Header Ads

Header ADS

AVRUPA SAVAŞI - Engels

Uzun süredir askıda bulunan Türkiye sorunu en sonunda öyle bir aşamaya gelmiş görünüyor ki, her zaman kaypak, her zaman yüreksiz, her zaman sonuçsuz kalan hareketleriyle diplomasinin artık işleri çok fazla kendi tekelinde tutması olanağı kalmıyor. Fransız ve İngiliz donanmaları, Rus donanmasının, Türkiye kıyılarına ya da Türk donanmasına zarar vermesini önlemek üzere Karadeniz’e girmiş bulunuyor. Çar Nikola, böyle bir adımın, onun için, savaş ilanının belirtisi olacağını çok önceden söylemişti. Şimdi sessizce sineye mi çekecek? 

Birleşik donanmaların derhal saldırıya geçmesi ya da Rus filosunu, ya da Sivastopol’daki askerî tersanelerle müstahkem yerleri yıkması beklenmiyor. Tam tersine, kalıbımızı basarız ki, iki amirale, diplomasinin hazırladığı buyrultu, çatışma olasılığından kaçınılabildiği kadar kaçınma doğrultusundadır. Ama donanmaların ve orduların hareketi, bir kere emredildiği zaman, artık, diplomasinin arzularına ve tasarımlarına değil, tüm hareketin güvenliğini tehlikeye atmadıkça karşı durulamayacak olan kendine özgü yasalara bağlıdır. Diplomasi, Rusların Oltenitza’da yenilmelerini hiçbir zaman istememişti. Ama küçük özgürlük bir kere Ömer Paşaya tanındıktan ve askerî harekat bir kere başladıktan sonra iki düşman komutanın girişimleri, İstanbul’daki elçiler tarafından denetimi büyük ölçüde olanaksız bir alanda sürdürüldü. Öyleyse, gemiler bir kez Beykoz önlerinde palamar çözdü mü, artık ondan sonra kendilerini, Lord Aberdeen’in barış dualarının ya da Lord Palmerston’ın Rusya’yla kurduğu desiselerin geri çekemeyeceği bir noktada ne zaman bulacaklarını kimse söyleyemez. Donanmalar o noktada, rezilce bir çekilmeyle kararlı bir savaşım arasında seçim yapmak zorunda kalabilirler. Karadeniz gibi dar, çevresi karayla kaplı, birbirine hasım olan donanmaların, ötekinin gözüne görünmemeyi güçlükle başarabilecekleri bir deniz, bu koşullar altında hemen her gün, çatışmanın zorunlu hale gelebileceği yerin ta kendisidir. Çarın da Sivastopol’da donanmasının kapalı kalmasına, herhangi bir direnç göstermeksizin izin vermesi beklenmemelidir.

Şu halde, bu adımı bir Avrupa savaşı izleyecekse, bu, her olasılık gözönüne alınarak, bir yanda Rusya’nın, bir yanda İngiltere, Fransa ve Türkiye’nin yer aldığı bir savaş olacaktır. Böyle bir durum, yapabildiğimiz ölçüde, tarafların başarı şansını karşılaştırmamızı, faal güçlerini tartmamızı gerektirecek kadar olası görünüyor. 

