Header Ads

Header ADS

V. ULUSLARIN EŞİTLİĞİ VE ULUSAL AZINLIĞIN HAKLARI


Ulusların Eşitliği ve Ulusal Azınlığın Hakları

Ulusal sorunun tartışmasında Rusya oportünistlerinin en çok başvurdukları yöntem, Avusturya örneğini ileri sürmektir. Severnaya Pravda'daki yazımda (Prosveşçenye, n°10, s. 96-98) -ki oportünistler bu yazıya karşı savaş açmışlardı (Bay Semkovski, Novaya Raboçaya Gazeta'da, Bay Liebmann da Zeit'ta)- ulusal sorunun biricik çözümünün, bu sorun kapitalist dünyada çözümlenebildiği kadar, tutarlı demokratizm olduğunu belirttim. Ve bu görüşümü tanıtlamak için İsviçre örneğini verdim.

Bu örnek, yukarda adı geçen iki oportünistin hoşuna gitmemiş; bunlar, görüşümü çürütmeye ya da kapsamını daraltmaya çalışıyorlar. Kautsky'ye göre, İsviçre, eşi-benzeri bulunmayan bir örneği temsil edermiş: güya İsviçre'de tamamen kendine özgü bir merkeziyetsizlik, kendine özgü bir tarih, özel coğrafi koşullar ve nüfusun son derece özgün bir dağılması vb., vb. varmış.

Bunlar; tartışmanın temel konusundan kaçma çabalarından başka bir şey değildir. Kuşkusuz türdeş (homogène)  bir ulusal devlet olmama anlamında İsviçre'nin kendine özgü bir durumu vardır. Ama aynı kendine özgü durum (ya da Kautsky'nin eklediği gibi aynı gerilik durumu) Avusturya'da da, Rusya'da da vardır. Kuşkusuz, İsviçre'de, bu ülkenin tarihinin ve geleneklerinin özel, özgün koşulları, komşu Avrupa ülkelerinin çoğundakinden daha çok demokratizmi sağlamışlardır.

Ama bir örnekten bazı şeyler alma sözkonusu olduğuna göre, bütün bunların burada yeri yoktur. Bugünkü koşullarda şu ya da bu kurumun tutarlı bir demokratizmin ilkelerine uygun olarak gerçekleştirildiği ülkelerin hepsi, bir bakıma, eşi-benzeri bulunmayan ülkelerdir. Bu, bizim, programımızda bütün kurumlarda tutarlı bir demokratizmin uygulanmasını istememize engel olur mu?

İsviçre'nin özelliğini meydana getiren şey, tarihidir, coğrafi koşullardır ve başka şeylerdir. Rusya'nın özelliğini meydana getiren şey, burjuva devrimler döneminden bugüne kadar eşi görülmemiş güçte bir proletaryadır ve nesnel olarak (türlü belalar ve yıkımlara sürüklenme önlenecekse) görülmedik hızda ve kararlılıkta bir ilerlemenin gerekliliğidir.

Proletaryanın görüş açısından hareket ederek bir ulusal program hazırlıyoruz. En iyi örnekler yerine en kötü örneklerin alındığı nerede görülmüştür?

Her ne olursa olsun, kapitalist düzende ulusal barışın (gerçekleşebildiği kadar) yalnızca demokratizmin tutarlı bir tarzda uygulandığı ülkelerde gerçekleştirildiği tartışma götürmez bir gerçek değil midir?

Böyle bir şey, tartışma götürmeyeceğine göre, İsviçre yerine Avusturya örneğini inatla ileri süren oportünistler, tıpkı Avrupa'nın en iyi anayasalarından esinleneceklerine, en kötülerini kopya eden kadetler gibi davranmaktadırlar.

İsviçre'de üç devlet dili vardır, ama referandumlar sırasında yasa tasarıları beş dilde basılır, yani üç devlet (sayfa 40) dilinde ve "Latin kökenli" iki lehçede, 1900 sayımına göre bu iki lehçeyi konuşanlar 3.315.443 nüfus üzerinden 38.651 kişidir, yani %1'den biraz fazla. Ordudaki subaylar ve assubaylar "erlere kendi anadillerinde hitap etmekte tam serbesttiler". Grisons ve Valais kantonlarında (ki bunların her birinin nüfusu 100.000'in üstündedir), sözkonusu iki lehçe, tam bir eşitlikten yararlanmaktadır.

