SAVAŞA VE "ANA VATAN"IN SAVUNULMASI"NA YÖNELİK MARKSİST TUTUM
A Caricature of Marxism and Imperialist Economism
Lenin Collected Works V 23
Kievski, bizim parti programımızın, yalnızca ulusal kaderi tayin hakkına ilişkin 9. maddesiyle "görüş birliğinde olmadığı"na hem kendisi inanmıştır, hem okurlarını inandırmak istemektedir. Kievski çok öfkelenmiş; demokrasi sorununda genel olarak marksizmin temel ilkelerinden uzaklaştığı, temel noktalarda marksizme "ihanet ettiği" (öfkeli tırnak işaretleri Kievski'nin) suçlamalarını reddetmeye çalışıyor. Ne var ki yazarımız, bir noktada, kendi iddiasında sınırlı görüş ayrılığını tartışmaya başladığı, kendi kanıtlarını, düşüncelerini, vb. ortaya koyduğu anda, marksizmden bütün bütün sapmakta olduğunu hemen gösterivermektedir.
Lenin Collected Works V 23
Kievski, bizim parti programımızın, yalnızca ulusal kaderi tayin hakkına ilişkin 9. maddesiyle "görüş birliğinde olmadığı"na hem kendisi inanmıştır, hem okurlarını inandırmak istemektedir. Kievski çok öfkelenmiş; demokrasi sorununda genel olarak marksizmin temel ilkelerinden uzaklaştığı, temel noktalarda marksizme "ihanet ettiği" (öfkeli tırnak işaretleri Kievski'nin) suçlamalarını reddetmeye çalışıyor. Ne var ki yazarımız, bir noktada, kendi iddiasında sınırlı görüş ayrılığını tartışmaya başladığı, kendi kanıtlarını, düşüncelerini, vb. ortaya koyduğu anda, marksizmden bütün bütün sapmakta olduğunu hemen gösterivermektedir.
Yazısının (2. bölümündeki) b paragrafını alalım. Ana Vatan ın savunulması şeklindeki "haince" sloganın, "oldukça [!!] mantıklı [!] bir biçimde, ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı"ndan çıktığını söyleyerek yazarımız, "bu istek [yani ulusal kaderi tayin isteği] doğrudan doğruya [!!] sosyal-yurtseverliğe yolaçar" diye ilân ediyor. Onun görüşünce, kendi kaderini tayinin anlamı, "elde silah bu bağımsızlığı [Fransa'yla Belçika'nın bağımsızlığını] savunan Fransız ve Belçikalı sosyal-yurtseverlerin ihanetini onaylamaktır! Onlar 'kendi kaderini tayin' yandaşlarının yalnızca savunduğu şeyi yapıyorlar" ... "Ana vatanın savunulması, bizim en kötü düşmanımızın silahlığına aittir" ... "Bir insanın aynı zamanda nasıl hem ana vatanın savunulmasına karşı, hem kendi kaderini tayin hakkından yana olabileceğini, hem ana vatanından yana, hem ona karşı olabileceğini anlamayı kesinlikle reddederiz."
Kievski'nin sözleri bunlar. Anlaşılan, şimdiki savaşta ana vatanın savunulması sloganına karşıt önerilerimizi kavrayamamış. Bu nedenle, önerilerimizde ortaya konan şeyin ne olduğunu bir kez daha anlatmak gerekiyor.
Partimizin 1915 martında Bern Konferansında,[24] "anavatanın savunulması sloganı hakkında" kabul ettiği karar[8*] şu sözlerle başlar: "Şimdiki savaş özünde ..."
