Header Ads

Header ADS

KÖRDÖĞÜŞÜ - ENGELS

Engels
Savaş haberleri çok bol. Gorçakov’un, öteki sütunlarda yorumladığımız raporuna ek olarak, cumartesi günkü gemiyle gelen postadan çıkan haberleri de yayınlıyoruz. Bunlar Eupatoria yakınlarında Kurghal’daki süvari harekatı hakkındaki resmî açıklama, Rusların Kars’a karşı giriştikleri başarısız saldın, müttefiklerin Taman’la Fanagorya’yı tahribetmesi, bir de Kinburn yarımadasına bir müttefik birliğinin çıkarılmasıdır. 

Eupatoria yakınındaki süvari savaşı, oniki Fransız süvari bölüğü (dördüncü hafif süvari, altıncı ve yedinci ağır süvari) tarafından verilmiştir. General d’Allonville’in açık ve anlaşılır raporuna göre, Fransızlarla Türkler, biri güneye, öteki ikisi Sasik gölünün kuzeyine doğru uzanan üç yolda, içerlere doğru yaygın bir keşif harekatı yapmışlardır. Son iki birlik Dolşak köyünde birleşmişler ve orada, bir Rus süvari birliğinin gelmekte olduğunu anlamışlardır. İşte bu noktadan itibaren haberler arasında değişiklikler ortaya çıkmaya başlıyor. General d’Allonville –Fransızların atlarından indikleri ve hayvanlara yem verdikleri bir sırada– gelen onsekiz Rus süvari bölüğünün, Eupatoria’ya geri çekilme yolunu kesmek için onları güneyden çevirmeye çalıştığını, bunun üzerine askerlerine at binmelerini emrettiğini, Rusların kanat kesimine saldırdıklarını, bozguna uğrattıklarını ve yaklaşık on kilometre kadar kovaladıklarını belirtiyor. Gorçakov ise Rus birliğinin sadece bir alay (onsekizinci mızraklı süvari alayı) ya da sekiz süvari bölüğü oduğunu, Rus askerlerinin, bir topçu bir Fransız birliğinin baskınına uğradıklarını söylüyor. Gorçakov, bu hatadan, General Korv’u sorumlu tutmakta. Şimdi, tüm bir süvari alayının, sekiz topluk bir bataryayı hazırlamaya yardımda ne işi vardı, bu işi yapmaları gereken topçular nerdeydi gibi sorular yanıtsız kalıyor ve bizim tahminimize bırakılıyor. Gorçakov’un raporu öylesine karışık, öylesine askerlik dışı, öylesine bu ilk süvari yıkımını geçiştirme arzusuyla dolu ki, bu raporu, ciddi bir açıklama olarak ele alma olanağı yok. Aynı zamanda, Sylar’ın Silistre için, Soimonov’un Inkerman için, Read’in Çernaya için sorumlu tutulması gibi, General Korv da bu yenilgi için sorumlu tutuluyor. Her harekette yenilmiş olmasına karşın, Gorçakov hâlâ yenilmez bir kişidir. Yenilen o değildir, o, yenilmiş olmaktan çok uzaktır. Yenilen, talihsiz bir düşük rütbelidir, acemice bir hatası nedeniyle, generalin akıllıca planını bozmuştur, böyle yapanlar genellikle, suçlarının cezasını harekat sırasında canlarıyla öderler. Bu olayda ise, acemeliği yapan, hayatını kurtaracak kadar talihsiz çıkmıştır. Bu kişi belki de daha sonra Gorçakov’un raporu hakkında bir şeyler söyleyebilir. Bu arada bu Rus general, hasmının, kendisini, yanılmaz komutanının yaptığından çok daha iyi bir sahne ışığında ortaya koymuş olmasından tatminkarlık duyuyor olmalıdır. O olaydan sonra, Fransızları takviye etmek üzere İngiliz hafif süvari tümeni Eupatoria’ya gönderilmiştir. 