Şu soru karşımıza çıkıyor: ileri bir ülkenin bu canlı deneyimini yaymalı ve savunmalı mıyız,yoksa Avusturyalıların dünyanın hiç bir yerinde denenmemiş olan (ve Avusturyalıların kendilerinin de henüz kabul etmedikleri) "bölgeler-dışı özerklik" türünden icatlarını kabul mü etmeliyiz?

Böyle bir icadı öğütlemek, okulun milliyetlere göre bölünmesini savunmak demektir, yani açıkça zararlı bir propagandaya katılmak demektir. Oysa İsviçre deneyimi, bir devletin bütünü içinde (başkalarına göre) tutarlı bir demokratizm düzeni altında, (gene başkalarına göre) en büyük ulusal barışı sağlamanın pratikte olanaklı olduğunu -ve bu gerçekleşmiş bir şeydir- bize göstermektedir.

"Sorunu incelemiş olanlar, İsviçre'de ulusal sorunun Doğu Avrupa'daki anlamıyla var olmadığını söylemektedirler. Ulusal sorun terimi bile burada bilinmemektedir..." "İsviçre, ulusal-topluluklar arası savaşımı, artık çok geride kalmış bir dönemde aşmıştır, 1797-1803'te."

Bu demektir ki, zamanının feodalizmden kapitalizme geçiş ile ilgili sorunlarını en demokratik tarzda çözüme bağlamış olan büyük Fransız devrimi dönemi, ulusal sorunu da, geçerken "çözüme" bağlayabilmiştir.

Şimdi de kalksın Semkovskiler, Liebmann'lar ve öteki oportünistler bu çözümün "ancak ve ancak İsviçre'ye özgü" olduğunu ve Rusya'nın herhangi bir bölgesine, hatta şimdiden 209.000 nüfus içinde, kendi-ülkelerinde dil bakımından (sayfa 41) tam bir hak eşitliğinden yararlanmak isteyen 40.000 yurttaşın konuştuğu iki lehçenin bulunduğu Rusya'nın bir bölgesinin bir bölümüne uygulanamayacağını öne sürmeyi denesinler!

Ulusların ve dillerin tam eşitliği propagandası, her ulusta demokratik ilkelerin tutarlı olarak uygulanmasından yana olan öğeleri (yani yalnızca proleterleri) , onları ulusal topluluklarına göre değil, devletin genel yapısında derin ve ciddi olumlu değişiklikleri gerçekleştirme özlemlerinden ötürü birleştirerek toplu hale getirir. Buna karşı, "ulusal kültür özerkliği" propagandası, bazı grupların ve kişilerin dileklerine karşın, ulusları böler ve gerçekte bir ulusun işçilerini kendi burjuvazisine yaklaştırır (ünlü "ulusal kültür 'özerkliği"nin bütün Yahudi burjuva partileri tarafından benimsenmesi).

Tam hak eşitliği ilkesi, ulusal azınlıkların haklarının güvence altına alınmasına sıkı sıkıya bağlıdır. Severnaya Pravda'daki yazımda, bu ilke, sonradan marksistlerin kongresinde alınan resmi ve daha tam ve belirli kararda ifade edildiği tarzda ele alınmıştır. Bu karar, "uluslardan birine tanınan her türlü ayrıcalığın ve bir ulusal azınlığın haklarının her türlü ihlalinin hiç olmamış olduğunu beyan eden bir temel yasanın anayasaya konmasını" istemektedir.

Bu formülle alay etmeye kalkan Bay Liebmann soruyor: "Peki, bir ulusal azınlığın haklarının neler olduğunu nasıl bileceğiz?" Ulusal okullarda kendi "ders programına" sahip olma hakkı, bu haklar arasında mıdır? Kendi yargıçlarına memurlarına, kendi okullarına ve anadiline sahip olma hakkından yararlanabilmek için bir ulusal azınlığın önemi ne olmalıdır? Bay Liebmann bu sorulardan "kesin" bir ulusal programın gereğine varmak istemektedir.

Gerçekte bu sorular, bundçuluğun, ufak-tefek ayrıntılar ve özellikler üzerindeymiş gibi görünen bir tartışmadan yararlanarak, bize nasıl bir gericilik metaı sunma çabasında olduğunu açıkça gösterir.