Kararın şimdiki savaşla ilgili olduğu bundan daha açik söylenemezdi. "Özünde" sözcüğü de, görünenle gerçeği, görünüşle özü, sözle eylemi birbirinden ayırma gereğini belirler. Bu savaşta ana vatanın savunulmasına ilişkin bütün sözlerin amacı, sömürgelerin bölüşülmesi, yabancı toprakların yağmalanması, vb. için girişilen 1914-1916 emperyalist savaşını, yalancılık ederek, ulusal savaş gibi göstermektir. Görüşlerimizin en küçük şekilde bile olsa çarpıtılması olasılığını önlemek için, karara, özellikle (özellikle sözcüğü, yalnızca anlamına değil!) "1789'la 1871 arasında görülen", "gerçekten ulusal savaşlar" hakkında özel bir bölüm ekledik.
Karar, bu "gerçekten" ulusal olan savaşların "temeli"ni, "uzun bir ulusal kitle hareketinin, mutlakiyete ve feodalizme karşı bir savaşımın, ulusal baskının ortadan yok edilmesinin" oluşturduğunu belirtiyor.
Görünüşe göre açık. Şimdiki emperyalist savaş, emperyalist çağın genel koşullarından doğuyor; bir raslantı sonucu, bir istisna, genel ve tipik olandan bir sapma değildir. Bu nedenle, ana vatanın savunulmasından sözetmek, halkı aldatmaktır. Çünkü bu savaş ulusal bir savaşdeğildir. Gerçekten ulusal olan bir savaşta "ana vatanın savunulması" sözü aldatmaca değildir; biz de böyle bir savaşa karşı değiliz. Böyle (gerçekten ulusal) savaşlar, "özellikle" 1789-1871 arasında olmuştur. Bizim kararımız, bu savaşların şimdi de olası olduğunu tek sözle bile yadsımaksızın, gerçekten ulusal olan bir savaşı, aldatıcı ulusal sloganlarla sarılıp sarmalanmış emperyalist bir savaştan nasıl ayırmamız gerektiğini anlatmaktadır. Bu ikisini birbirinden ayırmak için, özellikle, savaşın "temeli"ni, "uzun bir ulusal kitle hareketi süreci"nin, "ulusal baskının ortadan yok edilmesi"nin oluşturup oluşturmadığına bakmamız gerekir. "Barışseverliğe" ilişkin karar açıkça şöyle demektedir: "Sosyal-demokratlar, devrimci savaşların, yani emperyalist olmayan, fakat örneğin ["örneğin" sözcüğüne dikkat edin] 1789-1871 arasında olduğu gibi ulusal baskıyı ortadan kaldırmak amacıyla verilen savaşların olumlu yanını önemsemezlik edemezler ... " Bizim 1915 parti programımız 1789-1871 yılları arasında verilen ulusal savaşlar türünden savaşları bugün için de olası görmeseydi, bu tür savaşlardan sözeder ve bu savaşların olumlu yanını yadsımadığımızı söyler miydi? Elbette hayır.
Lenin'le Zinovyev'in Sosyalizm ve Savaş adlı broşüründe parti kararları, herkesin anlayacağı bir dille açıklanmiş ya da yorumlanmıştır. Broşür, 5. sayfasında, "sosyalistlerin, 'ana vatanın savunulması' için verilen savaşları ya da 'savunma' savaşlarını", yalnız "yabancı baskısını yok etme" anlamında, "haklı, ilerici ve adil gördüklerini" açıkça belirtir. Broşür, Rusya'ya karşı İran "vb." örneğini anar ve şöyle der: "Bu savaşlar, ilk saldıran kim olursa olsun, haklı, savunma savaşlarıdır; herhangi bir sosyalist, ezen, köleci ve yağmacı "Büyük" Devletler karşısında ezilen, eşit görülmeyen ve bağımlı devletlere zafer diler." [9*]
Broşür, ağustos 1915'te yayınlanmıştır; Almanca ve Fransızca çevirileri vardır. Kievski, broşürün içindekileri tamı tamına biliyor. Ne o, ne başkası hiç bir zaman, hiç bir vesileyle, ana vatanın savunulması sloganına ya da barışseverliğe ilişkin kararlara ya da bunların broşürdeki yorumlarına karşı durmuş değildir. Hiç bir zaman, bir kez bile! Bu nedenle şunu sormaya hakkımız var: Mart 1915'ten başlayarak, savaş konusunda partimizin görüşüne karşı koymadığı halde, şimdi ağustos 1916'da kendi kaderini tayin hakkında, yani sınırlı olduğu varsayılan bir noktaya ilişkin bir yazıda,genel konuyu anlamadığını hayret verici biçimde ortaya koyarsa, Kievski marksizmi anlayamamıştır dediğimiz zaman, kendisine iftira mi etmiş oluruz?