Öteki iki sefer harekatına, Kırım savaş alanının en uzak uçlarında girişilmiştir. Bunlardan biri Kerç ve Yenikale’den boğazın karşı yakasına doğru girişilen harekattır. Taman ve Fanagorya adlı küçük kaleler yakılmış, yüz kadar top ele geçirilmiş, böylece Azak denizine giriş tam olarak müttefiklerin eline geçmiştir. Bu harekat, salt ihtiyat önlemiydi, ilk ağızdaki sonuçları, büyük önem taşımıyor. 

İkinci sefer harekatı daha önemli. Müttefik donanması, önce bir kez bile ateş etmeksizin Odessa önünde bir gösteri yapmış, sonra Kinburn’a yönelmiştir. Kinburn, güneyde Dinyeper’le Bugün ağzını çeviren bir toprak dilinin en ucunda bulunmaktadır. Bu noktada nehir ağzının genişliği üç mil kadardır, onbeş ayak derinlikte (en iyi haritalara göre) bir ırmak döküntüsü yığını, girişi kapatmaktadır. Bu girişin kuzey yakasında Otçakov, güney yakasında Kinburn yer almaktadır. Bu iki yer, 1787 Rus-Türk savaşı sırasında adını duyurdu. O tarihlerde iki imparatorluğun sınırı Bug nehriydi, dolayısıyla Otçakov Türklere, Kinburn Ruslara aitti. O zaman, (Potemkin’in komutasındaki) Rus ordusunun sol kanadı Suvarov’un emri altında, Kinburn’daydı. Karadeniz’in efendisi olan Türkler, Otçakov’dan karşıya geçtiler, ilkin Kinburn kasabasının  gerisine, güney-doğuya çıkarma yaparak dikkatleri oraya kaydırmak istediler, ancak bu sahte manevrayla Suvarov’un o tarafa saptırılamayacağını anlayınca, esas birliklerini, kumsal burnun kuzey-batı ucuna, tam Otçakov’un karşısına çıkardılar. Burada mevzilendiler ve kaleye saldırdılar. Ne var ki Suvarov, daha zayıf bir kuvvetle kaleden çıktı, çarpışmaya tutuştu ve yetişen takviyelerin de yardımıyla Türkleri denize döktü. Türklerin verdiği yitik çok fazlaydı. Bu harekat sırasında Suvarov da yaralananlar arasındaydı. Ertesi yıl, 1788’de bu harekatı Otçakov saldırısı izleyecekti. 

Bu kez müttefikler Kinburn kasabasının aşağı kesiminde değil, dört mil kadar yukarısında karaya çıktılar. Böylece güdülen amaç, kasabanın Herson’la ve Rusya’nın içiyle karadan bağlantısını kesmekti. Kasabanın deniz yoluyla olan bağlantısını da kısa süre içinde müttefik gambotlarının kesmesi hayli olasıdır. Kinburn burnu, kasabanın altı mil yukarsındadır, Arabat burnu gibi son derece dar ve alçaktır, kumsal olan bu burnu birkaç kadem kazdığınız zaman dibinden su çıkar. Bu nedenledir ki, bu kesimde, ivedi durumlarda, derin hendekli sağlam istihkamlar kurulamaz. Gerçekten, 1787’de orada Türklerin yaptığı tahkimat da kazık çitlerden ya da kum torbasıyla kurulmuş siperlerden başka bir şey değildi. Aynı nedenle, Kinburn’un tahkimatı da çok güçlü olamazdı, çünkü hendek şevi için sağlam bir temel bulma olanağı yoktu. Ancak o zamandan bu yana geniş sulu hendekler gene de yapılmıştır. Bununla birlikte eğer enerjik bir biçimde saldırırlarsa müttefiklere karşı Kinburn kalesinin çok fazla dayanamayacağını sanırız. Bu kale bir kez ele geçirilince, müttefiklere, Herson ve Nikolayev yönünde – yani Kırım’daki Rus ordusunun harekat üssü yönünde– önemli askerî girişimlerde bulunma olanağı açılacaktır. Görülüyor ki, bu baskın, eğer tam anlamıyla gerçekleştirilirse çok önemli olabilir. Ne var ki, geminin hareketine kadar, kesinlik gösteren hiçbir haber alınmamıştır. Bu nedenle, bu sefer harekatının da, müttefiklerin alışageldikleri kolay, adi tırıs adımlarıyla yönetileceği sonucuna varmamız gerekiyor. 

