RUSYA VE BATILI DEVLETLER - Marks
Londra, Salı, 19 Temmuz 1853
Çar, yalnızca savaşı başlatmakla kalmadı, ama savaşın ilk harekatını tamamladı. Harekat çizgisi artık Prut nehrinin gerisinde değil, Tuna nehri boylarında. Bu arada Batılı devletler ne yapıyor? Tavsiyede bulunuyorlar, yani sultanı, savaşı barışmış gibi görmeye zorluyorlar. Otokratın hareketlerine, top ile değil, nota ile yanıt veriyorlar, imparatorun üzerine saldırılıyor: iki donanmayla değil, dörtten az olmayan görüşme taslağıyla. Bunlardan biri İngiltere hükümetinden, biri Fransız hükümetinden çıkıyor, üçüncüsü Avusturya tarafından sunuluyor, dördüncüsü ise Potsdam’ın “kayınbiraderi” tarafından irticalen ortaya atılmıştır. Umulur ki, çar, bu embarras de richesses[63] içinde, kendi amacına en uygun olanı seçmeye rıza gösterecektir. Kont Nesselrod’un (ikinci) notasına70 Drouyn de l’Huys’un (ikinci) yanıtı, “ilk gösteriyi İngiltere ile Fransa’nın yaptığını” kanıtlamak için sonsuz zahmetlere katlanıyor. Rusya, köpeğin önüne kemik atar gibi, Batılıların önüne bu kadar çok notayı, onları masum bir eğlenceyle meşgul ederken kazandığı zamanın meyvelerini toplamak için atıyor, İngiltere ile Fransa da, kuşkusuz, oltaya takılıyorlar. Sanki böyle bir notanın alınması yeter küçülme değilmişçesine, Journal de l’Empire’de71 yayınlanan, Bay de la Guéronnière imzalı, ancak imparatorun verdiği notalarla yazılan ve onun tarafından gözden geçirilen yazıda, nota en barışçıl bir dille yorumlanıyor. Bu yazı, “Rusya’ya, Prut nehrinin sol yakasında değil, sağ yakasında görüşmeyi seçme iznini vermekte”. Gerçekte yazı, Kont Nesselrod’un ikinci notasını, bir “uzlaşma girişimi”ne dönüştürüyor. Bu, şu üslupla yapılmakta:
“Kont Nesselrod şimdi yalnızca manevî bir güvenceden sözediyor ve bunun, maddî bir güvencenin yerine geçici olarak konduğunu açıklıyor, böylece de doğrudan görüşme isteğinde olduğunu gösteriyor. Durum bu olduğuna göre, diplomatların hareket olanaklarının tükendiğini söylemek olanaklı değildir.”
Rusya’nın Paris’teki akılhocası, Assemblée Nationale, ne kadar geç olsa da, keşfinden ötürü, Journal de l’Empire’i alaycı bir biçimde kutluyor ve şimdiye kadar boşu boşuna gürültü çıkarılmış olmasından üzüntü duyduğunu söylüyor.
İngiliz basını, bütün teveccühünü yitirmiş durumda. “Çar, Batılı devletlerin, kendisine gösterdiği nezaketi kavrayamıyor. ... Öteki devletlerle alış-verişinde, nazik davranışları, anlama yeteneğinde değil.” Böyle diyor The Morning Advertiser, The Morning Post, çarın, karşısındakinin yüzyüze bulunduğu iç embarras’yı[64] pek az dikkate alışından öfkelenmiş:
“Hiçbir ivedilik niteliği olmayan bir iddiayı küstah bir umursamazlıkla öne sürmek ve bunu, Avrupa’nın parlamaya çok yatkın durumunu hiç dikkate almaksızın yapmak, inanılmaz bir düşüncesizlikti.”
The Economist’te Para Piyasası yazısının yazarı, “dünyanın (yani Borsanın) en gizli çıkarlarının, bir insanın deliliğine bağlı olduğunun ne kadar rahatsızlık verici bir şey olduğunu insanların keşfettiğini” anlıyor.