Ama Rusya tek başına mı olacaktır? Avusturya, Prusya, Almanya ve İtalya ile onlara bağlı olanlar, genel bir savaşta hangi yanda olacaklardır? Haber verildiğine göre, Louis Bonaparte, Rusya’yla bir çatışma halinde, Avusturya Rusya’nın yanında yer alırsa, Fransa hükümetinin de, İtalya ile Macaristan’da büyük bir yangın için yalnızca bir kıvılcımın çakmasını gözleyen asi unsurlardan yararlanacağını, İtalyanlar ile Macarların ulusal kimliğinin yeniden kurulması için çalışacağını Avusturya hükümetine bildirmiştir. Böyle bir tehdit Avusturya üzerinde etkili olabilir; onu, mümkün olduğu kadar tarafsız tutmaya yardım edebilir, ancak böyle bir çatışma patlak verirse, Avusturya’nın uzun süre bu çatışmadan uzak kalmasına fırsat verileceği düşünülmemelidir. Tehdidin dile getirilmiş olması gerçeği bile, İtalya’da kısmi bir ayaklanmaya yolaçabilir. Böyle bir olay, Avusturya’yı Rusya’ya daha da bağımlı duruma sokabilir, Rusya’nın yararlı bir kulu haline getirebilir. Üstelik, bu Napoléon’vari oyun daha önce bir kez daha oynanmamış mıydı?148 Papayı dünyasal tahtına yeniden oturtan ve Napoli monarşisi için adayı hazır bulunan kişinin, İtalyanların, Avusturya’dan bağımsızlık isteklerinin yanısıra birlik isteklerine de olumlu karşılık vermesi beklenir mi?149 İtalya halkının böyle bir tuzağa balıklama dalmak için koşacağı mı düşünülüyor? Kuşkusuz, İtalyanlar, Avusturya yönetimi tarafından şiddetle eziliyorlar, ama, kendi toprağında, Fransa’da esasen sendelemeye başlamış olan bir imparatorluğun ve kendi devrimlerine ilk karşı çıkan kişinin ününe ün katmak için pek istekli olmayacaklardır. Avusturya hükümeti bütün bunları biliyor. Bu nedenle, bonapartça tehditlerden  çok, kendi mali sıkıntılarını dikkate alacağını düşünmeliyiz. Ayrıca, karar anı gelip çattığı zaman, çarın etkisinin Viyana’da çok büyük olacağına, Avusturya’yı Rusya’nın yanına çekeceğine kesinlikle inanabiliriz.
Prusya, 1780, 1800 ve 1805’te150 oynadığı oyunu yeniden deniyor. Prusya’nın tasarımı, tarafsız Baltık devletlerini ya da Kuzey Alman devletlerini bir kümede toplamaktır. Böyle bir kümenin başında önemli bir rol oynayabilecek ve hangi taraf daha büyük yarar gösterirse, ona dönecektir. Bütün bu girişimlerinin, aşağı yukarı gülünesi bir aynılıkla, her seferinde açgözlü, tabansız, kararsız Prusya’yı Rusya’nın kucağına nasıl attığı tarihin malı olmuştur. Şimdi Prusya’nın, sürüp gelen kaderinden kaçabileceği beklenmemelidir. Prusya, antenlerini her yöne çevirecek, kendini açık artırmaya çıkaracak, her iki kampta entrikalar çevirecek, büyük şeylere önem vermeyecek ama küçük şeyleri büyütecek,151 rastlantı sonucu geriye kalmış olan karakterini de yitirecek, fiyatı giderek düşecek ve en sonunda en düşük fiyatı verenin üstünde kalacaktır. En düşük fiyatı veren, hem bu olayda, hem başka zaman, Rusya olacaktır. Prusya Rusya için bir müttefik değil, bir yük olacaktır, çünkü Rusya kendi çıkarı için, ilkin, Prusya ordusunun çökmesine itina gösterecektir. 