Rusların Kars önündeki yenilgisi, büyük bir olasılıkla, Ermenis-tan harekatının taçlandırıcı bir gelişme olduğunu tanımayacaktır. Bu savaş bölgesinde gayet kötü örgütlenen ve savaş için gereken her şeyin eksikliğini duyan Türklerin girişimleri çok zayıftı. Savaş alanında tutunamadıkları için, Kars ve Erzurum kaleleriyle bu kalelerin denetimi altındaki geri topraklara çekilmişlerdi. Türklerin hizmetine giren General Williams, Kars’a komuta etti ve uygun savunma tahkimatı yapımını yürüttü. Yaz aylan boyunca her iki tarafta da askerî harekat, dağlık bölgede müfreze çarpışmalarına,  çapula ve yiyecek sağlanması amacıyla girişilen çıkışlara özgü kaldı. Bunun ilk ve genel sonucu, kademe kademe ilerleyen Rusların Kars’ı ablukaya almaları ve hatta Erzurum’la bağlantısını kesmeleri oldu. Kars, yukarı Aras’ın ikincil vadilerinden birinde, Erzurum Fırat’ın kaynağında, Batum Çoruh’un ağzında bulunur. Çoruh nehrinin yukarı kesimi, Kars’la Erzurum’un yakınından geçer. Bu iki yeri birbirine bağlayan yollardan biri, Oltu’ya kadar Çoruh vadisini izler, oradan itibaren tepelere döner ve Kars’a uzanır. Bu nedenle Oltu, Türkler için merkez noktaydı. Çünkü Batum’dan gelen yol, orada, Kars-Erzurum yoluyla birleşiyordu. Batum ise, en yakın ve en güçlü takviyenin beklenebileceği yerdi. Ruslar Kars’ı almayı başarsalardı, ondan sonraki ilk adımları Oltu’ya yerleşmek ve böylece Erzurum’un, Karadeniz’le ve İstanbul’la en yakın, en iyi bağlantısını kesmek olurdu. Ne var ki, cesaretleri son derece kırılmış olan Türkler, Erzurum’a kadar çekilmişlerdi, sadece yukarı Fırat’la Arasın kaynağı arasındaki dağ geçidini koruyorlardı, Oltu’yu tümden ihmal etmişlerdi. 

Sonunda, Kars daha yakından çevrelenince, Türkler, Oltu’da bir malzeme kervanı düzenlemeyi ve kuvvetli bir birliğin eşliğinde Kars’a girmek üzere bir zorlama yapmayı kararlaştırdılar. Kars’taki süvari birliğinin bir kesimi, orada gereksiz olduğu için geri yollanmıştı. Bu birlik Ruslarla çarpışarak Oltu’ya ulaştı. Ondan kısa süre sonra da kervan yola çıktı. Ancak bu kez Ruslar daha uyanıktı – Türkler tamamen yenildiler, kervan, Rusların eline geçti. Bu arada Kars’ta darlık başgösterdi. Asya’da komutayı üzerine alması ve Batum’da bir ordu kurması için Ömer Paşa gönderilmişti. Ancak yeni ordu kurmak epey zaman isteyen bir iş. Üstelik yardım ulaşmadan önce, darlık nedeniyle Kars her zaman teslim olabilirdi, bu nedenle, Ömer Paşanın, Kars’ın yardımına koşmak için Oltu’dan yürüyüşe geçmesi, onun tutabileceği en iyi yol olamazdı. 