Kievski, ana vatanın savunulması sloganının "haince" olduğunu söylüyor. Kendisine senet veririz ki, anlamını kavramaksızın, üzerinde düşünmeksizin bir sloganı papağan gibi yineleyenkişiler için, anlamını tahlil etmeksizin ezberleyen kişiler için her slogan "haince"dir ve her zaman öyle olacaktır.
Genel olarak, "ana vatanın savunulması" ne demektir? İktisada, siyasete, vb. ilişkin bilimsel bir kavram mıdır? Hayır. Savaşı haklı göstermeyi amaçlayan, hayli çarpıtılmış geçerli bir deyiş, bazan basitçe, darkafalıca bir sözdür. Başka bir şey değil. Kesinlikle başka bir şey değil. "Haince" sözcüğü, darkafalının "ata topraklarını savunuyoruz" diye yalvarıp yakararak herhangi bir savaşı haklı gösterebilmesinde sözkonusu olabilir; oysa darkafalının düzeyine inerek kendini alçaltmayan marksizm, belli bir savaşın ilerici sayılıp sayılmayacağını, demokrasinin gerekleriyle proletaryanın çıkarlarına hizmet edip etmediğini ve bu anlamdahaklı, meşru, vb. olup olmadığını belirlemek amacıyla, her savaşın tarihsel bir tahlilden geçirilmesini gerektirir.
Ana vatnın savunulması sloganı çoğu zaman, ne yaptığını kavramaksızın, savaşın darkafalıca haklı gösterilmesinden başka bir şey değildir; belli bir savaşın anlamını ve ne ifade ettiğini tahlil etme ve onu tarihsel perspektif içinde görme yeteneğine sahip olunmadığını ortaya koyar.
Marksizm bu tahlili yapar ve şöyle der: Eğer bir savaşın "özü", örneğin yabancı zulmüne son vermekse (ki özellikle 1789-1871 Avrupa'sının tipik özelliğiydi) o zaman, ezilen devlet ya da ulus açısından böyle bir savaş ilericidir. Buna karşılık, eğer bir savaşın "özü" sömürgelerin yeniden bölüşülmesi, yağmanın paylaşılması, yabancı toprakların yağmalanmasıysa (1914-1916 savaşı böyledir), o zaman ana vatanın savunulmasına ilişkin bütün sözler, "halkın aldatılmasından başka bir şey değildir".
Peki, bir savaşın "özü"nü nasıl tanımlayabilir, nasıl ortaya koyabiliriz? Savaş siyasetin devamıdır. Öyleyse savaş öncesinde güdülen siyaseti, savaşa yolaçan, savaşı ortaya çıkaran siyaseti incelememiz gerekir. Bu siyaset emperyalist bir siyasete, yani mali-sermayenin çıkarlarını güven altına almak, sömürgelerle yabancı ülkeleri soymak, ezmek amacını güdüyorsa, o zaman bu siyasetten doğan savaş emperyalisttir. Eğer güdülen siyaset ulusal kurtuluş siyasetiyse, yani ulusa zulmedilmesine karşı olan yığın hareketinin ifadesiyse, o zaman bu siyasetten doğan savaş, ulusal kurtuluş savaşıdır.