Alman devletlerinden en az biri Avrupa savaşına bulaşıncaya kadar, çatışma, yalnızca Türkiye’de, Karadeniz’de ve Baltık denizinde olabilir. Bu süre içinde deniz savaşımının en önemli savaşım olacağı kesindir. Müttefik donanmalar Sivastopol’ü ve Rusya’nın Karadeniz filosunu yıkabilirler, Kırım’ı alıp elde tutabilirler, Odessa’yı işgal edebilirler, Azak denizini kapatabilirler ve Kafkasya’nın dağ halkını serbest bırakabilirler, buna kuşku yok. Hızlı ve enerjik davranılırsa, bundan daha kolay bir şey olamaz. Bu faal hareketin ilk ayı kapladığını düşünürsek, ertesi ay birleşik donanmadaki buharlı gemiler Manş denizine dönebilirler, yelkenli gemiler onları izleyebilir; çünkü Türk donanması, ondan sonra, Karadeniz’de gerek duyulacak her işi yapma gücünde olabilir. Manş’da kömür alınması ve öteki hazırlıklar iki haftayı gerektirebilir. Bundan sonra Fransa ve Britanya’nın Atlantik ve Manş filolarıyla birleşen bu gemiler, mayıs ayı bitmeden önce, bir saldırının başarısını güven altına alacak bir güç içinde, Kronstadt önlerinde görünebilirler. Baltık denizinde alınacak önlemler, Karadeniz’dekiler gibi, bellidir. Bu önlemler, hangi fiyatla olursa olsun İsveç’le bir ittifak yapılmasını, Danimarka’ya karşı gerekirse bir yıldırma hareketini, Finlandiya’da, oraya yeter sayıda asker çıkartmak suretiyle başlatılabilecek bir ayaklanma hareketini ve Finlandiya’nın İsveç’le [sayfa 238] yeniden birleştirilmesi koşulunu kapsamayacak bir barışın kabul edilmeyeceği güvencesini içerirler. Donanmalar, Kronstadt’ı topa tutarken, Finlandiya’daki birlikler Petersburg için tehlike kaynağı olacaktır. Kronstadt, yeri dolayısıyla çok sağlamdır. Dış limanlara çıkan derin su kanalı, iki savaş gemisinin yanyana gelip bordasını bataryalara çevirmesine elverecek genişlikte değildir. Yalnızca esas adada değil, ama küçük kayalıklarda, kıyılarda ve onların önündeki adacıklarda da topçu bataryaları bulunmaktadır. Yalnızca asker değil, savaş gemisi feda etmek kaçınılmaz görünüyor. Ancak saldırı planında bu nokta dikkate alınırsa, falanca filanca gemilerin kurban verilmesi kararlaştırılırsa ve plan cesaretle, yılmaksızın uygulanırsa, Kronstadt’ın düşmesi gerekir. Kronstadt’ın surları, taş duvarlara karşı kullanıldığı zaman öteki silahlara göre müthiş yıkıcı olan ağır Paixhan toplarının toplu ateşine uzun süre dayanabilecek sağlamlıkta değildir. Orta kesiminde bu toplardan bulunan tam mürettebatlı, büyük uskurlu gemiler, her ne kadar bu girişimde kendi varlıklarını tehlikeye atarlarsa da, kısa süre içinde karşı durulamayacak bir etkinlik gösterebilirler. Ama, Rus imparatorluğunun anahtarı olan ve ele geçirilmesi, St. Petersburg’u savunmasız bırakacak bulunan Kronstadt’la karşılaştırıldığı zaman, büyük uskurlu üç-dört geminin ne önemi var? 

Odessa’sız, Kronstadt’sız, Riga’sız, Sivastopol’suz bir Rusya, Finlandiya elinden alınıp kurtarılmış, düşman ordusu, başkentinin kapılarına dayanmış, bütün limanlarıyla nehirleri ablukaya alınmış bir Rusya ne ifade eder? Elsiz-kolsuz, gözleri olmayan, her nerede bir düşman narası işitse, kendini ordan oraya atan ve hasmını kaba-saba gövdesinin altında ezmekten başka hiçbir olanağı kalmayan bir dev. Avrupa’nın denizci devletleri böyle azimli ve cesaretli davranırlarsa, o zaman Avusturya ile Prusya üzerindeki Rus denetimi hafifleyebilir. Bu ülkeler, müttefiklere bile katılabilir. Çünkü her iki Alman devleti, eğer ülke içinde güvenli olurlarsa, Rusya’nın başının derde girmesinden yararlanmaya hazır hale gelebilirler. Ancak Lord Aberdeen’in ve Drouyn de l’Huysun böyle enerjik adımlar atma girişiminde bulunmaları beklenmemelidir. Bu devletler, darbeyi yerine indirmekten yana değildirler. Bu nedenle, genel bir savaş çıkarsa, komutanların enerjisini, onları zararsız hale getirecek biçimde zincirleyeceklerdir. Ama gene de kesin zaferler kazanılırsa, bunun sırf şans eseri olmasını ve sonuçlarının düşmana olabildiği kadar az zarar vermesini sağlamak için gerekli önlemleri alacaklardır. 