Oysa 1848 ve 1849’da Rus imparatorunun büstü, altın buzağıyla yanyana duruyordu.
Bu arada sultanın durumu her saat, daha güç ve karışık hale geliyor. Savaşın iyi tahlilinden hiç yararlanamadığı ve tüm yükleri yüklendiği için sultanın para sıkıntıları daha da artıyor. Halkın taşkınlığı, çara karşı yöneltilmediği için, Sultana dönüyor. Müslüman taassubu, onu saray darbesiyle tehdit ederken, Rum taassumu, halk ayaklanması ile başına bela oluyor. Bugünkü gazetelerde yer alan haberlere göre, Abdülaziz’i tahta geçirmek isteyen gerici, müslüman Türk öğrenciler, sultanı öldürmeye kasteden bir fesat girişiminde bulunmuşlardır.72
Lordlar Kamarasında, dün, Lord Beaumont’la Lord Malmes-bury, Fransa imparatoru, kendi niyetlerini açıklamaktan çekinmediğine göre, Lord Clarendon’ın da niyetlerini söylemesini istediler. Ne var ki, Lord Clarendon, Bay Drouyn de l’Huys’u notasını İngiltere’nin onayladığını belirten kısa bir açıklamanın ötesinde, kamaraya yakında tam bir bilgiyi kuşkusuz vereceği vaadinin siperi arkasına gizlendi. “Rusların askerî işgal altına aldıkları prensliklerde, sivil hükümetler ile posta yönetimine de elkoyduklarının doğru olup olmadığı” sorusu karşısında da Lord Clarendon kuşkusuz “sessiz” kaldı! “Prens Gorçakov’un açıklamasından sonra, bu haberin doğru olduğuna inanamazdı.”73Lord Beaumont, Lord Clarendon’ın gerçekten çok emin göründüğü karşılığını verdi.
Avam Kamarasında da, Sir J. Walmsley tarafından yöneltilen, son İzmir kavgasına ilişkin soruya karşılık veren Lord John Russell, Avusturya konsolosunun gerçekten bir Macar göçmenini kaçırdığını duyduğunu söyledi; ancak Avusturya hükümetinin, tüm Macar ve İtalyan göçmenlerin geri yollanmasını istediğine dair kesinlikle hiçbir şey duymadığını bildirdi. Lord John, gensoruları, gayet zevkli ve keyfini hiç bozmaksızın karşılıyor. Hiçbir zaman resmî bilgisi yok; gazetelerden okumuş olmasını istediğiniz ya da beklediğiniz şeyleri hiçbir zaman okumaz.
Kölnische Zeitung,74 Viyana çıkışlı, 11 Temmuz tarihli bir yazıda, İzmir olayıyla ilgili olarak şu haberi vermekte:
“Sekip Efendi, Baron Hackelberg’in ölümüne yolaçan karışıklıkları yaratanlara karşı gerekli talimatı vermek üzere İzmir’e yollanmış bulunuyor. Sekip Efendi, Avusturyalı ya da Toskanalı göçmenleri Avusturya’ya teslim etme emrini de aldı. Birleşik Amerika Chargé d’Affaires’i Brown, bu konu üzerinde Reşit Paşayla haberleşmişti. Bu haberleşmenin sonucu henüz bilinmiyor, işittiğime göre, Baron Hackelberg’in katili, İzmir’deki Amerika konsolosundan pasaport almış bulunuyor. Bu, onu Türk makamlarının eli altından çıkarmaktadır. Bu gerçek kanıtlıyor ki, Birleşik Amerika, Avrupa olaylarına karışmaya niyetlenmektedir. Ayrıca 3 Amerikan savaş gemisinin İstanbul Boğazındaki Türk donanmasında olduğu ve Amerikan firkateyni Cumberland’ın Türk hükümetine 80.000.000 kuruş getirdiği de kesin.”
