ASYA’DA SAVAŞ - Marks
Londra, Cuma, 20 Ocak 1854
Son posta, bu yakınlarda Asya’da yer alan askerî olaylara ilişkin bazı yeni bilgiler getirdi. Anlaşılıyor ki, Türkler, Rus-Ermenistan sınırını tamamen boşaltmak zorunda kaldılar. Ne var ki, Türklerin geri çekilmesine yolaçan çarpışmaların kesin sonucu bilinmiyor. Türkler Ardahan’dan Ahıska’ya giden yolda ilerlemişlerdi. Bu arada bir başka birlik, Kars’tan Gümrü yoluyla Tiflis’e giden daha güneydeki yolu seçmişti. Anlaşılıyor ki, her iki birlik Ruslarla karşılaştı. Ruslara göre, Türkler her iki hatta da bozguna uğratıldılar ve kırk kadar top yitirdiler. Türklere gelince, onlardan resmî bir açıklama çıkmadı. Ama özel olarak alınan haberlerde, geri çekiliş ordunun kış için kışlaya çekilmesiyle açıklanıyor.
Kesin olan tek şey, Türklerin, St. Nikolay[140] kalesi hariç, Rus topraklarını boşalttıkları, Rusların onları izlediği ve hatta öncü kolunun, geri püskürtülmekle birlikte, Kars’a bir mile kadar yaklaştığıdır. Bildiğimiz bir başka şey, Asya illerinden, müslüman barbarlığının merkezinden derlenen ve saflarında genellikle cesur olmakla birlikte güvenilir olmayan başıbozuklar, serüvenci askerler, kana susamış savaşçılar ve haydutlar bulunan Anadolu ordusunun; sert, disiplinli, talimli, komutanınca kaç kişiden oluştuğu bilinen, bağımsız serüven hevesi ve özel yağmacılığın savaş yasalarıyla ve sıkıyönetim mahkemelerince denetim altında tutulan Rumeli ordusu gibi olmadığıdır. Asya harekatının başlangıcında askerî birlikler açısından gayet sıkışık durumda olan Rusların, daha sonra Korgeneral Obruçev’in komutasındaki 16.000 kişilik bir birlik ve Dondan gelen bir Kazak birliğiyle takviye edildiğini, Rusları, dağlıları belli bir sınır içinde tutabildiklerini, ayrıca Vladi-kafkas yoluyla Kafkasya üzerinde olduğu gibi deniz yoluyla Odessa ve Sivastopol’la da bağlantılarını sürdürdüklerini biliyoruz.
Bu koşullar altında ve Türk Komutan Abdi Paşanın ya hain ya da gabi olduğu (Abdi Paşa bu arada geri çağrıldı ve Kars’ta tutuklandı, yerine Ahmet Paşa gönderildi) düşünülürse, her ne kadar Rusların bültenlerinde işlerin abartıldığına kuşku yoksa da, Türkler yenilse bile şaşmamamız gerekirdi. Augsburger Zeitung’da da “Kasım ayı sonuna doğru Şamil, Türklerle doğrudan bir bağlantı kurmak için kendisine güneye yönelik bir yol açmak amacıyla her şeyi göze alan bir girişimde bulunmuştur. Kıtalarının sayısı 10.000-16.000 kişi olarak tahmin edilmektedir, ve bu kıtaların en seçkini olan müritlerin paramparça edilmiş olduğu doğrulanmaktadır.” haberini okuyoruz. Ancak bu haberin doğrulanması gerekir.
Sinop olayıyla ilgili olarak en sonunda hakkın yerini bulduğu anlaşıldı. Rus donanmasının en iyi üç ambarlı gemilerinden 120 ton olan Rastislav Sinop’ta Türkler tarafından batırılmış. Rastislav’ın çarpışma sırasında değil, ama hemen ondan sonra batmış olması sahte gerekçesiyle şimdiye kadar saklı tutulan bu gerçek, sonunda Ruslar tarafından itiraf edilmiş bulunuyor. Bu geminin batırılması, tahribedilen Türk gemilerine karşı iyi bir ödeşmeydi. Üç ambarlı bir gemi batırıldığına göre, çarpışma sırasında, öteki Rus gemilerinin de ciddi zarar gördüğünü pekala düşünebiliriz. Her şey bir yana, Sinop zaferi, Rus filosunu, Türk filosundan daha fazla sakatlamış olabilir. Genel olarak Türklerin, sularda, daha çok Türk’vari savaştıkları anlaşılıyor. Yaralanan ve beş saate yakın bir çatışmadan sonra, kendisinden çok daha büyük olan Rus buharlı firkateyni Vladimir tarafından tutsak edilen Mısır buharlı firkateyni Pervas Bahri, top ateşiyle öylesine kalbura çevrilmiş ki, Sivastopol’a güçlükle götürülebilmiş, oraya varır varmaz da batmış. Bu durumda, Rusların geriye taşıdıkları ödül sıfır oluyor. Rusların Sinop’tan hiçbir ödül alamamış olmaları da, Türk savunmasının direncini ve Rus filosunun çarpışmadan sonraki kötürümlüğünü gösteriyor.