Kendi ulusal okulunda "kendi ders programı"!.. Marksistlerde, sevgili milliyetçi-sosyalist, örneğin mutlak olarak laik bir okulu gerektiren ortak bir okul programı vardır. Marksistler açısından, demokratik bir devlette hiç bir zaman ve hiç bir yerde bu ortak programdan ayrılmak mümkün değildir (ve bu programa dil vb. gibi "yerel" maddeleri katmak bölgenin halkına ait bir iştir). Okul alanını "devletin ,yetki alanından çıkararak" ulusal-topluluklara vermeyi amaç edinen ilkeye gelince, bundan çıkan sonuç şudur ki, bizim demokratik devletimizde, biz işçiler, halkın kuruşlarını, papaz okulları açmak için harcama olanağını "ulusal-topluluklara" tanıyacağız! Farkında olmadan Bay Liebmann, "ulusal kültür özerkliği"nde gerici nitelikte ne varsa hepsini açıkladı!

"Bir ulusal azınlığın önemi ne olmalıdır?" Bundçuların o kadar övdükleri Avusturya programı bile bu noktada bir şey söylememektedir. Bu program (bizdekinden daha kısa ve daha az açık bir tarzda) şunu beyan eder: "Ulusal azınlıkların hakları, imparatorluk Parlamentosu tarafından kabul edilen bir özel yasayla güvence altına alınır." (Brünn programı, § 4.)

Acaba niçin, hiç kimse, Avusturyalı sosyal-demokratları, bu yasanın ayrıntılı olarak açıklanması için sorguya çekmemiştir? Sözkonusu olan hakların tam olarak ne olduğu ve hakları güvence altına alınacak olan azınlığın hangisi olduğu konusunda bilgi istememiştir.

Çünkü her aklı başında kimse anlar ki, bir programda, ayrıntı niteliğindeki sorunları önceden belirlemek gereksiz ve olanaksızdır. Program, ancak, temel ilkeleri saptar. İncelediğimiz örnekte, temel ilke, Avusturyalılarda üstü örtülü biçimde ve Rusya marksistlerinin son kongre kararında da açıkça ifade edilmiştir. Bu ilke, hiç bir ulusal ayrıcalık ve hiç bir ulusal eşitsizlik tanımamak, bunlara göz  yummamaktan ibarettir.

Bundçuyu ,bu konuda aydınlatmak için somut bir örnek ele alalım. St. Petersburg kentinde, 18 Ocak 1911'de, okul sayımı, Ulusal "Eğitim" Bakanlığına bağlı ilkokullarda 48.076 öğrenci bulunduğunu ve bunların 396'sının, yani % 1' den azının Yahudi olduğunu göstermiştir. Ayrıca iki Romanyalı, bir Gürcü, üç Ermeni vb. vardır. Bu ilişkiler ve koşullar çeşitliliğini kucaklayan "kesin" bir ulusal program yapma olanağı var mıdır? (Kuşkusuz, Petersburg, Rusya'nın ulusal bakımdan en "karışık" kenti değildir.) Öyle sanılır ki, bundçular gibi ulusal "inceliklerin" uzmanları bile, böyle bir programı yapmayı göze alamazlar.

Devletin anayasasında azınlık, haklarını ihlal eden her türlü önlemleri yetersiz ilan eden bir temel yasa olsaydı, her yurttaş, devlet hesabına, örneğin, Yahudi dili, Yahudi tarihi vb. okutacak özel öğretmenlerin görevlendirilmesini, ya da Yahudi, Ermeni ve Romanyalı çocuklar için, hatta tek bir Gürcü çocuğu için resmi bir lokal ayrılmasını yasaklayan yasa ve kararnamelerin yürürlükten kaldırılmasını isteyebilirdi. Her durumda, hak eşitliği temeli üzerinde, ulusal azınlıkların akla-yakın ve gerçekleştirilebilir isteklerini karşılamak hiç de olanaksız değildir ve bu eşitliği savunmanın zararlı olduğunu kimse söyleyemez. Tersine, örneğin Petersburg'un Yahudi çocuklarına ayrılmış bir Yahudi okulu isteyerek, okulun uluslara göre bölünmesini savunmak, elbette ki, zararlı olur; 1, 2 ya da 3 çocuktan ibaret olsa da bütün ulusal azınlıklar için ulusal okulların kurulması ise, yalnızca olanaksızdır.

Üstelik ülke çapındaki hiç bir genel yasa, bir ulusal azınlığın, kendi özel okuluna ya da tamamlayıcı derslerde vb. özel öğretmenlere hak kazanabilmesinin, ne ölçüde olacağını saptayamaz.

Buna karşılık, hak eşitliği üzerine ülke çapındaki genel yasa, özel genelgelerle, bölge diyetlerinin, kentlerin, zemstvoların, toplulukların vb. kararnameleriyle pekala ayrıntılarına kadar saptanabilir ve geliştirilebilir.

Devamı 
Merkezileşme ve Özerklik

Blogger tarafından desteklenmektedir.