Bu ve benzeri haberlerdeki doğruluk payı ne olursa olsun, hepsi bir şeyi, yani her yerde Amerikan müdahalesinin beklendiğini, hatta İngiltere halkının bir kesimi tarafından arzulandığını kanıtlıyor.
Amerikalı kaptan ile konsolosun davranışı, toplantılarda epey övülüyor. Dünkü The Advertiser’da bir “İngiliz”, Akdeniz’de Amerikan bayrağının görünmesini ve “çamura bulanmış eski İngiliz bayrağını” utandırarak harekete geçirmesini istediğini yazıyordu.
Doğu Sorununu kısaca özetleyelim. Geniş imparatorluğunun, sadece bir çıkış limanı ile sınırlandığını ve o limanın da yılın yarısında denizciliğe elverişli olmayan, öteki yansında da İngilizlerin saldırısına açık bulunan bir denizde olduğunu görmenin verdiği tatminsizlik ve sıkıntıyla çar, atalarının Akdeniz’e çıkma tasarılarını gerçekleştirmeye çalışıyor; bu amaçla çar, İstanbul, yani kalp artık atmaz oluncaya kadar sürmek üzere, Osmanlı İmparatorluğu’nun en uzak organlarını birbiri ardından, ana gövdeden ayırmaktadır. Çar, Türk hükümetinin durumu sağlamlaştırması gibi ya da Slavlar arasında özgürlüğe kavuşma belirtilerinin açığa çıkması gibi daha tehlikeli gelişmelerle, Türkiye hakkındaki tasarımlarının tehdit edildiğini gördükçe, dönemsel istilalarını yinelemektedir. Batılı devletlerin yüreksizliğine ve korkularına güvenerek, çar, Avrupa’ya karşı zorbalık etmekte, ilk ağızda istediğini elde etmeye daha sonra razı olmak suretiyle kendini yüce ruhlu bir kişi gibi gösterebilmek için, ilk başta isteklerini kabil olduğu kadar aşırıya götürmektedir.
Öte yandan, tutarsız, korkak, birbirinden kuşkulanan Batılı devletler, işe, önce Rusya’nın saldırılarından ürkerek sultanı çara karşı direnmeye teşvikle başlıyorlar, sonra genel bir devrime yol verebilecek genel bir savaştan korkarak, sultanı boyun eğmeye zorlamakta karar kılıyorlar. Bir Yunan imparatorluğu ya da bir Federal Slav Cumhuriyetleri Devleti kurmak suretiyle Osmanlı imparatorluğunu yeni bir yapıya sokamayacak kadar güçsüz ve ürkek oldukları için, amaçladıkları tek şey status quo’yu, yani sultanın kendini çardan, Slavların da kendilerini sultandan kurtarmalarını engelleyen bir çürüme durumunu koruyabilmektir.
İşlerin bu durumunda, ancak devrimci parti kendini kutlaya-bilir. Tutucu Batılı hükümetlerin aşağılanması ve Rusya’nın saldırılarına karşı Avrupa uygarlığının çıkarlarını korumakta gösterdikleri açık güçsüzlük, 1849’dan beri karşı-devrimin hükmü altında olmanın acısını çekmiş olan halkta ister-istemez hayat dolu bir öfke uyandıracaktır. Bu yarı-Doğu karışıklıklarının yanısıra ve o ölçüde, tam Doğudaki, yani Çin’deki karışıklıklar, yaklaşan sınaî bunalımı da etkiliyor. Tahıl fiyatlan artarken, genel olarak iş piyasası durgunlaşmış bulunuyor, aynı zamanda, kambiyo değeri İngiltere’nin aleyhine değişiyor ve altın, Kıtaya akmaya başlıyor. Fransa Merkez Bankasının değerli madenler stoku, 9 Haziran ile 14 Temmuz arasında, 2.220.000 sterlin değerinde düştü. Bu miktar, önceki üç aylık süre içinde gerçekleşen toplam artıştan daha fazla.
New York Daily Tribune
n° 3838, 5 Ağustos 1853