Darkafalı, savaşın, "siyasetin devamı" olduğunu kavramaz; savaşta nelerin tehlikede olduğunu, savaşıhangi sınıfın verdiğini, hangi siyasal amaçlarla verdiğini düşünmek üzere durmaksızın, "düşman bize saldırdı", "düşman ülkemi istila etti" gibi kalıplarla yetinir. Kievski, Belçika Almanlar tarafından işgal edilmiştir, öyleyse kendi kaderini tayin hakkı yönünden "Belçikalı bağnaz sosyal-yurtseverler haklıdır" ya da Almanlar Fransa'nın bir parçasını işgal ettiler, öyleyse "sözkonusu olan şey Guesde'nin halkının (yabancı bir ulusun değil) bulunduğu bir toprak parçası olduğuna" göre, "Guesde tatmin edilebilir" diye ilan ettiği zaman, işte tam bir darkafalının düzeyine alçalmaktadır.
Darkafalı için önemli olan şey orduların nerede olduğu, o sırada kimin kazandığıdır. Marksist içinse önemli olan, o savaşta sözkonusu şeylerin ne olduğudur; o savaş sırasında ilkin ordulardan biri, sonra öteki bastırıyor olabilir.
Şimdiki savaş ne için yapılıyor? Bunun yanıtı (savaşan devletlerin savaştan onlarca yıl önce izlediklerisiyasete dayandırılan) kararımızda verilmiştir. İngiltere, Fransa ve Rusya, ele geçirmiş oldukları sömürgeleri bırakmamak, Türkiye'yi soyabilmek, vb. için savaşıyorlar. Almanya o sömürgeleri devralmak, Türkiye'yi kendisi soyabilmek, vb. için savaşıyor. Almanların Paris'i ya da St. Petersburg'u aldığını varsayalım. Böyle bir şey bugünkü savaşın yapısını değiştirir mi? Hiç bir şekilde değiştirmez. Almanların amacı —ve daha önemlisi, kazandıkları takdirde o amacı gerçekleştirecek olan siyaset— sömürgelere elkoymak, Türkiye üzerinde egemenlik kurmak, başka ulusların, örneğin Polonyalıların vb. oturdukları toprakları kendine katmaktır. Amaçları, Fransızları ya da Rusları, yabancı egemenliği altına sokmak değildir. Şimdiki savaşın gerçek özü, ulusal değil, emperyalisttir. Başka deyişle, savaş, taraflardan birinin, ötekinin sürdürmeye çalıştığı zulmü ortadan kaldırmak amacıyla verilen bir savaş değildir. Savaş, zulmeden iki grup arasında çapulun nasıl bölüşüleceği, Türkiye'yi ve öteki sömürgeleri kimin soyacağı konusunda, iki haydut arasında verilen bir savaştır.
Kısacası, emperyalist Büyük Devletler (yani bütün öteki devletleri ezen ve onları mali-sermayenin ağına düşüren, vb. devletler) arasında ya da Büyük Devletlerle ittifak halinde verilen savaş, emperyalist savaştır.1914-1916 savaşı böyledir. Bu savaşta "ana vatanın savunulması" bir aldatmacadır; savaşı haklı gösterme çabasıdır.
Emperyalist, yani zulmeden devletlere karşı ezilen (örneğin sömürge) ulusların savaşı, gerçekten ulusal bir savaştır. Böyle bir savaş bugün de olasıdır. Zulüm gören bir ulusun yabancı bir zalime karşı verdiği savaşta "ana vatanın savunulması" bir aldatmaca değildir. Sosyalistler böyle bir savaşta "ana vatanın savunulması"na karşı değildirler.
Ulusal kaderi tayin hakkı, ilhaka karşı tam ulusal bağımsızlık savaşımıyla, tam bağımsızlıkla aynı şeydir; sosyalistler —sosyalist olmaktan vazgeçmedikçe— hangi biçimde olursa olsun, başkaldırı olsun, savaş olsun, böyle bir savaşımı reddedemezler.