Eylül ayı sonunda işte Türkler bu güç durumda bulunuyorlardı. Kars’a yitirilmiş gözüyle bakılıyordu. Ruslar da kenti ablukaya alarak, aç bırakacaklarına emindiler. Ancak Ruslar, Kars’ta, son un, ekmek yapılıncaya, son at pişirilinceye kadar beklemeyi de arzu ediyor değillerdi. Yaklaşan kış korkusuyla mı, yolların durumu nedeniyle mi, malzeme darlığı düşüncesiyle mi, daha üst bir buyrukla mı, yoksa Ömer Paşanın yardıma koşacak kuvvetlerinden korktukları için midir bilinmez, Ruslar faal biçimde davranmaya karar verdiler. Kars’tan pek uzak olmayan Aleksandropol kalesinden kuşatma topları getirtildi ve birkaç gün süren istihkam yapımı ve top ateşi ardından, Muraviev’in komutasındaki ana Rus [sayfa 575] birliği yoğun bir saldırıya girişti. Sekiz saat süren kıyasıya bir çarpışma oldu. Açık arazide sık sık Rusların önünden kaçmış olan başıbozuklar ve düzensiz piyadeler burada daha uygun bir ortamda dövüştüler. Saldırıya geçen kuvvetler savunudaki kuvvetlerden dört, belki de altı kat fazla olduğu halde, içeri sokulma çabalarının tümü boşunaydı. Türkler, burada, en sonunda cesaretlerini ve zekalarını yeniden kazanmışlardı. Ruslar, birkaç kez, Türk bataryalarına (büyük bir olasılıkla ikinci savunma hattı ateşinin) girmeyi başardılarsa da tutunamadılar. Yitiklerinin müthiş ölçüde fazla olduğu söyleniyor. Türklerin dört bin ölü gömdükleri belirtiliyor. ancak bu rakamları kesin kabul etmeden önce, daha ayrıntılı ve kesin bilgi elde etmemiz gerekiyor. 

Ömer Paşanın harekatına gelince, onun önünde ikili bir seçenek var. Ya Oltu yoluyla Çoruh’a, Kars’ın yardımına gidebilir, ama o zaman çok geç kalmış olmak tehlikesiyle yüzyüzedir, ayrıca böyle yaparak ordusunu Ermeni yaylasına sevketmiş olabilir, burada Ruslar kuvvetli bir kaleler dizisine sahip olduğu için etkin bir cephe saldırısına karşı güven altındadırlar, üstelik burada Ömer Paşa, Rusları kanattan çevirme olanağına da sahip olamaz. Ömer Paşanın önündeki ikinci seçenek Rion üzerinden Kutais’e, oradan da tepeleri aşarak Kur vadisine ve Tiflis’e yürümek olabilir. Orada herhangi bir tahkimatla karşılaşmaksızın, Güney Kafkasya’daki Rus birliklerinin merkez kesimine tehlike yaratabilir. Muraviev’i Ermenistan’dan geri almanın daha etkin bir yolu yoktur ve okurlarımız, bu harekat çizgisine, Asya’daki Rus birliklerinin gücüne sağlam bir darbe indirmeye en uygun hat olarak birçok kez değindiğimizi anımsayacaklardır. Bu yürüyüş için en uygun harekat üstü Redut Kalesidir. Ancak güvenilir bir liman olmadığı için Ömer Paşa Sukum Kalesini seçmiştir. Orada iyi bir liman bulunmaktadır ve kıyıda da daha iyi bir yol vardır. Bu bölgede ciddi herhangi bir harekat için mevsimin artık geçmiş olup olmadığını yakında öğreneceğiz. 

New-York Daily Tribune 
n° 4538, 5 Kasım 1855 
Başyazı

Blogger tarafından desteklenmektedir.