverip gönderirse, bunu, Amerikalılar da niye yapmasınlar, hele Akdeniz’de bir dayanak noktası, bir sığınak yeri ve bir “ikmal” olanağı sağlamış olduktan sonra. Özellikle cumhuriyetçi ve kazak unsurlar [sayfa 109] birbiriyle zıtlaştığı sırada, Amerika’nın büyük çıkarları sözkonusudur. Ticaret ve denizcilik, bütün halklar arasındaki yasal ilişkileri ve anlaşmaları çoğaltmıştır. Bugün hiçbir halk eski ya da yeni kıtanın herhangi bir denizinde kendisini yabancı sayamaz, ve Osmanlı İmparatorluğu’nun kaderi gibi herhangi bir büyük soruna karşı ilgisiz kalamaz. Amerikan ticareti ve bunu denizlerimizin sahillerinde sürdüren yurttaşları yıldızlı bayrağa korunak sağlıyorlar, ve bu korunağı bütün yıl boyunca sürdürmek ve güçlendirmek için, zaten dünyanın deniz kuvvetleri arasında üçüncü durumda bulunan savaş donanması için bir limana gereksinmeleri vardır, İngiltere ve Fransa, Panama kanalı ile ilgili her şeye doğrudan burunlarını sokarken, bu devletlerden birincisi, Birleşik Amerika’nın işlemlerine karşı toprak haklan tesis etmek için Moskito’ların bir kralını bulmaya çalışmak kadar ileri giderken, bu iki devlet Atlantik Okyanusundan Pasifik Okyanusuna geçişin bütün uluslara açılması ve yansız bir devletin elinde bulunması özgürlüğü ve yansızlığı bakımından aynı duyarlığı göstermesi, ve Mısır’ın ve Suriye’nin tamamen ya da kısmen herhangi bir büyük devletin egemenliğine girmesine yolaçacak olan Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünü dikkatle izlemesi zorunlu değil midir? Süveyş ve Panama, Doğuya açılan iki büyük giriş kapısıdır; bunlar şimdiye kadar kapalıydılar ve ilerde birbiriyle rekabet edeceklerdir. Transatlantik sorununda kendi çıkan için bir etki sağlamanın en iyi yolu, Akdeniz sorununda ABD’yle birlikte çalışmasıdır.
Çanakkale yakınındaki Amerikan savaş gemilerinin bu kanaldan istedikleri zaman geçmek hakkından vazgeçmeyeceklerine inanıyoruz, ve bunu da, sözkonusu anlaşmaya Amerika’nın katılmamış olduğu inkar edilmeyecek sınırlamalara tabi olmadan yapacağına inanıyoruz. Avrupa bu cesaret karşısında hayret içindedir, çünkü 1783 barışından beri Amerika’ya, Westfalya barışından sonra İsviçre kantonlarına baktığı gözle bakmaya alışmıştı; yani, yasal varlığı tanınmış, ama genel politika sorunları hakkında sesini duyurmak üzere hiçbir zaman büyük devletlerin aristokrat çevrelerine sokulmasına izin verilmeyecek bir ulus. Ama okyanusun öbür yanında Anglo-Saksonlar o kadar yüksek bir servet, uygarlık ve güçlülük düzeyine erişmişlerdir ki, geçmişte kendilerine ayrılmış olan yeri artık kabul edemezler. Şimdiye kadar dünyanın yazgısını belirlemiş olan beş büyük devletin yüksek meclisi üzerinde Amerikan Birliğinin baskısı, Viyana antlaşmaları ile yaratılmış olan tekel sisteminin batışını sağlayacak yeni bir güç unsurudur. Ama Birleşik Amerika Cumhuriyeti, dünya politikası hakkında karar veren kongrelerdeki kesin hakkı ve resmî konumu için uğraşmadığı sürece, doğal hakların ve jus gentium’un[75] insanlık gereklerine olağanüstü bir saygınlık ve yüce bir saygı göstermektedir. Bayrağı, içsavaşların kurbanlarını, tarafları gözetmeden koruyor, ve 1848/49 yıllarının büyük fırtınaları sırasında Amerikan donanması umutsuzluk ya da tehdit yüzünden hiçbir zaman korunak sağlamaktan geri kalmamıştır.[76]
New-York Daily Tribune
n° 3850, 19 Ağustos 1853