Bir habere göre, birleşik İngiliz ve Fransız donanmalarıyla Türk deniz kuvvetlerinin birinci filosu, Batum’a 17.000 Türk askeri götürüyor. Doğruysa, bu, sanki Sivastopol’a karşı saldırıya girişilmiş gibi bir savaş hareketi demektir. Çarın derhal savaş ilan etmekten başka yapabileceği bir şey yoktur. Birleşik donanmaların Karadeniz’e girişinden hemen önce, çarın, Karadeniz’deki bütün Rus gemilerinin Sivastopol’a çekilmesi buyruğunu göndermiş olduğu söyleniyor. Odessa çıkışlı 24 Aralık tarihli bir habere göre, “Azak denizindeki Rus filotillasının komutanı aides-de-campım[141] durumunun ne kadar nazik olduğunu bildirmesi için Sivastopol’a göndermiştir. Herbiri 12.000 kişilik olan iki kolordu, Sivastopol’da harekete hazır bekliyordu. Ancak bu hareket, birleşik donanmaların Karadeniz’e girmek üzere olduğuna dair haberlerle kötürüm edildi.”
Alınan son telgraf haberlerine göre, Ruslar, bu ayın 13’ünde, yani Rus yeni yılının ilk günü, Kalafat’ta Türk hatlarına genel bir saldırıya girişmeyi düşünmüşlerdir. Ruslar, Kalafatın dokuz İngiliz mili kuzeyindeki Çetalya köyündeki siperlere esasen 10.000 asker sürmüşlerdi. Ancak Rusların, kullanılabilecek bütün kuvvetlerini toplamalarını, daha işin başından itibaren, 15.000 ya da 18.000 askerle düşman siperlerine saldıran, bu ayın 6, 7, 8, 9 ve 10’uncu günleri meydana gelen çok kanlı çarpışmalarla zafer elde eden ve Rusları, sonunda, Krayova yönünde çekilmeye zorlayan Türk general engellemiştir. Ruslar kendileri, 1.000 kişinin öldüğünü, 4.000 kişinin yaralandığını itiraf etmektedirler. Telgraf haberine göre “General Tuinont’un yanısıra, Rus kuvvetlerine komuta eden General Aurep de ağır yaralanmıştır.” Bildirildiğine göre, Selim Paşa (Polonyalı Zedlinsky) komutasındaki Türk birlikleri, ayın 10’unda Kalafata geri çekilmiştir. Bu önemli olaya ilişkin tek haber kaynağı olan telgraf haberi bu kadar. Bir yandan Rusların Krayova’ya, bir yandan da Türklerin Kalafata çekildiklerini bildiren bu haber, her iki tarafın da, bir kez daha, büyük stratejik yanılgıya düştükleri kuşkusunu uyandırıyor. Ortada dolaşan bir habere göre, Ömer Paşa, Krayova’daki Rus kolordusunun geriyle bağlantısını tehdit etmek üzere Schyl ve Aluta ırmakları arasında, karşıya tam bir kolordu daha geçirmiştir. Ama yüzer buz kütleleriyle dolu olan Tuna’da, Türkler, Kalafattan başka bir noktada karşıya nasıl asker geçirmişlerdir? Kalafat’ta bile, ancak olağanüstü durumda böyle bir şey sözkonusudur.