Kievski, Plehanov'a karşı çıktığını sanıyor: Kendi kaderini tayin hakkıyla ana vatanın savunulması arasındaki bağıntıya işaret eden Plehanov'du! Kievski, bağıntının, gerçekten Plehanov'un anladığı türden bir bağıntı olduğuna inanmış. Ona inandığı için de, Kievski ürkmüş ve Plehanov'un vardığı sonuçlara varmamak için kendi kaderini tayin hakkını yadsımaya karar vermiş. ... Burada Plehanov'a beslenen büyük bir inanç ve büyük bir ürküntü görülüyor, ama Plehanov'un hatasının özü konusunda hiç bir düşünce izine raslanmıyor!
Sosyal-şovenistler, bu savaşı ulusal bir savaş gibi gösterebilmek için kendi kaderini tayin hakkına sığınırlar. Onlarla savaşmanın tek doğru yolu vardır: Savaşın, ulusları kurtarmak için değil, ama daha çok sayıda ulusu, büyük soygunculardan hangisinin ezeceğini kararlaştırmak için verildiğini göstermeliyiz.Gerçekten ulusal kurtuluş için verilen savaşları yadsımak, Marksizmin belki de en kötü karikatürünü ortaya koymak demektir. Plehanov ve Fransız sosyal-şovenistleri, Alman monarşisine karşı "savunuyu" haklı göstermek için, durup dinlenmeksizin Fransa'daki cumhuriyetten sözediyorlar. Eğer Kievski'nin mantık çizgisini izlersek, cumhuriyete ya da gerçekten cumhuriyeti korumak amacıyla verilen bir savaşa karşı durmamız gerekir!! Alman sosyal-şovenistleri, çarlığa karşı "savunma"yı haklı göstermek için, kendi ülkelerinde genel oyun ve zorunlu ilköğretimin varlığına dikkati çekiyorlar. Eğer Klevski'nin mantık çizgisini izlersek, ya genel oya ve zorunlu ilköğretime ya da siyasal özgürlüğü yok etme çabalarına karşı o özgürlüğü gerçekten korumak üzere verilen bir savaşa karşı durmamız gerekir!
1914-1916 savaşına kadar Karl Kautsky bir marksistti; bellibaşlı yazıları ve konuşmaları, her zaman marksizmin modeli olarak kalacaktır. Kautsky, 26 Ağustos 1910'da Die Neue Zeit'ta[25] kapının eşiğindeki savaş için şöyle yazmıştı:
"Almanya ile İngiltere arasındaki bir savaşta dava demokrasi değil, dünyaya egemenlik, yani dünyanın sömürülmesi davasıdır. Bu, sosyal-demokratların, kendi uluslarını sömürenlerin yanında yer alabilecekleri bir dava değildir" (Neue Zeit, 28. Jahrg., Bd. 2, s. 776).
İşte size mükemmel marksist bir formül, bizimkiyle tamamen uyuşan ve marksizmden sosyal-şovenizmi savunmaya kayan bugünkü Kautsky'yi açıkça ortaya koyan bir formül. Bu formül, (ki bu formüle daha sonra başka yazılarda yeniden döneceğiz) savaşa karşı marksist tutumun temelindeki ilkeleri açıkça ortaya koyan bir formüldür. Savaş, siyasetin devamıdır. Bundan şu çıkar: Bir kez demokrasi için savaşım başlayınca, demokrasi için savaş olasıdır. Ulusal kaderi tayin hakkı, demokratik bir istek olmaktan başka bir şey değildir; ilke olarak, öteki demokratik isteklerden farklı değildir. Kısaca söylemek gerekirse, "dünya egemenliği" emperyalist siyasetin özüdür; emperyalist savaş, o siyasetin devamıdır. Demokratik bir savaşta "ana vatanın savunulması"nın yadsınması, yani böyle bir savaşa katılmanın yadsınması, marksizmle hiç bir ortak yanı olmayan bir saçmalıktır. "ana vatanın savunulması" kavramını emperyalist savaşa uygulayarak onu süsleyip-püslemek, yani emperyalist savaşı, demokratik bir savaş gibi göstermek, işçileri aldatmak ve gerici burjuvazinin yanında yer almaktır.