Karadeniz’in Asya yakasındaki savaş, iki donanma tarafından derhal sonuçlandırılabilir, ancak Avrupa yakasındaki savaş kesintisiz sürebilir. Karadeniz’de yenilgiye uğrayan, Odessa’yla Sivastopol’ü kaybeden Ruslar (isyan çıkarmak için Sırbistan yönünde gidiş dışında), büyük bir tehlikeyi göze almaksızın Tuna’yı geçemezler. Ama geniş çaplı birliklerin kanatlarda ve gerilerde yer alması tehlikesiyle yüzyüze gelip üstün kuvvetler tarafından sürülüp Eflak’tan çıkarılıncaya kadar Ruslar, prensliklerde tutunabilirler. Buğdan’da ise Kotin ve Kişinev yoluyla Rusya’yla bağlantı sürdükçe, kanat ve geriye asker aktarma girişimleri pek önem taşımadığı için, genel bir hareket olmadıkça Rusların orayı boşaltmaya gerek duymaları düşünülemez. 

Ne var ki, savaş, bir yanda Batılılarla Türkiye, bir yanda Rusya arasında olduğu süreç, 1792’den bu yana gördüğümüz türden bir Avrupa savaşı olmayacaktır. Ancak savaş bir kez başladıktan sonra, Avrupalıların lagarlığı ve Rusya’nın girişimleri, Avusturya ile Prusya’yı Otokratın yanında yer almaya zorlayacaktır. Gücü ne olursa olsun Prusya ordusunun, haddini bilmezlikten ötürü, ikinci bir Jena’da152 kırılması kesin bir olasılıktır. Bu nedenle Prusya herhalde ciddi bir önem taşımayacaktır. Avusturya, iflasta olmasına karşın, İtalya ve Macaristan’da çıkabilecek isyanlarla karşılaşabilecek olmasına karşın, ihmal edilmez bir hasım olacaktır. Ordusunu, prensliklerde ve Kafkasya sınırında tutmak, Polonya’yı işgal etmek zorunda bulunan, Baltık kıyısında ve özellikle St. Petersburg’la Finlandiya’da bir savunma ordusu tutması gereken Rusya, saldırıya ayırabileceği pek az güç bulabilecektir. Avusturya, Rusya ve Prusya (üçüncünün henüz bozguna uğratılmadığını varsayıyoruz) Ren’de ve Alpler’de beşyüz bin ya da altıyüz bin kişiyi biraraya getirebilirlerse, bu, makul olarak beklenebilecek miktardan da fazlası demek olacaktır. Fransızlara, düşman generallerinden daha aşağı düzeyde olmayan generaller komuta ettiği takdirde, beşyüz bin kişilik bir müttefik ordusu için tek başına Fransa yeterlidir. Düşman generalleri arasında sadece Avusturyalılar, değerli komutanlara sahiptirler. Rus generaller pek korkulacak türden değildir. Prusyalılara gelince, onların generali yoktur. Prusya subayları, geleneksel olarak düşüktür. 

Ama unutmamalıyız ki, Avrupa’da, belli zamanlarda üstünlüğünü, sözümona “büyük” beş devlete göstermiş, hepsini titretmiş altıncı bir güç daha var. Bu gücün adı Devrimdir. Uzun süredir sessiz ve geriye çekilmiş duran bu güç, ticari bunalım ve gıda darlığından ötürü yeniden eyleme çağrılmıştır. Manchester’den Roma’ya, Paris’ten Varşova’ya ve Peşte’ye kadar her yerde hazırdır, başını kaldırmakta, uykusundan uyanmaktadır. Proletarya sınıfını  saran rahatsızlığın ve uyandırmaların (agitation) görüldüğü her yerde, Devrimin yaşama dönüşünün birçok belirtisiyle karşılaşılıyor. 

Yalnızca bir işarete gerek var. işte o zaman en büyük Avrupa gücü, parlayan zırhın içinde elinde kılıcıyla, Olimpos dağının tepesinden gelen Minerva gibi sökün edecektir. Bu işareti, olası yakın Avrupa savaşı verecektir. Her zaman genç ve hareketli olan bu yeni unsur, 1792 ile 1800 arasında yaptığı üzere, eski Avrupa güçlerinin ve generallerinin tasarımlarını altüst ettiği gibi, güç dengesi hesaplarını da bozacaktır. 

Yaklaşık olarak 8 Ocak 1854’te yazılmıştır. 

New-York Daily Tribune 
n° 3992, 2 Şubat 1854 
Başyazı
Blogger tarafından desteklenmektedir.