Rusların Kalafat’ta karşılaştıkları yenilgiler, belki de askerî açıdan çok, siyasal açıdan önemlidir. Birleşik donanmaların Karadeniz’e girişine eklenen bu yenilgiler, Viyana Konferansının St. Petersburg’a yolladığı boynu büyük barış yalvarılarını çarın kabul etmesi olasılığını tümden ortadan kaldırmaktadır. Öte yandan, bu yenilgilerin, komşu Sırbistan’da da Ulusal Partiyi güçlendirmesi, son zamanlarda Belgrad’da şaşırtıcı bir atılganlıkla başını kaldırmış olan Rusya yanlısı partiyi ürkütmesi beklenir. Gerçi bir Rus casuslar sürüsü, tüm Sırbistan’a yayılmış, iki türlü entrika çeviriyor – sürülen Obrenoviç ailesine bağlılığıyla tanınan yerleri ve kişileri arayıp buluyorlar, kimine genç prens Mihayil’den, kimine onun yaşlı babası Miloş’dan sözediyorlar. Bu insanlara, Rusya’nın koruyuculuğu altında, Sırbistan’ın sınırlarının genişletilebileceği, yeni bir İllirya Krallığı kurulabileceği, Sırpça konuşan ve şimdi Türkiye ile Avusturya’nın egemenliği altında yaşayan tüm insanların bu krallıkta birleşebileceği umudunu veriyorlar, direnç göstermeleri halinde sayısız ordulardan ve en sonunda başeğdirmekten sözediyorlar. Ama bütün bunlara karşın, Prens Aleksandır’ın ve Sırbistan halkının büyük kesiminin sultanla bağları koparmaya razı edilmeleri beklenemez. Bildiğiniz gibi, Viyana’da yaşayan Prens Miloş, Metternich’in bir protégésidir.[142] Buna karşılık, Sırbistan’dan kaçarak prensliği boş bırakan oğlu Mihayil, Rusya’nın bendesidir. Rusların Kalafat yenilgisi, aynı zamanda, bir Rus ordusunun Belgrad önlerinde görünebileceğine ve Ruslarla ortak din ve kökenden gelen Avusturya uyrukları arasında, kendi kuvvetlerinin ve Almanların baskısı altında karşılaştıkları aşağılanmanın bilincini uyandırabileceğine ilişkin Avusturya’nın duyduğu korkulan da hafifletecektir.
İran’a gelince, çelişkili haberler devam etmekte, bir habere göre İran ordusu Erzurum’la Bağdat üzerine yürüyor. Bir başka habere göre de, İngiliz chargé d’affaires Thompson’ın Tahran’dan çekilme tehdidi, Iran halkının Ruslara karşı duyduğu nefretin ani bir patlamaya dönüşmesi korkusu ve Iran Rusya’yla ittifak kurarsa, Iran topraklarının Afganlarca işgal edileceği tehdidinde bulunan Afgan elçiliğinin gelişi, Rusların entrikalarını boşa çıkarmıştır.
İstanbul’dan alınan ve Patrie’de yayınlanan özel habere göre, Divan, İstanbul’u kara tarafında tahkim etmeye karar vermiştir. Avrupalı ve Osmanlı subaylardan oluşan karma bir kurulun, tahkimatın yapılacağı yerler için hazırlık niteliğinde incelemelere başladığı bildiriliyor, İstanbul’un tahkim edilmesi, Türk-Rus savaşının niteliğini tümden değiştirebilir ve kendine Bizans imparatorlarının veliahtlığını yakıştıran kişinin ebedi rüyasına en ağır darbe olabilir.
Avusturya’nın Ban afta bir cops d’armee yaratmakta olduğuna ve bu kuvvetin General Kont Schlik’in komutasına verileceğine ilişkin söylentiler Alman basını ile çelişmekte.
Correspondenz adlı Berlin gazetesi, Landwehr’in153 harekete geçirilmesi olasılığına karşı hazır bulunmaları emrinin ilgililere verildiğini bildiriyor.
Bornholm adasının Rusya’ya verilmesi için St. Petersburg, Kopenhag hükümetine bazı önerilerde bulundu.
Daily News gazetesinin haklı olarak dediği gibi, “Bornholm, Baltık denizinin bir Malta’sı ve Cebelitarık’ı olabilir. Sund ve Kopen-hag’dan bir günlük bir denizyolu uzaklığındadır, ve doğal olarak Baltık denizinin doğrudan girişinde bulunmaktadır.”
Lord Redcliffe’in Sivastopol valisine gönderdiği, birleşik donanmaların Karadeniz’e çıkışını bildiren mektubunda, bu hareketin tek amacı “Osmanlı toprağının her türlü saldın ve düşmanca harekete karşı korunması” olarak belirtiliyor, Osmanlı donanmasının korunmasından sözedilmiyor.
Paris’ten, Viyana’dan, Berlin’den, İstanbul’dan ve St. Peters-burg’dan alınan bütün haberler savaş olasılığını gösterdiği için, Manş denizinin her iki yakasında bütün senet borsalarında fiyatlar genel olarak düştü.
New-York Daily Tribune KARL MARX
n° 3997, 8 Şubat 1854